Özel bölüm 2
"Bayramın mübarek olsun baba!"
Sinan Aslan elini öpen oğluna gururla baktı. Kendinden biraz uzun olan oğlu geri çekildiğinde sert çehresine hafif bir tebessüm bıraktı. "Senin de evlat!" dedi ve kollarını adama sardı. Geri çekilen genç adam üzerindeki ceketi düzeltirken ardından işittiği sesle dudaklarının kıvrılmasına engel olamadı.
"O telefon camiye girerken sessize alınır Soyhan efendi! Bu yaşına kadar öğrenemedin mi?"
Demirhan, cami kapısında küçük çocuğu azarlar gibi oğlunu azarlarken, bir yandan da ayakkabısını giymeye çalışıyordu. Soyhan, mahcup bir şekilde sarı saçlarını karıştırdı. "Unutmuşum!" diye mırıldandı. Zaten iki saatlik uykuyla duruyordu. Camiye nasıl girdiğini bile hatırlamıyordu. Demir oğluna kınayıcı bir bakış atarken torunun ensesine hafif bir şaplak atan Samet, "Acilen o müziği de değiştir. İmam bile beğenmedi. Homurdanıp durdu!" dedi.
Soyhan dedesi Samet'in göz kırparak uzaklaşmasıyla babasına çevirdi cam mavisi gözlerini. "Bugün bayram! Evlat azarlanmaz. Onlara harçlık verilir!" dediğinde Demir oğlunun tam bir soyguncu olduğuna bir kez daha kanaat getirdi. Oğlu tam bir para delisiydi!
"Kendi ayakları üzerinde duran oğluma bakın! Ulan artık sen bana harçlık vereceksin! Hayta seni.."
Soyhan kedi gibi şirinliğiyle babasına sarılarak bayramını kutlarken, kendilerine seslenen ahaliye doğru yürümeye başladı.
Yusuf, Yakup Efe, Yağız, Cihan ve Yiğit arabaların bulunduğu yerde sohbete dalmış konuşurken, yanlarına gelen Samet içli bir nefes koy verdi. Adamın iç çekmesine anlam veremeyen adamlar ne oldu dercesine baktı. Samet bir ah daha çekti.. Kimse dile getirip ne olduğunu soramıyordu. Çünkü adamın diyeceklerinden korkuyordu..
"Hadi sorun ama! Daha ne kadar iç çekeceğim?"
Samet'in lafıyla Yusuf gözlerini devirdi. Adamı hiç kale almayan bakışlarını kaçırmaya yeltendi. Samet, kayınçosunun üzerinde saklı tuttuğu bakışlarını biran olsun çekmiyordu. Yusuf bu eziyete daha fazla katlanamayınca pes etti.
"Yine ne var? Ne istiyorsun? Harçlık mı?" diye sorduğunda gruptan gülme sesleri yükseldi. Samet, kayınçosunun sorusu üzerine formundan hiçbir şey kaybetmediğini belli edercesine sırıttı. "Senden tam dokuz ay on gün küçük olduğuma göre, neden olmasın?" dedi.
Kalabalıktan yok artık sesleri yükselirken Soyhan'ın kime benzediği açık farkla belli oldu.. Aile birer ikişer arabaların yanlarında toplanırken sayımı yapan Melih, etrafına bakındı. Özgür babasının hareketlerini takip ediyordu. Berat ile konuşmasına ara verdi şüpheli bakışlarıyla, "Ne oldu?" diye sordu. Özgür'ün sorusu üzerine tüm dikkatler Melih'e dönerken, Berdan "Sayım yapıyor. İki kişi eksik!" dedi. Eksik olan kişiler kendisini zaten belli ediyordu. Cesur, herkesten önce çıkmış caminin karşısındaki ufak kahvede çayını yudumluyor, kendine gelmeye çalışıyordu. Umut, camiden çıkarken gördüğü kişiyle gülümsedi. "Eniştem, imamla sohbete daldı." dediğinde Emirhan baygın bir bakış attı.
"Bırakın camide kalsın. Hatta üzerine kapıyı kilitleyin! Biz gidelim."
Giray, camiden en son çıkan kişi olurken, rahat tavrıyla kendisini bekleyen kalabalığa doğru yaklaştı. Pek sevgili babacığı yine kendisine yandan alaylı bir bakış atıyordu. "Günahlarını çıkarttın mı?"
Adamın sorusuna hiç bozulmayan Giray, evet anlamında kafasını salladı. "Sizin içinde yer ayırtmıştım. Erken kaçtınız!" dedi.
Her kafadan ayrı gülüş sesleri yükselirken, Barış durduğu yerde homurdanmaya başladı. "Acıktım! Gidelim artık!" dediğinde diğer beyler adamın fikrine hak verdi. Her bayram sabahı olduğu gibi hanımları evde hummalı bir çalışma sonucunda hazırlanan mükellef bir sofrayla karşılıyor, keyif içinde o kahvaltı yapılıyordu.. Mutlulukları günden güne artarken, bulundukları ve yaşadıkları şu hayata şükretmekte onlara kalıyordu..
"Kızım uyumayı bırak da, şu ekmekleri kes!"
Nergis görüntü olarak ayakta ama ruh olarak yatakta olan kızı Feray'a elindeki bütün ekmekleri uzattı. Genç kız, tek gözü açık bir şekilde annesinin elindeki ekmeğe uzanırken, esnemeyi de ihmal etmedi. Esnemesi oldukça sesli olunca mutfakta bulunan yarı uyuyan kızları da kaderine alet etti.
"Yemin ediyorum bir daha esnersen, ayakkabımın on santimlik topuğunu ağzına sokacağım!"
Vildan, babası Barış'tan aldığı genlerin hakkını en iyi şekilde veriyordu. Babasından ala ala öfkesini alırken, olanca güzelliğini ise şüphesiz annesinden almıştı.. Feray kuzeninin tehdidi üzerine gözlerini kaçırarak, "Pardon ama gece rahat bıraksaydınız, şimdi daha dinç olabilirdim. Hepsi sizin suçunuz!" dedi ve bıçağın sert yüzünü ekmekle buluşturdu. Elinin altında sanki Vildan'ı doğruyormuşçasına ekmekleri dilimleyen genç kız, bir yandan da esnemesini bastırmaya çalışıyordu. Dün gece bütün kuzenleriyle sabahlamamış olmayı, o vaktin tamamını yatağında aşk yaşamayı diliyordu. Dün gecede dilemişti ama pek sevgili kuzenleri buna izin vermemişti.
"Al benden de o kadar!" Meltem elindeki tabağı bahçede hazırlanan masaya götürmek için dış kapıya yöneldiği sırada, kapıdan girmekte olan Neslihan'la çarpışmadan son anda durdu. "Aç şu gözünü zümrüt göz! Hala uyuyorsun!"
Neslihan kızın yanağına bir öpücük bıraktı, kıkırdayarak geri çekildi. "Senin de henüz tek gözün açılmış, dağ esintisi!"
Bu lakabı tek bir kişinin ağzından duymaya alışkın olan genç kız, hafifçe tebessüm etti. "Diğeri de birazdan açılır. Bekliyorum!" dedi.
Genç kızın kimi beklediğini gayet iyi bile Nesli, kimsenin duyamayacağı şekilde eğildi. "Dikkat ette başka yerlerin açılmasın! Sonra ateşliyor, biliyorsun!"
Meltem gözlerinin kocaman aralanmasına engel olamadı. Hızlı bir şekilde kızaran yanaklarıyla karşısındaki kızı gülümsetirken, "Edepsiz sende!" diye söylendi ve dışarı çıktı. Buna sebep olan o elbisesini hatırlayınca üzülmeden edemedi. Halbuki ne hevesle almıştı, şirin elbisesini.. Zaten şansı yaver gitseydi, şaşırırdı! Hiçbir günahı yokken yazık olan kıyafetine içli bir nefes koy verdi. Her şey rüzgarın suçuydu. Rüzgarın esiş yönünü eğer iyi hesaplamış olsaydı, şuan onca para saydığı kıyafeti hala dolabında duruyor olacaktı. Yiğit Soydan'ı kıskandırma politikası tam anlamıyla elinde patlamış, sonunda elbisesinden de olmuştu!
"Canım elbisem kor ateşlere atılmayı gerçekten hak etmiyordu."
Genç kız, kahvaltılıklarla donattığı masayı düzenlerken, hala Yiğit'e sövmeye devam ediyordu. Yiğit ve Meltem'in durumu çok başkaydı.. Yiğit oldukça sessiz sedasız hatta Meltem'den bile gizli yaşardı sevdasını.. Dillendirmezdi. Aslında dillendiremezdi.. Çünkü Meltem buna asla izin vermezdi. Erkek nesline olan güvensizliği nedendir bilinmez ama ona göre uzaktan sevmek en güzeliydi.. Kusursuz güzelliği, Yiğit'in aklını başından alsa da, çenesine dayanabilecek mertebeye henüz erişememişti.. Erişebilir miydi? Orası da tam bir muammaydı..
"Deniz bebeğim, yeşil zeytinin üzerine baharat atmayı unutma. Dayın öyle seviyor, biliyorsun."
Seda, kızına gerekli açıklamayı yaparak kaldığı işe dönerken, genç kız elindeki tabağı tezgahın üzerine geri bıraktı. "Dayım her şeyi baharatlı seviyor anne! Adamın zevk anlayışı çok farklı!" dedi. Cümlesini kurarken bakışlarını Neslihan'ın üzerinden hiç çekme gereği duymadı. Neslihan üzerinde dolanan bakışları soğukkanlılıkla karşılarken, bu durumda oldukça profesyonelleşmişti. Mustafa'ya olan tutkusu üzerine ihtisas yapan zavallı kız, bir karşılık alabilseydi belki daha güzel anları olacaktı.. Gerçi karşılık almak içinde hiçbir çabada bulunmazdı. Çünkü, Hopali denen adam bu çabaya izin verecek bir adam değildi! Soğuktu. Acımazsızdı. Kaçmayı severdi. Duygularını saklamada üzerine yoktu. Genç kız, elindeki süt dolu karışımı çırparken, belki bir gün diye geçirdi içinden.. O günlerin geleceğine hiç umudu olmadan..
Deniz, kızın bu kadar soğuk olmasına bir türlü anlam veremiyordu. Dayısının bakışlarında ara sıra Neslihan'ın varlığını görse de, neden bir olmuyorsunuz diye soramıyordu. Her ne kadar dayısı kendisini çok sevse de, bu soruya iyi yaklaşacağını pek düşünmüyordu. Mustafa Ali'ye dayı diye seslenen tek kişiydi, Deniz.. Hopali, sadece Deniz'e dayı demesine izin verirken, adını da tek kişinin söylemesine ses etmezdi.. O da şüphesiz zümrüt gözden başkası değildi.
"Hopali abimiz duymasın bu dediğini küçük hanım. Sürgün yemek istemezsin!"
Melek, kızın yanağından bir makas alarak baharatların bulunduğu yere doğru uzandı. Eline aldığı ufak cam kavanozları teker teker indirdi. "Ayrıca abinde baharatlı seviyor!" dedi. Melek'in, Özgür'ü anımsayan gözleri ışıl ışıl olurken, nerede kaldıklarını da merak ediyordu.. Her gün gördüğü adamı bu kadar özlemekte akıl karı değildi. Lakin yüreğine de bir türlü söz geçiremiyordu.. Küçük bir çocukken, daha sevdanın anlamını bile bilmezken, yüreğini esir etmişti Özgür yârine.. O gün bugündür de yanar dururdu.. Sevdası bir kuşun kanadındaymışçasına oradan oraya savrulurdu.. Neyse ki, karşılıklıydı dillenen sevdası..
Gülüm, sıcaktan üzerine yapışan kıyafetini eliyle dalgalandırarak hava akımı yaratmaya çalışıyordu. Yaren, gelinine gülümseyen gözleriyle baktı. Zaman ne çabuk akıp geçmişti.. Daha dün gibiydi, Yusuf'a dağ tepesinde ilk görüşte aşık olması.. Oğlunu kucağına aldığı ilk zamanlar, ne zaman büyüyecek diye düşünürdü. Şimdi ise torunları evlenecek yaşa gelmişti. Bu yaşına kadar yaşadığı her güne şükreden kadın günden güne büyüyen ailesine gururla baktı.. Gülüm, oturduğu yerden kalkarak "Ayol menopoza mı giriyorum acaba?" diye sorduğunda kadınlardan kıkırtılar yükseldi. Gülru annesinin lafı üzerine, "Hala taş gibisin!" yanıtını verdi. "Yani babam öyle diyor!" diye devam ettirdi cümlesini. Gülüm, on sekizlik çıtırlar gibi omzunu kırıp saçlarını savurdu. "Hele bir düşünmesin! Neşteriyle deşerim babanı!" dedi.
Yakup Efe hala karısı Gülüm'den ölesiye korkan, diğer beylere göre kılıbık Melih ve ona göre kalbi ılık tabirinin hakkını veren bir adamdı. Genç kızların gözde amcalarıydı, Yakup Efe ve Melih.. Tüm genç kızların kalbinde ilk sırada iki adam varken şüphesiz son sırada ise Barış amcaları yer alıyordu.. Adamın ciddi bir öfke problemi vardı ve bu neslin devamını da kızı Vildan devam ettiriyordu.. Bu duruma şikayetçi olan kişi Soyhan'dan başkası değildi.. Kıza olan düşkünlüğünü bütün aile fertlerinden hatta kuzenlerinden bile gizlemeyi tercih eden adamın tek sebebi Barış amcasından ölesiye korkmasıydı. İlerleyen zamanlarda kaderinin oyunundan habersiz gizli kapaklı yürüttüğü aşk oyunu başına ne çoraplar örecekti, bilmiyordu. Bildiği tek şey, Barış amcası onu öldürmezse Vildan bu işi seve seve yapacaktı..
"Geldiler!"
Meltem açık kapıdan art arda giren sevda adamlarına gülen gözleriyle bakıp, ardında kalanlara doğru seslendi. Kalbinin atışlarının hızlanmasına engel olamayan genç kız, Yiğit'in gözleriyle karşı karşıya gelince nefesini tuttu. Bu adamı her gördüğünde neden böyle olduğunu da anlamış değildi. Ne vardı yani azıcık, hoşlanıyorsa? Aptal kalbi bu kadar heyecanlanmak zorunda mıydı? Acaba her hoşlanan kişilerinde kalbi böyle deli gibi mi atıyordu? Annesi, kendi hikayelerini her anlatışında babasını görmese bile daha adını duymasıyla nasıl heyecanlandığını dile getirirdi. Annesi babasına aşıktı.. Yoksa o da, Yiğit'e mi aşıktı? Aşkın var olduğuna bir türlü inanmayan benliği iç dünyasında büyük yıkımlara neden olurken, bu aptal halinden biran önce sıyrılmayı diledi..
Yiğit'ten çektiği gözlerini Melih amcasına çevirdiğinde ise gülerek koşmaya başladı. Yarı yolda boynuna atlayan yeğenine kollarını dolayan adam yanında homurdanan abisi ve yeğenini duymazdan gelerek kahkaha attı. "Dur deli kız! Boğacaksın!"
Meltem, amcasının itirazı üzerine sanki duymamış gibi kollarını biraz daha sıktı. Berdan bu kadar kıskançlık yüklemesine dayanamayınca kızıyla kardeşi arasına girdi.
"Senin baban benim!" dedi.
Berdan çattığı kaşlarıyla kıskançlık dolu bakışlarını hedefindeki kızına yönlendirirken yanında duran Berat'ta tıpkı babası gibi bir ifade takındı.
"Abinde benim!"
Meltem amcasına olan düşkünlüğü ile bilinirdi. Aslında babası ve abisine de aşırı düşkündü lakin Melih'in olduğu yerde ilk sıra hep onun olurdu.. "Yine kıskandılar bizi aşkısı! Söylesene ne yapacağız bunlarla?"
Meltem muzip bir şekilde gülümserken Melih kolunun altına aldığı yeğeniyle homurdanan takıma doğru döndü. "Bir düşünelim.. Evet, öz kızım Deniz'im her gün amcasını arayıp saatlerce çene çalıyor. Oğlum desen benden çok kuzeniyle vakit geçiriyor. Amcasının galerisinde hemen hemen her gün keyif kahvesi içiyor. Hatta ne sıkıntısı varsa amcası hallediyor. Bu durumda ben kıskanıyor muyum?" Melih, düşünür gibi kıstığı gözlerini araladı. "Hayır, kıskanmıyorum!" dedi.
Berdan, yıllarca yokluğunu çektiği kardeşine kavuşmasının ardından tüm acıları son bulmuş, tam hayalindeki adam olma yolunda epey yol kat etmişti. Kendi hayallerini belki gerçekleştirmek için geç kalmıştı ama evlatlarına bu konuda her zaman yardımcı olmuştu. Kan bağlarıyla can olmayı her zaman öncelik olarak tutan adam, kıskansa bile hep mutluluktan kıskanırdı..
"Tamam yeter bu kadar! Gel babana.."
Berdan, kardeşinin kanatları altında bulunan kızını çekiştirip sarıldı. Eşsiz kokusunu soluduğunda karısı düştü can evine.. Kokularının ortak olduğu kadar çeneleri de ortaktı.. "İçerde! Camide kök saldığınızı düşünüyordu ve en son imamcığı hakkında iyi şeyler söylemiyordu. Çenesine hazır ol bence!"
Meltem, babasının gözlerinden kimi düşündüğünü anlamış ve hiç fırsat vermeden açıklamıştı. Kızının alnına dudaklarını bastırıp geri çekildi. Karısının imamcık aşkının hesabını sormak için eve doğru yöneldi. Meltem abisinin kolları arasındaki yerini alırken, toplaşan kalabalığa doğru ilerlemeye başladı.
"O benim kuymağım! Elini uzatan olursa vururum!"
Hopali orta yerdeki büyük tavayı önüne çekerek zafer sırıtışı eşliğinde yerine kuruldu. Aç gözler adamın önündeki tavaya kaydı. Sinan kıstığı gözlerini karısı Narin'e çevirdi. "Sakın bir tava yaptığını söyleme!" diye hırladı. Narin dudaklarını birbirine bastırıp oğluna göz kırparak kocasına çevirdi alaylı bakışlarını..
"Neslihan devamını yapıyor içeride. Merak etme hepinize yetecek kadar var."
Mustafa ekmeği ağzına milim kala durdurdu. Bu durmaya neden olan şüphesiz tek bir isim neden olmuştu.. Zümrüt göz içeride herkese yetecek kadar kuymak yapıyorsa bu kuymağı kim yapmıştı? Adamın ani duruşu Sinan'ın gözünden kaçmazken, "Yesene evlat, soğutma!" dedi.
"Düşündüm de, onca aç varken yemem günahdu! Hem soğumuş sanki bu!"
"Daha yeni getirdim dayısı. Soğuması imkansız!" diyen Deniz, dayanamayıp elindeki ekmeği tavanın içine sokuşturdu. Saf güzelliği düşüncelerine yansımış olan Deniz ağzına attığı ekmeği beğeni dolu iniltileriyle neredeyse çiğnemeden yuttu. "Ve hala sıcak!" dedi.
"Sana öyle gelmiş dayısı!" Hopali ima dolu gözleriyle yeğenine tehditkar bir bakış atarak kaşlarını çattı. Ne vardı yani kızın elinden kuymak yemek istediyse?
Neslihan, Feray ve Melek ile ellerinde büyük tepsilerle mutfaktan gülüşerek çıktı. Kızların kıkırtı seslerine bütün gözler üzerlerine dönerken, üç kızda kalabalıktan çok üç kişinin gözlerine kitlendi. Bu duraksama tamamen algıda seçicilikti!
"Oh oh getir kızım! Allah'ım ne hamarat kızım var yahu!"
Demirhan, kızının elindeki tepsiye büyük bir aşkla uzandı. Kalp saçan gözlerindeki ışıltılar aynı hızda kayboldu. Tıpkı tavanında kaybolduğu gibi.. Tepsinin üzerindeki tava araya hızla giren bir elin sebebiyle havalandı ve Mustafa'nın önündeki yerini aldı.
"Sıcaktır umarım. Diğeri soğumuş! De haydin afiyet olsun!"
Mustafa, şaşkın, öfkeli ve aşk dolu bakışların üzerindeki etkisine kapılmadan kahvaltısına başladı. Ailenin diğer üyeleri de, kimi keyifle bu ana ortak olurken, kimi homurdanma eşliğinde karşılık verdi. Her ne olursa olsun, beraberlerdi ve birliklerini bozacak hiçbir insanoğlu yoktu.. Hiç değilse şimdilik..
"Berdan, homurdanmayı kes ve yemeğini ye lütfen!"
Füsun kimsenin duyamayacağı şekilde kocasına sinirle söylendi. Adam karısının emrini duymamış gibi öfke dolu bakışlarını çaprazındaki ufak Soydan kişisinden hiç çekmedi. Bu sefer yanında oturmakta olan kızına çevirdi kızgın bakışlarını. Neyse ki kızı, kimseyi kale alacak durumda değildi. Çünkü tabağındakileri soluksuz yemekle meşguldü. Son zamanlarda canını sıkan bu gerçekliği fark etmesinden bu yana rahat bir uyku bile çekemiyordu. Eğer o gün o konuşmaya kulak misafiri olmasaydı, olan biteni belki de hiç öğrenemeyecekti. Öğrenmemeyi diledi biran için. O zaman daha rahat bir nefes alabilirdi.. İçindeki patlamaya yüz tutan öfkesi Cesur'un lafıyla dağılmaya yetti.
"Ahu çayım bitti!"
Ahu, kocasının yıllardır bitmek bilmeyen çay aşkını artık kabullenmişti kabullenmesine de bu kadar hızlı içmesine hala anlam veremiyordu. "Semaverin arkanda, doldurabilirsin!" dedi ve yarım kalan kahvaltısına geri döndü. Adamın bardağı elinde kalırken, ayağa kalkan Umut hevesle adamın elindeki bardağa doğru atıldı. "Ver amca! Ben hallederim!" dedi. Genç takımından kıkırtılar yükselmeye başladı. Genç adamın yalakalığı takdire şayan bir durum olsa da, Cesur bunu takdir etmeyecek kadar akıllı bir adamdı.
"Ceylan'ım?" dedi. Umut içinden amin dedi.. Genç kız babasının seslenmesi üzerine ürkek bakışlarını adama doğru çevirdi. "Efendim babacım?" dediğinde ses tonundaki o naiflik Umut'un yüreğine bayram sevincini yaşatmaya başladı. Cesur ayakta hala kazık gibi duran çocuktan bakışlarını çekmeden elindeki bardağı kızına doğru uzattı. "Babana çay verir misin bebeğim?"
Ceylan, saf bakışlarını babasından çekerek ayakta bekleyen Umut'a doğru çevirdi. Kafasıyla çocuğa otur işareti yaptığında genç adam bu emre itaat ederek yerine oturdu. Genç kız, hiç vakit kaybetmeden babasının bardağını aldı ve çayını doldurmaya başladı.
"Yemin ediyorum evde kalacağım! Şu mübarek gün hürmetine bana da acı Rabbim!"
Ceylan hem çay dolduruyor, hem ağzının kenarıyla söyleniyordu. Kimsenin duyamayacağından emin olsa da o eminlik babasının radar kulakları yüzünden sekteye uğradı.
"Çok amin bebeğim!"
Kalabalık Cesur'un neye amin dediğini anlamamış olsa da Ceylan, yeterince anlamıştı. Kızaran yanakları iki adama birden görsel bir şölen sunarken, bakışlarını kaçırdığı babasını çayını uzatarak yerine oturdu ve o andan itibaren yediklerinden kafasını kaldırmadı.
Özgür, oturduğu yerde rahatsızca kıpırdanarak Yiğit'in kulağına doğru eğildi. "Kahvaltıdan sonra ablanla dolaşmaya çıksanıza!" dedi. Yiğit dudaklarına götürdüğü çayı aheste tavrıyla içerek hafifçe adama doğru döndü. Alayla tek kaşı havalanırken, "Sebep?" diye sordu. Özgür yumruk yaptığı elini çocuğun suratına vurmamak için zor duruyordu. "Ne demek sebep? Kaç gündür yalnız kalamıyoruz. Sevgili baban kızını yanından biran olsun ayırmıyor! Pencere altlarında öleceğim sonunda!"
Yiğit dudaklarına yarım bir gülüş bırakarak babasına doğru döndü. "Baba.." dediği anda masanın altından Özgür tarafından atılan tekme sebebiyle susmak zorunda kaldı. Ağzından çıkmak üzere olan küfrü zorla yutkundu. Cihan seslenen oğluna çevirdi sorgulayıcı bakışlarını. Masadaki diğer üyelerde ikisi arasında oluşan gerilimi anlamaya çalışıyordu. "Evet, seni dinliyorum!" diyen Cihan sessizliği bozdu.
"Kahvaltıdan sonra çiftlik evine gidelim diyoruz. Yani öyle plan yapmıştık. Kahyaya haber verir misin, atları ayarlasın." Yiğit bakışlarını Meltem'e doğru çevirerek, "Belki atları özleyen birileri vardır." dedi.
Meltem dudaklarına bıraktığı gülümsemeyle genç adama mutlulukla baktı. Hangi zaafından vuracağını çok iyi biliyordu. Atlara olan sevgisini annesi Füsun anlayamasa da, babası gayet iyi anlıyordu. Zamanında, 'Genler önemli Berdan!' diye başının etini yemeseydi belki de kızı bu kadar gen aşığı olmazdı!
Yiğit'in saniyesinde yaptığı planı hiç bozuntuya vermeyen Özgür, "Evet, o planı biz yaptık!" dedi. "Kesinlikle plan bize ait!" diyen Soyhan'ı, "Okuldu, işti çok bunaldık. Kafamızı dağıtmak iyi gelecek!" diyen Umut destekledi. Kızlar heyecanla yerinde kıpırdanırken, babalarından iznin çıkmasını umut ediyordu. Her planlarını suya düşüren sevgili babaları yüzünden bu zamana kadar adam akıllı bir tatil bile yapamamışlardı. En son iki günlüğüne gittikleri çiftlik evinde olanları ise unutamıyorlardı. Kız takımı olarak gittikleri evi önce genç adamlar basmış, onun üzerine ise hepsini babaları basmıştı. Oluşan kaosta genç adamlar koşarak eve dönerken, kızlar ise babalarının omuzlarında yolculuğu tamamlamıştı. O gün bugündür, izin konusunda katı yaklaşımları olan babalar birbirlerine ne yapalım dercesine bakışmaya başladı.
"Ben izin veriyorum. Biz ne Abant'lar görmüş geçirmiş adamız! Halden anlarız."
Samet, ağzına sokuşturduğu ballı kaymaklı ekmeği keyifle çiğnerken kalabalıktan itiraz sesleri yükselmeye başladı. Adamların şu saatten sonra izin vereceği varsa da, Samet yüzünden ortadan kalkmıştı. O sıra gençlerin bütün bakışları tek bir kişinin üzerine döndü. Ve o kişide Hopali'den başkası değildi..
"Yarın akşam kızlarınızı sağ salim getirir teslim ederim!"
Adamın sert ve kendinden emin çıkan sesi, bütün dikkatleri üzerine toplamayı başarırken, itiraz etmeye kimse yeltenemedi. Çünkü hepsi biliyordu. Hopali denen bu adam, verdiği sözleri her zaman tutardı. Ve söylediği sözün üzerine itiraz kabul etmezdi. Ne de olsa Sinan Aslan'ın oğluydu. Sinan bir kez daha gurur duyduğu oğluna bakarak gülümsedi.
"O zaman kabul edilmiştir. Bir günlük tatilinizi birbirinize zehir etmeden gidin ve dönün!"
Son sözünü söyleyen Sinan Aslan yarım bıraktığı kahvaltısına dönerken, Demir yanında oturan oğluna doğru eğildi. "Uyarmayayım diyorum ama yine de uyaracağım!" dediğinde Soyhan bezmiş bir tavırla babasına döndü. "Gruptan kimseye aşık olmayacağım ve benden dört buçuk dakika küçük olan kardeşimi ölümüm pahasınada olsa koruyacağım!"
Soyhan ezbere bildiklerini soluksuz söylerken, Demir oğlunun omzuna elini koyarak sıktı. Durumdan memnun olduğunu belli eden bir gülüş eşliğinde, "Aferin sarı kafa! Zekilik konusunda tam babanın oğlusun! Gurur kaynağım benim!" dedi.
Neslihan yanında olan tüm konuşmaya kulak misafiri olurken gözlerini devirip annesine eğildi. "Çok merak ediyorum, bu kadar egoyla nasıl yaşıyorlar?"
Nihan kızının sorusu üzerine sesli bir nefes bırakıp, "Yıllardır bunu çözmüş değilim!" yanıtını verdi. Annesinin verdiği yanıta gülümseyen genç kız keyifle geri çekilirken, kendisini izleyen bir çift gözle kesişti. Suratındaki gülüş yavaşça soldu. Aldığı nefesi bırakamayan genç kız, sadece bir günün nasıl geçeceğini düşünmeye başladı. Onunla ama onsuz geçecek bir günün, hayatına katacaklarından habersiz çayını yudumlamaya devam etti..
Yapılan uzun kahvaltının sonunda tüm hazırlığını yapan gençler arabaların yanlarında yerlerini alırken, Giray bir türlü kızını bırakmıyordu. Genç kız babasının sıkı sıkıya sardığı kolları arasında güçlükle nefes alarak az ilerisinde kendisini izleyen annesinden bakışlarıyla yardım çağrısında bulundu.
"Baba kıta değiştirmiyorum! Bir gün sonra geri döneceğim!"
Giray kızına sardığı kollarını biraz daha sıklaştırdı. Sergilediği sevgi seli gösterisinden deli olan küçük ağanın homurdanması keyfine keyif katıyordu. "Olsun! Babayım ben özlerim!" dedi. Feray adamın kollarından güçlükle geriye çektiği bedenini silkerek, derin bir nefes bıraktı. "Tamam yine özle ama izin ver de gideyim. Herkes beni bekliyor!"
Giray serbest bıraktığı kızının ardından melül bakışlar atmaya devam ediyordu. Diğer kızına olan özlemi gün geçtikçe artıyordu. Yurt dışında okumasına ve orada işe başlamasına lanetler ediyordu. Bayramlarda bile izni yoktu ve senede bir ya da iki kere anca geliyordu. Bu duruma bir çözüm yolu bulmak istediği zaman da bütün aile fertleri kızın hayatına karışma mutluysa kalsın demeleri üzerine ses edemiyordu. Çünkü biliyordu kızının kalbinin kırıklığını..
"Çabuk büyüdüler.."
Karısının lafı üzerine sadece kafasını sallamakla yetinen Giray, elini kaldırarak el sallayan kızına karşılık verdi. Bacaklarına sağdan soldan yapışan ikizlerine çevirdi gülen gözlerini.. "Ne oldu aslan parçaları?" dediğinde daha ilkokul çağında olan ikizleri bakışlarıyla dedelerini işaret etti.
"Dedem şey dedi.." diyen Eray, ikizi Samet'e çevirdi masum bakışlarını.. Samet, Eray'a göre daha cesur ve ataktı. Adı ve huyu gibi gözlerini de tıpkı dedesi Samet'ten almıştı. Sinsi gülümsemesi suratında büyürken babasının kulağına söylemek için parmak ucunda yükseldi. Giray oğlunun boyuna erişmek için olduğu yerde eğilerek kulağını oğluna doğru yaklaştırdı.
"Mardin çok sıcak olurmuş. Bol bol soğuk su içsin dedi!"
Giray oğlunun dedikleri üzerine gözbebekleri fırlarcasına açıldı. Hızla kafasını geriye doğru çevirdi. Samet elindeki soğuk su dolu bardağı damadına doğru uzatarak kahkaha patlattı.
"Suyun hazır damat!"
Giray, burnundan alıp verdiği nefeslerle ikizlerini korkuturken Nergis kocasının haline gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
"Nergis hala geç değil. Gel Fulya'nın yanına yerleşelim!"
Nergis ikizlerin ellerinden tutup, eve doğru gülerek ilerlemeye başlarken, ardında kalan Giray kaderine bir kez daha ah çekti. Ne kadar ah çekerse çeksin yine de biliyordu şanslı olduğunu.. Şanslıydı çünkü böyle deli dolu bir ailesi vardı. Günden güne genişleyen ve de genişlemeye devam edecek aileye sahip olmak her kulada nasip olmazdı. Bunu çok iyi biliyordu..
Belli bir zaman sonra çiftlik evinin bahçesine peş peşe giren arabalar park yerindeki yerini alırken, içindekiler birer ikişer dışarı çıktı. Özgür kimselerden gizlemediği sevdasının elini tutarak dudaklarına götürüp bastırdı.
"Çok şükür! Bir gün bile olsa baş başayız!"
Melek adamın sinesine doğru kafasını yaslayıp kollarını beline doladı. "En son evden kaçmayı planlıyordum. Sonra aklıma çaprazımızdaki evde yaşadığınız geldi. Vazgeçtim!" diyerek kıkırdadı.
Özgür dudaklarındaki gülüşü büyüterek kafasını salladı. "İyi ki kaçmamışsın. Cihan Soydan'ın ateşinde yanmak istemiyorum!" Adamın korkusunu ses tonundan bile anlayan Melek, kavisli kaşını alayla kaldırdı. "Babam seni ateşlemeyecek kadar çok seviyor, biliyorsun!" dedi. Genç adam bilmez miyim manasında gözlerini devirdi. "Ciddiyim Özgür!" Melek, adamın dalga geçmesine bozulduğunu belli edercesine kaşlarını çatınca Özgür iki kaşının ortasına dudaklarını bastırdı.
"Babanın beni sevmediğini ikimizde biliyoruz meleğim.. Hem hangi baba, kızını elinden alan herifi sever ki?"
Melek adamın dediklerine hak vermeden edemedi. Evet, babası her fırsatta ikisi arasına giriyor, onu ne şekilde öldürsem diye planlar yapıyordu. Babasının çekindiği tek kişi Sinan amcasıydı. Eğer torunu olmasaydı, belki de çoktan planlarını gerçekleştirmiş olurdu..
"Her neyse, eğlenmeye geldik. Bunları düşünmenin zamanı değil!"
Genç kızı kolları arasına alarak eve doğru yönlendirdiği sırada arkalarından Vildan'ın cırlayan sesiyle durdular. Kızdan tarafa doğru döndüklerindeyse gülüşlerini serbest bıraktılar.
"Çiftlik evine geliyorsun çiftlik! O topuklu ayakkabı ne?"
Vildan, kendisine bağıran Soyhan'ı duymaksızın saçlarını savurdu. Yumuşak toprağa giren topuğunu kurtarmak isterken diğer ayağına ağırlık verdi ve onunda batmasına engel olamadı. Öfkeli bir çığlık daha dudaklarının arasından süzüldü.
"Kes sesini de yardım et! Saplandım buraya!"
Vildan, karşısında kollarını göğsünde kenetlemiş öylece duran Soyhan'a sertçe çıkıştı. Adam onu kale almayan bir bakış atarak, "Nasıl saplandıysan, öyle çık!" dedi. Kulaklarından adeta buhar çıkartan Vildan, gözlerini kısabildiği kadar kıstı. Tek parmağını adama doğru tehdit edercesine kaldırdı ve kimsenin duyamayacağı kısıklıkta, "Eğer buradan beni çıkartmazsan, yemin ederim babama beni zorla öptüğünü söylerim!" dedi.
Soyhan ne ara kızın önünde eğildi, ne ara kucağına aldı kimse anlayamadı. Vildan, yerden havalanarak adamın kucağındaki yerini alırken, kollarını çocuğun boynuna doğru doladı.
"Bunların hepsi Barış Aksoy etkisi! Seni seviyorum baba!"
"Emin ol, zaten bir tek sen seviyorsun!"
Soyhan kucağındaki asi kızı kaldırıp havuza atmamak için zor dururken, milletin kıkırdamasına aldırış etmeden eve doğru ilerledi. Babasına verdiği sözü tutma gibi bir şansı yoktu. Zaten bu aşk olayını öğrenirse de, yaşama imkanı yoktu. Dünyada aşık olacak kimse kalmamış gibi gitmiş, Barış Aksoy'un bir tanecik kızına aşık olmuştu! Hayattaki şanssızlığı buradan belli oluyordu..
Meltem kolundaki çantayı kapının girişine bırakarak koşar adımlarla atların bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı. Ne zamandır görmediği kızını ziyadesiyle özlemişti. Meltem'in kaçar gibi gitmesi herkesin dikkatinden kaçarken, Yiğit'in keskin bakışlarından kaçamamıştı. Elindekileri bırakıp kızın peşinden giderken Berat'ın kolunu tutmasıyla duraksadı.
"Nereye ufaklık?"
Berat, sorgulayıcı bakışlarıyla adamı tehdit etmeye çalışsa da nafileydi. Yiğit'in kuru tehditlere karnı fazlasıyla toktu. Yalan dolana hiç başvurmayan genç adam gayet sakin bir şekilde burun kemerini sıktı. "O deli kardeşin, atımı çenesiyle öldürmeden önce engel olmam lazım!" dedi.
Yiğit, Berat'ın konuşmasını beklemeden kolunu kurtardı ve içinden küfrederek ahırın bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladı. Yalanda değildi. Meltem'in çenesine insan bile dayanamazken, hayvanların dayanması imkansızdı.
"Kızım.. Oy beyaz yelesine vurulduğum.. Söyle bakalım bu kara şey seni üzüyor mu?"
Meltem kendi beyaz atının yan odacığında bulunan her yeri simsiyah olan ata yandan bir bakış attı. "Üzüyorsun dimi benim kızımı? Bak bak kara şey! Sahibine çok güvenme! Benim beyaz pamuğumu üzersen.."
"Ne yaparsın?"
Meltem, ardından gelen sesle yerinden sıçrarken elini kalbinin üzerine koyarak adama doğru döndü. "Deli misin be adam! Sessiz sakin ne geliyorsun?"
Kızın tiz sesiyle suratını büzüştüren adam kendi atının yanına doğru ilerledi. "Kusura bakma şam leydisi! Atıma bakmaya gelmeden önce izin istemeyi unutmuşum!" Adam kızla göz göze gelmekten kaçınarak atının yanına geçti. Kara at sahibinin sesini tanıdığını belli edercesine kafasını sağa sola doğru sallayarak yelelerini savurdu ve peş peşe kişnemeye başladı.
"Atı da tıpkı sahibi gibi. Delirmeye meyilli!"
Laf sokmaya erken başlayan Meltem, kendi beyaz pamuğunu severken, gözleriyle de çaktırmadan yan tarafında sergilenen aşk tiyatrosuna kıskanarak bakıyordu. Şu adamın atına gösterdiği ilgi kendisine gösterilseydi, dört nala koşabilirdi. Birden kendine at yakıştırması yapmasına gülmeye başlayan Meltem ya sabır dilenerek geri çekildi. Kızın bu tavrına anlam veremeyen Yiğit, kaşlarını çattı.
"Neye güldüğünü söyle de bende güleyim!"
Meltem gözlerini devirdi. "Sen mi? Komik olma! Sen ve gülmek? Ay bak buna gülerim işte!" Meltem sinir bozukluğunun etkisiyle şen bir kahkaha savurunca, ortaya çıkan eşsiz güzelliğiyle adamı mest etmeyi başardı. Bu anın etkisine çabuk kapılan Yiğit, elinde olmadan dudaklarının iki yana kıvrılmasına izin verdi. Gülüşlerinde bile cadı kimliğini saklayamayan kızın her anını beynine, yüreğine kazırken, dudaklarındaki gülüşün donmasına ise anlam veremedi.. Meltem'in attığı kahkahanın aniden kesilmesine neden olan şey, adamın kalp sektesi yaratacak güzellikteki gülüşüydü.. Böyle bir gülüşe ilk defa tanık olan genç kız sesli şekilde yutkundu. Utanmasa elini kaldırıp yerinden çıkmaya can atan kalbinin üzerine bastıracaktı. O an dudaklarından firar eden cümlesine ne kadar engel olmak istese de olamadı..
"Kalp sağlığı için gülmemelisin, Yiğit Soydan.."
Adamın bu sefer kahkaha atmasına gözleri yerinden fırlayan Meltem, o an ne dediğini anladı ve resmen ölmeyi diledi. Hızla arkasını dönüp kızaran yanaklarını saklamaya çalışsa da artık çok geçti. Adamın sınırlarında bulunduğu her an tehlike arz ediyordu ve bu duruma daha fazla dayanacak gücü kendinde bulamıyordu. Ahırın çıkış kapısına doğru koşmaya başlayan Meltem utancından resmen ağlayacak duruma gelmişti. "Aptal Meltem! Aptal, aptal!" diye hem söylenip hem koşmaya devam etti. Ardında kalan Yiğit ise şüphesiz şuan için dünyanın en mutlu adamıydı. Gülüşleri hız keserken keyifle atının kafasını okşadı.
"Ne dersin oğlum? Bir gün bana evet diyecek mi?"
At adamın dediklerini onaylarcasına ses çıkarttığında Yiğit keyifle gülümsedi. Hayatında yaptığı bir plan olumlu sonuçlanmış ve Meltem'i ona bir adımda olsa getirmişti.. Bir gün, bir gündü.. Bugünü en iyi şekilde değerlendirmeyi umut ederek evin yoluna doğru ilerledi..
"Dayısı?"
"Söyle dayisinin pullisi.."
Deniz, Hopali'nin kolunun altına girerek uzun boyuna erişmek için kafasını yukarıya doğru kaldırdı. "Sence ben güzel miyim?"
Mustafa, çattığı kaşlarıyla kızı bedeninden hafifçe uzaklaştırdı. "Ula güzelum diye geçinen hatunlar fuşki yesun!"
Deniz kıkırdayarak elleriyle dudaklarını kapattı. "Peki ben mi güzelim, yoksa annem mi?"
Mustafa kızın oyununa ayak uydurarak gülümsedi. "Sen!" dedi. Deniz düşünür gibi gözlerini kıstı. "Ben mi güzelim yoksa ananem mi?" Mustafa Narin annesinin hala dillere destan olacak güzelliğini bilse de, "Sen!" dedi.
"Peki ben mi güzelim, yoksa zümrüt göz mü?"
"Zümrüt.."
Mustafa ansızın firar eden cümlesini yarıda keserek, şeytana pabucunu ters giydiren yeğenine sinirle baktı. "Ula seni sosyal mühendis! Öyle her şeye sokma o finduk burnini!"
Dayısının tongaya bu kadar çabuk düşmesine keyifle gülen Deniz, "Demek Neslihan benden daha güzel?" diyerek adamın yanan ateşini daha da harladı.
"Deniz!"
"Tamam da tamam! Kızma. Sadece merak ettim. Kızdın mı?" Deniz büzdüğü dudaklarıyla kedi gibi sırnaştığı dayısının kızma ihtimalini umursamıyordu. Bu gerçekliği duymayıda en az kendi gibi Neslihan'da hak ediyordu. Aklına gelen fikirle gülümserken geri çekilen dayısına ne oldu dercesine baktı.
"Olmaz Deniz'im, olmaz.. Aklından geçeni sil at! Daha zamanı değil.."
Adamın bu kadar zeki olmasına bozulan Deniz astığı suratını Neslihan'ın olduğu tarafa doğru çevirdi. "Şuan yanında oturması gereken o dayı! Bunu biliyorsun dimi? Hem zaman çok tehlikelidir demez mi dedem? Neden birkez olsun şu laz inadından vazgeçip mutlu olmayı denemiyorsun? Hislerini özgür bırak dayı. Kendi hikayenizi yazın artık!"
Mustafa öyle bir nefes çekip bıraktı ki, ciğerlerinin yandığını hissetti.. Bakışlarını kızın üzerinden hiç çekmeden yenilgiyle kafasını salladı..
"Bizim hikayemizin mutlu sonu yok Deniz!" Mustafa Ali, dudaklarına buruk bir tebessüm bıraktı ve zamanın ona getireceklerinden habersiz gözlerini kapattı..
"Hiç değilse, benimle mutlu bir sonu yok!"
-BITTI- 😂😂😂😂😂😂😂😂
NE DEMEK BITTI BITEMEZ HAYIR DEMEYIN.. 🙊🙊
HEM OZEL BOLUM HEM HIKAYEYE GIRMEDEN ONCE KAFANIZA YERLESMESI BAKIMINDAN MINIK BIR SURPRIZ YAPMAK ISTEDIM 😍😍
UMARIM KEYIF ALMISSINIZDIR 😍
COK SEVILIYORSUNUZ💕💕
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro