~Final / Part I~
^-^ Amannn Allah'ım yoksa rüya mı görüyorum? diye düsünenler el sallasın 😄😄
Rüya değil, yüzde yüz gerçek. Bennnn geldimmmm ❤
Hepinizi çok özledimmm 😘
Bu zor günlerimde benden desteğini esirgemeyen güzel ailem, size sonsuz teşekkur ediyor, Rabbime sonsuz şükürler ediyorum.. İyi ki dediklerimsiniz..
Dedemin durumu maalesef iyi olmaktan çok uzakta.. Ve insanoğlu her seye alısıyor.. Üzülüyorum ama dualarla ayakta duruyoruz. Ettiğiniz dualar icin, beni anlayişla ve sabırla beklediginiz icin tekrar tesekkur ediyorumm..
Baslıktan anlasıldıği gibi artık Final yapıyoruz partlar seklinde gelecek.. vee diger partı ne zaman yazabilirim bilemiyorum. Ruh halim gercekten cok dengesiz.. Kurgum romantik komedi tarzinda oldugu icin ruh haline gercekten ihtiyacim oluyor..
Her neyse 3 haftalik telafim adına bölüm tamı tamına 8000 kelimeye yakındır. Telafimi kabul edin ve keyifle okuyun can parçalarımm ❤
Seviliyorsunuz..❤
*****
Gecenin sonunda mekanın kalabalık hali, yerini derin bir boşluğa bırakırken, gelen misafirler teker teker ayrılmaya başladı. Düğün sahipleri yorgunluktan bitap düşmüş şekilde bir köşede bu seremonin bitmesini bekliyordu. Özellikle beylerdeki heyecan gözle görülür şekildeydi. Biran önce buradan evlerine ışınlanıp, harikalar diyarlarında sonsuz bir zamanın içerisine dalmayı istiyordu. Bayanlardaki heyecan ise çok farklıydı. Daha çok korkuyla harmanlanmış heyecandı. Çünkü kocalarının gözlerindeki şeytan hiç masum bakmıyordu.
Yakup Efe, yanında resmen titreyen karısına sinsi gözlerle baktı. İçinden gelen gülme isteğini zorlukla bastırıp karısının ellerini avuçlarının arasına aldı. Genç kızın ellerindeki soğukluğu kendi sıcak ellerinde hissedince irkilmeden edemedi. Merakla karısını kendisine çevirdi.
"Ellerin buz gibi Gülüm iyi misin?"
Gülüm kocasının sorusuna gözlerini devirip "İyi miyim? Bilmem önce biraz düşünmem lazım!" diye cevap verdiğinde Yakup Efe saflık ödülünü kimseye kaptırmadan son hız ilerliyordu.
"Neyi düşünmen lazım?"
"İyi olup olmadığımı!"
Genç adam karısının kendisiyle dalga geçtiğini anlayınca sinirle homurdandı. "Sana kavuşmama bu kadar az kalmışken kötü olman saçma olmaz mı?"
"Sorunda o zaten Yakup Efe!"
Gülüm gelinliğinin eteklerini yan tarafına doğru savurup ayaklarını gün yüzüne çıkarttı. Topuklu ayakkabılar canına okumuştu. Tam çıkarmak için eğilirken kocasının dediği cümleyle olduğu yerde kalakaldı.
"Korkma yavrum canını yakmayacağım!"
Genç kızın ağzı kururken zorla yutkundu. Başını aheste tavırla kocasına çevirip, "Hastasına iğne yapan doktor gibi konuşmayı keser misin?!" diye sinirle tısladı. Yakup Efe, alayla tek kaşını kaldırıp yarım bir gülüş sergileyerek, "Doktorum ben!" yanıtını verdi.
"Ama ben hastan değilim!"
Gülüm uzatmaları oynadığını biliyordu ve bu gece korkusuna yenik düşmek istemiyordu. Gerçi korkunun ecele bile faydası olmadığını da gayet iyi biliyordu. Derin bir nefes alarak ayağındaki topukludan kurtularak derin bir nefes aldı. Öyle ya da böyle kocasını memnun etmek adına elinden geleni yapacaktı!
****
"Demir! Şu kolumu okşamayı bırakır mısın?"
Mekanın diğer bir köşesinde ise Demir karısının vücudundaki okşama seansına erken başlamış ufaktan alıştırma aşamasını itinayla yürütüyordu. Nihan ise kolunu okşayan parmakların gerginliğine gerginlik katmasıyla yanıp tutuşuyordu. Üç tane parmak bütün vücudunu nasıl ürpertebiliyordu aklı ermiyordu. Genç adam karısının çemkirmesiyle parmaklarının geliş gidişini biraz daha yavaşlatıp daha çekici hale sokup kızın kulağına doğru eğildi.
"Şimdilik kolunla idare ediyorum bebeğim merak etme evimize gidince.."
Nihan neredeyse çığlık atacaktı. Kocasının ağzından çıkan cümleler hiç iyi hissettirmiyordu. Şimdilik! Adamın lafını ağzına tıkayarak, "Tamam sus lütfen! Bir duyan olacak şimdi!" dedi ve kolunu okşayan parmakları sertçe itti.
"Yavrum herkes bu gece bizim tavla oynayacağımızı falan mı düşünüyor sence?"
Demir sinsi sinsi sırıtıyor, karısını çileden daha ne kadar çıkarabilirim diye düşünmeden edemiyordu. Genç kız kafasını inanamazcasına sallayarak, "Biraz alttan almayı dener misin?" diye son bir gayretle sordu. Aldığı yanıt ise bu gece bittiğinin kanıtıydı..
"Denerim sevgilim en bi sevdiğimdir!"
*****
"Melih?"
Seda, diğer gelinlere nazaran yorgunluğunu belli etmiyor biran önce kocasıyla geçireceği mutlu zamanların tadını çıkartmak istiyordu. Melih yanındaki ateş parçasına bakıp masum bir şekilde gülümsedi. Dağılan saçlarından çıkan iki tel saçı kulağının ardına sokarken, "Çok mu yoruldun sevgilim?" diye sordu.
"Evet. Ayaklarımı hissetmiyorum."
"Sabret hayatım. Evimize geçince güzel bir banyonun ardından o güzel ayaklarına masaj yaparım.."
Ev dedi. Banyo dedi. Masaj dedi. Sıralama iyiydi hoştu ama eksik bir şeyler vardı!
Seda balık gibi açılan ağzını kapatıp hayal kırıklığı içinde, "Ya.. gerçekten mi?" diye sorunca Melih kızın saf haline kahkaha atmamak için zor durdu. Melih karısının bu kadar gönüllü olmasına göbek atmamak için açıkçası zor duruyordu. Lakin dalga geçmeden de duramıyordu. Karısının şakağına kısa bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"Evet bebeğim. Çok yoruldun bugün."
"Evet ama.."
"Gözünden de uyku akıyor."
"Uyuyacak mıyız?"
"Her insan gibi."
"Demek öyle!"
"Hıhım öyle."
Melih artık dudaklarını ısırmaktan kanatacaktı. Tırnaklarını çıkartan karısı, kendi üzerine atlayıp parça pinçik etmesine neredeyse ramak kalmıştı. Seda tepesine çıkan sinirini güçlükle bastırırken bu sefer gözlerine dolan yaşları geri ittirmeye çalıştı. Kocası onunla birlikte olmak istemiyordu. Halbuki bu geceyi hiç böyle hayal etmemişti. Sonuçta kocası romantiklerin başını çeken bir prensti. O bile böyle davranıyorsa diğer kızların vay haline diye düşünmeden kendini alamadı. Ürkek gözlerini birkaç kez kırpıştırıp kocasına masumca baktı.
"Melih sen beni istemiyor musun?"
Melih için sınır buraya kadardı. Gözlerinde gizli tuttuğu şeytanlar biz buradayız! Seni kandırdık dercesine orta yere dökülürken kızı belinden çekerek sınırlarına soktu. Boynuna iliştirdiği dudakları sıcacık bir buse bırakırken usulca fısıldadı..
"Oradan bakınca öyle mi gözüküyor?"
****
"Gülüm ne zaman çıkacaksın?"
Yakup Efe sinirle yumruk yaptığı elini bir kez daha banyonun kapısına indirdi. Son 45 dakikadır yaptığını tekrar ederek "Gülüm!" diye homurdandı. İçeriden kesilen su sesi adamın dikkatini çekerken heyecanla olduğu yerde derin bir nefes aldı. Elini kaldırıp bir kez daha indirecekken sertçe açılan kapıdan Gülüm fırtına gibi esti.
"Ay çıktım! Ne oldu? Bir rahat bırakmadın!"
"Ne mi oldu? Nerdeyse sabah olacak!"
Gülüm kocasının arkasında kalan duvar saatine hızla baktı. "Abartma aşkım saat daha 1 olmamış!" diyerek yanından geçip, yatağa doğru yaklaştı.
Genç adam karısının yatağa doğru yaklaşıp yatak örtüsünü yavaşça katlamasına şaşkınla baktı. Acaba uyumayı mı düşünüyordu? Acıyla yutkunarak karısının umursamaz tavrına "Kapına dayanmasam çıkmayacaktın dimi?" diye sordu. Alacağı yanıtı merakla beklerken yavaşça yanına yaklaştı. Kızın elindeki örtüyü sertçe çekiştirip kenara doğru fırlattı.
"Ay aşkım napıyorsun?" Gülüm yere doğru fırlatılan örtüye baktı. Onca para saydıkları örtü buruş buruş ayaklarının dibinde duruyordu. Lakin şuan düşünmesi gereken lanet olası örtü değildi! Gözlerinden kırmızı ışınlar fırlatan kocasını yatıştırmaktı. Kuruyan dudaklarını ıslatarak önüne gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Başını kaldırdığında cevap bekleyen kocasının azgın mavişleriyle karşılaştı.
"Bakma öyle. Saçlarıma o kadar sprey sıkmışlar ki onları açmak için neredeyse özel kuvvetlerden yardım istemem gerekecekti!"
"Beni çağırman yeterdi! Kapıyı da kilitlemişsin!"
"Şeyden.. Hım zahmet vermek istemedim ondan yani..!"
Genç adam sabrının son demini yaşarken "Kocanım ben senin!" diye homurdanınca karısının iki eli göğsündeki yerini aldı. "Evet öylesin.." diye fısıldayarak o iş bilen elleri adamın vücudunda arsızca dolaşmaya başladı. İşte şimdi ölebilirdi. Üzerine geçirdiği sabahlığın altındakileri merak ediyordu.
Sabahlık sabah giyilmez miydi? Neden gecenin bir körü sabahlık üstündeydi. Neden böyle saçma bir olayı merak ediyordu. Şuan merak etmesi gereken sabahlık olayı değildi. Bunu sabah düşünebilirdi.
Lanet olası sabahlık! Çık artık!
"Ne çıksın sevgilim?"
Yakup Efe dışından konuştuğunu anlamayacak kadar bu dünyadan gitmişti. Titreyen elleri lanet sabahlığın kuşağına gitti ve tek seferde çözdü. İpek teninde süzülen sabahlık yeri boylarken altında gizlenen mücevher gün yüzüne çıkınca Yakup Efe sesli bir şekilde inledi. Nefes aldığını sanmıyordu. Böyle güzel bir manzaranın karşısında tüm ömrünü geçirebilirdi.
Gülüm kocasının bileğini kavrayarak "Nabız var mı doktorcum?" diyerek kıkırdadı. Ehh doktorculuk oynamanın vakti gelmişti!
"Hasta ventrikül fibrilasyona girdi hemşire hanım. Şoklayın!"
Yakup Efe karısının dudaklarına yılların özlemiyle kapandığı anda Gülüm olduğu yerde sendeledi. Kocasının kollarına tutunma gereksinimi hissetti. Yakup Efe karısını incitmeden ve de korkutmadan usul usul sevdi. Aşkını bütün çıplaklığıyla sunmaya hazırdı. Bunca zaman bu tattan bu masumiyetten nasıl uzak kalıp sabredebildiğine şuan hayret ediyordu. Bir nefes kadar geri çekildiğinde karısının şehvet dolu gözlerinin parıltılarına gülümsedi.. Yüzünün her karesini yavaş yavaş öptü. Parmaklarının ucunu geceliğinin aşklılarında gezdirdi. Sevmek işte buydu.. Parmak uçlarında bile aşkını hissedebilmekti..
"Sana olan aşkım bir gün eksilirse Rabbim bu canı bu bedende barındırmasın! Sen nasıl bir ateşsin böyle kadın? Nasıl bir ateşsin ki yakıyorsun ama öldürmüyorsun.."
Genç adam kısa bir öpücük daha bahşetti kadınına.. Gülümün heyecandan titreyen bacakları artık bariz bir şekilde birbirine çarpıyordu. Titreyen kirpiklerin ardından, yıllarca gram eksilmemiş hatta katbekat artan aşkıyla, sevgisiyle, tutkusuyla kocasının engin denizleri aratmayan gözlerine baktı..
"Yüreğimdeki duruşunu çok seviyorum.."
****
"Melih?"
Seda kısa tuttuğu duşun ardından rahatlayarak odasına geçmiş tabi Melih'i bıraktığı yerde bulamamıştı. Merakla soyunma kısmına girip baksa da adamı bulamamıştı. Bornozunu sıyırıp sade bir gecelik giyinerek üzerine sabahlığı (!) geçirdi. Tekrar odasına girip kapıya doğru yaklaştı. "Melih, hayatım?" diye seslendi. Merdivenlerin alt kısmından Melih'in sesi kulağına dolunca rahat bir nefes verdi.
"Aşağıdayım hayatım, geliyorum."
Seda merakla merdivenlerin başında beklerken Melih, görüş açısına girdi. Üzerinde hiçbir şey olmayan Melih alt kısmına düşük bel bir eşofman giymiş rahat bir tavır sergileyerek Seda'nın gözlerine bayram ilan ettirdi. Hele o elinde tuttuğu meyve tabağı mıydı?
Melih merdivenleri ağır ihtişamıyla çıktı. Karısının şaşkınlıktan açılan dudaklarından kısa bir öpücük çalarak kendisine getirdi. Seda memnun kaldığı görüntüden daha da memnun kalmak istercesine kocasının elindeki büyük meyve şölenini gösterdi.
"Muhteşem gözüküyor.."
Melih tabağın içinden bir üzümü ağzına atarken, karısına göz kırpmış bütün çıtayı Allahuekbere çıkartmış şekilde gülümsedi. Karısının dudaklarına yaklaşırken "Senin kadar değil.." diye fısıldamış, Seda'nın ruhunu gezegenden uzaklaştırmayı başarmıştı.
Genç adam karısını odanın içerisine tekrar sokarken daha önceden hazırladığı yere doğru yönlendirdi. Seda heyecanla "Melih" diye fısıldadı. Melih elindeki tabağı gelişigüzel yere bırakıp karısına döndü. Kollarının arasına aldığı kızın alnına, saçlarına, burnuna minik minik öpücükler bırakıp geri çekildi.
"Seni hiçbir şey için zorlamayacağımı biliyorsun değil mi? Kendini rahat bırakmanı ve anın tadını çıkarmanı istiyorum.."
Melih Seda'nın giyindiği geceliğin kuşağını söktüğünde ipek gecelik ahenkli bir şekilde omuzlarından aşağı süzüldü. Doğal bıraktığı saçlarını tepesinden tutturduğu ufak tokayı Melih incitmeden çıkartıp saçlarını saldı. İki eliyle birlikte saçlarının arasına sokarak yavaşça parmaklarını bastırdı. Seda rahatlamanın etkisiyle dudaklarından inleme karışımı ses çıkarttı. Melih duyduğu inleme sesiyle anında taş kesildi. Zorlamayacağım seni derken aklı neredeydi acaba şuan çok merak ediyordu! Ama sabredecekti. Kızı kendisinden ve içinde kendisinin bile tanımadığı azgın ruhundan korkutmak istemiyordu. İpek teninde parmakları ahenkle dans ediyor, yaptığı masajla karısını rahatlattığını düşünüyordu. Çünkü pek sevgili karısı inleye inleye kendisini neredeyse öldürecekti.
"Karısının inlemesinden ölen genç adam ödülü Melih Aksoy'a gidiyor!"
Melih aklına gelenle korkuyla yerinde hızla irkildi. Sinirle parmakları kızın omuzlarında durdu.
"Lanet olsun biraz daha inlersen aldığım karardan vazgeçmek zorunda kalacağım!"
Seda kocasının tam istediği kıvama gelmesine içinden kıs kıs gülüyor zafer dansı yapıyordu. Evet kendisini düşünüp kararlar alabilirdi ama bu kararda onunda düşüncesi önemliydi ve Seda asla Melihten ve ona yapacaklarından korkmuyordu. Ağır bir tavırla vücudunu döndürmeden sadece başını çevirdi.
"Oysa ben, çoktan vazgeçtin sanıyordum!"
Melih'in gözleri kararınca genç kızın dudaklarına açlıkla kapandı. Aldığı kararlar yerin dibine girebilirdi! Kızı sakın korkutma, onun sana gelmesini bekle lafları hepsi kuzenlerinin bok yemesiydi! Dünya üzerinde böyle bir zevk varken ve o zevk onun karısıyken ondan uzak kalmak akıl karı değildi!
Ve durmadı da..
****
Demir yanan bedenini serinletmek için koca camı açarak altındaki kanepeye doğru uzandı. Gecenin serinliği bile yanan tenine iyi gelmiyordu. Bu geceyi sağ salim sabah ederse bundan sonraki hayatını kılıbık bir adam olarak geçirecekti! Şaka şaka..
O kim kılıbık olmak kimdi?
"Demir?"
Banyonun içinden gelen sese karşılık yattığı yerden kıpırdamadan "Burdayım aşkım!" diye yanıt veren Demir, büyük bir heyecan içinde karısının banyodan çıkmasını bekliyordu. Nihan elini bile doldurmayacak bez parçalarıyla banyonun kapısında gözüktüğünde Demirhan uzandığı yerden doğrulmaya çalıştı. Çalışması pek iyi olmayınca dengesini kaybederek koltuktan yere kapaklandı.
"Ya hak!" diyerek sert zeminle öpüşmesi Nihan'ın çığlık atarak yanına gelip yardım etmesiyle kısa kesildi.
"Ayy Demir! İyi misin aşkım?"
Demir karısının karşısında aptal gibi yere düştüğü yetmezmiş gibi şuanda da konuşma yetisini kaybetmişti. Gözleri fıldır fıldır sağa sola kayıyor kızın üzerinde varla yok arasındaki bez parçalarının yarattığı etkinin analizini yapıyordu.
Nihan kocasının hiç konuşmadan hatta nefes dahi almadan durmasına telaş yaptı. Acaba düşünce beyninde düzelmeyecek bir hasar mı oluşmuştu? O korkuyla yerde iki seksen yatan kocasının yanaklarını iki yandan tutarak başını hafifçe kaldırdı.
"Demir sevgilim korkuyorum, canın çok mu yandı?"
"Yanmaz mı? Alt tarafımı hissetmiyorum! Bir güç tarafından taş kesildi.!"
Nihan kocasının lafı üzerine sinsice gülümsedi. Konuşabildiyse, hatta alt taraftan bahsedebildiyse kesinlikle bir şeyi yoktu! Demir hızlı bir hareketle yerinden doğrulunca Nihan bir adım geriledi. Üzerindekileri düzeltip kocasının önünde masumca durdu.
"Yani onca para döktük bunlara bir işe yaramalı diye düşündüm!" derken sağa sola doğru yavaşça sallanıyordu.
"Kahretsin Nihan! Bunun işe yaramaması gibi bir olanağı mı var?"
Nihan kıkırdayarak kocasına bir adım yaklaştı. Ellerini kaldırarak adamın sert göğsünde dolaştırmaya başladı. "Yakışmış yani? Merakını giderebildiysem ne mutlu bana!"
"Düşünüyorum da bunlarla muhteşem olduğunu teyit ettim. Şimdi bunlarsız nasıl olduğunu merak ediyorum.."
Demir karısıyla aşka, zevke, tutkuya doğru yolculuğuna çıkarken kulaklarına dolan cızırtılı bir sesle olduğu yerde durdu iki yanan beden.. Dudakları hareket etmeyi bıraktı. Kulakları anında dikkat kesildi. Şuan oldukça komik bir hal sergiliyordu iki karı koca. Dudaklar bitişik, gözler korkuyla açık, biri sağa bakarken biri sola bakıyor cızırtının kaynağını anlamaya çalışıyordu.
Kıpırtısız dudaklar ne olduğunu anlamak için dururken tekrar duydukları cızırtı sesle birbirlerinden şaşkınlıkla ayrıldılar..
"Bık, bık, bık!"
Nihan duyduğu sesle korkuyla geri çekilince ellerini bedenine sardı. "Demir o da ne?" diye sorduğu kocası sinirle odanın orta yerinde dönüyordu. Demir içinden "Hayır, bu kadarını yapmış olamaz!" diye kendi kendine söyleniyor sinirle elleriyle saçlarını çekiştiriyordu. Cızırtılı ses tam susmuşken o ilahi ses kulaklarına doldu!
"Meydey meydey! Bık! Merkez 6640 bık! Aslandan kobraya tamam!"
Odanın içinden gelen boğuk sesin sahibini düşünmeye gerek yoktu. Demir olduğu yerde durdu ve sinirle kükredi.
"Senin Allah belanı versin Giray!"
"Bık bık bık! Komiserim cevap verin bık bık bık!"
Demir sesin geldiği yeri bulmaya çalışıyordu. Yatağın üzerindeki örtüyü kaldırdı. Yastıkların altına baktı. Elindeki yastıkları sağa sola fırlattı. Giray hala bıklamaya devam ediyordu.
"Bık.bık.bık!"
Demir dolabın kapağını sertçe kapatırken, "Nerde bu Allah'ın cezası!" diye bağırdı.
"Ara beni, boya beni bık!"
"Allah'ım! Evimize cihaz mı yerleştirmiş!"
Nihan şaşkınlıkla ağzını birkaç kez açıp kapatmak zorunda kaldı. Kocası deli dana gibi odanın içinde dört dönüyor sağa sola kükrüyordu.
"Telsizimi eşyalarla yollamış beyinsiz! Nerde bu kahrolası!"
Demir karısının meraklı haline kısaca açıklama yaparak kıyafetlerinin bulunduğu bölmeye doğru girdi. Ses buradan daha canlı geliyordu.
"Bık bık! Düşündüm de ben muradıma eremezken sizlerin ermesi hiç adil değil bık! Bende evlenmek istiyorum bık! Kanka hadi gel iki tek atalım bık! Çok yalnızım bık! Demirhan beni hemen reddetme bık! Demir bık! Dem bık! De bık!"
Demir giyinme bölümünde saklanan telsizi sonunda bularak konuşma mandalına bastı. "Tek kelime daha edersen yemin ederim seni bütün hücrelerine ayırıp ebediyete uğurlarım! Anladın mı beni bok kafa! Şimdi siktir git!" diyerek parmağını mandaldan çekti. Cevap beklemekle beklememek arasında kalırken önce cızırtı ses geldi ardından da tek kelime geldi.
"Bık!"
Demir gün yüzü görmemiş küfürlerini sıralayarak içini rahatlattı. Telsizi toptan kapatarak çekmecelerden birine fırlattı. Odaya geri döndüğünde karısını hala kollarını bedenine sarmış vaziyette buldu. Derin bir nefes alıp yaklaştığında ise Nihan bir adım gerileyerek adamı dumura soktu.
"Ya kamerada yerleştirdiyse olmaz! Yapamayız!"
"Neeeaaa? Ne demek yapamayız? Nihan sen- sen ciddi değilsin dimi karıcım?"
Demir şuan gördüğü kabustan biran önce uyanmak zorundaydı. Hatta böyle bir kabusu görmek bile saçmaydı! Nihan geri geri kaçıyor kafasını sağa sola sallıyordu.
"Ciddiyim! Çok gerildim şuan!"
"Nihan!"
Nihan adamın kükremesiyle adımlarını durdurarak dolan gözleriyle baktı. Demir içinden koca bir siktir çekerek derin bir nefes aldı.
"Karıcım! Gerilme aşkım! Gerilme bebeğim! Gerilme yavrum! O herifin istediği bu zaten! Hatta abinle bir olup bunu yapmışlardır eminim! Gel onlara istediklerini vermeyelim! Hadi aşkım gel kocanın kollarına!"
"Ama.."
"Amasına sok.. sokmak ne ayıp olur dimi aşkım! Nihan bir volkan gibiyim. Ülkenin bekası için patlamam hiç iyi olmaz lavlarımın herkesi kül etmesini istemeyiz değil mi aşk pastam? Hadi gel elmalı turtam!"
Nihan az önceki cesaretinin nereye kaybolduğunu çok merak ediyordu. Volkan demişti. Yakmak demişti. Gel demişti.
"Demir! O lavların beni yakacak ama. Korkuyorum!" diye fısıldadığında sesini kendi bile duyamamıştı. Lakin kocası gayet güzel duymuştu. Sinirle tek elini sarı saçlarının arasına sokuşturup rahatlamaya çalıştı.
"Az önce korkmuyordun!" derken Nihan hiç düşünmeden, "O az önceydi! Hani Giray bıklamadan önce!" yanıtını verdi ve oda da kocasının sesi bir çağlayan gibi çağladı..
"Hay Giray'ın bıkınaaaaaaaa!"
Ve kaçan bir Nihan, kovalayan bir Demir..
***
Giray nefesinin son kırıntısını daha içine çekti. Çok az kalmıştı. Bir iki adım daha atarsa bu iş olacaktı. Gözü, kulağı gelecek olan tehlikeyi önceden sezebilmek için dört sekiz on iki açmıştı. Şuan için durum asayiş berkemaldi!
"Evet aslanım ha gayret! Evet evet oluyor! Son adım!"
Giray asıldığı camın pervazından kendisini son hız içeri attı ve zafer çığlıkları adeta kulaklarında yankılandı.
Giray reis oleeeyy! Giray reis oleey!
"Ohh! İçerdeyim evlat!"
Derin bir nefes soluduğunda Nergis'in bütün kokusu ciğerlerine doluştu. Anın büyüsüyle gözlerini kapattı. Şimdi sessiz olup minnoşuyla gecesini geçirebilirdi. Babacığına da babayı almak nasıl oluyormuş gösterecekti!
Gözlerini açıp hızla etrafı taradı ama radarına Nergis takılmadı!
Kulak radarına takılan su sesiyle içinde Rio karnavalı başladı. Sağda solda bir sürü Nergis kendisine kalçalarını sallıyor, elindeki ponponları sağa sola savurtturuyordu. Bu kadar şanslı olmak zorunda değildi ama oluyordu işte..
Nergis'in geniş yatağına uzanıp kollarını tepesinde birleştirdi ve kızın banyodan çıkmasını keyifle bekledi.
Aradan geçen zamanla su sesi kesilmişti. Giray'ın kalp atış sesi evin her köşesinden duyulacak şekildeydi. Duruşunu hiç bozmadan banyonun kapısına öylece bakıyordu. İçindeki Nuri'nin sakinleşmesi ihtimal dahilinde bile değildi. Bu geceyi sağ salim atlatabilirse yarın ilk işi başarı plaketleri dolu dolabına bir tane daha plaket yaptırmak olacaktı!
Yılın sakinlik ödülü Giray Erbay'a gidiyor!
Banyo kapısından tıkırtılar gelirken Giray hızla kalkıp kapının yanındaki duvara doğru sindi. Nergis bornozuna sarılı şekilde banyonun kapısından çıktı. İki adım atmıştı ki yanındaki hareketle yumruğunu savurdu eli tutulup geri çevrildi ve sırtı sert bir bedene çarptı. Giray kızın arkasından bedenine yaptırdığı vücuduyla kızın kulağına eğildi. Aklına gelen detayla dudakları kıvrıldı.
"Selamlama şekline bayıldığımı söylemiş miydim küçük cadı?"
Nergis kulağına fısıltıyla dolan sesle bütün bedeni irkildi. Aylar öncesine dönüp, Girayla ilk temasını hatırladı.
Bu adam kesinlikle çıldırmıştı!
"Giray?" diye titreyen sesi adamın kulağına dolarken kızı ani bir şekilde çevirip suratına baktı. Füzeler ateşlenmek için geri sayımını başlatmış gibi güzel bir ritimle inip kalkıyordu.
Son 5,4,3,2,1 ve Ateeeşşşş!
Giray silkelenip dikkatini kızın inip kalkan göğüslerinden çekerek safça "Naber yavrum? Ne var, ne yok?" diye sordu.
Nergis konuşma yetisini geri kazanınca, kısık tuttuğu sesiyle, "Sen, sen çıldırdın mı? Nasıl girdin buraya?" diye sordu.
"Hoş buldum sevgilim. Bende burada olduğum için çok mutluyum. Ne demek aşkım her zaman gelirim. Pencereni açık bırakman yeterli!"
"Pencereye mi tırmandın?" Genç kız bu genç yaşında bu kadar heyecanı nasıl kaldırabildiğini düşünmek istiyordu. Giray büyük bir başarı elde etmiş gibi havayla saçlarını karıştırdı.
"Zor oldu ama yılların maymun Samet'in damadı olmak bunu gerektirir diye düşündüm. Sonra ikinci kademeli maymun abin var. Onlar yapabiliyorsa bende yapabilirim!"
Genç kız bornozunun kuşağını sıkıca tutarak "İnanamıyorum!" diye inledi.
"Bende inanamıyorum yavrum. Bornozunun rengi ne hoşmuş ama tenini soluk göstermiş bence hemen çıkarmalısın!"
"Giray!"
Giray ciddi tavrına bürünerek kızı kollarından tutup filmlerdeki gibi delice sarsmak istiyordu.
'Söyle ulayn bir gece uyumak kaç para? Bütün uykuları satın alcam, parasıyla değil mi ulayn! diye bağırmak istiyordu!'
"Nergis! Bu gece herkes sevdiğiyle vakit geçirirken benim lanet olası yatağımda tek başıma yatıp uyuyacağımı mı sandın? Sadece bir gece birlikte uyumak istiyorum! Aslında bu gece seni kaçıracaktım ama babanın bütün ülkeyi peşimize takma ihtimalini göze alamadım!"
Nergis, kıkırdamak istese de zor durarak "Ya bir gören olsaydı?" diye sordu.
"Aşkım baban şuan eskileri yad etmek için kolları çoktan sıvayıp uykuya dalmıştır. O slaytı boşuna hazırlatmadık!"
"Ay çok ayıp sus lütfen!" Nergis utançla kızarırken babasıyla annesinin eskileri nasıl yad ettiğini düşünmemeye çalıştı. Giray kızın şekilden şekle, renkten renge girdiğini görünce sinsice gülümsedi. Kızı azgın sularına çekerken dudaklarına milim kala, "Sustursana!" diye fısıldadı.
Nergis öpülmeyi beklese de, Giray kendinden beklenmeyen performansı sergiledi. Gözlerinin içine büyük bir iştahla baksa da dediği gibi sadece uyumak, huzurlu bir gece geçirmek istiyordu. Ve biliyordu, eğer öperse asla duramazdı. Duramazsa, hoş şeyler olurdu olmasına ama sonucu hoş olmazdı. Duramazsa, ailenin soyadlarına yakışır bir torun getirebilirdi.
Durmazların yeni üyesi minik Durmaz!
Kızın alnına uzun bir öpücük bırakarak pelteye çevirdiği kızdan bir adım geri çekildi. Aşkla gülümsedi.
"Hadi giyin de gel. Hayal dünyanın bile yetersiz kalacağı muhteşem bir gece yaşatayım sana.."
***
3 Hafta Sonra
“Şimdi heyecandan bayılacağım!”
Genç kız odanın orta yerinde bir sağa bir sola gidiyor, yanan suratına elleriyle serinlik vermeye çalışıyordu. Aylardır beklediği zamanın gelip çatmış olması bünyesinde fazla heyecan yaratıyor bu heyecan ise yerinde durmasını zorlaştırıyordu.
“İmran sakin olur musun? Bu aile ne isteme törenleri atlattı farkındasın değil mi?”
İmran kuzeninin sıkıntıyla çıkan sesine aldırmadan ellerini beline koyarak duraksadı. “Of Başak! Bu farklı! Bu ben ve Cihan’ın şeysi. Aslına bakarsan babamla Cihan’ın şeysi!”
“Neysi?”
“Şeyi şaapma şeysi!”
Başak elindeki yirmi sekizinci kıyafeti dolaba sokuşturdu. “Bu ailedeki şaapmaları kim nereden çıkarttı inan çok merak ediyorum!”
Bir diğer kıyafeti İmran’ın eline tutuştururken “Kızlar nerede kaldı Allah aşkına!?” diye hayıflanmasına sessiz kalmaya özen gösterdi. Yoksa kuzen katili olacaktı! O sıra kapıdan duyulan sesle derin bir oh çekerek yakındaki berjere kendini neredeyse fırlattı.
“Geldik hatun çatlama!”
Nergis’in sesiyle kaşlarını çatan İmran, “Çatlarım da patlarımda! Bugün benim için çok önemli biliyorsunuz!” dediğinde bütün kızlar hep birlikte gözlerini devirdi.
“Zeynep neden sakin peki?” Selin’in lafı üzerine bütün gözler Zeynep’e döndü.
“Zeynep kim? Ben tanıyor muyum?”
Zeynep elindeki kıyafetleri kırışmamasına özen göstererek yatağın üzerine bıraktı. Heyecanın doruk noktasını yaşıyordu lakin İmran gibi belli etmiyordu. Hızlanan kalbinin atışını yola sokmak için birkaç kez derin derin soludu. Bu akşam her şey yolunda gidecekti. Gitmemesi için bir sebep yoktu sonuçta (!)
“Hadi hanımlar az laf çok iş! Şu saçlarınızı yapalım!”
Nergis yanında getirdikleri minyon tipli kuaför kıza yer göstererek kızları güzelce teslim etti. Aradan geçen zamanın ardından kızların saçları ve makyajları abartılmadan güzelce yapılmıştı. Kıyafetleri akşama yakın giyecekleri için hazır sayılırlardı. İmran aynadaki yansımasına beğenerek baktı. Akşam için endişesi azda olsa yatışırken çalan telefonuyla yerinden sıçradı. Komodinin üzerindeki telefonu hızla alıp arayana baktı ve bekletmeden cevapladı.
“Cihan?”
“Akşama gelemezsem bil ki mahpus damlarına düşmüşümdür!”
İmran korkuyla elini kalbinin üzerine koyarak, “Ne oldu?” diye sordu. Alacağı cevabı korkuyla beklerken sevdiği adamın homurdanarak verdiği cevaba kıkırdadı.
“Barış, Demir, Giray üçlüsüyle nasıl baş edilir biliyor musun? Hani bir formülü varsa bana söylemekten hiç çekinme yavrum ben dostum!”
“Hımm hepsine sevdiceklerinin isimlerini söylemeyi dene! Farklı dünyalara yol alabilirler!”
“İşe yarar mı dersin?”
“Denemekte fayda var!”
İmran odasının en kuytu köşesine giderek telefonda nefes alış verişini duyduğu adama sessizce fısıldadı. “Cihan ben, ben çok stresliyim!”
Genç adam sesine bile şiirler yazacak olan meleğinin titreyen sesine gülümsedi. “Sakin ol yavrum. Bu gecenin güzel geçmesi için elimden gelen sakinliği göstereceğim!”
“Ya babam?”
“Orasını düşünme meleğim. Gör bak her şey çok güzel olacak.”
“Nasıl bu kadar eminsin?”
Cihan, sakin tuttuğu sesiyle kızı bekletmeden rahatlıkla yanıtladı.
“Arkam sağlam yavrum, oldukça sağlam!”
***
“Ulan senin yeğenin bu be! Karşı tarafta ne işin var?”
Büyük bahçede Yusuf’un sesi yankılanırken Samet sindiği sandalyeye iyice yapıştı. Vereceği cevabı çok iyi tartıp ölçmeliydi. Hoş ne cevap verse ölecekti! Sesinin yerine gelmesi için öksürüp oturduğu yerde dikleşti.
“Şimdi şöyle oldu Yusuf’um. Oğlumun karısı senin müstakbel damadının kız kardeşi oluyor. Yani gelinimin abisi benimde neyim oluyor? Tabi ki dünürüm oluyor! Dünürümü bugünde tek bırakırsam nasıl iyilik abidesi dünürşüsü olabilirim?”
Yusuf dünürşüsü kelimesine takılsa da aptal adamı daha fazla konuşturup sinirlerini bozmak istemiyordu. Dikkatini hemen yanında oturup sandalyesine sinen düşman askeri Onur hainine çevirdi. “Peki sen?”
Onur korkuyla yerinden sıçrarken kırk yıllık dostunun ateş saçan gözlerine sevimlilikle baktı. Belki bir umut o gülümseyişle buzlar erir diye düşünse de yanıldığını çok geçmeden anlayacaktı.
“Ben mi? Şimdi benim oğlumun karısı Sinan’ın kızı oluyor. Abisi Berdan oluyor. Biz bunlarla dünür olduk mu? Olduk! Ayrıca Ahmet benim kuzenim değil mi? Kuzenim! O yüzden senin kızları isteyen kişi Sinan, Ahmet ve Berdan olacağına göre yerimiz yurdumuz Cihan yanı oldu!”
“Tü Allah kahretsin sizi! Dost olacaklar birde bana!”
Yusuf kırmızı gören boğalar gibi burnundan solurken bakışları bu sefer kenarda kendisini kaybetmeye çalışan Ahmet’i buldu. Yaslandığı duvarla aşk yaşan Ahmet, görünmezliğin formülünün duvarlara yazılı olduğuna inanmak istiyordu. Islık çalıp havayı değiştirmeye çalışsa da bundan kaçışı olmadığı için el mahkum açıklama gereği duydu.
“Bana hiç bakma! Zeynep’i sütçüden isteyemeyeceğime göre benimde yerim karşı takım!”
Yusuf, karşısında duran dostlarına kınayarak aşağılayıcı bir bakış attı. “Alçaklar! Hainler! Size bu zamana kadar yedirdiğim tereyağlar, ballı kaymaklar, taze sütler..”
“Süt mü? Biri süt mü dedi?”
Giray sessizce girdiği bahçe kapısından yapılan konuşmaya kulak misafiri olarak balıklama atladı. Bu durumdan şikayetçi olan bir numaralı fantezi adamı Samet usta gözlerini devirerek homurdandı.
“Geldi gereksiz sütçü!”
Genç adam konfetilerle karşılanmak yerine, menopoza girip her şeye burun kıvıran teyzeleri aratmayan babacığının dediklerine oralı olmadı.
“Bende sizi özledim babacığım! Biz yokken bir şey olmadı inşallah?”
“Yolda başına bir şey gelirde gelmezsin diye ettiğim duaların tutmaması dışında mı? Hayır, hiçbir şey olmadı!”
Samet, içindeki hararetin geçmesi için önündeki buz gibi suyu hızla içti. Karşısında gevrek gevrek gülen herif varken sönmesi biraz zordu ama yine de denedi. Giray her halinden keyif aldığı babasının gözlerinin içine soka soka gülümsedi.
“Yine formunuz yerinde maşallah! Ama telaş yapmayın çok kalmayacağım. Bana ait olanı alıp hemen gideceğim!”
“Sana ait olanda neymiş acaba?”
Genç adam bir ayağı öbür ayağının önüne atarak, ellerini cebine sokuşturdu. Amaç artistik bir duruş sağlamaktı. Tuvalet sırası bekleyen apaçi gibi durduğundan haberi yoktu.
“Bunu tüm cihan öğrendi siz hala öğrenemediniz babacığım.”
Giray’ın lafı üzerine Samet harici diğer beyler gülümserken, Yusuf içinde biriken öfkeyi gün yüzüne vurmak için, “Öğrenmek istemiyor oğlum! Yoksa ondaki akıl şeytanda yok!” dedi.
“Yani demek istiyor ki, cin olmadan şeytan çarpmaya kalkma anladın mı gereksiz damat! Buradaki şeytan ben, cin bile olmayan cincik de sen oluyorsun!”
“Peki babacığım. O zaman çok sevdiğiniz cincik damadınız, piremses kızınızı çarpsın!”
Samet sinirle yerinden dikleşerek, parmağını adamın gözüne sokarcasına salladı. “Seni şimdi bi çarparım feleğin si.. sii..” devamı gelmeyen küfürü yutmak zorunda kalan Samet si si si derken son çıkış olarak, “Siiiinan’a döner! Çek git karşımdan!” diye toparlamaya çalıştı. Hiçbir şekilde etkilenmeyen Giray, Yusuf’un yanındaki yerini hızla aldı.
“Çek git demesi kolay babacığım. Sizin bu dediğinizi ben dinlerimde gönlüm dinlemez. Hem ne demiş Orhan baba, beni böyle sev seveceksen!”
“Orhan baba, seni tanısaydı emin ol o şarkıyı yazmamak için ellerini keserdi!”
Genç adam omuzlarını çocuk gibi silkip yanındaki heybetli bedene sokuldu. “Yusuf dayıcığım akşam için eksik bir şeyler var mı? Gelirken alalım!”
“Bi dakka! Hangi akşam için acaba?” Onur yerinde rahatsızca kıpırdanırken Samet’in merak ettiği konuyu sordu. Üç adam kulaklarını sonuna kadar açarak gelecek olan cevabı aslında hiç duymak istemiyorlardı lakin duymama gibi şansları da yoktu.
“Ailenize girdiğim için herhangi bir akşamda olabilir ama sorum şuan, bu akşam için geçerliydi!”
Samet ellerini dizlerinin üzerine koyarak öne doğru eğildi.
“Gözlerinde gördüğüm o cincik doğruyu yansıtmıyor değil mi?”
“O cincik tamda düşündüğünüz şeyi yansıtıyor. Bir tanecik dayımı yalnız bırakacağımı mı düşündünüz babacığım?”
Yusuf Girayla birlikte ayağa kalktı. Her ne kadar James Bond havaları yaratmaya çalışsalar da daha çok Pokemondaki Roket Takımı gibilerdi. Sinsice kısılan gözler hedefleri bir bir vurduğunda, Yusuf’un dudaklarından dökülenler hain düşman ordusunu dağıtmaya yetti.
“Ulan siz beni satarken, benim adam toplamayacağımı mı sandınız? Hazır olun damat tarafı! Mahşerin üçünü, beşini, yedisini bu gece bozuyorum!”
***
Erkek tarafı gelmeden önce son hazırlıklar yapılıyordu. Kapının çalmasıyla İmran elini kalbinin üzerine siper ederek derin bir nefes soludu. İşte başlıyordu. Bu geceyi sorunsuz halletmekten başka bir gayesi yoktu. Lakin bunun içinde hiç mi hiç umudu yoktu..
Açılan kapıdan erkek tarafı beklenirken, görünen Berdan ve Füsun çifti genç kızı şaşkınlığa uğrattı. Berdan ağa erkek tarafı olmayacak mıydı? Kafasında dönen sorular merakla içini kemirirken adam bütün heybetiyle bir adım attı.
“Geç kalmadık umarım?”
Yusuf, hain düşman ordusundan çekip aldığı kendi safına çektiği mahşerin ikinci atlısını görünce suratındaki gülümseme genişledi. “Hoş geldiniz, daha gelmediler.” Diyerek kısa bir açıklama yaparak genç adamla tokalaştı.
“Ay harika! Bu maçı kaçırmayı hiç istemiyordum!”
Füsun kıkırdayarak içeri geçti. Yaren’e ve diğer kızlara sıkıca sarıldı. Akşamdan beri kocası olacak, -yontulmuş ama biraz daha yontulmaya ihtiyacı olan- adamın başının etini yemişti. Sonunda çenesine dayanamayan zavallı adam safını son hız değiştirerek kız tarafına geçişini yapmıştı. Zaten o istemese bile Yusuf abisiyle konuşup ayarlama yapmıştı. Füsun’u konuşturmasının tek amacı kadının içinde biriken enerjiyi konuşarak attırmasıydı. Sadece sebep buydu!
Giray mutfakta yine Nergis’i kıstırmış, hazırlanan yiyeceklerden tırtıklama işlemini gerçekleştiriyor, bir yandan da çalabildiği kadar öpücük çalıyordu. Sonuçta Vitamin önemliydi!
Misafirler gelmeye başladığında Berdan’ın karşı safta bulunması ufak çapta bir kriz yaratmayı başardı. Samet’in büyüyen gözleri Yusuf’a kısık şekilde bakıyor, nabız almaya çalışıyordu. Sırf Yusuf’u deli etmek için karşı tarafa geçmesi pek iyi olmamıştı!
Salona geçince kızının yanında, Sütçüler obasının paşasını görünce gözlerini devirmeden edemedi.
Giray Nergis’i kolunun altına alarak sahibi benim görüntüsünü sergilerken, “Hoş geldiniz babacığım!” dedi.
“Senin olduğun yere mi? Hiç sanmıyorum!”
Samet kızını son hız kolundan çekerek sarıldı. Giray aynı hız tekrar kızı sınırlarına çekerken, “Evet, evet biliyorum!” diye mırıldandı. Olan her zaman ki gibi zavallı Nergis’e oluyordu. İki adam arasında pinpon topu kaderini yaşamaya devam ediyordu.
Sinan, Ahmet, Onur ve Samet karşı rakip olarak yerlerini aldı. Fırat kız tarafına geçip Zehrasını tek bırakmadı. Onun peşinden gelen, Emir ve Selin çifti de karşı takıma geçişini hızla yaptı.
“Evladın bile sattı seni!”
Yusuf Samet’e öldürücü etkiyle gülümserken yaşlı kurt bozulduğunu belli etmemeye özen göstererek “Öbür çifti burada sen dert etme kayınçocum!” diyerek adama uzaktan öpücük fırlattı.
Giray, Demir’e uzaktan bir bakış atarak göz kırptı. Bir numarasını alsa da iki numarası hala düşman cephesinde yer alıyordu. Yusuf’a söz hakkı tanımayan genç adam, “Kızınızdan bir çift daha yok ama babacığım! O da sevgili dayısının yanında ve de benim! Sadece benim! Bir tanecik..”
Samet daha fazla tahammül edemediği damadını hızla, “Tamam sus, sus!” diyerek susturmayı başardı. Ve gece ateşlemek üzere başlamış oldu..
Gece büyük bir keyifle ilerliyor, yeniliyor, içiliyor arada nabız yükseliyor sonra ritim kontrol altına alınıyordu. Lakin iki damat adayı artık bu durumdan sıkılmıştı. Cihan, Sinan’ın kolunu hafifçe dürterek, “Konuya girsek mi artık?” diye fısıldadı. Sinan tamam anlamında başını sallarken, Giray’ın radar kulaklarından kaçmayan fısıldama adama fırsat sunmuştu. Sinan tam boğazını temizlerken Giray damdan düşer gibi girdi araya..
“Ya nasıl oluyormuş Cihan bey? Bence hemen girmesinler dayıcım bekletmekte fayda var!”
Yusuf fabrikatör hain baba modunda bacak bacak üzerine atarak oturduğu yerde omuzlarını kabarttı. “Yeğenim çok haklı. Eee işler nasıl gidiyor Cihan bey?”
Cihan kendisine yöneltilen, on beşinci ‘işler nasıl gidiyor?’ sorusuna kusmamaya gayret ederek cevap verdi.
“Çok iyi efendim. Hiçbir katil, mafyatik, kaçırılma, paranormal gibi olaylarımız yok. Pusuda bekleyen babalar, servet avcılarımızda yok! Gayet sessiz ve sakin geçen bir hayatım var. Malumunuz bu sakinliği bozacak olan şeyi de sizden istemeye geldik!”
Cihan’ın lafının üzerine “Maalesef!” diye mırıldanan Yusuf’a cevap Sametten gecikmeden geldi.
“Her canlı bir gün bunu tadacaktır kayınçocum!”
Samet gerginliği az da olsa dağıtırken, Yakup Efe babasına destek çıkmak için, “Valla baba iki kızımızda birbirinden değerli o yüzden acele etmeyelim derim!” diyerek kendisinden beklenmedik performansla geceye damgasını vurdu.
Şimdiye kadar öfkesini kontrol altında tutan Barış, “Vuslata erince çenen mi açıldı senin?” diye kükreyince, salonda oturan her birey yerinden sıçradı. Meksika dalgası gibi biri hoplarken biri oturdu.
Barış Aksoy ailesini coşturuyor!
Genç doktor, sanki korunma ihtiyacı duymuşçasına karısını kolunun altına aldı. “Suskunluğumun bozulmasını bu geceye saklamışım birader. Psikolojik olarak rahat değilim. Devamlı laf sokmak, işi yokuşa sürmek geliyor içimden! Böyle ruhumun derinliklerinde bir Giray saklı adeta! Sebebi neydi ki?”
Barış’ın sesi kesilirken, öfke bayrağını büyük bir itinayla taşıyan Cihan orta yere atıldı. “Sebebi canına susamak ola.. olamaz. Tabi ki olamaz. Sen ki benim, sülalenizdeki en uslu, en rahat, en sağ duyulu kayınçomsun! Öyle değil mi?”
“Değil! Burada kayınço tartışması yapılacaksa başı benimkiler çekiyor Cihancım! Birini alana, diğeri bedava!”
Giray kayınço savaşlarını tekrar gün yüzüne çıkartırken Demir gayet rahat tavrıyla adama gülümsedi. Evlendiğinden beri yüzünde güller açan genç komiser hayal dünyasından hala uyanamamıştı. Kolunu karısının omuzlarına atarken “Bende seni seviyorum eniştecim!” dedi.
Seviyorum dedi. Bende dedi. Eniştecim dedi. Giray’a eniştecim dedi!
Giray duyduğu kelimelerin her birinin anlamını çözmeye çalıştı. Acaba ‘Seviyorum eniştecim’ demek Demircede küfür anlamına mı geliyordu? Eğer küfür anlamına gelmiyorsa bu hiç iyi bir şey değildi. Ya ölecekti ya da kıyamet kopacaktı.. Yani iki türlüde kaçışı yoktu. Ölecekti!
“Doğru söyleyin kaç günlük ömrüm kaldı?”
Giray’ın lafıyla gerginlik yerini kahkahaya bırakırken, Barış ve Cihan yerlere göklere sığamıyordu. Zor bela havadan sudan yine yarım saati beraberinde götürürken, Barış babasının kolunu dürtmekten hava deliği açmaya başardı.
“Baba? Şu kahveyi içsek ya artık!”
Ahmet yine tamam anlamında başını salladı. Adam banko görevlisi gibiydi. Devamlı başını tamam, her şeyi bana bırak, o iş olmuş bil anlamında sallıyor ama hiçbir sonuç elde edemiyordu. Barış’ın homurdanmasına kulak veren Yusuf, “Yanında başka bir arzunuzda var mıydı Barış bey? Cafe mi lan burası?” diye çıkışınca genç adam dudaklarını büzerek amcasına baktı.
“Benim can amcam kahve yeterli. Mümkünse tuzsuz, bibersiz olursa ayrı bir sevinirim. Zaten Zeynep nasıl kahve içtiğimi biliyor ve eğer o kahve, kahvelikten uzakta bir tada dönüşürse benimde neye dönüşeceğimi çok iyi biliyor!”
Onur yeğeninin eceline hevesle koşmasına bir türlü anlam veremiyordu. Susması adına, “Barış!” diye çıkıştı. Barış saflık ödülü elinde rekora son hız koşarken başını Onur’a doğru çevirip, “Amca?” dedi..
“Yok yok bu çocuk yapılırken, kesinlikle bir şeyler eksik kalmış!”
Onur mırıldanarak düşüncelerini dile getirirken, yanında oturan Samet aynı mırıldanmayla, “Aceleye geldi ya ondandır!” dedi. Hiç birine ihtimal vermeyen Sinan, sessizce “Bence acemilik şansı” diye teorisini dile getirdi. Son noktayı ise üç adama doğru eğilen Ahmet koydu.
“Siktirin gidin!”
***
Yusuf ayak diredikçe, gelin kızlar, damatlar, hanımlar ve diğerleri artık bayılacak noktaya gelmişti. İş dünyasından açılan konu, mantı nasıl açılır, mantıyı bürüklerken dikkat edilmesi gereken püf noktalara kadar konu uçup gitmişti. Cihan kendisini mantı bürüklerken hayal etmek istedi. Sadece biran istemişti lakin o biran resmen kendi silahıyla alnının çatısından ateşleme sebebi olacaktı..
“Biscolata erkeği bile olurum ama mantı bürüklemek nedir yahu!” diye içinden geçiren Cihan, İmran’ın kendisine sinsice sırıtmasıyla nefesi bir yerlerinde asılı kaldı. Bu kız neden içine şeytan Lilith kaçmış gibi sırıtıyordu? Gözlerindeki ışıltıların arasından el sallayan bürüklenmeyi bekleyen mantı mıydı?
Cihan kendi iç dünyasında düşman askeri olan mantıyla savaşırken, Sinan’ın sesiyle silkelenip dünyaya döndü.
“Yusuf kardeşim kahveleri içelim artık!”
“Kim veriyor bu kararı? Benim canım kahve istemiyor!”
Yusuf bu akşamın belki de yüzüncü reddetmesini gerçekleştirirken yanındaki karısı, “Yusuf?” diye bağırdı.
“Efendim Yaren?”
“Hayatım abartmasan mı acaba. Saat kaç oldu?”
“Bana ne! Bir tane kızım var süründürme işini sonuna kadar kullanmak istiyorum!”
Yusuf çocuklar gibi anın tadını çıkartırken Barış son bir gayretle sevimlilik maskesini suratına geçirdi.
“Sevgili Yusuf amcacım, iddia makamının talebi üzerine isteme olayını açmak istiyorum!”
“Sanık reddedildi!”
Barış’ın öfkesi gün yüzüne çıkarken derin derin soludu. Dişlerini sıkmaktan ağzında oluşan metalik tadı umursamamaya çalıştı. Tek kaşını kaldırıp yanında oturan Cihan’a baktığında ise kendinden bir farkı olmayan adamın halini gördü. Koluyla dürtüp dikkatini çekti.
“Kaçıralım mı?”
Cihan Barış’ın teklifine balıklama atlayacaktı. Bu böyle olmazdı. Oysa buraya gelirken oldukça emindi. İmran’a stres yapma dese bile kendisi ondan beterdi. Lakin serde erkeklik vardı. O erkekliğe bok sürdürmek Cihanlık iş değildi. Bir tarafta mantı, bir tarafta Lilith İmran, bir yandan Lucifer Yusuf sanki bedenini kızgın suyla dolu kazana atıp mantı niyetine pişiriyordu!
Genç adam derin bir nefes alarak başını sağa sola olmaz niyetinde salladı. Sinan net ve tok tuttuğu sesiyle bütün dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
“Yusuf! Kahve saatim geçiyor!”
“Evinde içip geleydin!”
Samet, Sinan’dan lafı devralarak konuya hızlıca giriş yaptı.
“Lokum çekiyor canım?”
“Zıkkım ye!”
Payına düşen zıkkım, Samet’i sustururken, bu sefer şansını Onur denedi.
“Çikolata da iyi giderdi!”
“Çikolata sivilce yapar!”
Sona kalan Ahmet var gücüyle, “Peki kızları nasıl isteyeceğiz?” diye safça sordu. Ve Yusuf akşamdan beri bu anı bekliyormuş gibi adeta kükredi.
“Vermiyorum ulan!”
“Baba! Yusuf! Amca! Kayınço! Lucifer!” Lucifer mi dedi o?
Herkesten aynı anda çıkan itiraz cümleleri Yusuf’un beynine ok gibi saplanınca yüzünü ekşiterek memnunsuzluğunu belli etti. Yanında oturan oğluna aheste tavırla dönerek, “Ne dersin oğlum yeter mi bu kadar?” diye sordu.
Yakup Efe, karşısında kıvranan yiğidolara sırıtarak baktı. “Bilemedim ki..”
“Sence Berdan? Bak atlılarınızdan seni ayırdım diye yalan şeyler söyleme. Gerçeği duymak istiyorum!”
Berdan, bakışlarını yavaş yavaş genç adamların üzerinde dolaştırdı. İstifini hiç bozmayan adam, genç adamların tek umuduydu. Berdan ‘Evet, yeterli!’ derse bu iş olmuştu. Lakin beklenen olmamıştı. Çünkü Berdan’ın içindeki Luciferin kankası olan Diablo, “Kız evi naz evidir abi. Biraz daha sürünebilirler!” dediği anda iki genç son nefeslerini verdi..
“Berdan abi dedik. Ağa dedik. Bağrımıza bastık! Bunu mu reva gördün? Kız Füsun yenge sen bir şey desene! Sevenleri kavuşturmak sevaptır desene!”
Barış, son hız destek ekip olarak bulduğu Füsun’u oyuna dahil etmek istese de kadın attığı şuh kahkaha ile yardım talebini geri çevirdi.
“Barışçım sevenlerin kavuşması tabi ki büyük sevap ama az sürünmeden de o sevaba atlamak olmaz ki!”
Barış, pes etmeden bakışlarını Yaren’e çevirerek, içinde kalan umut kırıntılarıyla “Teyze?” diye fısıldadı. Barış’ın şuanki yüz ifadesi, çantalarda büyük indirimi kaçıran, kitap sitelerindeki kargo bedava gününü kaçıran, o da yetmezse aylarca almayı beklediği pantolonun yalnızca 36 bedeninin kalmasının yarattığı dehşet verici bir ifadeydi!
Hepsini hayal edin!
“Ay yeter! Sinan gir konuya vallahi orta yerimden çatlayacağım şuracıkta!”
Gülsüm, sabrının taştığı anda çemkirince, diğer destekte yanında oturan Sevimden geldi. “Konuş kız! Ahmet sende bakma bön bön Sinan’ın peşinden dal hemen, dal!”
Kadınlar olaya el atınca, salona aniden bir sessizlik çöktü. Bu sessizliği fırsat bilen Sinan, “Evet! Kahveleri bu sefer, sonra içelim farklılık olsun! Gelelim meselemize..” dediği anda ilahi bir ses adamın lafını bıçak gibi kesip attı.
“Durun!”
“Seni vururum!”
Cihan en son Giray’a doğru hamle yapınca genç adam Yusuf dayısına doğru yanaştı. Cihan onu vurabilir miydi? Onsuz atlı grubun bir anlamı yoktu ki! WhatsApp grup yöneticisi bile kendisiydi. Kısacası her şey onda başlayıp onda bitiyordu!
Masumca gülümseyen Giray, “Aaa! Benim ya ben ama sizi de anlıyorum şimdi Berdan ağacımla buraya geçtik diye böylesiniz ama üzülmeyin daha sırada ne isteme törenleri var. Henüz kimin safında olacağıma karar vermiş değilim yani!” dedi.
“Kalanların isteme törenlerinde sana haber verme gibi bir niyetimiz yok! Gizli yapacağız!”
Samet, paşa damadını susturup, Sinan’a devam et dercesine elini salladı. Sinan son bir kez daha “Gelelim meselemize!” dediği anda yine bir ses tarafından susturuldu.
“Durun!”
“Yine ne oldu?” diye kükreyen Barış şimdi ya ölecekti ya öldürecekti. Sesin kaynağı olan Yakup Efe, kendisine bakan bir sürü çift gözün radarına girince sesli şekilde yutkundu.
“Aslında bir şey olmadı hep merak ederdim içimde kalacağına söylemek istedim!”
Sinan “Ya sabır!” çekerken, belki de hayatında ilk kez bu kadar sakin kalmayı beceriyordu. Sonuçta büyük bir başarıydı. Sinan kafasının içinde kurduğu kanlı fantezilerini sıraya koyarken, Samet yerinde kıpırdanarak kıymetlisini öne doğru kaydırdı ve Yakup Efe’ye eliyle işaret etti.
“Oğlum sen o gereksiz kişinin yanından az öte kay bak adam radyasyon gibi aptallık yayıyor. Bulaşıcı demek ki!”
Giray kafasına atılan taşı geri püskürtmek için atağa geçti. Düşman askeri saldırıya geçmişti. Kılıcını kınından çıkaran Giray, “Yıllarca sizden kimseye azgınlık bulaşmadıysa bendende aptallık bulaşmaz efem!” dedi ve kılıcını, ‘Bu beni aylarca süründürdüğün içiiiiinnnnn!’ diye hayali bir bağırmayla adamın böğrüne soktu!
“Bu bana laf mı soktu?” Samet yanındaki karısına safça bakarak sorduğunda Yasemin, gözlerini devirerek omuz silkti. Kadıncağız yılmış sesiyle, “Hissettin mi kocacım? Uğraşma şu çocukla valla oğlunun boşalan yatağında yatarsın bundan sonra!” dediğinde Samet nefesi başka yerlerinden almaya başladı.
Başka yatakta yatma düşüncesi evlat acısı gibi koyardı adama! Samet için bu ihtimal dahilinde bile olamazdı!
“Herif Unesco gibi devamlı koruma altına alınıyor!” diye mırıldanan Samet çocuklar gibi dudaklarını büzerek arkasına yaslandı. Giray halinden memnun bir şekilde bütün dişlerini göstererek sırıttı.
“Sonunda benim Dünya’nın 8. harikası olduğumu kabul ettiniz babacığım!”
“9!”
“Efendim?”
“9 diyorum! 8 benim! Sıramı kimselere kaptırmam!”
Gerginlik yerini tekrar keyifli ortama bırakırken, isteme mevzusundan yine uzaklaşılmıştı. Sinan belindeki silahı ani bir hızla çıkarttığında diller besmele, kelime-i şahadet hatta ilahi bile şakımaya başladı. Herkes şuan Sinan’ın amacını anlamaya çalışıyordu.
“Şimdi söze giriyorum, biri daha durun derse vururum! Şimdi durun diyecek olan var mı?”
Kan bürüyen gözler salondaki herkesi hızlıca taradı. Bekledi, bekledi ve bekledi. Kimse tek kelime etmiyordu. İşte en etkili yöntem silahtı! Daha önce niye akıl edememişti bilmiyordu! Kimseden ses çıkmazken, sadece Giray “Sordum sarı çiçeğe, annen baban var mıdır?” ilahisini mırıldanıyor, Nergis’in elini kan akışını durduracak şekilde sıkıyordu.
Sinan’ın dudakları durumdan memnun olduğunu belli edercesine şeytanca kıvrıldı.
“Güzel! O zaman Giray oğlumun tabiriyle, gözleri derya olan Yusuf amcası, Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle kızın İmran’ı, ateşleyen oğlum Cihan’a istiyorum! Hayır, olamaz, vermiyorum gibi kelime anlamlarını dahi piyasadan kaldıracağım cümleleri sakın sarf etme. Çünkü sabrımın kırıntısı bile kalmadı!”
Yusuf ağzını açıp cevap vereceği sırada can havliyle Ahmet orta yere atladı. “Dur hemen cevap verme! Bende sorayım ayrı ayrı düşünüp daha fazla vakit kaybımız olmasın! Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle masum kızımız Zeynep’i, eşi benzeri olmayan öfkeli oğlum Barış’a istiyorum!”
Tüm nefesler tutulmuş, Yusuf’un ağzından çıkacak olan “Verdim gtti!” veya “Vermiyorum!” kelimesini bekliyordu. Uzatmalarda atılan son golün heyecanı gibi o ambiyans bütün salonu sarmıştı. Kulaklarda yankılanan ses, "Yusuf ver ver ver!" diye adeta inliyordu.
Ve o sıra kulaklara "Verdim, gitti ulan!" diye bir ses doldu ve bütün aile "Goooooolllll!" diye bağırdı! Ayağa kalkıp herkes delirmiş gibi birbirine sarılıyor, hoplayıp, zıplıyordu.
Tarih böyle bir isteme törenini daha yazmamıştı ama sevda adamları yazmayı başarmıştı..
Eglencenin sonunda adet yerini bulsun diye içilen kahveler sonunda, yüzükler sırayla takılarak iki yuvanın daha temellerini attılar. Hergün biraz daha büyüyor, mutluluklarına mutluluk katmanın tadına varıyorlardı. Deli dolu geçen hayatları vardı onların. Bir saniyelerini bile hiçbir şeye değişmeyecek hayatları vardı..
Ve bu hayatı yaşamaktan biran olsun pişmanlık duymuyorlardı..
Kim böyle bir ailede olupta pişmanlık yaşardı ki zaten? :))
-Bölüm Sonu-
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro