Bölüm 1: ~Sevda Adamları~
Sevgili okurlarım, sevda adamlarımın dördüncü serisi olan Sevdana Gönül Verdim hikayesine hoş geldiniz.. 🤗🤗
Benim hikayelerim bağımsız seri olduğu için zaman ve yaş konusunda aksaklık olabiliyor. Fakat bu sizi korkutmasın. Her okuyanın zihninde yer eden, hayatlarında bir parça barındıran, sevdalarına bir ömür adayan aşk adamlarım ve onların tek kadınlarını bilen bilir, fazlasıyla bağımlılık yapıyor 😎
Bildiğiniz üzere kuşaktan kuşağa yazdığım için karışıklık olmaması adına bütün özeni gösterdim. Bu sorunu kesitlerde yaşamıştık. Kimin oğlu, kimin kızı olayına lütfen takılmayın. Ben yazarken zaten azami şekilde bu karışıklığı ortadan kaldırdım.. Yine de yazacağım karakterleri soy ağacı şeklinde belirttim. Okumaya başlamadan önce lütfen bu yazdıklarımı dikkate alın ve kısaca gözden geçirin.. 🙏
Birinci, İkinci ve Üçüncü Kuşak
1. Yaren & Yusuf Haznedaroğlu
* Yakup Efe & Gülüm Haznedaroğlu
- Yağız - Gülru
*İmran & Cihan Soydan
- Melek - Yiğit
2. Samet & Yasemin Durmaz
* Demirhan & Nihan Durmaz
- Soyhan - Neslihan
* Emirhan & Selin Durmaz
- Umut
* Nergis & Giray Erbay
- Fulya - Feray- Eray ve Samet ( İkizler çok aktif olmayacak)
3. Gülsüm & Onur Aksoy
* Melih & Seda Aksoy
-Özgür Aslan - Deniz
Fırat ve Zehra aktif olmayacak.. Konuk olabilir.. :)
4. Sevim & Ahmet Aksoy
* Barış & Zeynep Aksoy
- Vildan - Tuna
Başak ve Can aktif olmayacak.. Konuk olabilir :))
5. Sinan & Narin Aslan
* Mustafa Ali (Hopali) Sinan'ın Öz oğlu değildir.. Özgür ile yetimhaneden arkadaşlardır. Sinan evlat edinmiştir.
Sonradan Dahil Olanlar
6. Berdan & Füsun Özçakır
- Berat - Meltem
7. Cesur & Ahu Bayraktar
- Yaman - Ceylan
^-^ Umarım yeterince anlaşılır olmuştur :))) Bazı karakterleri yazmayacağım. Konuk gibi kısa kısa ele alabilirim. Daha dahil olacak karakterler var henüz belirlemedim fakat ana karakterlerimiz bunlardır. Velhasıl, zaten ben yazdıkça, siz de okudukça kafalarınızda yer edecektir. Gönlünüzde de yer açmayı unutmayın.. Her zaman dediğim gibi, ya batarız ya çıkarız..
Her koşulda desteklerinizi esirgemediğiniz için çok teşekkür ederim..
Keyifli okumalar dilerim..
Bölüm 1: "Sevda Adamları.."
"Ofsayt!"
Bütün gol sevincini yaşayan adamların sesleri, hakemin gür çıkan sesiyle kesildi. Yeşil çimlerin üzerinde dağınık duran adamların bir kısmı hakeme dönerek isyan etmeye başladı. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, onları izleyenlere ise keyifli malzemeler veriliyordu. Hakem kafasını olumsuz anlamda salladı ve dudaklarıyla sıkıca tuttuğu düdüğü var gücüyle üfleyerek uğultuyu kesmeye çalıştı. Sahadaki ses, hakemin sert düdüğüyle kaybolurken herkes dikkat kesildi. Çünkü hakem bilinen hakemlere benzemiyordu.
O, adaletinden asla şaşmayan Sinan Aslan'dı!
Kral Sinan, oynanan her maçın hakemliğini hakkıyla yapıyordu ve o, ofsayt dediyse kesinlikle ofsayttı! Bu sırada izleyicilerin arasından çıkan ses herkesin gülmesine neden oldu.
"Ben gördüm kesinlikle ofsayt! Bu cincik damadımı oyundan atın!"
Yaşına rağmen huyundan bir gün olsun vazgeçmeyen Samet, hakem Sinan'a çevirdi bakışlarını.. "En acilinden bu adama kırmızı kart rica ediyorum hakemcim!"
Samet dudakları arasında içini yediği çekirdek kabuğunu şeytani bir gülüş eşliğinde Giray'a püskürttü. Giray ise homurdanmalarının ardından, yeşil sahanın orta yerinde kıkırtıları kulak ardı ederken tek eliyle kendini gösterdi.
"Kızlarım evlenecek yaşa geldi. Hala benimle uğraşıyor. Pes!"
"Duydum seni insan azmanı!" Samet'in seslenmesine göz deviren adam sanki çok önemli bir sır verircesine eliyle ağzını siper etti. "Ve hala radar gibi kulaklara sahip!"
"Hu hu.. Yaşlı kurt bunu da duydu!"
Samet, çevresindeki herkese kahkaha attırmayı başarırken yanında kendisini susması için zorlayan karısına bakarken buldu. "Yasemin neden engellemeye çalışıyorsun? Bir tanecik damadım var! Seviyorum ne yapayım?" dediğinde Giray yeşil sahanın ortasından işittiği cümleyle koşarak tel örgülere yapıştı.
"Aha! Seviyorum dedi! Duydunuz değil mi? Yıllar sonra itiraf etti! Nergis şahitsin!"
Giray sıra sıra dizilen bütün sülalesini eliyle işaret etti. "Hepiniz şahitsiniz! Feray kızım, hemen ses kaydı falan al!" diyerek bütün dişlerini gösterircesine sırıttı. Bu anı kimi kahkaha atarak izliyor, kimi adama acıyan gözlerle bakıyordu.. Samet'in yıllardır adama çektirdikleri yenilir yutulur şeyler değildi elbet ama sonunda sevdiğini de itiraf etmişti.. Belki de Giray, böyle düşünmek için fazla erken davranmıştı..
"Sevdiğim sen değilsin aptal cincik! Ben, senle uğraşmayı seviyorum!"
Erken sevinmesinin ispatını çok geçmeden yüzüne vuran Samet, keyifle sırıttı. Bütün hayallerinin hayal olduğu çalışmaya okkalı bir küfür savuran Giray, ilk destek olarak can dostu, tek adamı en sevdiği kayınçosu Demir'den gelirken, adam sırtını sıvazladığı dostunun kulağına eğildi.
"Bırak seni sevmediğini sansın kardeşim." Adamın göz kırparak yanından uzaklaşmasıyla babacığına kısık gözleriyle bakarak orta alana tekrar koşturdu.
"De haydin da! Hakem baba, başlat şu maçı da! Kök salduk ha buraya!"
Sahayı inleten ses, bütün dikkati üzerine çekmeyi başardığında Sinan, dudakları arasına sıkıştırdığı düdüğünü maçın başlaması adına çaldı. Topu rakip oyuncunun ayağından çalan Mustafa Ali namı diğer Hopali, usta ve kıvrak hareketlerle koşturuyordu. Yalnız rakipleri de küçümsenecek kişiler değildi. Öyle kolay değildi sevda adamlarını yenebilmek..
Evet ayda bir yaptıkları maçlardı bunlar.. Babalar ve Oğulları.. İlk kuşak keyifle oğullarına ve torunlarına destek oluyordu. Hanımların çoğu torunlarını desteklerken, kızların geneliyse babalarını destekliyordu.. Tabi kalplerindeki desteklediği adamları kimselere belli etmeden..
Demirhan, oğlu Soyhan'ın ayağından aldığı topu ikizi Emir'e pas olarak attı. Adam ayağının altına aldığı topu daha yarım metre ilerletemeden, nereden çıktığını anlayamadığı oğlu Umut topu ayağının altında durdurdu.
"Yaşlanıyorsun Emirhan Durmaz!"
Umut, henüz kırk yaşının başlarında olan babasıyla dalga geçerek bugünkü sinir etme işlevini gerçekleştirmenin haklı gururunu yaşıyordu. Babası son zamanlarda yaş konusunda fazlasıyla hassastı ve Umut bu durumu sürekli lehine çeviriyordu..
"Babayla dalga geçilmez vitaminsiz! Sıkıysa bordo bereliden al o topu!"
Cesur, devasa olan boyunun avantajıyla çocuğun ayağındaki topu alırken, "Ulan Cesur artistlik yapma pas ver!" diye kükreyen Berdan'a bir tezahürat çığlığı karısı Füsun'dan yükseldi.
"Aslan kocam, kaplan kocam! Kaslarına kuvvet kocam! Ay oğluşum kapsana babandan şu topu! Ayol vallahi tef gibi gerildim burada!"
Berdan, dikkatini dağıtmamak adına karısına bakma ihtiyacını güçlükle bastırmaya çalışsa da engel olamadı. Kızı Meltem ile yarışan karısı ilk gördüğü an gibiydi adeta.. Yine bir maç sevdasında yaptığı gibi tellere yapışmış, genç kızlara taş çıkartacak işvesiyle kıkırdıyordu. Bütün arzu yüklü sinirler tepesine çıkarken kükremesi dudaklarında asılı kaldı..
"Anne! Hoplamayı keser misin?"
Kendinden bile kıskanç olan oğlu Berat'ın öfkeli sesi sahanın her bir köşesinde yankılanarak kaybolurken, Berdan fırsattan istifade ayağına kadar gelen topu kaçırmadı. Oğluna atılan pası kendi karşılayan Berdan, oğluna pis bir sırıtış eşliğinde veda ederek koşturmaya başladı. Adamın ayağından çıkan top silah namlusundan fırlayan bir kurşun hızında ilerledi ve top ağlarla buluştu. Boşuna kurşun Berdan denmiyordu!
"Goool ulan goool!"
Babalar hala on sekizlik delikanlı gibi çim sahada birbirlerinin üzerine atlayıp deli gibi bağırırken, onların bu hallerine ortak olan ailelerin keyiflerine diyecek yoktu.. Tabi rakip oğulları dışında!
"Pes etmek yok oğlum! Bu gece bu maç bizim olacak! Olmak zorunda! Haydi yiğitler, gösterelim şunlara gücümüzü!"
Özgür, kaptanlığını yaptığı takımına gerekli öz güveni vererek elini orta yere doğru uzattı. İlk destek Hopali'den geldi. Onun üzerine diğeri ve diğeri derken herkes orta yerde eller birleşti ve yeminlerini ederek ayrıldı. Hakem Sinan, çok geçmeden düdüğüyle tekrar oyunu başlattı.
Özgür, rakibi olan babası Melih'e fırsat vermeden ani atakla ayağından topu sürüklemeye başladı. Fakat unuttuğu detay babasının romantiklikte arşa değen yeteneği yanında, futbolda da bir dahi olmasaydı. Melih, oğlundan ustaca aldığı topu biraz daha sürükledi ve sahanın çaprazında kalan adama pas attı.
Yakup Efe, gelen topu asil bir şekilde karşıladı ve koşmaya başladı. Anında yanından beliren ve birden kendini ittiren yeğeni Yiğit, "Üzgünüm doktor civanı! Az daha koş!" dedi ve topu adamın ayağından çalarak kendi kalelerinden uzaklaştırmaya başladı.
Top kaleye bir türlü ulaşamıyordu. Oyuncular o kadar inattı ki, o top kaleye ulaşmamak için adeta yemin etmiş gibiydi.. Cihan, yarı yolda oğlunun ayağından topu kaptığı sırada Yiğit sinirle "Baba!" diye kükredi. Cihan ardında kalan oğluna, "Daha ateşleyecek güçte değilsin evlat!" karşılığını vererek hızla kaleye koşturdu. Cihan'ın önüne son engel olarak çıkan Hopali ise bütün sinsiliğiyle gülümsedi. Adamın ne ara ayağının altından kaybolduğunu anlamadığı bir hızla topu kaptı.
"Ula ula.. Aha geleyrum! Hay ananı avradını! Ula Soyhan ne fuşki ediysın?!"
Soyhan, sanki rakip oyuncu gibi adamın ayağından topu aldı. Son sürat rakibin kalesine koşarken, kulaklarında tezahürat sesleri yankılanıyordu. İşte o anda çaprazından önüne fırlayan Barış amcasının bir boğayı andıran bakışlarıyla olduğu yere çivilendi. Ayağının altında tuttuğu topla tek ayağının üzerinde ceylan gibi seken Soyhan sert kayaya tosladığını biliyordu. Meltem kıkırdayarak Vildan'a eğildi.
"Yarine dua et kız! Barış amcam kesin parçalayacak!"
Vildan, acınası bakışlarıyla Soyhan'a bakarken, Barış boks maçındaymış gibi burnunun ucuna parmağıyla dokundu.
"O topu hemen bana gönder ufak Durmaz!"
Soyhan'ın ayağının altındaki top, sanki bu emri bekliyormuş gibi birden Barış'a doğru sürüklendi ve adamın himayesi altına girdi. Bütün tezahüratlar birden sövmelere dönüş yaptı. Barış kötü adam kahkahaları eşliğinde aksi yöne doğru koşturmaya başladığında Soyhan ensesine yapışan şamarla öne doğru uçtu.
"Ula ne pok yedun! Oy nenem oy! Gitti canum gol! Hay senin oynayacağun maça da, sana da..!"
Hopali, sinirlendiğinde ve keyiflendiğinde değişen şivesiyle bilinirdi. Ve öyle hızlı konuşurdu ki, bazı zamanlar kimse ne dediğini bile anlamaz, anladık dercesine geçiştirirdi. Yine o anlardan biriydi. Soyhan, Barış amcasının etkisinden çıkamadığı için adamın neden kızdığını anlayamıyordu. Beyninde işlevini yerine getiren üç beş kırıntı parçasını da yok etmek isteyen Hopali, tekrar elini Soyhan'a kaldırdığı anda kulağına dolan huzurun sesi kalbinde bir sekte yaratmaya yetti.
"Kardeşime dokunma Mustafa Ali!"
Neslihan, sinirle tel örgülere yapışmış uzaktan uzağa bile attığı bakışıyla adamı eritme kıvamına getirmişti. Hopali,bileğinde duran tespihi iki eliyle tuttu. Evet, Hopali tespihsiz adım atmazdı! O tespih adama adeta yapışık ikiz gibi geziyordu. Maç yaparken bile çıkarmıyorsa, kesin değer verdiğindendir diye düşünürdü herkes.. Ama kimse bilmezdi.. Hep yanında olmasını istediği kişinin hissiyatını manevi olarak orada sakladığını..
"Oy canuna rahmet ettuğum.. Adımı tam söylemene ölürüm.."
Kapalı dudaklarının arasından süzülen mırıltılarına kalp atışları eşlik ederken, erime kıvamından çıkmasına neden olan kulaklara dolan yeri göğü ayrı inleten gol heyecanıydı. Neyse ki bu sefer rakibe okkalısından bir gol atabilmişlerdi. Yiğit Soydan, soyadının hakkını vererek topu tam doksandan kalenin ağlarına ateşlemişti. Şimdi ise o mutlulukla kuzenlerinin altında can veriyordu.
Sözde babalarını destekleyen kızlar, o heyecanla hep bir ağızdan gol diye bağırmış, bulundukları yere sığamaz olmuşlardı. Kıskançlığı zirvede yaşayan babalar, kızlarına en ölümcül bakışlarını atarken, Sinan düdüğünü kesik kesik çalarak kızları susturdu. Düdüğün kesik kesik olmasının tek sebebi, adamın üfürüğünden bile tehditler çıkmasıydı!
Soyhan ise heyecandan çok, az önce adamın mırıldanmasını hala yanlış duyduğunu sanıyordu. Bu herif diğer yarısı hakkında cidden ölürüm mü demişti? Yoksa yediği şamarın etkisiyle beyninin içinde olmadık sesler mi duyuyordu?
"Sen az önce ne dedin Hopali?"
Soyhan'ın sorusu üzerine Mustafa bakışlarını iki cihanda ahir olarak bildiği kızdan güçlükle çekti. Ne de ateşli bakıyordu.. Lakin şimdi o ateşte yanma zamanı değildi. Boğazını temizleyerek ciddi bir ifade bıraktı donuk suratına.. Elindeki tespihi tekrar bileğine takıp omuzlarında sanki ceket varmışcasına dikleştirdi.
"Sanki dedim bi şe! De hayde yürü! Daha ayağındaki topa sahip çıkamayi!"
Adamlığa bok sürdürmeyen Hopali, tek gözü Neslihan'da, tek gözü kutlama yapan kuzenlerinde kalabalığa doğru yürürken, "Yiğit uşak çok yaşa!" diye bağırmayı da ihmal etmedi. Ardında kalan Soyhan ise babasına bakarak hayretle ellerini iki yana açtı.
"Bu aileye nasıl geldim hala anlamış değilim! Bu resmen size ödül, bana ceza!"
Maçın bitiş düdüğünü çalan Sinan, beraberliğin ilanını vermiş oldu. Neredeyse her maçı berabere bitiren babalar ve oğullar sonunda kazanan dostluk olsun tarzında sevgi cümlelerini de ihmal etmezdi. Biten maçın ardından, Cesur'un özel olarak demlediği semaver çayı keyifle içiliyordu. Özgür, gözlerini biran olsun Melek'in üzerinden ayırmazken, yakın zamanda gidecek olmasının üzüntüsünü de yaşıyordu.
"Yolculuk ne zaman?"
Cesur'un sorusuyla bakışlarını Melek'ten zorla çeken Özgür, buruk bir şekilde gülümsedi. "Üç gün sonra amca." dedi. Cesur, elindeki çay bardağını sıkıca kavradı.
"O zaman vaktini iyi değerlendir." Adam bardağını dudaklarına götürürken göz kırparak Melek'i işaret etti. Bu işaret bir tek Cihan'ın gözlerinden kaçmazken sesli bir şekilde öksürdü. Zavallı kız babasının uyarısıyla dikkatini yanında oturan Meltem'e çevirdi. Meltem ise Yiğit'in ateş eden bakışlarından delik deşik olmuş ruhunu tekrar canlandırmaya çalışıyordu. Gençlerin sessiz sedasız aşklarından anne ve babaların kimisi bihaberken, kimisi her şeyin fazlasıyla haberdardı. Mesela kurşun Berdan gibi!
Berdan, son yarım saattir bakışlarını biran olsun kızından ayırmayan Yiğit'i hayalinde binbir pozisyonda vurmuş, canlandırmış sonra tekrar ateşlemişti. Karısı Füsun her fırsatta, 'Genler çok önemli Berdan!' diye diye kızını da gen meraklısı yapmıştı! Adam ateşlemenin kralını yapmamak adına can verirken birden Cihan'a doğru eğilerek en keskin bakışını attı.
"O eceline susayan oğluna söyle, kızımdan uzak dursun!"
Cihan'ın tek kaşı alayla havalandı. "Hangimiz durabildi?" diye sordu. Berdan, aldığı yanıttan hoşnut kalmadığını her şekilde belli ederken, şimdi babalı oğullu ateşleme partisi verecekti. Burun kemerini sıkan adam kafasıyla Özgür'ü işaret etti.
"Yani diyorsun ki, Melek gönül rahatlığıyla Aksoy sülalesine gelin gidebilir! Tamam kardeş anladım!"
Cihan'ın suratı renkten renge girerken, Berdan adamın az önce yaptığı hareketi yaparak alayla sırıttı. "Hayırdır koçum? Yemedi mi?" dediğinde Cihan sesli şekilde yutkundu.
"Yani abi şimdi Melek ayrı. Ayrıca oğlum diye demiyorum ama Yiğit'im adam gibi adamdır neticede!"
Konuya gizliden misafir olan Melih sessizliğini bozarak Cihan'a dirseğiyle vurdu. "Senin oğlun adamda benim oğlum ne? Beni çizgimden ayırma Cihan Soydan! Kan kardeş demem, deşerim!"
Berdan kardeşinin kestiği racona kahkaha atıp, "Onun abisi Berdan, kayınpederi Sinan Aslan koçum! Mayasının bozulması normaldir." dedi.
Romantikliğe nam salmış Melih'in tehdidi karşısında şaşkınlık yaşayan Cihan, irileşen gözleriyle bir Melih'e bir Berdan'a baktı. Sandalyesine iyice yerleşip kafasını iki yana salladı.
"İki kardeşe dünür mü olacağım? Asla!"
Beylerin bu diyaloğuna kulak misafiri olan Demir sesli bir şekilde inledi. Yanında oturan oğlunun kafasından tutarak hızla kendisine yanaştırdı. Soyhan ensesinden kurban gibi çekiştiren babasına ne oldu dercesine baktı.
"Eğer grup içinden birine aşık olursan seni en iyi halden içeri attırırım! Hatta ağırlaştırılmış müebbet yemeni sağlarım! Duydun mu beni?"
Soyhan, mavi gözlerini kocaman aralayıp kafasını babasının ellerinden çekiştirdi. "Kabak neden benim başıma patladı ki?" diye fısıldadı. Demir ben anlamam dercesine ellerini kaldırıp oturduğu yerden kalktı. Soyhan'ın sessiz sorusuna yanında oturan kuzeni Umut'tan geldi.
"Vildan'a bakışlarından dolayı olmasın?"
Soyhan oturduğu yerde diken varmışcasına sıçradı. Umut'un dediğini birileri duydu mu diye etrafına hızla bakındı. "Saçma saçma konuşma! Ne Vildan'ı? Ne bakması?" dedi. Umut, çayından höpürdeterek uzunca içti. Kafasını aheste şekilde salladı.
"Hı hı! Haklısın bakışma yok. Akışma var! Böyle oluk oluk aşkla.." dediğinde Soyhan adamın gırtlağına yapışmamak için zor durdu. "Bana bak vitaminsiz, benim canımı sıkma! Yok diyorum öyle bir şey!" Zavallı Soyhan, korkudan dilinin damağının kuruduğunu hissediyordu. Önünde duran bir bardak suyu hızla kafasına dikti.
"Peki o da sana bakmıyor zaten?"
Umut'un kurduğu cümleyle tam yutmakta olduğu suyu hafifçe püskürten Soyhan, elinin tersiyle ağzını sildi. "Bakıyor mu?" dedi. Umut hafifçe omzunu çekti. "Bilmem bakıyor mu dedim? Bence öyle bir şey demedim!"
"Lanet olsun!"
Soyhan geçirmekte olduğu sinir krizine biran önce son vermek zorundaydı. Çünkü çaprazında duran ve ona krizlerin babasını yaşatacak olan Barış Aksoy çokta iyi bakmıyordu. Barış amcasının bakışlarına karşılık aptal bir şekilde sırıtan Soyhan, kafasını eğerek selam verdi. Barış tek elini kaldırıp boğazına götürdü ve kesiyormuş gibi yaptı. Soyhan'ın yutkunuşu adeta bütün bahçede yankılandı. Yanında oturan Umut'un kıkırtıları yükselirken dirseğini genç adama geçirdi. "Biraz olsun babana çekemez miydin?" diye fısıldadı. Umut, kuzenin yanağından makas alıp sinsi bir şekilde sırıttı.
"Belki amcama çekmişimdir!"
"Canın cehenneme!"
Bütün bu olaylar çok kısa bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşirken, herkes birbirinden bihaberdi.. O kadar kalabalık olmalarının ve her birinin kendi aralarında konuşmalarının avantajı da sayılırdı. Bitmeyen eğlenceleri, kapanmayan konuları her bir araya geldiklerinde eskimeyen dostlukları keyiflerine keyif katıyordu. Tabi herkes kendi içini bilirdi. Mesela, her adam kendi sevdasının limanına demir atarken, o sularda kaybolanlarda vardı..
"Hopali?"
Genç adam elindeki tespihi çekmeyi bırakıp bileğine geçirdi. "Buyur baba?" dedi. Fazlasıyla çatallı çıkan sesi yorgun olduğunun göstergesiydi. Gerçi yorgun olmadığı zamanlarda da puslu bir sese sahipti genç adam. Tek kaşı her zamanki gibi kalkık duruyordu. Maç sonrası aldığı duş yüzünden ıslak olan saçları alnına doğru dökülmüştü. Belinde duran beylik tabancası her an ateşlemeye hazırda bekliyordu. Omuzlarında duran ceketini hafifçe oynattı. Keskin bakışları tekrar babasını buldu.
Sinan Aslan, diyeceklerini bakışlarıyla çok güzel anlatan bir adamdı. Yine öyle bir sahneye imza atarken Hopali, anladım dercesine kafasını salladı. Çatılan kaşlarını düzeltme gereği duymadan boğazını hafifçe temizledi.
"Yarın Artvin'e gidiyorum."
Kurulan tek cümle insanı ölmeden mezara sokabilir miydi? Kimse de etki yaratmayan cümle sadece tek bir kişide deprem etkisi yarattı. Hopali'nin aklına estikçe Artvin'e gitmesine alışık olan aile bireyleri durumu normal karşılasa da kimseden ses çıkmadı.. Onca sessizliğin içinde avazı çıktığı kadar bağırma ihtiyacıyla yanıp tutuşan Neslihan dışında..
Neslihan, her zamanki gibi sessiz çığlıklarını yutkundu. Gözlerine doluşan yaşları kimselere belli etmeden, bertaraf etti. Bu işte fazlasıyla ustaydı. Suratına düşen saçlarını geri çekmeye tenezzül etmedi. Böylesi daha iyiydi. Varlığını unutmaya çalıştığı o izin gözükmesini istemezdi. Suratında fazlalık yaratan o yara izinin sebebi karşısında dururken, acısı tam yüreğindeydi. Titreyen ellerini kucağında birleştirip dudaklarını ısırdı. İşte yine gidiyordu.. Bu sefer ne zaman dönerdi kim bilir.. Bir hafta sonra mı? Yoksa bir sene sonra mı? Belki de hiç dönmezdi! Uzaktan uzağa bile olsa gördüğü, yaşadığını bildiği adamı bir daha ne zaman görecekti? Hoş, görse de değişen ne olacaktı? En son ne zaman bir araya gelmişlerdi ki aile toplantıları dışında? Aralarındaki o elektriğin kaynağını ikisi de sorgulamamıştı. Nedenleri nasılları konuşacak duruma hiç gelmemişlerdi.. Aralarında olan şeyin adı bile yoktu. Kimdi Mustafa Ali onun için?
Dost mu? Düşman mı? Sevda mı? Yoksa hiç mi?
"Hiç!"
Neslihan dışından düşündüğünün korkusuyla bakışlarını ellerinden kaldırdı ve Mustafa ile karşı karşıya geldi.. Adamın bakışları çaprazında duran dayısı Cihan'a dönüktü. Omzunu çekerek dudakları düz bir çizgi haline geldi. Saniye bile sayılmayacak o kısacık anda Neslihan'a baktı. "Hiç yani, öylesine gidiyorum!" dedi.
O an duyulmadığını anlayan zavallı kız, rahat bir nefes alırken, daha fazla o ortamda oturamayacağını anladı ve aniden oturduğu yerden kalktı. Bütün bakışların kendisine dönmesiyle telaşa kapıldı ve elini geçiştirircesine salladı. Titreyen sesinin anlaşılmaması için suratına zoraki bir gülüş bıraktı. Bu gülüşün anlamını sadece Hopali anladı..
'Eyvallah' dedi.. 'Eyvallah ahirim.. Sağlıkla giderim elbet.. Kendime de, yüreğime de, sevdama da iyi bakarım.. Dönüşümün sana olacağını, sen bilmesen de gider dönerim..'
Sessiz sevda dizeleri gecenin karanlığına karışırken, her şeyden habersiz Neslihan, sandalyesinin ardına geçerek sırt kısmından güç aldı. "Çok geç oldu izninizle eve geçiyorum! Malum yarın okul var.." dedi. Kim dert ederdi ki bu saatten sonra okulu.. Suratındaki yara izini avuç içiyle kapatmamak için zorla duran genç kız ikiziyle göz göze geldi. Sanki bütün gözler ona acıyarak bakıyordu.. Neredeyse bayılacağını hissederken, ikizini yarı yolda ölse bırakmayan Soyhan, aynı hızla ayaklandı. "Bekle bende geleyim.. Malum hepimize okul var!" dedi ve Neslihan'ı kolunun altına alarak sarıldı.
"Şii! Sakin ol bebeğim.. Geçecek.."
Neslihan, ikizinin suratındaki yara izinden dolayı öyle davrandığını biliyordu. Aslında canını acıtan suratındaki o lanet olası iz asla değildi.. Yüreğindeki yaranın sancısı, bütün yaralarını geride bırakacak güçteydi. İki kardeş taşlı yolda adım adım ilerleyerek gözden kaybolurken Hopali, sertçe burnundan soludu.
"Kolun kopa it herif!"
Hopali'nin ağzından ansızın çıkan fısıltılar Sinan'ı güldürürken, yavaşça oğluna doğru eğildi.
"Sendeki kolun daha güçlü olduğuna her türlü bahse girerim.."
Babasının iması üzerine ya sabır çeken genç adam bakışlarını tespihine yöneltti. Kimselerin dokunmasına bile izin vermediği tespihin en değerli taşını parmaklarının arasında sıkıştırdı ve kafasını aheste şekilde iki yana salladı.
"Benim kollarım, o güzelliği taşıyamayacak kadar güçsüz baba.."
Hopali, giden sevdasının ardından ona kalan kokusunu çektiği nefeste aradı.. Bir nefes daha çekti. Sanki, o yürüdükçe yel getiriyordu kokusunu.. Son bir nefes daha çekti. Uzun bir süre daha alamayacağı kokuyu son kez solurcasına çekti.. Nasıl bir sevdanın ateşine düştüğünü yıllardır kendisi bile anlayamamıştı.. Onca imkanı olan sevdalar varken neden kendisinin imkansıza kapıldığını bir türlü kabul edemiyordu. Kaderi lanetlenmiş bir adamın, bu kadar masum bir kızla işi neydi? Ya gönlü ne olacaktı? İki cihanda ahiri bildiği kadını nasıl o boktan dünyasına dahil edecekti? Zararın en büyüğünü zaten o gül yüzüne vermemiş miydi? Daha suratına bile bakmaya cesareti yokken, o yüzü nasıl avuçlarıyla tutup o yaraya sebep olan bendim diyecekti!
Sinan oğlunun ketum davranışına kayıtsız kalmakla yetinirken, yıllardır bitmek bilmeyen sevdasına, Narin'ine kısa bir bakış atarak kafasıyla işaret etti ve Hopali'yi alt edecek cümleyi söyledi gitti..
"Ben o güzelliği taşıyabildiysem, senin içinde umut var demektir oğlum!"
Hopali, umudunu kaybetmiş bir adamdı.. Kuraklığa mahkum olan yüreğinde tekrar umutları filizlenir miydi? Bu hayale ihtimal bile vermeyen genç adam, dudaklarına buruk bir tebessüm bırakarak, tuttuğu nefesi usulca bıraktı.
"Kim bilir baba, kim bilir!"
-Bölüm Sonu-
^-^ Bennnn geldimmmm 😋😋 Deli gibi heyecanlıyımmmmm 😍😍😍
Çok merak ediyorum nasıl buldunuz?
Lütfen beğenmiş olun 🙈🙈
Bu arada çok özlemişim yahu.😍 Bilindiği üzere evlendim ve yeni düzene alışmam biraz zor oldu. Bu süreçte beni sabırla beklediğiniz için tekrar teşekkür ederim. 😍
Sizleri çok ama çok seviyorummm.. ❤❤
Bölümle ilgili bazı soru işaretleri bıraktım.. Gelecek bölümde asıl bölüme geçeceğiz.. Şuan gençler üniversite öğrencileri.. İkinci bölüm asıl bölüm olacaktır. O sebepten kopukluklar olabilir. Çok kalabalık olduğu için herkesten kısa da olsa bahsetmek istedim.. Ben onları yazmayı çok özlemişimmm 😍😍
Umarım bu hikayemizlede sizin gönlünüze taht kurabilmişizdir.. 🙏
Kendinize çok iyi bakın canlarımm ❤🤗🙏
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro