Bölüm 09
Wooyoung San
San'ın hissettikleri öfkenin, acının ve çokça hayal kırıklığının karışımıydı.
Biraz da üzüntü vardı ama o bastırılmıştı. Üzüntüyle savaşmıştı çünkü daha fazla kaldıramamıştı. San sanki ihanet içinde ve Jung Wooyoung hakkında doğru şeyler söyleyen her bir mantıklı hücresinin haklılığı için boğuluyordu.
İhanete uğramıştı çünkü Wooyoung'un gösterdiği kişiliğinden, söylentilerden farklı olabileceğini düşünmüştü. Aptal yanı ona güvenmek, bir şans vermek istemişti. Ama en sonunda Jung Wooyoung insanların tam olarak söyledikleri gibi bir kişi çıkmıştı.
"İyi misin?" Kardeşinin tereddütlü sesi onu gerçekliğe geri döndürdü.
"Umurundaymış gibi davranma," diye çıkıştı San, gözleri revirin boyaya ihtiyacı olan, yer yer dökülmüş beyaz tavanındaydı.
Jongho'nun omuzları yenilgiyle düştü. Gözlerinde utanca yakın bir ifade vardı. "Böyle yapma San."
"Ne yapmayayım Jongho? Umurundaymış gibi davranarak enerjini harcama. Değmez."
"San ben senin kardeşi-"
"Hayır. Sen benim üvey kardeşimsin. Babam yapabileceği tek iyi şeyi yaptı ve öldü ve bu ikimizin de suçu değil. Annemin senin babanla tanışması da. Ama nasıl bir kardeş durup kardeşi yumruklanırken izler?"
"San." Jongho'nun yumuşak, suçlu yüz ifadesi sertleşti. "Ben senin kardeşinim. Kelimenin tam anlamıyla. Kan bağı önemli değil. Seni kardeşim olarak seviyorum, sekiz yıl boyunca da sevimdim ve bu asla değişmeyecek. Ben her zaman senin kardeşin olacağım. Ayrıca özür dilerim."
San gözlerini yanındaki hareket etmeyen figüre doğru çevirdi, herhangi bir gerçeklik payı aramak için yüz ifadesini inceledi. Ve umduğundan da fazlasını buldu. "Özrün kabul edildi. Bu... kardeş şeyini açtığım için üzgünüm."
Jongho, küçük revir yatağının kenarında otururken iç çekti. "Sorun değil. Bunu bu kadar dert ettiğini... fark etmemiştim. Bunu hiç düşünmemiştim, gerçekten."
San hiçbir şey söylemedi, sadece düşünce içindeki çocuğun daha önce hiç söylemediği şeyleri açığa çıkarmasını bekliyordu.
"Daha çok uğraşacağım San. Seni korumak için. Pisliğin teki olduğumu biliyorum, tanrım, çok iyi biliyorum hem de ama eğer biri tekrar canını yakmaya kalkarsa buna izin vermeyeceğim." Kardeşçe olacağını düşündüğü bir şekilde San'ın omzuna hafifçe vururken gülümsedi. "Tüm bu olan şeylerin senin için çok zor olduğunu biliyorum. Çocukluğundan kendine sakladığın bir şeylerin olduğunu biliyorum. Ve buna saygı duyuyorum. Ama olur da konuşmak istersen..." San'a tereddütle bakarken sesi alçaldı.
"Daha fazla uzatma." Başını hafifçe salladı ama rahatlamıştı. Kardeşine memnun olmuş bir ifadeyle baktı.
Garip bir sessizliğin içinde yatakta otururlarken aralarında nadiren beliren samimiyetten sonra ikisi de ne söyleyeceklerini bilmiyordu. Neyse ki Yeosang ve Felix'in kulak kanatan bir gürültüyle odaya dalmalarıyla kurtulmuşlardı. İkisi de endişeli gözüküyordu.
"San!" Felix arkadaşına doğru koşup herhangi bir yeri yaralı mı diye kontrol etmeye başladı. "Aman tanrım, sana gerçekten vurdu mu?"
"Hayır, eğlence olsun diye burada yatıyorum," dedi San ifadesiz bir şekilde ama gözleri arkadaşlarını görmesiyle mutlulukla parlamıştı.
"İyi misin?" diye sordu Yeosang, duygularını tam olarak gösteremediği için yatakla arasına biraz mesafe bırakmıştı.
"Evet, iyiyim. Wooyoung'u öldürmek istiyorum ama," diye açıkladı, kararlılığını kanıtlamak istercesine yatakta anında oturur pozisyona geçti.
"Sen boş ver Choi," dedi Felix, öfke yüz hatlarını kasvetlendirmişti. "Sana yaptığı şey için o şerefsizi ben öldüreceğim."
"Kimse bir şey yapmayacak", dedi Jongho düz bir yüz ifadesi takınarak ve yataktan kalkarak her zamanki kendini beğenmiş haline büründü. "Wooyoung benim arkadaşım. Onunla ben ilgileneceğim."
Kimse onun bu yeni korumacı tavrına karşı çıkmayınca Jongho kardeşine onu anladığını belirtmek istercesine başını hafifçe sallayarak odadan çıktı. San'ın aslında Wooyoung'un canını yakmak istemediğini biliyordu. Sözleri şiddet dolu olsa da fiziksel şiddetten nefret ettiğini biliyordu; geçmiş hayatında zaten yeterince yaşamıştı.
"Peki... Yunho nerede?" diye sordu San merakla, arkadaşının hainliği yüzünden üzüntüyle dudaklarını büktü. (Tabii ki de abartıyordu ama San yumruklanmıştı sonuçta. Hassas bir durumdaydı.)
Yeosang ve Felix birbirlerine baktılar, ikisi de San'a gerçeği söyleyip söylememek konusunda emin değillerdi. "Şey, emin değilim."
San onaylamayarak dilini şaklattı. "Yalan söyleme. Ölüm tehlikesi falan geçirmedim ve çok hassas bir durumda da değilim, o kadarını kaldırabilirim." Beyaz yalan. Beyaz yalanı kaldırabilirdi ama duyguları şu anda özellikle hassastı.
"Mingi'yle birlikte. Wooyoung'u öldürmemesi için Bambam'i ikna etmeye çalışıyorlar. Çocuk Wooyoung'un sadece bir iki yumrukla karşılık vermeyeceğini anlamıyor."
San anında gerildi, endişeyle yatak çarşafını sıktı eliyle. "Neler oldu?"
Felix dudağını ısırırken anlatması için Yeosang'a bakıyordu. "Wooyoung Yugyeom'u fena benzetmiş. Muhtemelen sana anlattığı şeyler yüzünden ama senin bir suçun yok. Bambam onu durdurmaya çalıştı ama zamanında yetişemedi. Haklı olarak da sevgilisini benzeten Wooyoung'a fena sinirlendi."
"Ne yaptı dedin?" San resmen yataktan fırladı, karnındaki morluk yüzünden yüzünü buruşturdu ama acısı artık dayanılmayacak kadar değildi. Acının yerini artık öfkenin çoğunlukta olduğu duygular almıştı.
"Sana hala hassas olduğunu söylemiştim!" diye bağırdı Felix bir yandan da San'ı geri yerine oturtmaya çalışırken.
"Hassas falan değilim. Aksine onu öldürmek istiyorum-"
"Bu kadar yeter. Seni eve götürüyorum," dedi Yeosang sertçe ve San'ı kapıya doğru götürdü.
"Hayır, Jung Wooyoung'a dersini vermem lazım! Piç herif!" San kurtulmaya çalıştı ama o haldeyken çabası boşunaydı.
"Hayır San, dinlenmen gerekiyor. Hadi eve gidelim."
•••
San Wooyoung
Wooyoung tamamen kararlı bir şekilde sürüyordu arabayı; beyninden çok elleri yönetiyordu direksiyonu.
Bugün çok fazla aklı başında değildi zaten.
San'a vurduktan sonra gözünü öfke bürümüştü; kendisine ve herkese karşı olan öfke. Ve o öfkeli anlarda geçmişinde kalan ve ortaya çıkardığı gerçeklerle geleceğini şekillendiren Yugyeom'u öldüresiye dövmeye karar vermişti.
Geçmişin gerçeği.
Ama artık geçmişte değildi ve kendisini buna inandırmak için sürekli bunu hatırlatıyordu. Artık farklı biriydi.
Wooyoung saatin gece yarısını geçtiğini bildiği için yurda dönmeye gerek duymadı.
O çocuğun, Bambam'in onu tekrar tekrar dövmesi için her hakka sahipti, kendisini bir güzel benzetebilirdi ve ona rağmen Wooyoung'un Yugyeom'a yaptığı şeyin yanında lafı bile olmazdı. Eğer Bambam ile yüz yüze gelirse ona kendisini dövmesine ses çıkarmayacaktı. Karşılık vermeyeceğini biliyordu. Her şeyi hak etmişti.
Bu düşünceler onu sarıp sarmalamışken, doğru bir şey yapmadığı sürece arabasını sürmeyi bırakamayacağını, rahatça uyku uyuyamayacağını biliyordu.
Ümitsizce bir şeyleri düzeltmek istiyordu. Sil baştan başlamak istiyor ve bu sefer her şeyi doğru yapmak istiyordu. Ama yaptığı şeylerin sonuçlarına katlanmak zorundaydı.
O yüzden bir şekilde kendisini Choi San'ın evinin önünde buldu.
Choi San. Sadece birkaç hafta önce tanıştığı, hakkında hiçbir şey bilmediği ama Wooyoung'un hayatında bir öneme sahip olan kişi.
Belki de bu yüzden evin sağlam görünen tuğla taşlarını incelerken bir anda kendisini yukarı kata, San'ın odasının penceresine tırmanırken buldu, cam biraz temiz hava için aralık duruyordu. Hiç de sessiz sayılmayacak bir şekilde içeri girdi ve bu çılgın fikirden vazgeçmek için aklına gelen tüm ihtimalleri bir kenara savurdu.
"Wooyoung?" dedi San kısık bir sesle, yatağından fırlarken pencereden içeri giren davetsiz misafire şaşkınlıkla bakıyordu.
"Sürpriz?" Wooyoung suçlu bir şekilde dudağını ısırırken dizlerindeki tozu silkeledi ve San'a yamuk bir şekilde sırıttı.
"Wooyoung," dedi San kısa bir nefes alarak, sanki ismi ağzında bir zehir gibiydi. "Yugyeom'u dövdün mü?"
"Tüm günümü kendimden nefret ederek geçirdim, duvara tırmanıp camından içeri girdim, hem de sırf seni görmek için ve senin dediğin şey bu mu yani?" Wooyoung inanamıyormuş gibi başını sallarken utancını görmezden geliyor ve hissettiği suçluluğu göstermeye cesaret edemiyordu.
"Ah üzgünüm, haklısın. Belki de direkt polisleri aramalıyım. Çünkü bu resmen haneye tecavüz-"
"Hayır dur dur dur! Açıklamama izin ver," diye yalvardı Wooyoung ellerini önündeki sinirli çocuğu yatıştırmak için sallarken.
"Lütfen anlat. Gerçi bir önemi olacağını düşünmüyorum çünkü muhtemelen seni asla affetmeyeceğim. Kendi hayatlarımıza odaklanıp birbirimizi unutabilir-"
"Hayır! Hayır. Görüyorsun işte, yapamadığım şey de bu zaten Küçük Choi." Wooyoung üzgün bir şekilde gülümserken San'a doğru yürüdü ve omuzlarını nazikçe tuttu.
"Çünkü seni hiç tanımamış gibi yapamıyorum. Evet, seninle daha iki saniye önce tanışmış gibiyiz ama ne fark eder ki? Yine de seni daha çok tanımak istiyorum. Bugün yaptıklarım için kendimden gerçekten nefret ediyorum ve senden beni affetmeni beklemiyorum –bekleyemem de. Böyle bir şeyi öylece kenara atamayız biliyorum. Ama biraz olsun neden öyle bir şeyi yaptığımı bilmeni istiyorum, en azından birileri bilmeli.
"Korkuyorum San. Çünkü sen, hissetmemem gereken şeyleri, ardımda bıraktığımı düşündüğüm şeyleri hissettiriyorsun bana. Yanlış olduğunu bildiğim ama doğru hissettiren şeyleri. Olabileceğim kişiyi, o kişi olmak için bana verdiğin o gücü kabul etmeye korkuyorum, çünkü ben o kişiyi kaldırabilir miyim bilmiyorum." Derin bir nefes aldı, gözlerini kırpmadan San'ın gözlerini inceliyordu, böylece olur da San bir şeyler hissederse gözünden kaçmayacaktı.
"Beni kabul etmeni beklemek," diye devam etti. "...hiç gerçekçi değil. Ama kabul etmeni istiyorum. Buna ihtiyacım var. Çünkü beni anlayabilen tek kişi sensin. Belki de burada olmamın sebebi budur. Çünkü denemek istiyorum." Wooyoung San'ı yatak başlığına yasladı, yapabileceği şeylerden korkarak acı verici derecede yavaş bir hızla eğildi.
"Bilmek istiyorum." Elini nazik bir şekilde San'ın başının arkasına yerleştirdi, kendisine daha da yaklaştırdıkça ağzından çıkan her bir sözle birlikte dudakları birbirine değiyor, kalbini hızlandırıyordu. Kendi göğsünün karşısındaki San'ın kalbinin de düzensiz bir şekilde çarptığını, onun kalbinin hızına yetiştiğini hissedebildiğinden emindi.
"Beni dönüştürdüğün kişi olabiliyor muyum bilmek istiyorum. Bu sadece bir deney," diye fısıldadı, San'ın hızlı nefeslerinin dudaklarına çarptığını hissediyordu. "O yüzden korkma."
Çok hafif bir şekilde dudaklarını birleştirdi. Onu tadıyor, keşfediyor, deniyordu. San kendisini geri çekmeyince onu tekrar öptü, bu sefer o küçük temas, dudaklarının yavaşça hareketlenmesine, birbirlerini daha da tanımalarına neden oldu.
Wooyoung'un diğer eli San'ın belini buldu, onu kendisine çekerken öpüşmelerini daha da derinleştirmek için çocuğun çenesini kendisine doğru kaldırdı. Dudakları artık daha da hızlı hareket ediyor, kendi ritimlerinde dans ediyor, sanki her zaman birbirleri için yaratılmışlarcasına kusursuz bir şekilde hareket ediyorlardı.
İşte şimdi tamammış gibi hissediyordu.
Wooyoung geri çekildi ama San'ın vereceği tepkiden korkarak gözlerini kapalı tuttu. Ondan uzaklaşmaması için başının arkasındaki elini çekti ve beline yerleştirdi.
"Aslında ben de senin bunu yapmanı bekliyordum," diye fısıldadı San ve Wooyoung gözlerini açtığından San'ı utangaçça gülümserken buldu.
"Ama yaptığın için de sana çok öfkeliyim." Wooyoung'u iterek kendinden uzaklaştırdı ve yatağına uzanırken gülümsemesi kayboldu.
Wooyoung hafifçe dudaklarına dokundu, San'ın hayaleti bir meleğin dokunuşu gibi hala oradaydı. Az önce bunu yaptığına inanamıyordu.
Kendisi de San'ın yanına uzandı, elini başının altına koydu. Tavana yapıştırılmış yıldız takımına baktı, oldukça çocukça bir şey gibi görünüyordu ama San'ın böyle bir şeye sahip olması Wooyoung'u hayran bırakmıştı.
"Beni bir an yumruklarken sonraki an öpüyorsun," diye mırıldandı San ve Wooyoung'a bakmak için yan tarafına döndü. "Eğer yaptığın şey sadece bir deneyse bir daha yapmazsan iyi edersin."
"Yapmayacağım," diye cevapladı Wooyoung yumuşak bir sesle.
Kısa bir sessizlikten sonra Wooyoung da San'a doğru döndü, bakması gittikçe daha da ilgi çekici olan yumuşak yüz hatlarını inceliyordu.
"Bana öyle bakmayı kes ucube," diye emir verdi San ve ardından sırtını Wooyoung'a döndü.
"Uyuman için sana sarılmamı ister misin?"
"...Evet."
Wooyoung gülümsedi, çocuğu kendisine doğru çekti ve onu kucakladı. "İyi uykular San," diye fısıldadı ve koluyla çocuğu sarmaladı.
San hiçbir şey söylemeden biraz uzağa ittirdi kendisini ama hala birbirlerine dokunuyorlardı ve Wooyoung'un kollarıyla onu sarmasına izin verdi.
Gecenin geri kalanı boyunca o şekilde kaldılar; oldukça yakın ama dikkatli olmak için yeterince uzak.
________________________________________
Sevdiğini yumruklayıp öpmeyen de ne biliyim gjdndm
Wooyoung'un duygularını ifade ediş şekli çok güzel değil mi 🥺
Bu bölümü çevirirken zorlandım biraz. Düşük ya da anlamsız cümleler varsa kusura bakmayın, daha sonra hepsini düzelteceğim 😖
Oy ve yorumlarınızla destek olursanız çok sevinirim 🌸
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro