10' I think you've been completely psycho
Cumartesi (11:04)
"Merhaba, ben Rock Lee! Şu an biraz meşgulüm ama sinyal sesinden sonra mesaj bırakabilirsiniz. Sadece bip sesini bekleyin."
"Lee-kun, telefonuna baksan iyi olur. Seninle konuşmam gerek."
Aiki'den tüm gerçekleri öğrendikten sonra, aklı hala böyle bir şeyin nasıl olduğunu almayan Hinata çok fazla düşünmüştü. Lee'nin söylemesi konusunda şüphesi yoktu, şüpheye gerek bile yoktu çünkü biraz olsun düşününce, o kadar da saçma gelmemişti kulağa. Bu konudan bahsettiği tek kişi oydu, Aiki ile olan kavgalarına kadar kızların bile haberi olmamıştı. Aiki'ye gidip başka kim söyleyebilirdi ki Naruto'dan başka?
Görüldüğü üzere Naruto'da söylememişti, en yakınındaki isimdi...
Onu üzen ve sinirlendiren de buydu. En yakınındaki kişiden kazık yemekti...
Ve şimdi de bunun sebebini öğrenme zamanıydı. Ona sesli mesaj attıktan sonra büyük bir zevkle evine kadar gitme zahmetinde bulunmuştu ve oradaydı. Kapıyı saniyeler boyunca, art arda çalıyor, zile basıyordu. Birileri açana kadar bir oraya bir buraya giderken, kapının sesini duyduğunda arkasına hızla döndü ancak donup kaldı.
Kapıyı Kiba'nın açmasını beklemiyordu...
"Uhm, Lee-kun nerede acaba?"
Kiba'nın neden burada olduğunu merak etti, FIFA oynuyorlardı belki de. Ancak Kiba arkasına dönüp ufak bir bakıştan sonra geri önüne dönüp kapıyı kapattığında, bir şeyler oynamadıklarını biraz anladı. Başka bir şey var gibiydi.
"Lee'nin canı biraz sıkkın."
Kötü bir şeylerle karşılaşmayı beklememişti. Birbirleriyle her zaman haberleştikleri için çoğu zaman olan bitenlerden haberdar olurdu.
"Ne oldu?"
"Babası evi terk etti, annesi yıkılmış durumda."
Bunu beklememişti. Ailesinin iyi anlaşamadığını biliyordu hep ama bu reddeye gelebileceğini düşünmemişti.
"Amanın... Her şey yolunda mı peki?"
"Cidden bilmiyorum, annesi çok kötü. Lee'nin de pek iyi olduğu söylenemez."
Aralarında bir sessizlik olduğunda ne diyebileceğini düşündü. Bu durumda, olanları Lee ile tartışıp hesap sormak mantıklı ve etik olmazdı. Canı zaten sıkkınken, haksız olsa da bir başka sebepten ötürü bir de öyle sıkmak istemezdi.
Ayağını boş boş toprağa sürtüp Kiba'ya baktı. O da ona bakıyor, bir şeyler söylemek ister gibi dudaklarını oynatıp duruyordu.
"Evden birilerini çağırmamı ister misin?"
Kiba'nın sesiyle gözlerini ondan kaçırıp konuştu: "Ah, hayır. Lee-kun ile bir şeyler konuşacaktım da sadece. Aramalarıma cevap vermemişti."
"Kapatmış olmalı."
Yeniden bir sessizlikle araya girerken, gözlerini birbirlerinden kaçırarak öylece durdular. Hinata için, en azından biraz daha orada durup onunla konuşmak güzel olurdu. Hiçbir şey olmamış gibi davranmasını beklemiyordu elbette ama birkaç kelime daha etmek güzel olurdu.
"Sen nasılsın?" Kiba'dan, bu sefer onunla alakalı bir soru geldiğinde minnettar hissetti. Öyle rahatça konuşmasa da, içinde bir yerlerde hâlâ önemsendiğini hissediyordu.
"İyiyim," Aslında iyi olduğu söylenemezdi. İyi falan değildi. Kızgın ve kandırılmıştı. "Ya da... Olanları biliyorsun zaten."
"Evet, doğru."
Yaşanan üzücü şeyleri hatırlamak ikisi içinde kötüydü ama elden de bir şey gelmezdi neticede.
"Lee-kun'a selam söyle." diye mırıldandı. Onun için üzgündü ve iyi olmadığına da emindi ancak sinirliydi, durumu ne olursa olsun, şu anda onu görmek istediğini sanmıyordu.
"İçeri gelmek istemez misin? Seni görmek onu mutlu edecektir eminim."
"Şey... Hayır. Evde işlerim vardı zaten, hem yanında sen varsın."
"Evet."
Kiba ve Lee yakın oldukları gibi, bu zamana kadar Lee'ye de iyi arkadaşlık yaptığı için bu söz onun için daha çok bir iltifat gibiydi. Kiba'da bu ufak detayın farkındaydı.
"Hoşçakal."
"Hoşçakal."
Biran için onun yanından hiç ayrılmak istemese de, bu ayrılık işe yaramış gibiydi sanki. İlk günkü gibi sinirli olmadığı açıkça görülüyordu. Bu şekilde biraz daha kalırlarsa, belki 1-2 haftaya daha mantıklı konuşarak sorunları çözebilirlerdi.
Pazartesi (12:05)
"Lapanın sembolü ne? Burada gerçekten zorluk çekiyorum."
Karin, ödev için seçtiği saçma bir "Lapa" şiiri yazıyordu ve nasıl tamamlayacağına dair hiçbir fikri yoktu. Konuyla alakalı ne aklına bir şey geliyor, ne de kafiye yapabiliyordu.
"Bu lapa ne? Lapa, lapadır."
"Neden bunu seçtin?" diye sordu Sakura, Hinata ve Tenten'in arasında oturuyordu. Derslerin ardından öğle arası hepsi kafeteryaya inmiş ve zaman geçiriyorlardı.
"Kolay olduğunu düşündüm."
Aynı dersi alan Temari, "Bir sonraki derse teslim etmen gerekiyor." diyerek ufak bir hatırlatma yaptı.
"Biliyorum, ve yapmayı unuttuğum için son dakikaya kaldı." Klasik öğrenci sorunlarından biri de buydu, son ana kadar ödevin değersiz görünen varlığını unutmak. "Lapa şeyin sembolüdür," şeklinde bir başlangıç yaptı. Devamını getirmek kolay olmayacaktı. Lapa'yı küçümsediği için pişmandı.
Sakura tuhaf bir fikirle cevabı verdi. "Hayatın?"
"Hayat mı? Cuk diye oturdu bak." Başını bilgisayardan kaldırıp yanında oturan Temari'ye baktı. "Sen yaptın mı ödevi?"
Temari mırıldanarak onayladığında, bunu ondan bir taktik alarak değerlendirmeyi düşündü. "Ne kullandın peki?"
"Dünya lezzetlidir."
"O çok kötü bir şarkı değil miydi?" Hinata öyle bir şarkıyı anımsıyor gibiydi ve ne kadar kötü olduğunu da elbette.
"Verdiği mesaj çok güzel ama."
Karin yüzünü buruşturup başını geriye attı, ödevin verdiği pişmanlıkta buna dahildi biraz. "Hadi ama! Noel baba ahırda oturuyor'un neresinde bu mesaj tam olarak?"
Gülüşüp eğlenirken, Sakura kantine giriş yapan Ino'yu gördüğünde keyifle gülümsedi. Sarışın olanın arkası dönük olduğu için eski otobüsünün varlığından habersizdi ama Sakura'nın enerjik sesini duyduğunda arkasına döndü: "Ino, hey!"
Ino mahcup bir şekilde gülümseyerek kızlara yaklaştı, üzerinde dudağındaki kırmızı rujla aynı renkte, göz alıcı bir kaban vardı. "Merhaba."
"Nasılsın?"
Hepsi sempatik bir şekilde gülümseyerek Ino'ya baktı, otobüsten ayrılmış olduğu için şaşkın olsalar da ona kızgın değillerdi, saçma sapan bir sebep yüzünden korkarak ayrıldığı için onu suçlayabileceklerini sanmıyorlardı.
"Her şey yolunda, siz nasılsınız?" Mutlu görünüyordu ve ne şekilde olursa olsun, mutlu olması güzeldi. Aralarında önceden bir paylaşım olduğu için onun mutluluğunu istemekte haklıydılar.
"Gayet iyi."
Tenten, "Yanımıza gelmek ister misin?" diye sordu, Okul başından beri onunla arkadaş olduğu için şu son bir haftadır onu özlemişti. Yanına fazla gelmeyen Ino'nun ta kendisi olduğu için, biraz ufak tripler atarak o da gitmemişti. Kara liste korkusu olduğu için olsa gerekti sebebi.
"Çok isterdim ama Shion, ben ve pepsi max kafeye gideceğiz."
Pepsi max'e geri dönmüş olması kızları şaşırtmamıştı, otobüs peşinde olan birisi için gayet normaldi.
"Belki başka bir zaman olabilir tabi." Ufak bir sessizlik oldu ve birbirlerine bakmaya başladılar. Kızlar gayet halinden memnundu ve ortada ne bir tehdit vardı ne de bir kaos. Her şey önceki gibi güzeldi ancak Ino'nun bunları bilmemesi de bir o kadar üzücüydü.
"Otobüsünde işler nasıl gidiyor?" Direkt Sakura'ya sormuştu çünkü fazla baskındı ve otobüsle ilgili kararların değişiminde büyük etkisi oluyordu. Başkan olmak için uygundu, uyum sağladığı sürece.
"Güzel." Bu ufak bir yalan olabilirdi, otobüs başkanı falan değildi ve neden Ino'nun direkt ona sorduğunu da anlamamıştı ama pek umrunda olduğu da söylenemezdi. Otobüsle ilgili herhangi bir işle uğraşmaktan ziyade, birlikte etrafta takılıyorlardı şimdilik.
"Henüz bir sponsor bulamadın mı?"
Başını iki yana salladı Hinata. "Maalesef." Bu tarz işlerden anlamıyorlardı, aralarında bunları yapabilecek tek kişi Temari gibi duruyordu ama belki de o da bilmiyor olabilirdi. O esnada kafeteryaya Shion ve pepsi max'ten kızlar girdiğinde tek kaşını kaldırarak onlara baktı Sakura. Bu tuhaftı çünkü Ino az önce onlarla kafeye gideceklerini söylemişti ama dediğinin aksine kızlar yiyecek bir şeylere bakıyordu.
"Dert etmeyin, yakında bulursunuz eminim."
Ino yüzündeki samimi gülümsemeyle birlikte arkasına döndüğünde sadece bir saniyeliğine duraksasa da, pepsi max'in yanına gitti. "Merhaba, burada yemeye ne dersiniz?" dedi Sakura ve diğer kızların oturduğu masayı göstererek. "Ben gidip ceketimi alacağım, hemen dönerim." Gülümsemeye devam etse de, kafeteryadan çıkarken telaşlandığını net şekilde görebilmişlerdi.
Pepsi max kızları da neye uğradıklarına şaşırmış olacaklar ki, Shion manansız şekilde ve diğer kızlar da kaşlarını çatarak Ino'ya bakmışlardı. Pepsi max kızları ile göz göze geldiklerinde aralarındaki atmosferi çözmek hiç de zor olmamıştı Sakura için, birileri ufak bir yalan söylemişti anlaşılan.
"Bu neydi şimdi?" dedi sırıtarak. Kızların da anlamış olduğunu umuyordu.
Salı (10:11)
Geç kalmadan derse yetişmek için koridorda aceleyle hareket eden Hinata, başını telefondan kaldırmadan hızla merdivenleri çıkarken birisiyle çarpıştığında daha da telaş yaptı. Olabildiğince az insanla muhatap olmaktan kaçınan eski Hinata'dan kalma bir alışkanlıktı bu. Ancak şanssız sayılmazdı bu sefer, çarptığı kişi Kiba'ydı. Şu sıralar onu daha sık görmeye başlamış gibiydi.
"Merhaba," dedi cesaretle, gülümsemeyi de unutmadı. Aralarının soğuk kalmasına gönlü razı olmuyordu.
"Merhaba," Tıpkı onun gibi elinde kitaplarla duran Kiba'da muhtemelen derse yetişmeye çalışıyordu ve acelesi var gibiydi. "Bir dahaki sefere biraz dikkatli ol, düşebilirdin." Onca şeye rağmen düşünceli davranması çok hoştu. Kiba'nın en çok da bu yönünü seviyordu.
"Ben mi? Sen de dikkat etmelisin." Onu soğuk bulmadığı için, şu an karşısındayken olabildiğince sıcak kanlı görünmek istiyordu.
"Peki..."
Ufak bir kıkırtıyla onu onaylarken onu inceledi, dünle alakalı birkaç bilgi edinse iyi olurdu.
"Lee-kun nasıl?"
"Biraz daha iyi diyebilirim."
"Ama şu anda okulda değil."
"Evet, evde kafayı dinliyor biraz. Ona mesaj atabilirsin, bunu bekliyor olmalı."
Hinata daha kendini Lee ile konuşmak için hazır hissetmiyordu, ona olan öfkesi geçmiş sayılmazdı. Aksine hâlâ tazeliğini koruyordu bile.
"Evet, mesaj atarım. Aklımdan çıkmıştı." Muhabbetlerinin daha bol ve eskisi gibi ondan kaçmaması için bir soruya daha hayır dese olmazdı. "Dersin ne?"
"Fransızca."
Başını sallayıp etrafa bakarak oyalandığı sırada merdivenlerden çıkanları görünce yutkundu. Sasuke ve onun hemen yanındaki Naruto ile karşılaşmak, şu an Kiba'nın karşısındayken çok utanç vericiydi. Anı şekilde önüne döndüğünde, Kiba'nın da Naruto'ya dik dik baktığını net şekilde gördü.
Sasuke önde, sakız çiğneyen Naruto tam arkasında onların yanından geçerken sarışın olan sırıtıp Hinata'ya göz kırptı. Aynı şekilde Sasuke'ye dönüp, "Ayrılmamış mıydı bunlar?" diyerek mırıldandı. İkisini ayrılmış bildiği için, onları yan yana görmek canını sıkmamış değildi. Yine de keyifli bir hali var gibiydi de... Ta ki öfkeden kuduran Kiba, Naruto'yu arkadan itip merdivenlere düşürene kadar.
Öfke yönünden Kiba'dan geri kalmayan ve arkadan itildiği için iki elinin üstüne düşen Naruto'da yerden kalkar kalkmaz, Kiba'nın yakasına yapışıp onu karşı duvara doğru itmeye çalıştı. Belli sebebi olsa da şu an olayı bilmeyen birisi için sebepsizce kışkırtılmış sayılırdı, bu yüzden dilediğince ona istediği kavgayı verecekti.
"Kiba-kun, durun!" Hinata telaşla Naruto'yu itmeye ve yakasına yapışıp sarsmaya çalışan Kiba'yı tutup durdurmaya çalışsa da, kızgın boğa gibi birbirine kitlenmiş iki oğlanın gücüne karşı koyabileceğini sanmıyordu. Öyle ki Kiba'nın dirseği ona hafiften çarptığında geriye sendeledi.
"Naruto, yeter!"
Sasuke süper sakin bir havada, hiçbir telaş olmadan merdivenleri inip Naruto'yla Kiba'yı ayırıp aralarına girerken bu fırsattan yararlanan Hinata'da, Kiba'yı kolundan tutup geriye çekti. İkinci sınıf oğlanlarına baktığında, Sasuke'nin sinirli ifadesiyle karşılaşmayı beklemedi. Az önce gayet sakindi halbuki. Naruto homurdanarak kolunu Sasuke'den hızla çekip merdivenlerden çıktığında Sasuke'ye çıkıştı: "Siktir git, Sasuke! Bana arka çıkmalıydın!"
"Herifin kız arkadaşıyla oynaştın. Ben olsaydım, seni öldürürdüm."
O esnada Hinata'da ellerini Kiba'nın yüzüne koymuş, sakinleştirmeye çalışıyordu ama tüm bunların sebebi oyken bu ne kadar doğru olurdu bilmiyordu. Kiba başını çekip geriye adım attığında Hinata'dan uzaklaşıp bir şey demeden gitti, tek istediği derse girmekti.
Hinata ise yine pişmanlıkla başını eğip giden Kiba'ya baktı, tam aralarını düzeltmeye yaklaşmışken böyle bir olayın baş göstermesi, her şeyin başa dönmesi için güzel bir sebepti.
Çarşamba (12:09)
Sinir bozucu bir Çince dersinden sonra bir şeyler yemek için kafeteryaya inmiş olan Hinata, cheesecake ve kurabiye çeşitlerine bakıyordu. Birçoğu lezzetli göründüğü gibi, aç olan midesi de pek ayrım yapacak durumda değildi.
Daha da incelemek için yana kayarken birisi ona selam verdiğinde başını çevirdi, bu Aiki'ydi. Ona samimice gülümsedi. "Merhaba." Önceki günlerle kıyaslandığında durumu oldukça şaşırtıcıydı. Kızla kavga etmişti ve şimdi de selamlaşıyor, konuşuyor ve birbirlerine gülümsüyorlardı. Hiçbir şey olmamış gibi, hayat devam ediyordu. Her ne kadar onu anımsamak istemese de, Lee'nin sözlerinin haklılığı gün yüzüne çıkmıştı. Eğer öylece pes edip okul değiştirseydi her şey şu an çok farklı olabilirdi ama değiştirmemişti ve buradaydı, arkadaşlarıyla beraberdi ve başına bir şey gelmemişti.
"Nasılsın?"
"İyiyim, gayet iyiyim. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Naruto'yu terk ettim."
"Gerçekten mi?" Buna şaşırmıştı, Aiki onu sevdiğini söylemişti ve bu da onda, onu terk etmeyecekmiş gibi bir his uyandırmıştı. İyisiyle ya da kötüsüyle onu kabullendiğini düşünmüştü ancak görülüyordu ki, öyle değildi. Öyle olmamalıydı da. Hiçbir kız bunu hak etmezdi. "Bu çok iyi, Aiki."
"Evet, evet. Biraz da rahatlamış hissediyorum şimdi." Naruto ile ilişkisini sonlandırmasının sebebi Hinata'ydı, büyük bir çoğunlukta onun sözlerinden etkilenmişti ve haklı olduğunu da fark etmişti. Naruto, onu hak etmiyordu. Çok daha iyilerine layık hissediyordu. "Bu arada Cuma akşamı kızlar için noel partisi veriyorum. Sen de gelmelisin."
"Kızlar için noel partisi mi?" Kıkırdayarak kaşlarını kaldırdı, şu zamana kadar gittiği her parti karma olduğu için ilk kez kızlara özel bir partide bulunacak olmak tuhaf olacaktı, güzel olacağına da emindi ayrıca.
"Evet, ikinci ve üçüncü sınıflardan hiçbir erkek davetli olmayacak ayrıca. Okulda çok güçlüler, bütün dram ve sorunlar onların yüzünden. Artık bizim gibi kızların birbirine destek olma zamanı geldi. Anlaşıldı mı?"
"Anlaşıldı," Madem Naruto o partide olmayacaktı, bu fırsatı değerlendirebilir ve ilk kez, mavi gözlerini sürekli üzerinde hissettiği Naruto'nun gerici varlığı olmadan eğlenebilirdi. "Demek bütün kızlar bir partide, huh?"
"Hayır, hayır. Partilemek için erkeklere de ihtiyacımız var. O yüzden birinci sınıfları davet edebileceğimi düşündüm. Okuldaki en düşük seviye onlar çünkü, büyük erkeklerin gölgesinde kalıyorlar. Bu yüzden cuma günü kesinlikle gel ve arkadaşlarının da partiye gelmesine sevinirim."
"Evet, tabi." Kızların bu partiye hayır diyebileceğini sanmıyordu, aksine %100 gelmek isteyeceklerdi.
"Ve eğer şöyle yakışıklı birinci sınıflar tanıyorsan, onları da getir."
"Tabi, bir bakarım."
"Tamamdır."
Aiki gitmek için adımlamıştı ki, Ino'yu hatırladı Hinata. Onunla aynı otobüste olmadıkları gibi, pepsi max konusunda da yalan söylemişti ve bu da tamamen otobüssüz olduğu anlamına geliyordu. Bu yüzden tüm bu parti işinden de habersiz olmalıydı. "Aiki, merak ediyorum da Ino'dan da gelmesini rica edebilir misin?"
"Ino mu?"
"Evet, Ino Yamanaka. Birinci sınıflardan."
"Elbette, onu da davet edebilirsin."
"İşin aslı... Sen davet edersen çok hoşuna gidecektir." Ino hâlâ eski otobüsünün kara listede olduğunu düşündüğü için, olabildiğince onlardan uzak kalmaya çalışıyordu ve bu, büyük sınıflardan ve özellikle de Aiki'nin bulunduğu Rad otobüsünden korktuğu anlamına geliyordu. Bu yüzden Aiki'nin bizzat davet etmesi çok daha iyi olacaktı.
"Tabi, olur. Instagram'dan bulurum onu."
Cuma (19:52)
Nihayet cuma günü gelip çattığında, noel partisinin heyecan verici ateşiyle yanıp tutuşan kızlar partideydi ve başlangıçtan bulundukları ana kadar her şey kusursuz ilerlemişti. Doyasıya yiyip içiyor, yeri doldurulmaz sohbetler ediyor ve vakitlerini, noel için kusursuz şekilde harcıyorlardı. Hinata için itiraf etmesi gerekirse, bulunduğu partilerin en iyisi bu olabilirdi. Naruto ve onun bakışları yoktu, Shion ve onun rahatsız edici varlığı yoktu. Her şey güzeldi. Elbette birinci sınıf olduğu için Shion ve diğer pepsi max üyeleri de partideydiler ancak aralarındaki sorunları halletmişlerdi. Shion konusunda rahattı ve onunla bir gerginlik çıkma imkanı yoktu.
Parti boyunca o ve Aiki konuşuyor, Tenten ile Temari ve Sakura ile de Karin vakit geçiriyordu. Elbette diğerleriyle de kaynaşmıyor değillerdi.
Erkeklerden biri beat-bugs yapmaya başladığında bütün sesler kesilmiş, tüm ilgi onun üzerine yoğunlaşmıştı. Saniyeler boyunca ufak bir gösteri ardından şovunu bitirip boğazının ağrıdığını ve susadığını söylediğinde ise, herkes gülüştü. Gece harika geçiyordu.
"Ino'dan haber aldın mı?" diye sordu Temari, Tenten'e dönüp.
"Hayır," Telefonunu kapatıp Hinata'ya döndü Tenten'de, belki o bilirdi. "Hinata, Ino'dan haber aldın mı?"
Hinata'nın da yanıtı olumsuz olduğunda, kızların da habersiz olduğunu fark etti. Aiki'den onu davet edip etmediğini öğrenebilirdi.
"Aiki, Ino'yu davet etmiş miydin?evet
Başını telefonundan kaldırıp Hinata'ya baktı. "Evet, yazmıştım." Zil çaldığında yerinden kalkıp gelenleri karşılamaya gittiğinde, Tenten'de yeni gelen snapchat noel efektlerini denemek için kamerayı Hinata'yla kendine çevirdi. "Şu efektlere bakalım." Beğendikleri bir efekti denerken videoya alıp gülerek bir şeyler demeye ve tuhaf yüz hareketleri yapmaya başladılar.
Yeni gelenlerin erkek olmasıyla birlikte Aiki geriye çıkıp, "Daha fazla birinci sınıf erkeği!" diye bağırdı coşkuyla, bu içerideki kızlarda da -özellikle büyük sınıflar için- bir heyecan ve etki yaratmak için yeterliydi.
Gelen erkekler arasında Lee'yi de gördüğünde, Hinata'nın gülümsemesi yüzünde dondu ve giderek söndü. Partinin bundan sonra kalan kısmının artık o kadar da güzel geçmeyeceğine kesin emindi artık. Neyin olacağı umrunda değildi, gidip Lee ile konuşması gerekiyordu ve tam da bunu yapmak için oturduğu yerden kalkarak Lee'nin peşinden mutfağa gitti.
Buzdolabını açan kişi Lee olduğu için, onun burada olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden biraz da onu korkutmak için aniden arkasına geçip omzuna elini attı: "Lee-kun!"
"Merhaba, Hinata-san!"
Birbirlerine sarılıp geri çekildiler.
"Nasılsın?"
"İyi diyebilirim, daha iyi."
Başını sallamakla yetindi Hinata. Olanlardan dolayı Lee ile konuşup konuşmamakta tereddüt etse de bunun için endişe etmesine gerek olmadığına kanaat getirdi. Partiye gelecek kadar düzelmiş olmalıydı.
"Bunu duymak güzel, annen nasıl?"
"O da fena sayılmaz, çok stresli sadece. Yakında bir çözüm bulacaklarına eminim ama." Gülümseyerek anlatsa da bundan pek bahsetmek istemediği açıkça görülüyordu, detaylı konuşmak istemiyor olmalıydı.
"Güzel, demek daha iyisin yani?"
Dolaptan aldığı birayı açıp büyük bir yudum aldı.
"Daha iyiyim."
"Senin için haberlerim var," Lee'nin vereceği tepkiyi görmek istiyordu. Olanları Aiki'ye anlatmasının sebebi neydi bilmiyordu ancak belki Lee'nin yüzünde belirecek ifadeden bir çıkarım yapabilirdi. "Kiba-kun ile yeniden birlikteyiz."
Lee kaşlarını çatıp gülümsemeye çalıştı, bu öfke veya üzüntüden değil daha çok şaşkınlıktan gibiydi. Bunu beklemiyor gibi bir hali vardı. "Ciddi misin? Bundan hiç bahsetmedi ama harika, adınıza mutluyum."
"Evet, öyle."
"Peki, seni affetti mi peki?"
"Evet!"
Fark ettirmemeye çalışsa da tüm enerjisi içine çekilmiş gibi duruyordu, kısa cevaplar vermesi ve bu konuda uzun uzun konuşmalar yapmaktan kaçınmasının başka açıklaması olabilir miydi ki? Tanıdığı Lee asla böyle bir tepki vermezdi.
"Bu harika."
"Sadece şunu söylemek istiyorum, Lee-kun. Tüm bu zaman boyunca yanımda olduğun için sağol. Sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum. Güvenebileceğim çok fazla arkadaşım yok, ama sen onlardan birisin. Teşekkürler." Özellikle kelimelerini dikkatli seçiyordu ki, vurduğu kazığı hatırlatmak istiyordu.
"İşleri düzeltmenize sevindim."
"Bize destek olduğun için teşekkürler."
Lee elini alnına götürüp asker selamı verdi. "Kiba takımı!"
Bu kadar teşekkür ve gevezeliğin yettiğini düşündü, şimdi asık mevzuya ve tüm bunların ne anlama geldiğini öğrenme vaktiydi. Daha fazla bekleyecek sabrı kalmamıştı. "Sadece merak ettiğim bir şey var," Lee birasından bir yudum daha aldığında onu onayladı. "Herkese Naruto-kun ile takıldığımı söylediğinde de bizi destekliyor muydun? Çünkü tam bunu yaptıktan sonra ilişkim boka sardı. Bütün hayatımın içine etmiş olacaktın neredeyse, o yüzden bana aklından ne geçiyordu söylemek zorundasın. Çünkü psikopatça bir şeydi bu, neden yaptın?"
Yakalandığı için Hinata'ya nasıl hesap vereceğini bilmiyordu Lee, tüm bu zaman boyunca onun yanında da varken yaptıklarının ortaya çıkması utan. vericiydi. Ne derse desin hatalı olduğunu biliyordu. Ancak Hinata'nın tüm bu zaman boyunca bazı şeyleri fark etmemesi de sinir bozucuydu.
"Gerçekten bilmiyor musun sebebini?"
"Hayır, bilmiyorum. Nereden bilebilirim?!"
Bunca zaman boyunca yaptıkları her şeyin bir önemi yokmuş gibi hissetti, az önce kendi ağzıyla söylemesine rağmen bunun üzerine hiç düşünme zahmetine girmemiş miydi? Her zaman onun yanında olan kişinin kim olduğunu... "Bir düşün o zaman."
"Ne? Acaba hiç..." Ne demeliydi? Lee ne ima etmeye çalışıyordu? Bariz bir sebebi vardı da o mu kaçırmıştı yani? Gözlerini manasızca Lee'nin yüzünde gezdirdi, sebebini anlayamıyordu. Lee'nin kırgın bakışlarına kapıldığında aklından geçenleri söyledi, imkanı olamazdı değil mi? Onlar arkadaştı bunca zamandır. "A-Acaba bana karşı hiç... Hislerin oldu mu?"
"Sanki bilmiyorsun."
"Hayır... Gerçekten, bilmiyordum." Lee ile her zaman iyiydiler, birbirlerine destek olmuşlardı ve en kötü günlerinde birbirlerinin yanlarında vardılar. Tıpkı gerçek yakın arkadaşlar gibiydiler, onun hislerinin bu yöne kayacağını hiç düşünmemişti bile.
"Benim için, sürekli Kiba-kun'dan bahsetmen ve ilişkine tavsiye veren kişi olmak pek iyi değildi. Gerçekten güzel değildi." Tüm o olanları düşündü. Hinata'nın her canı sıkıldığında ya da üzüldüğünde onun yanında olup umutsuzca tavsiye verdiği anları düşündü. "Ve bir gün Kiba-kun'un senin için yeterince iyi olmadığını umuyordum."
Yine de tüm bunları bilmemek, fark etmemek Hinata'nın hatası değildi, bu konuda kendini suçlayamazdı. Kiba ile iyi bir ilişkisi varken arkdaşı olarak gördüğü Lee için böyle hisleri düşünemezdi, bunu kolay kolay kimse yapmazdı. "Lee-kun.. Bilmiyordum.
"Cidden, Hinata-san. Nasıl anlayamadın?"
Diyebilecek bir şeyler bulamıyordu, ne diyebilirdi ki? Fark etmediği için hatalı görmüyordu kendini, bunun için özür dilemeyecekti. Artı olarak, sırf bunun için de yaşadığı bir şeyi ifşa etmesi doğru değildi. "Yine de yaptığın şey için bir mazeret değil. Beni tüm okula rezil ettin."
"Evet, biliyorum. Salakçaydı ve her şeyi mahvettim. Sarhoştum ve sana çok kızgındım. Tüm bu zaman boyunca beni kullandığını düşündüm saçma bir şekilde. Naruto'nun bu kadar olay çıkartacak bir sevgilisi olduğunu bilmiyordum. Bilsem zaten yapmazdım."
Lee olduka gergin görünüyordu ve elinden geldiğince kendini aklayacak mazeretler sunuyordu. Bunlar üzerine konuşulurdu elbette Hinata'ya göre ama yine de acı çekmesi ya da Aiki'nin sorun çıkartacak olması bir mazeret değildi, kim olsa aynı sorunu çıkartırdı bir kere.
Bir şeyler demek için dudaklarını araladığı sırada, beklenmedik şekilde mutfağa Sakura geldi. Yüz ifadesinden görebildiği kadarıyla telaşlı görünüyordu. "Hinata, hemen gelmen lazım." Sakura hızla geri giderken Hinata'da onu takip etti, mutfaktan çıkmadan önce Lee onu durdurdu.
"Hinata-san, yapma. Hatalı olduğumun farkındayım ancak lütfen olanlardan Kiba-kun'a bahsetme."
İçeriden gelen seslere bakılırsa iyi şeyler dönmediği kesindi. Bu yüzden şu anda Lee'nin bu ricasını düşünecek durumda da değildi. Daha sakin ve yalnız kaldığı bir zamanda tüm bunları değerlendirmesi daha mantıklı olurdu.
Salona gidip kalabalığa karıştığında gördüğü manzarayla neye uğradığına şaşırdı. Ino baygın bir biçimde yerde yatıyor ve onu kendine getirmeye çalışıyorlardı. Kızlardan biri ambulans aramalarını söylerken kalabalık Ino'nun etrafından asla çekilmiyordu.
"Ne oldu?" diye sordu telaşla Aiki'ye, onun gelmesini beklemişlerdi dakikalarca ve şimdi onu böyle görmek... Arkadaşının başına bir şey gelmesinden korkuyordu. İlk kez böyle bir durumla karşılaşmanın verdiği gerginlik de cabasıydı.
"Sendeleyerek içeriye girdi ve yere düştü. Tepki vermiyor."
Ino'nun hemen yanında, onunla ilgilenenlerden biri de Temari'ydi. "Baban evde mi, Hinata?"
"Hayır, hayır."
Tüm bu olanlarla birlikte eğlenceli başlayan gece bir kabusa dönmüş gibiydi ve daha fazla kalıp sorunla uğraşamazlardı. Ino'yu güç bela sırtından ve belinden tutup taşımaya çalışan Temari ve Sakura, arkalarından gelen ve ara ara onlara destek olan Tenten, Karin Hinat'nın evine gitti. O kalabalıkta tüm bunlarla uğraşmak yorucu ve diğerleri için de sorun olabilirdi. Bir grup olarak arkadaşlarının yanında olmak ve onunla ilgilenmek de kızların göreviydi.
Hinata'nın evine ulaştıklarında -ki Aiki ve Hinata'nın evi arasındaki mesafe fazla olmasa da, Temari tüm yol boyunca Ino'yu kucağında taşımıştı- sarışın arkadaşını Hinata'nın yatağına yatırmışlardı. Bu esnada acili arayarak ne yapmaları gerektiği konusunda kızları yönlendiren de Sakura'ydı. Tenten, Ino'nun saçlarını topluyor, Temari Sakura'nın yönlendirmeleriyle Ino'yu kendine getirmeye çalışıyordu. Elbette yönlendirme dışı bir iki ufak tokatla da denemeye çalışıyordu. Uyandığında Ino'nun kusma ihtimaline karşı Hinata'da boş bir kova getirmişti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, zor ve uzun uğraşlar olumlu bir sonuç gösterdiğinde az da olsa kendine gelen ama hâlâ da sarhoş olan Ino'yu doğrultan Temari baş ve orta parmağını, kusturmak için Ino'nun ağzına soktu. Bu görüntü kızlar için olağan dışıydı çünkü Ino ile bu kadar ilgilenebileceğini hiçbiri daha önce düşünmemişti.
Temari'nin uğraşları sonucu Ino, kusacak gibi olduğunda Hinata kovayı uzatmış ve bir gün Ino için utanç verici olacak şekilde sarışın kız tamamen midesini boşaltmıştı. Şu an pek iyi bir durumun içinde bulunmasalar da, elbette kızlardan biri bu anıyı koz olarak kullanacaktı. Ino rahatladığında, Temari onun başını omzuna yatırdı ve saçını okşamaya başladı ancak sonradan bunu yaptığına çok ama çok pişman olmuştu. Ino bir kez daha ama bu sefer de tamamen Temari'nin üzerinde kustuğunda kızlar kahkaha atmaya başladılar. Görüntü iğrençti ve Temari'de yüzündeki tiksinir ifadeyle bundan pek memnun görünmüyordu ancak zaten kendinde de değilken Ino'yu suçlayamazdı.
Ona su içirip üstüne rahat bir şeyler giydirdikten sonra kızlar etrafı toplarken, Temari'de duşa girmişti. Uzun bir günün yorgunluğunu atmak ve yapacak daha da bir şeyin kalmamasıyla hepsi birlikte koca yatakta yatarken Ino'nun bilinçsizce ve aniden söyledikleri, kızların dikkatini çekerek şaşırtmıştı. Böyle bir şeyi beklemedikleri için tek yaptıkları manasızca birbirlerine bakmak oldu.
"Sanırım Sasuke-kun'un bebeğini öldürdüm."
🎠˖۪˚༗᜴ ꪶ Karakterler
Lee
Kiba
Hinata
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro