~Geçmiş,Gelecek~
Koskoca salonda ölüm sessizliği vardı. Kocası demişti! Türk Medeni Kanunu demişti. Bugün itibariyle demişti..
Yusuf ve Yaren oğullarına büyük bir şaşkınlıkla bakarken, Gülümün babası ve diğerleri de bu şaşkınlıktan nasiplerini almışlardı. Sinan bu ani habere sinirlense de sinirini şimdilik rafa kaldırıp adama döndü.
“Cevabını aldıysan kertiklerinizle birlikte evimden gidin artık! İkinciye git demem ve neler yapacağımı tahmin etmek istemezsin!”
Yaşlı adam, bakışlarını Sinan’dan çekerek kızına baktı. Gülüm dik başıyla yıllar sonra gördüğü babasının gözlerine korkusuzca bakıyordu. Karşısında dimdik duruyordu. Yaşlı adam, kızına doğru bir adım atıp, “Utanmaz seni! Senin gibi evlat olmaz olsun!” dediğinde Yakup Efe, Gülümü arkasına alarak savunmaya çalıştı.
“Dur Yakup Efe!” Gülüm daha 3 saatlik eşinin onu böyle korumaya çalışmasına sevindi. Yıllardır susmuştu fakat artık susmayacaktı. Biriken kinini yutmak zorunda değildi. Adamın arkasından çıkıp babasının karşısındaki yerini aldı.
“Benim gibi evlat olmaz olsun öyle mi? Ben zaten senin evladın değilim ki! Bak şu insanlara! Bak,bak çekinme! Hangi biriyle kan bağım var? Ben söyleyeyim, hiçbiriyle! Bana sahip çıkan, beni büyüten, beni okutan, bana annelik, babalık, amcalık, teyzelik, abilik, kardeşlik yapan bu insanlar benim sahip olduğum tek aile! Anlıyor musun? Sana hayatımda yaptıklarım ve yapacaklarım hakkında hesap vermeyeceğim çünkü sen bana elini kaldırdığın ilk gün, babalık görevinden feragat ettin Süleyman bey! Şimdi evimizden gidersen, gerçek aileme eşimle birlikte hesap vereceğiz!”
Adam ağzını açmaya yeltenmişti ki Sinanın kendisine bakışını gördü, yanındaki adamlara dönüp, tek kelime etmeden, başıyla gidelim işaretini verdi. Adam öfkeyle arkadaşına hesap sorarken bu duruma sevinen genç delikanlı olmuştu. Zaten gönlü bir başkasındayken, sırf babasının zoruyla gelmişti İstanbullara.. Şimdi yeni bir umut ışığı doğmuştu kaderine..Babasını ikna edip biran önce kavuşmalıydı sevdasına..
Gülüm kapının sert çarpan sesiyle gözlerini kapatıp gelen yaşlarını, zorla geri ittirdi. Karşısındaki ailesine bakmaya utanıyordu. Ellerini önünde kenetleyip, başını eğdi. “Ben hepinizden özür dilerim.Biz böyle olmasını istemezdik ama..”
“Gülümün haberi yoktu her şeyi ben planladım.Size söylemek isterdim ama fazla vaktimiz yoktu gördüğünüz gibi babasını bir türlü ikna edememişti.”
Yakup Efe bu mutlu günün böyle sonlanmasını az çok tahmin ediyordu. Lakin babası olacak o haysiyetsiz adamın ağzından çıkanlar, sevdiği kızı fazlasıyla üzmüştü. Yaren, kocasının kolunu sıkıp sakin olması yönünde teskin ederken, Yusuf karısına bakıp gözlerini onaylarcasına kapattı. Evlatlarını kırmamak adına ses tonunun sakin çıkmasına özen gösterip, “Oğlum iyi güzelde keşke bizden yardım isteseydiniz. Sahipsiz gibi tek başınıza işlere kalkmışsınız.” dediğinde kırıldığını da fırsattan istifade söze döktü.
“Ee aslında?” Genç adam eliyle başını kaşıyıp bakışlarını Samet amcasına çevirdiğinde amcasıyla göz göze geldi. Sametin gözleri yerinden fırlarken, “söyleme, söyleme!” diye feryat ediyordu. Karısının koluna girmiş onu geriye çekiştirirken salonun bahçeye açılan kapısına doğru, kaçış planları yapıyordu.
“Samet ne oluyor? kıpır kıpır dürtüp duruyorsun.” Yasemin kocasının hareketlerine anlam veremeden bakıyordu. Kendisini de koluna takmış geri geri yürüyordu.
“Yasemin benim tansiyonuma bir haller oldu. İniyor! Çıkıyor! Yuvarlanıyor! Yaşlı adamım ben. Hadi gidelim biz. Aile meselesi sonuçta karışmayalım.”
“Sen nesin kapıcı mı?” Karısının sorusu üzerine bütün yüzler kendilerine dönerken bakışları Yusuf ve Sinan arasında gelip gidiyordu. Hangisinden daha çok korkmalıydı karar veremiyordu. Şu durumdan kurtulmasına yardım edecek kim vardı merak ediyordu.. Yusuf burun kemerini sıkıp, bir adım yaklaştı.
“Senin haberin vardı dimi?”
“Şimdi şöyle oldu.” Samet ne desem diye beynindeki kelime haznesini yoklarken arkadaşının üzerine doğru yürümesiyle karısının arkasına sığındı.
“Yusuf neden üzerime geliyorsun? Kaşlarında burnuna kadar düşmüş! Bak bu yaşta kırışıkların artacak. Yasemin abine söyler misin üzerime yürümesin!”
Yusuf olduğu yerde durdu. Babasının az ilerisinde olan yeğenine dönerek, gayet ciddi bir tonda “Yardım ve yataklık suçu kaç yıldan başlıyor Demirhan?” diye sordu.
Daha Demir ağzını açmamıştı ki Samet oğluna tehdit edercesine parmağını kaldırıp, “Sakın! Sen benim oğlumsun! Babanın yanında olmalısın!” cevabını verdi. Demir babasının bu işten kazasız belasız kurtulmasını dilemekten başka bir şey diyememişti.
“Seven kalpler hassas olur Yusuf’um. Gençler birbirini görmüş, beğenmiş, istemiş. Bana da Allahın emriyle yardım ve yataklık yapmak düştü!”
“Ulan kardeşimin başını yaktım! Kendi başımı yaktım! Hay seninle tanıştığım o güne..!”
“Kırılıyorum kayınço!”
Demirhan kayınço lafını duyunca, istemesizce irkildi. Resmen dayısıyla aynı kaderi yaşıyordu. Şuan babası Girayın yıllar sonraki haliydi. Kendiside kesinlikle böyle olacaktı. Şimdiden olaylara kendisini hazırlasa hiç fena olmazdı. Olaya el atmak için dayısıyla babasının arasına giren Demir, bütün sevecenliğiyle, “Diyorum ki artık otursak, yemek yesek, sohbet etsek, taze gelin damadımızı tebrik etsek!”
Demirin tavsiyesi üzerine anneler mutfağın yolunu tutmuşlardı. Adamlar salondaki koltuklarda yerini aldılar. Bu durumu fırsat bilen kızlar, meraklarını gidermek için, Gülümü yaka paça odasına çıkartıp detayları sormaya başladılar. Gençlerse Yakup Efeyi bahçeye doğru sürüklemeye başladılar.
“En büyük damat bizim damat!”
“Dalga geçmeyin abicim, hala heyecanlıyım zaten.” Yakup Efe sırtına yediği yumruklardan iki büklüm kalmıştı. Şu akşamı kalp krizi geçirmeden atlatırsa sadaka vermeyi aklının bir köşesine not etti.
“Sizde hiç ar edep kalmamış ben sıramı saldığımı hatırlamıyorum!” Melih ellerini pantolonun cebine sokup yalandan astığı suratıyla kuzenine sözde abilik tasladı.
Onun bu tavrına gülmekle yetinen Yakup Efe alayla, “Valla bir 4 yılda, evlenme teklifi için sizi bekleyemezdik. Oğlum sizde yapın çok iyi oluyor!” dedi. Melihin içi kıpır kıpır olurken cevap vermek için ağzını açtığı anda arkalarından Sinan’ın sesini duymasıyla açtığı ağzını kapamak zorunda kaldı.
“Aklından bile geçirme!”
Sinan, çattığı kaşlarıyla gençlerin karşısında boy gösterirken, Melih bu durumun hayalini bile kuramamıştı. Kendisi böyle bir çılgınlık yapsa başına nelerin geleceğini tahmin bile etmek istemiyordu. Adama cevap vermeye bile çekinen Melih, bakışlarını amcasından kaçırıp alayla sırıtan babasına baktı. Sözde babası olacaktı. Adam oğlunu savunacağı yerde pis pis sırıtıyordu.
“Amca tekrar özür dilerim.” Yakup Efe, mahcup haliyle amcasına baktı. Sinan, baştaki sinirini bırakmış, içten içe bu duruma sevinmişti. Evlatlarının bu denli cesaretine hayran kalmıştı. Kolunu uzatıp yeğnini kendisine çekerek kısaca sarıldı.
“Olan oldu. Babanla da konuştuk şimdi. Müsait bir zamanda hazırlıkları yapıp, adam akıllı gelir istersiniz. Söz, nişan artık neyse onları yaparız. Bahara doğruda anlı şanlı düğün isterim kızıma. Öyle elbiselerle değil, gelinliğiyle çıkacak bu kapıdan!”
Yakup Efenin bütün gerdek planları suya düşerken, babası ve amcasının haklarında verdiği hükümle morali yerle bir olmuştu. Suratının düştüğüne şahit olan kuzenleri, pis pis sırıtmaya başladı. Demir kuzeninin kulağına doğru eğilip, “Artık vuslat bahara kaldı!” diye fısıldadığında, zavallı Yakup Efenin yüreğine taş oturdu. İtiraz etme hakkını kullanmak istemişti lakin babasının ve Sinan amcasının bakışları ona, sakın itiraz etme dercesine bakıyordu. El mahkum başını sallayarak, bu zoraki kararı onayladı..
*********** *********** *********
Ertesi sabah, herkes işinin başına dönmüş, olağan işlerin takibine başlamışlardı. Melih hariç..
Sedaya kavuştuğundan beri suratındaki sırıtma hiç kaybolmuyordu. Oturduğu yerden karşısındaki fotoğrafa saatlerce bakıp, aşk dolu hayallere dalıyordu. Hala rüya aleminde yaşıyormuş gibi ortalıkta dolanıyordu. O akşam Sedanın dudaklarında yeminlerini ederken, ömrünün belki de en güzel anlarını yaşamıştı. Bütün gece bıkmadan usanmadan, sanki ilk kez birbirlerini tanıyormuş gibi, sabaha kadar konuşmuşlardı. Sabaha karşı dayanamayan genç kızı, kollarıyla sarıp sarmalayıp, bir bebek gibi uyutmuştu. Kokusuyla vücudunun bulanmasına izin vermişti. O anın büyüsünü bozmamak adına nefes bile almadan, kollarındaki eşsiz güzelliği seyretmişti..
Hayatını zehir eden Eren ise ölmekten son anda kurtulmuştu. Şu vicdan denilen şey lanet olsundu ki Melihte çok fazlaydı. Devamlı annesinin hasta olduğunu öne sürüp sayıkladığını öğrendiğinde ise dayanamamıştı. Sinan amcasına gerekli cezayı çektiyse bırak gitsin demişti. Sinan başta karşı çıksa da sonra o da durumu kabullenmişti. Zaten yediği onca dayaktan, işkenceden sonra rahat 6 ay hastaneden taburcu olamazdı. Melih artık eskiyi düşünmek istemiyordu. Önemli olan Sedaya kavuşmasıydı, onunla yeni başlangıçlar yaparak geç kaldıkları mutluluğu yaşamaktı..
Kapısının çalmasıyla suratındaki gülümsemeyi gizleme gereği duymadan, gir komutunu verdi. Kapının ardından Emir elinde dosyalarla içeriye girdiğinde, kuzeninin bu mutluluk patlamasına istemsizce sırıttı.
“Birader suratına felç inmiş gibisin.Her dakika bir gülümseme halindesin.Valla kıskanmaya başladım!”
“Sorma kardeşim hala inanamıyorum. İçimden devamlı gülmek geliyor.”
“Allah daim etsin kardeşim. Fazlasıyla hak ettiniz.”
“Eyvallah da bir Yakup Efe kadar olamadık!”
“Aklından bile geçirme!” Emir sesini Sinan gibi kalınlaştırıp, ellerini cebine sokup mafya duruşuyla amcasını taklit etti. İki genç adam ağlanacak hallerine gülüyordu. Bir süre daha sohbet edip, ayaklanan Emir eliyle dosyaları gösterip, “Şu çizimlerini alda gidelim toplantıya. Fırat beklemekten sıkılmış.” dedi.
İki genç gülüşerek odadan çıkıp, bir kat aşağıda bulunan toplantı odasına inmek için merdivenlere yöneldiler. Merdivenlerden inip koridora doğru dönen Emir, gördükleri karşısında bir adım daha atamadı.
Sarışın, iri yarı, top model dergilerinden fırlamış gibi bir adam, Selinin o narin ince belini sarıp sarmalamış, etrafına mutluluk hormonları savuruyordu.
Melih, Emir’in yerine çivilenmiş halini görünce o da yürümeyi bıraktı. Adamın baktığı yere bakıp olayı anlayan Melih, bakışlarını tekrar kuzenine çevirdi. Değişen yüz ifadesini görünce oldukça şaşırdı. Emir’i böyle görmeye alışkın değildi. Elinde duran dosyayı, sıkmaktan buruş buruş etmişti.
“İyi misin?”
Emir, kendisine yöneltilen soruyu duysa bile cevap verebilme gücünü kullanamıyordu. Bu adam kimdi? Ve onun kızına neden böyle sarılıyordu? Derhal bu sorunun cevabını almalıydı! Melih’e dönmeden “Siz toplantıya başlayın, ben yetişirim!” diyerek hızlıca karşısında sergilenen kısmetse olur adlı çalışmaya doğru ilerledi..
Selin, annesinin üç sene önce evlendiği kocasının oğluyla ciddi anlamda kardeş gibiydi. Her gün telefonda konuşup dertleşir, Selin’in hayatında neler olup bittiğini ilk Edward’a anlatırdı. Bugünde kendisine sürpriz yaparak oldukça mutlu etmişti ta ki Emir’in, hesapçı gözlerle yanlarına yaklaştığını görene kadar..
“Bölmüyorum umarım.”
Emirin gözler Selinle sarı Hulk arasında gidip gelirken, genç kız kıskanılmanın yarattığı etkiyle kıpırdandı. Emirin her fırsatta kendisini kıskanmasına, her anlamda bayıldığı doğruydu. Onun bu savaş veren halini gördükçe adeta göbek atacak vaziyete geliyordu.
“Merhaba. Toplantın yok muydu?”
“Hayırdır rahatsız mı oldun?”
“Hayır. Ben merak ettiğ…” Selinin lafını ağzına tıkan Emir, başıyla adamı gösterip, “Arkadaş kim?” diye aceleyle sordu.
“Hım Edward annemin eşinin oğlu, aynı zamanda değer verdiğim bir arkadaşım.” Selin arkadaşına dönüp onun dilinde, “Edward buda Emirhan. Şirket sahiplerinden birisi. Kısmen patronum oluyor.” diyerek tanıtma işlemini sona erdirdi. Emir hala ondan bahsetme şekline takılı kalmıştı. Gavur herife gelince değer verdiği arkadaş, kendisine gelince şirket sahiplerinden birisi! Aman ne hoş!
“Tanıştığıma memnun oldum Emirhan!” Genç adam İngiliz aksanıyla kendi dilinde konuşurken Emirhan da aynı şekilde cevap vermişti. Ama diğer yabancılara yaptığı gibi sonunda, “Vampir kılıklı herif !” diye Türkçe homurdandığında, Selin Emir’in koluna hafifçe dokundu.
“Emirhan ne vampiri ne diyorsun Allah aşkına?” gözlerini büyütüp adama bakarken, adamın bir kolu hala kızın belinde sarılı durmasına sinirlendi. Selinin kolundan hızla yanına çekti.
“Elin gavuruna ne diye sarılıyorsun ki sen?”
“Pardon da sana ne oluyor acaba? Hem o benim kardeşim sayılır!”
“Bak, sen diyorsun işte sayılır diye. Yani gerçekte kardeşin değil. Hem kardeş ayağı gö..” Kızın kendisine kınarcasına baktığını fark edince ağzına gelen kelimeleri yutmak zorunda kaldı. “Gönül dinlemezmiş yani..”
Yabancı adam Türkçe bildiğini belli etmeden, ikisi arasında dönen hararetli atışmayı keyifle dinliyordu. Kendisi zaten evliydi. Biraz dikkatli baksaydı adamın parmağındaki alyansı görebilirdi. Edward, Selinin eğitim gördüğü okuldan Türk bir kızla geçen yıl evlenmişti. Karısıyla birlikte vakit buldukça Türkiye’ye, karısının ailesini ziyarete gelirlerdi. Buraya da sürpriz yapıp, genç kızı akşam yemeğine davet etmeye gelmişti. Aslında Emiri fazlasıyla merak ediyordu. Selin’in dilinden düşüremediği Emir demek ki bu kıskanç adam oluyordu. Bıyık altından gülmeye devam ederken, Emir kızla olan atışmasına son verdi. Sinirle adama dönüp Türkçe konuşarak, “Pişt vampir Edward, diş geçirecek başka kişiler bul öyle o kolların haddinden fazla sarmasın bu vücudu. Akraba falan dinlemem! Kazığı saplarım!” dediğinde adam sesli bir kahkaha attı.
“Ulan ne anladın da gülüyorsun!”
Adamın kahkaha atmasıyla, etraftaki çalışanların dikkatlerini üzerlerine toplamışlardı.
Edward artık dayanamamıştı adamın bu saf hallerine. Emire alayla bakıp, “Sarımsak as belki işe yarar.” dedi.
“Vay espride yapıyor!”
Yalnız bu işte bir terslik vardı. Kesinlikle ters giden bir şey vardı. Bu adam espri yapmıştı ama espriyi gayet güzel Türkçe konuşarak yapmıştı!
“Edward Türkçe biliyor. Ayrıca evli!”
Emir şuan kısmi felç geçiriyordu. Ağzından cümleler toparlanıp çıkmıyordu. Rezilliğin alasını yaşıyordu. İçinden etmediği küfür kalmamıştı. Allahtan bu rezilliğine seyirci dostları yanında yoktu. Özellikle ikizi iyi ki yoktu! Yoksa ölse bile kurtulamazdı dilinden. Gerçi keşke Demir olsaydı da Selin olmasaydı diye bir küfür daha savurdu, kara bahtına. Ne desem de kurtulsam diye düşünürken, arkasından seslenen babası kurtarıcısı olmuştu.
“Toplantı! Toplantıma geç kaldım. Birader, memnun oldum! Allah bi yastıkta kocatsın!”
Emir daha ne kadar saçmalayabilirdi bilmiyordu. Fişek hızında arkasını dönüp, koşar adımlarla kendisini toplantı odasına attı. Ardından bakakalan Selin ablak bakışlarını yanındaki adama çevirip, “Buda neydi şimdi?” diye aptalca sordu.
“Selin bu adam sana aşık! Hani yok öyle bir şey diyordun?”
“Her zaman kıskanıyor Edward. Sadece kıskandı diye aşık gözüyle mi bakayım? O kardeşini de kıskanan bir adam. Paylaşıma kapalı sadece bu!”
“Sen gerçekten salaksın! Hayatında hiç aşık adam görmedin mi? Görmediysen aç o gözlerini iyi bak, öğren.”
Olabilir miydi? Emir kendisine aşık mıydı yani? Olsa güzel olurdu hani. Asla itiraz etmezdi. Arkadaşının dedikleriyle içinde filizlenen yeni tohumların mutluluğuyla odasına geçerken, en yakın zamanda Emirin itiraf etmesini sağlayacak planlar hazırlamalıydı..
********* ********** ********
Cihan güne mutlu başlasa da sonrasında duyduğu haberle, olanca mutluluğu yerle bir olmuştu. Bütün öfkesiyle evin kapısından hışımla girdiğinde, çaprazında kalan mutfakta unların arasında boğulan kardeşi göz hapsine takıldı. Kardeşi ve mutfakta iş yapmak? Kıyamet belirtisiydi. Merakla arkasından yaklaşıp neler yaptığını bir süre göz gezdirdi. Aslında neler yapamadığına demek daha doğru olurdu. Çünkü elindeki kabın içinde her ne varsa, pek yenecek bir şeye benzemiyordu..
“Nihan?”
Genç kız işine öyle kaptırmıştı ki kendisini, abisinin sert sesiyle olduğu yerde çığlığı bastı. Elindeki çırpak yeri boylarken, un saçılan etrafa birazda çikolata sosları yayılmıştı.
“Ay aklım çıktı abi! Katil gibi niye sessizce yaklaşıyorsun!”
Cihan kızın kendisine çemkirmesini kale almadan, elindeki kabı gösterdi. “Güzelim napıyorsun böyle?"
“Zaman öldürüyorum ne yapabilirim. Otur otur bunaldım. Çalışmama izin vermiyorsun. Şirketteki işimin başına geçmeme de izin vermiyorsun. Ev kızı yolunda ilerlemeye karar verdim bende!”
“Peki bu yenecek bir şey mi?”
“Pişince göreceğiz.”
“İyi ki bu akşam yokum! Ve kobay olarak birisini arıyorsan hemen pişir ve emniyete yolla. Not yaz ama sadece Demir yesin!”
Cihan gülümseyip mutfaktan çıkarak merdivenlere doğru yöneldi. Nihan, abisinin dediklerine sinirlenerek işini bırakıp adamın ardından mutfaktan çıktı.
“Sen bu çocuktan ne istiyorsun anlamış değilim. Yakup Efe sana böyle davranıyor mu? Hayır! Demirinde kuzeni sonuçta, o da kötü davranmıyor ama senin ağzından, şimdiye kadar hayırlı bir kelime çıkmadı. Bu öfkenin sebebini merak ediyorum.”
Nihan merdivenin orta yerinde yakaladığı abisine, elleri belinde hesap sorarken, Cihan kardeşinin mahalle kızlarına taş çıkartan performansını neredeyse alkışlayacaktı. Demirine tozda kondurmuyordu.
“Çok konuşma cadı. Onlarla benim aramda bu mesele. Her abi gibi bende seni kıskanıyorum bu suç mu? Ayrıca o çılgın komisere güvenmiyorum. Kaşı gözü ayrı oynuyor. Her fırsatta tenhada kıstırırım havası var!”
“Sen yapmıyorsun yani? İmranla kardeş gibi mi takılıyorsunuz?”
“Nihan!”
“Sen yapınca normal oluyor biz yapınca Nihan! Demir’e iyi davran lütfen!”
Cihan çıktığı beş basamağı tekrar inip kardeşinin karşısına geçti. Bu polis kardeşine ne yapmıştı da böylesine kendisine bağlayabilmişti, merak ediyordu. Nihan abisinin konuşmadan kendisine bakmasına içten içe korkarken, konuyu değiştirmek amaçlı, “Neyse sen niye yoksun bu akşam?” diye sordu.
“Bodruma gidiyorum. Çalışanlar arasında kavga çıkmış. Başta haber vermemişler hallederiz diye ama iş çığırından çıkmış. Gidip el koymam gerek.”
“Ayşen teyze bu akşam dönemiyormuş. Yeğeninin yanında kalacakmış.”
“O zaman hazırlan, beraber gidiyoruz! İki saate çıkmamız lazım.”
“İstemiyorum kalırım evde!” Nihan kararlı bakışlarla abisine baktı. Cihan bu fikre sadece güldü.
“Tek başına mı? Hayatta olmaz!”
“Çocuk değilim ben. Bir sürü koruma var!”
“Düz duvara tırmanan komiser varken korumaların ne kadar işe yaradığını gördüm!”
Kalp sektesi! Nihan aldığı nefesi geri veremedi. Gözleri yerinden fırlamıştı. Ayak ucundan başlayan titreme bütün bedenini esir almıştı. Şimdi sıçtım diye içinden küfür savuran genç kız korkuyla gelecek olanı bekliyordu.
“Hiç boşuna gözlerini büyütme! Kameraları unuttunuz! Hani benim çalışma odamdan her akşam izlediğim!”
“Şey yüzünden öyle oldu.Hım..”
“Nihan sana kızsam daha ilk izlediğimde kızardım. Evet sinirlendim ama korumaların bu kadar kolay oyuna tav olmalarına sinirlendim. Yani oraya çıkan, Demir değil başkası da olabilirdi, anlıyor musun?”
“Evet, anlıyorum. Haklısın.” Yaramazlık yapan çocuklar gibi önünde birleştirdiği elleriyle oynamaya devam etti.
“Pekala, evde tek kalmanı istemiyorum. Demir yüzünden de değil bu isteksizliğim!” kardeşiyle göz göze geldiğinde kendisine, “ yalan konuşma bari” adlı bakışı attığını görünce, “Tamam belki biraz olabilir.” diye konuyu geçiştirdi.
“Abartıyorsun. Yanlış bir şey yapmayacak kadar akıllıyım.”
“Bunun akılla ilgisi yok. Ateş ve barutla ilgisi var!” çıkan sesi oldukça şiddetliydi. Nihan korkuyla bir adım geri giderken Cihan, sergilediği bu tutucu tavrından dolayı pişman olmuştu. Anında dolan gözleriyle kendisine kedi gibi bakan kardeşine yaklaştı. Alnından öpüp, hafifçe gülümseyerek geri çekildi.
“İyi, tamam. Kal bakalım evde, sana güveniyorum. En ufak bir şeyde arıyorsun. Korumalar kapıda zaten. Hoş geçen seferde kapıdalardı ama..” daha fazla konuşma gereği duymadan hazırlıklarını tamamlamak için odasına çekildi.
Nihan abisini yolcu ettikten sonra, kurabiye diye başladığı ama kek yolunda ilerleyen karışımla daha fazla oyalanmadan çöpe döktü. Onca malzeme ziyan olmuştu. En iyisi başka zaman tekrar denemekti. Odasına çıkıp kısa bir duş alıp rahatlamaya çalıştı. Sevdiceğini özlemişti. Saat baya ilerlemiş, işten çıkış saati gelmişti. Acaba eve çağırsa ne olurdu? Abisi gideli daha bir saat olmamıştı. Çağırsa bile eve nasıl alacaktı? Korumaları kesinlikle uyarmıştır diye düşündü. Hala bornozuyla yatakta uzanmış deli gibi düşünürken çalan zille yerinden doğruldu. Hızla yatağın üzerine bıraktığı kıyafetleri giyinip aşağı indi. Korumaların olduğunu düşünerek sormadan kapıyı açtı ve karşısında hiç beklemediği adamı buldu.
“Demir?”
“Bebeğim?”
Kapının pervazına yaslanan Demir ellerini kotunun cebine sokmuş, piç bir sırıtışla karşısındaki kıza bakıyordu.
“Ne işin var burada?”
“Hoş buldum yavrum.İçeri buyur etmeyecek misin bitanecik sevdiceğini?”
“Çıldırdın mı sen?” Demirin arkasından doğru ileriye baktığında, korumaların hiçbir şey yapmadan durmalarına ağzı açık bakıyordu. Demir, kızın iki karış açılan ağzına baktı. Tam öpülmelik dudakları gel beni öp dercesine aralanmıştı. Zalımın kızı her şeyiyle davetkardı!
“Kapat o taptığım ağzını da, izin ver içeri geçeyim!”
Nihan, kapının önünden kenara geçip, adamın içeri geçmesine müsaade etti. Acaba duştan sonra uyuya mı kalmıştı. Şuan bu yaşadıklarının rüya olmasından başka bir ihtimali yoktu.
“Abin aradı. Her ne kadar gün yüzü görmemiş küfürlerini sıralasa da, sana benden başka sahip çıkacak birini bulamamış!”
Nihan duyduklarıyla ikinci şoku yaşarken, kafasındaki taşları yerine koymaya çalışıyordu. Demire yaklaşan genç kız, “Abim seni aradı ve bana göz kulak olmanı istedi. Bu evde benimle birlikte kalmanı istedi, öyle mi?” diye sordu.
“Aslında pek öyle demedi. Ben o anlama çıkarttım!” Demir umursamaz şekilde omuz silkerek, salona geçip koltuklardan birine rahatça yayıldı. Nihan adamın peşinden gidip, karşısına geçti.
“Ne dedi?”
“Bir dahakine camlara tırmanma, kapıdan giriş hakkın var dedi!”
Nihan sesli bir kahkaha atıp, Demiri gülüşüyle yine tahrik etmeyi başarmıştı. “Sende bunu, git kardeşime sahip çık, bu gece yanında kal mı anladın?”
Ne anladıysa anlamıştı! Canına tak etmişti. Ne olmuş yani sevdiği kızla bir gece vakit geçirmek istediyse?!
“Yavrum boş ver şimdiye varmıştır gideceği yere. Açım ben. Ne yemek yaptın? Ya da dur, önce aperatif hakkımı kullanmak istiyorum.”
Tepesinde dikilen güzelliği, kolundan tuttuğu gibi kucağına çeken Demir, hasret kaldığı dudaklara kapandı. Bütün gündür yapmak istediğini, gerçekleştirebildiği için kuş kadar hafifledi.
Aslında Cihanın gitme sebebi çalışanlar arasındaki kavga değildi. Nevzat, Cihanın düşündüğü gibi tutuklansa da çıkartıldığı ilk mahkemede serbest bırakılmıştı. İlk işi ise Nihanın babasından kalan bu oteli eline geçirmek için atakta bulunma çabasıydı. Cihan işleri uzaktan yürütürken imza yetkisi Nihan adınaydı. Kendisi geri planda kalarak kendisinin piyasada adının anılmasını istemiyordu. Bütün oklar Nihanı gösterdiği için onu koruma altında tutması gerekiyordu. Her ne kadar Demir’i kıskansa da kardeşini koruyacak gözü kara biriydi. El mahkum, denize düşen yılana sarılır misali giderken Demiri aramış, durumdan bahsederek göz kulak olmasını istemişti.
Nevzat denilen adam, yıllar önce öldürdüğü adamın ufak kızının bu kadar akıllı işler yapıp büyümesine inanamıyordu. Önüne hep bir engel çıkıyordu. İlk işi bu kızı da piyasadan kaldırmak olacaktı. O zaman gücüne kimse dur diyemezdi. Zaten otelin bulunduğu arsa zamanında onun hakkıydı. Onun elinden zorla alınıp, yoluna taş koymuşlardı. Gün gelince buna sebep olan herkesi ortadan kaldırmıştı. Kaldırmıştı kaldırmasına da yinede hakkı olanı bir türlü alamamıştı. Soydan sülalesinden kurtulmasına tek bir adım kalmıştı. O da, o ufak kızın son nefesini vermesiyle olacaktı..
Demir, öpmelere doyamadığı bu dudaklardan kaçıncı öpüşüydü bilmiyordu ama halinden oldukça memnundu. Bütün olanları Nihana anlatmak istese de bir yandan korkmaması için susmanın daha iyi olacağını düşünüyordu. Bu kızı korumak için varını yoğunu ortaya koyardı. Nihanın canına kast edecek kim varsa önce onu ezip geçmeliydi..
Dışarıdan söyledikleri pizzayla karınlarını doyurmuşlar, Demirin isteği üzerine demlenen çayı karşılıklı içiyorlardı. Sohbet muhabbet derken saatin geç olduğunun farkına varan Nihanın içinde tarifsiz bir heyecan peydah olmuştu. Gidecek miydi? Kalacak mıydı? Kalsa bile nerede yatacaktı? Abisi çok haklıydı! Bunun akılla uzaktan yakından alakası yoktu. Şuan bile adamın üzerine atlamamak için zor duruyordu. Adamın vücudundan etrafa yayılan erkeksi kokusu, seni ateşimle yakarım diyen bakışları, kalbini adeta durduran öpüşleri Nihanın aklını başından almaya yetiyordu.
“Uykun geldi mi?”
Kızın bacaklarına koyduğu başını hafifçe çevirip, kızla göz göze geldi. Dudakları iki yana kıvrılan genç adam, “Bu bir davet mi?” diye sordu.
“Sence biz aynı yatakta uslu bir şekilde yatıp uyuyabilir miyiz?”
“Denemeden bilemeyiz!” elleri yerinde durmayan Demir kızın boynunda, kollarında, bacaklarında keşif amaçlı geziye çıkmıştı.
“Demir!”
“Efendim yavrum?”
“Dalga geçme. Ayrıca abim kalmana izin vermemiştir. Öğrenirse, ki kesin öğrenir bence kalmaman daha hayırlı olur!”
Demir, anlık sinirle yattığı yerden hızla doğruldu. “İsterse gebertsin! Bu gece seninle kalıp, uslu durup duramayacağımızı test edeceğiz!”
“Saçmalıyorsun.”
“Neden? Korkuyor musun? Yoksa istemiyor musun? Seni kollarıma atsam, altıma alsam, üstüme sarsam, öpsem, koklasam, saçlarını okşasam, kokumu tenine bulaştırsam sonra şaaap..”
“Demir sonrasını hiç söyleme!”
“Peki. O hakkımı sonraya saklıyorum. Nasıl olsa önümüzde uzun bir gece var..”
Hızla kucağına aldığı kızı merdivenlerden çıkartırken oldukça iradeli davranmaya özen gösteriyordu. Sadece sıcaklığında huzur bulmak ve rahat bir uyku çekmek istiyordu. Nihana geçmişinde kızlara yaklaştığı gibi yaklaşmak istemiyordu. Çünkü o çok özeldi, çok kıymetliydi. Onun üzülmesindense ölmeyi tercih ederdi. Yatağına yatırdığı kızın üzerindekileri yavaşça çıkartırken Nihanın utanıp kızarmasını zevkle seyretti.
“Korkma, sadece ten uyumumuzu göstereceğim!”
Dirayetli olmak hiç bu kadar zor olmamıştı genç adam için.. Yanan vücudunu söndürmeye hiç kimsenin gücü yetmezdi. Genç kız, adamın öpüşleri, hoyrat dokunuşları altında eziliyordu. Kendisini incitmeden seviyordu. Yaptığı cinsellikten çok öte bir duyguydu. Altındaki kızın aşkını, sevgisini, sıcaklığını her bir anlamda hissediyordu. Onsuz biran bile yaşamak istemiyordu. İlk defa böylesine bir aşk yaşıyordu. Daha önce tanışmadıkları için isyan edecek noktaya gelmişti. İstekleri her saniye verdiği kararı gölgede bırakacak kadar güçleniyordu. Elleri kızın vücudunda dolanırken, dudaklarını Nihanın kulağının altındaki ufacık bir noktaya denk gelecek şekilde bastırdı ve geri çekildi. Yatağın kenarında duran gecelikleri alıp kızı bir bebek gibi giydirdi. Pikeyi kaldırıp içine girdiklerinde kolunu uzatıp Nihanı göğsüne doğru çekti. Saçlarını okşayıp bir yandan da hızlanan nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Nefsine dur diyebildiği için oldukça mutluydu. Hafifçe gülümsediğinde Nihan meraklı gözlerle kafasını kaldırıp Demire baktı.
“Uyumumuz nasıldı?”piç sırıtışıyla kızı utandırmaya devam ederken Nihan, kızarmasına engel olamadığı suratıyla beraber “Harika..” diye fısıldayıp başını tekrar kuma gömer gibi adamın boynuna sakladı.. Huzurla gözlerini kapatırken adamın kendisine “Seni seviyorum” diyişini belli belirsiz duydu..
********* ********* *********
Gün kimi insana mutlulukla doğarken, kimisine huzursuzlukla merhaba diyordu. Zehra’da huzursuz ve mutsuz olan kişilerin arasındaydı. İşe başladığı günden itibaren, onu sevmeyen her fırsatta laf sokan Fırat’ın eski asistanı, bugünde iş başındaydı. Kızı seven tek arkadaşı, aynı onun gibi karaktere sahipti. İkisi bir olup Zehra’nın bulunduğu ortamda olur olmadık konular konuşup, kızın olanca moralini bozmak için resmen savaş veriyorlardı. Bu sabahki konu ise Fırat’ın yatakta ne kadar muhteşem bir adam oluşuydu. Duymamaya çalışsa da Fırat söz konusu olunca, kulakları ve kalbi ister istemez işlevlerini her zamankine göre daha fazla yerine getiriyordu. Arsızca utanmadan konuşan bu iki kıza saç baş dalmamak için ellerini yumruk haline getirmiş, önündeki bilgisayardan rakamlara bakıp, sakinleşmeye çalışıyordu.
“Kızım öyle böyle değildi. Hiç uyutmadı diyorum. Uykusuzluktan gebermek üzereyim!”
Zehra ısırdığı dudaklarını kanatmak üzereydi. Dün gece Fıratın bu kızla birlikte olduğuna inanamıyordu. Hele de bir çapkına gönlünü kaptırdığına hiç inanamıyordu. Gözlerine dolan yaşları geri ittirmekten yorulmuştu. Bağıra çağıra ağlamak rahatlamak istiyordu. Boş hayallere kapılmanın cezasını çekiyordu. Kendisine her Zehra diye seslenişinde kalbinde yarattığı depremden, engin denizleri çağrıştıran mavilerin, yüreğinin yangınını söndürdüğünden haberi yoktu. Boş bir umutla kapılıp gittiği bu sevda yolunda tükenip gitmek belli ki kaçınılmaz kaderiydi..
Masasındaki telefonu çalınca ağlamaklı sesiyle cevap verdi. Fıratın sesini duymasıyla gözünden akan bir damla yaşa engel olamadı. Kimse görmesin diye elinin tersiyle hızlıca sildi. Fırat ise bütün bu olaylardan habersiz kızı, istediği evraklarla birlikte odasına çağırmıştı. Zehra derin bir nefes alıp, adamın istediği evrakların bulunduğu dolaba yöneldi. Çaprazında duran iki kız büyük bir kıskançlıkla Zehrayı izliyordu. Sırf kızı sinir etmek için olmadık şeyleri konuşuyor, kızın duymasını sağlıyordu. Fırata olan saf aşkının ilk günden farkına varmıştı. Kendisi elde edemediği adamın bu mahalle güzeline yar edemezdi. Aşağılayıcı bakışlarını Zehranın üzerinden çekerek tekrar arkadaşına döndü, hayalinde Fıratla kurduğu fantezilerini sesli şekilde anlatmaya devam etti.
Zehra çaprazındaki odaya ağır adımlarla yürürken, ruh halini düzeltmeye gayret ediyordu. Onun bütün gece ne yaptığını umursamamaya çalıştı. Kapıyı vurup içeri kuğu gibi süzüldü.
Fırat kafasını kaldırıp odasına bir güneş gibi doğan güzelliğin, kendisine yavaşça yaklaşmasını büyük bir zevkle izledi. Fakat ters giden bir şeyler olduğu belliydi. Bugün Zehra çok farklıydı. Mutsuzdu. Ağlamış gibi bir havası vardı. Masasına uzatılan evraka bakmadan gözünü biran olsun bu mutsuz surattan ayırmadan, “İyi misin?” diye sordu.
“Evet.”
“Ağladın mı sen?”
“Hayır!”
“Emin misin?”
“Evet!”
Tek düze gelişen konuşma genç adamı fazlasıyla sinirlendirmişti. Derin bir nefes alarak, oturduğu yerden kalktı. Masanın arkasından çıkarak yavaşça Zehranın karşısındaki yerini aldı.
“Niye böyle durgunsun?”
“Başka bir şey yoksa işime geri dönebilir miyim?” Genç kız biraz daha durursa ağlaması an meselesiydi. Adama baktıkça gece ne vaziyette oldukları gözünün önüne geliyor, midesinin bulanmasına mani olamıyordu.
“Dönemezsin! Önce bu halinin sebebini söyle!”
“Sizi ilgilendirdiğini pek sanmıyorum!”
Fırat, yükselen sesiyle “Öyle mi?” diye sorarken, Zehra’da patlama sınırına yaklaşmanın verdiği cesaretle “Öyle!” diye karşılık verdi.
“Zehra? Bak zaten yorgunum. Uykusuzum.” Adamın lafına sinirle gülüp “Yorgunsundur tabi!” diye yarım ağız mırıldandı. Kızın ne demek istediğini anlamayan Fırat, “Efendim?” dediğinde, Zehra dalga geçer gibi “Niye uyumadınız? Yapacak işleriniz mi vardı?” diye sordu.
“Evet. Bütün gece durmadan..”
“Sus lütfen. Bunları duymak istemiyorum!” Birde kendisine açıklama mı yapacaktı? Bütün gece her pozisyonda zevk verdim! O yüzden uyuyamadım mı diyecekti? Nefret edercesine baktığı adamdan uzaklaşmaya çalışsa da Fırat bir türlü gitmesine izin vermiyordu.
“Neyi? Bütün gece ..”
“Sus dedim!”
“Zehra ne oluyor?” Fırat gerçekten bu durumdan sıkılmıştı. Kendisinin konuşmasına bile fırsat vermeyen bu kızın tavrını ölümüne merak ediyordu.
“Bak bütün gece yatakta, nasıl performans sergilediğin umrumda değil, anlıyor musun? Kiminle sevişirsen seviş beni ilgilendirmez. Yeter ki seviştiğin kızların ağzını tutmalarını söyle! Çünkü kime hangi pozisyonda ne kadar zevk verdiğini duymak midemi bulandırıyor!”
“Seviştiğim kızların mı?”
“Tabi sende haklısın hangi birinin çenesini tutmasını söyleyeceksin ki?” Zehra arkasını dönüp odadan çıkmak için hamlede bulununca Fırat kızın kolundan tutarak engel oldu.
“Dokunma bana!” adamın tuttuğu kolunu, hızla çekerek geri bir adım atıp ondan uzaklaştı.
“Kimden ne duydun bilmiyorum ama her ne duyduysan gerçekliği yok! Bütün gece abimin yetiştirmesi gereken projesine yardım ettim. Zevk kısmına gelince, inan bundan gram zevk almadım. Mimarlık benim kalemim değil!”
Fırat, durumu sonunda açıklayınca rahat bir nefes aldı. Zehra, şaşkın bakışlarla duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu. “Ama? Ama ben duydum yani öyle anlatıyordu..”
“Aysun mu?” kızın büyüyen gözlerinden, tahminlerinin doğruluğunu onaylamıştı.
“Bakma öyle. Avına ulaşamamış biri sadece. Bu zamana kadar düzelmesini çok bekledim ama görüyorum ki düzelmeye hiç niyeti yok. Verdiğim son şansını da kaybetti çok yazık..”
“Anlattıkları yalan mıydı yani?”
“Aslında bir yanım anlattığı için teşekkür edecek neredeyse..”
Fırat, yavaşça kıza yaklaştı. “Kıskandığını görmek nasıl bir duygu anlatamam..Hele de böyle beni sahiplenmen falan çok hoşuma gitti..”
“Sizi sahiplemedim! Sadece iş yerinde etik olmaya..” kızın lafını tamamlamasına izin vermeden, avına saldıran bir aslan misali kızın incecik beline sarılarak, sınırlarına çekti. Zehra, aniden kendisini sıcak kolların arasında buluvermişti. Kalp atışları hızlanıyordu. Bu adam neden dudaklarına bakıyordu?
“Sence şimdi seni öpsem etik değerleri aşmış olur muyum?”
Öpmek demişti! İzin vermeli miydi? Düşünce yetisini kaybeden genç kız, “Sanırım, bilmiyorum.” diye fısıldadı. Fırat, kollarının arasında, yaprak gibi titreyen bedene iyice sarıldı.
“Bence biliyorsun..Ve seni öpeceğimi de biliyorsun..Eğer öpersem bırakmam, bırakamam..”
Zehra kapattığı gözleriyle onayını çoktan vermişti. Saniyelerin ardından dudaklarının üzerindeki baskıyla gözlerini daha sıkı yumarken, beline sarılan kuvvetli kollarla ayakları yerden kesildi. Ne yaptığını bilmiyordu. Acemi kıpırtılarla karşılık verdiğini düşünüyordu. 5 dakika öncesine kadar ceza çektiğini sanırken şuan ne yaşıyordu bilmiyordu.. Bildiği tek şey Fırat denen kalp hırsızının gerçekten insana büyük bir zevk verdiğiydi. Bir süre sonra dudaklarındaki baskı yok olmuştu. Gözlerini açmaya utanıyordu ama bu kaçınılmaz sonu yaşamadan, bu durumdan kurtulamayacağını adı gibi biliyordu. Usulca gözlerini araladığında, karşısında kendisine aşkla gülümseyen adamla karşılaştı.
“Seni gören gözlerim ilk anda kalbimdeki yerini almıştı Zehra. Ben o günden beri senden başkasını düşünmedim, istemedim, hayal etmedim. Seni bekledim. Bana alışmanı bekledim. Bugün beni kıskanman, benim için o incilerini akıtman bana tarifsiz bir mutluluk verdi. Bundan sonra ağlamana sebep olan ben bile olsam buna izin verme, çünkü göz yaşlarına bile aşık bir adam var karşında..”
Şuan, adamın ağzından çıkan her kelimeye canını ortaya koyabilirdi. Hissettiği duyguların karşılığını bulmanın mutluluğu tarif edilemezdi. Bu sözleri duymayı her gece yatağında hayal ederken bu kadar mutluluk vereceğini düşünmemişti. Bu adama aşıktı. Tüm benliğiyle koşulsuz şartsız aşıktı ve aşkının karşılığını da fazlasıyla almıştı. Kollarını adamın boynuna sardığında bedeni bir tüy kadar hafiflemişti. Yaptığı ne kadar doğruydu bilinmez ama bu kolların arasında ölmeye bile razıydı..
*********** ************** ***
Yusuf, oğlunun yaptığı evlilik macerasının sıkıntısını hala çekiyordu. Kendisinden böyle bir şey beklemediği için sindirmesi hayliyle zor oluyordu. Bir yanı mutlu olmuş olsa da, bir yanı haber vermedikleri yüzünden hala sinirliydi. Akşama toparlanıp kutlama yemeği organize eden karısına ise tek bir laf edememişti. Çünkü karısı mutluluktan havalara uçuyordu. En yakın zamanda düğünü yapmak için bütün hazırlıklara başlamıştı. Sinan ise bahara kadar bekleme taraftarıydı. Zaten yaz bitmek üzereydi, hazırlıkları da bahara kadar anca yetişirdi. O arada da Seda ile Melihin işini resmiyete dökmenin peşindeydi. Melihin Yakup Efe gibi bir atakta bulunmasına ihtimal vermese de beklemenin faydası yoktu. Zaten yeterince zaman kaybetmişlerdi.
Kapısının açılmasıyla karısı bütün güzelliğiyle içeri girdi. Büyük bir hayranlıkla tepeden tırnağa kadınını usulca süzdü. Yaren kocasının bakışlarına sinsice sırıtıp, masanın ardına geçip kucağındaki yerini aldı.
“Koskoca kadın oldun, şu kucak sevdandan vazgeçmedin hatun.”
“Vazgeçersem üzülürsün..” dudaklarına masum kısa bir öpücük bırakıp geri çekilen Yaren, kocasının düşünceli hallerine bir son vermesi gerektiğini söyledi. Yusuf ise her zamanki gibi homurtularına devam etti.
“Uzatma artık. Hem bu akşam bir araya geliyoruz. Herkesi çağırdım.”
“Herkesten kastın şu kızımı ağına düşüren terminatör kılıklı herifte mi geliyor?”
“Evet kocacım. Terminatör Cihanda aramızda olacak. Ayrıca gayet edepli, terbiyeli, saygılı bir çocuk. Neden sevmedin anlayamıyorum..”
“Al işte! Kızımı ağına düşürürken, bonus niyetine senide çekmiş!”
“Benim babam sana böyle davranmamıştı!”
“Senin baban benim babam tartışması mı yapacağız? Adam tehlikeli! Her an bir şey olacak diye aklım çıkıyor!”
“Kızım mutluysa ona engel olamayız Yusuf. Bizde zorlu yollardan geçtik, çok şükür hala hayattayız ve de mutluyuz. Onlarda mutlu olmayı, aşkı tatmayı hak ediyorlar. Kızını üzecek davranışlardan uzak dur yoksa..”
“Yoksa?” Yusuf kadının belinde olan ellerini iyice sıktı. Yaren, bu oyuna kanmamak için kendisini zorlayarak, kocasının ellerine vurdu.
“Şu kucak sevdam dahil bütün sevdamdan seni uzaklaştırırım!”
Yusuf sesli bir kahkaha atıp, “Denemeni görmek isterim karıcım!” dediği anda açlıkla canına yandığı dudaklara kapandı. Yaren sözde kocasını tehdit edip uzaklaştıracaktı gel gör ki yine adama teslim olmuştu. Onların bu ofis aşkı devam ederken odada yankılanan üçüncü bir ses, karı kocanın ayrılmasına sebep oldu.
“Oha!”
Samet, yine kapı çalmadan içeriye girince, olanlar olmuştu. Yaren, kocasının kucağından geriye doğru zıplarken, Yusuf derin derin soluyarak, sağdan sağdan gelen sinirlerini dizginlemeye çalışıyordu.
“Bu sahneyi bir yerlerden hatırlıyorum!” Samet ikiliye yaklaşıp, hiçbir şey yokmuş gibi rahat tavırlarla deri koltuğa yayıldı.
“Evet o zaman seni gebertememiştim şimdi farz oldu!”
“Yaş geçmiş siz hala ofis fantezileri peşindesiniz! Ayıp be ayıp!” Samet kınarcasına dostuna baktı. Zamanında Yasemini az sıkıştırmamıştı masa üstlerinde, kapı arkalarında.. Özlemişti o günleri..Acaba arasa karısını, gelir miydi? Eskileri yad ederlerdi..
“Bunu aklında fantezi kütüphanesi olan bir adam mı söylüyor? Duydun mu Yaren?”
“Tavsiye istersen, kütüphanem 7/24 açık..”
Ve ayağa hızla kalkan bir adet Yusuf, odadan hızla kaçan Samet.. Yıllar onların yaşlarını götürse de, huyları baki kalıyordu..
************* *************** *****
Herkes bir araya gelmiş u şeklinde hazırlanmış uzun bir masanın etrafında yerlerini almışlardı. Anneler babalar evlatlarının bu mutluluk tablolarına bakıp gülümsüyorlardı. Zamanında biri çıkıp onlara böyle kocaman bir aileye sahip olacaksınız deseler inanamazlardı. Sohbetler birbirini açarken Gülsüm, oğlunun yanındaki güzelliğe bakıyordu. Çok saf ve masum bir hali vardı. Zeynep ile benzerlikleri gözle görülür şekildeydi. Yanında oturan Sevim koluyla dürtünce kafasını çevirdi.
“İki kardeşi gelin alıyoruz desene!”
“Yine akraba oluyoruz kurtuluş yok sizden!” diyerek gülümseyip önündeki yemeğine geri döndü.
Giray ise ailenin içine girmiş olmanın verdiği mutlulukla sırıtırken, yemekten ziyade Nergisi izleyerek göz açlığını doyuruyordu. Nergis adamın kendisine bakışlarını fark edince, “Ne oldu?” diye sordu.
“Lavaboyu göstersene.” derken piç edasıyla sırıtıyordu. Nergis “Çok mu sıkıştın?” dediğinde Giray sessizce “Hıhım. Lavabo fantezisi yapardık!” diye cevap verdi. Nergis büyüttüğü gözleriyle etrafını yoklayıp adama yaklaşarak fısıldadı.
“Giray, şu fantezi dünyandan gerçek anlamda korkuyorum!”
Girayda kıza iyice yaklaşarak, ikna etme yeteneklerini sergilemekten çekinmedi. Masanın altından bacağına elini koyup hafifçe okşadı.
“Fantezi dünyam rengarenk, bu daha hiçbir şey. Korkma benden sal kendini. Bebeğim dediğim anda, vur banaağğğğ!”
Giray lafını bitirdiği anda, böğrüne yediği dirsek darbesiyle oturduğu yerde iki büklüm olurken, solunda oturan Demirhan, adama eğildi, “Boşuna gitmesin dedim! Vurdum! Hoşuna gitti mi bebeğim?” diye sordu.
Bütün herkes, ikili arasında dönen olaya bakarken Demir, gülümseyerek yemeğine geri döndü. Bu adam elinde kalacaktı. Net!
Yusuf sağında oturan Samete yaklaşıp “Girayı nasıl kabullendin?” diye sordu. Samet dostunun kendisine sakin bir şekilde soru sormasına alışkın olmadığı için şaşkınlıktan boş boş baktı.
“Kabullenmedim!”
“O zaman niye Nergisin tam yanında oturmasına ve onu gözleriyle yemesine izin veriyorsun?”
“Gizli saklı aşk yürütmenin zorluğunu bildiğim için acıdım!” Samet dostunun düşünceli tavrının sebebinin Cihan ve İmran olduğunu biliyordu. Adama iyice dönerek, elini omzuna koydu.
“Birader bırak her yaşın kıymetini, değerini yaşayarak öğrensinler. Bizde geçtik bu yollardan, baksana şunlara.. Gayet iyi anlaşıyor hepsi. Bizede mutluluklarına şahit olmak, desteklemek düşer. Evde kalacak halleri yok. Ayrıca adamın kız kardeşi müstakbel gelin adayımız farkındaysan.” Göz kırparak yemeğine geri döndü. Yusuf, er ya da geç bu durumu kabullenmek zorundaydı. Karısı da, dostu da gayet doğru şeyleri söylüyordu. En iyisi zamana bırakmaktı..
“Ah bu arada biletleri ayırttım yarın sabah 8 uçağı. Hazırlıklarınız tamam mı?” Samet arkadaşlarına dönerek unuttuğu bilgileri verirken, oğlu merakla “Ne hazırlığı?” diye sordu.
“Siz bilmeseniz de olur eşek sıpaları. Aile gezisi düzenledik. Çocuksuz!”
“Dalga geçme baba. Nereye böyle apar topar. Bilmemiz gereken bir durum mu var?"
“Yok oğlum. Ananeni ziyarete gidecektik zaten. Teyzelerinin aileleri de orada biliyorsun, hep beraber gidelim değişiklik olur dedik.” Yasemin meraklı oğlunu yanıtlarken, Seda ailesine baktı.
“Sizde mi gidiyorsunuz?”
“Annen gitmek istedi bebeğim. Bilirsin anneni kıramam.”
“Bizde bir şeyler yapalım o halde! Bizim neyimiz eksik?!” Fırat, kuzenlerine dönerek ortaya fikrini attığında, gençlerde bu fikri onaylarcasına kafalarını salladı.
“Doğru dedin. Evet kesin yapalım. Size uygun mu?” Demir Cihana bakıp merakla beklerken kardeşinin gözlerindeki heyecana gülümsemeden edememişti. O gülümsedi İmranın kalbi tekledi. Bu adam can güvenliği için gülmemeliydi. Cihan fazladan İmranla geçireceği iki günün karıyla fırsatı kaçıramazdı. Başını olumlu anlamda sallayarak yanındaki kızın elini, masanın altında avucunun arasına alarak sıktı. İmran bakışlarını masanın baş kısmında bulunan babasına çevirdiğinde Samet amcasıyla konuştuğunu gördü. Adamın uzun parmakları kendi parmaklarına kenetlenirken bütün yaşam enerjisini alıyormuş gibiydi. Zaten günlerdir görememişti. Şehir dışından akşamüzeri dönmüş direk buraya gelmişti. Günlerdir sarılıp öpememesinin özlemini çekiyordu. Babasıyla göz göze gelince yavaşça ellerini adamın ellerinden ayırıp masanın üzerine çıkarttı. Samet hararetli bir şekilde konuşan gençlere “Karar verdiniz mi?” diye sordu.
Barış grubun sözcüsü ilan edilmiş gibi kendilerinden cevap bekleyen ailesine dönerek güldü. Vereceği cevabın yaratacağı etkiden habersiz bir şekilde meraklı ailesini yanıtladı..
“Evet.Abant’a gidiyoruz!”
-Bölüm Sonu-
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro