18' You Only Think of Sasuke
Cumartesi (12:34)
Partide olan olaylardan sonra Sasuke ile görüşmeye karar vermişti Sakura. Bazı şeyleri konuşup netleştirmeleri gerekiyordu ve hatta mümkünse belki de sonlandırmaları gereken bir şeyler bile olabilirdi. Havalar ılımaya başlamış ve bundan fırsat bilen doğa da renkli günlerine dönmek üzere hazırlığa başlamıştı. Ağaç ve çiçeklerin vermeye başlayan renkli tohumları belli oluyordu.
Kendini bir ağaca yaslamış olan Sakura, karşıdan gelen Sasuke'yi dakikalardır bekliyordu ve bu bekleyişe neden olan şey telefonuydu. İyice kafayı yemişti ve ne zaman şarjının biteceği kesinlikle belli olmuyordu. Öyle ki yine zamansızca telefonunun şarjı bitmiş ve Sasuke ile iletişime geçememişti.
Sasuke yanına ulaşır ulaşmaz, "Telefonuna ne oldu?" diye sordu.
Telefonu nedeniyle doğru düzgün iletişime geçememişlerdi. Üstelik Sasuke'yi apar topar da çağırmıştı. "Üzgünüm, şarjım kötü durumda." Sasuke'nin partide çıkan kavgada yüzüne aldığı yumruğun izi elmacık kemiğinde yer edinmişti ve Sakura morluğa bakmadan edemiyordu. Morluk hala ona o gün olanları hatırlatıyordu ve olanlar hakkında neler hissettiğini de. Sasuke ise Sakura'nın düşüncelerinin aksine kız arkadaşını her zamanki gibi ama her zamankinden de farklı bir şekilde güzel bulmuştu ve dudağına sürdüğü pembe rujun gözünün yeşilleriyle uyumu gözünü alıyordu. Tatlı görünüyordu ve açıkça onu delicesine öpmek istiyordu.
"Dolaşacak mıyız?" diye sordu siyahları hala Sakura'nın dudakları ve yeşilleri arasında mekik dokurken. Güzel bir hava vardı ve bahar geliyordu. Bu yürüyüş parkında dolaşmak güzel olurdu.
"Biraz." dedi gülümsemeye çalışarak ama bu uzun sürmedi.
"Öpücük alacak mıyım?" Dudakları zevkle kıvrıldı.
Sakura çizmesinin tabanını toprağa sürtüp sırtını ağaçtan ayırdı ve Sasuke'nin karşısına geçti. Baş parmağını yüzünde dolaştırıp morluğun etrafını okşadı. Kavganın tamamını izlemek yerine orayı hızla terk etmişti çünkü şiddetten hiç mi hiç haz etmiyordu ve ne sevgilisinin dayak yemesini izleyebilirdi, ne de bir başkasını dövdüğünü. Yakuza çocuklarından birinin kafasında şişeyi kırdığını görmek bile içini yakmışken daha fazlasını görmeye dayanamazdı.
Temasta bulunmayalı sadece bir gün geçmesine rağmen bunu özlemiş gibiydi. Bu yüzden Sasuke'nin ona yakınlaşmasına, burnunu saçlarında gezdirip yüzüne sürtmesine izin verdi. Onun dudaklarını öpecek havada değildi çünkü öfkeliydi de ancak bunu yapmayı istiyordu da. Bu son olacaktı ve son anını pişmanlık duymadan yaşamak istiyordu. Dudaklarını Sasuke'nin dudaklarına bastırıp geri çekildi ve alnını, alnına dayadı.
Gözleri ve dudaklarının dakikalarca konuşmasının ardından uzun yürüyüş parkında dolaşmaya başladılar. Bir saate yakın yan yana geziyorlardı ancak hiç konuşmamışlardı ve bu Sasuke'nin dikkatinden de kaçmamıştı. Biliyordu, bir şeyler vardı. Bir sorun olduğunu hissedebiliyordu çünkü Sakura'nın her zaman bu kadar sessiz olmadığına emindi. Olan şey her neyse partiyle alakalı olduğunu da biliyordu. Elindeki ince ağaç dalını yere sürterek yürüyor ve sık sık başını kız arkadaşına çevirip onu, modunu kontrol ediyordu. Bir şeyler söyleyip söylemeyeceğini gözlemliyordu ancak gördüğü tek şey düşünceli ve sessiz oluşuydu. Bu sessizliğin son bulacağına emindi ve sessizliğinin altında güzel şeyler de yoktu, buna da emindi ve dolayısıyla huzursuz hissediyordu.
"Daha ne kadar dolaşacağız?" dedi sıkılarak. Bir hata yaptığını düşünmüyordu ama her ne yaptıysa bir an önce açıklığa kavuşturup soruna bir son getirmek istiyordu. "Tartışıp halledebilir miyiz artık?"
Başını iki yana salladı. "Tartışmak istemiyorum."
"Evet, istiyorsun." Bunu isteyip istemeyeceğini, bir derdi olup olmadığını anlayacak kadar tanıyordu onu. "Şöyle bir şey söyleyeceksin, dövüşmeyi bırakmalısın Sasuke. Sonra ben de diyeceğim ki, görmeni istemezdim. Sen diyeceksin ki, ama gördüm, durmanı istiyorum. Ben de diyeceğim ki, tamam, duracağım. Sen güzel diyeceksin, ben de iyi ve sonra da konuyu kapatacağız."
Sasuke'nin bunu bu kadar hafife almasını anlayamıyordu. Doğrusu onunla ilgili çoğu şeyi anlayamıyordu. Sorun direkt onunla alakalı olmayabilirdi ancak şiddete baş vurması hiç hoş değildi ve onu böyle görmek istemiyordu. Sevdiği adamı adeta kana susamış bir canavar gibi şiddetli hallerde görmek istemiyordu. "Sasuke, çocuğun kafasında şişe parçaladın."
"Savunma olarak? Evet."
"Onu öldürebilirdin! Olayın ciddiyetini göremiyor musun?"
"Ciddi olan şey Yakuzanın masum insanları dövmesi. Birinin bir şey yapması gerekiyordu artık."
Sasuke konusunda anlamadığı nokta tam olarak buydu. Bir şeyleri daha yapıcı yoldan halletmek yerine hep sarsıcı, hep kötü yollardan yapmasıydı. "Kimsenin bir şey yapması gerekmiyordu! Onunla konuşabilirdin! Ya da polise şikayet edebilirdin ya da... Bilmiyorum." Cümlenin devamı gelmedi. Yapıcı olan, daha iyi bir yoldan yapmak dururken şiddete başvurduğunu görmek tahammül edebileceği bir görüntü değildi. "Kesinlikle şiddetle cevap vermemeliydin."
Kız arkadaşının yeşillerine baktı. Haklı olduğunu biliyordu, kabul de ediyordu ancak işler her zaman o şekilde yürümezdi. Dünyaya bakış açıları tamamen farklıydı.
"Naifsin." dedi yeşillerinden bir an için bile ayrılmadan.
Sesi yükseldi. "Ben mi naifim? Şiddetin hiçbir şeyi çözmediğini düşünüyorum diye mi?" Sasuke'nin giderek saçmalayan sözleri sinir bozucu hale geliyordu. Parkta giderek artan ve yaklaşan davul ve akordiyon sesleri yaklaşıyordu. Ulusal kurtuluş gününe az bir süre kaldığı için şimdiden kutlama hazırlıklarına başlanmıştı ve çeşitli bando takımları ulusal marşları söyleyerek şehrin her bir yanında günün anlam ve önemini kutluyordu.
"Sakura, şiddet her geçen gün bir şeylerin çözümü oluyor. Dünyaya şiddet ve savaş yön veriyor. Japonya nasıl böyle demokratik ve özgür bir ülke oldu sanıyorsun?" Kafasını yana savurup gözünün önüne düşen saçlarından kurtuldu. "Kahve ve kekle sohbet mi etmişler? Hayır, bunun için savaşan insanlar vardı. Şiddetle. Birileri özgürlüğümüzü almaya çalıştığında nasıl kendimizi savunduk?" Bando grubu artık yanlarına kadar gelmişti ve sesini yükselterek konuşmak zorundaydı. "Şiddetle çözdük!"
Bando grubu önlerinden geçerken konuşmayı bırakıp gitmelerini beklediler. Gürültüde birbirlerini anlamak zor oluyordu. Grup dağıldığında birbirlerine baktılar. Geri konuşan Sakura oldu:
(Y/N: Burada değil ama şu bando grubunun geldiği sahne dizide aşırı komiğime gitmişti. William sakin sakin konuşurken atarlanmış gibi bağırmaya falan başlamıştı jkfdfjkgdjkggjkb )
"Ben... Milletin kafasında şişe kıran biriyle birlikte olamam." Bunu söylemek büyük bir cesaret istemişti ve kelimeler ağzından çıkarken kalbinin ne kadar zorlandığını düşünmek bile istemiyordu. Düşünürse pişman olacağına emindi. Böylesine hassas bir konu üzerinde pişmanlık duymak istemiyordu. Öte yandan Sasuke ise başını iki yana salladı. "Yapma bunu, Sakura." Anlaşamadıkları noktalar olabilirdi ancak bu noktalar yüzünden onunla ilişkisinin bitmesine izin veremezdi. Sırf bir noktada aynı fikirde değiller diye bu noktaya gelemezlerdi.
"Evet, evet biliyorum ama biraz araya ihtiyacım var." Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Sasuke ile birlikte olmak, ona sarılmak, onu öpmek, onun yanında olmak iyi hissettiriyordu. Onu seviyordu ama birbirleriyle çok zıttılar ve bazı şeyleri sorgulamadan edemiyordu. "Olan bitenleri düşünmek için. Seninle birlikteyken doğru düzgün düşünemiyorum." Mantığıyla hareket eden birisiydi ve böyle kalmayı da istiyordu ancak Sasuke ile geçirdiği zaman, fazlasını istemesine ve bencilce davranmasına neden oluyor gibi hissediyordu. Kalbiyle düşünmek istemiyordu ancak onun etrafındayken sadece duygularına kulak veriyordu. "Her şey kafamda karman çorman oluyor."
Sasuke'nin onu anlamasını diledi ancak bu olasılık zordu. Aynı çizgide gitmiyorlardı.
Sasuke ise Sakura'nın işleri kendi için bu kadar zor hale getirmesinden rahatsız oluyordu. Onun akıllı ve mantıklıca davranmaya çalıştığını biliyordu ancak sadece bir kere de olsa, sadece bir gün için bile her şeyi bırakıp istediğini yapmasını istiyordu. Sakura'nın kendini fazla sınırlandırması canını sıkıyordu ve bu ilişkilerine de zarar veriyordu. "Pekala," dedi başını sallayıp. Elindeki dal parçasını bir kenara attı. Bir çocuğun kafasında şişe kırdığı için bu hale gelmeleri canını sıkmıştı.
Arkasına dönüp gitmeden önce, "Al sana biraz ara." dedi. Son sözleri buydu.
Pazartesi (11:30)
"Kaşar, kaşar, kaşar..."
Yanında oturan Ino'yla beraber Tenten, Temari'nin hesabına girmiş, cuma günü Konoha Boys çocuklarıyla yaptıkları partide çektikleri fotoğraflar altına belli bir hesaptan gelmiş olan yorumları okuyordu. İstisnasız, cuma gününe ait olan bütün resimlerin altında, kaşar şeklinde yorumlar vardı ve hepsi kimliği belirsiz iki üç hesaba aitti.
"Her fotoğrafa yazmış." Telefonunu tam karşısında oturan Hinata'ya uzatarak Sakura ve Karin'in de görmesini sağlamıştı. Temari ise hemen sağında, yorumlardan hiçbir şekilde etkilenmemişcesine oturuyor ve sessizliğini koruyordu. Yanlış bir şey yapmadığı için çevresinden aldığı yorumlar onun için bir önem taşımıyordu.
"Kim yazmış?" diye sordu Ino. Yorumlara ve biraz da resimlerde nasıl çıktığına odaklanmaktan yazan kişinin adına odaklanmamıştı.
"Allah9743." Ino'ya döndü.
"Bu hafta sonu mu?"
"Hayır, otobüs resmini paylaştıktan hemen sonra."
Ino'nun komiğine gitti. "Sırf otobüse gitti diye mi?"
"Kaşar olduğundan değil bence." Otobüsteki Temari'yi anımsayınca yüzü güldü. Cuma günü aralarındaki en havalı kişi o olabilirdi ki Tenten'e göre öyleydi de. Temari'ye dönüp, "Konoha Boys çocukları can havliyle sevişmeye çalışırken sen gerçek bir rahibe gibiydin." dedi. Buna Hinata da katılıyor olmalıydı ki şahit olduğu bir anı paylaşmaktan geri kalmadı:
"Konoha Boys çocuklarından biri Temari'ye gelip dedi ki," Kendini tamamen rolüne odakladı. " 'Otobüsün arkasına gelip yüzüme oturmak ister misin?' Temari de dedi ki, 'Neden? Burnun sikinden büyük diye mi?' "
Kızlar Temari'nin çocukla nasıl dalga geçtiğine kahkaha atarken, Karin bunu gerçekten de deyip demediğini sordu. Temari'nin böyle bir şey yapma olasılığı yüksek olduğu için gerçekten yapmış olabileceğini biliyordu.
"Kime söyledin?" diye sordu Ino heyecanla.
Omuz silkti Temari. "Hiçbir fikrim yok. Laftan anlamayan, cinsiyetçi orospu çocuğunun tekiydi."
Ino'nun da y:aptıklarını anımsayarak güldü Tenten. "Ino, sen de takıldın sanki biraz. Oh, her otobüste oluşumuzda bir kavga çıkıyor bu arada."
"Rastgele değildi ama," Hinata tüm detayları Kiba ve Lee'den öğrenmişti. "Buluşacakları planlıymış. Lee-kun, Kiba'yı Yakuza çocukları dövdükten sonra Konoha Boys çocuklarıyla iletişime geçmiş. Biz partilerken Lee-kun Naruto-kun'u aradı."
Tüm bu olanlar anlatılıp konuşulurken Sakura pek keyifsizdi. Sasuke'yle arasına koyduğu mesafenin doğru bir karar olup olmadığından emin olmaya çalışıyor ve düşündükçe içine daha büyük bir sıkıntı çöküyordu. Başını çevirip okul girişine baktığında, elindeki telefonundan birileriyle yazışarak yürüyen Sasuke'yi gördüğünde gözlerini bir an olsun ondan alamadı. Zaten yeterince kafası karışıktı ve şimdi onu görmek hiç iyi olmamıştı; öyle ki bu karamsar ve sessiz kalışından şüphelenen Temari, arkadaşının baktığı yere baktı. Sasuke'yi görmek onu şaşırtmış ancak bazı şeyleri de merak etmesini ve bir şeylere uyanmasına neden olmuştu.
"Neden biz onlarla otobüsteyken olmak zorundaydı ki!" diye yakındı Karin.
"Başına şarap şişesi yiyene ne olmuş?" Şişeyi kıran kişi Sasuke olduğu için endişeliydi Ino.
Sasuke'ye baktığı her an kalbine bir işkence gibi gelirken ağlayacak gibi oldu Sakura ancak üzerinde hissettiği rahatsız edici hisle Temari'ye baktığında, bakışları kesişti ve ufak bir panikle önüne dönüp normal bir şekilde davranmaya çalıştı. Konuşulan konu ve sanki yaptığı mükemmelmiş gibi Sasuke'nin de konu merkezinde olması canını sıktı.
"Birisi o anı kaydetmiş diye duydum." Bunun ne kadar doğru olduğundan emin değildi Hinata. "Şikayetçi olurlarsa, Sasuke-kun boku yedi demektir. Aşırı şiddet bu ve cezası hapis."
Çarşamba (15:34)
Dört gün olmuştu. Sasuke ile arasına koyduğu mesafe üzerinden tam dört gün geçmişti ve bu süreç onun için zordu. Ona o kadar alışmış, sürekli sevgi dolu mesajlar atması o kadar hoşuna gitmiş, her dokunuşunda kendini o kadar iyi hissetmiş ve kolları arasındayken o kadar güvendeydi ki bu dört günü onsuz geçirmek dayanılmaz olmuştu. Yapabilir sanmıştı, onsuz hayatına geri dönebilir sanmıştı ama hayır. Ona feci derece de kapılmıştı ve onunla alakalı hiçbir düşünceden çıkamaz hale gelmişti. Duyduğu her kelime, her söz onu hatırlatıyordu.
Bu arayı vermeleri de gerekiyordu ancak. Onu seviyordu, bunu inkar etmeyecekti ancak davranışlarında sıkıntılar vardı ve o bu haldeyken onunla olmanın zor yanları da oluyordu. Kendi doğrularına göre yaşıyor ve başkalarını düşünmüyordu ve olan olmuştu! Eğer o görüntüler kayıt altına alındıysa işler boka sarabilirdi.
Elindeki kalemi sallayarak dizine dayadığı deftere çarpıp durdu. Teneffüstü ve sınıf tamamen boştu. Yine de o ve Sasuke hakkındaki içinden çıkılmaz düşünceleri o boşluğu doldurmaya, sessiz sınıfı gürültülü hale getirmeye yetiyordu. Fakat bir anda Temari'nin çıkıp yanına geleceğini düşünmemişti.
"Selam, kızım!" dedi Temari sempatikçe.
"Selam." Hafif bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.
"Ne yapıyorsun?"
Dizindeki deftere iç çekerek baktı. "Japonca dersi için makale yazıyorum... Ya da yazmaya çalışıyorum diyelim." Makaleyi yazmak için oluşturduğu zamanın çoğunu Sasuke'yi düşünmekle geçirdiği için makale adına en ufak bir fikir dahi geçmiyordu aklından.
"Ama konsantre olamıyorsun çünkü tek düşündüğün şey Sasuke." Tam olarak bunun için buradaydı. Pazartesi günü Sakura'nın, yüzünde buruk ve ağlamaklı bir ifadeyle her gördüğü yerde Sasuke'ye uzun uzun bakması dikkatinden kaçmamış ve arkadaşını salı günü de incelemişti. Kesinlikle sorunun kaynağının Sasuke olduğuna emindi. Detaylarını henüz bilmese de arkadaşının ona karşı bir şeyler hissettiğinden şüpheleniyordu.
Temari'den böyle bir şey duyacağını düşünememişti. Yakalanmanın verdiği korkuyla inkar etmek için dudaklarını araladı ancak konuşamadı. Anlamıştı işte, neyi inkar edebilirdi ki? Öylece arkadaşının yüzüne baktığında, seni yakaladım dercesine bir gülümseme yakaladı.
"Problem nedir?" Diğer kızların fark etmediği belliydi. Bu yüzden fark eden tek kişi olarak arkadaşına destek olmak istiyordu.
Pencereden aşağıya baktı. "Sorun, Sasuke'ye gerçekten aşık olmam," Tepkisini görmek için Temari'ye baktı ancak aşırı bir tepki göremedi. Sasuke, en başından beri Ino'nun ilgilendiği ve kendisinin de asla birlikte olmayacağını söyleyip durduğu çocuktu ancak arkadaşı, sanki çok normal bir şeymiş gibi hiçbir tepki vermemişti. "Delicesine aşığım." dedi tepkisizliğinden cesaret alarak. "Cidden aşığım."
Aralarında bir sessizlik oldu. Sakura, Temari'nin bir şeyler söylemesini bekledi. Temari de sorunun sadece bundan ibaret olmadığının farkında olarak Sakura'nın devam etmesini bekledi.
"Hiç delicesine sarhoş olmak ya da başkalarıyla sevişmek istemiyor musun?" Bir cevap arayışındaydı.
"Elbette."
"Yapmana ne engel oluyor peki?"
Buna mantıklı bir cevap vermeye çalıştı. "İnancım, arzularımdan daha kuvvetli. Bana sadece içmek ve sevişmekten daha önemli geliyor."
"Aynen öyle," Sorunu buydu. "Şu anda bana hiçbir şey Sasuke ile olmaktan daha önemli gelmiyor. Daha önemli şeylerin olması gerektiğini bildiğim halde."
"Neden onunla birlikte değilsin o zaman?" Kendi açısından düşündüğünde inancı ağır geliyordu ve inancı için yapması gerekeni yapıyordu. Sakura'yı durduran şeyin ne olduğunu anlayamamıştı ama.
"Çünkü kötü biri." Örnek davranışları olmadığı bir gerçekti.
Sasuke'yi, iş cinselliğe geldiğinde haklı olarak yargılamışlardı ancak cinsellik dışındaki konularda takındığı tavırlarını gerçek anlamda hiçbiri bilmiyordu, bu yüzden hakkında kesin olarak atıp tutamazlardı. "Neden kötü biri?"
"İlk olarak, çok kontrolcü."
"Nasıl yani?"
"Ne hissetmem gerektiğini, ne söylemem gerektiğini ve ne yapmam gerektiğini söylüyor."
"Sen de ona karşı çıkmıyor musun?" Sakura'nın ona kolayca boyun eğeceğini düşünemiyordu.
"Hayır, çıkıyorum. Karşı çıkıyorum elbette."
"Ama onunla aynı fikirde olmadığında kızıyor mu?"
"Hayır, kızmıyor ama öyle bir tartışıyor ki karşı çıkamıyorsun, karşı çıkacak bir şey sunamıyorsun."
Sorunu hala tam olarak anlamış değildi ancak anladığı bir şey varsa her ikisinin de sebeplerinin haklı olması ve orta noktayı bulamadıkları için çatışmalarıydı. "Sorun ne o zaman? Senden daha zeki olması falan mı?"
"Fikrimi değiştirmeye çalışıyor."
Arada ince bir detay vardı ve muhtemelen Sakura bunu göremiyordu. "Ama fikirlerin onun haklı olduğunu düşünürsen değişir."
Aynı sorunu arkadaşıyla da yaşayacakmış gibi hissediyordu. Sanki tüm dünya onun haksız çıkmasını bekliyormuş gibi. "Evet ama güçlü ve bağımsız olmaya çalışıyorum. Fikrimi bir oğlan için değiştirmemeliyim, değil mi?"
"Fikirlerini değiştirebildiğin zaman güçlü ve bağımsızsın demektir." Çoğu kişinin bunu yanlış anladığı kanısına vardı. Herkes eğer haklı olursa ve bunu ispatlayabilirse güçlü, üstün olacağını düşünürdü. Kendi fikirlerinizi zorla başkalarına dayatabilirseniz güçlü olduğunuzu sanırdınız ama öyle bir durum söz konusu değildi. Asıl güç ve bağımsızlık farklı fikirlere de saygı göstermekle başlıyordu. "Hangi cinsiyetin seni değiştirdiğinin bir önemi yok." Sakura'nın cinsiyetçi tutumunu da görebiliyordu. "Fikrine karşı çıkmasının yanlış bir yanı yok. Düşündüğünü söylemekten korkmuyorsan seni kontrol ettiğiyle alakalı da endişe duymamalısın."
Temari'ye hak vermiyor değildi ama hala bazı şeyler vardı...
"Ama şiddet yanlısı. Birinin kafasında şişe parçaladı."
"Evet, pekala. Neden yaptı peki?"
"Çünkü dünyaya şiddet ve savaşın yön verdiğine dair saçma sapan fikirleri var. Tamamen farklıyız. Ben savaşa karşıyım ve o da..."
(Y/N: Şişeyi bu yüzden kırmadı ama Sakura hanım, hm... öfkeli emoji. Burada haksız bence Sakura, Sasuke'nin günahını alıyorsun kızım resmen.)
Bu saçma bir yargı gibi geldi Temari için. Savaş yanlısı birisi olabilirdi elbette ancak sırf bunu desteklediği için birinin kafasında durup dururken şişe kırmazdı kimse, Sasuke de öyle. "Bu yüzden şişeyi parçalamadı. Şişeyi parçaladı çünkü kızgın ve korkmuştu. Peki neden öyleydi?"
Bu aklına gelmemişti hiç. Sasuke'nin o anda korkmuş olduğunu fark etmemişti bile işin aslı. "Bilmiyorum..." dedi mırıldanarak.
Temari, Sakura'nın bunu sormamasına daha çok şaşırdı. "Sormadın mı?" Aldığı cevap olumsuzdu.
"Pekala, bence savaşa karşı olduğunu söylemen enteresan. Savaş, şiddetle başlamaz. Yanlış anlama ve ön yargıyla başlar."
"Evet, yani?"
"Eğer barış dolu bir dünyadan yanaysan, diğer insanların neden farklı düşündüğünü ve neden farklı davrandığını anlamaya çalışmalısın. Herkesin dünyayı senin gibi görmediğini kabullenmelisin. Herkesin doğru veya yanlış bir cevabı olduğuna inanamazsın. Eğer sen sevdiğin kişiyi anlamaya dair bir adım atmadıysan; o zaman, benim için dünyanın geri kalanı hakkında kötü düşünme zamanıdır. Onunla birlikte olmak zorunda değilsin ama buna, onu anlamaya çalışmadan karar veremezsin."
Temari'nin tüm bu söylediklerine hak verdiğinde, kavga olayından beri aslında kendinin de bencilce davrandığını fark etti. Sasuke'nin düşüncelerini paylaşmıyordu ancak kendi düşüncelerini onun da onaylamasını beklemişti. Savaşa karşıydı ve Sasuke'nin de tamamen nezaketle aynı düşünceyi savunmasını beklemiş ve bunu yaparken onun manipülasyoncu yanını eleştirip durmuştu. Üstelik aralarına koyduğu saçma arayı da anlık öfkesiyle yapmıştı. Onu konuşmak için çağırmış ancak neden şişeyi kırdığına, neden korkup sinirlendiğine dair hiçbir şey sormadan, onun fikirlerini almadan kendi kendine karar vermişti.
"Bir de Ino var."
Sorun sadece şişeyle bitmiyordu elbette. Ino mevzusu da hala varlığını koruyordu ve sırları artık sadece Sasuke ve kendi arasında değilken ilişkilerini yaşamak kolay olmayacaktı. Temari'nin gidip Ino'ya söyleyeceğinden değildi elbette ama...
Ino'nun Sasuke takıntısına alayla güldü. "Ah, Ino..."
"Yıkılmasından korkuyorum."
Ino'yu yeterince tanımamıştı hiçbiri ancak Temari gerçek Ino'yu görmeye başlamıştı. "Ino'yu hafife alıyorsun. En soğukkanlımız o. Bir savaş olsaydı ilk onu yanıma alırdım." Sonunda Sakura'yı güldürecek bir şeyler söylemişti. "Konuş onunla. Üstesinden gelecektir... Ve Sasuke'nin ona ait olmadığının farkında, derinlerde bir yerde." Tek sorun derinlerde olmasıydı.
"Aynen, derinlerde..." Şimdi de bunu Ino'yla nasıl konuşacağına dair bir sıkıntı basmıştı içini.
"Çok çok çok derinlerde. Vücudundaki hücrelerin birinde bir atom var,"
Sakura cümlenin devamını tahmin ederek gülümsedi eğlenceyle.
"O atomun içinde bir proton var. O protonun içinde küçük, kilitli bir kutu var. O kilitli kutunun içinde bir kutu daha var ve işte o kutu, Ino'nun bildiği yer. Sana iyi şanslar." Sakura'nın kıkırdamasıyla neşesinin yerine geldiğinden emin oldu. Onunla tüm bunları konuşup sıkıntısını almak tahmin ettiği gibi ona iyi gelmişti. "Ama şunu ciddiyetle söylemeliyim, Sakura. Eğer hiçbir şey Sasuke ile olmaktan daha önemli değilse, yürütmeye çalışmak zorundasın. İyi gidecek diye bir şey yok, cehennemin dibine de gidebilir ama hayat bu! Tam olarak bilmek imkansız. Tabi eğer sihirli bir müslüman kolyen yoksa. O zaman bilirsin."
Temari'nin dinine değinerek şaka yapması hoşuna gitmişti. "Peki sihirli kolyen ben ve Sasuke konusunda ne diyor?"
"İnşallah diyor." Sempatik bir şekilde gülümsedi.
"Ne demek o? İyi mi kötü mü?" İyi bir şeyler duymak istiyordu.
"Söylemek imkansız. İki türlü de olabilir."
"Pekala," Defterinin üst köşesinde bir yeri karalarken yaramazca güldü. "Ama kim bilirdi ki Temari'nin yumuşak bir tarafının olduğunu." Arkadaşının yüzüne bakma cesaretini gösterdiğinde, kızın gülen yüzünün yerini tehditkar bakışlara bıraktığına şahit oldu.
"Eğer birine söylersen..." Parmağıyla işaret ederek tehdit ettiğinde ellerini teslim olurcasına iki yana kaldırıp kıkırdadı Sakura. Çok geçmeden Temari de geri yüzünü güneşli günlere bıraktı ve arkadaşını, içinde sıkışıp kaldığı düşüncelerinden kurtarmanın verdiği zaferle gülümsemeye devam etti.
Perşembe (12:34)
Ino'yla baş başa konuşabileceği bir zaman aramıştı Sakura ve Temari sayesinde onun spor yaptığını ve sabahları erken saatlerde yürüyüş parkında olduğunu öğrenmişti. Okulda ya da okul çıkışında konuşmak istemiyordu onunla böyle önemli bir meseleyi. Ino'ya söyleyeceğinde kızın hisleri kırılabilir ve gün boyu moralinin bozuk olması elbette diğerlerinin de gözünden kaçmazdı. Ortada böyle bir konu varken sadece ikisi olmalıydı.
Bu yüzden Temari'yle yaptığı o rahatlatıcı konuşmanın hemen ardından, sonraki sabah eline iki kafe alarak Ino'nun yanına gitmeye karar vermişti.
Bunun zor olacağını tahmin etmişti ancak yüreğinin böyle ağzına geleceğini düşünememişti. Fazlasıyla geriliyordu ve arkadaşının korkunç bir tepki vermesinden korkuyordu. Umurunda olan tepki değildi aslında ancak vereceği tepki, aralarının nasıl olacağını belirleyebilirdi. Ino'yu çoğu zaman eleştirmiş olsa da uzun zamandır birliktelerdi ve üzgün olduklarında da, mutlu olduklarında da birbirlerinin yanında durmuşlardı. Arkadaşlardı ve onun hakkında düşüncesi ne olursa olsun onu seviyordu. Arkadaşlıklarının son bulmasını istemiyordu.
Merdivenlerden bir inip bir çıkan Ino bakış açısına girdiğinde gerginliği daha da arttı. Bacakları titrer gibi oluyordu ve karnına giren sancılar hiç yardımcı olmuyordu. İçten içe kendine bir şey olmayacağını ve sakinleşmesi gerektiğini hatırlatsa da rahatlayamıyordu. Ino tarafından fark edilene kadar da kendiyle savaşmayı bırakamadı.
Sakura'nın habersiz gelişi Ino'yu şaşırtsa da yüzüne pozitif bir gülümseme yerleştirerek basamakları indi ve kulaklıklarını kulağından çıkardı.
"Selam, Ino." Gerginliğini yenmeye çalışarak hafifçe gülümsedi.
Sakura'ya ve elinde tuttuğu iki kahveye baktı. Parlak gülümsemesi hala yüzündeydi. "Sakura? Selam!" Arkadaşının öylesine, bir kahve için gelmiş olmayacağını sezmişti. "Ne yapıyorsun burada?"
Ino'nun cevap bekleyen yüzüne kararsızlıkla baktı. Bir an için vaz geçmeyi denese de ona söylemesi gerektiğinin farkındaydı. Ondan daha fazla saklaması hiç hoş olmazdı ve bunun ona verdiği yükün ağırlığını taşımaktan da yorulmuştu.
"Seninle konuşmam gerek." dedi direkt, lafı uzatıp kendi gerginliğini azaltma girişimlerine girmeden. Ne yaparsa yapsın gerginliği azalmayacaktı her şekilde.
Ino'nun da birkaç dakika dinlenme bahanesiyle beraber hemen yanlarındaki banka oturdular. Yeşil gözleri Ino'nun bebeksi yüzünde dolanırken söze nereden ve nasıl başlaması gerektiğine karar vermeye çalıştı. Böyle bir şeyi zaten söylemesi bile çılgıncayken nereden başlayacak olması başlı başına bir dertti.
Elindeki kahveyi uzatarak bir başlangıç yapmanın iyi olacağında karar kılarak kahveyi uzattı.
"Kahve?"
Hava soğuktu ve arkadaşı her ne kadar spor yaparak ısınmış olsa da kahve çok daha iyi gelirdi.
"Sağ ol." Ino kahveyi aldı ve nazikçe gülümseyip bir yudum aldı. Elleri soğuktu ancak kahve sayesinde hem elleri hem de içi biraz ısınabilmişti. Ancak bu yudum ardından merakla arkadaşına döndüğünde, konuya girmesi gerektiğini anladı Sakura. Ino'nun nasıl bir tepki vereceğini kestiremediği için kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atarken dudaklarını araladı. Bundan kaçamazdı daha fazla ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. Kötü bir tepki alacak olsa bile içindeki sıkıntıdan kurtulmak ve içten bir nefes alabilmek için gerçeği söylemekten başka çaresi yoktu. Onu daha fazla kandırarak bu yükün ağırlığı altında ezilemezdi.
"Sasuke'ye aşığım."
Uzatmadan, gevelemeden, alıştıra alıştıra söylemeden olamazdı. Çok ani bir şekilde söylediğinin farkındaydı ve bu da kızın ifadesinden net bir şekilde anlaşılıyordu ancak bu şekilde söylemekten daha iyi nasıl söylenebilirdi ki?
Yüzüne pişmanlığı ama buna rağmen aşkıyla bütünleşmiş çaresizliği de somut bir şekilde yansırken Ino'nun bu gerçek karşısında hissetmiş olabilecekleri için içi burkuldu. Ancak Ino düşünmekte gecikmemişti.
"O da sana aşık mı?" Asıl ilgilendiği ve ilgilenmesi gereken nokta buydu. Sakura ve Sasuke arasında kesin bir ilişki olup olmadığını bilmiyordu. Tek bildiği bağış partisinde ikisini tutkuyla öpüşürken bulmuş olmasıydı. O günden önce veya sonra bir ilişkileri olmuş muydu yoksa tek gecelik bir şey miydi bilememişti. Sasuke her zaman karmaşık işaretler verip durmuştu ve bu belirsizlik onu yiyip bitirmişti. Sasuke'nin gerçekten ne yaptığıyla ilgileniyordu.
Ino'nun sorusuna nasıl cevap verirse elinde kalacak gibiydi. Birkaç gün öncesine kadar bu sorunun cevabından neredeyse emindi ancak artık bilmiyordu. Boş ve sebepsizce aralarını açmıştı ve şimdi Sasuke'nin kalbinde bir yeri olup olmadığından emin olamıyordu. Onu bıktırmış olabilirdi.
"Sanırım." diyebildi karmakarışık duygularıyla.
Ino başını önüne eğip sakince bazı şeyleri netleştirmeye çalıştı. Aslında ortada netleştirilecek bir şey yoktu. Sadece hala öğrenmek istediği belirsizlikler vardı.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu kısık bir sesle Sakura. Ino'nun kırıldığını, hatta öfkelendiğini dahi düşünüyordu. Önemli olan öfkelenmesi değil kırılmasıydı tabi ve bunda da haklıydı. Böyle bir durumda o da kırılırdı. Tek merak ettiği, arkadaşının aralarındaki bağı sonlandıracak bir şeyler söyleyip söylemeyeceğiydi. Onu da kaybedemezdi.
"Biraz rahatladım sanırım." Gülümseyerek asıl hislerini gölgelemeye çalışmıştı ancak Sakura bunu görebiliyordu. Tıpkı Temari'nin dediği gibiydi. Soğukkanlı olmaya çalışıyor gibi duruyordu belli ki. Ancak onu neyin rahatlattığını anlayamadı.
"Ne?"
"Neden Sasuke-kun'a o kadar taktığımı düşündüm." Onu bunca zamandır rahatsız eden duyguyu paylaşmak istedi. Bir şeyi netleştirdiklerine göre artık Ino'nun da düşünmesine ve belirsizlik içinde kalmasına neden olan bir şey kalmamıştı. "Yavşağın teki olduğunu biliyordum. İlk seferimi atlatmak için onu kullanabileceğimi düşündüm ama birlikte olduğumuzda, hiç de yavşak değildi. İyiydi, hoştu, kibardı. Bana bir şey ifade etti. Benim de onun için bir şeyler ifade ettiğimi düşündüm." Kaşları çatılmıştı ve en önemlisi de sesi çatlar gibi oldu.
"Elbette bana yeterince iyi olmadığımı söylediğinde, bir şey ifade etmediğimi anladım. İşte o zaman onunla işim bitti. Bu sadece bana bir şey hissetmediğini onaylamış oldu. Sonra özür dileyip geri başladı. Mesajlar attı, bizi partilere davet etti. İşte o zaman emin olamadım. Beni delirten belirsizlikti bence."
Arkadaşına herhangi bir tepki veremedi. İçinde dindirmeye çalıştığı bir pişmanlıkla uğraşıyordu çünkü. İstemediği gibi olmuştu. Sasuke'ye her seferinde partilere davet işini ve diğerlerini kesmesini, aksi takdirde Ino'nun hevesleneceğini söylemişti. Sasuke onu dinlememişti ve dediği yere gelmişlerdi. Ino'yu bir belirsizlik içine sürükleyerek duygularıyla oynamaktan başka bir işe yaramamıştı.
"Ama şimdi... Birbirinize aşık olduğunuzu söylediğine göre... Artık onun hisleri konusunda endişelenmeme gerek yok." Yaşadığı hayal kırıklığı ve hevesinin bir hiçe dönmesiyle ağlamak istedi ancak güçsüz değildi. Böyle bir şey için de olsa ağlamak istemiyordu. "Ama rahatladım da, anlarsın ya!" Pozitif kalmaya çalışarak gülümsedi bir kez daha. Sakura'nın da ne kadar gergin olduğuna emindi. Onun da rahatlamaya ihtiyacı olmalıydı. Ancak sormak ve cevabını almak istediği bir şey de yok değildi.
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Evet."
"Sasuke-kun'un bana layık olmayan, bencil bir orospu çocuğu olduğunu söylediğin zamanlar sana layık olduğunu mu düşünüyordun?"
Bu sorunun verdiği ağırlığın altında ezildi. Buna itiraz edemezdi elbette. Bunu sorması gayet normaldi. Haklı olarak sorabilirdi ve kendinin de verecek net bir cevabı yoktu. Tüm bu süreçte Sasuke'yi engellemeye çalışırken hislerinin karmakarışık bir hal aldığını fark etmişti ve ne hissettiğinden emin olamaz hale gelmişti. Bir yerlerde onlardan emindi ancak hep reddetmeye çalışmıştı. Sasuke'yi ilk kez ne zaman sevmeye başladığını bilmiyordu.
"Bilmiyorum..." diyebildi sadece. Başka ne diyebilirdi ki? O kadar şey çevirdikten sonra kendini çıkıp savunamazdı. Savunulacak bir yanlarının olmadığını düşünüyordu.
"Her neyse, bana söylemene sevindim." dedi omuz silkerek. Sorduğu sorunun cevabını alıp almamanın da bir önemi yoktu nasılsa. Sasuke'nin sevdiği kişi arkadaşıysa daha fazla bir şeyleri sorgulamasına gerek yoktu. Kendi önüne bakmalıydı. "Teşekkürler." Teşekküründe samimiydi. Sakura'nın sonunda bunu söylemiş olması içini rahatlatmıştı en azından. İçinde bulunduğu belirsizlikten kurtulmuştu nihayet.
Başını iki yana salladı Sakura. "Hayır, tabi." Teşekkür edilecek bir şey yapmamıştı. Bunu hak etmiyordu bile.
" 'Tabi' değil işte!" Arkadaşının gerginliğinin hala azalmadığını görebiliyordu. Kendini rahatsız hissediyor olmalıydı ama hissetmemeliydi. Olanları geride bırakmaya hazırdı kendisi. "Sır olarak saklamaya çalışabilirdin. Ortada hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirdin. Oturup, Sasuke-kun'la konuşmama izin verip kendimi aptal durumuna düşürmeme izin verebilirdin, sana karşı hislerinin olduğunu bilmene rağmen."
Ino'nun bu bakiş açısı çok güzeldi fakat bu daha da kötü hissetmesine neden oldu. Dedikleri gibi şeyler olmamıştı. Ondan gizlemişti. Sasuke'nin, üzerindeki ilgisini bildiği halde oturup onunla konuşmasına izin vermişti ve muhtemelen bu esnada ona aptal gibi hissettirmişti. Gerçeği söylemeliydi.
"Ama senden sakladım."
Ino kafasını önüne çevirdi. Biliyordu. Aslında dediği gibi olmadığını biliyordu. Aptal yerine konmuştu ve bu ağırına gitmişti fakat ortada belirlenmiş bir durum varken bunun için aralarını açmayacaktı. Hoş bir anı olarak yer edinmeyecekti hafızasında ama önüne bakmaya kararlıydı. Üstelik ne olursa olsun Sakura'yı değerli biri olarak görüyorlardı. Birlikte başladıkları yolda onunla yan yana yürümeye devam edeceklerdi. Bu yüzden bunları da içine atmaya karar verdi.
"Biliyorum," dedi yeniden gülümseyerek. "Seni test ediyordum." Sakura'nın solmaya başlayan yüzü biraz komiğine gitse de olanları unutup devam etmek için bunu yapması gerekiyordu. Ona nasıl ve ne zaman öğrendiğini söylemeyi düşünmüyor, gördüklerini ve hissettiklerini kalbine gömmeyi tercih ediyordu. Sasuke'nin seçtiği kişi olmadığına göre ona takılıp kalmasına daha fazla gerek yoktu.
Öte yandan Sakura'nın hisleri ise karmakarışıktı. Ino'ya büyük gerçeği itiraf etmeden önce en kötü senaryoyu düşünmüştü ve her şeyin olabileceğinden emindi. Beklediği gibi gerçekleşmemişti ancak. Ino'nun verdiği sakin tepki üstüne bir de her şeyi bildiğini söylemesi ise kafasını çok daha karıştırmıştı.
"Evet, bir süredir biliyordum." Neşeyle ayağa kalktı. "Ama... Spor yapmaya devam edeceğim." Göründüğü gibi değildi içi. Aslında kırgın ve buruk hissediyordu ancak Sakura da pişmanlıkla kötü bir durumdayken işleri daha kötü bir hale getirmek istemiyor, asıl duygularını göstermek istemiyordu. Acısını ancak tempolu bir sporla dizginleyebilirdi. "Bu vücut kendi kendine mi böyle oldu sence? Hayır." Bir süredir düzenli olarak spor yapıyordu ve faydasını da kesinlikle görüyordu. Belki Sasuke için yeterli değildi ama emindi ki yeterli olabileceği, ona değer veren birini bulacaktı.
Sakura'nın yüzündeki gülümsemeyi gördüğünde amacına ulaşmıştı. Onu depresif modundan kurtardığına göre endişe etmesine gerek yoktu. "Sıkı çalışmayla oldu. Her iki gğnde bir squad yapıyorum. Her sabah 7'de," Kulaklığını kulağına takıp basamaklara ulaştı. "Yarım saate işim biter. Kahve dükkanında öğle yemeğini birlikte yemeye ne dersin?"
Ino'ya başını salladıktan sonra kız sporunu yapmaya devam ettiğinde önüne dönüp bakışlarını kenetlediği ellerine götürdü. Gelirken çok stresliydi ancak şimdi rahatlamıştı ve bu kesinlikle Temari sayesindeydi. Eğer onu dinlemek yerine daha da saklasaydı belki işler çok daha üzücü noktaya gelebilirdi ve yine arkadaşının dediği gibi de olmuştu. Ino'yu çok daha duygusal biri olarak düşünmüştü bunca zaman ancak gerçekten de fazla soğukkanlıydı. Temari'nin Ino'yu neden olası bir savaşta yanında görmek istediğini net bir şekilde görebilmişti.
Bu işin de hallolmasıyla geriye tek bir şey kalmıştı. Sasuke ile en kısa sürede görüşüp aralarındaki sorunu, yani kendi yarattığı sorunu, çözmek ve onun yanında olmaya devam etmekti... Bu düşündüğü kadar kolay olmayacaktı ancak.
Cuma (19:45)
Ino konusunu halletmenin verdiği rahatlıkla artık Sasuke ile aralarındaki saçma mesafeyi bitirmek için harekete geçen Sakura bütün gün boyunca Sasuke'yi aramış, mesajlar yazmıştı. Sasuke'nin yanında mutluydu. Tuhaf bir şekilde, onunlayken kendini rahat hissediyordu ve ona bağlandığını fark edebiliyordu. Gözleri sürekli onu arıyor, onu her an yanında görmek istiyordu. Sadece altı gün olmuştu ancak onu sanki aylardır görmüyormuşçasına özlüyordu. Ne var ki mesajlarına asla dönmeyen, aramalarına hiçbir şekilde cevap vermeyen Sasuke'nin sessizliği onu korkutuyordu.
Sasuke'ye ulaşmaya çalışmasına rağmen hiçbir şekilde ondan haber alamıyordu. Instagram hesabına bile yazmıştı fakat aldığı tek yanıt sessizlikti. Üstelik bozulduğu için olmadık zamanda şarjı bitip kapanan telefonu da ona hiç yardımcı olmuyordu. Çözümü bizzat yüz yüze görüşmekte bularak hiç üşenmeden kapısına kadar da gitmişti. Bir sorun vardı ancak; telefonunun şarjı yine bitmişti bir anda ve onu evde bulamazsa telefondan da ulaşamayacaktı.
Kapıyı çalarken uzun süre kimsenin açmamış olması onu şüpheye düşürmüştü. Kapıya yaklaştığında evden gelen gürültüleri duyabiliyordu. Evde birileri vardı ancak Sasuke kapıyı açma zahmetine girmiyor ya da gerçekten duymuyordu.
İnatla zili bilmem kaçıncı kez çaldığında nihayet bu sefer açılmıştı. Tek sorun karşısına çıkan kişinin Sasuke olmamasıydı. Kapıya çıkan Daisuke'nin varlığıyla bir an için olduğu yerde kalıverdi. Sasuke'nin perşmebe günü dediğine göre şu an Daisuke'nin Osaka'da olması gerekiyordu ve yaza kadar da gelmemesi gerekiyordu ancak her nedense o karşısındaydı.
"Selam!" Sakura'nın ismini hatırlamaya çalışarak gözlerini kıstı. "Sakura'ydı, değil mi?"
Daisuke'nin Tokyoda oluşuyla affalayarak kekelese de sanki her şey normalmiş gibi davranmaya çalıştı. "E... Evet. Selam! Sasuke evde mi?" Evde olmalıydı. Arkadan gelen müzik ve kalabalık bir grup sesine bakılırsa kesinlikle olmalıydı.
Başını iki yana salladı Daisuke, yüzünde ne üzgün ne de mutlu denilemeyecek tuhaf bir ifade vardı. "Üzgünüm."
"Peki nerede olduğunu biliyor musun?" Abisinin bu kadarını da bilebileceğini düşündü.
"Pekala... Nerededir acaba?" Sakura'nın düşündüğünün aksine kardeşinin nerede olduğundan pek bir fikri yoktu. "Spor yapıyordur belki. Aramayı denedin mi?"
"Evet ama sürkli telefonumun şarjı bitiyor..."
"Senin için arayabilirim onu."
"Tabi, olur... Şarj aletin var mı ya da?" Telefonunu idare edecek kadar şarj edip kendi yöntemleriyle hareket etmeye devam etse çok daha iyi olacağa benziyordu.
"Evet, evet tabi."
Sakura, arkasında Daisuke'yle mutfakla birleşik yemek odasına girdiğinde Sasuke'nin olmadığı bir kalabalığa girmiş olmanın verdiği tuhaf hissi bastırmaya çalıştı. Daisuke nazikçe arkadaşlarıyla tanıştırırken herkese tek tek bakıp hafifçe gülümsedi. Daisuke arkadaşlarıyla bir araya toplanıp vakit geçiriyora benziyordu ancak ilgisini çeken biri vardı.
Aynı okula gittiği, tuvalette ona rujunun markasını soran ve beğenen, aynı zamanda konoha oğlanlarının bağış partisinde de direkt Sasuke'yle samimi bir şekilde konuşan kızın ta kendisiydi bu. Bu kızın burada ne halt yediğine anlam veremedi ancak ilgilenmesi gereken daha önemli bir konu vardı. Sasuke her neredeyse ona bir türlü ulaşamıyordu ve bu durum giderek can sıkıcı bir hal almaya başlıyordu.
"Şarap ister misin?" diye sordu Daisuke Sakura'nın telefonunu şarja takarken. Evinde bir davet varken ve herkes yiyip içip eğlenirken Sakura'ya teklifte bulunmaması kabaca olurdu.
"Hayır, teşekkürler." İstediği şey Sasuke'ydi, şarap değil.
"İçecek başka bir şey ister misin?"
Nedense Daisuke'nin yüzüne yerleşmiş tuhaf gülümseme -ya da ifade mi demeliydi- içine sinmezken Sasuke'ye ulaşamıyor oluşu onu germeye başladı. İçinde tuhaf bir huzursuzluk vardı ve Sasuke'ye ulaşamadığı her dakika da daha da artacakmış gibi hissediyordu. "İyiyim böyle."
Daisuke'nin bakışlarını üzerinde hissederken ondan farklı bilgiler alabileceğini düşündü. Sözde şu an Osaka'daydı ancak gerçek bir şekilde de karşısında dikiliyordu. Sasuke yine yalan söylemişti. Bu yalanları ona neyin söylettiğini bilmesi lazımdı. Sasuke'yi bulamıyordu ama aradığı cevapları bulabilirdi en azından.
"Osakada olduğunu sanıyordum." dedi imalı bir şekilde. Daisuke'nin, Sasuke'nin yalanından haberi yoktu muhtemelen ama sormakta fayda vardı yine de.
"Pekala... Neden?"
Sakura cevap vermek için Daisuke dışında her yere bakarak uygun bir cevap arasa da Daisuke kardeşini iyi tanıyordu. Aklına gelen senaryodaki gibi bir şeyler olduğundan emin olarak gülümsedi alayla. "Sasuke öyle mi söyledi?" Sakura'nın sessizliğini evet olarak sayabilirdi. "Sasuke, Sasuke..."
Daisuke'nin ağızından dökülecekleri merakla beklese de bir yanı duymak istemiyordu. Çocuğun yüzünde beliren alaycı tavır kırıntıları öyle bir artmıştı ki ağızından iyi şeyler dökülmesi şaşırtıcı olurdu.
"Sasuke arkadaşlarıyla ailesini pek kaynaştırmaz gördüğün üzere."
Kalbi buna inkar etmek istese de ortaya çıkan tablo bundan daha azı değildi. Sasuke'ye sürekli ailesiyle tanışmak istediğini dile getirmiş ancak bir yolunu bulup yalanlarla bunu engellemişti. Durum Daisuke'nin dediğinden farklı değildi.
Bir bildirim geldiğinde ümitle telefonuna sarıldı ancak bildirim Sasuke'den değildi ve daha kötüsü, Sasuke'den hala haber yoktu. Daha da endişelenerek yeniden aramayı denemiş ancak hiçbir şekilde geri dönüş alamamıştı. Kötü senaryoları aklından def etmeye çalışarak defalarca kez yeniden ararken Daisuke de keyifle şampanyasını yudumluyor ve bir şeyler üzerine konuşan arkadaşlarını dinliyordu.
"Açmıyor mu?"
Fazla endişelendiğini göstermemeye çalıştı ancak başarılı olamadığını da biliyordu. "Hayır." Dikkatle çocuğun ifadelerini izlerken, aralarında olanları anlatmanın iyi bir fikir olabileceğini düşündü. Sasuke'ye en yakın kişi olarak bu durumda ondan daha iyi yardımcı olabileek kimse olamazdı. "Kavga ediyoruz da..." dedi ufaktan konuya girerek. Her şeyi anlatmayı planlamıyordu elbette.
"Mesaj atıp ne zaman döneceğini öğrenebilirim, istersen?"
"Evet, olur sorun olmazsa." Başta bunun işe yaramayacağını düşünse de Sasuke ona karşı tepkili olabilirdi. Belki de mesaj ve aramalarına dönmemesinin de nedeni bu olabilirdi. Bu yüzden Daisuke'nin sorması çok daha mantıklıydı. Ona cevap verirdi. İyi bir haber beklerken masada oturan kıza baktı yeniden. Herkesle samimi ve yakın görünüyordu. Sasuke ve Daisuke'nin neyi olduğunu da öğrenebilirdi belki.
"Masanın ucunda oturan sarışın kız kim?"
"Uh, Kokomi." Yeniden telefonuna döndü.
"Sanırım aynı okuldayız."
"Evet, Konoha'ya gidiyor."
Daisuke'nin telefonuna gelen mesaj bildirimi sesiyle Sasuke olabileceği için heyecanlanan Sakura bakışlarını hızla Kokomi'den çekip Daisuke'ye baktı. "Cevap verdi mi?" Daisuke'nin ifadelerini incelerken kesinlikle iyi bir şeyler söylemeyeceğine ikna olmuştu. Yüzünde, sanki kötü bir şey olmuş da bunu nasıl söyleyeceğini bilemiyor gibi bir ifade vardı ve neler döndüğünü bir an önce bilmek istiyordu Sakura.
"Sasuke bu gece evde olmayacak."
Özellikle neden gece olmayacağı kısmı kafasını karıştırırken farklı senaryoların aklına gelmemesi için çabaladı. Saçma bir sebep yüzünden ara vermiş olabilirlerdi ancak tamamen ayrılmamışlarken Sasuke'nin saçmalamayacağına inanmak istiyordu.
Böyle bir şeyi nasıl söyleyeceğini bilemese de alıştıra alıştıra söylemenin tek çözüm olduğuna karar vererek direkt Sakura'ya baktı Daisuke.
"Sakura, harika bır kıza benziyorsun ve Sasuke için gerçekten çok memnunum," yeni bir bardak çıkarıp viski doldurmaya başladı. "O benim küçük kardeşim. Onun için senin gibi bir kızla olmasından başka istediğim bir şey yok," Sakura'nın umutsuzlukla çökmekte olan yüzüne baktı ve viski dolu bardağı uzattı. "Sadece... Sasuke biraz karışıktır."
Daisuke'nin neyden bahsettiğine dair zerre fikri yoktu. Sadece Sasuke'nin nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmek istiyordu. "Karışık derken?" Sesi güçsüz çıktı.
Aklına gelen anılarla anlık gülerken kendini ciddi kalmaya zorlamadı bile Daisuke. Kardeşinden bahsetmesi gerekiyordu. "Eskiden delice öfke nöbetleri olurdu. Vururdu, ısırırdı, tekmelerdi... Bir keresinde küçük kardeşimizi camdan aşağıya atmakla tehdit etmişti. Annemiz bazen onu odasına kitlerdi. Kadıncağız çok korkardı," Alayla sırıttı. "Gerçi ısırmayı bıraktı."
Daisuke'nin böyle rahatça anlatması hiç normal gelmiyordu. Bunlar basit şeyler değildi.
"Sasuke her zaman istediğini yaptı. İstediğini almak için manipüle etmekte çok iyi,"
Evet, iyiydi...
"İstediğini alamayınca da aşırı yıkıcı oluyor. Diğer insanları umursamıyor."
Evet, umursamıyordu. Sırf kendiyle birlikte olmak için partisini bağış partisine çevirmişti. Sırf istediği şey için. İşin ucunda istediği olmayacak olsa umurunda olmayacak bir şey uğruna yaptığı parti...
"Neden tanışmamızı istemediğini merak ettiysen, cevabı bu. Gerçek kişiliğinin öğrenilmesinden korkuyor. Belki de bunları sana anlattığım için kötü bir ağabeyim ama senin gibi iyi kızların gelip gittiğini çok gördüm. Onun aslında derinlerde bir yerde iyi biri olduğunu düşünen kızlar oldu, kendilerine karşı iyi olacağını düşünen kızlar. Bilmiyorum... Sen burada bekliyorsun... O, orada başka biriyle yatıyor."
Daisuke sözünü bitirdiğinde zilin çalmasıyla izin isteyerek ayrılırken, duymak istemediği gerçekle baş başa kaldı Sakura. Emin olduğunu sanmıştı. Bu zamana kadar onunla geçirdiği her vakit o kadar güzeldi ki bu sefer hayal kırıklığına uğramayacağından emindi. Sasuke'nin, ona karşı farklı olduğuna inanmıştı.
Yaşadığı bir yeni hayal kırıklığının verdiği buruklukla hiçbir şey düşünmeden Daisuke'nin verdiği viskiden bir yudum aldı. Gürültülü bir grup da içerideki kalabalığa katılarak ortamdaki eğlence daha da artsa da tüm bunları umursayamayacak kadar kötüydü. İçkiye dayanıklılığının kötü olmasına rağmen tek bir yudumda bardağın tamamını içip yenisini aldığında ise hiçbir şey hatırlayamayacak kadar çakırkeyif olmuştu.
Sarhoşken yaptıkları zihninde silik silikti. Masaya tek başına oturmuş, ona viski doldurmalarına izin vermişti. Muhtemelen buna izin verecek kadar kötü hissetmişti. Daisuke'nin arkadaşlarından biriyle el ele tutuşarak üst kattaki terasa çıktığını da hatırlıyordu parça parça. Herkes eğlenerek fotoğraf çekilirken demirlere çıkıp sarkmış da olmalıydı. Bunalıma girmiş bir şekilde koltukta tek başına otururken o kadar sessiz ve kötüydü ki, yanına oturan birinin bacağını okşamış olmasına rağmen hiçbir tepki vermemişti.
☆
Kitabın başından beri akıllı davranıp en olmayacak noktada aptallık etmek nedir, nasıl yapılır?
Buyrunuz...
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro