8' The Whole school hates me
Karakterler
Ino
Hinata
✰
Cumartesi (11.32)
Yaşanan son olay hızlı bir şekilde gelişmiş ve Hinata için büyük bir sorun olmayı başarmıştı. Neredeyse tüm okul duyduğu gibi, dedikodu ve söylemlerden Kiba'da duyması gereken her şeyi duymuş ve olan olmuştu.
O günden beri Hinata, Kiba ile konuşmaya çalışıyor, sayısızca kez onu arıyor ve sürekli mesaj atıyordu ancak ne aramalarına geri dönüş alıyordu ne de mesajlarına cevap.
Odasının tam ortasında, bir oraya bir buraya giderken Kiba'ya ümitsizce yine mesajlar atıyordu. Stres ve üzüntünün verdiği titremeler, karın ağrıları... Bunları gündeme getirmek bile istemiyordu.
Camından gelen sesle başını telefonundan kaldırdığında seri adımlarla gidip camı açtı ve geleceğine dair önceden haber aldığı Lee'nin, odasına girmesine izin verdi.
"Konuştunuz mu?" diye sordu merakla. Kiba'nın ne durumda olduğunu, ne düşündüğünü ve ne karar verdiğini delicesine merak ediyordu. Ondan ayrılmak istemiyordu. "Ne dedi?"
"Önce bir otursak iyi olur," Lee ceketini çıkarıp, yatağın hemen yanındaki tekli koltuğa bıraktıktan sonra Hinata ile birlikte yatağa oturdu. "İşin aslı... Pek mutlu değil."
Hinata, dokunsa ağlayacak gibiydi ancak bu belki sinirden de olabilirdi. Yine de, üzüntüden olduğu çok daha belliydi.
"Onunla bir şekilde konuşmam gerek, açıklama yapmama izin vermeli."
"Hinata-san, Kiba-kun'un belki de biraz kafasını dinlemeye ihtiyacı vardır. Ona zaman tanımalısın."
Durum iç açıcı görünmüyordu, kendini biran önce sevgilisine açıklamak zorunda hissediyordu fakat Lee'de bir şekilde haklı olabilirdi. Ona biraz zaman tanırsa, kendini daha rahat açıklayabilirdi de.
"Nasıl öğrenmiş?"
"Zaten bütün okul biliyor.."
"Hayır, bir şekilde birinden duymuş olmalı."
"Belki," O ismi söyleyip söylememek arasında kalsa da durum ciddiydi ve Hinata'nın da bilmeye ihtiyacı vardı. "Shino-kun..."
"Ve öylece onun dediklerine inanmış mı?"
"Evet."
Dudakları anlık titrerken derin bir nefes aldı. "Öylece bir dedikoduya nasıl inanabilir? Gelip benden dinlemek varken üstelik."
"Çoktan anlaması gerektiğini söyledi. Son zamanlarda davranışlarında bir tuhaflık olduğunu sezmiş, duyduklarını bu yüzden mantıklı bulmuş olmalı."
Hinata'nın telefonundan gelen bildirim sesi dikkat çekerken Hinata hızlıca telefonunu açmış, Lee ise Kiba'dan gelen bir mesaj olup olmadığını sormuştu.
Kimden;
Dear Lover:
Şu an konuşmamamız gerektiğini düşünüyorum.
Kime;
dear lover:
Açıklama izin vermek zorundasın.
Kimden;
dear lover:
Şu an görüşürsek eğer, pişman olacağım şeyler söyleyebilirim. Bu yüzden, aramızda güzel giden her şeyi neden mahvetmeyi seçtiğini duymayı, seni aramayı tercih ettiğim zaman öğrenmem daha iyi olur.
Akmakla akmamak arasında kalan gözyaşları nihayet kendini özgürlüğe bırakırken, oturduğu yerden kalkıp telefonunu yatağa atarak elleriyle yüzünü kapattı. Lee ise oturduğu yataktan kalkar kalkmaz Hinata'ya sarılarak destek olmaya çalıştı. Mırıldanarak, ağlamaması ve üzülmemesi gerektiğini de söylemeyi ihmal etmiyordu ancak sözlerinin kızı sakinleştirmeyeceğini de gayet iyi biliyordu.
"Her şey yoluna girecek."
Pazartesi (11:58)
Tüm olayların getireceği sonuçlarla yüzleşecek dermanı olmasa da, okula gelebilmişti ve bundan sonra ne olacağını hiç bilmiyordu. Onu gören herkesin, hakkındaki düşünceleri ve fısıldaşmaları... Tüm bunların merkezinde olmak onu geriyor ve bu gerginliğin yarattığı ağırlıkla okula doğru yürüyordu. Ta ki girişin biraz önünde Shino ve Lee ile konuşan Kiba'yı görene kadar.
Umutsuzca arkadan onu izlerken bakışları Shino ile buluştuğunda daha da gerildi. Shino'nun gözleri ondan ayrılıp geri Kiba'ya döndüğünde anlamak güç değildi. Shino, orada olduğunu Kiba'ya söyleyecekti. Zaten başını çevirip Lee'nin de ona baktığını fark ettiğinde, düşündüğü gibi olduğunu tamamen anlamıştı.
Kiba, Shino ve Lee üçlüsü soğukta daha fazla beklememeyi ve elbette Hinata ile de karşılamamayı düşünerek içeriye girdiğinde Lee ona son kez, umutsuzca baktı.
Ufak bir nefes alıp ruhsuzca bedenini yeniden harekete geçirirken bu sefer bina kapısı yeniden açılmış ve Ino ile Sakura çıkmıştı karşısına.
Onlara doğru ilerlerken, kızlar da onu fark ederek hızla yanına gittiler.
Sakura, Hinata'ya şefkatle sarılırken, Ino'da, "Nasılsın?" diye sordu.
"İyi sayılır... Yani sanırım."
Ino, fazla ve gereksiz derecede açık sözlülüğe başvurarak, "Sanırım senin yerinde olsam ben de öyle hissederdim. Bazı dedikodulara kulak misafiri oldum. Üst sınıflardan Sara, dedikoduyu yayan kişinin Naruto'nun sevgilisi olduğunu söylüyor."
Kimin ne dediğinin, ya da dedikoduyu yayıp yaymadığının artık bir önemi olmadığı için Hinata, pek de kötü hissetmiş sayılmazdı.
"Naruto-kun bir şey söylemiş mi?"
"Hayır, ancak bu konuda konuşan ve senin kaşarlık yaptığını söyleyen çok fazla kişi var."
Ino'nun gereksiz açık sözlülüğünün Hinata'ya bir faydası dokunmayacağı gibi, aksine onun canını daha da sıkacağını düşünen Sakura sert bir dille, "Ino!" dediğinde sarışın kızın tek yaptığı gözlerini devirmek oldu.
"Ama doğruları söylüyorum ben."
Kızın bu konuda akıllanmayacağına kanaat getirerek başını iki yana salladı. Kesinlikle duygulara saygıdan haberi yoktu...
"Üst sınıfların seni kara listeye aldıklarına dair söylentiler dolaşıyor."
"O da ne demek?" Üzerindeki gerginliğin biraz daha ağırlaştığını hissetti. Bir de tüm bunlar için zorbalık görmeyecekti, değil mi?
"Tam bilmiyorum ama geçen yıl, 2. sınıflardan Nakao kara listeye alınmıştı ve saçını kesmişlerdi."
"Hey!" diyerek yeniden uyarmayı denedi Sakura, ancak pek işe yaradığı söylenemezdi. Ino, her zamanki gibi bildiğini okuyordu.
Arkadan yüksek kahkaha sesleri geldiğinde, sesin geldiği yöne dönerek ayaküstü sohbetlerini yarıda kestiler. Shion ve cadılar bayramı partisinde Sasuke ile takılan kız gülerek arkadaşlarının yanından ayrıldığında, okul binasına girmek üzere adımlamaya başladılar. Ino, Hinata ve Sakura hâlâ onlara bakarken kızlar da yaklaştığında Shion bir taş atmak için can atarak, "Harikasın, Hinata!" dedi. Yüzünde ezici bir bakış vardı.
Sakura, Shion'un neyden bahsettiğini gayet iyi bilse de, bilmeyeni oynamayı tercih etti. O kızlar gibi kaba olmayacaktı. "Anlamadık?"
"Neyi anlamadınız?"
Shion dalga geçercesine Sakura ile göz göze gelirken, onların kabalığına erişmemek için can atan Sakura, Shion'un aksine daha cana yakın bir adım attı: "Gerçekten çok tatlı kızlara benziyorsunuz."
Aslında yaptığı şey ufak bir dalgaydı, eğer anladıysa elbette.
"Ne kadar hoş... Arkadaşını savunuyorsun. Görünen o ki çok yakınsınız." Yüzünde hâlâ bir gülümseme vardı, bu haklı olmanın verdiği bir gülümsemeydi aslen. Zafer kazanmış bir kişinin gülümsemesiydi de ayrıca. "Böyle devam edeceğinize de eminim, ta ki kaşar Hinata hayatınızın içine edene kadar." Şimdiyse eğlenir gibi olan yüzü yerini öfkeye bırakmıştı. "Ondan sonrasında aranız sanırım o kadar da hoş olmaz."
Shion'un attığı taşa karşılık veremediği için sessiz kalmayı tercih eden Hinata geri çekildi. Kızlar binaya girdikten sonra Ino merakla Hinata'ya döndü.
"O ne demek istedi şimdi? Sen ve Shion arkadaş mıydınız?"
"Uzun zaman önceydi."
"Peki neden öyle dedi? Neden hayatımızın içine edeceğini söyledi?"
"Bilmiyorum." Hinata, onu ilgilendiren bu konunun açılmasını istemiyordu.
Şimdi Ino'da gergindi ve aklı tamamen Shion'un dediklerindeydi. Kızın dediklerini önemsiyordu çünkü ortada bir sorun varsa, bu otobüslerine de yansır ve herkesi zor durumda bırakabilirdi.
"Aranızda bir şey olmuş ki böyle dedi, Hinata."
"Zaten karışık olan ortalığı daha da karıştırmak için söyledi, tamam mı?" Ondan beklenmeyecek şekilde sertti.
"Peki.."
Yine de Hinata'nın açıklamaları onu tatmin etmiş değildi. Aynı şekilde Sakura'da bu konuda meraklıydı ancak Hinata'nın bunu açmak istemediğini ve ona özel bir durum olduğunu da anladığı için Ino'nun aksine ısrarcı olmamayı seçmişti.
Salı (16.29)
İlk günkü gibi gergin hissetmesine sebep olmayan bir günün ardından nihayet kendini evde buldu Hinata. Montunu ve atkısını ağır hareketlerle üzerinden çıkartırken bir yandan da Lee ile mesajlaşıyordu.
Durduğu yerden hareket etmeden, sadece Lee ile olan konuşmalarına odaklanmış durumdaydı.
Kime;
Lee:
Sence benimle tam olarak ne zaman konuşur?
Kimden;
Lee:
Bilmiyorum, hiçbir fikrim yok.
Hızlı tuş hareketleriyle mesaj yazmaya devam ederken, bir yerlere çarpmamak veyahut düşmemek için, salona doğru yavaşça ilerlemeye başladı.
Kime;
Lee:
Görünüşe bakılırsa bana hâlâ çok kızgın olmalı. Sana bir şey dedi mi hiç?
Kimden;
Lee:
Senden hiç bahsetmedi.
Kiba'nın, onun hakkında hiçbir şey söylememesi bile canını yakarken derin bir iç çekti. Yavaş yavaş ilerlerken önünde beliren bir karartıyla başını telefonundan kaldırdığında babasını karşısında buldu.
"Neden buradasın? İş için seyahatte olman gerekmiyor muydu?"
Babasının yüzündeki ifadeye bakılacak olursa oldukça öfkeli ve biraz da endişeli görünüyordu.
"Tahmin et bakalım, neden?"
Öylece babasına bakarken ne duymuş olabileceğini düşündü.
"Okuldan aradılar, kavgaya karışmışsın."
Babasının bunu öğrenmesi iyi değildi, bir şekilde meseleyi önemsiz göstermek zorundaydı. Onunla bunun için kavga etmek istemiyordu.
"Seyahatine devam etmen daha iyi olurdu, bunun için iptal etmemeliydin."
"Hayır, etmeliydim. Eve bir geliyorum, ders notlarını düşük buluyorum. Bir geliyorum, kavga ettiğini öğreniyorum."
"Tarih projesinden bahsediyorsan o kadar da büyütülecek bir şey değil."
Şimdi de derslerden mi konuşacaklardı?
"Bana ne olduğunu anlat."
Babası, kesinlikle bir açıklama bekliyordu ve olan biteni bilmek istiyordu. Kızının adının daha önce hiçbir kavga veyahut olaya karıştığını duymamış, şahit olmamıştı. Onun birileriyle kavga etmiş olma düşüncesi bile başlı başına saçma geliyordu.
"Bir şey olmadı, birkaç kız saçma nedenlerden benimle uğraştı o kadar. Büyütülecek bir şey değil."
Hinata'nın dediklerine inanmıyordu yine de. Okuldan gelen şikayete göre büyütülmeyecek kadar önemsiz değildi.
"Bu kadar mı?"
"Evet."
"Seninle uğraşan kızlar kimdi o zaman?" En azından belli bir isim bilmeliydi. Kızının öylece zorbalık görmesine müsade edemezdi.
"Üst sınıflardan birkaç aptal sadece." Son birkaç gündür yeteri kadar gergindi ve şimdi de bu konular yüzünden babası ile tartışmak istemiyordu. "Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum."
"Konuşmak zorundasın-"
"Hayır, değilim." Babasının sürekli iş seyahatlerinde olması, annesini çok küçükken kaybettiği için o ve onun sorunlarıyla ciddi anlamda ilgilenecek birisi olmamıştı ve şimdi de olmasını istemiyordu. Bugüne kadar yaşadığı tüm yalnızlığı kendi üstlenmişti, bundan sonrasını da kendi üstlenmek istiyordu. "Sürekli işinle uğraşıp, bize vakit ayırmazken biranda gelip tüm bunları sorgulama, lütfen."
"Hinata, sadece yardımcı olmak istiyorum."
"Yardım etmek istiyorsan, bu konuyu daha fazla uzatma. Gerçekten sinirim çok bozuk. Bütün okul benden nefret ediyor ve Kiba ile ayrılmak üzereyim. Beni bunlarla sorgulaman şu anda kaldırabileceğim son şey."
"Bir dakika, Kiba mı? Bizim bildiğimiz Kiba mı..? Ama o-"
Babasının Kiba'dan haberi yoktu. Kiba'yı tanıyordu ancak onunla çıktığını asla aklına bile getiremeyeceği için, büyük bir sırrı sinirden deşifre etmiş olmuştu ancak umrunda değildi, artık bir önemi kalmamıştı.
"Baba, Kiba'nın kim olduğunu biliyorum, tamam mı?"
Bodrum kata açılan kapıyı hızla açarak sertçe kapattığında, babasını aklındaki birçok soru işaretiyle bıraksa da bu umrunda değildi. Artık hiçbirini düşünmek istemiyordu.
Carşamba (14.28)
Okul çıkışı sonrası biraz düşünmek ve kafayı dinlemek için Hinata, Sakura ile merdivenlere oturmuş konuşuyorlardı. Sakura'nın amacı tamamen, başka konulardan konuşarak onun kafasını dağıtmaktı. Ancak aslında yaptığı daha çok dedikodu gibiydi.
"Sence de Ino'nun aklı biraz beş karış havada değil mi? Tüm bu russ olayıyla hayatı toz pembe görüyor."
Ancak Hinata arkadaşını dinlemek yerine, Lee ile bir şeyler üzerinde konuşan Kiba'yı izlemekle meşguldü. Muhtemelen olan bitenlerden konuşuyor olmalıydılar. Aklı tamamen ondayken başka şeyleri düşünemiyordu.
"Russ neredeyse hayatı olmuş, halbuki daha 2 yıldan fazla zaman var. Sadece neyin bu kadar önemli olduğunu merak ediyorum, itiraf etmek gerekirse hoş bir şey ama."
Sakura gülerek Hinata'ya döndüğünde, kızın onu dinlemediğini açık şekilde gördü. Onun baktığı yere baktığında ise sebebini görmek zor değildi. "Hâlâ aramadı mı?"
Başını iki yana salladı.
"Hinata, Kiba seni arayana kadar beklemek zorunda değilsin, bunu biliyorsun değil mi?" Her ne kadar Kiba biraz zamana ihtiyaç duysa da, ortada sandığı gibi bir şey olmadığını bilmeliydi. En azından Sakura'nın düşüncesi buydu. "Kendini açıklamak zorundasın."
Ne derse desin, arkadaşı biraz da olsa neşelenecek gibi görünmüyordu. Onun tüm olanları sadece birkaç dakikalığına da olsa unutup, yüzünün biraz gülmesi gerekirdi.
"Beni her zaman neyin neşelendirdiğini bilmek ister misin?" Bu onun için aslında çok özel ve kendine sakladığı bir yöntem olsa da Hinata'da da ise yarayacağını umuyordu. "Ama bunu bana karşı kullanmayacağına söz vermelisin."
Sakura için, bu iyi moda sokan şeyin neden bu kadar özel olması gerektiğini anlamayan Hinata, gülerek onu onayladı. Ne duyması gerektiği konusunda bir tahmin bile yürütemiyordu.
"Ciddiyim, bundan kimseye bahsetme. Sadece aramızda." Telefonundan, onu her morali bozuk olduğunda neşelendiren müziği açarken kulaklığının tekini Hinata'ya verdi.
O müzik dünyasının adamı olmayan Hinata ise, kulaklığı takar takmaz duyduğu, BTS'in war of hormone şarkısına odaklandı tamamen. Şarkıyı kimin söylediğinden tamamen habersizdi.
(Y/N: Medyada şarkı var, merak eden bakabilir.
"Bu şarkı moralini düzeltmezse," konuşmayı bırakıp şarkıya eşlik etmeye başladı. Açıkça Hinata, ilk kez Sakura'yı şarkı söylerken görüyordu ki şarkının sözleri bile pek Sakura'lık değildi. Bu belki her zaman görebileceği bir şey olmayabilirdi.
"Var olduğun için minnettarım, lütfen ara beni yemek ısmarlayayım. Bu aralar delirecek, delirecek gibiyim," Şarkının verdiği enerjiye mi gülse yoksa sözlerine mi gülse bilemiyordu Hinata. Ancak gerçekten de, Sakura'nın Kore popu dinlediğine inanmakta güçlük çekiyordu. Halbuki dışarıdan hiç öyle bir hava dahi vermiyordu. "Gıcık tutuyor çok fena, öhöm öhöm.."
Şarkıyla kendini tutamayan Sakura oturduğu yerden ufak hareketlerle dans etmeye de başladığında, Hinata gerçekten modunun yükseldiğini hissedebildi. Karşısında tamamen başka bir dünyaya ait arkadaşı vardı.
Ancak hem Hinata'nın kahkahaları hem de kendini kaptırmış Sakura, yanlarına geldiğini fark ettikleri birisinin varlığı ile son bulurken, Sakura başını çevirdi ve yüzündeki gülümsemeyle onu izleyen Sasuke'yi gördü.
Sasuke hızlı bir hareketle Sakura'nın yanına otururken kulağından kulaklığı çıkaran Hinata ve Sakura'da ona baktılar. İkisi de Sasuke'nin neden yanlarına geldiğini merak ediyordu şimdi.
"Sen de BTS dinliyorsun, demek? Beğendim." Sasuke hâlâ yüzündeki gülümsemeyi koruyor ve parlayan gözlerle Sakura'ya bakıyordu.
Sakura ise az önce bu konu hakkında kimsenin bir şey bilmemesi gerektiğini söylerken, yabancı da olsa Sasuke'ye yakalandığı için tuhaf hissediyordu. Başkalarının, Kore popu dinlediğini bilmesini istemiyordu.
"Şey, pek dinlediğim bir şey değil aslında... Sadece şeydi, neyse işte... Kendimi sana açıklamak zorunda değilim." Neden bu kadar gerildiğine bir anlam yükleyemedi Sakura. Sasuke ile tanışmıyordu, adı ve hakkında Ino'dan duyduğu dedikodular dışında bir şey bilmiyordu. Onunla yakın bile değildi ve ondan pek hoşlandığı da söylenemezdi bile.
Önüne dönüp başka yerlere bakarken Sasuke'nin kalkıp gitmesini bekledi, ancak beklediği şey gerçekleşmedi.
Sasuke'yi hâlâ yanlarında tutan şeyin ne olduğunu merak ederek ona döndü. "Bir sorun mu var? Ne istiyorsun?" Belki biraz kabaya kaçmış olabilirdi ama Sasuke'nin bunu dert edeceğini sanmıyordu. Ne de olsa o da, bir kızı aşağılayacak kadar kabalaşmış birisiydi. Dert etme hakkı yoktu bile.
"Bir yerlere gitmeye ne dersin?"
Kaşlarını kaldırarak ona gülerken, böyle bir talepte bulunacağını hiç düşünmemişti. Onu birkaç gün önce arkadaşlarının önünde aşağılamıştı, açıkça bir pislik olduğunu söylemişti ve şimdi de bunu mu soruyordu?
Hinata'da merakla ikisini izlerken, Sasuke'nin neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordu.
"Üzgünüm, Sousuke-"
"Sasuke."
"Doğru... Sorunu cevaplıyor bu."
"Anlamadım."
Sakura sempatik bir şekilde gülümsedi, aslında ufak bir zafer gülümsemesiydi ama Sasuke'nin anlamamış olması biraz üzdü.
"Daha adını bile bilmiyorum."
Sasuke omuz silkti. Birlikte vakit geçirerek tanışabileceklerini de düşünüyordu. "Bana istediğin gibi seslenebilirsin."
"O halde," Baştan aşağıya onu süzdü. Aklına bu şekilde bir şey gelmese de seçeceği kelimeyi çok uzakta aramasına da gerek yoktu. "Sana şerefsiz demeyi tercih ederim."
Sakura'nın geçen seferki gibi aşağılayıcı sözleri Sasuke'yi şaşırtmadığı gibi, sert hali de yüzündeki gülümsemenin biran olsun gitmemesine sebep oluyordu.
"Gelecek misin?"
"Cevabımı gayet açık ve net şekilde belirtmiştim aslında ama, hayır."
Sakura'nın cevabına şaşırmayarak oturduğu yerden kalktı. "Eğer fikrini değiştirirsen, bana haber ver." Kızların yanından ayrılıp son model arabasının üzerine düşmüş yaprağı attıktan sonra arabasına binip gittiğinde, öfkeyle nefesini verdi Sakura.
"Kim olduğunu sanıyor bu?"
"Neden ona Sousuke dedin? Adının Sasuke olduğunu bilmene rağmen yani.."
"O bir baskı tekniğiydi. Suits'de görmüştüm, her zaman bunu kullanmak için bir an gelmesini beklemişimdir."
"Vay canına," Sakura'nın daha ne kadar şaşırtacağını görmek istiyordu.
"Etkileyiciydi ama, değil mi?"
"Daha çok... Şaşırtıcıydı. İkiniz de BTS dinliyorsunuz ve ikiniz de Suits izliyorsunuz."
"Nasıl yani?"
"Sasuke ile yakın değilim ama bir keresinde onu Suits izlerken görmüştüm. Telefonundaydı... Ve dediğine bakılacak olursa BTS'de dinliyor." Sakura'ya dikkatle bakıp yüzünde muzipçe bir gülümseme belirdi. "İkinizin de aynı şeyleri sevmesi şaşırtıcı."
Sakura buna gülerek karşılık verse de bu yönden Sasuke ile ortak noktalarının olması sinir bozucuydu. "Bunun şaka olduğunu söyle? Amanın, şaka yapacak kadar iyi oldun demek. Bu iyiye işaret, hoşuma gitti."
Aynı anda ikisine de mesaj geldiğinde telefonlarını açıp baktılar. Mesaj, Ino'dandı.
Kimden;
Ino:
Yarın öğleden sonra 3'te olağanüstü russ toplantısı düzenliyorum. Hepinizin gelmesi gerek.
"Olağanüstü russ toplantısı," dedi Sakura bir kez daha bu konuda dalga geçerek. "Sanki her toplantımız normalmiş gibi.
Perşembe (15.01)
"Tuvalet kâğıtları kutuda mı?" diye sordu Sakura, avcunun içindeki atıştırmalıkları ağzına atmadan önce. Kızların her biri farklı bir dünyadaydı. Temari önündeki deftere bir şeyler yazıyor, Hinata yine dalgın bir vaziyette olanları düşünüyor ve Tenten ise telefonuyla uğraşıyordu.
Tenten, Sakura'yı onayladığında Sakura sorularına devam etti: "Peki ya para? Ino'da mı?"
"Evet."
İyi insan lafın üzerine geldiği gibi, Ino'da tam lafın üzerine gelmişti ancak yüzündeki ifadeye bakılacak olursa, toplantıları pek güzel geçmeyecekti.
Çantasını masaya bırakıp ceketini sandalyeye astıktan sonra yerine oturdu.
"Toplantı uzun sürecek mi?" diye sordu Temari, ne saçmalık konuşulacaksa dinleyip gitmek istiyordu biran önce. "Önemli işlerim var da." Bu bir bahane değildi elbette.
"Herkesin bildiği gibi Hinata cadılar bayramı partisinde bir olay yaşadı. Şu anda çok fazla kişi ona kızgın ve onu kara listeye aldıklarını bildirmeliyim." Heyecanı ve endişesinin sebebi şimdi gün yüzüne çıkmıştı, ancak Sakura ve Temari gayet sakin görünüyordu.
"Dün kızlarla hoş olmayan bir telefon konuşması yaptım," Nefesini verip Hinata'ya döndü. Mavi gözlerinde bir yalvarış var gibiydi. "Hinata otobüsümüzde olduğu sürece, bizler de kara listede olacağız."
Kara liste, saç kesmek ve daha nicesi... Tüm bunlar okadar komik geliyordu ki Sakura ciddi kalamayarak sadece gülmekle yetindi.
"Komik gelebilir ama bu ciddi bir durum. Geçen yıl birisi, kara listedeki bir otobüsün frenlerini bozdu. Herkes ölebilirdi yani."
Temari yüzündeki, sen ciddi misin? bakışıyla yeşil gözlerini Ino'ya dikti. Onun tamamen saçmaladığını düşünüyordu her zamanki gibi. "Bizim otobüsümüz bile yok..."
"Başka şeyler yapabilirler, saçımızı kesmek, suya atmak gibi," Sesi titrek ve güçsüzdü. Bu kadar korkuyor olamazdı, değil mi? "Daha kötüsünü yapabilecek kızlar tanıyorum."
"Deneyebilirler."
"Bakın, bunu konuşmamız gerek. Hinata'nın kaşarlığı yüzünden olan hepimize olacak, popülaritemiz azaldı bile."
Feminist ve cinsinden yana olduğunu söyleyen Ino'nun, savurduğu sözler Sakura'nın damarına basmak için yeterliydi. Olduğunu iddia ettiği şeyin ne olduğundan haberi bile yoktu... "Kendine feminist deyip başkalarına kaşar demen ilginç." Yeşil gözlerindeki bakış o kadar deliciydi ki, Ino biran için ürperdi.
"Bu doğru değil, elbette Naruto'da kaşarın teki. Böyle nam salmaması adil değil, Hinata kadar o da suçlu." Hinata'ya döndü. "Ama benim hatam da değil."
Sanki her konuştuğunda daha da batıyormuş gibi, Sakura'yı daha fazla sinirlendirdiğini fark edemedi.
"Naruto öyle bir nam salmadı çünkü senin aksine erkekler birbirlerine kaşar demiyor. Adil olmadığını düşünüyorsan, kızlara kaşar demeyi kesmen gerek."
Ino daha fazla altta kalmak istemiyordu. Ona göre haksız bir durumun içindeydiler ve kendi hataları olmayan bir şey için, her anlamda zarar görmek istemiyordu. "Bana bağırma! Söyleyeceklerim daha bitmedi bile." Son söylediği söz ise herkesi şaşırtmaya yetmişken, Hinata korkmaya başlamıştı bile. "Bu, Hinata'nın batırdığı tek ilişki değil."
"Ino, bu ben ve Shion arasında." Sarışının, onun ilişki hayatına özel sırları öylece söylemesini istemiyordu. Bu onun özeliydi ve ona özel kalmasını istiyordu.
"Bu o kadar da kolay değil, Hinata." Bakışlarında kesinlik vardı, durmayacaktı. Herkesin gerçekleri bilmesi gerektiğini düşünüyordu, bundan memnun olmasa da otobüsleri için en iyisinin bu olacağına emindi. "Shion, Aiki ve diğer kızlara her şeyi anlatmış çünkü yaptıkların kızlar olarak hepimizi etkiliyor."
Temari, konuşmanın daha nereye gideceği konusunda meraklıydı. Ino'yu şu durumda haklı bulmak istemiyordu işin açığı. "Neyden bahsediyorsun sen?"
"Hinata zamanında Pepsi Max'ten Shion ile arkadaşmış. Ortaokul sonda, Shion'un erkek arkadaşı olmuş. Çok aşıkmış ona, okulun en tatlı çifti bile olabilirlermiş hatta. Herkes onların birlikte mükemmel olduğunu düşünmüş. Aileleri bile ilişkilerini devam ettirmelerini ve işin evliliğe kadar gitmesini düşünmüş."
Ino tüm bunları anlatırken, şimşek çakmış gibi tüm anılar bir film şeridi halinde Hinata'nın zihninde canlandı. Hayatı boyunca pişmanlık duyduğu tüm o kötü anılar...
"Yazdan önce, ortaokul günlerinin son zamanlarında çocuk garip davranmaya başlamış. Shion'un mesajlarını takmamış. Shion çok üzülmüş, Hinata ona destek olmak için yanındaymış. Onu teselli etmiş ve hiçbir şey yokmuş gibi davranmış. Neden çocuğun o kadar garip davrandığını bilmesine rağmen. Çünkü Hinata, gizlice onunla görüşüyormuş. Çocuğun adı Kiba."
Tüm özeli ortaya dökülmüşken, Hinata için kaçıp saklanacak yer kalmamıştı artık. Hakkında düşünülecek her kötü şey canını yakacaktı ancak bununla yüzleşmekten başka seçeneği yoktu. Duyduğu pişmanlığı belki bu şekilde azaltabilirdi, cezasını çekerek.
"Kiba ve Shion eskiden sevgiliymiş."
Kızların hiçbiri Hinata'yı savunacak bir şey söyleyemeyerek başlarını eğdiler. Bu elbette öylece savunacakları bir şey değildi, ancak olan olmuşken bunun için bir şey de yapamazlardı.
"İçinde bulunduğumuz durum için Hinata kendini suçlamalı çünkü arkadaşının sevgilisini çalmak, boktan bir şey."
Her ne kadar doğru olsa da, Ino'nun kabaca konuşması Sakura'yı germeye devam etmiyor değildi de. Hinata'nın ne durumda olduğunun farkındaydı.
"Kimseyi çalamazsın. Buna netlik getirelim."
"Sevgilinle takılan bir kız arkadaş mı tercihin?"
"Dedikodulara dayanarak arkadaşına kaşar diyen bir arkadaştan ziyade."
"Bu dedikodu değil, doğru. Hinata'ya sor."
"Neden Hinata'ya saldırdığını anlamıyorum," Temari'de kesin ve net şekilde tarafını belli etmişti. "Deneyebilirler, biz de intikam alırız."
"Müslüman çete dünyanda işler öyle yürüyebilir ama bizim için değil."
"Saçmalık."
Bu o kadar kabacaydı ki sabır taşırmaya yeterdi bile ve yetmişti de. Sakura sinirle çantasını ve ceketini alıp yerinden kalktı. "Bu saçmalığa katlanamayacağım."
"Tamamen psikopatsın, Shion'un yüzüne su attın. Tamamen delisin."
Temari ise inancına ve ilk katıldıkları partideki çıkardığı olaya gönderme olan çirkin sözlere sadece gözlerini devirdi ve eşyalarını toplayıp, tıpkı Sakura gibi yerinden kalktı. Öfkesi ve aslında ne kadar kırıldığı sadece tek bir cümlesine bakıyordu.
Öfkesi o kadar net ve belirgindi ki hem Tenten'i, hem de düşüncesizce laflar savuran Ino'yu korkutmuştu.
Tam Ino'nun önünde durdu ve gözlerinin içine baktı. "Yüzüne su attım çünkü o ve arkadaşları, Sasuke ile takıldığın için sana kaşar muamelesi yaptılar, hakkında ileri geri konuştular." İşin bu yanını bilmeyen Ino, yutkunarak neye uğradığını şaşırdı. Tamamen önyargısının kurbanı olmuştu. "Müslüman çete dünyamda işler böyle yürüyor işte, ne olursa olsun arkadaşını yargılamayıp arkasında durursun."
Hızla oradan ayrıldığında, gün içinde bütün bunlarla tek başına ilgilendiği ve yine tek başına savunma yaptığı için, Ino'da pek mutlu sayılmazdı. "Orada öylece oturup beni savunduğun için teşekkür ederim, Tenten."
Tıpkı diğerleri gibi o da eşyalarını alıp gittiğinde, sadece kötü hisseden bir Tenten ve olanların yüküyle boğuşan bir Hinata kaldı.
Cuma (14:33)
Son iki gün boyunca, koca bir haftayı düşünüp taşınmış ve Kiba'dan bir haber beklemişti. Beklemeye devam ettiği sürece, vaktin uzayacağına oldukça eminken, beklememesi gerektiğinin farkına varmıştı. Sakura haklıydı, onu beklemek zorunda değildi, kendini açıklamalıydı.
Bugünde bunu yapacaktı. Kiba istemese bile, onunla konuşacaktı.
Evine kadar gitmişti, orada olacağından emindi ancak çaldığı zillere cevap geç geldiği gibi, Kiba'yı da evde bulamayacağını öğrenmişti. Geriye onu bulabileceği, sevdiği tek bir yer vardı. Oraya gittiğinde ise yanılmamıştı, paten parkındaydı. Hızlı ve korkusuz şekilde, ekstrem hareketlerle her zamanki gibi kaykayıyla oradan oraya gidiyordu.
Oraya daha da yaklaşırken, ondan tarafa dönen Kiba ile göz göze geldiğinde Kiba bir tur daha attı ve sonra kaykayını durdurarak üzerine oturdu, pistin içinde değildi.
Hinata yüzüne hafifte olsa bir gülümseme yerleştirmek istedi ancak bunu yapmaması çok daha iyi olurdu. Yapacak gücü bile yoktu.
Kiba'nın yanına geldiğinde tam yanına oturdu. Ona ve sessizce bekleyen gözlerine sorar gözlerle baktı.
"Pekala, Hinata. Seni dinliyorum." Hâlâ konuşmak istemediği sadece ses tonundaki ruhsuzluk ve isteksizlikten bile belliydi.
"Naruto-kun ile takılmamın sebebi ondan hoşlanmam değildi, bunu bilmeni isterim. Ondan hoşlanmadım, Shion ile görüştüğünü düşündüğüm içindi."
"Açıklaman bu mu? İronik." Hinata'nın sırf kendi kafasında kurduğu düşünceler için böyle bir şey yapmasını daha da beklemezdi, bu aralarındaki güven sorununun en büyük belirtisiydi. "Shion ile birlikte olduğumu düşündüğün için çok çektim senden ama gel gör ki asıl sadakatsizliği yapan sendin, ve yalan söyledin bu konuda. Shino'dan öğrendim bir de!"
"Yalan söyleyen ilk sendin, Shion ile olmadığını söyledin ama öyleydin. Naruto-kun ile üzgün olduğum için, anlık takıldım sadece. Eğer en başından bana yalan söylemeseydin, bunlar olmazdı bile."
"O halde benim hatam mı?"
"Hayır, öyle demek istemedim." En başından beri, birbirlerine karşı dürüst olsaydılar, tüm bunlar olmayacaktı. En büyük hata kendisine ait olabilirdi ancak o ufak güvensizliği verenin de Kiba olduğunu düşünüyordu. "Neden yaptığımı açıklamaya çalışıyorum sadece. Batırdım, tamam mı?" Onunla arası bu saatten sonra nasıl olurdu, yeniden birarada olurlar mıydı bilmiyordu ancak en azından kötü bir şeyler olacaksa bile, bunun barış içinde olmasını istiyordu. Kiba'nın, onun üzgün olduğunu bilmesini istiyordu. "Özür dilerim, keşke hiçbirini yapmasaydım, gerçekten." Gözleri yaşardı, Kiba'nın sessiz kalışı canını daha da yakıyordu. "Kiba-kun... Seni hâlâ seviyorum."
"Naruto ile takılmanın sebebi, beni Shion'la sanman. Diyelim ki ben seni aldattım, bunun için senin neden beni aldatman gerekti?"
Ne diyebilirdi ki? Tamamen batırmıştı, ciddi anlamda batırmıştı ve Kiba çoğunlukla haklıyken kendini nasıl savunabilirdi?
"Özür dilerim." demekten başka yapabileceği, söyleyebileceği hiçbir şey yoktu.
"Hinata, aramızdaki sorunların asıl sebebinin yalanlar veya sadakatsizlik olduğunu düşünmüyorum." Aralarındaki sebep çok daha ciddiydi, şu son birkaç günde bunu daha iyi anlamıştı. Bu yüzden ileride ne olursa olsun, bu asıl soruna çözüm bulmazlarsa bundan çok daha üzücüleri bile olabilirdi. "Sorun, kim olduğunu anlayamaman. Ortaokuldayken sen ve Shion çok yakındınız. Ben Shion ile birlikteydim ve gelip benimle birlikte olmak istedin. Şimdi de yeni arkadaşların var ve ikinci, üçüncü sınıflarla ilgilendiklerini söylüyorlar ve sen de biranda onlarla olmak istiyorsun. Anlayamadığım nokta bu, başkaları neyi kovalarsa sen de onun peşine gidiyorsun. Kendi fikirlerin yok, gerçekten neyden hoşlanıyorsun?"
Kiba'nın bu kadar haklı oluşu canını yaktı, haklı mıydı onu bile bilmiyordu. Kendi hakkında ne düşünmeliydi, bilmiyordu. Tüm bunlar canını yakıyor ve gözünden akan yaşların daha da artmasını sağlıyordu.
"Kimsin?" Hinata'nın yaşlarla dolu yüzüne baktı. İşin doğrusu hâlâ onu seviyordu ancak canını yakacak, sorun yaşayabileceği bir ilişki istemiyordu. Kendini yıpratmaya niyeti yoktu. "Kim olduğunu çözdüğünde beni ara."
Kaykayını alıp Hinata'yı yalnız bırakarak oradan gitti, daha fazla konuşmanın manası yoktu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro