Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 24 - Sevdanın Tadı

Günlerdir bıkmadan usanmadan aynı rüyayı görüyordu Neslihan. Bilinçaltına yerleşen yaşlı imam ve sürekli onu karımsın artık diyerek kovalayan Mustafa Ali.. En sonunda babasının namlusundan çıkan bir kurşun ve birbirine düşen aileler.. Genç kız korkuyla yerinden sıçrayarak gözlerini araladı. Bu durumdan bıktığını belli eden homurtulu bir nefes bıraktı. Yanı başında onu seyreden adamdan habersiz tek eliyle saçlarını karıştırdı.

"Benimle evlenmek bu kadar kötü mü gerçekten?"

Genç kız yanı başından yükselen sesle yerinden sıçradı. Ve kafasını sesin geldiği yöne çevirdi. Alaylı bakışlarıyla onu süzen Mustafa Ali, yatağın yanındaki tekli berjerde oturmuştu. Tek kolu koltuğun yanından aşağı sarkarken, diğer eli yanağına yaslı duruyordu. Bacağının üzerinden sarkıttığı diğer bacağını salladı. "Cevap bekliyorum!" dedi alaylı bir ses tonuyla.

Yattığı yerden yavaşça doğruldu Neslihan. "Rüyalarımın bu konuyla bir ilgisi yok.." dedi sessizce. Yalan söylemenin karşısındaki bu adam üzerinde bir etkisi olmadığını bilse de kendini alıkoyamadı. Hopali, tepkisiz bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. "Yalan söylemenin günah olduğunu bilmez misin, Zümrüt göz?" dedi tok sesiyle. "Hem de müstakbel kocana karşı.. Çok kınadım şimdi seni.."

"Dalga geçme Mustafa Ali. Seninle evlenmek tabi ki şu hayatta istediklerim arasında başı çekiyor.. Sadece.." dedi ve sustu. Sesi titremişti. Elini geçiştirircesine savurdu. Babasının tepkisinden çok çekiniyor ve de korkuyordu. Ayrıca sevda adımlarını bile yeni yeni atmışken, evlilik biranda olacak bir şey değildi..

"Ben sana o nikahı kıymasını bilirdim Neslihan hanım.. Ama kıymam! Ne kendi ailemi ne de senin aileni karşıma alırım. Her şeyin adabını da zamanını da bilirim. O yüzden korkuların yersiz! Ha bu demek değil ki, seninle liseli aşıklar gibi köşe bucak kaçarak yaşayacağız. Tövbe yaparsam! İstanbul'a döner dönmez sevgili babam, sevgili babanla konuşur gereğini yaparız. Hatta önce ben konuşurum!"

Ağzını aralayan genç kız, tekrar kapatmak zorunda kalırken, dudaklarının arasından kesik bir nefes süzüldü. Bu tavrı genç adam üzerinde çok derin bir etki bırakırken, eliyle çıkan sakallarını sıvazlayıp sesli bir nefes bıraktı. Sert bir tavırla oturduğu yerden kalktı. Kendisini hala şaşkın bir tavırla izleyen sevdasına tepeden bir bakış attı. "Hadi kalk bakalım." dedi az önceki keyfini yerine getirmeye çalışarak. Tutması için elini uzattı. "Sana bir sürprizim var."

İkinci bir şok dalgası kızı vururken, merakla gözlerini kıstı. "Ne sürprizi?" diye sordu. Alaylı gözleri kızın üzerinde gezindi genç adamın. Bakışlarıyla kızın üzerindeki gecelikleri süzdü. Dudakları tek taraflı kıvrıldı. "Şu geceliklerinle karşılayacağın bir sürpriz değil.. Toparlan hatun, hadi!" dedi göz kırparak. Ardında meraktan çıldıran bir zümrüt göz bırakarak keyifle odadan çıktı..

Sabahın bu saatinde ne gibi bir sürpriz yapacağının merakıyla evin içinde dört dönüyordu Neslihan. Hopali ise sürekli ona emirler veriyor, bir yandan kahvaltı masasını hazırlıyordu. Yanaklarını şişirdiği nefesi bıkkın bir tavırla bıraktı genç kız. "Bunca şeyi benim yememi bekliyorsan, boşuna uğraşıyorsun!" dedi kafasıyla kahvaltı masasını işaret ederek. İçten içe bu akşam döneceklerinin acısını yaşadığını inkar edemezdi. Evet, ailesini çok özlemişti lakin buradaki hayatına da fazlasıyla alışmıştı..

Genç adam hiçbir şey demedi. Çekmeceden çıkarttığı bir sürü çatal ve tezgah üzerine indirdiği çay bardaklarıyla kızın dikkatini çekti. Neslihan gözlerini açarak bir adım geriledi. "Yoksa.." dediği anda kulaklarından içeri ansızın süzülen korna sesiyle yerinden sıçradı.

"İnanmıyorum!" diye bağırıp evin kapısından dışarıya baktı. Bahçenin girişinde dizilen arabaları gördüğünde sevinç çığlıklarına engel olamadı. Ayağındaki terliklere aldırmadan koşmaya başladı. Arabaların kapıları birer ikişer açılırken, gözüne ilk çarpan kardeşi Soyhan oldu. Genç adam bulunduğu yerden oldukça memnun tavırla başını gökyüzüne çevirerek burnundan derin bir nefes çekti. Elleri iki yana açıldı. "İşte bu harika dostum!" dedi ve alaylı gözleri ikiziyle kesişti. Kendisine doğru koşuyordu. Kollarını iki yana araladı.

"Beni bu kadar özlediğini bilseydim daha erken gelirdim!" dedi.

Genç kız kardeşinin bedenine kendisini adeta fırlatarak kollarını boynuna doladı. "Seni bu kadar özleyeceğimi hiç tahmin etmezdim!" dedi mutluluktan titreyen sesiyle. Soyhan'da aynı özlemle karşılık vererek geri çekildi. Kardeşinin suratındaki bariz değişim kendisini o kadar belli ediyordu ki, Hopali'ye teşekkür etmek istedi o an için. Gözlerinin içi adeta mutluluktan parlıyordu. Yara izini saklama gereği bile duymamış saçlarını tepesinde toparlamıştı. Bu görüntüye hiç alışık olmadığını belli eden Soyhan, parmaklarını kardeşinin yanağında dolaştırıp masumca gülümsedi.

"Çok iyi gördüm seni.." derken, gözleri açıkta kalan izindeydi. Neslihan utangaç bakışlarını kırpıştırdı. "Teşekkür ederim.." dedi minnetle. "Her şey için.."

Soyhan, her gün Hopali'den haber almış olsa da, kardeşinin mutluluğunu kendi gözleriyle görmesi bir başkaydı. Gözleri adeta çığlık çığlığa mutluyum diye haykırıyordu. Bilseydi eğer böyle olacağını, hiç düşünmez seneler evvel yapardı bu planı.. Dolan gözlerini birkaç kez kırpıştırdı genç adam. Eğilerek kardeşinin alnına dudaklarını bastırıp geri çekildi. Herkesin gözünde haylaz olan Soyhan belki de en duygusal adamdı.. "Sen yeter ki böyle gül.. Ben her şeyi göze alırım!"

"Hey bizde buradayız!"

İki kardeşin arasına karaçalı gibi giren Meltem kollarını açarak kızın sarılmasını işaret etti. Neslihan kızgın bir ifadeye bürünerek kaşlarını çattı. "Şam şeytanı! İnsan haber verirdi!" dedi kıza doğru ilerlerken. Meltem baygın bir ifadeyle gözlerini devirdi. "Haberim olsaydı kesinlikle verirdim! Ama senin adi kuzenin, bu dahiyane planı beni kaçırarak söylemeyi uygun gördü!"

Bir kolunu Meltem'in omzuna doğru atan Yiğit pişkin bir gülümseme sundu. "Bu ne güzellik?" dedi Neslihan'a göz kırparak. "Sayenizde harikayım!" yanıtını veren Neslihan konuşmasına devam edecekken, Özgür durumdan sıkılmış tavrıyla araya girdi.

"Hasretinizi sonra giderseniz? Hani çaysızlıktan bayılma durumuna geldim de.. Hem dayısı nerede?"

Melek, Özgür'ün kolunu sertçe sıkarak susması gerektiğini belli ederken, genç kızın yanağına kısa bir öpücük kondurdu. "Kendimi yeni gelin evi görmeye gelmiş gibi hissediyorum!" dedi kıkırdayarak.

Herkes birer ikişer eve doğru yol alırken, Neslihan ardında kalan kardeşinin sesiyle duraksadı. Soyhan sesli bir nefes verip arabadan indiğinden beri hareketsiz duran Vildan'ın önünde adeta diz çökecek durumdaydı. "Hadi yavrum ya, asma suratını.."

Vildan esen hafif rüzgardan uçuşan saçlarını savurdu. "Bunun hesabını sonra soracağım Soyhan!" dedi sertçe. Gözlerinden adeta alevler çıkarıyordu genç kız. Kollarını göğsünde birleştirmiş, tek ayağını sürekli toprak zemine vuruyordu. Durumu anlamaya çalışan Neslihan merakla, "Yine ne oldu?" diye sordu. Vildan sinirle kollarını çözdü.

"Daha ne olsun! Gecenin bir körü beni uyandırdı ve dedi ki, seninle Paris'te doğan güneşi seyretmek istiyorum! Gözümü bir açtım Artvin'deyiz!"

Genç kız gülüşünü güçlükle tutarken, Soyhan'a kınayıcı bir bakış attı. Şuan için kardeşinden yana olmak onun zararına olurdu. Soyhan etrafını keyifle gösterdi. "Baksana şuraya! Burası da bir nevi Paris sayılır! Karadeniz'in Paris'i.."

"Tevekkeli değil topuklu giyinme spor ayakkabı giy mutlaka demenden anlamalıydım! Dua et Neslimi özledim! Yoksa gazabımdan kurtulamazdın!"

Vildan kollarını Neslihan'ın boynuna dolayıp sıkıca sarıldı. Geri çekilerek, Soyhan'a yandan bir bakış attı. Saçlarını savurup eve doğru yürümeye başladı. Ardında kalan genç adam omuzlarını yılmış bir şekilde düşürüp inledi..

"Ah Vildan.. Benim öfkeli kekim.."

Arabadan en son çıkan Berat ve Feray ikilisini el ele gören Neslihan, gözlerini kocaman araladı. "Şu sahneyi gördüğümüze göre kıyamet yakın!" dedi alayla. Berat genç kıza kısa bir sarılmanın ardından, "Sende baya güzelleşmişsin abim. Havasından mı, suyundan mı? Yoksa Hopali sevdasından mı?" dedi sinsi bir gülüş eşliğinde.. Utanan genç kız bakışlarını hızla Feray'a çevirdi. Feray sert bakışlarıyla gözlerini devirdi. "Öyle her şey her yerde söylenmez ağa bozuntusu! Kızı utandırmayı bırak!" diye tısladı..

Berat teslim olurcasına ellerini kaldırdı. "Affet sultanım!" dedi. Gülen gözleri az ötesindeki sahneyi gördüğünde kocaman aralandı. Yiğit Meltem'i derin sularına çekiyordu!

O esnada Yiğit, huzur bulduğu sevdasını da alarak inzivaya çekilmek istiyordu.. Bir daha kim bilir ne zaman böyle her şeyden, herkesten uzaklaşacaklardı.. Hoş herkesten uzaklaşamamıştı bununda en iyi ispatını ardından kükreyen Berat hatırlatmıştı. Genç adam ilk bağırışı duymazdan gelerek Meltem'in uzun dalgalı saçlarına bir öpücük bırakıp kulağına doğru eğildi. "Abini şu dağların ardına gömsem gözünde hala iyi biri olarak kalabilir miyim dağ esintisi?"

Meltem dudaklarını ezerek gülümsedi. İki dakika olsun huzur vermeyen abisinden ciddi anlamda uzaklaşmak istiyordu. "Kazasız belasız şu günü atlatsak bari.." dedi umutsuzca.

"Şu pençelerini geri çek dedim!"

Berat'ın sesi koca alanda yankılanarak kaybolurken, Yiğit kılını bile kıpırdatmadı. Ardındaki adama kısa bir bakış attı. "Dedi pençelerini kuzenime dolayan ağa!"

Berat'ın hamlesi Feray'ın kolunu tutmasıyla son bulurken, Yiğit keyifle gülümsedi. Gözlerini düşünür gibi kıstı. "Söylesene, Giray babacığından izin aldın mı gelirken? Hayır, bil diye söylüyorum ben yanarsam sen iki katı yanarsın. Sonuçta Berdan babacığım ikinizi aşçılık konferansında biliyor.."

Berat sessizce yutkundu. Bu durumun babası tarafından duyulması felaketin kapısını aralayacaktı bunu elbette biliyordu. Lakin takıldığı konu şuan için bu değildi. Kısa bir duraklamanın ardından, kara gözleri kısıldı.

"Berdan babacığın?"

Yiğit sinsi bir şekilde gülümsedi. "Evet, müstakbel Berdan babacığım.." Genç adam kolunun altında can vermeye yakın Meltem'e baktı. "Ne dersin güzelim? Dünkü olaydan sonra baban müstakbel damadı olduğumu öğrenmiş midir?"

Meltem iki deli adamın arasında kalmaktan bıkmış bir tavırla inledi. "Yiğit yapma!" diye söylense de nafileydi. Kanı kaynayan Berat, burun kemerini sıkıp kafasını salladı. "Hala damat diyor! Ulan bari benim yanımda yapma!"

"Hiç kusura bakma birader. Ben bu anı yıllardır bekliyorum kıyamet kopsa umurumda olmaz!" diyen Yiğit, kavisli kaşlarını çattı. "Ayrıca seviyoruz ki yapıyoruz ulan!"

Berat anında omuzlarını dikleştirdi. Havasına hava katan genç adam yamacında duran Feray'a gururlu bir bakış attı. "Gel sevmeyi bize sor aslan parçası!" dedi.

"Aşıkların sidik yarışına hoş geldiniz!"

Deniz ikilinin arasındaki gerilimi hızla keserek istemsizce kafasını salladı. Bakışlarını güçlükle az ilerisinde duran Mirza'nın üzerinden çekti. "Neyse ki, tek yaşamak en güzeli ve en özeli.." diyerek Hopali'nin beline kollarını dolayıp tatlı bir bakış attı. "Dimi dayısı?"

"He pulli he! Yarın bir gün dayısı ben aşık oldum diye kapımda ağlarsan, önce o bebeyi vururum!"

Genç adam gülerek söylediği tehdidin gidiş noktasından habersiz olsa da, üzerine alınan adam sertçe yutkundu. Zavallı Deniz kendilerini izleyen iki adım ötesindeki adamın yutkunuşunu duymuş gibi yerinde sendeledi. "Sonra?" dedi korkusuzca görünmeye çalışarak. "Sonra da beni mi vurursun?"

"Tövbe haşa!" diyen Hopali, kızı kendinden uzaklaştırıp keskin bir bakış attı. "Ula sağa kıyilur mu?" dediğinde kulağına sessiz bir yanıt doldu..

"Kıyılmaz tabi.."

Yanı başında duran Mirza, elindeki tespihi sertçe sıktı ve sessiz bir küfür savurdu. Bu kızın olduğu yerde neden bu kadar boş boğaz oluyordu, hiç anlamış değildi. Ayrıca neden birine aşık olacaktı?

"Bişe mi dedun?" diye sessiz kavgasının arasına giren Hopali, şüpheli bakışlarıyla dostunu hedef tahtası haline getirirken, Mirza donuk ifadesiyle tepkisiz kalmaya çalıştı.

"Kim? Ben mi?" diye sordu. Suratında tek bir mimik dahi oynatmadı. "Çay diyorum çay! Karga bokunu yemeden uyandırdın. Çağırdın geldik! De hayde!" Hopali'nin yanından hızla geçerek kahvaltı masasına doğru ilerleyen adam arkasını döndüğü anda suratına gerginliğini belli eden bir ifade bıraktı. Şimdilik kurtulmuş olsa da, içten içe bir felakete çekildiğini hissediyordu.. Ve bu felaketin ortasından sağ çıkar mıydı, işte onu hiç bilmiyordu..

Bir araya gelen sevda adamlarının keyfine diyecek yoktu.. Suratlarındaki gülümseme hiç eksilmiyordu. Yeniliyor, içiliyor, konu konuyu açıyor, şen kahkahalar etrafta yankılanıyordu.. Berat ve Yiğit'in sürekli atışmaları keyiflerine daha da keyif katıyordu. Mutluluğu iliklerine kadar hisseden Neslihan, yanında onu seyreden adamdan habersiz sürekli gülücükler saçıyordu. Attığı her gülüşle adamı tarumar ettiğinden bihaberdi. Birden gözleri kesişti. Yarım gülümsemesi dudaklarında asılı kalırken, gözlerinde sorgu dolu bir ifade belirdi. "Ne oldu?" diye fısıldadı merakla.

"Düşündüm de.." dedi ve kızın üzerine doğru hafifçe eğildi. Neslihan utançla irkilirken, ürkekçe bir bakış attı. "Ne düşündün?" dedi bu sefer. Merakı sanki korkuyla harmanlanmış gibiydi.

"Bu akşam evde olacağız.."

"Evet.." dedi Neslihan, birden asılan suratıyla..

"Ayrı evlerde.."

"Evet.."

"Ayrı yataklarda.."

Genç kız oturduğu yerde irkilirken, sessizce yutkundu. "Yıllardır olduğu gibi.." diye fısıldadı.

Hopali, daha da yakınlaştı. "İşte bende onu diyorum. Sensiz bir gecem daha geçmemesi adına bu akşam babanla konuşacağım.."

Şaşkınlık ve korku içinde, "Yarında nikahı mı kıyacağız?" diye sordu adamın dalga geçtiğini düşünerek.. Halbuki karşısındaki adamın dalga geçmediğini çok iyi biliyordu. Hopali'nin dudağı yana doğru sinsice kıvrıldı.

"Hay ağzun bal yesun. Sonra benda oni yerum.."

Tepeden tırnağa yandığını hisseden genç kız, "Mustafa Ali!" diye söylenirken, bu görsel şölen için canını bile verebilirdi, Hopali. Kızın topuzundan çıkan saç tellerini özenle kulağının arkasına ittirdi.

"Ha bu Alin kurban yoluna.."

Adamın bu hareketlerine o kadar yabancıydı ki Neslihan.. Son bir haftadır farklı bir hayat yaşıyordu ama yıllardır hayalini bile kurmadığı bu tavırları ciddi bir şekilde utandırıyordu onu.. "Yapma şöyle çok utanıyorum.." dedi gözlerini masadakilere çevirerek. Kimse onlara bakmıyordu. Herkes kendi halinde koyu bir sohbete tutulmuş, gülüp eğleniyordu.. Hopali, genç kızı fazla zorlamak istemiyordu lakin kendini bu durumdan da alıkoyamıyordu. İçli bir nefes çekip bıraktı..

"Çok güzelsin be Zümrüt göz.. Hele utanınca o gözlerin puslu puslu bakmıyor mu? Oy nenem oy.."

İkilinin arasındaki yoğun elektrik Soyhan'ın sesli sorusu üzerine kesilirken, genç adamın muhatap aldığı kişi için aynı şey söylenemezdi. "Mirza abim senin durumlar ne alemde?" diye soran Soyhan'a aniden sinirli bir bakış attı Mirza..

"Hangi durumlar koçum?" diye sordu anlamamış gibi görünerek. Hopali, gözlerini Soyhan'a sorma dercesine açsa da çok geçti. Genç adam durumu anladığında sustu fakat bu seferde Özgür boş boğazlığının kurbanı olmaya aday oldu.

"Ya işte yok mu bir sevda olayın? Onu soruyor!" dedi meraklı bir tavırla.

Mirza donuk bakışlarını Özgür'e çevirdi anında. "Yok!" dedi sert bir tonla. Bu cevap üzerine merakı iyice artan genç adam, "Bu biraz varda yok gibi oldu sanki.." dedi.

"Gençler çok merak iyi değildir.." diye araya giren Hopali, Mirza'nın sorun yok dercesine bakışlarıyla kafasını salladı. "Yakanı bırakmazlar benden demesi.."

Adam sert bir nefes çekip önündeki çayından sesli bir yudum aldı. Bakışları Deniz'e saniyelik kaysa da hemen kaçırdı. "Herkes gibi bizde sevdalandık.." dedi. Dudaklarında buruk bir tebessüm meydana geldi. "Ama öldü!"

Masayı aniden sessizlik ele geçirdi. Kimseden çıt çıkmıyordu. Deniz'in aldığı nefes boğazında düğümlenmiş gibiydi. Elindeki çay bardağına can simidi gibi sarılmıştı. O kadar çok sıkıyordu ki, neredeyse bardak elinde tuzla buz olacaktı.. Hangisine daha çok canı yanmıştı bilemiyordu.. Sevdalanmış olmasına mı? Yoksa sevdasını kaybedişine mi?

"Hiç değilse benim için.." diye ekledi genç adam. Bu sefer bakışlarını kaçırma gereği duymadı Deniz'den.. Ufak bir umut ışığı görmüştü sanki yaş dolu gözlerinde..

"Kısmet değilmiş demek ki.." diye toparlamaya çalışan Özgür'e yarım bir gülüş gönderdi Mirza..

"Kimileri ölür gider, kimileri giderek ölür.. Nasıl ölmek istediği onun tercihiydi. Ben sevdamın üzerine toprak atalı çok oldu. Bu kadar sevmenin bedeli de sevdaya tövbe etmekmiş.."

"Sevdanın tövbesi mi olur?"

Deniz'in dudakları arasından ansızın dökülen soru bütün dikkatleri üzerine aniden çekivermişti. Söylediğine kendi bile inanamamıştı! İçinden geçirdiği soru orta yere pimi çekilmiş bomba gibi düşmüştü adeta.. Mahcup bakışlarını kaçırmak istese nereye kaçıracaktı? Şuan masada ki herkes ona bakıyordu!

'Aptalsın Deniz!' diye inledi içinden. Durumu toparlama amacıyla zoraki bir tebessüm oluştu titrek dudaklarında. "Yani ben bilmemde.. İnsanın bu kadar da büyük konuşmaması gerekir dimi?" dedi battıkça battığını hissederek. "Neyse nasip tabi!" dedi son bir sıvama işlemini gerçekleştirerek..

"Nasip.." dedi Mirza kalp ritminin hızlandığı esnada.. Ne kadarda yabancıydı bu olaya.. Yıllar vardı belki de böylesine heyecan hissetmeyeli.. "Her nasip vaktine esirdir derler. Belki de tövbemi bozacak biriyle karşılaşmadığımdandır.."

Olayın gidişatı ikili arasında ufak bir kapı aralamış olsa da, o kapının önünde duran bir adet Hopali bulunuyordu.. Genç adam, bakışlarını güçlükle Deniz'in üzerinden çekti ve donuk ifadesine hızla büründü. Çaprazında kalan Hopali'nin ise ona öldürücü bakışlar attığının farkındaydı. Bu olayı unutmayacağını da biliyordu. Gel gör ki, söylediklerinden zerre pişmanlık duymuyordu. Kaybedecek neyi vardı sanki.. Boşuna Deli Mirza demiyorlardı. Eğer bir umudu varsa tekrar hayata dönmek için, o umudun peşini de asla bırakmayacaktı. Artık bundan emindi..

"Oturmaya mı geldik yahu?" diye bütün havayı değiştiren Özgür hızla ayağa kalkıp elini Melek'e doğru uzattı. "Hadi meleğim gel de sana dağ hayatının zorluklarından bahsedeyim.."

"Dikkat ette o dağlarda kaybolma!" diye Özgür'ün ardından seslendi Yiğit. Sesi tehdit dolu çıksa da, Özgür uzaktan attığı öpücükle çoktan gözden kaybolmuştu. Soyhan kınayıcı bir bakışla Berat'a döndü. "Bak ne kardeşler var. Kimsenin özel hayatına karışmayan, sık boğaz etmeyen.."

Berat hiç üzerine alınmamış gibi gülümsedi. Keyifle ardına yaslandı. "Birde ne kayınpederler var dimi kardeşim? Öfkenin bin bir tonunu yaşayan, sakinim sakinim diye ortada dolaşan.. Mesela adı Barış olan.."

Daha adamın adını duymasıyla titreme nöbetine tutulan Soyhan, oturduğu yerden hızla kalktı. "Gel Vildan'ım gel.. Fazla oksijenden başıma ağrılar girdi. Dağ eteklerinden yuvarlanmak yaralı ruhuma iyi gelecektir!"

Yiğit kuzeninin içler acısına gülerken, Meltem'in kendisine hayran dolu bakışlarını fark edince gülüşü yavaşça kayboldu.. "Hayırdır yavrum? Yoksa senin de mi başın ağrıyor?" diye sordu haylaz bir şekilde.. Şuan dumanlı dağlar arasında Meltem'le kaybolmayı deli gibi istemesi gayet normaldi. Hadi gidelim dese ışınlanmayı bile bulabilirdi! Gel gör ki, sevdasını iyi tanırdı böyle şeyler istese bile dile getirmeyeceğini çok iyi biliyordu..

Meltem, adamın imasına gülmekle yetinirken, yıllardır çektiği korkunun yersiz olmasına anbean tanık oluyordu. Ve bu anın bitmesini hiç istemiyordu.. Yiğit'i böylesine içten gülerken ne zaman görmüştü onu bile hatırlamıyordu. İstemsizce havalanan eli adamın kirli sakallarının arasında kaybolan gamzesine doğru gitti..

"Aslında şu çukurları daha detaylı incelemek isterim.." dedi ve ekledi. "Baş başa.."

Genç kız kızarmamak için kendini zor tutuyordu. İşveli çıkan sesine kendi bile hayret etmişti. O ve işveli olmak nasılda tezattı birbirine.. Annesinden konuşma özelliğinin yanında az da olsa işvesini cilvesini de alabildiği için şükretti o an için. Şeytanın cirit attığı gözlerini Yiğit'in gözlerine sabitledi. Bir yanıt bekliyordu. Lakin karşısındaki adam heykel gibi duruyordu. Nefes bile aldığından şüphe ediyordu. Geciken yanıt genç kızın hayallerini yerle bir ederken, Yiğit'in inlemeye yakın sesiyle gülüşlerini bastırdı.

Yiğit ise duydukları karşısında nefes almayı bile unutmuştu. Utanmasa elini sekteye uğrayan kabine götürecekti. O nasıl bir ses tonuydu. Ve o nasıl bir istekti. Birkaç saniye kadar duyduklarının gerçekliğini sorgulamak istedi genç adam. İstemişti! Sonunda bir adım atmıştı! Dağları taşları yerinden oynatacak güç, genç adamın damarlarında mevcuttu ve patlaması an meselesiydi. Şuan her yeri zevkine ateşe vermek istemesi sadece heyecanındandı! Madem istiyordu sevdasını bu derin incelemeden asla mahrum bırakmazdı. Sesli yutkunmasıyla adem elması kitlendi. Işınlanmanın da ötesinde bir hızla ayağa kalktı.

"Kalk çabuk kalk! Az önce bir dağ gözüme kestirdim hemen oraya gitmeliyiz!"

Berat'ın küfürleri ulu orta yerde inlerken, "Ula ne dağ meraklısı çıktınız arkadaş!" diye araya girdi Hopali. Berat'ın yolunu keserek gençlerin kaçmasına yardımcı olurken, "Hopali sen yapma bari!" dedi Berat tıslarcasına. Adamın omzuna vuran Hopali, keyifle güldü.

"Sende al sevdanı aslanım. Elbet bulursunuz bir dağ yamacı.."

Genç adam son saatlerinin tadını çıkarmak için Neslihan'a doğru yöneldi. Deniz durumu anladığı esnada zoraki bir gülümseme sundu. "Bende şuraları toparlayayım bari!" dedi keyifsizce. Kaşla göz arasında nereye kaybolduğunu anlayamadığı Mirza'yı, belki bu şekilde unuturum diye düşündü. Boş bardakları dizdiği tepsiyi güçlükle kaldırdı ve eve doğru ilerledi. Kulaklarında hala adamın o tok sesi çınlıyordu. Beyninde sürekli soru yığınları birikiyordu. Aslında her şeyden çok gömdüğü sevdasını merak ediyordu? Sevdaya tövbe edecek kadar nasıl bir yara almıştı? Peki ona neydi tüm bu olan bitenden? Neden böyle oluyordu? Sadece birkaç defa gördüğü adama neden böylesine çekiliyordu? Yaralarını sarmak istiyor olması normal miydi? Aralarındaki tek yakınlaşma attığı yumruktu! Bardakları bıraktığı tezgaha yaslanan Deniz, o geceyi hatırladığında yumruk attığı eline bakarak, kendisini seyreden adamdan habersiz gülümsedi. Aynı anda adamın eli istemsizce çenesine kaydı.. Geçen onca zamandan sonra sızını ilk günkü gibi hissetmişti sanki..

Genç kız, gerçek hayata hızla geri dönerken kafasını sallayıp sesli bir nefes bıraktı. Tepsiyi ileri doğru ittirdiği anda, tezgahın ucunda gözüne takılan tespihle duraksadı. Dayısının tespihi olamazdı. Çünkü kolundan asla çıkartmazdı ve az önce bileğinde gördüğüne emindi. Geriye tek bir kişi kalıyordu. Merakıyla yanıp tutuşan titrek elleri tespihe doğru uzandı ve ince parmaklarının arasına alarak havaya kaldırdı. Göz hizasına getirdiği kehribar tespih iki parmağının ucunda sallanıyordu. Tespihin gümüş kısmında 'Kurt' yazısına gözlerini kısarak baktı. Artık sahibinin kim olduğunu biliyordu..

"Sever misin?"

Ardından gelen sesle irkilen Deniz, telaşla ardına döndü. Dönerken tespih parmakların ucundan hızla süzüldü ve lavabonun içine düştü.

"Ay gitti! İnanmıyorum!" diye bağıran Deniz, eli ayağına dolaşan bir halde çırpınmaya başladı. Mahcup bir bakış atan genç kız, "Çok özür dilerim Mirza.." dedi.

Mirza dedi! 

Adınla seslendi!

Abide diyebilirdi! 

Ama demedi!

Genç adam iç sesinin kurbanı olma yolunda ilerliyordu. Adını birisinden duymayalı ne kadar olmuştu sahi? Genelde ona Deli derlerdi, ya da soyadıyla seslenirlerdi.. Tek kelimenin döküldüğü dudaklara kitlenmişti Mirza.. Bir daha söyle dememek için zor tutuyordu benliğini.. Karşısında şekilden şekle giren kızın kimin olduğunu mantığı hatırlattığı anda kalbinin sesini susturdu.

"Tamam sakin ol.." dedi donuk bir sesle. "Bir yere gittiği yok. Bak burada işte.." diyerek süzgeç kısma takılan tespihi çıkarttı. Deniz utancından ne diyeceğini bilemiyordu. Ne vardı sanki eline alacak! Uzaktan bakamaz mıydın diye söylendi içinden.. "Ama pislendi baksana.. Yağ olmuş her yeri.."

Genç kız hızla adamın elindeki tespihi aldı ve sıcak suyu açarak suyun altına tuttu. Bir yandan tespihi avuçları arasında ovalayıp yıkıyor bir yandan da söyleniyordu. "Sende yani öyle pat diye sever misin diye sorulur mu? İnsan korkuyor! Hem sen ne arıyorsun burada? Gittin sanmıştım!" Deniz kurduğu cümlenin gidişatını anladığı anda duraksadı. "Sanmıştık!" dedi battıkça. "Yani sanmışlardır herhalde.. Of.."

Şuan yer yarılsa içine girmek için can atan bir adet Deniz vardı.. Bu durumdan memnun olan ise şüphesiz Mirza'ydı. Genç kızın utançtan yerin dibine girmek istemesini anlayacak kadar tecrübeliydi. Gözleri o kadar keskindi ki, yan profilinden bile gözlerinin dolduğunu görebiliyordu. İşte buna asla izin vermezdi. Keyiflenmezdi bile..

"Deniz.." dedi telaşla.

Genç kız, dolan gözlerini kırpıştırdı. Hayatında bu kadar rezil olduğunu hatırlamıyordu. "Efendim!" diyebildi çatallaşan sesiyle.

"Ağlayacak mısın?"

Adamın sorusuyla hızla kafasını salladı ve gözlerini gözlerine kenetledi. "Hayır öyle üzüldüm sadece.." dedi. Gözleri ise tam aksini söylüyordu. Ufacık dokunması bile saatlerce ağlamasına yeterdi.. Mirza'nın surat ifadesi o kadar değişkendi ki, hiçbir şey anlaşılmıyordu. Üzülmüş müydü o haline, yoksa alay mı ediyordu bir türlü anlayamıyordu Deniz.. Mirza ise değişen ruh halinden korkuyordu. Karşısındaki bu kız o kadar masumdu ki, bu durum adamın canını sıkmaya yetmişti. Böylesine kirli bir dünyada çölde açan bir çiçek kadar güzeldi..

'Çölde açan bir çiçek ha?' diyen iç sesiyle baştan aşağı titreyen adam içten içe sert bir küfür savurdu. Bir çölde mecnun olmadığı kalmıştı!

"Bu hayat seni çok üzer be Deniz.. Alt tarafı tespih! Temizlenir.." dedi kızın moralini yükseltmek umuduyla..

"Senin için önemli ama.."

"Evet önemli.." dedi Mirza kafasını onaylarcasına salladı. Keskin bakışları anında yumuşadı. Kısa bir göz süzmesinin ardından tek kaşı havalandı. "Ama bu durum seni ağlatacaksa pek önemi kalmıyor.." Söylemekle söylememek arasında gel git olan genç adam kısa bir duraksamanın ardından devam etti.

"Hiçbir şey senden önemli olamaz!"

İnsan böyle durumlarda mı umutlanırdı? Deniz bunu yapmayı tercih etti.. Mirza ise dediklerinden hiç pişman değildi. Umut vermekse bunun adı, varsın öyle olsun dedi kalbi.. Tövbe bozduracak bir sevda ışığını görmüştü bir kere.. Bu kızın varlığı ona başka bir tat veriyordu.. O tadın adı ise şüphesiz sevdanın tadıydı.. Ve bunu iki aşık yakın zamanda çok iyi anlayacaktı..

İkilinin arasındaki elektrik adamın çalan telefonuyla dağıldı. Mirza hiç beklemeden gelen mesaja baktı. Ve anında suratına demirden bir maske takmış gibi oldu. Sert çehresi gerilirken, Deniz'e bakmadı bile.. "Benim gitmem lazım!" dedi ve aceleyle kapıya doğru ilerledi.

"Ama tespih.." diye seslendi ardından Deniz. Genç adam saniyelik bir duraksamanın ardından arkasını dönmeden hafifçe kafasını çevirdi. "Emanetim sende kalsın!" dedi. Kızın ince parmaklarının arasında sallanan tespihe bakarak buruk bir gülüş gönderdi.

"Geri dönebilmem için sebebim olsun!"

                       ****

Gün bitmiş, herkes halinden memnun kalmıştı.. Dönüş yolu ise sabahki hallerine göre sakin geçmişti.. O kadar yorgunluğun bedelini yol boyunca uyuyarak geçirmişlerdi. Havaalanına indiklerinde beylerin telefonu bildirim sesiyle aynı anda çalmaya başladı. Kaleyi içten fetheden idare komitesinin çok değerli iki üyesi Yağız ve Umut tarafından gelen mesaj gençlerin bütün uykusunu açmaya yetmişti..

'Kale düştü beyler!'

Gençler gözlerini telefondan hiç ayırmıyordu. Ekrandaki üç kelime şahadet getirmelerine bile yetmişti. Kale düştüğüne göre ölüm onları bekliyordu.. Bütün gözler Hopali'ye döndü. Genç adam haftalardır giymediği ceketi yavaş ve sakin bir tavırla üzerine geçirdi. Omuzlarını dikleştirdi. Yanında duran sevdasının elini kavrayıp güven verircesine sıktı. Kendisinden bir umut bekleyen gençlere baktı ve gereken gazı anında verdi..

"Krallar gibi yaşadık, aslanlar gibide ölürüz! Vira bismillah!"

-Bölüm Sonu-

Merhaba.. 😍😍

Nasıl özledim bu heyecanı size anlatamam♥️

Uzun bir aradan sonra bismillah diyerek başladık.. Çok şükür bugünümüze.. İyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim İnanın bende burda sizlerle olmayı, bütün karakterlerime can olmayı cok ozledim🙏

Uzun bir süre yazmayınca zorlandım bu sebepten dolayı hatalarım olduysa affedin lütfen... Yüzünüzde ufacıkta olsa gülümseme yaratabildiysem ne mutlu bana ♥️

Bu arada yeni instagram hesabım açıldı. Bu sefer ben yönetiyorum. Ve gerekli duyuruları oradan yapacağım. Buradan duyuru yapmak için fazla vakit gerekiyor ve benim maalesef o kadar vaktim olmuyor 😔 Kesitler, karakterlerde orada paylaşılacaktır bilginize.. Hesabi olanlari mutlaka bekliyorum.. Yetisebildigim kadar sorulariniza, hikayenin gidisati hakkinda merak ettiklerinize dönüş yapacagim 🙏

Nesli_hikayeleri olarak aratırsanız ve takip ederseniz çok sevinirim. 💕

Seviliyorsunuz..♥️

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro