Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

~Yüreğimdeki İnci~

Selammm millett ben geldimmm ^^

Arkadaşlar biliyorum ki bir çoğunuz duyurularımı okumadan direk bölüme atlıyor. Özlüyorsunuz anlıyorum ama lütfen bölümü okuduktan sonra bile olsun okuyun :)

Bölümlerimi hala pazar bekleyenler var izin günlerimin değişmesiyle pazartesileri geliyor. Sevdam Bir Ateşi hala soranlar var. Bu final olduktan sonra başlanacak. Son olarak finali soranlar var. Gördüğünüz gibi yavaştan sona yaklaşıyoruz. Acı ama gerçek :( Sanırım bir 5 bölüm kadar daha yayınlarım ve final yaparım.. :(

Velhasıl, keyifli okumalar diliyorum..

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.. ❤

Bahar ayının hafif serinliği üzerine çökerken, üzerindeki cekete daha da sarılan genç adam bakışlarını ayırmadan karşısındaki eşsiz manzarayı seyrediyordu..

Bir deniz bu kadar güzel olabilir miydi?

Uçsuz bucaksız suyun gökyüzüyle ahenkli dansına kısık gözleriyle bakarken bundan daha bir sene önceki halini düşündü. Ailesinin ölüm haberini aldığı anı hatırladığında irkilmesine engel olamadı. Gözlerinin önüne annesinin, otoyolun kenarında yatan cansız bedeni gelince olduğu yerde acıyla gözlerini kapattı. Halihazırda bekleyen gözünden akan bir damla yaş usulca yanaklarında süzüldü. Yalnız intikam duygusuyla, öldürme isteğiyle yıllarını harcamıştı. Şuan ise taşlaşmış ruhundan akan yaşla şaşkınlığını gizlemeden elini istemsizce kaldırıp yanağından usulca akan yaşı sildi. Elini gözlerinin önüne getirip ıslaklığa inanamazcasına baktı..

Sahi ne zamandır böyle duygusal bir adam olmuştu..

Cevabı çok basitti. Hayatına sarı meleği girdiğinden beri..

İstemsizce gülümsedi genç adam. Eskiden ne kadar farklı bir adamdı. Şiirler yazardı. Hayaller kurardı. Gülümserdi. Ağlardı. Bir dönemi kapatıp yeni bir dönem açmak hiç zor olmamıştı onun için. Biranda buz kesen yüreği vardı.. Belki o özelliğini de artık kaybetmişti. Hala ağlayabildiğine göre onun için umut vardı..

Bundan sonraki hayatını düşündü. Evet bu zamana kadar belirsizliklerle yaşamıştı ve bu lanet hayatına kimseyi sokmamıştı lakin kader onun karşısına öyle birini çıkartmıştı ki önünde boyun eğmiş bütün tehlikelere rağmen bencilce onu hayatına ortak etmişti..

İmran.. Onun meleği..

İçindeki bütün duyguları gün yüzüne çıkartmayı başaran meleği. Onsuz bir dünyanın söz konusu bile olamayacağını düşündüğü yegane insan..

Evet! Artık vakti gelmişti. Ona gerçek Cihan Soydan'ın kim olduğunu gösterme zamanı gelmişti..

Genç adam gözlerini ayırmadan manzarayı seyretmeye devam ederken arkasından boynuna sarılan kollarla hafifçe irkildi. Burnuna dolan huzurun kokusuyla eksik yanı tamamlandı. Nerede olduğunu söylememesine rağmen yine onu bulan huzuru bütün ruhuyla kucakladı..

"Çok merak ediyorum. Bir deniz olsaydın eğer; Kıyısı mı olurdun, yoksa derini mi? Herkes mi gezsin kenarında? Sadece bulan mı sevsin derininde?"

İmran sevdiği adamın arkasından eğilerek boynuna kollarını doladı. Başını omzuna doğru yaslayarak kulağına fısıltıyla konuştu. Cümlesi bittiğinde ise boynuna sıcak dudaklarını bastırıp geri çekildi. Cihan derin bir nefes alarak başını hafifçe yanına doğru çevirdi. Aşkla bakarak, genç kızı oturması için yanına çekti ve kolunun altına aldı.

"İnci ve istiridyenin hikayesini bilir misin?"

Genç kız hayır anlamında başını sallayınca Cihan masumca gülümsedi.

"Denizin dalgalarının kıyıyı okşadığı sahillerden birinde bir çakıl taşı varmış. Her gün güzelim dalgaların sesini dinler mest olurmuş. Öyle bir ahenkle şarkı söylermiş ki dalgalar, çakıl taşı kendinden geçer, ayrı alemlere gidermiş.

Bir gün güzel dalgalar, çakıl taşının yanına bir hediye bırakmışlar. Bu hediye bir istiridyeymiş. İstiridye, çakıl taşının denizi görmesini biraz engelliyormuş fakat çakıl taşı bu durumu pek dert etmemiş, sadece beklemiş. Gel zaman git zaman, bir akşam istiridyenin kabuğu hafifçe ikiye ayrılmış. Ay ışığında içindeki inci tüm parlaklığıyla güzelliğini göstermeye başlamış. Çakıl taşının gözleri kamaşmış, bütün gece inciye hayran hayran bakmış. Güneş doğunca bir martı ayağıyla istiridyeyi ikiye ayırmış, böylece incinin ihtişamı bütünüyle ortaya çıkmış. Çakıl taşı, inciden gözlerini alamamış. Sonra inci hikayesini anlatmaya başlamış:

-Ne zorlukları aştım, sabırla. İstiridyenin içine bir kum tanesi olarak girdim. Kozanın içindeki tırtıl gibi, çamuru yiyen fidan gibi sabırla geldim bugünlere..

Derken sahilde dolaşan bir kız inciyi görmüş, almış eline..

-Yaşasın! Ne kadar güzel bir kolye olur senden, güzelliklere güzellik katarsın! demiş..

Kız, inciyle beraber uzaklaşmış. Çakıl taşı da onlar kaybolana kadar bakmış arkalarından. Sonra yine, gözlerini ufka çevirmiş ve denizin sesine kulak vermiş. Deniz ona usulca fısıldamış..

"Kim denizin derinliklerinden doğan bir hikayeyi boynunda hissetmek istemez ki? demiş.."

Cihan anlattığı hikayeyle kendisine bir kez daha hayran bırakmayı başarmıştı. İmran hayran bakışlarıyla adamın ruhunu özüne kadar içiyor tüketiyordu.. Cihan, genç kızın esen rüzgardan uçuşan saçlarını kulağının arkasına iliştirerek biraz daha yamacına sokuldu.

"İşte böyle! Güzellikler her zaman derinlerdedir.. Ben bir istiridye sense içimde oluşan bir incisin. Bir kum tanesi gibi düştün yüreğime meleğim. Derinlerde, hiçliklerde kaybolan benliğimi çıkardın gün yüzüne. Teşekkür ederim varlığına.."

İmran elleriyle adamın suratını kavrayıp kara gözlerinin içine oluk oluk aktı.

"O kum tanesi senin yüreğinin güzelliğinde değer buldu.. Seni çok seviyorum romantik adamım benim!"

"Gel buraya!"

Cihan genç kızı kenetli kollarının arasına alarak sıkıca sarıldı. Baş döndüren kokusuyla ciğerlerini bayram yerine çeviren genç adam geri çekilmeden "Aramızda sır kalsın. Yani bu romantik yanım. Adımın öyle anılması pek iyi olmaz sonuçta!" diyerek sarılmasına son verdi.

"Hah! Hoş geldin ateşleyen Cihan! Bende sevdiğim adamı kim kaçırdı diye düşünüyordum!"

İmran küsen çocuklar gibi dudaklarını büzerek geri çekilirken, Cihan kızın burnunu kıskacı altına alıp "Ya demek öyle?" dedi.

"Hı hı!"

Burnunun ucunu öpüp tekrar gülümseyen adam merak ettiği soruyla hemen yüz ifadesi değişti.

"Sen nasıl buldun beni bakayım onca onun hesabını ver!"

İmran gözlerini anında kaçırıp denize doğru çevirdi. Ağzının kenarıyla "O da korumanla benim aramda sır!" diye mırıldanınca Cihan anında kaşlarını çattı. Az ilerisinde bekleyen korumalarına göz atınca genç kız korkuyla, elini kaldırıp adamın koluna koydı.

"Çatma hemen kaşlarını. Telefonun kapalıydı beyefendi! Merak ettim Nihan'ı aradım evde olmadığını söyledi. Şirkette de değildin. Bende Orhan'ı aradım ve sana söylememesi konusunda biraz tehdit etmiş olabilirim!"

Cihan bu masum kızın neye dönüştüğünü anlayamıyordu. İnanamazcasına başını iki yana salladı. "Ah sarı hatunum ah! Ne yapcam ben seninle böyle?"

İmran kedi gibi adamın sinesine sokulurken "Çok sev.." diye mırıldandı. Cihan bu kıza ölmez miydi? Bu kadar şanslı mıydı ki bu melek ona altın tepsiyle sunulmuştu?

"Seviyorum.. Ölesiye seviyorum!"

Genç kızı içine soktukça sokası gelirken aklına gelen fikirle zamanı biraz önceye alarak ani bir atakla ayağa kalktı. İmran neler olduğunu anlamaya çalışırken, Cihan elini uzatıp, "Gel benimle.." dedi.

"Nereye?"

"Zamanı gelen yere!"

"Ne zamanı? Cihan!?"

Cihan hiç konuşmadan kızı alarak arabaya bindi. Korumaları geri gönderen Cihan rotasını sürprizini yapacağı yere doğru çevirdi. Aradan geçen yarım saatlik süre içinde İmran meraktan çatlayacak duruma gelmişti. Sorsa bile cevap alamamıştı. Sonunda varacakları yere geldiklerinde büyük bir bahçe kapısından içeriye girdiler. Genç kız arabanın içinden doğru geldikleri devasa yere baktığında mest olan gözleri parlamaya başladı. Duran arabadan dışarıyı kendini atan İmran olduğu yerden etrafın güzelliğine bakmaya devam etti.

Yan yana ve çaprazlamasına inşa edilen evler, bahçeler, havuzlar, oturma alanları, spor alanları, seralar, hayvanlar bir sürü yaşam alanı oluşturulmuş yeri yavaş yavaş inceleyen İmran şaşkınlıktan ağzını açamıyordu. Deli gibi oradan oraya koşturan İmran etrafında insan namına kimseyi bulamayınca adama döndü..

"Cihan şunlara bak!"

İmran koşarak az ilerideki papatyalarla donatılmış araziye gitti. Ezmemeye çalışarak dikkatli bir şekilde güzelliği izledi. Cihan kızın peşinden gidip arkasından doğru beline sarıldı.

"Papatyaları bu kadar seveceğimi hiç düşünmemiştim!"

İmran adama önünü dönerek kollarını boynuna doladı. Genç adam dudaklarına kısa bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde İmran'ın kızarmasına gülümsedi.

"Cihan kızmasınlar izinsiz girdik böyle bir gören olacak!"

"Kimse görmez! Çünkü henüz yaşayan kimse yok!"

"Nasıl yani? Ama böyle güzel evlerin boş olması çok saçma! Kimse mi yok?"

İmran geri çekilerek iç tarafa doğru yürümeye başladı. Evin girişinden arka tarafına doğru vadi şeklinde evler sağlı sollu ayrılıyordu. Her bir evin kendisine özel alanları vardı. Bahçesi havuzu çardakları bulunuyordu. Cihan kızın ardından doğru "Vakti gelince yerleşime açılacak!" dediğinde İmran safça "Senin arazilerden mi buralar da?" diye sordu.

"Sayılır!"

"Bilmece gibi konuşuyorsun yine!"

"Bu arazide yaklaşık 29 inşa edilmiş oturmaya hazır halde ev var bebeğim!"

İmran uzun bir ıslık çalıp "Arazi oldukça büyük olmalı!" dediğinde Cihan bir kahkaha savurdu.

"Evet ailemiz oldukça büyük!"

"Ailemiz mi?"

Cihan kızın elini kendi eline kenetleyerek bütün evleri görebilecekleri yere getirdi. Elini kaldırarak girişe yakın ilk evi gösterdi.

"Şu ilk evi görüyor musun? İşte orası annenle babanın, bundan sonra aşklarını yaşayacakları ev! Onun tam yanındaki ise Samet amcan ve halanın evi. Eskisinden daha da yakınlaştılar. Artık hır gürlerini hepimiz duyacağız."

İmran'ın gözleri daha ne kadar açılabilir adlı çalışmayı sergiliyordu. Deyim yerindeyse yerinden fırlayacak papatya dolu çimenlerin arasına düşecekti. Cihan kızın şaşkınlığına aldırmadan hemen arka tarafına döndürdü.

"Mesela.. Şu ilerideki evi görüyor musun? İşte orası Melih ile Sedanın evi! Tam çaprazında kalan Sinan abinin evi onun yanında ise Onur abinin evi var! Biri oğlundan biri kızından uzaklaşmak istemedi. Arka tarafındaki evde Fırat ve Zehra için bir ev var! Tabi onlar ne zaman evlenirse o zaman yerleşecekler!"

"İnanamıyorum size!"

İmran mutluluktan havalara uçuyordu. Yine bir arada olacaklardı. Bütün ailesiyle sevdikleriyle mükemmel bir hayat onları bekliyordu.

"Şuradaki ev Barış ve Zeynep için yapıldı. İkizlerin evi de şuradaki sağlı sollu ayrılan evler!"

"Niye yan yana değiller?"

Genç kız merakla adama baktığında, Cihan olayı hatırlayarak bir kahkaha daha attı.

"Ortadaki ev Giray ve Nergisin!"

"Yok artık!"

"Samet babacığı son dakka golü attı! İkizlerin ateş çemberine attı ya bu ya hiç diye tehdit edince Giray'ın çıkış yolu olmadı!"

"Ah bu amcam çok fena!"

İmran adamın kahkahasına eşlik etmeye devam ederken Cihan kızın elini bırakmadan başka bir yöne doğru çekiştirdi.

"Buradaki de bizim için!"

İmran diğer evlerin aynısı olan sadece rengi farklı olan eve beğeniyle baktı. Bizim için demişti! Kızın kalbi yerinden çıkarcasına atmaya devam ederken adama yanaşıp sarıldı. Bu evde yaşayacağı günü özlemle şimdiden beklemeye başladı..

"Kimin fikriydi bu?"

"Arazinin bir kısmı bana aitti. Sizin aileniz o kadar bağlı ki böylesine bir şey daha önce yapılmamış olmasına hayret ettim! Şu geri kalan arazi de Can'ın girdiği ihaleden kazancı oldu. Benim vurulduğum zaman vekalet vermiştim o da bu akıllıca işi yapmış!"

"Çok beğendim Cihan! Resmen bir şehir yaratmışsınız!"

"Aşıklar şehri!" Cihan genç kızın saçlarına uzun bir öpücük bırakıp geri çekildi.

"Sana göstermem gereken bir şey var. İçeri geçelim."

Cihan cebinden çıkarttığı anahtarla kapıyı açarak, kenara çekildi. İmran yavaşça adımını içeriye attı. İçeride hiçbir eşya olmadığından dolayı gözüne daha da büyük gelen evin her köşesine beğeni dolu gözlerle baktı..

"Evlerin içi henüz boş yavaş yavaş başlandı yerleştirilmeye ben sadece en üst katı hazır hale getirdim."

"Sen mi yaptın?"

"Evet meleğim. Kimseyi sokmadım huzur bulacağımız yerde sadece benim emeğim olsun istedim.."

İmran heyecanla en üst kata çıktığında ferah bir çatı katıyla karşılaştı. Kapısı falan yoktu direk merdivenler odanın içerisine çıkıyordu. Duvarlar camdan oluşuyordu. Karşısındaki eşsiz manzara nefesini kesmeye yetmişti. Odanın bir tarafı boydan boya gömme kütüphane şeklinde dizayn edilmişti ve bir köşesinde ahşaptan bir masa ve bir berjer yerleştirilmişti. Kitapların tam karşı kısmında ise duvarlarda İmran'ın kaleminden çıkan çizimler tablo halinde asılmış gömme dolaplara renk renk boyalar, kalemler, fırçalar, çizim defterleri ve aparatlar yerleştirilmişti. Camın kenarında ise tuval kağıtları ve bir şövale çaprazlamasına koyulmuştu.

İmran hala rüya alemiyle gerçekliği ayırt edemeden öylece odanın güzelliğine kendisini kaptırmıştı. Ağzını açıp ne diyeceğini bilemiyordu. Buraya ne denirse az kalırdı! Buranın güzelliğini kelimelerle ifade edemezdi. Sadece sevdiğinin kollarına atlayıp çocuklar gibi saatlerce ağlamak mutluluktan sevinç çığlıkları atmak istiyordu. Hızla arkasını döndüğünde ise aradığı adamı tek dizinin üzerinde çökmüş şekilde bulmak hayatında yaşadığı en büyük şok etkisini yarattı.

Cihan ve diz çökmek!

"Bana bu hayatta diz çöktüren, boyun eğdiren tek insansın İmran.. Ve ben bundan zerre gocunmuyorum. İstiyorum ki bir tek sen ol yanımda ben diz çökmekten usanmadan, bıkmadan senin güzelliğini bir ömür yaşayayım. İstiyorum ki, sen orada çizimlerine hayat verirken ben seni şu köşeden izleyerek hayat bulayım. İstiyorum ki, senin güzelliğine şiirler yazayım.. Çok şey istiyorum İmran.. Mesela babanla tavla oynamak istiyorum. Onur amcandan yemek yapmanın püf noktalarını öğrenmek istiyorum. Samet amcanla babanın kavgalarını keyifle seyretmek istiyorum. Ahmet amcandan nasıl sessiz kalınır öğrenmek istiyorum. Deli kuzenlerini öldürmeden nasıl bir hayat yaşanır bunların hepsini öğrenmek istiyorum. En çok seni istiyorum! Seninle uyumak, uyanmak istiyorum. Sen benim hep hırçın yanımı gördün. Oysa öyle uysal bir çocuktum ki! Benim çocuk yanımı tanı istiyorum! Bütün bunları yaşamam ve yaşatmam için bana izin verir misin? Beni yüreğine, ailene kabul eder misin?"

İnsanoğlu böyle bir mutluluğu taşıyabilir miydi İmran henüz bunun cevabını bilmiyordu. Evet ağladığı zamanlar olmuştu lakin mutlulukta ağladığı zamanlar artık daha çoktu. Bu adam kalbe zarardı! Bir ömür bu adamla çatı altında yaşamak ise candı! Yaşam sebebiydi! Usulca adım atarak sevdiğinin önünde diz çöken genç kız elini kaldırıp adamın kalbinin üzerine bıraktı. Kalp atışlarını dünyanın en güzel melodisi gibi avuçlarının içinde hissetti..

"Ben sana yüreğimin kapılarını kollarımın arasında cansız bedenini tutarken araladım. Hayata tutunmanı ve beni o hayatın içine almanı sabırla bekledim. Bana hep hoş geldin sen. Sensiz bir hayat nasıl olur bilmiyorum ki.. Benim hırçın sevenim, çocuk ruhlum.. Hoş geldin, tekrar hoş geldin yüreğime, aileme, ömrüme.."

Cihan için son damla çoktan taşmıştı. Canına can katan nefesine ortak olan yârine söz veren öpücüğünü bahşetmeden önce usulca fısıldadı..

"Seni seviyorum.."

********* *********** *****

Güne huzurla gözlerini aralayan Giray yatağında bir sağa bir sola döndü. Bomboş yatağında kollarını iki yanına yumruk şeklinde vurup gerindi.

"Zaman geçmeli artık! Tek uyanmak istemiyorum artık! Böyle kolumu attığımda benim minik kediciğim olsun beni tırmalasın istiyorum artık! Anlaştık mı? Evren mesajımı aldığında bana bildirim gönder!"

Giray tavana diktiği gözleriyle kafayı yemiş görüntüsüyle kendi kendine konuşuyor çocuk gibi mızırdanıyordu. Tam o sırada çalan alarmla "Ya Allah!" diyerek yattığı yerden sıçradı. Boşluğuna geldiği için ödü bir taraflarına kaçan genç adam baş ucundaki telefonu hızla kapatıp yerine bıraktı.

"Bu kadarda erken beklemiyordum cevabını evrencim!"

Genç adam hızla yerinden kalkarak kendine gelmek için duşa doğru koşuşturdu. Aldığı duşun ardından yeni gelin gibi süslenip aşağı indi. Evin için de annesini arayan adam aradığı kişiye bir türlü ulaşamayınca, bütün odaları merakla aramaya başladı. Mutfaktan bahçeye açılan kapının hafif aralığından göz hapsine annesi takılınca adımlarını hızlandırarak dışarıya çıktı.

"Anneeeee!"

"Ay ne bağırıyorsun?"

Yeşim hanım korkuyla yerinden sıçrarken oğluna sinirli bir bakış attı. Elindeki topraklı eldivenleri silkeleyerek oturduğu yerden kalktı.

"Sana sesleniyorum! Ne yapıyorsun Allah askına?"

"Görmüyor musun oğlum?"

Kadın eline aldığı ince uzun tahta parçalarını toprağa saplayarak diktiği minik fidanları korumaya çalışıyordu. Tabi bu işi biraz abartınca ortaya farklı bir görüntü çıkmıştı.

"Anne küçücük ağacı bu kadar korumak nedir? Başbakan bu kadar korunmuyor yahu!"

"Çok konuşma!"

Kadıncağız oğluna kınayıcı bir bakış atarak işine devam edince Giray oluşan görüntüye içler acısıyla baktı.

"Anne valla yakında yatır yatıyor sanacaklar bir sabah bir uyanacaksın buralara çaput bağlamışlar!"

"Giray!"

Sırıklardan birini havaya kaldırıp çocuğuna doğru sallayan kadın bütün silahlarını kuşanınca Giray korkuyla geri adım attı.

"Üff tamam tamam!"

"Kahvaltıya çıkmayacak mıydınız?"

"Evet ama Nergis hanım hala haber vermedi. Çok korkuyorum vallahi bu sefer peşimize kimi takacak acaba sevgili babacığım!"

Evet! Son 10 gündür Giray ve Nergis akşamları dahil olmak üzere yalnız kalamıyorlar ne zaman plan yapsalar bu plana herkes dahil oluyordu. Samet herkesi örgütlemiş ve kızıyla ikisini asla yalnız bırakmamak adına elinden ne gelirse yapmıştı. Giray ise bu durumdan bıkmış artık patlama noktasına gelmişti. Ama bugün kimse engel olamayacaktı. Gerekirse fare deliğine girecekler ve baş başa vakit geçireceklerdi. Tabi bu kadar emin olmamak gerekirdi (!)

"Terbiyeli ol bakayım! Napsın adam? Öyle bir izlenim bırakmışsın ki adamcağızda peşinize birini gönderip duruyor!"

"Hah! Ne izlenimi bırakabilirim? Kendisinin genç sürümü olduğum için korkuyor yapacak bir şey yok! Ama bu sefer bütün kötülüklerini geri püskürteceğim ve Nergisimle beraber baş başa vakit geçireceğim!"

Giray annesiyle ayak üstü sohbet ederken telefonun çalmasıyla yüzünde adeta güller açtı gözlerinde şeytanlar cirit attı. Hiç bekletmeden telefonu yanıtlayan adam kızın konuşmasına bile fırsat vermedi.

"Yavrum biliyorsun ki açlığa dayanan bir insan değilim hele senin açlığına hiç dayanamıyorum. Demem o ki, içimdeki Sinan, Berdan ve Cihan üçlüsünü uyandırmak istemiyorsan artık kahvaltıya gidelim!"

"Giray hastaneye gidiyoruz!"

"Ne? Ne oldu Nergis?"

Giray korkuyla yerinde sendelerken aldığı cevapla ne hissedeceğini bilemedi..

"Babam azgınlığının kurbanı oldu!"

************ *************

Samet güne huzurlu uyananlardan olmasına rağmen vazgeçmediği koru sevdasının kurbanı olarak finali yapmıştı. Sabah karısını koluna takarak korunun yolunu tutmuş, ormanlık arazide iş çığırından çıkarak, liseli aşıklar moduna bürünen Samet, karısını Yeşilçam erkekleri gibi kovalaması sonucunda hastanelik olmuştu. Haberi alanlar adamın halini merak etmekten çok sırf eğlenmek adına hastaneye üşüştüler. Çıkan doktorun ardından Yakup Efe amcasına kınayarak bir bakış attı.

"Şu koru fantezilerine bir son vermelisin amca!"

"Ölürüm de vazgeçmem eşek sıpası!"

Samet'in aklı hala uygulama aşamasına taşıyamadığı fantezisindeydi. Genç adam amcasının kükremesine gözlerini devirmekten kendisini alamadı.

"Neyse ki çok önemli bir şey olmamış. Üzerine çok basmamaya çalış. Bir iki haftaya düzelir."

Yasemin ise kocasını bir türlü yola getiremeyişinin vebalini çekiyordu. Yatağın yanı başında oturan kadın derin bir nefes alarak kocasına baktı.

"Ah Samet ah! Yemin ederim ömrümü yedin!"

"Yasemin! Hastayım ben. Ahh çok acıyor!"

Şekeri elinden alınan çocuk gibi anında dudaklarını büzen Samet son hız acındırma rolünü harfi harfine uyguluyordu. Yasemin hızla kolunda duran adamın eline vurdu.

"Ayağın kopmadı be adam."

"İlla kopması mı gerekiyordu?"

Yusuf oturduğu yerden la havle çekerek rahatlamaya çalışıyordu. Kardeşini koruma amaçlı hemen araya girerek Samet'i susturmaya çalıştı ve her zamanki gibi çalışmakla kaldı.

"Kopması gereken yerler varda çocukların yanında konuşturma beni!"

"Hala mı kıskançlık? Ne ayıp!"

Samet, Yusuf'u hiçbir yerine takmadan kendisini izleyen topluluğa dönerek gülümsedi.

"Kendi yapamıyor ya koru falan bu adam hep böyleydi! Hoş sizin de ofis.."

Yusuf oturduğu yerden kalkmak için hamle yapıp, "Lan sus!" diye kükreyerek adamın daha fazla konuşmasını engelledi. Herkesin içinde ofis fantezilerini ifşa etmesini istemezdi sonuçta! Hep bu herife yakalanmanın acısını çekiyordu!

Yusuf'un ayağa kalkıp üzerine gelmesiyle yanında oturan karısının arkasına saklanan Samet, "Ayağım acıyor Yasemin!" diyerek acındırma işlemini gerçekleştirdi..

O sırada hastaneye giriş yapan Giray ve annesi, Samet'in bulunduğu odayı sormak amaçlı danışmanın olduğu bölüme geldi. Kayıtta bekleyen kıza masumca gülümsedi.

"Merhaba kolay gelsin. Bizim bir hastamız vardı onu ziyaret edecektik?"

Danışmadaki kız bütün soğukluğuyla "Ziyaret sebebiniz nedir?" diye sorunca Giray mal gibi kalakaldı. Ne demekti sebep? Babasını görmek için sebep mi gerekiyordu yani?!

"Batı eyaletlerinden mesaj getirdik!"

"Anlamadım?"

"Bende sizi anlamadım! Ziyaret diyorum hastamız var diyorum! Sebep mi lazım?"

"Bakın beyefendi.."

Giray bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Tek kolunu kaldırıp bankoya doğru yasladı.

"Yahu babacığımı getirmişler. Ayağı incinmiş zat-ı muhteremlerini ziyarete geldik. Samet Durmaz adı! Kendisi bir tanecik babacığım olur. Sarışın maviş gözlü uzun boylu benden yakışıklı olmasın onunda gideri var! Gözleri felfecir okuyor böyle!"

Giray gözlerini sağa sola kaydırıp sözde Samet'i tarif ediyordu. Girdiği yüz şekilleri yüzünden kız kıkırdayarak, "Siz Giray bey misiniz?" diye sordu.

"Aaa namım buralara kadar geldi demek ki? Duydun mu anne?"

Giray aptal gibi sırıtıp annesine bakınca kadında bu duruma oldukça şaşırmıştı. Görevli kız ise kıkırdamasına devam ediyordu. Samette çünkü aynı bu şekil Giray'ı tarif etmişti!

"Giray bey Samet beyin talimatı var! Sizi içeri alamam!"

"Neaaaa?"

Giray kendi tükürüğüyle boğulacaktı! Öksürük üzerine öksürürken rengi artık morarmaya başlamıştı. Derin bir soluk alıp kendine gelen genç adam kıza öyle bir bakış attı ki kız hemen açıklama gereği duydu.

"Maalesef kendisi sizi içeri almamam konusunda baya zor kullandı. Hatta en son röntgen odasına inerken bile o insan azmanını alırsanız içeriye hastaneyi satın alır hepinizi kovarım dedi!"

"Ee yok artık! İyice istenmeyen üvey evlat muamelesi görüyorum!"

"Ama siz girebilirsiniz hanımefendi. Sizin için bir talimatı yok. 307 numaralı odada.."

Annesi de görevli kıza ayak uydurup kıkırdamaya başlayınca Giray, kafasını iki yana inanamazcasına salladı.

"Tövbe Allah'ım! Neyse anne sen gir ve deki Giray paşa gidiyor ama dönüşü muhteşem olacakmış!"

Genç adam annesini odaya doğru yolcu edip kendisi bahçenin yolunu tuttu. Adam resmen bıktırmak için elinden geleni yapıyordu lakin Giray ne zaman bıkmıştı ki şimdi bıksındı! :))

"Ulan beni kim durdurmuş bu zamana kadar! Yılmadım, yılmayacağım! Heheyytt!"

Giray ani bir düşünme hızıyla aklında oluşabilecek bütün planları sıraya koydu ve içlerinden en olurunu seçti. Biraz rüşvetle doktor önlüğü, maskesi, bonesi vs. alarak rolüne iyice bürünüp odanın yolunu tuttu. Şimdi giriş izni nasıl olurmuş gösterecekti!

İçeride ise Giray'ın içeri alınmaması konusundaki muhabbete gülüşmeler devam ediyordu. Yeşim hanım oğlunun haline acımıyor aksine keyifle ortama ayak uyduruyordu.

"Yeşim hanım bu oğlunuzdan alacağım intikamlar sizin için sorun olmuyor umarım!"

"Sıkıntı etmeyin Samet bey ama oğlumu tanıyorsam bunun altında kalmayacaktır!"

Giray kapı ardından kulağına dolan gülüşme seslerine kulak kesildi. Onsuz eğlence olmazdı! O varsa eğlence olurdu. İşte o kadar!

Kapıyı bir kere tıklatıp hızla içeriye giriş yapan Giray kendisini öyle hazırlamıştı ki kimse böyle bir şey yapacağını düşünmemiş olduğundan gelenin Giray olduğunu dahi anlayamamıştı.

"Buyrun doktor bey?"

Giray kafasını kaldırmadan kimseyle göz göze gelmemeye çalıştı. Baş ucunda duran hasta dosyasını eline alarak baktı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken Nergis'in dikkatinden kaçmayan detay gözlerinin büyümesine ve kıkırdamasına engel olamamıştı. Parmağındaki yüzüğü gören genç kız artık bunu da yapmış olmasına ciddi anlamda şaşırmamıştı. Herkes Nergisin kızaran suratına bakınca genç kız zorla gülümsemesini bastırmaya çalıştı.

"İki haftalık ömrünüz kalmış babacığım. Acilen kızınızla evlenmemiz gerekiyor!"

Etrafa yayınlan tanıdık sesle bütün millet kahkahayı basınca Samet yattığı yerden diken batmışçasına sıçradı.

"Ulannn!! Sennn?"

"Çok teessüf edeceğim o kelime bir tek bana yakışıyor! Ve evet ben! Bir tanecik damadınız!"

Giray herkesle kısaca selamlaşarak sevdiceğini azgın sularına çekti. Samet sinirle solumaya devam ederken, "Sen nasıl girdin yine?" diye sordu.

"Gördüğünüz üzre baktım polislikten umut yok doktor olayım dedim! Yakıştı da hani. Yakup Efe birader havan fiyakılıymış valla!"

Giray giydiği beyaz gömleğinin yakalarını havalı şekilde iki taraftan çekiştirdi. Yusuf keyifle yerine yerleşirken ellerini pes dercesine iki yana kaldırdı.

"Helal olsun ben artık bir şey diyemiyorum!"

Onur arkadaşının yanındaki yerini alırken "Çivi çiviyi sökermiş!" diyerek desteğini esirgemedi.. Giray babacığının sargılı ayağına kısa bir bakış atarak hala kendisini bin parçaya bölen gözleriyle karşılaştı. Hiç aldırmadan gülümsedi. Bu gülümseme oldukça şeytaniydi!

"Babacığım duyumlarıma göre emekli oluyormuşsunuz!"

Samet bu çocukla ne zaman konuşmama kararı alsa hep üzerine üzerine geliyordu ve kendisini öldürme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Sanki sorduğu soruyu merak etmemiş gibi ağzının kenarıyla "Ne emeklisi lan?" diye tısladı.

"Fantezi emeklisi! Artık ormanlık alanları biz gençlere bıraksanız! Hiç korkmayın canımız pahasına bu kutsi ve de ulvi görevi biz gençler olarak en iyi şekilde devam ettireceğiz! Ettirmezsem Hipokrat çarpsın!"

Giray'ın lafı üzerine odayı kahkaha sesleri sararken Demirhan arkadaşının omzuna hafif bir yumruk attı ve babasını öfkeden kudurtan cümleyi sarfetti.

"İlk defa katılıyorum!"

Demir arkadaşına katılınca Samet yattığı yerde az kalsın ters takla atacaktı. Bezgince kendisini yatağa bırakırken, "Oğlumu da ayarttın!" dedi ve üzerindeki pikeyle suratını kapattı. Giray pikenin ucunu kaldırıp "Ayartılmaya meyilliyse demek ki.." dediğinde ise Samet bir yumruk salladı. İkili orada atışmaya devam ederken, Cihan ise pişkince gülen Demir'in arkasından zebani gibi yaklaştı. Adamın kulağına doğru karabasan misali çöktü.

"O ormana git bakalım cesedini hangi kuş yiyor!"

Demirhan sesli bir şekilde yutkununca, bu sefer keyifle sırıtma sırası Cihan'a geçti.. Her günleri olaylı geçse bile gülmeleri asla eksik olmuyordu..

******** ********* *******

Aradan geçen günler kimine göre hızla yitip tükeniyor kimine göre ise hiç geçmiyordu. Zamanını geçiremeyen Melih, Yakup Efe ve Demir vardı! Çünkü düğünlerine yaklaşık 15 gün kalmıştı! Evin muhtelif yerlerine dağılan geçler, meşhur whatsApp grubuna giriş yaparak biraz konuşup vakit geçirmek istemişlerdi. Konuşmayı başlatan Yakup Efe kalp atışlarını yavaşlatmak adına her şeyi deneme yoluna gidiyordu lakin kökten çözüme bir türlü kavuşamıyordu! Eline aldığı telefonuyla direk sohbet sayfasını açarak günün anlam ve önemini belirten iletisini yazdı..

Y.Efe: Şafak 15!

Melih: Günler hiç geçmiyor sanki!

Demirhan: Sünnetimde bu kadar heyecan yapmadım lan!

Emirhan: Çünkü bayılmıştın geri zekalı!

Giray: Gel gel güzelim söz hiç acımayacak!

Demirhan: Yakalarsam muck muck!

Giray: Bana mı yürüyorsun? Cihan kardeşin aldatılıyor!

Cihan: Sence o kadar yürekli mi?

Demirhan: Görüldü!

Fırat: Oooooo! Düello başlasın!

Barış: Beyler! Şaka bir yana. Kuru kuru evlilik olmaz var mı aklınızda plan?

Y.Efe: Yine toplanırız sıkıntı yok!

Barış: Pişti mi oynayacağız? Oğlum parti diyorum parti!

Emirhan: Ne partisi? Gelemem ben öyle kafa patlatan şeylere!

Barış: Sen git seminer ver o zaman! Veda partisi bu tabi ki sesli gümbürtülü olacak!

Giray: Ooo! parti varsa alırım bi dal!

Can: +1 ekleyin. Can güvenliğimi koruyacak varsa tabi!

Barış: Sen gelme yaşın tutmaz!

Can: Boğalarında giriş hakkı yokmuş!

Giray: Oooooo! Vur vur vur vur!

Barış: Bu bana laf mı soktu şimdi?

Can: Hissettin mi?

Cihan: Vurdu gol oldu!

Barış: Eceli gelen it nereye işermiş anlatsın biri şu bebeye!

Y.Efe: Hey hey sakin! Bu parti biz bize olacaksa tamam! Çok kişiyi çağırmak ve tehlikeli işlere kalkışmak yok! Daha evlenmeden ölmek istemiyorum! Bilmem anlatabildim mi?"

Melih: Katılıyorum! Seda'ya parti falan düşünmüyoruz demiştim!

Barış: Biz buna karı köylü diyoruz! Siz ne diyorsunuz?

Giray: G*t korkusu!

Demirhan: Duyamıyorum! Az daha bağırın!

Melih: Sizi de göreceğiz beyler konuşun konuşun! Benimde konuşacağım günler yakındır!

Cihan: Melih'im arkandayım! Seni korurum!

Melih: Arkamı sağlama aldım beyler! Sesi kesin ateşletirim!

Fırat: Uzatmayın tamam! Biz bize yeteriz zaten sülale geniş çok şükür! Yer içer eğleniriz! O yüzden o işi bana bırakın!

Gençler hiçbir şeyden habersiz planlar yapıyordu. Bu hiçbir şeyden kasıt tabi ki geçmiş zamandı! Yine bir Onur vakasının vuku bulması çok yakındı ve bayrağı babası Onur'dan ele alan Fırat babasının izinden gitmesi an meselesiydi..

Gençler merakla şimdiden parti akşamının hayalini kurmaya başlamıştı.

Hepsinin merakını giderecek olan Fırat babasının izinden giderek ikinci bir kriz yaratmanın fitilini ateşlemişti haberleri yoktu...

-Bölüm Sonu-

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro