~Hayal Kırıklığı~
Merhaba canlar..Gecikme için özür dilerim yoğunluktan dolayı yetiştiremediğim bölüm 4076 kelimelik uzunlulguyla karşınızda.Eh bir Maşallahinızı alırım :))
Medyada sevdiğim bir karadeniz türküsü var.Bölümün sonunda Melihim için paylaştım dinlemenizi tavsiye ederim..
İyi okumalar..
Sevgiler..
Fırat elinde sinirle buruşturduğu kağıdı tekrar tekrar açıp son kısmını okuyup duruyordu. Şüphelerinde sonuna kadar haklıydı ve elindeki DNA sonucu da bunu onaylar şeklindeydi.Kağıdın neresinden okursa okusun cevap hep aynıydı.%99,9 uyumsuz..
Ne hissedeceğini nasıl davranacağını kestiremiyordu. Böyle bir gerçekliği ondan nasıl saklayabilirlerdi aklı mantığı bir türlü bu fikri kabullenmiyordu. Kendince sinirlenmekte haklıydı. Bu yaşına kadar öz bildiği abisi aslında öz değildi ve hangisinin çocuğu olduğunu bilmiyordu. Akşama annesine muhteşem bir hediye sunacaktı ve bakalım bahaneleri nasıl olacaktı merak ediyordu..
********** *********** **********
Melih kardeşinin durgun halinin artık canını sıkmasıyla adımlarını odasına doğru çevirdi.İşe başlayan Zehraya karşı tutumu gayet iyiydi.İzlenimlerine göre iş saatleri içerisinde gayet mesafeli duruyordu.Bakışlarından anladığı kadarıyla ufak kardeşi de yavaştan adam olma yolunda ilerliyordu.Bu haline sevinip inşallah benim gibi acılar çekmez diye dua ederek odadan içeriye girdi.Masada oturmuş elleriyle başını arasına alıp düşünceli halini gören Melih telaşla yanına vardı.
“Neyin var?” Fırat abisinin geldiğini bile fark etmeden ağrıdan çatlayan başının derdindeydi. Abisinin kendisine korkuyla bakmasıyla içindeki oluşan kırgınlığına engel olamamıştı.
“İyiyim başım ağrıyor biraz.” Geçiştirici cevap veren Fırat abisiyle göz göze gelmemek için masasındaki dosyalarla uğraşmaya çalışıyordu.Melih son zamanlardaki farklılaşan kardeşinin mutlaka bir sıkıntısı olduğunu adı gibi biliyordu.
“Fırat? Abicim seni herkesten iyi tanıyorum.Son günlerdeki halin hiç iyi değil.Gizleme benden.”
Abisinin gizleme lafına aniden öfkelenen Fırat sinirle “Gizleyen ben değilim!” dediğinde Melih kardeşinin fevri tavrına şaşkınlıkla “O ne demek?” diye sordu.Fırat abisine çıkışında haksız olabilirdi belki abisinin bile haberi yoktu ne olursa olsun o onun kardeşiydi.Öz veya üvey fark etmezdi.Abisine duyduğu sevgiyi saygıyı ne şartlar altında olursa olsun kaybetmezdi. Öfkesi sadece anne babasınaydı. Neden ondan saklama gereği duymuşlardı sadece bunu merak ediyordu!
“Sen benden bir şey gizler miydin?”
Melih gelen soruya rahatlıkla tebessüm ederek “Hayır aslanım bu zamana kadar hayatımda ne varsa ilk sana söylemedim mi? Ya da ne kararlar alırsam alayım ilk sana danışmadım mı?Gizli saklı hiçbir şey olmadı aramızda olamazda. ”
Azda olsa rahatlayan Fırat gözlerindeki pırıltıyla abisine baktı.
“Ben.Özür dilerim abi.Biraz yorgunum saçmalıyorum kusura bakma.”diyerek sandalyesine yaslandı.
“Zehra çok mu yoruyor seni?” Melihin yüzündeki gülümseme büyürken Fırat kızın adını duymasıyla odasının içindeki cam bölmeden karşısındaki kızı keserek abisine baktı.
“Hayır maşallah çok zeki.İşi hemen kaptı.Kapmasın diye kırk takla attım ama..”
“O niye?”
“Niye olacak abi! Anlamadığı şeylerde gelip böyle masum masum yanakları kızararak soruyu sormuyor mu? Of diyorum insanın gece gündüz gel soru sor diyesi geliyor!”
Fıratın bu çocukça tavrı Melihin hoşuna gitmişti.Allahı var Zehra çok güzel kızdı.Ablası Zeynep gibi iri gözlere sahipti.Barış malının gözleri kör olduğundan dolayı kızın kıymetini bir türlü anlayamamıştı. Bari kardeşim değer kıymet bilse diye içinden geçiren Melih kafasıyla kızı işaret ederek “Sizin gece hayatınızdaki kızlara benzemiyor diye mi bu yaklaşımlar!” diye sordu.
“Ne alakası var.Ayrıca gece hayatına hep Demirin zoruyla gidiyordum.”
“Diyosun? Bu dediklerini Demir duymasın selametin için hiç iyi olmaz.”
“Hah! O kendine baksın.Tutturmuş Nihan diye.Allah vermiş belasını onunla uğraşıyor bana zarar veremez.” İki genç adam hem konuşup hem gülerken Melih niye geldiğini hatırlayarak toparlandı.
“Neyse anneme aldın mı hediye?”
Fırat konuyu yine hatırlayınca az önceki gülmelerinden eser bırakmamıştı.Sert tutuğu sesiyle“Evet!” cevabını verdi.
“Ne aldın?”
“Sürpriz! Akşama görürsün!” Akşamı düşündükçe ailesinin tepkisini merak eden genç adam içinden hepimiz göreceğiz diye düşünüp zorla gülümsemeye çalıştı.
“İyi bakalım bende şimdi çıkıyorum.Kadın milletine ne alınır onu da bilmiyorum ki.Her şeyleri var sonuçta off!!”
“Sedayı ara! Yardımcı olur.Hem bahanen de olur!”Melihin gözleri Sedanın özlemiyle aşkla parladı. Onu görmek için muhteşem bir fırsatı vardı.Daha konuşmamış olmalarından dolayı çekinse de belki zeminini ayarlayabilirim diye aklından geçirdi.
“Aklıma gelmemiş gibi tavsiye verme oğlum.Birazdan arama çalışmalarına başlayacağım.”
*********** ************ *********
İmran Cihanla nasıl konuşacağının provasını iç dünyasında yaparken telefonuna gelen mesajla oturduğu yerde dikleşerek mesajına baktı.
"Hazır mısın? Eve geldi suratı yine sirke satıyor! Ben çıkıyorum şimdi.."
Nihandan gelen mesajla heyecanla yerinden kalkarak son bir kez daha aynaya baktı.Yapabilirsin İmran! Sadece konuşturacaksın unutma! Kendini telkin etmeye çalışarak çantasını alıp Cihanın karşısına çıkmak üzere yola koyuldu.
Ücretini ödediği taksi yanından uzaklaştığında bir taksinin ardından bakıp bir eve doğru bakıp titreyen bacaklarını kontrol etmeye çalışıyordu.Kapının önündeki korumalardan biri kızın garip halini fark ederek yanına yaklaştığında “İyi misiniz?” diye sordu.
İmran gelen adamın arkasında kalan diğer korumalara bakış attığında daha önce geldiğinde korumaların orada olup olmadığını düşündü.Sonra Nihanın bu aralar korumları arttırdı demesini hatırlayarak adama kısa bir bakışın ardından “Evet,Teşekkürler” diye cevap verdi.
“İmran hanımdı öyle değil mi?” Genç kız kendisini tanıyor olmasıyla şaşkınlık yaşarken koruma hafifçe güldü.
"Cihan beyin hayatındaki insanların hepsini tanıyıp bilmek bizim işimiz hanfendi.Dilerseniz kendisine geldiğinizi haber verelim.”
“Lütfen.Ben.Yani haber vermeyin.Çok kısa görüp gideceğim zaten!” adama neyin açıklamasını yapıyorsun ona ne kısa kalıp kalmayacağından! İç sesiyle ayak üstü kavgaya giren İmran adamın başıyla onaylamasının ardından bahçeden içeriye adımını attı.
Attığı her adımda sanki ölüme gidiyormuş gibi hissetmesi olanca gerginliğini daha da geriyordu.Zile götürdüğü eli titrerken son bir gayretle kısacık basarak hemen elini geri çekti.Küçücük çocuklar gibi kaçıp saklanmak istiyordu fakat açılan kapıyla bu hayalide son buldu.
Geçen gelmesinde onu karşılayan kadın tüm sevecenliğiyle yine İmran’a “Hoş geldin güzel kızım.” diye içeriye buyur ederken kız Cihanın kapıyı açmamasıyla az da olsa rahatlamış gülümseyerek “Hoş buldum efendim” kibarca selamını vermişti.
“Ee ben.Şey Cihan yani Cihan beyle..” kızın heyecanını anında anlayan emektar kadın “Rahatla kızım.Cihan benim oğlum gibidir. Rahmetli annesinin bana emanetleri her ikisi de.Yukarıda çalışma odasında olacaktı. Çağırayım hemen.” durumu özetlerken İmran telaş halinden ödün vermeden “Lütfen çalışıyorsa hiç rahatsız etmeyeyim.”dedi.
“Yok kızım kafası yerinde yokmuş biraz işlere verirsem kendimi kafam dağılır demişti.” Yaşlı kadın iğneleyici sesiyle kızın nabzını ölçerken İmran sazan gibi emektar kadının ağına takıldı..
“Ya öyle mi dedi.Niye kafası karışık ki?” Kadın eliyle kızı gösterip “Senin bu cesaretinin onda olmayışından dolayı” dediğinde genç kız düşünceli tavrıyla kadının ne demek istediğini algılamaya çalışıyordu.
“Pardon ama ne demek istediğinizi ben anlamadım.” Aslında anlayıp anlamamazlığa vuruyorum teyzecim diyememişti.Kadın kızın yanaklarının kızarıklığının artmasıyla oğluna gönlünü kaptırdığını anlamıştı.Daha ilk eve geldiği gün iki gencin birbirine nasıl baktıklarına birinci dereceden şahit olmuştu ve çok sevinmişti.Aslan gibi oğluna anca böyle güzellikteki kız yakışırdı..
“Sahiden mi? Ah be güzel kızım hiç aynaya bakmaz mısın sen? Şu melek gibi güzelliğinle oğlumun aklını başından almışsın.Şimdide kafası neden yerinde değil diye sorarsın?”
“Şey ben teşekkür ederim efendim.”
“Ay utanınca daha mı güzelleşiyorsun ne?” tombul kadın yerinde gülerken İmran daha ne kadar utanabilirdi bilmiyordu.Kapı ağzındaki sohbetin uzamasıyla İmran biraz olsun rahatlamış heyecanı yatışmıştı.
“Geç hadi geç.Merdivenlerden çıkınca sağında kalan ilk oda.Hatta dur kahve istemişti yaptıydım zahmet olmazsa sen çıkarıver. Benim bacaklar tutmuyor eskisi gibi..Hey gidi hey zamanında bana fır dönen Ayşen derlerdi…”
Kadın hem söylenip hem mutfağa doğru giderken İmran yerinde kalakalmıştı.Ne tuhaf kadın diye aklından geçirip sevimliliğine gülümsedi. Kadın elindeki tepsiyi kıza uzattığında sakince tuttu.
“Ay adamın ayağına geldim hem de kahvesini götürüyorum paşanın! Ah İmran ah..Evinde bekleseydin azcık sabretseydin nolurdu?!” hem söylenip hem merdivenleri dikkat ederek çıkan genç kız kadının dediği gibi sağıdaki odanın önünde durdu.Kapıyı çalsa mıydı direk girip kahveyi başından aşağı mı dökseydi yoksa hiç gelmemiş gibi sessizce kaçıp gitse miydi? Onun kararsızlığını yaşarken derin bir nefes alarak kalbinin atışını kontrol altına aldı ve kapıyı bir kere tıklattı.
İçeriden gel komutunu duyan İmran daha saniye öncesi kontrol altına aldığı kalbi yine kontrolden çıkmıştı.Son bir gayretle içeriye girdiğinde arkası dönük camdan dışarıyı seyreden Cihanla karşılaştı. Adamın baktığı yere geldiğimi gördü mü acaba diye bakarken odasının arka tarafın bahçesine baktığını fark etti.Gerçi çok oyalanmıştı ve o korumalar kesin haber vermiştir diye içten içe kapı ağzında beklerken adamın sesini tekrar işitti.
“Ayşen Sultan şu Nihanın ön bahçeye diktiği güllerden buraya da mı diktirsek? Çok boş duruyor. Ya da papatya mı yetiştirsek? Bahçenin her bir yanına baktıkça huzur bulurdum.Hoş Papatyaları sevip sevmediğini bile öğrenemedim ya neyse! Ne dersin sultanım?”
İmran Cihanın kendisini fark etmemesi üzerine dediklerini duyduğunda içindeki kıpırtıyla gülümsedi.Hala elinde tuttuğu tepsiyle odanın orta yerinde bekliyordu.Olanca siniri duydukları karşısında yok olup gitmişti.Şimdi koşup boynuna atlayıp papatyaları da seviyorum seni daha çok seviyorum dememek için dudaklarını birbirine kenetlemiş duruyordu.Elindeki tepsiyi usulca bırakıp son bir gayretle boğazını temizleyip “Seviyorum!” diyebildi.
Cihan Ayşen ablasının cevabını beklerken hiç beklemediği sadece sesine canını vereceği kızın o narin sesi kulaklarına dolduğunda hızla arkasını döndü.Dilinden “İmran?” ismi döküldüğünde hayal görüp görmediğini anlamaya çalışıyordu.
Cihan karşısında gördüğü kızla hareket edemez duruma gelmişti.Seviyorum demişti.Ah o seviyorum kelimesini papatyalar için değil de kendi için söylemesi için canını bile verirdi. Ama onu kendinden uzaklaştırmıştı bir kere. Öfkesinin kurbanı olmuştu.Aslında Nihanı dinleseydi çoktan konuşup kendisini affettirebilirdi gel gör ki herkese gösterdiği cesaretli yaklaşımı İmran için neredeyse imkansızdı.
“Geldiğini duymadım.Hoş geldin.” Hızla kendisini toparlayarak kıza doğru yaklaştı.İmran az önce uzay boşluğuna fırlattığı sinirine tekrar kavuşarak hiç bozuntuya vermeden “Ben istediğim için duymadın iki çift laf söyleyip gideceğim vaktini almam merak etme!” dedi.
“Saçmalama İmran senden önem..” Adamın kendisine doğru bir adım atmasıyla gerileyen İmran lafını keserek “Senden önemli değil mi diyeceksin? Hiç sanmıyorum Cihan! Biliyor musun ilk buraya gelip senin şu sağlam halini gördüğümde o dik duruşuna karanlık bakışlarına belki de her tarafından cesaret akan heybetli haline hayran kalmıştım!” alayla süzdüğü adamın karşısında perişan haline acımamaya çalışıyordu.
Cihan ise kızın ağzından çıkan her kelime kalbine ok misali saplansa da haklı olduğunu adı gibi biliyordu. Mahcup bakışlarıyla kıza bakıp “İmran ben gerçekten üzgünüm.O halimi görünce bir daha beni görmek istemeyeceğini düşündüm.” dediğinde İmran histerik bir kahkaha attı.
“Sahi mi? Bana sordun mu?Ne düşündüğüm bu kadar önemliyse neden gerçek düşüncelerimi öğrenmek istemedin?” Cihan adım attıkça gerileyen İmran yakın durmak istemiyordu.Önce hesap soracaktı.Kokusunu duydukça adama duyduğu öfkesi buhar olup uçuyordu.Cihan ise ondan kaçtığını sandığı için yaptıklarına hak veriyordu.
“Bakışlarından anladım İmran. Korktun hala korkuyorsun bana yaklaşamıyorsun bile! Lanet olsun canavar değilim ben! Evet öfkemi kontrol etmekte zorlanıyorum ama bu sana zarar vereceğim anlamına gelmez..”
“O yüzden mi kaçtın benden?”
“Kaçmadım!”
“Bu yaptığın neydi peki? Kaçtın! Karşıma gelip özür bile dilemedin! Beni görmek dahi istemedin! Nihanla bile konuşmama engel oldun!”
“Özür dilerim.Hayatını zehir etmek istemedim İmran.Benim hayatım karanlık belirsizliklerle dolu.Yarın ne olacağım belli değil hem baban..”
“Babam ne alaka?” İmran babasının olaya dahil olmasıyla şaşırırken Cihan bakışlarını kaçırmadan kıza cevap vermeden bakıyordu.İmran sessizlik karşısında tekrar “Cihan babam ne alaka dedim” diye sordu.
“Sana olan tavırlarımı anladı ve direk olmasa da laf çarptırdı diyelim” genç adam durumu kısaca toparladığında “Ve sende onu haklı buldun!” aniden bağıran kızın sesi odada adeta yankılanmıştı.
“Haklı çünkü! Her anım nasıl olacak diye düşünmekle geçiyor benim! Bir yanım uzaklaş diye yakıp yıkıyor bir yanım tut kolundan kat yoluna ne olursa olsun diyor! Beni isteyip istemediğini dahi bilemezken bu hayatımı sana zorla kabul ettiremezdim!” artık ikiside karşılıklı birbirlerine bağırmaya başlamışlardı.
“Eğer sorsaydın cevabını alırdın Cihan.Kendi cevaplarına göre hareket ettin.Ne düşündüğümü bilmeden kendi fikirlerinin doğruluğunu kabul ettin! Yok öyle yağma Cihan bey! Hayatıma bodoslama girip beni kendine aşık ettikten sonra her anımı kendinle alıkoyduktan sonra öyle karşıma gelip seni hayatıma alamam diyip kenara çekilemezsin! Hoş sen gelmedin ben geldim bunu da belirteyim ben salak gibi ayağına geldim ha bu arada hiç kalıbının adamı da değilmişsin!Ne? Ne gülüyorsun?” İmran adamın karşısında bağırıp çağırırken Cihan kendisine aşık olduğunu dile dökmesinden dolayı neredeyse kahkaha atacaktı.
“Gülmesene be adam!” genç kız sinirle solurken karşısında kahkaha atan herifin şimdi gırtlağına yapışacaktı.Ben burada neler diyorum adamın keyfine bak diye içinde söverken Cihan mutlulukla “Seni kendime aşık ettim öyle mi?” hala inanamıyormuş gibi sordu.
“Ben senin gibi korkak değilim sayın bay karanlıkların efendisi!”
“Söyle!”
“Ne?”
“Bana aşık olduğunu tekrar söyle! Hadi İmran duymaya ihtiyacım var hadi meleğim söyle!”
Kendisine meleğim diye seslenmesiyle gözlerini kapatan İmran resmen bayılmanın eşiğine gelmişti.Bir gazla adama aşkını ilan etmiş şimdi ise bunun utancını yaşıyordu.Ellerini sımsıkı tutan adam biraz daha yaklaşarak iki parmağını kullanarak gamzesinin bulunduğu yere ufacık dokundu.
"Söyle İmran..Söyle ki karanlık dünyam ışığınla aydınlansın.Kurtar beni bu azap yerinden.Korkma benden.Yalvarırım korkma.”
“Korkmuyorum.” Adamın karanlık gözlerine korkusuzca baktı.Tekrar söylemeyecekti.O kendisine düşen görevi fazlasıyla yapmıştı.Hafifçe tebessüm ederek geri çekildiğinde adam araya giren boşluğun soğukluğunu iliklerine kadar hissetmişti.
“Tekrar mı duymak istiyorsun? O zaman ertelenen yemeğimizi yarın yiyelim.Senin söyleyeceklerinden memnun kalırsam belki tekrar söylerim!” Masaya bıraktığı çantasını alarak hızla kapıya doğru yürüdü.Cihan ise ağzını açıp tek kelime edemiyordu.Dışarıya karşı asıp kesen adam Bu kızın karşısında kendisini dilsiz gibi hissetmekten alıkoyamıyordu. Aptal gibi olduğu yerde sırıtırken İmran açtığı kapıdan çıkmadan “7 gibi hazır olurum!” diyerek çıktı.
İki genç az önce yaşadıklarını düşününce derince nefes alıp biran önce yarın akşam olmasını heyecanla beklemeye başladılar..
***************** ****************
“Senin aklına uyanda kabahat şu halimize bak! Neymiş tebdilli kıyafet giyinecekmişiz! Ulan biz ikiziz böyle giyinince tanınmayacak mıyız?Daha çok dikkat çekiyoruz!”
Öğlen Nergisin akşam işim var almaya gelme ben direk teyzemlere gelirim demesi üzerine Demirhan Girayla buluşacağını anlamış ikizine haberi salmıştı.Emirhan kardeşinin dahiyane planına ayak uydurmak zorunda kalmış şirketteki bütün işlerini yarıda bırakıp kız kardeşinin peşine düşmüştü. Tabi Demirin zoruyla giyindiği hippi gibi kıyafetler yüzünden yola çıktıklarından beri saymadığı küfür kalmamıştı.
“Amma laf ettin ha! Ne var oğlum sayemde götün azcık kot pantolon gördü.Götünün dili olsa bana teşekkür ederdi herhalde!Hep kumaş keten nereye kadar!” Demir ikizinin alışkın olmadığı kıyafetlerin içinde gördüğünden beri dalga geçip sinir etmekten büyük zevk alıyordu.
“Dua ette başka yerlerimin dili yok! Geri zekalı buna pantolon diyenin ben ta..Tövbe ya oğlum her yeri yırtık pırtık bunun! Köpek saldırısına uğramış gibi hissediyorum kendimi!” Emir arabayı kullanırken bir yandan da kıpır kıpır üzerindeki pantolon demeye bin şahit olan parçayı çekiştirip duruyordu.
“Az konuş be abicim elin işlesin arabayı ileride park et.Salondan çıkar birazdan sonrası tabana kuvvet!”
“Ulan ne biliyorsun yürüyeceğini? Ya Giray almaya gelirse? Ya Nergis taksiye binerse?”Demirhan ikizine sert bir bakış atarak gözünü salonun olduğu caddeye dikti.
“Fazla vakitleri yok!Akşam yemek var unuttun mu? En fazla ilerideki sahilde buluşurlar!Olmadı bizde atlarız taksiye öndeki aracı takip et deriz! Hep yapmak istemişimdir lan olsa da yapsak!”
Emirhan sabır duaları ederek kucağındaki şapkasını ve güneş gözlüklerini takarak “Ey Allah’ım! Tak şu şapkanı hadi.Umarım birileri tanımazda rezil olmam!” nefesini düzene sokup sıkıntıyla arabadan çıktı.
“Aha çıktı.Çabuk çabuk!”
“Lan baksana bunun götünde de mi yırtık var?” Emirhan eliyle arka taraflarını yoklarken toplum içine bu kıyafetlerle çıkmış olmasına inanamıyordu.Allahtan şapka gözlüklerle turist izlenimi veriyorlardı.Sonuçta iş adamıydı maazallah iş camiasından birisine denk gelse adı yırtık götlü Emir’e çıkardı! Gelen düşüncelerle sirkelenerek kendine geldiğinde Demir kendisine “Serinlersin Emir hadi acele et!” diye söylenip hızlı adımlarla Nergisi göz hapsinde tutarak devam etti.Sahile geldiklerinde kızla aralarına mesafe katarak gidiyorlardı.
Caddeden sahil şeridine geçen Nergis hedefine yönelirken iki takipçi gözlüklerin ve şapkaların ardına sığınmış arabaların arkasına saklanmışlardı.
Nergis fazla vakti olmadığı için acele ederken nefes nefese kalmıştı.Az ilerisinde elleri cebinde mankenlere taş çıkartacak adamı görmesiyle kalbinin hızlanmasına küfür etti.Ne hızlanıyorsun sanki ilk kez görüyorsun? İçten içe sakin kalmaya özen gösteriyordu.
Giray erken gelmenin sıkıntısını yaşarken karşıdan kendisine doğru hızlı adımlarla gelen asi yavrusunu görmesiyle sırıtmasına engel olamadı.Ulan yürüyüşüne bile hastayım senin diye bağırası vardı.Uzaktan açtığı kollarıyla Nergisi beklerken genç kız yüzünde gülümsemeyle içimdeki asi kızın canı cehenneme diye heyecanla koşup aradaki mesafeyi kapattı. Girayın boynuna sertçe atlamasıyla Giray “Senin merhabalaşma şekline hayran olduğumu söylemişmiydim?” diyerek kızın kokusunu içine çekiyordu.
“Naparsın adamım beni de böyle kabul edeceksin artık!”Nergis Girayın yanağına uzunca bir öpücük bırakıp geri çekildiğinde Giray bu dünyadan tasını tarağını toplamış uçuş moduna geçmişti.
“Şikayet edersem taş olayım be Nergis! Kızım bir insan bu kadar özlenir mi? Allahım kokunu satsana bana gece gündüz bağımlı gibi koklamazsam adam değilim!” kafasını kızın boynuna tekrar sokarak derin bir nefes aldı.Nergis Girayın dudaklarını boynunda hissettiğinde içindeki kıpırtıyla geri çekilip etrafına bir bakış attı.
“Utandırma insanı! Gel oturalım hızlı geldim vaktim yok diye dinleneyim az.” Adamın kolundan tutarak köşedeki boş banka doğru yürümeye başladılar.İki genç oturdukları bankta hasret gidermeye başladıklarında onları gözetleyen ikizler az önce şahit oldukları gösteriye ağızları açık bakıyorlardı.
“Vay puşta bak! Oğlum o nasıl kucaklamaydı?” Emir yumruk yaptığı elini önündeki ağaca dayadığında Demir Girayın aptal sırıtışlarını izleyerek “Bu herif ne zaman bu kadar romantik prense dönüştü valla hayretlerim şaştı şuan! Gönül eğlendirme işi değil lan bu.Bizim kız oğlanı baya ağına tutsak etmiş şu herifin yüzündeki mutluluğa bak!” dedi.
Emirhan Nergisin haline baktığında gerçekten Giraya karşı bu zamana kadar hiçbir erkeğe bakmadığı gibi bakıyor gülüyor gayet uslu bir kızmış gibi tavır sergiliyordu.
“Nergiste boş değil baksana çirkefe! Bize gelince dil pabuç kadar elin herifine gelince cilveli haller!”
“Fark ettik herhalde.Bu böyle olmayacak en iyisi bildiğimizi söylemek.Acıdım valla liseli bebeler gibi gizli saklı kenarda köşede buluşmalarına!”
“Oldu Demir hatta yarın gelip direk nikahına alsın.Kafayı mı yedin sen?”Emir sinirle kardeşine bağırmaya başladığında çevredeki gelen geçenin dikkatini çekince yükselttiği sesini kısarak kardeşine ölümcül bakış atmaya devam ediyordu.
“Of be sen ne anlarsın aşık olmaktan! Gerçi Selincimde maşallah taş gibi olm..” ensesine inen şaplakla yerinde sıçrayan Demir “Ah! ne vuruyorsun be?” çocuklar gibi yüzünü büzerek ensesini ovalıyordu.
“Ağzını kırmadığıma dua et! Nereden Selinciğin oluyor anlamadım? Ne bu samimiyet?”
“Ooo tamam ikizim kızma senin Selinciğin olur hem benim Nihancığım var yani olma aşamasında yakalarsam olacak! Olmalı! Olmak zorunda!” Demir yine aklına düşen Nihanla kardeşinden soyutlaşmış hayaller alemine dalmıştı.O öptüğü dudakları bir türlü unutamıyordu ki.Hele o salladığı kalçalar yok muydu?
“Dur dur..Baksana! Lan öpecek mi o? Yaklaşıyor ulan Demir durdur şunları!!!”
Giray hasretle yaklaştığı yarinin dudaklarına kısa da olsa bir busecik bırakmak tadını az da olsa almak istiyordu.Çok özlemişti. Ortam müsait olsa fazlasını da isterdi lakin şansı anca bu kadarına yetiyordu.Çalan telefonuna küfürler saydırırken bakmadan cevapladığı telefonuna “Önemli olsa iyi olur!” dedi.
“Neden? Neriman mı kızar?” duyduğu ses karşısında Nergisten uzaklaşan Giray sakin kalmaya çalışarak “Taktın Neriman’a sende? Hayırdır ne vardı?”
Demir son anda öpücük faciasından kurtardığı durumu toparladığı için sinsice gülümseyerek “Özledim kardeşim!” dedi.
“Lan bir saat önce beraberdik.” Nergis sinirlenen Girayın elini tutup kim o dercesine dudaklarını oynattı.Giray kafasını önemsiz biri gibi geçiştirmeye çalışsada kulağını telefona doğru yaklaştırıp sesi duymaya çalıştı.
“Olsun özlemenin saati mi olurmuş!”
“Birader sen Nihanı yakalamaya gitsene!”
“Niye Neriman mı bekliyor?Meşgul etmeyeyim o zaman!” Nergis duyduğu isimle geri çekilip Giraya bir bakış attı.Giray içinden bütün duaları sıraya koyarken sinirle
“Oğlum yok Neriman falan! Kafayı bozdun Nerimanla!” dediğinde gözleriyle de Nergisin nabzını ölçmeye çalışıyordu.Allahım kıskanınca ne de güzel oluyor vahşi panterim benim diye içinden sevinen adam telefonun diğer ucundan “İyi iyi hadi kapattım!” diyip suratına kapanan telefona hayretle baktı.
“Bu da neydi şimdi?”
“Neriman kim Giray?” Nergis hemen kılıcını kuşanmış adamın karşısındaki yerini almıştı.“Ya yavrum abinin uydurması işte! Takmış bir Neriman diye ikide bir Nerimanla mısın diyip duruyor?”
“He yani yok öyle bir Neriman falan?” bakışlarıyla adamı adeta dövüyordu Nergis.Giray bu meseleden iyice sıkılmıştı.
“Ne Nerimanı kızım valla biri daha Neriman desin kesip atacağım kendimi!” dediğinde Nergiste işin aslını nasılsa ögrenirim diyerek
“İyi neyse tamam gideyim ben yarın yine çıkarım.” adama sarılıp son bir kez daha kokusunu içine çekti..
Emirhan ve Demirhan olayı hala uzaktan izlerken kafaları aniden birbirine tokuşturuldu.İkisi birden “Siktir!”çekerken arkalarına baktıklarında şaşkınca ağızlarından yine aynı anda “Baba?” kelimesi döküldü.
“Baba ya baba!Hayırdır James Bondlar siz büyüdünüz diye benden bir şeyler gizleyebileceğinizi mi sandınız?”
“Estağfurullah baba da” birden gülmeye başlayan Demir babasının şapkalı gözlüklü haline baktıkça kahkahasına engel olamıyordu.
“Ulan ne gülüyorsun sen aynaya baktın mı? Şu tiplere bak!”
Emir merakla “Sen nasıl anladın?” diye sordu.Bir yandan babasının haline gülmemek için zor duruyordu.
“Oğullarımı tanıyorum! Siz giderken biz dönüyorduk eşek sıpaları! Ananızı zamanında az kuytu köşelerde sıkıştırmadım şimdi de yüce rabbim tarafından tüm yaptıklarımın karşılığını alıyorum!”
“Sen izledin mi?Yani şeyi?”Demir arka tarafında kalan manzarayı işaret etti.
“Zampara komiserin kızımı öpmeye yeltenmesini görecek kadar olaya hakimim Demirhan bey!Düşün önüme şu akşamı atlatalım sonra uzunca konuşulacak bu konu özellikle o ananız beni geçiştirmeye cesaret edebildiği için bunun hesabını verecek! Ah Yasemin ah ufacık yavrumun yuvadan uçmasını nasıl gizlersin benden..”
Baba oğul olay mahallinden uzaklaşırken hepsi birbirinden bağımsız bundan sonra nasıl bir yol izlemelerini gerektiğini düşünüyorlardı..
*************** *****************
Melih ve Seda dışarıdan bakıldığında mutlulukla dolu bir çift olarak görünüyordu.Sohbet ede ede geldikleri alışveriş mağazasında büyük bir kuyumcuya girerek annesine Sedanın zevkiyle hediyesini seçmişlerdi.O sıra Seda’nın gözleri inci detaylı küpeleri bulduğunda Melihin gözünden kaçmamıştı. Seda için canını vermeye razıyken bir küpenin lafını edecek halde değildi.Görevli kişiye kaş göz yaparak küpeleri de paket yaptıran Melih işleri yoluna sokmanın keyfiyle gülümsedi.
“Ödemeyi halledip geliyorum” diyerek kasaya doğru ilerlerken Seda Melihin attığı her adımına hayranlıkla bakıyordu.Bugündür yanında dolaştığı adamın gölgesi altında o kadar mutluydu ki hala konuşamamış olması canını sıksa da bu akşamı atlattıktan sonra mutlaka konuşacağım diye içten içe kararlar veriyordu.
Avm'nin otoparkına indiklerinde Sedaya dönerek “Direk bize geçelim mi? Akşam oldu zaten bir saate toplanırlar.” diye sorarak arabayı çalıştırdı.Seda halinden gayet memnun şekilde “Olur” cevabını verdiğinde parlayan gözlerini Melihin sıcacık bakışlarıyla buluşturdu.Arabayı hareket ettirmeden önce Sedanın kendisine böyle sıcacık bakışıyla vücudundaki her bir hücre harekete geçmiş kıpırdamayan yeri kalmamıştı.Bakışlarını kızın dudaklarına kaydıran genç adam gittiği yolun ateşli olduğunun farkındaydı.Buna engel olmak zorundaydı.Daha erkendi! Lanet ederek zorla toparlanıp bakışlarını kızın dudaklarından ve vücudundan çekerek arabasını hareket ettirdi.Bütün vücudunda oluşan hareketlenmeleri de yok saymaya çalışarak bütün dikkatini yola verdi.
************ ******************
Gülsüm masanın etrafındaki arkadaşlarına ailesine evlatlarına yeğenlerine baktıkça bir kez daha şükretmişti.Mutluluktan gözünden bir damla yaş akarken kocası sarılarak saçına bir öpücük bırakarak geri çekildi.
“Seni seviyorum iyi ki benimsin!” derken Gülsüm yılların aşkıyla tekrar sarıldı kocasına..Annesi ile babasının bu aşk dolu halini seyreden iki aşık masanın karşı taraflarından birbirlerini izlemekle meşgullerdi.Melih göz kırpıp gülümsediğinde Sedayı anında ateş basmış nefesi ciğerlerinde asılı kalmıştı.Gülüm ve Yakup Efe gayet keyifli yemeklerini yerken diğer çocuklar kendi hallerinde takılıyorlardı.
İlerleyen saatlerde herkes hediyesini verirken Gülsüm çocuklar gibi heyecan yapmış hediyelerini kabul etmişti.Fırat süslü kutuyu uzattığında “ilk benimkini aç anne!Çok hoşuna gideceğini tahmin ediyorum!” dediğinde Gülsüm hevesle eline aldığı kutunun kurdelesini çözmeye başladı.İçinin boş olduğunu hisseden Gülsüm çaktırmasa da bu kadar hafif ne hediye olabilir diye düşünürken kapağı açtığında gördüğü kağıtla nefes alamaz hale geldi.
Kafasını kaldırdığında Fırat’ın cani öfkeli bakışlarıyla karşılaştığında oğlunun böyle bir şey yaptığına inanamıyordu.
Gülsümün surat ifadesinden bir şeyler döndüğünü fark eden aile üyeleri Gülsümün ağlaması karşısında sessiz kalmışlardı.Onur karısının hediye karşısında duygulandığını düşündüğünde gülümseyerek elinde tuttuğu kutuya uzanarak baktığında ne olduğunu idrak edememişti.Sinirle kutuyu eline alan Onur içindeki kağıdı hırsla alıp Fıratın gözünün önünde sallayıp öfkeyle bağırdı.
“Bu ne demek oluyor Fırat?Buna nasıl cesaret edersin sen?Ne hakla?” Melih hızla babasının elindeki kağıdı alıp baktığında gözleri anında dolmuştu.Herkesten beklerdi fakat bunu kardeşinden asla beklemezdi.
“Beğenmediniz mi?Bunca yıl beni kandırmanızın karşılığında sana verebileceğim tek hediye bu anne! Aslında asıl hediye bana oldu.Öz abim sandığım adam yıllardır abi dediğim adam benim gerçekte neyim? Söyler misiniz?” Fırat koca salonda bağırırken kalan herkes şaşkınlıktan ağızlarını dahi açamıyorlardı.
Yusuf öne çıkıp “Fırat oğlum pişman olacağın şeyler yapma!” dese de Fırat amcasına bakıp “Burada pişman olacak biri varsa o ben değilim amca.Onlar! Sizsiniz! Hepiniz biliyordunuz ve benden sakladınız!”
“Fırat haklı baba! Başından beri söyleyelim dedim size! Fırat gel kon..” sinirle abisinin lafını kesen Fırat geri giderek “Ne konuşması abi! Bana burada annem ve babam gerçekleri anlatacak.Hangisinin çocuğu old..”
“Ne saçmalıyorsun Fırat? Bize böyle bir yakıştırmayı nasıl yaparsın?” Onur sinirle Fıratın üzerine yürürken Melih babasının kolundan tutarak engelledi.
“Baba? Dur sakin ol lütfen!”
“Sen karışma!” Onur Melihe uyarı niteliğinde söylemek istese de yüksek çıkan sesi Melihte can yakacak sızıya sebep olmuştu.
“Hemen özür diliyorsun Fırat özellikle annenden!”
“Hayır!”
Kardeşinin herkesin içinde kendisinin sebep olduğu durum yüzünden ezilip özür dilemesine razı olamazdı.Genç adamdı. Erkeklik gururu ezilsin istemezdi. Tekrar babasının önüne geçtiğinde sinirle “Baba!” dedi.
Onurun gözü kimseyi görmüyor kulağı hiçbir şeyi duymuyordu. Oğlunun yaptığı terbiyesizliği kaldırabilecek bünyeye sahip değildi.Anlamadan dinlemeden böyle bir yakıştırma yapması resmen delilikti.Melihin onu durdurmasına iyice sinirlenen Onur “Sen karışma bu konuya dedim!!” şiddetli sesi odayı doldurduğunda Melih ağzından çıkanlara engel olamadı..
“Neden öz oğlun olmadığım için mi?”
Yanağında hissettiği acıyla başı yanına düşerken odayı şaşıran nida sesleri doldurmuştu.Gözleri anında Sedayı bulan Melih kızın gözlerinden akan yaşları görmesiyle şuan ölmeye razıydı.. Hiçbir fiziksel tepki veremeyişinin nedeni bütün ailesinin üzgün bakışları altında ezilmesiydi.Ruhu bedeninden ayrılmak için can çekişiyor gibiydi.Zorla yutkunarak gözlerine dolan yaşları geri ittirdi.
“Bende tam bundan bahsediyordum!” Melih babasının kıpırdamadan yarıya inmiş titreyen eline şaşkınca bakmasına hiç aldırmadan kapıya doğru yöneldiğinde koluna yapışan annesiyle yerinde durdu.
“Gitme yalvarırım oğlum yapma!” annesinin gözlerinden akan yaşı silerek alnına öpücük bırakıp geri çekilen Melih “Çoktan yapmam gerekiyordu.Geç bile kaldım” diyerek annesini kenara çekti.
“Hayır hayır sen benim oğlumsun seni ben büyüttüm ben yetiştirdim! Senin yanın benim yanım.Gözümün ilk nurusun Melih yalvarırım!Herkes gergin.Baban vurmak istemedi.Öyle değil mi Onur? İnsan evladına kıyar mı? Vurur mu? Söylesene Allahın cezası adam!!!” Gülsüm hala şok olmuş ayakta eline bakan Onurun göğsüne elleriyle darbeler indirirken dostları araya girerek olayı sakinleştirmeye çalışıyordu.Samet Ahmetle birlikte Onuru bahçeye çıkartırken Yaren Sevim Narin ve Yasemin zorlukla Gülsümü odasına çıkartmıştı.Hala "Gitme Melih" diye kendisinden geçerken Melih salonun orta yerinde bakışları yerde sabit bekliyordu.
Sinan Melihin yanına gidip elini omzuna koyarak kendisine çekti. "Sakinleşmeye ihtiyacımız var. Öfkeyle ani kararlar verme telafisi olmayan pişmanlıkları yaşamanı istemiyorum aslanım.Baban eminim yaptığının bedelini en ağır şekilde yaşamaya başlamıştır. Zaman ver ailene!" Melih usulca başını salladığında kardeşiyle göz göze geldi.Fıratın pişman bakışlarına dayanamayan Melih kafasını sallayıp kapıdan çıktığında gençlerin hepsi peşinden koşup genç adamı yakalamaya çalıştılar.
"Melih.Kardeşim bekle!Sinirlisin gel konuşalım.Bak Fıratta.." Barışın ikna cümlelerini yarıda kesti. Duramazdı. Akıtamadığı göz yaşlarını daha fazla tutamazdı..
"Gelmeyin peşimden.Yalnız kalmaya ihtiyacım var anneme söyleyin üzülmesin.Döneceğimi söyleyin!" Kafasını tekrar çevirmeden atladığı arabasını son sürat çalıştırıp uzaklaştı..
Fırat abisinin düştüğü durum karşısında suçlunun sadece kendisi olduğunu biliyordu.Çok büyük bir hata yapmıştı ve bunun telafisini nasıl yapacaktı yapsa bile ailesi eskisi gibi olur muydu bilemiyordu..
Bildiği emin olduğu tek şey abisinin sevgisini sonsuza kadar kaybetmişti..
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro