Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

11' A Damn Stupid Choice

Cumartesi (10:21)

"Beni yatağımdan çıkardın, yorganı üstümden çektin."

Koca ve boş evde her güne yalnız uyanan Hinata, bir cumartesi sabahı çok daha iyi uyanmıştı. İlk kez yalnız hissetmiyordu, ilk kez bir sabah bu kadar kalabalıkla uyanıyordu.

Sabah kahvaltısı için Sakura krep yapıyor, Karin'le Temari masayı hazırlıyor, evin sahibi olmasına rağmen Hinata'da sadece tezgahta oturuyor ve Tenten tuhaf şekilde yumurtalarla oynuyordu. 

"Baban hiç evde olmaz mı?" diye sordu Temari buzdolabından kahvaltılıkları çıkarırken.

"Olur ama çok sık değil. Son zamanlarda yabancılarla ortaklık kurduğundan yurt dışına çok sık gidiyor."

"Hep yalnızsın yani," dedi Tenten neşeyle. Bu herkesin kolayca bulacağı bir fırsat değildi. "İstediğini yapabiliyorsundur."

Dikkatini krepten ayırıp Hinata'ya döndü Sakura. "Annen nerede peki?"

"Annem yaşamıyor."

Bunu sorduğu için Sakura tam mahçup hissettiği sırada Tenten elindeki yumurtayı düşürmüştü, dudağını ısırarak kırılmış yumurtaya bakarken Tenten, "Tenten, orayı temizlemelisin." dedi Hinata kıkırdayarak. 

"Hemen hallediyorum."

Hinata başını yerden kaldırıp sözlerine kaldığı yerden devam etti: "Kardeşim Hanabi'yi doğururken öldü, sanırım o sıralarda 4 yaşında falandım."

Annesine dair hiçbir şey hatırlayamayacak kadar küçük olduğu için çok da detaya inmesine gerek yoktu. O sırada ölü gibi ama bir o kadar da şaşkın bir ifadeyle mutfağa gelen Ino'yu fark ettiklerinde hepsi ona gülümsedi, modunu düşürmemek için bir şey yokmuş gibi davranmaları gerekiyordu. 

"Günaydın." dediler hepsi aynı anda. Gülümseyerek ama büyük bir merakla da Ino'ya bakıyorlardı. 

"Günaydın," dedi Ino'da kısık sesle, neler döndüğünü merak ediyor olmalıydı. 

Tenten onun yanına gelip elini omzuna koydu ve Sakura'yı gösterdi. "Kahvaltı yapacağız, Sakura krep yaptı."

Hinata oturduğu tezgahtan inip Ino'nun elini tutarak onunla masaya oturdu. Her şey hazır olduğu için diğer kızlar da masaya oturdu. Ino masanın başında, onun hemen iki yanında Hinata ve Sakura karşılıklı, Tenten ve Temari'de karşılıklı oturuyordu. 

"Meyve suyu ister misin, Ino?" diye sordu Hinata elinde tuttuğu meyve suyunu çalkalayarak. Bir cevap vermese de Hinata onun bardağını doldurmayı tercih ederken Sakura'da tabağına krep ve diğer kahvaltılıklardan koydu. Ino öylece masaya bakarken kızlar aralarında gevezelik ederek gülüşüyordu, Sakura kendine meyve suyu doldururken biraz dökmüş, Hinata çatalla tutmaya çalıştığı krebi bir türlü tabağına koyamayarak utançtan gülmüştü.

Sessizliğini korumasına rağmen Ino'ya dönüp reçel isteyip istemediğini sordu Sakura, işin aslı açıkça onu konuşturmak asıl amaçlarıydı. 

Ino kaşlarını kaldırıp kızlara bakma cesaretini buldu. "Düne dair hiçbir şey hatırlamıyorum."

Böyle olacağını biliyorlardı, bir şeyler hatırlamasını beklemiyordu hiçbiri. 

"Dün hiçbir şey olmadı, her şey gayet normaldi." dedi Sakura onu rahatlatmak ve aklındaki şüpheleri gidermek için.

"Bayılmalar, Tanrı'nın sana hiçbir şey hakkında endişelenmemeni söyleyen mesajlardır, Ino." dedi Tenten ciddiyetle. Böyle bir gerçek var mıydı emin değildi ama öyle düşünüyordu daha çok ancak bakışlarını Ino'dan Temari'ye çevirdiğinde Temari'nin yüzündeki, ne saçmalıyorsun bakışıyla mantıksız bir şey söylediğini fark etti.

Kızların ortamı daha da batırmaması için Sakura araya girdi: "Özel bir şey olmadı. Sadece Aiki'nin partisine geldiğinde bayıldın, biz de seni buraya getirdik ve uyudun."

"Ino," Ağzındaki lokmasını yutup elini Ino'nun omzuna koydu Hinata. Yüzünde güven verici bir gülümseme vardı. "Kendine saygısı olan hangi kız bir kere bile bayılmadı ki?"

Yeni uyanmış ve kafasının dağınık olmasından olsa gerek, Ino onun ne dediğini anlamamış olsa da, Hinata diğer kızlara döndüğünde hepsinin tuhaf bakışlarıyla karşılaştı. Şimdi de Sakura, ne saçmalıyorsun? der gibiydi.

Farkına varmadan patavatsızca bir şey söylediğini anlayarak gözünü kaçırdı ve ağzına minik domateslerden bir tanesini gergince atıp çiğnedi.

Tüm bu zaman boyunca yaşadıklarına baktığında, arkadaşlarına haksızlık ettiğini düşündü Ino. Onlarla haklı oldukları ve gereksiz konular üzerinde tartışmış ve kendini uzak tutmuştu son zamanlarda ama günün sonunda onu kollayan da yine arkadaşlarıydı.

"Teşekkür ederim," dedi sesi titreyerek. "Ciddiyim."

"Bize teşekkür etmene gerek yok, tam da bu yüzden otobüsteyiz. Birbirimize yardım etmek için." Otobüse daha çok eğlenmek için katılmış olsa da bu otobüs işlerine az çok alışmıştı Temari ve şimdi bu kızlardan ayrı kalabileceğini sanmıyordu. Diğer kızların otobüste olma amaçları neydi bilemezdi, belki sadece belli bir otobüste olmak ve oğlanlarla eğlenmekti ama ne olursa olsun, aynı otobüste oldukları sürece birbirlerine yardım etmek asıl görevleri gibiydi onun için. Diğerlerinin başka sebepleri olsa da o, bu otobüste arkadaşları için vardı, o aptal ikinci ve üçüncü sınıf oğlanları için değil.

Ino, Temari'nin bu kadar nazikleşeceğini kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. "Beni hâlâ otobüsünüzde istiyor musun?" diye sordu Sakura ve Temari'ye, ikisi de baskındı ve hangisinin otobüs şefi olduğundan emin olamıyordu.

"Sen neyden bahsediyorsun? Otobüs şefimiz hâlâ sensin, hem sence hangimiz ekonomiyle uğraşıp bütçe hazırlamak ister?" Ondan beklenmeyecek şekilde gülümseyip göz kırptı Temari. Onun bu yönü Ino'yu mutlu etmişti. En çok da ona haksızlık ettiğini fark etti.

Sakura, Ino'nun uykusunda mırıldandığı o sözlerin perde arkasını öğrenmek için konuyu açmaya çalışacak bir şeyler düşündü. "Otobüs şefliği için fazla stres olurum, diğer şeylerle karışırsa tabi ve bu kolayca gerçekleşebilir." Diğer kızlar da meraklı ve gergince pembe saçlı arkadaşına bakarken onun ne yapmaya çalıştığını fark ettiler, doğrusu onlar da merak ediyordu.

"Ne gibi?"

"Bilirsin işte, okul gibi veya... Okul dışında eğlenceli şeyler gibi," Toparlamakta zorluk çekiyordu. "Ya da... Bir bebek..." Gülümsemeye çalıştı ama gerginliği bunun önüne geçiyordu. Ino'da sessizce tabağını incelerken, neyden bahsettiklerini bildiği için daha fazla saklaması sorusunu Sakura. "Ino, hamile misin?"

Sarışın olan başını salladı.

"Emin misin?"

"Evet..."

"Ne kadar eminsin?" Sesi umutsuz çıktı.

Ino hızla yerinden kalkıp oturma odasına giderken kızlar birbirlerine baktılar. Hiçbiri ne yapacaklarını bilmiyordu, ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyorlardı ve üstünden gelmekte zorlanacaklarını hissediyorlardı.

Ino elinde tuttuğu şeyi masaya bırakıp yerine oturduğunda kizlar eğilip baktılar, bir gebelik testiydi ve kesinlikle pozitif gösteriyordu. Hepsinin bakışları yeniden birbirini bulduğunda Sakura derin bir nefes alıp arkasına yaşlandı. "Evet... Evet, evet." Aklına gelen ilk şey ufak bir kontrol yaptırmaları gerektiğiydi. "Galiba bayan Shizune'yi yeniden ziyaret edeceğiz."

Pazartesi (13:39)

"Alışkanlık yapıyor."

"Kimden bahsediyorsun?"

Hinata merdivenlerden inmeyi bırakıp durdu ve yüzündeki muzip sırıtışla Sakura'ya döndü. "BTS, senin aşık olduğun erkekler." Sakura'nın ona BTS dinlettiği o günden sonra rafa açıp dinlemiş ve tuhaf bir şekilde bağımlı olmaya başladığını fark etmişti. Elbette arkadaşı kadar olamazdı ama kabul etmeliydi ki cazibeleri vardı.

"Hinata, bu bizim aramızda."

Sakura inatla bu konunun toplum içinde gündeme getirilmesinden çekiniyordu ve Hinata tam olarak, başka öğrencilerin de indiği merdivenin tam ortasında ona BTS'den bahsediyordu.

"Bak, bak!"

Hinata'nın YouTube üzerinde açtığı, hayranlar tarafından kamerayla çekilmiş bir BTS konserine baktı. Asıl olay, konser esnasında yaptıkları bir takım kalp eritici ve arada erotiğe kaçan dans hareketlerdi ve bu Sakura'nın kalp sağlığı için hiç de iyi bir şey değildi.

"Evet, evet.. Gördüm bunu." dedi kıkırdamamaya çalışarak.

"Merhaba!"

Aniden karşılarına çıkan iki kızı görür görmez Hinata telefonun ekranını gizledi. Onları hatırlıyordu... Katıldığı ilk partiye onu davet eden ve her şeyin başlamasına sebep olan tiyatro klubündeki kızlardı.

"Tiyatro klübü sizi Cuma günü yapılacak Noel ağacı ışıklandırmasına çağırıyor. Gelecek misiniz?" Detayların yazdığı elindeki davet kağıtlarını Hinata ve Sakura'ya verdi. Kız her zamanki gibi konuşlandı ve arkadaşı da bir o kadar sessiz ve soğuk görünüyordu.

"Belki." dedi Hinata ancak sadece bir belkiyle sınırlı kalacaklarını sanmıyordu.

"Gelmelisiniz, tüm okul orada olacak."

Hinata ufak bir dejavu yaşadı, ilk zamankinden bir farkı yoktu şu anın.

"Pekâlâ, geleceğiz o halde."

"Mükemmel!"

Daha birçok kişiyi davet etmesi gereken kızlar, ışıklandırma etkinliği için iki kişi daha davet edebilmenin mutluluğuyla ayrılırken, Hinata telefonunun ekranını açarak Sakura'yla asıl mevzuya döndüler.

"Evet, evet gördüm bunları." Bu biraz utanç vericiydi ama içten içe eriyip bitiyordu Sakura ve Hinata için bunu anlamak o kadar da güç değildi. İkili kıkırdayarak merdivenleri yavaş yavaş inerken, Sakura sol kulağının ardında hissettiği bir sıcaklık ardından kulağına o tanıdık ses ilişti: "Selam, güzellik."

Sasuke hızla önüne geçtiğinde, daha önceki gibi gerilmedi. Aksine yüzünde, birkaç dakikadır koruduğu gülümseme hâlâ mevcuttu ve onu bozmaya niyeti de yoktu. Hinata ve gösterdikleri sayesinde hiçbir şey sinirini bozamazdı, Sasuke bile.

"Sousuke, vay canına!" Başını yana eğdi.

"Mesajlarıma cevap vermeyecek misin?"

Ah, o mesele diye düşündü ama ne şikayetçi, ne de umrunda değildi. Sasuke boşuna çırpınıyordu, ona istediğini vermeye niyetli falan değildi.

"Şarjım yok, hem de iki haftadır."

Bu ufak geçiştirmeli yalan hoşuna gitmişçesine gülümsedi Sasuke, her zaman bu kadar gülmüyordu ve bu Hinata'nın da dikkatinden kaçmış değildi. Mesajlar bir işe yaramayacağı için direkt yüz yüze olmak en mantıklısıydı esmer olan için.

"Bir sonraki dersi mi eksek acaba?"

Aynı saçmalığın gündeme gelmesi Sakura için gülünç bir hal almaya başlamıştı, istemediğini açık ve net bir şekilde belirtmesine rağmen neden Sasuke'nin ısrar ettiğini anlayamıyordu. O ve onun arkadaşlarının kızlarla çevirdiği saçma oynaşma oyunları zerre umrunda değildi çünkü.

"Vaz geçmelisin."

"Vaz geçmek mi?" Gülerek başını iki yana salladı, nasıl böyle bir şey isterdi ki? Onda yarattığı etkiden haberi nasıl olmazdı anlamış değildi. Açık ve net şekilde etkilendiğini haykırıyordu ama Sakura'nın bunu anlamak istememesi şaşırtıcıydı ancak sorun değildi de. Madem Sakura inat edecekti, o da inat edecekti. "Hayır, vaz geçmeyeceğim."

"Zamanını boşa harcıyorsun, Sousuke."

"Dinle, Sakura Haruno, sen zeki bir kızsın," Kızlar hakkında az çok fikir sahibi olduğu için, Sakura konusunda bunu anlamak zor olmamıştı. İşin aslı tüm bunları dikkat çekmek için zoru oynayarak yapıyordu ve boşa yaptığı da söylenemezdi, Sakura gayet de ilgisini çekmişti ve elde edilmesi zoru oynadıkça daha da başarılı oluyordu. Bu oyunu oynamasına izin vermeye devam edecekti elbette ama her şeyin bir sonu vardı ne de olsa, eninde sonunda pes edeceğini biliyordu. "Beni her reddettiğinde seni daha çok istediğimi anlamalısın."

Kızın yüzündeki gülümsemenin soluşuyla onu sinirlendirdiğini fark etti. "Yani gerçekten benden kurtulmak istiyorsan, benimle bir randevuya çık. Elde etmesi zoru oyanadığını biliyorum, bunu kes."

Sakura ise tahmininde yanılmadığını daha net görüyordu. Sasuke'nin bu şekilde düşüneceğini tahmin etmişti ama o ve onun ne düşündüğü de umrunda değildi. Bu yüzden kendini ispatlamak için belli bir çaba içine girmeye niyeti yoktu. "Mantığın şahane."

Birkaç saniye boyunca birbirlerine baktılar ancak bunun daha fazla uzaması gerici olurdu. "Bitti mi?" diye sordu, onunla daha fazla muhatap olmak istemiyordu. İleride başına daha da bela olacakmış gibi hissediyordu. Bakışlarını sağda solda gezdirirken Sasuke'den olumsuz bir yanıt aldı: "Hayır, bir şey daha var,"

Devam etmesi için iki kaşını kaldırdığında ondan duyduğu sözle feleği şaştı: "Lanet olsun ki çok güzelsin!" Bu biraz şok edici olmuştu çünkü hakkında böyle düşünenlerin olduğunu bilmesine rağmen kimse karşısına geçip pat diye bundan bahsetmemişti. Özellikle bunu söyleyen kişi sinir olduğu Sasuke'nin ta kendisi olunca daha bir tuhaftı.

Söyleyecek bir şeyler bulmaya çalışsada başarısız olunca ne yapacağını şaşırdı. Ayrıca istemsizce gülüyordu da ama bu mutlu olduğundan falan değildi.

Aynı şekilde Sasuke'de ona baktıktan sonra gururla gülümseyen Hinata'ya dönüp gülümsedi.

Neyse ki Sakura'nın ne durumda olduğunu fark eden Hinata, sırıtmaya devam ederek Sakura'yı çekiştirdi ve aşağıya inip kapıyı araladı. Arkalarında onları izleyen Sasuke'nin sesini net şekilde duydular: "Sadece ne yapmam gerektiğini söyle."

Dışarıya çıktıklarında aniden karşılarına çıkan Lee'de, Sasuke'nin Sakura'yı şaşırtması gibi Hinata'yı şaşırtıverdi.

"Merhaba."

"Merhaba."

Ortam çok garipti ve farklı bir hava vardı ikili arasında.

"Sanırım konuşmamız gerek. Ne zaman müsaitsin?"

Lee'nin diyeceklerine ve bahanesine rağmen ona olan kızgınlığının kolayca geçmeyeceğini biliyordu Hinata, yine de kabul etmekten zarar gelmezdi. Neticede Ino'nun bayılmasıyla yarım kalmış bir tartışmaları vardı.

"Bu hafta yapacak işlerim var ama... Perşembe nasıl?"

"Perşembe olur."

Lee okula binaya girdiğinde Sakura kısa süreliğine arkasına dönüp bir baktı. O ve arkadaşı arasındaki tuhaflığı sezmişti ve sebebini bilmeyi de çok istiyordu. "Onun neyi var?"

"Bana aşık."

"Şaka yapıyorsun!"

Salı (10:30)

Kızlar yeniden revire bir ziyaret gerçekleştirmek için ikinci ders sonrası tenefüste toplanmışlardı ve asıl sorun yine Ino üzerindeydi. Shizune onlara gülümseyerek, "Selam." dediğinde kızlar da aynı şekilde karşılık verdirler ancak o kadar neşeli değillerdi.

Shizune sorgular gözlerle kızlara tek tek bakarken karşısındaki sandalyede gergince oturan Ino'nun bir sıkıntısı olduğunu fark etti, kızlar ise susuyor ve konuya kimin gireceğini bekliyorlardı. Doğrusu böyle gergin bir durumdan ötürü kimse mevzuya girmek istemiyordu ancak bu gerekliydi ve en sonunda yine başlatan Sakura oldu: "Ino hamile."

"Bu çok aniydi." Yere bakan Ino'ya döndü, muhtemelen içinde bulunduğu durumdan ötürü çekiniyor olmalıydı ki sessizliğini normal karşılayabilirdi bu yüzden. "Ino Yamanak, ne demeliyim? Tebrikler mi?"

Sakura yapacakları her şeyi direkt söylemeyi tercih etti: "Çocuğu doğurmayacak." Shizune'den yardım almak için bazı kararları belirtmeleri gerekiyordu neticede ancak Temari çok da olumsuz olmayan bir cevapla arkadaşını düzeltti: "Bu tamamen Ino'ya kalmış, kesin bir şey söyleme."

"Ne? Kendisi çocuk zaten!"

Kızları bırakırsa, bunun üzerinde derin bir tartışma çıkacağını gören Shizune araya girdi: "Dünyanın en genç annesi doğum yaptığında 5 yaşındaydı... Ama Japon değildi, Güney Afrika'da bir yerdendi. Şili'den bahsediyorum... Yoksa Peru muydu?"

Shizune'nin bunu hatırlama çabasına girdiğini fark eden Sakura onu gerçekliğe döndürmek için, "Merhaba!" dedi elini sallayarak. Şu anda 5 yaşında doğum yapan çocuğun nereli olduğunu tartışacak zaman değildi.

"Oh, merhaba!"

"Ne yapmalıyız?"

"Evet, ne yapmalıyız?" Karin'de bunu fazlasıyla merak ediyordu ve yeterince oyalanmışlardı. Bir an önce yapmaları gereken şeyi yapmalıydılar.

"Önce kan testi yapmalıyız."

Ino test yaptığını söyleyerek çantasından gebelik testini çıkarıp Shizune'ye verdi.

"Ne zaman yaptın?"

"Cuma günü."

"Cuma'dan beri ilişkiye girdin mi?"

"Hayır."

Tenten bu cevaptan şüphelenerek Ino 'ya baktı. Onu bulduklarında sarhoştu ve sabah bir şey hatırlamadığını da söylemişti. "Gerçekten emin misin? Bilincini kaybettiğin birkaç saat olduğunu hatırlatırım."

Tenten'in dedikleriyle başta Ino olmak üzere hepsi şüphelenmeye başlarken Shizune'yle kaldıkları yere döndüler.

"Bakın kızlar, işte bu bir yumurtlama testi." Elindeki gebelik testini kızlara gösterdi. "Testi yaptıktan sonra hamile olma oranınızı söyleyeceğim."

"Gerçekten mi?"

Bu şaşırtıcıydı çünkü böyle demesi, aslında hâlâ ortada bir şey olmadığı anlamına geliyordu. Muhtemelen testi yanlış yapmış olmalı ya da başka bir şey vardı. Shizune'nin söyledikleriyle bir nebze de olsa umutluydular şimdi.
Gelen rahatlamayla sevinç nidaları atarken Ino olası diğer belirtilerden de bahsetmeye başladı: "Ama daha fazlası var, sabahları midem bulanıyor. Karnım şişti ve kesinlikle büyüdü."

"O kadar da büyümemiştir, bakmama izin ver."

Ino yerinden kalkıp Shizune'ye yaklaştı ve önünü kapatan şalı çekti. Shizune kontrol ederken yüzünü buruşturdu, acısı da vardı ve hamilelik dışı bir şey düşünemiyordu.

"Acıyor mu?"

"Evet."

"Beslenmen nasıl?"

"Güzel."

"Bu sabah ne yedin?"

"Uhm," yediklerini hatırlamaya çalışarak gözlerini tavana dikti. Çokta bir şey yememişti aslında. "Light kola ve sakız."

"Tamamdır," Sorunun ne olduğunu çözmüştü ve kesinlikle bebekle alakalı değildi. Ino yerine oturduğunda açıklamaya başladı: "Karnında bir bebek olduğunu sanmıyorum, Ino. Muhtemelen bağırsaklarında hava var. Midene kola ve sakız takıştırırsan böyle olur, daha çok haz üretirsin. Çok yemek yer misin?"

"Hayır."

Kızlar gülmemek için kendilerini sıkarken onların aksine Ino fazla ciddiydi. Hamilelik sandığı şeyin gaz çıkması beklendik değildi.

"Yemen lazım çünkü diğer türkü bağırsaklarına çok fazla hava itiyorsun ve bu da karın ağrısı yapar. Gaz yaparak havayı çıkarmalısın."

Tenten, Temari ve Karin kendilerini tutamayıp sessizce aralarında kıkırdıyor, Sakura ve Hinata ciddi olmaya çalışsa da gülüyor ve Ino ise hortlak görmüş gibi Shizune'ye bakmaya devam ediyordu.

"En kötü senaryo ise... Sana kolostomi yapmamız gerekebilir. Karnının üstünde koca bir dışkı torbası gibi."

"Ciddi misin?"

"Tabi ki de hayır ama hayatını kola ve sakızla geçiremezsin, söylemeye çalıştığım bu."

Bir revir macerasının daha sonuna geldiklerinde Tenten, "Evet! Bir bebeğimiz olmayacak!" diye bağırarak koridorda ilerledi, kızlar da kol kola arkadan Tenten'i takip ederken, Sakura Ino'yu kolundan tutup durdurdu. Pek zamanı değildi ama bazı şeyleri Ino'ya söylemesi gerekirdi.

"Ino... Yapmaya çalıştığın şeyi anlıyorum ama durman gerek."

Sakura'nın neyden bahsettiğini bilmiyordu. Ne yapmaya çalıştığını o da bilmiyordu. "Neyden bahsettiğini bilmiyorsun."

"Hayır, biliyorum." Sesi daha çok güven vericiydi. Arkadaşını kırmak ya da gücendirmek istemiyordu.

Başını salladı Ino, onu kimsenin anlayabileceğini sanmıyordu. Shakira bile... "Kendini çikolatalı süt ve pankek ile dolduruyorsun ama yine de süper model gibi görünüyorsun."

"Neyden bahsediyorsun sen?" Başını iki yana salladı ve onu taklit etti. "Süper model gibi görünüyorsun," Destek olmaya çalışarak arkadaşının elini tuttu. Onun uzun zamandır dış görünüşüyle barışık olmadığının farkındaydı. Tabağındaki yemekleri ayırdığı gün bunu görmüştü. "Inoz sen çok güzel bir kızsın."

Sakura'nın çabasını ve iyi niyetini görüyordu, bunun için ona minnettardı ama gerçek öyle değildi ve aksini duymak yardımcı olmuyordu. İşin doğrusu Sasuke'nin söylediği şeyin altında yatan anlamı duyduğundan beri hiçbir şey yardımcı olmuyordu. Bu yüzden Sakura'ya, onun cümlesini hatırlattı: "Yeterince iyi değilim ama."

Perşembe (12:23)

Okul çıkışı söz verdiği gibi Hinata, Lee ile buluşmayı kabuk etmişti. Partide olanlar yüzünden mevzuyu doğru düzgün konuşamadıkları gibi anlık sinir ve şaşkınlığıyla da sağlıklı bir tartışma süreci geçiremeyeceklerine emindi. Araya giren birkaç gün gayet iyi olmuştu ancak bu Lee'ye olan kızgınlığının geçmediği anlamına gelmiyordu.

"Bana karşı tamamen dürüst ol, Lee-kun. Eğer sana inanmazsam, Kiba-kun'a sorarım. Sonra da ona neden sorduğumu söylerim."

"Olacağım."

"Dağ evindeyken sana Kiba-kun ve Shion'un mesajlaştığını sorduğumda..."

"Erkek kardeşi yüzünden onunla konuştuğunu biliyordum."

"Peki ya Fransızca dersi?"

"Hayır," Bunun hakkında konuşup konuşmadıklarından emin değildi, he ikisi de olabilirdi. Bu yüzden tam net bir cevap vermeyerek düzeltti. "Şey, belki onunla da ilgili olabilir. Kiba-kun dağ evi gezisinde bunun gündeme gelmesinden deli gibi stres oldu. Shion kardeşine ulaşamadı, bu yüzden Kiba-kun'da onun yerine bir mesaj yolladı."

"Bir dakika!" Taşlar yerine oturmaya başlıyordu. "Kabinde sigara mı içtiniz?"

"Evet, bu yüzden Shino-kun geldi. Kiba-kun biz gitmeden önce bir şey almadı." Olan biteni anlamaya çalışan Hinata'ya bakarken mahçup oldu. Bazı şeyleri fark etmemiş olması şaşırtıcıydı. "Seni eleştirdiğimden demiyorum ama biz o sıra çoktan kafayı bulmuştuk."

"Peki, her neyse. Ya diğeri? Shion'un sesini telefonda duyduğumu sandığım zaman? Sana sorduğumda bir şey biliyor muydun?" Kiba'nın bunları söylememe sebebini anlıyordu ancak Lee'den dürüst olmasını beklerdi, gerçi onun aşkını öğrendiğinde beri bir beklentiye girmesi de saçma olurdu.

"Hayır."

Lee'nin yalan söylediğini biliyordu, başını eğip tek kaşını kaldırarak bir bakış attı. Az önce ettiği altı kapalı tehdit dökülmesi için yeterdi.

"Kardeşi yüzünden olduğunu biliyor olabilirdim ama sigara içmesi konusunda sana bir şey söylemeyeceğime dair söz verdim, yani ben sözümü tuttum."

"Ama bana Shion'a sormamı önerdin."

"Kötü bir tavsiyeydi, çok kötü bir tavsiye. Yine de sana onunla ilgili endişelenmemeni söylemiştim, Kiba-kun sana hiç olmadığı kadar aşıktı."

Başını salladı Hinata, Kiba'nın gerçekleri gizlemesi bir yana, kendi de fevri davranmıştı. "Bunları biraz daha erken söyleyebilseydin iyi olurdu."

"Bir şey daha soracağım, Kiba-kun'la ayrılmamı istiyordun, neden ona Naruto-kun konusunu anlatmamamı söyledin?"

"Kiba-kun'a kendin söyleseydin bir şekilde seni affedeceğini biliyordum."

Hinata kaşların çattı, Lee'nin bu kadar sinsi olabileceğini kırk yıl düşünse aklına gelmezdi.

"Bunun bana ne kadar kötü geldiğinin farkındasın, değil mi? Seni tanıdığımı sanmıyorum artık."

"Biliyorum, inanması zor olabilir ama asla seni incitmek istemedim. Sadece böyle gelişti... Üzgünüm."

Başını önüne çevirip bulundukları parkın aşağısında kalan okuluna baktı. Bu durum ağırdı ve nasıl bir karar vermesi gerektiğini bulmak zor olacaktı. Yarası hemen kapanmayacaktı, bu yüzden Lee konusunda her şeyi akışına bırakması en mantıklısı olacaktı. Onu direkt suçlamak da mantıklı sayılmazdı. Lee dedikoduyu yaymış olabilirdi ama bu, Kiba'ya güvenmediği için kendini isteyerek Naruto'nun kucağına attığı gerçeğini değiştirmiyordu.

"Ne ekersen onu biçersin... En azından, farklı yollardan da olsa Shion'un nasıl hissettiğini anlıyorum artık."

Konuşmalarının ardından az da olsa bir şeyleri tatlıya bağlayabildiler. Lee yaptıkları için pişman ve üzgün görünüyordu ancak Hinata artık onu tanımakta zorlandığı için, gerçekten de söylediği şekilde hissettiğinden şüpheliydi. Sözlerinde dürüst olmasa da bu saatten sonra Lee'nin ortalığı karıştırmasına sebebiyet verecek bir şey yapmayacaktı, öyle bir günün gelmeyeceğine emindi. Kendi hataları da vardı ve Lee'yi suçlamaktan önce kendininkileri kabullenmesi en mantıklısıydı.

Pek fazla içinden gelmese de, bu zamana kadar geçirdikleri vakitler adına ona sarılmaktan çekinmemişti. Hinata biraz böyleydi... Neticede bir bağları vardı ve kolayca kesip atamıyordu. Eskisi kadar samimi olmayacaklardı ama bağlarını da koparmayacaktı.

Birbirlerinden ayrılıp eve doğru yola çıktığında beklenmedik bir sürprizle karşılaştı. Birkaç metre ileride Kiba ve ablasını konuşurken görmüştü. Gülümseyerek ona bakarken aklına gelen güzel bir fikirle eldivenini çıkarıp telefonunu açtı ve onu aradı. Aralarında eskisi gibi bir yakınlık olmayacaktı belki ancak Kiba'nın ne olursa olsun dürüstlüğüne olan güveni bu sefer tamdı. Bunu biliyordu ve yine de gözleriyle bir kez daha görmek istiyordu.

Kiba'nın telefonunu eline alıp açmasını izlerken hattın öbür ucundan ses geldiğinde gülümsedi.

"Selam," Kiba'dan gelen selam sonrası ne yaptığını sorduğunda aldığı cevap yüzünü gülümsetti. Basitçe Noel stresi olduğunu söylemişti Kiba ve bu doğruydu, ablasıyla birlikte ellerinde tuttukları poşetler bunu kanıtlar nitelikteydi. Arkadan, Kiba'nın ablasının sesini duyduğunda gülümsemesi daha çok sırıtışa döndü. "O kimdi?"

Ablası olduğunu söyleyen Kiba'yı sakince onaylarken bir kez daha Kiba'nın dürüstlüğüyle içinin eridiğini hissetti, çocuk ciddi olduğunu söylemişti çünkü hemen ardından.

"Tamam, sana inanıyorum ama... Bana, kim olduğumu fark ettiğimde aramamı söylemiştim. Buluşmak ister misin?"

Kiba'nın ne zaman buluşmaları gerektiğini sorduğunda eski saçma sorunlarını, dalga geçerek cevapladı: "Muhtemelen Shion'un kardeşiyle marijuana içeceksin, bu yüzden sabah gel." 

İşte buydu.

Kiba'nın ne kadar dürüst olduğu gün gibi ortadaydı ve bunca zaman hata yapan kişi en çok kendisiydi. Dedikoduyu yayması ve sırtını yasladığı Lee'nin ona kazık atmasına rağmen, en çok kendi hatasını görebiliyordu.

İlk kez o an fark etti.

Kim olduğunu öğrendiği gibi, bazı durumlarda kendi hatasını fark ettiğinde de aslında ne kadar iyi hissedeceğini de öğrendi. Herkes kendi hatalarından sorumluydu netice de ve bu duruma gelmesinin sebebi de kendi hatalarıydı.

Cuma (14:32)

Cuma günü öğleden sonra Kiba, Hinata'nın evine geldiğinde bir nostalji yaşar gibi hissetti. İki haftaya yakındır onunla arası iyi olmamıştı ve evinin yanından dahi geçmemişti. Aralarında yaşanan sorunlardan sonra burada bulunmak garip hissettiriyordu şimdi.

Asıl konuya girmeden önce Hinata, Kiba'nın soğuk havadan donmuş vücudunu bir nebze de olsa ısıtmak için sıcak bir çay yaparak ona ikram etti. Çayın tek amacı bu değildi de elbette, hararetli bir tartışma geçirecekkerini sanmıyordu ama ne olur ne olmaz diye çay lazımdı.

"Öpüştüğümüz ilk zamanı hatırlıyor musun?"

Kiba çarpık bir gülümseme sunduğunda Hinata'da gülerek ona eşlik etti. Cam kenarında ayakta duruyorlardı. "Neden gülüyorsun?"

"Tabi ki, hatırlıyorum."

"Ne hatırlıyorsun peki?" O anıları dün gibi hatırlıyordu, hissettiklerini de dün gibi hissediyordu ancak Kiba'nın da neler duyduğunu bilmek istiyordu, son kez...

"Benimle aynı hissettiğini bilmiyordum, sevgilimin arkadaşı olduğun için bu çok büyük bir riskti. İyi gitneseydi, muhtemelen çok berbat olurdu. Bu yüzden ben de bir işaret bekledim."

"Ne tür bir işaret?"

"Seni öpmem gerektiğine dair bir işaret... Ve şu sürekli çaldıkları take me to church şarkısını  biliyor musun?" Hinata başını sallayarak onayladığında devam etti: "Eğer bir sonraki şarkı o olursa, şansımı denemeliyim diye düşündüm."

Cevabını bildiği halde aralarındaki aurayı daha da sıcak hale getirmek için sordu: "Çaldı mı peki?"

"Hayır, çalmadı." O gün şarkının çalmamış olması yazıktı ancak şansını denenediği anlamına gelmiyordu. Daha doğrusu deneyen o olmamıştı ancak hislerine karşılık bulduğunu anlamıştı. "Şu Kygo şeyini çaldılar, ama sonra sen beni öptün."

"Seni öpen bendim," Bakışlarını dışarıya yöneltip o günü zihninde canlandırdı. Bambaşka bir gündü... Büyük bir cesarete ve riske imza atmıştı ve şanslıydı ki, girişimi başarısızlıkla sonuçlanmamıştı. "Bilmediğin şey, benim de senin düşündüğün şeyi düşünmemdi."

"Öyle mi?" Bu Kiba'nın ilgisini çekmişti. Bu kadar çok kalp kalbe olduklarına inanmak güçtü.

"Eğer bir sonraki şarkı Kygo olursa, seni öpecektim.

"Çok komik, ama beni sırf bu yüzden öpmedin, değil mi?"

"Hayır, nedeni bu değildi," Shion'un mükemmel dostluğuna sığındığı o sıralarda şansını denemesi ve arkadaşına ihanet etmesi koca ve aptalca bir riskti. "Seni öptüm çünkü kendimi tutamadım. Sırf havalı görünüyor diye seninle birlikte değildim." Asıl mevzuya artık girebilirdi. Başlangıç olarak anılardan az da olsa konuşmuşlardı ve yad etmesi güzeldi ancak artık mantıksal kararından bahsetme zamanıydı.

"Öyle değil mi?"

"Değil," Kiba'nın hâlâ bu yönde düşünmesi üzücüydü. Belki havalı görünüyor diye otobüse katılmış olabilirdi ancak ona duyduğu aşkın sebebi havalı görünmesi değildi. "Beni bununla suçlaman aslında beni kızdırdı. Seninle birlikte olmam için her şeyden vaz geçmem gerekiyor gibi görünüyordu. En iyi arkadaşımı bıraktım ve senin beni, sadece insanların havalı olduğunu düşündüğü şeyleri yapmakla ve kendi fikrimin olmadığıyla suçlaman gerçekten haksızlıktı çünkü doğru değil," Az önceki neşesi gitmiş, yerini suçlayıcı birisine bırakmıştı. "Çünkü seni seçtim ve gerçekten aptalca bir seçimdi ama en azından bunu popüler olmak için yapmadım. "

"Çok aptalca bir seçim miydi?"

"Evet, çünkü beni çok kötü hissettirdi. İkinizin arasında bir şey olabileceği düşüncesiyle etrafta paranoyakca gezdim." Kiba'yı seçmişti ancak bu onu bugüne kadar pişman da etmişti. Onu sevmişti ancak aralarındaki ilişkinin verdiği vicdan azabı, sevgisinden ağır basmıştı her zaman. "Eğer sen ve ben, Shion'a böyle bir şey yapabiliyorsak, aynı şeyi senin de bana yapabileceğini düşündüm. Anlıyor musun?"

Kadın başını salladı, duyduklarını onu bu şekilde kötü hissettirdiğini belli etmemeye çalışıyordu. Bu tartışmanın sonunda eskisi gibi olamayacaklarını da anlaması güç değildi.

"Belki de hiçbir zaman hak etmediğimi düşündüm. Güvensiz ve çaresiz hale geldim. Senin fikrin benimkinden daha önemliydi fakat olması gereken bu değil."

Biran için böyle olmasını istemediğini hissetti Hinata, fakat olması gereken buydu. Belki bir süre kendini üzecek bir karara varmak üzereydi ancak duyduğu pişmanlık ve vicdan azabını sona erdirecekse, kalbinin verdiği hükmü hiçe sayıp mantığına kulak verirdi.

Kiba içinse bu çok daha zordu. Kız arkadaşının, sırf popülerce bir seçim olduğu için onunla birlikte olduğunu düşünmesine rağmen onu sevmeye devam etmişti. Onu hâlâ da çok seviyordu, bu yüzden alacakları karar, Hinata'nın isteği onu zorlamaya başlamıştı.

"Kendi fikrimin ne olduğunu öğrenmem gerek ve bunu sadece ben yapabilirim."

"Ayrılıyor muyuz?"

Kararsız bir şekilde, birkaç dakika sonra eski sevgilisi olacak Kiba'ya baktı. Hâlâ içinde bir tereddüt vardı, aşması gereken bir tereddüt.

"Sanırım."

"Gerçekten istediğin bu mu?"

Bir ihtimal, diye düşünüyordu Kiba. Bir ihtimal de olsa onu kararından döndürebilirdi... Ama olmadı.

"Evet."

"Şimdi, bu en önemli şeymiş gibi görünüyor. Başka hiçbir anlamı yokmuş gibi..."

"O zaman şimdilik sadece burada duralım."

Ve o gün akşama kadar aynı çatı altında, sadece ikisi vardı. Son anları olduğu için, bundan sonrasında eskisi gibi olmayacakları için birbirlerini gerçekten sevdiklerini son kez daha hissettiler. O gün akşama doğru son kez iki aşık gibi öpüştüler, son kez sarıldılar. Sanki hiçbir şey unsurlarında değilmiş gibi, hiçbir şey yaşanmamış gibi son kez seviştiler. Akşamki Noel davetine kadar, son kez aynı yatakta birbirlerine ait oldular.

O akşam birlikte, el ele Noel ağacı ışıklandırmasının yapıldığı yere geldiklerinde, birbirine kenetli elleri ayrıldı. İkisi de birbirine bakıp gülümsedi ancak tamamen farklı düşünceler barındırıyorlardı. Hinata verdiği karardan pişmanlık duymuyordu ve Kiba ise... Buna zamanla alışacağına inanıyordu, hep öyle olurdu zaten.

Hinata, bütün okulun geldiği ışıklandırma kalabalığına girerken kısa sürede Karin, Tenten ve Temaei'yi görerek yanlarına gitti. Sakura ve Ino'yu hiçbiri görmemişti ancak yakında geleceklerini biliyorlardı. Kızlara Kiba ile arasında geçenleri anlatırken de verdiği karardan pişmanlık duymadığını hissetmiş ve şimdiden içindeki rahatlamayı hissetmeye başlamıştı. Birkaç metre arkalarında kendi arkadaşlarıyla takılan Aiki'yi gördüğünde de, ona el salladı. Ardından gördüğü bir başka isim de Lee oldu. Yanına gidip gitmemekte ikilemde kalacaka gibi olduğunda, artık olan bitenin bir önemi kalmadığını fark etti. Yeni bir başlangıç yapmıştı ve olanları unutmak istiyordu. Bazılarını artık daha iyi tanıyordu, bu yüzden endişe etmesine gerek yoktu.

Lee'nin yanına gittiğinde, birbirlerine sarıldılar. Onunla arkadaşlardı, Lee'nin sevdiği kız olsa da arkadaş kalmaya devam edeceklerdi ve onun da aşması gerekirdi aşkını.

"Kiba-kun ile ayrıldık," dedi, onun bunu bilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu, bir şans vereceği için değildi elbette. Arkadaşı usulca başını salladığında, nasıl hissettiğini bilmek istedi fakat bu imkansızdı. "Bilmek istersin diye düşündüm."

"İyi misin?" Lee bunu söyleyecek kadar iyi niyetli olduğu için de bir yandan kızamıyordu ona.

"Merhaba!" Neşeli ve canlı sesinden, arkasından sarılan kişi Sakura'ydı. Lee ile de selamlaştığında direkt Ino'yu sordu: "Ino'dan haberiniz var mı?"

"Hayır."

"Ama geliyor, değil mi?" Ino'nun yine bir yerlerde bayılıp kaldığından ya da kafasının güzel olduğundan endişeleniyordu.

"Evet, sanırım."

"Telefonunu ödünç alabilir miyim?" İno'yu arayarak gelip gelmeyeceğini bilme ihtiyacı duydu.

Hinata telefonunu çıkardıktan sonra Sakura'ya vereceği sırada şarjının olmadığını fark etti, Kiba'yla son anları için meşgulken telefonu şarj etmek aklına dahi gelmemişti.

"Oh, şarjım yok."

Sakura başını yana devirdi ve gözlerini kıstı. "2019'da mı? Kimsede işlevsel bir teknoloji yok mu?"

Lee hızlıca telefonunu çıkarıp gülümseyerek Sakura'ya uzattı.

Samimice tebessüm etti. "Teşekkür ederim, Ino'nun numarası sende var mı?" Lee olumsuzca başını salladığında kızların yanından uzaklaştı, aynı şekilde Sakura'da birilerinden Ino'nun numarasını bulma umuduyla ayrıldıktan sonra tanıdık bir dost da Hinata'nın yanına geldi.

"Merhaba," Shion, Hinata'nın özlediği o parlak gülümsemesini yüzüne takarken yeniden onu görmüş olmanın mutluluğuyla sarsıldı siyah saçlı olan. "Sadece iyi noeller dilemek istedim." İki eski dost birbirlerinin boynuna sarılırken, Hinata onu ne kadar özlediğini bir kez daha fark etti.

Birbirlerinden ayrıldıktan sonra Shion gittiğinde, muhtemelen, kızları arayan Ino'yu tam karşısında gördü.

"Ino!"

"Hey, Hinata, iyi noeller!"

"İyi noeller, Sakura deli gibi seni arıyordu."

"Neden?" Diye sordu birbirlerine sarıldıktan sonra.

Sakura'nın neden Ino'yu telaşla aradığını az çok çaktığı için espri yapiverdi: "Eminim bir yerlerde bayılıp kaldığına korktuğundan eminim."

"Bayağı komik." Sahte bir şekilde üzülmüş gibi yaptı.

Hinata, İno'nun arkasından gelen Sasuke'yi fark eder etmez arkadaşına kaş göz işareti yaptı ancak arkadaşı, Sasuke'nin çekici sesini duyana kadar anlamamıştı bile.

"Ino, merhaba," Sarışın kız ona döndüğünde tebessüm etmeye çalıştı Sasuke. Onu kırdığı için karşısına geçip gülmeye hakkı var mıydı bilmiyordu ve işin aslı o kadar da umrunda olmasa da Noel ve özellikle de son zamanlarda dikkatini fazlasıyla meşgul etmekte olan Sakura için bunu yapmak istemişti. "Yeterince iyi olmadığını söylediğimi hatırlıyor musun?"

Ino, Sasuke'ye hortlak görmüş gibi bakıyordu. Sasuke'den böyle bir hamle geleceğini hiç düşünmemişti.

"O saçmalıktı, sen iyiden de iyisin. Ben de dahil, aksini söyleyen herkes aptaldır. Tamam mı?"

Otomatik bir şekilde başını salladı Ino, içine girdiği şokun etkisinden çıkamıyordu bir türlü. "Tamam."

Sasuke yanlarından gider gitmez Ino, Hinata'ya dönüp yerinde zıplayarak elini tuttu. "Bu da neydi şimdi?" Sasuke konusunda oldukça kırgın olsa da, bu sözlerin üstüne keyifli hissetmemesi için geçerli bir nedeni yoktu. Sasuke konusunda kaybettiği umutlarını da geri kazanabilirdi. "Bunu gidip hemen Karin, Tenten ve Temari'ye söylemeliyim."

Koşarak arkadaşının yanından uzaklaşırken, kıkırdamakla yetindi Hinata. Sasuke'nin tüm bunları noel için söylediğine emindi fakat Ino'nun gönlünün kırılmasını da istemiyordu, bu düşüncesini kendine saklaması en iyisi olurdu.

O an, yanına Sakura gelene kadar az ileride kızlarla konuşan Naruto'yla bakışları kesiştiğinde yutkundu. Ne yapması gerektiğini şaşırdı, kısa süre önce Kiba ile ayrılmıştı ve şimdi gidip Naruto'nun yanına gittiğinde, iki dakika da kendini onun kucağında bulmaktan çekindi. Naruto'nun yanında uzun süre kaldığınızda olan bu olurdu, ufak bir Noel dileğine gittiğinde bile sarışının onunla flört edeceğine emindi. Ta ki Naruto aniden göz kırpana kadar... Evet, yanına gitmese de flört edebiliyordu.

"Ino'yu geldi, hatta ne olduğunu tahmin edemezsin bile." Sakura'ya, Sasuke konusundan bahsetmek için can atıyordu. Ancak Sakura pek rahat görünmüyordu, bir şeyler vardı.

"Uhm, Hinata... Aklıma bir şey geldi. Lee'nin senden hoşlandığını söylediğinde biraz tuhaf olduğunu da söylemiştin ya," Yeni yıl için geri sayım başladığında Sakura bakışlarını Noel ağacının önünde yan yana duran Lee ve Kiba'dan alıp elinde tuttuğu Lee'nin telefonuna götürdü. "Sanırım Lee'nin sevdiği kişi sen değilsin."

Lee'nin Google sekmelerini açıp arkadaşına gösterdiğinde, Hinata neye uğradığını şaşırdı. Porn Hubve Butt'da dahil birçok porno sitesinden gay pornolarıyla doluydu sekmeler ve başka hiçbir şey de yoktu.

Sakura ile aynı anda başlarını telefondan kaldırıp Lee ile Kiba'ya baktıklarında, yanındaki arkadaşına oldukça derin şekilde bakan Lee'yi izleyerek yeni yıla girdiler.

🎠˖۪˚༗᜴  ꪶ

Merhaba, arkadaşlar. Er geç bölümü atabildim, bu bölüm yarım saatlik olunca yazması da 1 haftamı aldı.

Sizleri bölüm için çok beklettiğimin farkındayım, sınavdan sonra cenazemiz de olunca yazmak istemedim bir süre. Nihayet geldim yeniden ama geri gitmek zorunda kalacağım. Yarın 1 aylığına köye gideceğim için bir süre daha Hinata arcıyla kalacaksınız maalesef ancak eğer bölümleri telefonuma indirebilirsem, bu süreçte yazıp gelir gelmez hemen bölümü yayınlayabilirim. Aynısı What A Friend için de geçerli.

Bölümü okuduğunuz için teşekkür ederim, hızlıca az önce tamamladığım ve yapacak hazırlıklarım olduğu için kontrol etmeden atıyorum. Yanlışların varsa af ola.

Geldiğimde görüşürüz, seviliyorsunuz. ❤️👋

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro