Bölüm 15
Wooyoung San
Jongho tek kelime etmeden San'ın elinden tuttu ve tuvaletten çıkarırken eve gidip dinlenmesini söyledi.
San ne ona karşı çıkacak ne de daha fazla ders dinlemek için güç bulamamıştı kendisinde. O yüzden sessizce kabul etti ve üvey kardeşinin onu eve götürmesine izin verdi.
Şu anda duygusal açıdan çok yorgundu ve ne Felix'i, ne Wooyoung'u ne de Minho'nun sözlerini düşünemiyordu. Bir gün içinde büyük bir duygu karmaşası yaşadığı için resmen bitap düşmüştü.
Duygulardan her zaman nefret etmişti. Onun için çok bunaltıcıydı.
O yüzden merdivenlere doğru ilerlediği sırada üvey babası yolunu keserken hiç de havasında değildi.
Tek istediği şey yatağına yatıp hüzünlü bir şarkı açarak belki biraz ağlamak ve yalnız olmaktı.
Maalesef Jongun hiçbir zaman San'ı umursamadığı için onun yorgun halini de pek fark etmemişti.
"San," diye başladı sözlerine sertçe, sanki kırılgan üvey oğluna değil de askeriyede bir askere sesleniyor gibiydi. "Döndüğümden beri hiç konuşmadık."
San yavaşça başını kaldırırken Jongun'un ses tonunda gizli olan dile getirmediği emri karşısında çökmüş omuzları zar zor doğruldu. Bununla uğraşmak için çok yorgundu.
"Biraz saygı göster çocuk!" diye gürledi Jongun, her zamanki gibi dimdik ve heybetli duruyordu.
San daha güçlü durmak için elinden geleni yaptı ama adamın önünde yarım yamalak saygıyla eğilirken gözlerini devirmesine engel olamadı.
"Saygı!" diye bağırdı tekrar ve San'ın yanağına sertçe vurdu. "Önceki babana her nasıl davrandıysan bana öyle davranmayacaksın! Bunu öğrenmen gerekiyor!"
"Elbette," diye cevapladı San, üvey babasının sert elinin etkisiyle yanağına acı hissi saplanırken gözleri sulanmıştı. En azından yüzüklerini takmamış. "Ama sen bana onun davrandığı gibi davranıyorsun."
Jongun bir anlığına utanmış gibi görünse de çenesini kaldırarak duruşunu bozmadı. "Kurallara uyacaksın. Sana öğretilen buydu, değil mi?"
San hafifçe başını sallayarak onayladı, ellerini arkasında birleştirirken adam tekrar konuşasıya kadar başını kaldırmadı. "Rehberlik... nasıl gidiyor? Kendindeki sorunları fark edebildin mi?"
San cevap vermeyince Jongun daha da üzerine gitti; sözlerinde hiçbir içtenlik yoktu. "Sorunun çözüldü mü?"
San artık bıkmıştı. Bu ana kadar sabretmişti. Dudaklarında acı bir sırıtış belirirken aniden hissettiği bir cesaretle adamın koyu gözlerine baktı. "Aslında... şu anda biriyle birlikteyim."
Jongun'un yüzü hafiften değişirken sert yüz ifadesi yerini rahatlamaya bıraktı. "Kızın adı ne? Belki de onu onaylamak için annenle ben onunla tanışmalıyız-"
Yeter artık. "Adı Jung Wooyoung."
San, seni lanet aptal- "Ve birlikte oldukça mutluyuz. Senin onayına ihtiyacım yok."
Dudakları ince bir çizgi halini alırken Jongun'un gözleri tekrar koyulaşmış, yüz ifadesi sertleşmişti. "Ne?"
San'dan daha güçlü olan adam onu kolundan kavrayarak çalışma odasına sürükledi ve onu sandalyeye oturturken masanın üzerine dizdiği kitapları fırlatarak yerde büyük bir dağınıklığa neden oldu. San'ın ellerini zorla masanın boş yüzeyine koyarken bir yandan da elindeki tahta sopayı sallıyordu. Ama San ilginç bir şekilde sakindi.
"Seni düzeltmeleri gerekiyordu!" diye konuştu adam tükürürcesine ve San'ın tepesinde sopayı kaldırmasının ardından eklemlerinin üzerinde indirdi.
Elleri acı içinde çığlık atarken kendisi yerinden kıpırdamamıştı bile. "Düzeltilmeye ihtiyacım yok! Artık bunun farkındayım."
Ama bu bir darbe daha inmesine neden olmuş ve taze yaraların belirdiği ellerinde sıcak kan yüzeye çıkmaya başlamıştı. "Bu sana bir ders olsun San. Seni cezalandırmıyorum. Sadece öğren-"
"Hayır," diye karşılık verdi San, titreyen ellerini masadan çekti ve hızla yerinden kalktı. "Kimi seveceğimi söylemek sana düşmez."
Titrek bir nefes alırken her şeyi daha da iyi hale getirmesi gereken adama bakarken gözlerinden alevler fışkırıyordu. "Buna sen karar veremezsin. Ben veririm."
Ve o sözlerle birlikte San çalışma odasından için de biraz da olsa Jongun'un onu takip edeceği korkusuyla koşarak çıktı. Ama adam hareket edemeyecek kadar şaşırmıştı.
Odasının kapısını çarptıktan sonra kilitledi, zonklayan ellerini görmezden gelirken kapıdan geriye doğru uzaklaşarak duvara yaslandı, sanki Jongunla arasına mümkün olduğunca mesafe koymaya çalışıyormuş gibiydi.
Daha önce bana asla vurmamıştı.
Demek ki bir şeyler değişiyordu. Ama hissettiği korkuya rağmen onun karşısında daha dik durabildiği için gurur da duyuyordu.
Ve Wooyoung'u sevgilisiymiş gibi gösterdiği için aptallığına inanamıyordu.
"Sen aptalın tekisin Choi," diye kendi kendisine söylenirken yaralı eklemlerine ve üstlerindeki kurumuş kana bakıyordu.
Neredeyse kahkaha atacaktı. Daha çok eski kafalı üvey babam için mi endişeleniyorum yoksa Wooyoung'un sevgilim olduğu yalanını söylediğim için mi endişeleniyorum?
Kapı birisi tarafından sertçe ve ardı ardına çalınmaya başlayıp kapının kolu zorlanırken San korkuyla kapıya baktı. Kilitli.
Tahta kapının ardından annesinin tiz sesini duyasıya kadar nefesini tutmuştu. "San, tatlım? Benim."
Yavaşça kapıya ilerledi, kapını kilidini daha da yavaş hareketlerle açtıktan sonra annesinin girmesi için kapıyı araladı.
"Bağırışları duydum. Her şey yolu-" Annesinin bakışları yüzündeki kızarıklığı bulduğunda arkasında saklamaya çalıştığı ellerini de fark etti. "Aman tanrım. Aman tanrım," diye fısıldadı, gözleri uğradığı şokla yaşarmaya başlamıştı.
"Göster- bana ellerini göster tatlım." Yumruklarını isteksizce açıp annesine gösterirken gözlerine bakamıyordu.
"İlk- ilk defa oldu. Ve o kadar da kötü değil." San ona güven verircesine gülümsemeye çalışırken doğruları söylüyordu.
"Biri daha." Annesi şaşkınlıkla kahkaha atarken San'ın kalbi sıkıştı. "Neden her zaman yanlış adamları seçmek zorundayım Sannie?"
Annesine sıkıca sarılırken sevgi dolu anın tadını çıkarıyordu. "Senin suçun değil. Benim suçum anne. Böyle olduğum için."
Annesi başını şiddetle sallarken küçük bir hıçkırık dudakların kaçtı. "Senin suçun değil," diye tekrar etti onu. "Onunla konuşacağım. Sen bunu hak etmiyorsun tatlım. Sende... yanlış olan bir şey yok."
Aralarındaki anne-oğul sevgisiyle geçen kısa andan sonra annesi yanından ayrıldı. San bazen annesi onunla rahat olduğu için utanıyor mu diye merak etti, çünkü annesinin en zor anlarına tanıklık etmiş ve her zaman onun yanında olmuştu.
Ama annesinin ona borçlu hissetmemesi gerekiyordu. San onun oğluydu sonuçta.
San bir kez daha, bu sefer sessizce kapıyı kapattı ve sonunda kendisini yatağına bırakabildi. Diiing.
Benimle dalga mı geçiyorsunuz.
Gözlerini ovarken telefonu açtı, yaralı eklemleri bükülürken derin bir iç çekti. "Alo?"
"San." Yunho'ydu. "Benim, Yunho. Felixle olanları... duydum."
Hatta bir süre sessizlik hakim oldu, San verecek bir cevap bulamamıştı. "Ben sana sinirli değilim ama Yeosang... sana kızgın."
Yunho devam etmeden önce derin bir nefes aldı. "Aslında ben de sana biraz kızgınım. Her şey belliydi San. Felix umutsuzca hislerini saklıyordu. Ama onunla aynı hisler beslemediğin için seni suçlamıyorum. Sadece... keşke onu incitmeseydin."
"Onu incitmeyi asla istemedim," diye yanıtladı San yorgun bir halde. "İstediğim en son şey bu."
"Çok geç," diye tekrar etti Yunho Felix'in son sözlerini. "Ama kimse buna bir şey yapamaz. Yeosang ve Felix, Bambam'in grubuyla takılıyorlar. Anti-Wooyoung grubu sanırım. Beni Mingi'den dolayı kabul etmiyorlar. Gerçi ben de onlarla olmak istemiyorum zaten."
Birkaç basit kelimeyle arkadaşlığına yaptığı şeylerden nefret ederek dudağını ısırdı San. "Güzel."
Tekrar sessizlik çöktü. "Bugün üvey babam bana vurdu."
"Çok üzüldüm San. Sen iyi misin? Orada mutlu olmadığını biliyordum," diye yanıtladı Yunho endişeli sesiyle.
"İyiyim." Bu aptal kelimeyi bugün defalarca kez söylemişti. İyiyim, gerçekten. Kimi inandırmaya çalışıyordu ki? "Tekrar yapacağını sanmıyorum."
"Kafanı dağıtmaya ihtiyacın var," dedi Yunho, hattın diğer ucundan anlaşılmayan hışırtılı sesler geliyordu. "Ee, şey yarınki partiye ne dersin?"
San parti fikrinden şimdiden nefret ederken derin bir iç çekti. "Yunho, hiç sanmıyorum-"
"San! Hadi ama. Rahatlamaya ihtiyacın var. İstersen kim olduğunu hatırlamayacak kadar içebilirsin, umurumda değil. Buna ihtiyacın var."
"Sen kimsin ve benim Yunho'ma ne yaptın?" diye dalga geçti San ama arkadaşının bu çılgın fikrini duyunca şaşırmıştı.
"Pekala, bir parti sonuçta," diye devam etti San. "Ama... randevu falan yok. Kimseyi ayarlama. Kendimi hissetmek için kendi başıma gideceğim. Şey... o anlamda değil tabii ki."
Yunho onu onaylayarak kahkaha attı. "Sevindim. Akşam 8'de orada ol." Yunho cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı.
Sonunda, diye soludu San, rahatlayabileceğim.
•••
San Wooyoung
Wooyoung her şeyi görmüştü.
Kısa süre sonra San'ı Felix'ten kurtarmak için tuvalete geri dönmüştü ama görünüşe göre onun kurtarılmaya ihtiyacı yoktu.
O andan beri kalbinde defalarca kez hissettiği patlayıcı his, o anda arkasına dönüp onları rahatsız etmeden geri gitmesine neden olmuştu.
Ertesi gün San'ı gördüğünde hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranırken o gece yurt odalarına gelmediğinde de umurunda değilmiş gibi davranmıştı.
Ona saygı duymaya çalışıyordu.
Denemişti, hem de çok denemişti ama onu kısa bir süredir, sadece bir gündür görmemesine rağmen o acı kıskançlık içini tırmalıyor, öfkesi daha da büyüyordu.
Wooyoung, San'ın hareketlerini de anlayamıyordu. Onunlayken çok sıcakkanlı davranıp bir yerlere geldiklerini düşünmesine neden olurken aniden Felix'i öpüyordu.
Belki de tüm bu süre boyunca onun için değil Felix için hisler beslemişti.
Fakat o her nasıl davranırsa davransın Wooyoung hiç iyi hissetmiyordu. Hem de hiç.
Ve o da diğer kalbi kırık ergenlerin yaptığını yaptı; kısa bir süre kendisi için üzülüp ağlamamaya çalışırken abur cuburları gömmüş, daha sonrasında sırf San olmadıkları için etrafındaki herkese sinirlenmiş ve en sonunda da daha fazla umursamamak için kafayı bulmuştu.
Kendince bu geceki partiye gidip gitmemesi gerektiğini tartışırken huzursuzluğu gittikçe artmıştı.
Bu kulağa çok önemli gibi gelmiyor olabilirdi ama Wooyoung partileri asla kaçırmazdı.
Zevklerine ve vahşi yanına yenik düşüp ayakta duramayacak kadar sarhoş olurken o gecelerin tadını çıkarıyordu.
Ama yine de bu gece hiç havasında değildi.
O yüzden belki de gitmemeliydi.
Belki de.
•••
Wooyoung San
Parti gecesiydi ve San uzun bir aradan sonra ilk defa oldukça iyi hissediyordu.
Yunho ona büyük beden, kollarını tamamen açıkta bırakan kolsuz bir siyah kapüşonlu ve altındaki file çorabın gözüktüğü dizleri yırtık, dar paça jean giydirmişti. San ilk başta itiraz etse de boynuna siyah bir choker takarak kıyafetini tamamlamıştı. Basit ama açıkça etkileyiciydi.
Sarhoş gençlerin dans ettiği kalabalık eve adımını atar atmaz San üzerine çekilen gözlerin bedenini incelediğini ve açıkta kalan dizleriyle pantolonunun darlığının onları memnun ettiğini fark etmişti.
Buradaki herkesin diz fetişi mi var?
Hissettiği o iğrenç suçluluğu yok etmek için direkt içkilere yönelip ilk bardağı devirirken üzerindeki bakışları görmezden geliyordu.
San bir başka bardağı dikerken hayatında olup bitenleri unutmaya çalışıyordu.
Bir tane daha içerken hissettiği zevkten başı dönerken, anlamsız müzik ritmiyle durmaksızın hareket eden diğer bedenlerin arasında özgürce dans ediyordu.
Bacaklarında bir çift el hissederken gerildi ama Yunho'nun sözleri zihninde yankılanırken umursamak için aşırı sarhoş hissediyordu. Rahatla. Bırak kendini. Daha fazla içtiği sırada yabancıyla dans ederken bu gece endişelerinden kurtulmak için ihtiyacı olan şeyin bu olduğuna inanmaya başladı.
"Selam bebeğim." Hyungwon'un net olmayan sesini tanıdı. "Hadi başka yere gidelim."
San kıkırdadı ve sarmaş dolaş olan iki çocuğun oturduğu geniş koltuğun olduğu köşeye doğru götürülmesine izin verdi.
Hyungwon bir elini San'a doladı ve boynuna doğru nefes alıp verirken diğer eli bacağının üzerinde, kasığına tehlikeli derecede yakın tutuyordu.
"Rahatla," diye fısıldadı, bir eliyle yavaşça omzuna masaj yaparken bacağını da okşamaya devam ediyordu.
Ve ardından San gerçekten rahatlamaya başlamıştı.
________________________________________
Hyungwon şerefsizlik yapma ve San'ı rahat bırak 🙄
Bu arada Ateez gümbür gümbür gelmiyor mu? Her gün kriz geçiyorum konsept fotoğrafları yüzünden 😖 bu sabah da Yeosang'ım gelecek çok fenayım !$£&@&£!!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro