Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 20

Wooyoung San

"Ne yaptın?" Hyunjin buzlu lattesini yudumlarken ona şaşkınlıkla bakıyordu.

"Dediğim gibi," diye tekrarladı San ve yavaşça kendi içeceğini karıştırdı. "Ailemle tanışmadan önce birbirimizi daha iyi tanımak adına öncesinde randevuya çıkmayı önerdim."

"Bu şifre gibi bir şey mi? Wooyoung... randevuya çıkmaz. Onu doğru anladığına emin misin?" Hyunjin başını kaldırarak sahte gözlüklerini düzeltti.

"Şey, artık çıkıyor. Sevgilime randevu teklif ettim! Bunun nesi yanlış? Ve resmen 'evet' dedi," diye söylendi San homurdanarak.

"Wooyoung randevuya çıkmaz," diye tekrar etti Hyunjin. "Sen gerçekten farklısın."

"Öyleyim. Eh biri olmak zorundaydı," diye devam etti San, "...o yüzden o kişi de ben oldum. O çocuk aslında korkağın teki. Ne kadar gergin olduğunu görmen lazımdı."

"Aynı kişiden bahsettiğimize emin misin?" dedi Hyunjin gülerek ama San gözlerini devirdi. "Jung Wooyoung senin için değişmiş resmen."

"Sadece benim için." San sırıttı ve hilal şeklini alan gözleri ortamı canlandırdı.

San'ın Yeosangla olan olayından sonraki gün ikisi Jeongin ve Somin'in çalıştığı kafede oturuyorlardı. Hyunjin'e bu kadar iyi bir arkadaş olduğu için minnettardı ama hafiften de suçluluk duyuyordu.

Eski arkadaşlarının yerini bu kadar çabuk mu dolduruyordu? Hayır. İçinden kendi kendine cevap verirken başını salladı. Olanları önemsemeyip özür dilemeyi reddeden ben değilim.

"Benim dedikodumu mu yapıyorsunuz?" Wooyoung aniden San'ın oturduğu sandalyenin arkasından belirirken kollarını şaşırmış haldeki San'ın göğsüne doladı ve gülümseyerek ona doğru yaslandı.

"Hayır." San ona şaka yollu vururken onun gibi gülümseyen Hyunjin'e bir bakış attı.

"Buraya otur, ben kendime sandalye alırım." San oturduğu yerden hızla kalktı ve ısrar ederek sandalyeyi işaret etti.

Wooyoung mecburen oturdu ve çenesini elinin üzerine yerleştirerek dikkatle Hyunjin'e bakınca San kıkırdadı ve başka bir sandalye almak için uzaklaştı.

Arkası onlara dönük olan bir garson tezgâha doğru hafifçe yaslanarak not defterine bir şeyler yazıyordu. Kafe çok kalabalık değildi o yüzden de pek yapacağı bir iş yoktu.

"Affedersiniz?" San çocuğun omzuna hafifçe vurunca garson telaşla topuklarının üzerinde arkasına dönerek alışkanlıkla hafifçe öne doğru eğildi. Jeongin'di.

"Oh! San?" San genç çocuğun tepkisine güldü ve yere eğilip düşen not defterini aldı.

"Üzgünüm," diye özür diledi gülümseyerek ve genç garson onu tekrar selamladı. "Bir sandalye rica edebilir miyim? Erkek arkadaşım aniden yanımıza geldi de."

"Erkek- Evet! Elbette." Jeongin aceleyle tezgâhın arkasına gitti ve elindeki sandalyeyle geri dönerek önlerinde saygıyla dikilmeden önce sandalyeyi masanın yanına koydu. "Başka istediğiniz bir şey var mı?"

Soru direkt olarak Wooyoung'a sorulmuştu ama Wooyoung cevap vermeyince Jeongin dudağını ısırırken orada mahcup bir şekilde dikilerek bekledi.

San, Jeongin'in yanına geldi ve Wooyoung yerine cevap verdi. "Ben bir kahve alacağım." Genç çocuğa doğru dönerek eklemeden önce Wooyoung'un koluna hafifçe yumruk attı. "Şekersiz*, tıpkı onun ruhu gibi."

Jeongin başıyla onayladı ve yanlarından ayrılırken dişlerini gösteren gülümsemesi düşmüş, dudakları ince bir çizgi halini almıştı. Garson gittiğinde San yerine oturdu ve Wooyoung'a anlamlı bir bakış attı.

"O benim sadece arkadaşım."

"Biliyorum. Hyunjinle bakışma yarışı yapıyordum." San'a açıklamasını yaptığı sırada gözlerini hızla kırpıştırırken gözleri yaşarmıştı.

Çocukça bir şekilde dudaklarını bükerken Wooyoung üzgün bir şekilde mırıldandı. "Şekersiz kahve sevmediğimi biliyorsun."

"Biliyorum," diye onayladı San onu, Hyunjin kahkaha atarken San da gülümsedi.

"Sen gerçekten Jung Wooyoung musun?" dedi Hyunjin ona gözlerini kısarak, sanki dikkatle yüzünü inceliyor gibiydi.

"Kim bilir." Wooyoung sırıttı, kolunu rahat bir şekilde San'a dolarken dış kapının mandalı haline gelen Hyunjin'e bir kaşını kaldırarak baktı.

"Ka-kahveniz," diye belirtti Jeongin, dumanı tüten kahveyi önlerine koydu ve geriye doğru adımladı.

"Bekle Jeongin," diye seslendi San, genç çocuğun ifadesinin değişmesinden dolayı hiç mutlu değildi. "Yakında molaya çıkacak mısın?"

"Evet," diye cevapladı kol saatine baktıktan sonra.

"Gel bizimle otur. Wooyoung özür dilemek istiyor," diye açıkladı San, Jeongin'e gülümserken karşı çıkan sevgilisine masanın altından ayağıyla vurdu.

"Ta-tamam," diye yanıtladı genç çocuk aniden gülümseyerek, arkasına dönerek uzaklaştıktan sonra tezgâhın arkasına geçerek önlüğünü çıkarttı.

"Pekala, Jeongin'i nereden tanıyorsun?" diye sordu Hyunjin, gözleri merak içinde genç garsonu takip etti.

"Geçen gün bu kafede karşılaştık. Bizden küçük olmasına rağmen gerçekten çok tatlı birisi. Neden sordun?" diye yanıtladı San, Wooyoung da ilgisiz bir şekilde ıslık öttürüyordu.

"Bilmem. Bir yerlerden tanıdık geliyor..." diye mırıldandı Hyunjin. Genç çocuk elindeki sandalyeyle yanlarına gelip sakar hareketlerle San ve Wooyoung'un karşısına, konuşan Hyunjin'in yanına otururken Hyunjin'in gözleri sorgularcasına onu izliyordu.

San masanın altından sevgilisini dürterken çaktırmadan yeni gelen çocuğa doğru işaret etti.

"Şey için... özür... dilerim," diye zoraki bir şekilde özür dilerken gözlerini genç garsonun bakışlarından kaçırdı. "Biliyorsun işte."

"Teşekkürler." Jeongin'in şüpheli bakışları San ve Wooyoung'un arasında gidip gelirken başka ne diyeceğini bilememişti.

Tedirgin edici bir sessizlik etrafa çöktü. San gergin bir şekilde parmaklarını masanın üzerinde birbirine geçirirken Wooyoung iğrenmiş bir ifadeyle kahvesini inceliyordu. Hyunjin ise garip bir şekilde Jeongin'e bakıyordu.

"Pekâlâ," dedi San boğazını temizleyerek, dudaklarını bükerken tavanın küçük bir köşesini kaplamış örümcek ağına odaklandı.

"Pardon ama," dedi Hyunjin aniden, "Seni bir yerden tanıyor muyum?"

Jeongin panik olmuş bir şekilde ona baktı. "Hayır," diye yanıtladı aceleyle, sesi hafiften yüksek çıkmıştı. "Sanmıyorum-"

"Bekle!" Hyunjin vardığı farkındalıkla parmağını şaklatırken yüzünü rahatlamış bir ifade kapladı. "Şimdi buldum. Sen birinci sınıftayken seninle aynı lisedeydim!"

"Gerçekten mi?" diye mırıldandı Jeongin, bakışları yere düşmüştü.

"Aynen! Siktir, çok değişmişsin!" diye şakıdı Hyunjin heyecanla.

"Ağzını topla," dedi San. "Masamızda bir bebek oturuyor."

Wooyoung sırıtırken parmağıyla San'ın yanağını dürttü. "Kendinden mi bahsediyorsun?" San bir kez daha vurdu ona.

"Şimdi hatırladım! Şu büyük gözlüklerin vardı! Ve diş tellerin! Şeyle beraber takılıyordun... Na Jaemin'di, değil mi?" diye devam etti Hyunjin konuşmasına sevgilileri görmezden gelerek.

Jeongin rahatsız bir halde ellerini birbirine kavuşturdu. "Evet." Başka bir şey demeyince Hyunjin belki de yanlış bir şeyler söylemiş olabileceğini anladı.

"İkiniz artık arkadaş değil misiniz?" diye sordu tekrar kısa bir sessizliğin ardından.

"Hayır," dedi Jeongin iç çekerek. "Başka bir okula transfer oldu. Erkek arkadaşıyla."

Aniden San'ın zihninde bir görüntü belirdi. Birkaç yıl önce, yumuşak pembe saçlı yeni bir çocuk... transfer oldu. Erkek arkadaşıyla... ve ardından başka bir görüntü belirdi. Koyu saçlı ve gülüşüyle kalpleri ısıtan çocuk. Fakat San çocuğun çok nadir gülümsediğini hatırladı.

"Bu kulağa biraz garip gelecek ama," diye söze girdi San, öne doğru eğilirken kaşları çatıktı. "Adı Lee Jeno muydu?"

Jeongin gerilirken San'a doğru tarif edilemeyen bir bakış attı. "Evet. Öyleydi."

"Senin okuluna transfer olduğunu söyleme bana!" Hyunjin inanamıyormuş gibi görünürken başını salladı. "Tesadüfe bak."

İlgisiz gibi görünmeye çalışmasına rağmen artık Wooyoung bile muhabbete ilgi duymaya başlamıştı. "Öyleydi derken?" diye ısrarla sordu San, genç çocuğun verdiği cevap yüzünden aklı karışmıştı.

"Öyle," diye düzeltti Jeongin kendisini sessizce. "Adı Lee Jeno."

Wooyoung kahvesini gürültülü bir şekilde karıştırırken gözlerini açık bir şekilde etrafta gezdirdi. "Ortam neden bu kadar gergin?"

"Bilmiyorum," dedi San omuz silkerek ve tekrar Jeongin'e döndü. "Sen iyi misin dostum?"

"Evet," dedi Jeongin yavaşça kelimeyi uzatarak, sanki zaman kazanmaya çalışıyormuş gibiydi. "İyiyim. Artık arkadaş sayılmayız. Çok uzun zaman önceydi."

San ona samimi bir şekilde gülümsemeye çalıştı. "Emin misin? Konuşmak ister misin?"

Wooyoung San'ın omzunu dürterken sırtını dikleştirdi. "Hey, senin sevgilin kim?" diye dalga geçerek sordu, konuşmanın dışında kalmaktan hoşlanmamıştı.

Kelimeler, gözlerini anında kısıp dilini dişlerinin üzerinde gezdiren Jeongin'in içinde bir şeyleri harekete geçirir gibi olmuştu. "Gitmeliyim."

"Bence de," diye mırıldandı Wooyoung ama aynı anda San da, "Hayır, kal!" dedi.

"Gerçekten işimin başına dönmem lazım." Jeongin gülümsedi, tökezleyerek ayağa kalkarken San'ın omzunu hafifçe sıktırdı.

"Görüşürüz o zaman." San'ın sesi üzülmüş gibi çıkarken başı önüne eğik halde yürüyen genç çocuğu izledi.

"Çocuk için endişelendim şimdi," dedi Hyunjin kaşlarını çatarken, onun da gözleri dikkatle garsonun üzerindeydi.

"Ben endişelenmedim," dedi Wooyoung ve her ikisine birden sevimli bir şekilde gülümsedi.

"Senin sorunun ne Jung?" diye sordu San, sevgilisinin bu davranışlarına sinirlenmeye başlamıştı. "Jeongin iyi bir çocuk."

"Bir sorunum yok," dedi Wooyoung umursamazca omuzlarını silkerken. "Sadece ona fazla güvenmiyorum."

Wooyoung'un sözleriyle Hyunjin sahte gözlüklerini çıkarıp yorgun gözlerini ovarken başını sallayarak şaşırmış bir şekilde kahkaha attı. "Sen kimseye güvenmiyorsun dostum. Ama o gerçekten sevimli bir liseli."

Wooyoung onu duymazdan gelirken yüzüne sevimli bir ifade yerleştirerek San'a doğru döndü. "Onun sevimli olduğunu mu düşünüyorsun?"

San ona masumca gülümserken sevgilisine doğru eğildi. "Evet, sanırım. Bence oldukça sevimli."

"Ne!?" Wooyoung'un garip ve normalinden daha yüksek çıkan sesi San kendi kahkahasını önlemeye çalışırken onu susturmasına neden oldu. "Ben daha sevimliyim ama."

Wooyoung'un sevimli olmaya çalışması San'ın kalbini tekletirken San cidden düşünüyormuş gibi görünmeye çalışıyordu. "Eh... ama o-"

"O cümlenin devamını getir de görelim." Wooyoung San'ı dürtüp gıdıklamaya başlayınca San kendine engel olamadan kıkırdamaya başladı.

"Dur- bekle-" diye araya girdi, hala gülerken vücudu titriyordu. "Wooyoung, dur-" San sandalyesinde kıpırdanırken Hyunjin iç çekip saatine baktı.

"Öyle mi? Öyle mi?" Wooyoung da gülerken sonunda gıdıklamayı durdurdu ve San'ı tamamen nefessiz bir halde bıraktı.

"O sevimli biri," diye tekrar etti San, yan taraflarını tutarken öne doğru eğildi böylelikle Wooyoungla ikisi arasında çok az bir boşluk kaldı. "Ama sen seksisin."

Wooyoung'un yanakları ısındı. San kahkaha atarken geriye yaslanırken Wooyoung orada o anda San'ın üzerine atlamamak için kendine engel olmaya çalışırken kalakalmıştı.

"Iy ıy öğk." Hyunjin öğürür gibi sesler çıkardı. "Çok tatlısınız. Ama benim gitmem lazım."

San, Hyunjinle aynı anda ayağa kalktı, kocaman sırıtırken Hyunjin'in koluna girdi. "Gidelim. Wooyoung muhtemelen fark etmez." Şaşkınlık içinde hala sandalyesinde oturan Wooyoung gülümsememek için büyük bir çaba harcıyor gibiydi.

"Siz ikiniz gidin. Ben... şey..." Kapıya doğru işaret ederken kafasını masaya doğru eğdi ve art arda masanın yüzeyine vurdu.

Hyunjin ve San kahkaha atarken hızla kafeden çıkarak Wooyoung'u artık aklından her ne geçiyorsa onunla baş başa bıraktılar.

San Wooyoung

San ve Hyunjin gider gitmez kafasını kaldırarak ikisi görünürden kayboldu mu diye kontrol ettikten sonra Wooyoung saçlarını düzeltti.

Wooyoung dudaklarını bükerek alnını ovaladı, sandalyesinden kalkarken yavaşça dikildi.

Tezgâha doğru ilerledi ve az önceki genç garsonu bulmak için içeriye doğru göz attı.

Onun yerine gözleri Somin'i buldu ve kimseyi bulamamaktansa onun daha iyi oluğunu düşündü. "Somin?"

"Wooyoung!" Kız arkasına döndü ve koyu saçlarından bir tutamı işaret parmağına doladı. "O günden sonra beni hiç aramadın-"

"Onu boş ver Somin. Jeongin nerede?" diye sordu Wooyoung lafı dolandırmadan, kızın onu etkilemeye çalıştığı hareketleriyle ilgilenmiyordu.

"Jeongin mi?" Hayal kırıklığı kızın sevimli yüzünü kaplamıştı. "Az önce mesaisi bitti. Arka kapıdan çıkıyor olması lazım-"

"Teşekkürler," diyerek lafını böldü ve kızın gösterdiği yöne doğru ilerlemeye başladı.

"Bekle, Wooyoung!" diye bağırdı kız arkasından ama Wooyoung çoktan kapıdan çıkmıştı bile.

İlerdeki küçük bedenin yanına yaklaştığında onu durdurmak için sertçe omzunu kavradı. "Jeongin."

"Ah, yine sen," diye yanıtladı genç çocuk yorgun bir ifadeyle, ağzından çıkan son kelime sanki onu boğuyormuş gibiydi.

"Evet, benim. Dinle-" diye söze başladı Wooyoung genç çocuğun sert gözlerine bakarken.

"Hiçbir şey duymak istemiyorum." Hafifçe gülümsedi ve önüne dönmeye yeltendi ama Wooyoung izin vermedi.

"O bilmiyor, Jeongin." Wooyoung'un omuzları düşerken sesi çaresiz bir şekilde çıkmıştı.

"Fark ettim." Jeongin'in dudakları ince bir çizgi halini alırken omzunu silkerek Wooyoung'un elinden kurtuldu. "Aptalca bir şey yapma."

"Lütfen ona söyleme," diye yalvardı Wooyoung, sakin hali bedenini terk ediyordu. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Seni hatırlamam bile bir mucize."

Jeongin sert bir kahkaha attı. "Asıl o hatırlamadığı için sen şükretmelisin."

Jeongin ona arkasını döndüğünde Wooyoung yüzünü buruşturdu. "Jeongin-"

"Gerçek elbet bir gün ortaya çıkacak Jung. Ya benden, ya senden ya da başka birisinden." Genç çocuk omzunun üzerinden bağırarak konuştuktan sonra Wooyoung'u orada tek başına dikilirken bıraktı.

"Söyleyecek bir şeyim yoksa ortaya çıkmaz," diye sessizce konuştu ve kendi kendisine asla bozmayacağı bir söz verdi.

*İngilizcede şekersiz diye belirtirken 'black' yani siyah, kara kelimesi kullanılıyor. San 'black' kelimesiyle Wooyoung'un ruhunu benzetiyor.

____________________________________

Uzun bir aradan sonra sürpriz!

Tam birlikte oldular derken Woo yine ne saklıyor acaba...

Oy ve yorumlarla destek olursanız çok sevinirim 🌸

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro