Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Özel Bölüm :)

^-^ Hanimiş hanimiş kim gelmiş 😍😍

Allah'ım nasıl özlemişim nasıl özlemişim anlatamam😊😊😊

Sizlerin de özlediğini bilerekten lafı hiç uzatmayacağım canlar 😊 Söz verdiğim üzere yer yer keyifli, eğlenceli, yer yer romantik duygusal bir bölüm harmanladım. Umarım beklentileri karşılayabilir. Keyfimize göre yine ara ara özel bölümler yazmaya çalışacağım 😊

Seviliyorsunuz 😊❤❤

Keyifli okumalar diliyorum..

SEVDA VURGUNU – ÖZEL BÖLÜM

"Pantolonunu sevdim, çıkar onu bebeğim hadi gel bize gidelim.."

Giray mutfakta, tezgahla kendi arasına sıkıştırdığı Nergis'e kedi gibi sırnaşıp şarkılar mırıldanıyordu. Nergis kıkırdayarak, "Evdeyiz ya zaten!" dediğinde Giray kafasını geriye doğru attırdı.

"Nergis şu iki ayda fantezi dünyama alışamadın ya pes! Ben şarkıyı söylerken sen böyle tahrik edici hareketlerle pantolonun düğmelerini açacaksın o sıra bana yaklaşacaksın ve.."

Giray şuan kimin mutfağında olduğunun farkında değildi ve ardından gelen sesle gözlerini devirmeden edemedi.

"Eviniz yok mu sizin?"

Samet, mutfakta yine kızını sıkıştıran damat kişisini görünce homurdanmadan edemedi. "Niye her akşam buradasın?" diyerek adama kısık tuttuğu gözleriyle baktı. Yanındaki kızının ayıplarcasına bakmasıyla, kolunu uzatıp Nergis'i yanına çekip sarıldı.

"Sana demiyorum prensesim ama o gereksiz kocana söyle evinde kalabilir. Yavru kuçu kuçu gibi peşinde taşıma boş yere! Sen gel yeterli.."

Giray pek sevgili babacığına da yaranamıyordu. Adam sırf duruma alışsın diye akşamları yemeğe geliyor, çayı bile içip uyumaya evlerine geçiyordu. Çünkü onlar gelmese Samet onlardan çıkmıyordu ve bu durum şaaapmalarına hep bir engel yaratıyordu!

Giray kızın kolundan tutup kendi yanına çekti. Karısını kolunun altına alarak koruma altına alır gibi Nergis'e sarıldı.

"Karım nereye ben oraya babacığım! Dikkatinizi çekerim karım dedim! Devletin gücü adına anlı şanlı karım oluyor kendisi!"

Samet adamı kale almadan tekrar kolunu uzatıp Nergis'i yanına çekti. Nergis bu duruma alıştığı için artık garipsemiyordu. Samet kızın saçlarına bir öpücük bırakıp geri çekildi.

"Prensesim bugün nasılmış? Bu cincik sana iyi davranıyor mu? Eğer davranmıyorsa hemen söyle bebeğim. Barış abini, olmadı Seda'yı arayalım onlarda olmazsa Cumhuriyet Başsavcısı yakın arkadaşım olur tek celsede indirsin bu insan azmanıyla olan anlaşmanı!"

Nergis babasının lafına kıkırdayarak dudaklarını kapattı. Kocasıyla olan evliliğine hala bir ihalenin anlaşması gibi yaklaşmasına inanamıyordu. Adamın ellerini kendi ellerinin arasına aldı. Tıraşlı yanağına ıslak bir öpücük bırakan genç kız, "İyiyim baba ve cincik kocamda iyi davranıyor. Hani bu evliliğimizi kabullensen artık diyorum.." dediğinde Giray kızın arkasından yaklaşıp sarıldı.

"Diyoruz ama kime diyoruz?"

Samet damadının lafı üzerine tezgahın üzerinden bir elma alıp ısırdı. Adama arkasını dönmeden belli belirsiz mırıldandı..

"Döneyim de kıymetlime de! Belki o dinler!"

Akşamın geri kalan kısmı yine her akşam olduğu üzere Samet ve Giray'ın atışmalarıyla geçmiş vakit bir hayli geç olmuştu. Giray oturduğu yerde kıpır kıpır Nergis'i dürtüyor eve geçmek için kıza kaş göz yapıp duruyordu.

Nergis kocasına ne oldu dercesine baktığında Giray, başıyla evin kapısını gösterdi. Genç kız hiç konuşmadan kaşlarını olmaz anlamında yukarı kaldırdı Giray ise olur anlamında başını salladı. Genç kız adamın böğrüne dirsek atınca Giray acıyla böğürmemek için zor durdu. Zavallı adam derin bir nefes verip "Off!" dediğinde Samet bakışlarını adamdan tarafa çevirdi.

"Sıkıldıysan kapı orada cincik! Tutan yok, gidebilirsin!"

"Bende öyle diyorum da sevgili karım olmadan gidemiyorum efem!"

Nergis bu tartışmanın ilerleyeceğini adı gibi biliyordu ve çekecek durumda da değildi. Hızla ayağa kalkıp "Biz artık eve geçelim." dediğinde Giray oturduğu yerden fırlayarak kalktı.

Yasemin kızına sarılıp kulağına doğru, "Baban için her akşam gelme bebeğim bırak alışsın." Diye fısıldadı. Genç kız annesinin yanaklarını sulu sulu öpüp anladım dercesine göz kırptı.

İkili evden çıktıklarında Samet yine hüzünle yerine geri oturdu. Elinin altında ne oğulları kalmıştı ne de kızı.. Zaman su misali akıp gitmişti ömürlerinden.. Yasemin kocasının yanına yavaşça oturup kocasından tarafa döndü. Sağ elini uzatıp adamın yanağına yaslayan kadın kocasına hala aşk dolu gözlerle bakıyordu.

"Alışmalısın artık. Hem fena mı oldu yine baş başa kaldık."

Samet'in gözleri anında hüznü defetmiş yerine şeytanların cirit attığı bir ortam yaratmıştı. Yasemin bu bakışları gayet iyi tanıdığından dolayı tepkisiz beklerken Samet hızla ayağa kalktı. Kollarını kadına doğru uzatıp hızla bir kolunu kadının bacaklarının altından geçirdi.

"Samet dur!"

Samet, Yasemin'i kucağına alıp merdivenlere doğru yöneldiğinde kadın utançla suratını kapatıp gülmeye başladı. Bu adam uslanmak ne demek hiç bilmiyordu.

"Belini sakatlarsan bakmam sana."

Yasemin istemem yan cebime koy tavırlarını sergileye dursun Samet en çekici bakışını devreye sokarak gamzelerini kadının gözüne soka soka sırıttı.

"Eh ne diyelim o zaman; belime kuvvet!"

***** **** **** ****

Barış elindeki dosya dolu ağır çantayı kapının girişine bırakıp boynundaki kravatını genişletti. Bütün gün çalıştığı yetmiyormuş gibi birde akşamın kör vakitlerine kadar toplantıları sürüyordu. Neyse ki evine geldiğinde bir tanecik karısı ilgilerin en güzelini kendisine sunuyor, bütün yorgunluğunu üzerinden alıyordu. Son zamanlarda baba olma isteğini de kabul ettirebilirse evliliğinde hiçbir pürüz kalmayacaktı. Lakin karıcığının inadını biraz olsun kıramıyordu. Pısırık Yakup Efe bile baba olmaya son hız koşarken kendisinin öylece beklemesi hiç dinmeyen öfkesini daha da körüklüyordu.

Barış salona girdiğinde masanın en kuytu köşesinde Fırat'ın kötü emellerine alet ettiği Zehra'yı görünce gözlerini açabildiği kadar açtı. Kendinden çok evini kullanan Fırat'ı öldürmek için yavaşça masaya doğru yanaştı.

"Ulan seni evlatlık mı aldık biz?"

Fırat ahtapot kollarını Zehra'nın üzerinden hızla çekip arkasını döndü. Zehra kızarmanın ötesinde bir renk alırken saçlarıyla kapanan suratını kaldırmadan önündeki kitaba bakmaya devam etti.

Fırat gayet ciddi tuttuğu ses tonuyla, "Ders çalışıyoruz Barış sessiz ol!" dediğinde Barış iki elini birden kaldırıp beline koydu. Tek kaşını kaldıran genç adam alayla, "Ya ne çalışıyorsunuz böyle sarmaş dolaş?" diye sordu.

"Anatomi!"

Fırat'ın içindeki şeytan sinsice gülümserken, Barış'ın şeytanları bütün savaş ekipmanlarını hazırladı. Elini Zehra'ya uzatan Barış, "Kızım sen tıp okuyorsun da ben o kısmı mı atladım?" diye sordu. Zehra sinirle hala yanında kendisine sarılmaya çalışan Fırat'ı dirseğiyle itekleyip yana doğru kaydı.

"Bakma sen ona sevgili eniştecim. Finansal tablonun analizini anlatıyordu biraz anlatış tarzı farklı.."

Zehra sevimli bir şekilde gözlerini kırpıştırıp Barış'ın vereceği yanıtı bekliyordu. Her akşam böyle basılmalara alışamamıştı ve her seferinde utanmasına mani olamıyordu. Fırat adama artık gitsen de devam etsek bakışlarını atınca Barış, ya sabır çekerek "Evlenseniz de rahatlasak!" dedi ve karısını bulmak için merdivenlere yöneldi.

"Zeyneeeeeep?"

Barış burnundan soluya soluya merdivenlerden çıktı. Karısı bu ikiliyi nasıl tek bırakıyordu aklı bir türlü almıyordu. Zehra gibi masum ceylanı Fırat'ın azgın sularında tek başına bırakmak akıl karı değildi!

"Zey..." Barış'ın seslenmesi yarım kalırken karşısına çıkan hortlaktan korkuyla geri kaçtı.

"Tövbe Allah! Sen kimsin ve karıma ne yaptın?"

Zeynep suratına sürdüğü bembeyaz maskeyle odanın banyosundan çıktığında sadece gözleri gözüküyordu. Suratında taş kesilen maske yüzünden mimiklerini bile oynatamayan kadın hafifçe dudaklarını oynatmaya zorladı.

"Karınızı güzelleştiriyorum Barış bey!"

Barış karısının tipine gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Neyse ki hatununun her hali güzeldi. Karısına yaklaşıp belini saran adam vücudunu kendi bedenine yasladı. "Benim karım zaten dünya güzeli boşuna uğraşmışsınız hanım efendi.." diyerek boynuna dudaklarını yasladı.

"Acaba kocam bana iltifat mı etti?"

Bir maske nelere kadir diye mırıldanan Zeynep kıkırdadığında Barış geri çekilip yalandan kaşlarını çattı.

"Öfkelide olsa arada sakinleşebiliyor!"

Zeynep kendisini kocasının kollarından kurtarıp geriye bir adım attı. Sorgulayıcı bakışların ardından, "Bunun çocuk istemenle alakalı olduğunu düşünmeli miyim?" diye sorduğunda Barış derin bir nefes alıp verdi..

"He yani diyorsun ki bu kadar sakinlik yeter, öfkelen kocacım!"

"Maske diyorum çok iyi geldi rahatlıyor insanı sana da yapmalıyız."

Zeynep kirpiklerini hızla kırpıştırıp kocasının sinirini büyük bir başarıyla geri püskürttüğünü sandı. Parmak uçlarında havalanan kız, dudaklarını büzüştürüp adamın gamzeli yanağına kısa bir öpücük bırakıp geri çekildi. Tabi Barış sakinleşmek kelimesinin anlamını bile bilmiyordu. Karısı tarafından kale alınmadığı için daha da öfkelendi.

"Ben diyorum bebek, sen diyorsun maske!" Barış aklına gelenlerle biran durdu ve mırıldanmaya başladı.

"Maske! Maskenin bin bir tonu! Maskeli balo! Maskeli fantezi!"

Zeynep, kocasının içinde uyanan Samet, Giray karışımının farkına vardığında hızla banyoya doğru koşturdu ve kapısını kilitleyip kocasını azgın sulardan uzaklaştı. Barış, karısının kaçışını bile fark etmeden olduğu yerde sırıtıyordu. Bu gece olacaklarının planıyla yerinde kıpırdandı. Banyonun kapısına yaklaşırken keyifle şakımaya başladı..

"Zeynep.. Hayatım.. Masum karıcım.. Hanimiş benim maskeli yavrum.."

*** **** *** **

"Emir hazırım ben!"

Emir karısının seslenmesiyle oturduğu koltuktan hızla kalktı ve önünü karısından tarafa çevirdi. Selin bütün güzelliğiyle merdivenden kuğu gibi süzülerek iniyordu. Emir gözlerini kocaman açarak ayakucundan yukarıya doğru hızla taramaya başladı. Gördüklerinden çok göremediklerine acıyla yutkunan adam karısının mavilerine kitlendi.

"Bir nereye? İki eteğin nerede?"

Selin kocasının lafı üzerine bir şey unutmuş gibi korkuya kapıldı ve hızla başını eğerek üzerine baktı. Her şeyi tamamdı!

"İşe gitmeyecek miyiz? Ayrıca eteğimde üzerimde!"

"Hayatım sen buna etek demişsin ama bu tamamlanmamış hatta tamamlanmaya bile yüz tutmamış bez parçası!"

Genç bayan gözlerini devirip, "Yine başlıyoruz!" diyerek inledi. Hayır bu adamın kıskançlık kotasını doldurma gibi bir seçeneği de yoktu ve aylardır şu duruma bir türlü alışamamıştı. Her sabah mutlaka bir posta kıyafet üzerine nutuk çekiyor işe öyle gidiyordu. Emir karısının umursamaz tavrına gözlerini kapatarak derin bir nefes alıp verdi.

"Selin! Bak bugün o kornişon turşusu geliyor farkındasın değil mi? Yani o adamı yememi istemiyorsan, bundan sonra kocanı mahpus damlarında ziyaret etmek istemiyorsan lütfen üzerini değiştir!"

Selin gelecek adamı hatırlayınca kıkırdamasına mani olamadı. "Geçen sefer oiki moiki idare etmiştin. Yine edersin. Acele et toplantıya bir saat kaldı."

Selin kocasının yeni bir itiraz cümlesini beklemeden evin kapısından koşar adım çıktı. Yol boyunca da müzik dinleyerek adamın dediklerine hiç kulak asmadı. Holdingin kapısından içeriye girdiklerinde her zaman olduğu gibi bütün çalışanlar ikiliye gülen gözlerle bakmaya başladı. Çünkü Selin her sabah olduğu gibi etrafına neşe saçarken Emir burnundan ejderha gibi ateş salıyordu.

Kocasına iyi çalışmalar dileyen Selin odasına geçerken, Emir giden karısının ardından şekeri elinden alınan çocuklar gibi baktı. Şimdi o kornişon turşusu herifi saatlerce öldürmemek için nasıl duracaktı onu düşünmesi gerekiyordu..

Ve duramadı..

Emir toplantının ortasına doğru artık kendine hakim olamamış Japon adamın üzerine uçmuştu. Selin olanlara inanamaz halde odayı terk etmiş Emir'in açıklama yapmasına bile fırsat vermemişti.

"Hayır varımı yoğumu bana çek diye verdim çeke çeke dayına çektin!"

Samet oturduğu yerden oğluna kınarcasına bakıyor olanlara hala inanamıyordu. Emir ise elindeki buz torbasını önündeki masaya fırlatırcasına attı.

"Bırakmadınız ki o çekik gözlerini iyice çekip yok etseydim!"

Oğlunun lafı üzerine neredeyse baygınlık geçiren Samet oturduğu sandalyede öne doğru kaydı. Elini pes dercesine kaldıran adam, "Oğlum şu kamyoncu yanın sonun olacak bak benden söylemesi!" dediğinde Yusuf arkasına yaslanıp yanındaki yeğeninin sırtını gururla sıvazladı.

"Karışmasına çocuğa! Aferin evlat sen dalmasan ben dalacaktım."

Emir destek görmenin keyfiyle yanındaki adama dönerek, "Sağ ol dayı. Ama işi batırdık galiba?" dediğinde bir destekte Onur amcasından geldi.

"Aman bir Japon gider diğeri gelir."

Emir hevesle "Gelir dimi?" diye sorduğunda ise Sinan topu ağlarla buluşturdu.

"Gelir gelir onu da ben yerim!"

*** *** **

"Bık! Bık! Bık! Kayınço ses ver!"

Giray elindeki minik telsize konuşup sırıtmaya başladı. Telsiz koca ellerinin arasında kaybolurken bu mavi renkteki telsizi kayınçosunun hangi fantezi aleminde kullandığını merak ediyordu. Giray tekrar bıklamak üzereyken Demirhan, sessizce adamın arkasına gelip durdu.

"Arkandayım geri zekalı!"

Giray duyduğu sesle olduğu yerde sıçrayarak döndü. Elindeki minik telsizi havaya kaldırıp salladı. "Oğlum bu bebek telsizi ne lan? Yoksa amca, dayı, enişte falan mı oluyorum?"

Demir, adamın elindeki telsize saldırıp hızla çekip aldı. Yanından geçerken omzuyla gelişigüzel vurmayı da ihmal etmedi..

"Allah seni alsa da hiçbir şey olmasan!"

Genç adam kendini rahat koltuklara uzunlamasına atıp ayaklarını karşıya doğru uzattı. Kollarını başının altında toplarken, "Kırılıyorum! Özlemedin mi beni?" diye sorduğunda Demir ayakta durup, gözlerini kıstı ve ciddi misin dercesine baktı.

"Daha iki saat önce beraberdik ve hayır özlemedim!"

Giray uzandığı yerden hafifçe doğruldu. Demir'in suratına doğru elini uzatıp korkuyla baktı.

"Ağzın mı yamuldu? Böyle yalanlar söyleme kayınço sonra kalıcı hasar kalır suratında demedi deme!"

Demir ya sabır çekerek tekli berjere bedenini boş çuval gibi bıraktı. Koltuğun kenarlarına dirseklerini dayayan adam suratını tek eliyle sıvazladı. Derin bir nefes koy verdiğinde Giray bir şeylerin geleceğini anladı ve Demir hiç bekletmedi..

"Nihan bebek istiyor ve bebekle alakalı ne görse şimdiden alıyor. Çocuğun biberonları bile var!"

Giray tamamen oturma pozisyonuna geçti. Uzun bacaklarını üst üste atıp psikolog gibi kollarını göğsünde kavuşturdu. "Eee ortada niye çocuk yok?" diyen Giray aniden "Aman Allah'ım yoksa?" diye heyecanla bağırdı.

Demir etrafına bakınıp önüne doğru eğildi. Gözleri meraktan kocaman açılmıştı. "Ne oldu lan?" diye sorup resmen eli kalbinde bekledi. Giray bir dedektif edasında yandan kısık bir bakış attı.

"Kayınçom yoksa kısır mı?"

Demir aniden ayağa kalkıp adamın tepesine dikildi. "Höst lan! Ne ne kısırı?" diye kükrediğinde Nihan'ın bu kükremeyi duymamış olmasını diledi. Giray umursamaz bir tavırla omuz çekip alayla kaşını kaldırdı.

"Olsa da yesek! Böyle nar ekşili falan. Dur ben Yasemin anneciğimi arayayım da yapsın."

Giray cebinden telefonunu çıkartırken Demir, "Annem yok!" diyerek kalktığı koltuğa tekrar oturdu.

"Ne demek yok? Yoksa babacığıma daha fazla dayanamayıp gitti mi?"

Giray'ın bunu ciddi ciddi sormasına hayretle bakan Demir, "Öyle bir durum mümkün mü?" diye sorduğunda Giray, bütün umutları yerin dibine batmış gibi hayal kırıklığı yaşadı.

"Bende onu düşünüyorum. Yıllardır babacığıma katlanabildiğine göre bence anneciğimde özel bir yetenek var."

Demir, sinirleri bozulmuş şekilde gülümsedi. Eliyle adamı geçiştirir gibi sallayarak, "Neyse dosyayı getirdin mi?" dedi. Giray koltuğun kenarına bıraktığı uzun siyah çantayı uzanarak aldı.

"Getirdim! Hayır yani ben lisede bile ödev yapmıyordum bu işi niye eve getirdik ki? Ayrıca şuan benim karımla özel bir meseleyi halletmem gerekiyordu."

Giray'ın kaşı gözü farklı yerlere doğru kayıp sinsice sırıttı. Sabrının son demini yaşamaya başlayan Demir, elini tehdit edercesine sallamaya başladı.

"Başlatma şimdi özel meselene! Zaten alışmış değilim bu duruma şansını zorlama."

Kayınçosunun suyuna gitmek varken damarına basmayı tercih eden Giray oturduğu yerden kıymetlisini öne doğru kaydırdı.

"Neye alışamadın? Kardeşinin iki aydır benimle.."

Pek sevgili kayınçosunun "Giray!" diye adını kükremesiyle, genç adam ellerini pes edercesine iki yanına kaldırdı. "Peki peki!" diyerek ağzına fermuar çekermiş gibi yaptı.

Genç adam süründüğü zamanların intikamını, yediği yumrukların acısını son iki aydır ufaktan ufaktan böyle çıkartıyordu. Demir derin derin solurken, Giray halinden oldukça keyifli bir halde koltuğa yerleşti. Çıkardığı dosyalardan birini Demir'e sırıtarak uzattı. Demir adamın uzattığı dosyayı öyle sert çekti ki sinirini onlardan çıkarıyormuş gibiydi.. Kafasını işe vermek için hiç bekleme yapmadan önüne bıraktığı dosyayı açtı..

"Hoş geldin Giray!"

Bir süre sonra Nihan elindeki ufak çantasıyla salon kapısından girdiğinde iki adamın kafası kızdan tarafa döndü. Adam kahvesinden bir yudum alırken, "Hoş buldum yenge hanım." dedi.

Nihan çantasının içinde bir şeyler ararken, adamlara bakmadan "Nergis evde mi?" diye sorduğunda, Giray kızı hiç bekletmeden, "Yok İmran'ın yanına geçti. Sen de geçiyorsun sanırım." dedi. Genç kız evet anlamında başını salladı ve alaylı bir bakış attı.

"Evet. Kız abimin ellerinde can vermeden, kurtarma operasyonu yapacağız."

Nihan oldukça tatlı bir şekilde gülümserken, Demir karısının lafı üzerine, "İyi ki baba oluyor!" diye mırıldandı. Tabi bu mırıldanma fısıltı gibi çıkmış olsa da Nihan'ın kulaklarından kaçmamıştı. Çantasını önünde iki eliyle kavrayan genç kız, kocasına ciddiyetle baktı.

"Birileri de olmak istemiyor!"

Demir gözlerini kocaman açıp içinden bir küfür savurdu. Yanında kıkırdayan adamın böğrüne bir dirsek savurup karısına çevirdi bakışlarını..

"Nihan saçmalama hayatım. İstemiyorum demedim ki! Ayrıca özel meselemizi bu hıyar herifin yanında mı tartışacağız?" dediğinde Giray, adamın kolundan tutup kendinden tarafa çevirdi.

"Hıyarda kim? Ben varım ben! Yabancı sayılmam ayrıca kısırlık kafaya takılacak bir mesele değil."

"Kısırlık mı?"

Nihan'ın çığlığa benzer sesi odayı inlettiğinde kocasına doğru hızla yaklaştı. "Demir sen kısır mısın? O yüzden mi bebek istemiyorsun?"

Demir yanındaki adamın yakasına hızla yapışıp üzerine doğru abandı. "Ulan! Seni öldürmemem için bir sebep söyle?" diye sinirle bağırdığında Giray, yakasında duran adamın ellerini tuttu.

"Bir tanecik eniştenim."

Genç adam öfkesine mani olmak için gözlerini kapatıp boğa gibi soludu. Adamı ittirip ellerini çekerek ayağa kalktı. Karısının omuzlarından sabitleyerek gülümsedi.

"Yok öyle bir şey yavrum turp gibiyim maşallah!"

Nihan adamın güven verici gözlerine, şüpheyle bakıp "Emin misin?" diye sorduğunda Demir ağzından kötü bir şey kaçırmamak için dudaklarını birbirine bastırdı.

"Nihan! İstersen şimdi odamıza çıkıp test edelim ne dersin?"

Kocasının tehditvari konuşmasına sinirlenen genç kız adamın elleri arasından bedenini geri çekti. "Aman neyse yiyin birbirinizi gidiyorum ben!" diyerek arkasını dönüp bahçeye çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladı. Sürgülü kapıdan çıkmak üzereyken, Demir'in seslenmesiyle durup adama ne var dercesine baktı.

"O abine söyle yine manava silahla baskın yapmasın! Adam ilkinde şikayetçi olmadı, ikincisinde ne demek ananas yok diyerek adamın kafasını yarmış. Valla üçte kurtarmam yatar içerde paşa paşa!"

Nihan, kıkırdayarak "Peki söylerim sonra da gelir senin kafanı yarar." dedi ve ardına bakmadan evden çıktı. Demir karısının lafı üzerine inanamazcasına kafasını sallarken, Giray kızın lafına amin dedi. Elini yukarı kaldırıp parti dansı yapar gibi salladı..

"Camon Cihan Camonnn!"

Aradan geçen bir saatte ikili dosyadaki davanın ince ayrıntılarını konuşurken bahçe kapısının camına inen yumruk sesiyle yerlerinden sıçradılar.

"Aç ulan şu kapıyı!"

Kapının ardından bağırıp kükreyen Cihan'ı gören Giray korkuyla yerinden sıçradı.

"Aha vallahi ateşlemeye geldi! Şimdiden söyleyeyim kurtarmam seni. Nah bahçe kapısından kaçar gider, kendimi kurtarırım daha iki aylık evliyim."

Demir adama kınayarak bir bakış atıp oturduğu yerden kalktı. Az önce camon Cihan demeyi biliyordu. Üzerindeki tshirt'ün eteklerini çekiştiren Demir derin bir nefes alıp sürgülü kapının kilidini açıp, yana doğru kaydırdı.

"En sevdiğim kayınçom gelmiş! Hayırdır ne bu öfke yiğidim?"

"Sanki başka kayınçon var? Çekil şöyle kenara!"

Cihan, adamın omzundan ittirip içeriye girdi. Giray ile kısaca selamlaşan adam koltuğa boş çuval gibi yığıldı. Genç adam arkasına yaslanıp bu ikiliyi keyifle izlemeye başladı. Kayınçosunun kayınçosu inşallah ateşlerdi de kendisi de rahatlardı.

"Senden bir tane daha yok zaten!" diyen Demir adamı kale almadan yerine oturdu. Kafası zaten kazan gibiydi üstüne birde Cihan'ı çekemezdi.

"Kes kes! Manavı korumaya almışsın?"

Demir kafasını kaldırıp, kendini öldürmeye meyilli katil adama ciddi bir bakış attı. "Adamın her gece bir organı iş görmemeye başlamıştı. Ne yapsaydık?" dediğinde Cihan sinirle soludu.

"O da manavına her meyveyi getirsin. Manav sadece hıyar domates satmak için mi var?"

"Ülkede başka manav mı yok?"

Cihan oturduğu yerde omuzlarını dikleştirdi. Ellerini iki yana açarak, "Gecenin dördünde gidebileceğim en yakın orası var. Hem evi de üst katında. Uyandırmak kolay oluyor." dedi.

"Adamın evini mi bastın?"

Demir'in kükremeyi andıran sesi adeta odayı inletirken, Cihan kulağına gelen sesle gözlerini kıstı. Rahat bir tavırla bacaklarını önündeki masaya uzatıp tek kolunu dayandığı koltuğun baş kısmına doğru uzattı. Hala cevap bekleyen bitanecik eniştesine tek kaşını kaldırıp alayla sırıttı.

"Bu gece de basmayı düşünüyorum!"

Giray yanındaki adama meraklı bakışlar atarak, "Birader bence sıkıntı İmran'da! Neden hep gece aşeriyor?" diye sorduğunda Cihan yayıldığı koltukta dikleşti. Bu can alıcı soruyu ciddi şekilde düşünmüştü.

"Buna çok kafa yordum ama inan bir cevap bulamadım. Hayır birde yurdumun güzel meyveleri dururken neden hep ilginç meyveler aşeriyor? Mesela iki gece önce çilek aşerdi ulan dedim tamam mevsimi de zaten bulurum illa ki! Aldım bir kasa çileği getirdim önüne ne dese beğenirsiniz?"

İki adam merakla Cihan'ın ağzından çıkacakları bekliyordu. Derin bir nefes veren Cihan başını sağa sola sallayıp kaderine sessiz bir küfür savurdu.

"Senbikiya Kraliçe Çileği değilmiş o?"

"Neybikiya?"

Demir ve Giray adamın farklı bir dilde konuştuğunu sanınca manasızca geç adamın suratına kitlendi. Cihan ellerini birbirine sürttürdü. "Senbikiya birader! Neyse tamam dedim onu da bulurum yeter ki ağlamasın. Gecenin o saatinde yine düştüm yollara."

Demirhan kayınçosunun bu haline oldukça keyiflenmişti. Ardına yaslanıp bacak bacak üzerine attı. "Buldun mu bari?" diye sorduğunda Cihan öldürücü bakışlarını atarak kafasını salladı.

"Evet buldum. En yakın Tokyo'da varmış!"

Cihan'ın cümlesi bittiğinde iki adam birkaç saniye kadar olayı idrak etmeye çalıştı. Şaka mı gerçek mi ayrımını yapan iki adam kahkahalarını tutamayınca olanlar oldu. İkili gülmekten nefes bile alamaz hale geldiklerinde Cihan hala küfür ediyordu.

"Hatun Tokyo'da yetişen çileğe aşerdi. Gel de ateşleme! Hayır sanki babasının evinde Senbikiya çileği yiyerek büyüdü. Tabi Tokyo'ya gidip alamayacağıma göre oturdu hem ağladı hem bir kasa yurdumun çileğini yedi. Sonrada sabaha kadar çilek kustu!"

"Hey gidi ateşleyen Cihan'ımın düştüğü hallere bakın a dostlar!"

Giray adamın haline hem acıyor hem kahkaha atmaya devam ediyordu. Karşı koltukta oturan kayınçosuna eliyle işaret ederek, "Duy duy! İyi ki kısırsın olmasaydın.." dediğinde Cihan koltuktan öyle bir zıpladı ki resmen beyni havaya hopladı.

"Ulan sen kısır mısın?"

Cihan'ın göz bebekleri yerinden çıkarcasına açılmıştı. Demir gibi adamın kısır olması ihtimalleri dışında bile değildi. Demirhan gözlerini kapatıp katil olmamak için derin bir nefes alıp verdi. İçinden saymaya başlasa da bir işe yaramayınca gözlerini açtı ve Giray'ın sinsice sırıtışıyla karşı karşıya geldi.

"Var ya sonunda kafana sıkacağım toptan kurtulacağım!"

Demir kendinden hala yanıt bekleyen Cihan'a baktı. Herif nefes bile almadan duyacağı cevabı bekliyordu. Ya sabır çeken Demirhan kafasını hayretle salladı.

"Yok öyle bir şey! Hepinizden sağlam ateşliyorum."

"Dedi çocuk yapmaktan kaçan adam!"

Demir elindeki kalemi Giray'ın suratına doğru fırlattı. "Ulan daha karımın sefasını süremedim. Görevdi düğündü dernekti. Hem baksana İmran Tokyo'da yetişen meyveyi aşerdiğine göre Nihan'ı düşünemiyorum! Kim bilir yeryüzünde olmayan hangi meyveyi ister?"

Demir'in lafıyla bir kahkaha atan adamların sesi bahçeye kadar ulaşıyordu. Kapıdan aheste tavırla giriş yapan Melih ve Barış adamların kahkahalarına merakla baktı. Barış ceplerine sokuşturduğu ellerini dışarı çıkartıp adamların önünde salladı.

"Hayırdır lan parti var madem niye alo demiyosunuz?"

Demirhan, Barış'ın lafına karşılık gözlerini devirdi. "Götümün dibinde evin ben alo diyene kadar geliyorsun işte!"

"Dedi ikizim!"

Emir salona zengin girişini yaparak, "Selam beyler!" dedi ve boş koltuklardan birine bedenini attı. Giray ellerini havaya kaldırarak, "En sevdiğim kayınçom gelmiş." dediğinde Emir adama alaylı bir bakış fırlattı.

"Kesin bir şey isteyeceksin ve hayır ben yapmayacağım."

Genç adam kayınçosunun dediklerine sinirlenerek ellerini iki yana doğru açtı. Bu adamlara sevgi göstermek, iyilik yapmak falan boşa zaman kaybıydı!

"Höh yani! Bir kere de olumlu yaklaşsan ölmezsin. Bak aşk adamı Melih'ime. Adamın duruşu bile keyif saçıyor etrafına! Adamsın adam!"

Giray parmaklarıyla kalp işareti yaparak Melih'e doğru öpücük eşliğinde gönderdi. Melih mahcupça gülümseyerek Giray'a baktı. "Cidden Giray ne isteyeceksin merak ettim." dediğinde ise Giray'ın gözleri resmen yerinden fırlayacak derecede açıldı. Melih'in lafına sesli bir kahkaha etrafa dolarken, Giray suratsız bir şekilde karşısındaki adamlara baktı.

"Yok ulan bir şey! Ama siz durun illa elime düşersiniz."

Bütün beyler aynı anda, "Allah korusun!" diye bağırdığında Giray küserek yerine sindi. Elbet intikamını alırdı. Sonuçta onun adı Giray'dı. Onun intikam almadığı gün öldüğü gündü!

"Hayırdır kimi koruyor?"

Fırat elindeki içecek dolu poşetlerle gülerek içeri girdi. Onu takip eden Can'da diğerlerine selam verdiğinde Demir, "Işığı gören geliyor. Biri kapıyı tutsun!" dedi. Sözde kafasını dinleyecekti hepsi hayal olmuştu!

"Senin ne işin var lan?"

Barış gelen adama öldürücü bakışlar fırlatırken Can bu bakışlardan zerre etkilenmeden oturduğu koltuğa yayıldı. Özellikle yerini Cihan'ın yanına denk getirmiş olması ciddi anlamda tesadüftü. Başka bir açıklaması olamazdı..

"Pardon da ev sahibi bir şey demiyor sana ne oluyor?"

Demir eyvallah dercesine başını salladığında Barış, çocuklar gibi omuz çekmekle yetindi. "Seninle aynı yerde hava almak bile beni boğuyor." dediğinde Can'ın dudakları iki yana doğru kıvrıldı. Dirseğini koltuğun kenarına dayayan genç adam suratını elinin içine yaslayarak umursamaz bir tavra büründü.

"Kardeşin öyle demiyor ama!"

Can sinsi sinsi sırıtadursun, Barış, "Ulan!" diye kükreyerek oturduğu yerden kalkmaya çalıştı. Yanında oturan Melih adamın koluna yapışıp yerine oturtup Can'a sus istersen dercesine baktı. Hayır sinirlendirmek onlara, yatıştırmak kendi payına düşüyordu. Barış, Melih'in desteği derin derin soluyarak boynunu sağa sola çevirerek rahatlamaya çalıştı. Giray çocuğun alnındaki boncuk boncuk biriken terleri eliyle gösterdi.

"Niye bu kadar terledin sen? Yine otobüsle mi yolculuk yaptınız?"

"Çok mu belli oluyor? Bu kızda ki topluma karışma, onları gözetleme sevdası ne zaman son bulacak merak ediyorum!" Can gözlerini devirip orta sehpanın üzerinden bir peçete alıp alnını sildi.

"Şoförü nasıl yumrukladığını da anlat."

Fırat'ın lafı üzerine herkes adama hayretle baktı. Yol üzerinde Fırat ile karşılaşan Can olayı anlatmış içinde biriken siniri azda olsa atmayı başarabilmişti. Fırat çocuğun anlattıklarına hala gülerken Emir Barış'a doğru, "Kendine yakışan bir enişte bulmak nasıl bir duygu anlatsana." diye dalga geçince genç adam, elinin altındaki yastığı Emir'e doğru fırlattı. Emir minik yastığı havada yakalayıp arkasına destek olarak tıkıştırdı. Merakla Can'a bakan Barış, "Niye dövdün lan adamı?" diye sordu.

"Şimdi biz her zaman olduğu gibi sıkışık bir şekilde yolculuk ediyorduk. Sonra biricik kardeşinin canı çikolatalı sufle istedi tabi buna biraz ben sebep olmuş olabilirim neyse konumuz bu değil!"

"Dur dur! Acaba nasıl sebep oldun?"

"Konumuz o değil dedim ya Barış! Neden uzatıyorsun?"

"Tutmayın abi beni!"

Melih şimdi bayılacaktı. Adamın koluna tekrar yapışıp koltuğa sabitledi. "Öfke kontrolünü evlenince de sağlayamadı bu herif! Ee sen devam et." dediğinde Can acıyla yutkundu.

"Hanımefendi ani bir kararla durun durun incez diye bağırdı. Adam hala sürüyor tabi. Dedim kaptan dursana incez! İndiremem dedi. İndir dedim, indiremem dedi. Ben biraz abartarak sesimi yükseltince birde yanında azcık hakaret edince arabayı durdurdu. Herif ayağa bir kalktı, sanki dövüş salonundaki dersleri bitirdiğinde bu işi ek olarak yapıyormuş gibi bir yarma! Tabi bok sürdürmicez ya, bende onun üstüne gittim. Kaçmamız için tek fırsatımız vardı bende yumruğu geçirdim ve kaçtık! Abi adam durağa gelmeden, kapıları açamazmış sonradan öğrendim."

Beyler çocuğun suratındaki acınası ifadeye baktıkça gülüyor, güldükçe iyice keyifleniyordu. Bu saf adamın sonu Başak sayesinde otobüslerden olacaktı net!

"Açılın doktor geldi."

Yakup Efe koca bir tepsiyle içeriye giriş yapıp otuz iki dişini gösterircesine adamlara gülümsedi. Baba olmanın mutluluğunu hala bünyesinden atamamıştı ki atmaya da pek niyeti yoktu. Elindeki tepsiyi orta yere bırakan adam eğildiği yerden doğruldu.

"Napıyosunuz kılıbık sürüleri?"

"Dedi kılıbıkların başkomutanı!"

Giray, adama göz kırparak tepsinin içinde kapalı kaplara bakıp, "Ne getirdin?" diye sordu. Yakup Efe derin bir nefes verip kusma ihtiyacını güçlükle geri bastırdı.

"Sorma Gülüm günlerdir kısır aşeriyor.."

Yakup Efe kısırdan bıkkınlığını dile getirirken Demirhan aniden, "Kısır mı?" diye bağırınca Giray adama, "Korkma kayınço bu yenen cinsinden!" dedi.

Kapların kapaklarını açmaya başlayan Giray, "Canımda birileri yüzünden çok çekmişti." diyerek ağzından akan suları sildi. Demirhan adamın eline vurup, "Dökeceksin şimdi bekle tabak falan getireyim." diyerek oturduğu yerden kalktı. Demir'e yardım etmek için Melih'te oturduğu yerden kalkarak mutfağın yolunu tuttu. İki adam hazırladıklarını salona taşırken yarı yolda dış kapının çalmasıyla duraksayıp birbirlerine baktı.

"Eksik mi var? Kimi bekliyoruz?"

Melih'in meraklı sorusuna Demir, bilmem anlamında omzunu çekti. "Anlarız şimdi!" diyerek elindekileri kenardaki konsolun üzerine bıraktı ve kapıyı açtı. Kapının ardında bütün ihtişamıyla bekleyen adamı görünce iki adamın ağzı kulaklarına vardı.

"Ooo ağa abimiz gelmiş. Sen gelir miydin bizim fakirhaneye ya?"

Berdan üzerindeki siyah gömleğin yakalarını düzeltip bütün havasıyla içeriye giriş yaparken, "Çok konuşma sarı kafa alırım ayağım altına!" diyerek Demir'in saçlarını çocuklar gibi karıştırıp ittirdi.

"Abi hoş geldin."

Berdan kardeşini kollarıyla sıkı sıkıya sarıp, "Naber koçum?" diyerek ayaküstü laflamaya başladı. Demir adamları salona yönlendirip kendisi de bıraktığı tabakları alarak salona geçti. Berdan salona girdiğinde tayfanın eksiksiz bir şekilde olduğunu gördüğünde sırıtmaya başladı.

"Napıyonuz bebeler? Ne bu kısır partisi mi var?"

Beylerle kısaca selamlaşan Berdan boş bir yere otururken, Giray hazırladığı tabağı adama doğru uzattı. "Al abi sen de ye! Süper olmuş vallahi."

Berdan uzatılan tabağı elini kaldırarak reddetti. "Yok kalsın bir şey yiyecek halim yok!" dediğinde Melih telaşla abisine çevirdi bakışlarını, "Hayırdır abi bir sıkıntı yok ya?" diye sordu. Berdan kardeşinin sorusuna karşılık gözlerini devirmeden edemedi.

"Yengen dışında mı? Hayır yok!"

"Söz konusu Füsun yengeyse susarım arkadaş! Kadın benim dilimi bile bağlıyor."

Giray ağzına tıkıştırdığı kısırı yutmaya çalışırken Cihan adamın haline acıyarak baktı. "Bu sefer ne oldu diye sormaya korkuyorum." dediğinde bütün beyler Cihan'ın dediklerine hak vererek başlarını salladı. Berdan derin bir nefesin ardından, merakla konuşmasını bekleyen adamlara baktı.

"Oğlum aşık olmuş."

Berdan'ın dediklerinden sonra ortamdan keyifli nidalar yükselirken, "Aslan be! Tabi aşk hayatına erken atılmak önemlidir." diyen Demir, Cihan tarafından böğrüne sert bir dirsek yeme şerefine nail oldu.

"Kaşınma istersen!"

Demir acıyla inleyip yerine sindi. Hayır bu adamı parmaklıklar ardına tıkmayı bir türlü başaramamıştı ki rahat bir nefes alsın!

"Sorun Berat'ın aşık olması mı?"

Emir'in sorusuyla Berdan içinden keşke öyle olsaydı diye geçirdi ve olayın gerçek yüzünü anlatmaya başladı.

"Hayır değil! Aşık olduğu kıza başka bir velet daha aşıkmış. Çocuk gelinime bugün laf atınca benim aslanımda ateşlemiş! Tabi öğretmen hanım girmiş araya neyse Erdem her gün orada bekliyor beni aradı hemen dedim Füsun'un kulağına sakın gitmesin ama nerde.. Her neyse gittim kadın bıdır bıdır anlatıyor durumu. Kadının bakışları bir değişik, orama burama içli içli bakıyor. Ulan dedim iyi ki Füsun yok! O sıra kapı kırılırcasına açılmasın mı? Füsun bildiğin kasırga! Gözlerindeki şeytan bütün zırhını kuşanmış!"

Adamlar soluklarını tutmuş olayı dinlerken Füsun'un gelme sahnesinde sesler birden uğuldadı ve adamların surat ifadeleri ciddi anlamda değişiklik gösterdi. O sahneden sonrayı herkes az çok tahmin ediyordu..

"Neyse biz işi tatlıya bağladık tam kalktık bu öğretmen demez mi babası gibi kuvvetli oğlunuz var diye.."

"Oooo!"

Bütün beylerin ağızları mağara gibi açıldığında o cümleyi kuran öğretmenin akıbetini hiçbiri düşünmek bile istemiyordu. Berdan sabah yaşanan olayı tekrar yaşıyormuş gibi hissetti ve eliyle suratını sıvazladı..

"Gerisini anlatmaya dilim varmıyor!"

Berdan'ın içli çekişine gülmemek için dudaklarını bastıran Cihan, kimsenin sormaya cesaret edemediği lakin merak ettiği soruyu sordu.

"Öğretmen yaşıyor mu abi?"

Berdan usulca, başını onaylar şekilde sallayarak, "Ona yaşamak denirse yaşıyor. Tayinini istemiş!" dediğinde beylerin artık kendilerini tutma sabrı kalmadı. Biri ikisi derken artık kahkaha atanlara Berdan önce sinirle baksa da kendisi de dayanamayıp gülmeye başladı. Fırtına gibi bir eşe sahip olabilirdi lakin kadınının fırtınasına da deli gibi aşıktı..

"Ayol sen kimin kocasına kuvvetli diyorsun? Yoldum bütün saçlarını verdim eline!"

Füsun kabarık saçlarını eliyle arkasına gelişigüzel savurdu. Sabahki olayın ardından hala rahatlayamamış, bedenindeki sinir harbini bir türlü atamamıştı. Az daha dövseydi ne olurdu sanki?

"Ay Füsun abla tamam valla gülmekten çocuğu düşürcem!"

İmran bir eliyle hafif çıkıntı halindeki karnını tutuyor bir eliyle gülmekten yaşaran gözlerini siliyordu. Gülüm elindeki kısır dolu kaşığı ağzına tıkıştırıp, "Helal olsun vallahi bende olsam aynı şeyi yapardım." dediğinde Füsun kıza hak verircesine başını salladı.

"Herhalde kız! O hayalinde benim erkeğimin kuvvetli muhteşem kaslarında çikolata sosları hüpletçek bende suscam öyle mi? Hahayt güleyimde ziyan olmasın!"

"Az bile yapmışsın abla ah ben olacaktım!"

Nergis biran için bir başka hatunun Giray için öyle konuştuğunu hayal etti ve hemen o hayal dünyasından sıyrıldı. Düşünmesi bile felaket bir durumken yaşamayı Allah'ı var istemiyordu.

"Kız Nergis o an seni düşünmedim değil. Senden öğrendiğim iki üç tekme yumruk çeşitlerinden dedim birini olsun kullanayım, o da sen git benim dalyan gibi herifime denk gel!"

Füsun, sinsi sinsi sırıtırken kızların hepsinin gözleri yerlerinden pörtledi ve hepsi aynı anda, "Berdan abiye yumruk mu attın?" diye sordu. Füsun umursamaz bir şekilde omuz çekip, kurabiyesinden ısırdı.

"O da yellozla arama girmeseymiş! Ben yapıyor muyum öyle bir şey? Hayır! Az emeğe saygı yani.."

Zehra merakla, "Peki o ne yaptı?" diye sordu. Sonuçta Berdan gibi adama yumruk atmak yürek işiydi. Füsun kocasının yumruktan sonra nasıl sersemlediğini hatırlayınca kıkırdamasına mani olamadı.

"Beni çok güzel seveceğini söyledi. Henüz hesabı kesemedik benim minnoş oğlum sağ olsun anasını gece gündüz yalnız bırakmıyor da!"

Füsun'un sağa sola kayan gözleri zafer kutlamalarını yaparken kızlar keyifle gülmeye devam ediyordu. Bu kadın resmen ateşti. Hem de yaklaşanı yakan cinsinden..

"Hayır birde hatundan yumruk yedik!"

Berdan çenesini ovuştururken sesli bir küfür savurdu. Karşısındaki bebelere rezilliğin alasını yaşarken düştüğü duruma inanamıyordu. Karısından yumruk yemek ne demekti? Allah sorardı adama!

"Gülmeyin ulan elimde kalırsınız!"

Berdan'ın sinirli çıkışına, düşen suratına dayanamayan Melih adamın koluna elini koyup destek olurcasına baktı. "Abi hatırlarsan bizde bir kutsal parti sonucu hatunlardan dayak yemiştik başta biraz koyuyor ama sonra unutuyorsun."

"Unutulacak gibi değildi koçum. Vallahi feleğim döndü."

Berdan hala çenesindeki sızıyı hissediyordu. Hayır karısı hamur yoğurmaktan mıdır nedir o güce nasıl erişmişti. Gizli gizli dövüş dersi mi alıyor diye düşünmeden edemedi. Tamam sonuçta kendine yakışır bir karısı vardı ama o yumruklardan kendisi nasiplenecekse sevinilecek bir durum değildi. Akşam eve döndüklerinde hesabını gayet güzel kesecekti. Berat'ı Rıza'ya bırakabilir olmadı Birgül annesine gönderebilirdi. Sonuçta babasının nasıl bir yaratığa dönüştüğüne şahit olmaması gerekirdi. Aklına gelenlerle yerinde kıpırdanan Berdan, 'Ah Füsun ah! El kadar bebelerin ağzına beni sakız ettin ya bende sana o inekli geceliklerini özlettirmez miyim?' diye düşünüp sinsi planlarını kurmaya başladı. Tabi bu arada çaprazında kalan Can ve Fırat'ın hala gülen tiplerine kısık gözleriyle baktı.

"Siz ne gülüyorsunuz lan? Ama siz durun hele bi evlenin o zaman göreceğim sizi! Bekara hatun boşamak kolay tabi!"

"Ben Zehra'dan öyle bir şey beklemiyorum ama Başak için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."

Fırat fikrini rahatça söylediğinde, Can olduğu yerde ürperirken bakışları Barış'la yarı yolda kesişti. Barış adama sinsi sinsi sırıtırken Can zavallısı değişen suratını saklamak için şekilden şekle girdi. Giray rengi atan çocuğun suratına bakıp sırıtmaya başladı ve teselli edici cümlesini söyledi gitti..

"Üzülme lan en fazla otobüste yatar kalkarsın!"

**** ***** *****

"Ay çok yedim! Ellerime sağlık!"

Gülüm karnını eliyle sıvazlayıp arkasına yaslandı. Neredeyse her gün canı kısır çekiyor hiç üşenmeden gece gündüz yapıp yiyordu. Çocuğun bulgur gibi şişmesinden artık korkar olmuştu lakin nefsine de bir türlü dur diyemiyordu. Kızların önündeki tabaklara bakan genç kız, hemen hemen hepsinin yemiş olduğunu gördü. Bir tek Nihan tabağına hiç dokunmamıştı.

"Nihan? Niye yemiyorsun, beğenmedin mi?"

Nihan düşüncelerinden sıyrılıp dünyaya hızla dönüş yaptı ve Gülüm'ün dedikleriyle tabağını kucağından sehpanın üzerine bıraktı. "Ah yok Gülüm! Ben şeyden yemedim. Yani şeyden.."

Nihan cümlesini bir türlü devam ettiremiyordu. Kocamın kısır olup olmadığını düşünmekten yiyemiyorum diyebilir miydi? Ya Giray gerçekten haklıysa? Kocasının çocuk istemeyişinin sebebi o olabilirdi! Diline gelen soru yığınlarıyla savaşı kaybeden Nihan hızla yanında oturan Nergis'e döndü.

"Nergis abin kısır mı senin?"

"Neeeee?!"

Nergis öyle bir cırladı ki kendi kulakları bile zarar görmüş olabilirdi. "Kız ne kısırı?" diye sorduğunda Nihan, ne diyeceğini bilemedi. Kardeşi adamın kısır olup olmadığını nereden bilebilirdi ki!

"O da nereden çıktı?"

İmran merakla Nihan'ın cevaplamasını beklerken Selin gayet rahat bir tavırla eltisinin haline gülümsedi. "Kocanın kısır olma ihtimali sıfır hayatım. Sonuçta kimin oğlu olduğunu unutmuş olamazsın değil mi?"

Kızlar kıkırdamaya başlayınca Nihan "Hayır Selin unutmadım ama çocuk istememesinin nedenini anlayamıyorum!" diyerek üzüntüyle kafasını önüne doğru eğdi.

"Çare Victoria Secret!"

Füsun'un lafı üzerine bütün bakışlar kadından tarafa döndü. Füsun seksi bir bakışın ardından kıkırdayarak üzerindeki kıyafetini düzelterek oturduğu yerde öne doğru kaydı.

"Bakın şimdi, o geceliklere vakti zamanında alerjim vardı. Benim yabani öküzümde tabi alışkın değil o tür şeyleri üzerimde görmeye zavallı adam ördekli, kuzulu, maymunlu, öküzlü gecelikten başka bir şey görmediğinden dolayı.. Her neyse bu geceliklerin kerametini bende merak ettim. Alerjimi yendim ve giydim!"

Kızlar hep bir ağızdan merakla, "Eee?" diye seslenince Füsun sesli bir kahkaha patlattı. "Eeesi öbür aya Berat'ın haberini aldık!"

Füsun gözlerini kızlara karşı tatlı bir şekilde kırpıştırıp durdu. Fantezi dünyasının rengarenk kalmasını sağlayan geceliklerine şükrederken bu gece eve döndüklerinde kocasını nasıl püskürteceğini de aklının bir köşesine not etti. Geçen hafta aldığı gecelik denmeyen ama gecelik adı altında bir ton para bayıldığı sanat eserini giyinebilir, muhteşem kaslı erkeğinin sinirlerini yumuşatabilirdi..

"Ay abla ben ilk gece giydim de adam koltuktan yere düştü. Sonra baktım çocuk hevesi de yok ceza niyetine hiç şaapmıyorum!"

Nihan sinirle suratını büzüştürdü. Madem bebek istemiyordu bundan sonra o da kuralına göre oynardı. Hatta yatağa bile almayabilirdi!

"Şaaaptırmazsan, şaaptırırlar ayol!"

Nergis kocasının lafıyla son noktayı koydu ve az da olsa kızın gülümsemesine yardımcı oldu. Kendisi bile iki ayda kocasına benzemişti. İçinde hep bir şaapma arzusu dolanıp duruyordu. Tabi bunun genleriyle de alakası olduğunu düşünüyordu. Sonuçta babası kutsal rahip değildi!

"Acele etmeyin bu kadar adam evliliğin tadını çıkartmak istiyor belli ki!"

Zeynep gayet sakin bir şekilde fikrini belli ettiğinde İmran "Barış abim istemiyor mu?" diye sordu. Halbuki, kocasından sonra en çok baskı uygulayacak olan Barış abisiydi. Zeynep umursamaz bir tavırla omzunu çekip "Sadece istemekle olmuyor valla İmrancım, o öfkesine biraz dur desin önce! Sonrasına bakarız." Cevabını verip sırıttı.

"Kız Nergis sende yap böyle minik Giraycıklar falan!"

Başak içindeki bebek sevme hevesini susturamıyordu. Hepsi üç beş tane doğursun o sadece sevsin istiyordu. Misal evlenmiş olsaydı en az üç beş sene bebek düşünmüyordu!

"Ülke henüz onları kaldırabilir düzeyde değil Başak! Ayrıca babam yüzünden yatak odasının yolunu unuttuk!"

Nergis geçen geceyi hatırlayınca gözlerini devirdi. Babasına her akşam gittikleri yetmiyormuş gibi onlar eve döndükten sonra da illa bir sebep yüzünden ya kapıya dayanıyordu ya telefonla fenalaştım yetişin diye arayıp taciz ediyordu. Kızın haline acıyan Nihan, kızdan tarafa doğru döndü.

"Ay geçen gece de Demir'i zor tuttum. Gecenin bir yarısı ben gideyim de Girayla tavla oynayayım dedi. Yataktaki karısıyla maç yapmaz bütün gününü yanında geçirdiği adamla tavla oynama peşinde!"

Harika diye mırıldanan Nergis babasının yanında birde abisini çekiyordu. Nihan'ın konuşmasının ardından bu kez Selin atıldı..

"Oda bir şey mi? Emir bile her akşam çaya gidelim Giray'ı özledim diyor! Emir ve Giray'ı özlemek! Neyse ki ben ve muhteşem vücudum sayesinde abinin kötü emellerinden sizi kurtarıyorum sevgili görümcem!"

Selin işin boyutunu farklı aşamalara taşıma işlemini layıkıyla yerine getiriyordu. Nergis yengeciğine uzaktan bir öpücük atıp teşekkür etti. Hoş geçen akşam artık kocası bardağı taşıran son damladan sonra ülkeyi bile terk etme kıvamına gelmişti. Sıkıntılı bir nefes veren genç kız olayı anlatmaya başladı.

"Valla geçen gece baktım evde yana yakıla valiz arıyor. Dedim herhalde kocam beni terk edecek! Ne yapıyorsun dememe kalmadan, hadi hazırlan otele gideceğiz demez mi? Adam çıldırdı sonunda! Son iki gündür de bütün ışıkları erkenden kapatıyor, kapıları kilitliyor evde yokuz süsü veriyor!"

Kızlar keyifle gülmelerine devam ederken oturduğu yerden hiç konuşmadan varlığı yokluğu bir olan Seda vardı. Daldığı yerden gözlerini hiç çekmeden boş boş bakıyor, nefes almanın dışında hiçbir tepki vermiyordu. Kızların gözünden kaçmayan bu detay birbirlerine bakıp ne oldu dercesine sormalarına neden oldu. Kimse ne olduğunu bilmeyince Füsun, sakince, "Seda?" diye seslendi.

"Efendim abla?"

Seda bu kadar dikkat çektiğini bilmeden kadına hafifçe gülümsedi. İçindeki mutsuz yanı bir türlü atamıyordu. Ne eşi ne kuzenleri hiçbiri yardımcı olamamıştı..

"Niye durgunsun geldiğinden beri?" Füsun merakla kıza baksa da Seda kafasını sağa sola salladı ve "Değilim!" diye yalan söylemek zorunda kaldı. Birde kendi derdiyle kimseyi meşgul edemezdi..

"Özgürle mi alakalı?"

Seda duyduğu isimle gözlerinde biriken yaşı daha fazla tutamadı. Kızlar duruma şok olmuş bir şekilde oturdukları yerden kalkıp kızın yanına doğru yaklaştı. Seda akan yaşları silip parmaklarıyla oynamaya başladı.

"O mükemmel bir çocuk. Çok zeki, uslu ve Melihle aralarında inanılmaz bir bağ oluştu. Hatta ona geçen gün baba dedi."

Duygulanan kızların gözleri de dolmaya başladı. Özgür ile hepsi tanışmıştı. Yalnız çocuk çok ürkekti ve nedense pek konuşmuyordu. Füsun kızın kolunu okşayarak kendisine bakmasını sağladı.

"Sen niye bu kadar üzgünsün peki? Çocuk ne güzel alışmış size."

Seda masumca gülümsedi. "Aslına bakarsan daha çok Melih'e alıştı. Evet mutluyum ama ona baba derken benimle sizli bizli konuşuyor ve en fazla abla diyebildi."

Seda'nın son cümlesinde kalbi bir kez daha sızladı. Melih'e karşı bağı ne kadar kuvvetliyse kendisine bir o kadar zayıftı ve bu durum kızın canını yeterince acıtıyordu.

"Sedacım bu kıskanılacak bir mesele değil ama.."

Seda, Başak'ın lafıyla aniden bakışlarını kıza çevirdi. "Hayır, hayır ben kıskanmıyorum Başak. Aksine mutluyum. Hem Melih adına hem Özgür açısından gerçekten mutluyum. Ben ona yetememekten korkuyorum. Demek ki beni o meziyetlere uygun olarak göremedi ya da ne bileyim anne olarak benimseyemedi. İster istemez canım sıkılıyor."

Bu durumda ne denirdi kimse bilemiyordu. Yaşadığı şey kolay değildi elbette lakin üstesinden gelinmeyecek bir durumda değildi.

"Melih ne diyor bu duruma?"

Gülüm'ün sorusuyla Seda derin bir nefes alıp verdi. O üzüldükçe Melih daha beter üzülüyordu. Kocasına üzüntüsünü belli etmemek adına canla başla uğraşsa da beceremediği aşikardı. Melih kendisini o kadar iyi tanıyordu ki bir bakışıyla her şeyi anlayabiliyordu.

"Normal olarak görüyor. Anne baba kavramını bilmeyen biri için ona en yakın gelene sokulması, açılması, güven aşılaması normalmiş. Mesela o da ilk Gülsüm teyzeme yanaşmış Onur amcamdan çekinmiş sonradan alışabilmiş baba diyebilmiş. Tabi biz sadece hafta sonları yanımıza aldığımız için alışması biraz zaman alabilirmiş."

Melih Seda'yı ikna etmek için hatırladığı kadarıyla kendi ruh halinden bahsediyordu. Ona göre bu durumun sadece sabırla ve zamanla alakası vardı. Fakat Seda'nın sabrı hiç yoktu. Onları öyle baba oğul kaynaşması içinde görünce ister istemez kendisini dışlanmış gibi hissediyordu.

"İstersen pedagog ayarlayalım destek almanız uygun olabilir."

"Yurtta var bir tane geçen gün konuştum durumu hakkında. Çok içine kapanık bir çocuk olduğu için o da üzerine gidemiyor kendisinin açılmasını bekliyor."

Füsun kızı kollarının arasına alarak saçlarını bir abla edasıyla okşadı. "Üzülme kuzum zaman her şeyin ilacıymış. Hem sen mükemmel bir anne olacaksın.." dediğinde Seda geri çekilip minnettar şekilde gülümsedi. Füsun geçmişte kendisine de böyle söyleyenlere gülümser içinden aminlerini sıralardı. Seda aklına gelenle yerinde kıpırdandı. Daha Melihle konuşmamıştı ama kocasının ona hayır diyecek hali yoktu.

"Özgür'ün iki hafta sonra doğum günü. Partisini diyorum sen hazırlar mısın?"

Seda'nın gözleri ışıl ışıl parlarken böylesine teklifi geri çevirecek değildi. Füsun kıza gülümseyerek başını salladı.

"Hem de en mükemmelinden hazırlarım!"

*** **** ***

"Samet seni vururum!"

Sinan, Samet'in kafasına zorla taktığı kartondan yapılmış süslü şapkayı sinirle çekiştirip aldı ve çimenlere doğru fırlattı. Sert bir küfür savuran Sinan yanındaki adamın ağzında üfledikçe karşı tarafa doğru uzayan düdüğü suratına doğru üflemesiyle geriye doğru sıçradı.

"Kaç yaşındasın sen?!"

Samet ağzındaki düdüğü dudaklarından çekmeden, "Senden genç olduğum kesin adamım! Sonuçta dede olan sensin ve farkındaysan torununun doğum günüsü partisindeyiz!" dedi ve yine adamdan tarafa üfledi. Düdükten çıkan ses kulakları tırmalarken, Sinan düdüğün suratına doğru uzayan parçasını aniden yakaladı.

Samet geriye çekse de Sinan iki parmağının ucuyla bastırdığı düdüğün uzayan parçasını bırakmaya hiç niyeti yoktu. Samet gözlerini kocaman açıp yine üflediğinde havası sönen balon gibi ciyak bir ses çıktı.

Samet dudaklarının arasında sıkıştırdığı düdüğü bıraktığında Sinan zafer kazanmış edasıyla sinsice sırıttı. Hayır onca yıl bu adamı niye öldürmemişti anlayamıyordu. Diğerleri bu sahneyi gülerek izlerken Samet kafasına taktığı süslü şapkasını güzelce düzeltip elini pantolonun cebine sokup bir şeyler aramaya başladı. Aradığını bulan adam elini cebinden çıkarttı. Avucunda tuttuğu yeni düdüğü kaldırıp Sinan'ın önünde salladı.

"Allah'tan yedeğini almışım!"

Samet dudakları arasına aldığı pembe düdüğü çaldığında Sinan'ın bezmiş bedeni arka tarafa doğru devrildi.

"Günahlarım kefaretisin Samet Durmaz!"

Samet adama karşı düdüğünü yine üflediğinde Yusuf eliyle adamı gösterdi. "Ateşlesene şunu hayrına!" dediğinde Samet kınarcasına bir bakış attı.

"Çekemiyorsunuz beni! Vallahide kıskanıyorsunuz!"

Ahmet, Onur ve Yusuf adama ciddi misin bakışları atadursun Sinan artık etrafı seyredip sakinleşmeye çalışıyordu. Samet eskiyi hatırlayınca oturduğu yerden öne doğru kaydı. Yusuf'a doğru elini salladı.

"Ulan sen değil miydin Yakup Efe'nin doğrum gününde Star Wars ışın kılıcını sallayıp Obi-Wan gibi havalara giren!" Samet elinde kılıç sallar gibi yapıp sesini kalınlaştırdı. "Güç seninle olsun oğlum!"

Yusuf'un halini hatırlayan adamlar püskürtme gibi sesler çıkartıp gülmeye başlayınca Yusuf sinirle yanındaki adamlara vurmaya çalıştı.

"Napsaydım lan? İlk defa baba olmuştum! Oğlum istedi diye kıramadım!"

Samet bu sefer ikinci kurbanına çevirdi bakışlarını.. "Sen niye gülüyorsun Onur'um? Örümcek adam olduğunu hangi ara unuttun?"

Onur gözlerini kocaman açarak kafasını iki yanına sallayıp, "Girmesek o konulara!" dedi. O günü hatırlayıp rezilliğini düşünmek istemiyordu. "Girmeyelim tabi bebeğim!" Samet ellerini bedeninde dolaştırıp Onur'a şeytanca sırıttı.

"Tırman bana sıpaydiiii! Hadi ağlarınla sar beni!"

Onur elinin altındaki kuruyemiş dolu kaseden birkaç fındığı adama fırlatsa da Samet bunu avantaja çevirip tam isabetle ağzına denk getirdi. Keyifle çiğneyip yutan adam Ahmet'e döndüğünde zavallı adam, sıranın kendisine geldiğini anladı ve ellerini pes edercesine kaldırdı.

"Oğlumun Hulk seviyor oluşu benim suçum değildi!"

Barış yüzünden yeşil dev kılığına giren adamın görüntüsü beyinlerine öyle bir kazınmıştı ki yıllarca o sahne yok olmak nedir bilmiyordu. Sinan adamın kızaran suratına alayla sırıttı.

"Yalnız yeşil yakışmıştı!"

Sinan'ın lafıyla gülümseyen beyler parti öncesi keyiflerine diyecek yoktu. Sinan etrafına bakınmak için kafasını çevirdiğinde mutfak kapısının orada karısını ve kızını gördü. Kızının ağlayan halini gören adam telaşla yerinden kalktı ve diğerlerine bir şey demeden eve doğru yürümeye başladı.

"Kızım ağlama lütfen. İkna ederiz bir şekilde."

Narin ağlamaktan içi dışına çıkan kızına hüzünlü gözlerle bakıp, bir yandan teselli etmeye çalışıyordu. Gözü kendilerine hızla yürüyen kocasına takılınca sesli bir şekilde yutkundu. Seda'nın kolunu tutan kadın, "Baban buraya geliyor tatlım!" diyerek kızını uyardı. Seda hızla gözyaşlarını silip normale dönmeye çalışsa da artık çok geçti. Sinan önce karısına ne oluyor dercesine baktı. Narin bir yanıt veremeyince arkası dönük olan kızını kolundan tutup kendisine doğru çevirdi. Gözleri ağlamaktan kızaran kızına merakla bakan Sinan, "Ne oldu? Bebeğim neden ağlıyorsun?" diye sordu.

Seda içli bir çekişin ardından, "Özgür aşağı inmek istemiyor baba. Sanırım korkuyor. Melih'te ikna edemedi. Ne yapacağımızı bilemedik!" dediğinde Sinan rahat bir nefes aldı. Sorun ettikleri şey bu muydu yani diye içinden geçirdi. Kızına güven verici bir şekilde gülümseyen adam kızının yanaklarını kavrayıp alnına dudaklarını bastırdı. Geri çekildiğinde az ilerde yeğenleriyle konuşan Melih'i gördü. Onunda suratı düşmüş üzüldüğü her halinden belli oluyordu.

"Belki de dedesiyle konuşmaya ihtiyacı vardır."

Seda mutlulukla gözlerini kırptı. "Gerçekten konuşur musun?" diye sorduğunda Sinan sadece gülümsedi. Adam mutfaktan doğru odaya çıkan merdivenlere doğru yöneldi. Yukarıya sakin adımlarla çıktığında odanın aralık kapısından içeriye başını uzatarak baktı. Camın kenarında bahçeyi izleyen çocuğu gördüğünde derin bir nefes koy verdi.

Sinan yavaşça çocuğun arkasında gelip durdu. O kısacık boyuyla nasılda olgun duruyordu. Çocuğun boyuna erişebilmek için kenarda duran koltuğa oturdu. Özgür gelen adamı görünce çekinerek yutkundu.

"Az önce tatlı bir kuş bana aşağı inmek istemediğini söyledi."

Küçük çocuk bu adamdan korksa da seviyordu. Her ne kadar kimseye sevdiğini söylemese de bunu hissedebiliyordu. Mırıltı halinde çıkan sesiyle "Korkuyorum." Diyebildi.

"Kimden korkuyorsun?"

"Çok kalabalık!"

Sinan çocuğa kolunu uzatıp yanına doğru gelmesini istedi. Özgür minik ayaklarını sürüye sürüye adamın önünde durup başını kaldırmadan bekliyordu. Sinan ufaklığı kucağına alıp dizine oturttuğunda Özgür nedensizce mutlu olmuştu. Sinan camdan doğru aşağıdaki kalabalığı eliyle gösterdi.

"Hepsi senin ailen Özgür. Gördüğün o kalabalık senin için burada ve senin aşağı inip mumları üflemeni bekliyor."

Ufaklık bir kalabalığa baktı bir kucağında oturduğu adama.. Utanan bakışlarını kaçırıp başını aşağı eğdi.

"Ben daha önce hiç mum üflemedim ki."

Sinan çocuğun masumluğuna samimiyetle gülümsedi. Çenesinden tutup kendisine bakmaya zorlayan adam, "Ne güzel bak ilk mumlarını üfleyeceksin." Dediğinde çocuğun gözleri parıldamaya başladı.

"Melih babamda olacak mı? Bir de o.. o abla.."

Özgür Seda'nın aklına gelmesiyle yine bakışlarını kaçırdı. Kimseye neden böyle olduğunu diyemiyordu. Çünkü korkuyordu..

"Seda, Melih babanın karısı benimde kızım biliyorsun değil mi?"

Çocuk evet anlamında ürkekçe başını salladı. "Biliyorum. Sen de benim dedemsin dimi? Doğru mu dedim? Melih babam öğretti bana hepsini."

Sinan çocuğun dediklerine gururla kabardı. Saçlarını okşayan adam büyük bir mutlulukla "Deden olmaktan büyük şeref duyarım küçük aslan!" diyerek gülümsedi. Çocuk rahatlamanın vermiş olduğu etkiyle kıpırdanıp camdan bakıp minik elleriyle dışarıyı gösterdi.

"O da dedem! Onur dedem!"

"O sarı kafayı boş ver sen en büyük deden benim!"

Sinan, kıskanan taraflarını gizleyemeden homurdandı. Sesini sert tuttuğu için kucağındaki çocuk irkilse de hemen yumuşak tavrını gün yüzüne çıkartıp sakince kucağındaki çocuğa baktı. Özgür kimseye sormaya cesaret edemediği soruyu bu adama sorabilirdi. Çünkü o dedesiydi ve onu sevdiğini söylemişti.

"Dede?" Ufaklığın meraklı bakışlarına karşılık, "Söyle aslan parçası?" diyen Sinan çocuğun dudaklarından dökülecekleri bekliyordu.

"Anne ne demek?"

Adamın gülüşü dudaklarında donarken, ne diyeceğini bilemeyen bir Sinan vardı. Soğuk kanlılıkla can alabilirdi, bir bakışıyla nefes kesebilirdi lakin şuan daha küçücük çocuğun karşısında öyle savunmasızdı ki bunun tarifi yoktu.

Adamın sessiz kalmasına anlam veremeyen Özgür, "Benim odamda kalan Mustafa dedi ki, anneler melekmiş gökyüzünde uçarmış geceleri yanımıza gelirlermiş bizi sever öper giderlermiş." Dediğinde Sinan güçlükle yutkundu. Dolan gözlerini kırpıştıran adam zorla dudaklarını birbirine bastırdı.

"Doğru demiş. Onlar dünyanın en kıymetli melekleri."

"Ama Mustafa'nın anne dediği kişi bana anne deme demiş o kadar yaşlı değilim abla de demiş. Mustafa'da hep ağladı korkusundan. Bende korktum o yüzden o da bana kızar sandım ama ben ona anne demek istiyorum çünkü o melek gibi.."

Sinan çocuğun kendisine açılmasına bir yanı mutlu olurken bir yanı acı çekmeye başlamıştı. El kadar çocuğu ağlatmak kimin haddineydi! O kadını bulup, gerekli ihtiyacını karşılamayı şuan için çok istese de sinirlenen yanını bastırıp çocuğun minik ellerini kendi elleri arasına alıp sıktı. "Emin ol ona anne demen onu çok mutlu edecektir." Dediğinde ufaklık hevesle ellerini çırptı.

"Gerçekten mi?"

"Dedeler yalan söylemez hele ben asla söylemem!"

Sinan çocuğa yalandan kaşlarını çatarak bakıp göz kırpınca çocuk kıkırdamasına engel olamadı. Adamın boynuna hızla atlayıp sıkıca sarıldı. "Büyüyünce bende senin gibi olcam!"

Boynuna sarılan çocuğu kendi kollarıyla sararak ayağa kalkan Sinan, "Daha güçlü olacaksın aslan parçası hadi gidip mumları üfleyelim!" diyerek kapıya doğru yöneldi ve karşılaştığı kişilerle duraksadı.

Kapının girişinde Melih ve Seda dolan gözleriyle babalarına teşekkürün alasını ederken Sinan çocuğu kucağından indirdi. Yere eğilerek çocukla aynı boya geldi. Omuzlarından tutup kendisine bakmaya zorladı.

"Mumları üflemeden önce gözlerini kapat ve olmasını istediğin bir şey düşün tamam mı?"

Özgür heyecan içinde, "Olacak mı peki?" diye sorduğunda Sinan başını salladı.

"Olmazsa elimden çekeceği var!"

Özgür minik adımlarla kapının önünde duran ikiliye yaklaşıp önlerinde durdu. Bir elini Melih'e uzattığında Melih minik elleri kendi avucunun arasına aldı. Seda kalbi paramparça haldeydi. O kadar üzülüyordu ki bunun tarifi bile yoktu. Ve o sırada çocuğun boşta kalan elini kendisine doğru uzattığını gördü. Kalbi yerinden çıkarcasına atıyordu. Tutmakta zorluk çektiği yaşları sırf görmesin diye akıtmamaya çalışırken çocuğun dedikleriyle nefesi kesildi.

"Mumları birlikte üfleyelim mi anne?"

Seda gözlerindeki yaşları artık bıraktı. Bu söz üzerine daha nasıl tutabilirdi ki? Anne demişti ona.. Mübarek bir kelime gibi dilinden dökülmüştü. Genç kız dizlerinin üzerine çökerek, çocuğun minik suratını ellerinin arasına aldı.

"Üfleyelim oğlum."

Özgür kendisine oğlum diyen kadının aniden boynuna atlayıp sarıldı. Dedesi yalan söylememişti. Gerçekten mutlu olmuş ona oğlum demişti. Ne kadar şanslıydı ki melek gibi annesi olmuştu. Annesi vardı. Artık Mustafa gibi ağlaması gerekmiyordu..

Melih, Seda ve Özgür hazırlanan süslü masanın başında duruyor çocuğun mumları üflemesini bekliyordu. Özgür'ün en baştaki korkusunun yerini şimdi büyük bir heyecan ve mutluluk almıştı. Karşısındaki herkes ona gülen yüzlerle bakıyor, sarılıyor, öpüyor, havalarda uçuruluyordu. Seda oğluna mumları işaret ettiğinde Özgür dedesinin dediklerini hatırladı ve hemen gözlerini kapattı. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken ufaklık gözlerini açıp Sinan dedesine baktı.

"Düşündüm dede!"

Sinan aferin dercesine başını sallayıp gülümsedi. Samet burnunu çekip "Ulan Sinan bile dede oldu!" dediğinde yanında duran Giray hızla orta yere atıldı.

"Her gece evime baskın yapmazsanız sizde dede olabilirdiniz babacığım!"

Giray'ın lafına bir kahkaha sesi yükselirken, Seda "Dilek mi tutmuş benim oğlum?" diye sordu. Özgür bir yandan Sinan'ı gösterip, "Evet dedem öyle dedi. Düşün olur dedi! Bende onu düşündüm!" dediğinde herkes çocuğun bahsettiği kişiyi merak etti. Melih oğlunun saçlarına bir öpücük bırakıp kendisine çevirdi.

"Dilekler söylenmez ama sen söyle ne diledin bakalım?"

Özgür babasına öyle bir baktı ki adam o bakışlarda adeta kendi çocukluğunu görebiliyordu. Saf bir mutluluk bütün bedenini kuşatmış gibiydi.

"Melek! Melek diledim baba. Annem gibi bir melek diledim.."

Kadınlar göz yaşlarını çaktırmadan silerken, beylerde etrafa bakıp derin bir nefes alıp rahatlamaya çalıştı. O sıra İmran'ın "Aaayy!" diye iki büklüm olmasıyla ortalığı bir telaş sardı. Cihan yanındaki karısına öyle bir döndü ki neredeyse korkudan bayılacaktı.

"Ne oldu? İyi misin? Bebeğe bir şey mi oldu? Hastaneye gidelim!"

Cihan öyle paniklemişti ki ne dediğini bile bilmeden karısının gözlerinin içine korku ve endişeyle bakıyordu. İmran kocasını sakinleştirmek adına ellerini tutup çekiştir ve karnının üzerine koydu.

"Kızın tekme attı!"

Etraftakilerden sevinç nidaları yükselirken Cihan şoka girmişçesine karısının derin yeşillerine kilitlenmişti. Kızın demişti. Tekme attı demişti. O babaydı!

Ellerinin altındaki sert tekmeyi hisseden Cihan, "Vallahi attı! Kızım tekme attı!" diye kükreyince herkes olduğu yerde sıçradı. Adamın sevinmesi bile tehlike saçıyordu. Cihan şimdi silahını çıkartıp havaya ateşleyecekti ki Giray yine bombasını orta yere attı..

"Ateşleyen adamın, ateşleyen kızı!"

Herkes sevdiği kadını kolları altına alırken, birbirlerine aşk dolu gözlerle baktı. Kaderin onlara neler sunacağından habersiz günlerini mutlulukla, keyifle geçiren sevda adamları ve aşk kokan kadınları her günlerine şükrediyordu. Böylesine bağlı, böylesine deli dolu bir aileye sahip olmak her kula nasip olmazdı.

Ve hepsi inanıyordu ki, kendi evlatları da hep böyle, yarınlarından umutlu ve mutlu olacaklardı..

-Bir mutlu son daha.. 😊

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro