Bölüm 10
Wooyoung San
San kulak kanatan alarm sesiyle uyandığında gözlerini açıp kapattı, işkenceyi sonlandırmak için telefona uzanırken inledi.
Birkaç saniye hareketsiz yattı ama dün gece olanları hatırlayınca aniden gözlerini tekrardan açtı.
Gördüğü ilk şey kendi yüzünden iki santimetre ilerde, Jung Wooyoung'un uyuyan yüzüydü.
San boğuk bir çığlık attı, çocuğu uzaklaştırmaya çalışırken kendisi de bütün gücüyle geriye gitmeye çalıştı.
"Wooyoung!" diye fısıldadı, yakınlıklarından dolayı yükselen panikle birlikte boşa çaba harcayarak kıpırdandı.
"Hmmghgh," diye mırıldandı Wooyoung, gözleri sımsıkı kapalıydı.
"Uyan! Bırak beni seni lane- ıığg." San uğraştı ama ağzına konan bir el tarafından susturuldu.
"Uyuyoruğmm. Şiişt."
"Sen- BANANE! BIRAK BENİ," diye bağırdı San panikle. Wooyoung'u uyandırıp bulundukları pozisyonun farkına varması için art arda koluna vurdu.
"Şey, bu çok geyce," dedi Jongho. Aşağı kata inerken duyduğu seslerle neler oluyor diye bakmaya gelmişti.
Wooyoung Jongho'nun sesini duyunca anında kalktı ve kollarını San'ın vücudundan çekti. "Günaydın."
"Hiç doğru değil San. Hiç doğru değil," dedi kardeşi başını sallayarak ve başka bir kelime etmeden odadan çıktı.
San derin bir nefes verdi, yatağından içinden çıktı ve az önce odadan çıkan çocuğun peşinden gitti.
"Göründüğü gibi değil!"
Jongho ellerini havaya kaldırdı ve bir adım geri gitti. "Bilmek istemiyorum. Sadece... dikkatli ol. O sana yumruk attı."
San'ın omuzları düştü, kendi odasına doğru geriye baktı ve çenesini sıktı. "Biliyorum. Unuttuğumu sanma."
Jongho başıyla onayladı ve merdivenlerden inmek için arkasını döndü.
"Bekle. Nereye gidiyorsun?" diye sordu San, günlerden ne olduğunu unutmuştu.
"Okula?"
Vardığı farkındalıkla eliyle alnına vurdu ve hazırlanmak için aceleyle odasına geri döndü.
Wooyoung hala yatağında oturuyordu. Onu banyoya götürüp ardından kendi kıyafetlerini üzerine giymeden önce, "Sakın kıyafetlerini giymeden banyodan çıkmayı düşünme," diye uyardı onu. Kendisi bir gece önce duş almıştı. Wooyoung onun evindeyken duş almayı da istemiyordu zaten.
Wooyoung duş alırken San dün gece ne yaptığını düşünürken odanın içinde turladı. San istemese bile düşünceleri sürekli zihnini istila ediyordu. Rahatsızlığının değişmeyen kaynağını sabırsızca beklerken Wooyoung'un davranışlarının sebeplerini düşündü.
Bir parçası onu affetmek istemiyordu ama diğer bir parçası yaptığı şey için gerçekten üzgün olduğuna inanmak istiyor ve ikinci bir şansı hak ettiğini düşünüyordu. Ama kim birisini yumrukladıktan sonra öperdi ki? Yoksa Wooyoung onunla sadece oynuyor olabilir miydi?
Bunun doğru olmasını istemiyordu ama o ihtimal çok yüksekti o yüzden Wooyoung'un kötü şöhretini düşünmekten alamıyordu kendisini. San, Wooyoung'un ona hissettirdiği şeylerden nefret etmişti; anlaşılmayan ve kuşkulu hislerinden; tüm sözlerinden ve davranışlarından.
Sanki sahip olduğu anksiyetesi yetmezmiş gibi Wooyoung'un yaptığı her şey onu şüphelendiriyor, aralarındaki çekim kuvveti altta yatan tedirginliğinin yanı sıra daha fazla huzursuz olmasına neden oluyordu.
Düşüncelerinde kaybolmuş bir haldeyken Wooyoung tamamen giyinik bir halde odasına girdiğinde ona bakmamıştı bile. O yüzden Wooyoung'un bakışları San'ın düşünceli yüzüne indiğinde o son derece şefkatli yüzünü görme şansını kaçırmıştı.
Wooyoung boğazını temizlediğinde San bakışlarını ona çevirdi. Wooyoung'un yeni duştan çıkmış, her zamankinden daha çekici bedenini görününce afalladı; nemli saçları gözlerinin hemen üstünde bitiyor, uçlarından damlayan su damlaları yüzünde ve boynunda izler bırakıyordu.
Gözlerini ondan çekti ve utanmış bir halde ayağa kalkarken Wooyoung'un saçlarını kurutmasını bekledi.
"Biraz daha oyalanırsan geç kalacağız," diye belirtti San ve sinir olmuş bir şekilde kollarını göğsünde bağladı.
"Motorumla gidebiliriz," diye cevap verdi Wooyoung, saçlarını kuruturken hiç de acele etmiyordu.
"Senin... motorunla mı?"
"Aynen."
Sadece tehlikeli olan bir araca binme düşüncesi değil o motorun sürücüsünün Jung Wooyoung oluşu da anksiyetesini tetikliyordu. Aniden kararını vererek başını hızla salladı.
"Hayır. Ölmek için çok gencim, teşekkürler," dedi San. Wooyoung başındaki havluyu attı ve hafifçe kollarını gererek kapıya doğru ilerledi.
"Sorun yok. Ben güvenli ve deneyimli bir sürücüyüm." Wooyoung sırıtırken San'a onunla aşağı gelmesi için işaret etti.
"Nedense sana inanmıyorum," diye mırıldandı San ama yine de onu takip etti.
Kapıyı ardından aceleyle kapattıktan sonra Wooyoung'un arkasından tereddütlü bir şekilde sürücü yolundaki park edilmiş parlak metal kaplı motora doğru yürüdü.
"O şeye seninle birlikte binmeyeceğim." Başını tekrar salladı ve çocukça bir hareketle uzaklaştı.
Wooyoung sessizce gülerken kaskı eline aldı ve sorgularcasına bir kaşını kaldırdı. "Seçme şansın yok gibi Küçük Choi."
San ofladı, tereddüt içinde dudaklarını bükerken ayağını yere sürtüyordu. Wooyoung kaskı eline verdi ve San da titreyen elleriyle başına geçirdi. "Sorun yok," dedi Woo ona ve kemeri için ona yardım ettikten sonra tehlike motoruna oturdu.
"Senin kaskın nerede?" diye sordu San endişelenerek, şaşırtıcı derece rahat olan deri kumaşın üstüne tereddüt ederek otururken ellerini Wooyoung'un iki yanına koydu.
"Sadece bir tane var ve senin benden daha çok ihtiyacın var," dedi omuzlarını silkerek ve motoru çalıştırdı.
"Bekle-" diye bağırdı San ve Wooyoung'a daha sıkı tutundu. Wooyoung derin bir nefes aldı, arkasına uzandı ve San itiraz etse de kollarını tutup kendisine sardı.
San olabildiğinde güvende olmak için ellerini sıkıca birbirine kenetledi hatta başını da Wooyoung'un ensesine doğru sokuşturdu. Sadece korkudan tabii ki.
Wooyoung, San görmese bile kendi kendine gülümsedi ve ona güven vermek için fısıldadı. "Eğer düşmekten korkuyorsan aşağıya bakma."
•••
Okula vaktinde yetiştiler ve San kabul etmese de Wooyoung'un hız terörüne rağmen motorla olan yolculuğu ürkütücü olduğu kadar eğlenceli geçmişti. Hatta içinden çığlık atmayı kestiğinde bir kereliğine gülümsemiş bile olabilirdi.
Ama motordan indiğinde rüzgarda kendinden geçmişken unuttuğu korku geri döndü fakat bu sefer öncekinden daha da yoğundu.
Döndü ve Wooyoung'un koluna vurdu. Ardından homurdanarak kaskı onun eline fırlattı. "Neredeyse öldürüyordun beni."
"Yine de hoşuna gitti ama."
"...Yoo," diye yalan söyledi San, döndü ve tek başına okula doğru yürümeye başladı.
"Dur, bekle." Wooyoung eli ayağına dolaşmış halde motorunu düzgünce park etti ve San'ın peşinden koştu.
San da adımlarını sıklaştırdı, onunla görünme fikrinden hoşlanmadığını Wooyoung'a belli etmeye çalışıyordu.
Gerçi bunu, onu geri öpmeden, onunla birlikte uyumasına ve evinde duş almasına izin vermeden önce yapması gerekiyordu muhtemelen.
"San!" San bakışlarını çevirdiğinde Yugyeom ve Bambam'i el ele yürürlerken gördü. Bambam diğerinin elini sıkıca tutuyordu. Yugyeom'um daha önce kusursuz olan teni şimdi morluklarla kaplıydı ve diğer morluklarını kapatmak için de uygun kıyafetler giydiği şüphesizdi. Kaşının üzerindeki yara gittikçe koyulaşmış, siyah bir gözü andırıyordu. San görüntüsünün karşısında yüzünü buruşturdu, Wooyoung'a olan güvensizliği öncekinden daha fazla hissettiriyordu kendisini artık.
Oh hayır.
Korktuğu başına geldi ve Wooyoung San'ın arkasından köşeyi döner dönmez adımlarını durdurdu.
"Wooyoung." Yugyeom onu gördüğü an resmen ürkünce, Bambam Wooyoung'un adını tükürürcesine telaffuz etti.
Bambam sevgilisinin elini bıraktı ve Wooyoung'un üzerine giderek yüzüne yumruk attı. "Erkek arkadaşımın canını yaktın. Hem de sebepsiz yere."
Wooyoung yüzünü tutarken ona karşılık vermedi ve verdiği cevapla San'ı şaşırttı. "Yalan söyledi-"
Bambam tekrar vurdu. Wooyoung geriye sendeledi ama hala kendisini savunmak için harekete geçmiyordu. Neden karşılık vermiyor? diye merak etti San ve kenarda duran Yugyeom'un yanına gitti.
"Yalan söylemedi," dedi Bambam. "Seni öldüreceğim."
"B-bu biraz mantıksız-" diye belirtti Yugyeom, erkek arkadaşının kontrolden çıkan öfkesi yüzünden gözlerini endişe bürümüştü.
"Neyse ki ben de hiç mantıklı düşünmüyorum bugün," diye belirtti Bambam ve tekrar yumruk atmak için hazırlanırken kollarını sıvadı.
"Bekle," diye başladı San konuşmasına, kimsenin daha ciddi bir yara almasını istemiyordu. "Bambam seni dövmekte sonuna kadar haklı," dedi Wooyoung'a dik dik bakarken. Çevrelerine toplanan küçük topluluğu fark edince dudağını ısırdı. "Neden özür falan dilemiyorsun?"
"Özür mü?" Wooyoung ve Bambam aynı anda konuştular ve şaşırarak ikisi de birbirlerine baktı.
"Bu işi bir özür çözemez," dedi Bambam sertçe ve San diğerlerinin de başlarıyla onayladıklarını gördü. Wooyoung'un burada olmayan, aynı beyin hücresini paylaşan aptal arkadaşları haricinde kimsenin Wooyoung'un bu yaptığından memnun olmadığı belliydi.
"Ben de bir yalancıya cezasını verdiğim için özür dilemeyeceğim." Wooyoung kahkaha atarken San'ın bakışlarını tamamen görmezden geldi.
"Eğer bu dünyada bir Janus* olsaydı o kişi sen olurdun." San hayret içinde başını sallarken bipolar gibi görünen çocuğa karşı büyüyen öfkeyi ve hayal kırıklığını damarlarında hissetti.
Wooyoung üzgün bir şekilde gülümserken, vardığı farkındalıkla yüz ifadesi değişti. "Ve eğer melek yüzlü biri olsaydı, o kişi de sen olurdun," dedi sessizce, San'a bakarken yüzünde buruk bir ifade vardı.
"O yüzden artık senin gitmen gerekiyor," dedi Wooyoung ve bakışlarını San'dan Bambam'e çevirdi. "Devam et," dedi düz bir tonla. "Vur bana."
Bambam dediği gibi yaparken San daha fazla dayanamadı. Yugyeom'un kolunu tuttu çünkü o görüntüyü o da görmemeliydi. Ve olay yerinden ayrıldılar. Uzaklaştıkça Bambam'in Wooyoung'un bedenine attığı her bir yumruğun ve tekmenin sesini duyuyor ve her birini içinde hissediyordu. İleriye attığı her bir adımla geriye dönme isteği daha da güçleniyordu.
Ama ardına bakmadı.
Unutma, bu senin meselen değil, dedi San kendisini sertçe. Onunla bir işin yok. Onun oyunlarının kurbanlarından yalnızca birisisin.
*Janus, biri sağ tarafa diğeri sol tarafa bakan iki yüzlü bir Roma tanrısı.
_____________________________________
Madem Yugyeom yalan söyledi kendini niye dövdürüyorsun Wooyoung? 🙄
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro