~Evet De Ulan!~
^-^ Pazar akşamlarını sevme nedenimiz nedir?
Tabi ki Sevda Vurgunu 😃😃
Bir muhtesem bölümle geldim bölüm 6000 kelimedir lütfen kısa olmuş diye üzerime gelmeyin 😃😃
Bol bol gülün eğlenin aşık olun mutlu olun oy verin yorum yapın..
Bu arada whatspp grubu kuruyorum yazarınızla konuşup sohbet etmek, bölümlerin gidişatı hakkında bilgi almak, bilgi vermek, gıybetin dibine vurmak isterseniz özelden bana ulaşın aşk pastalarımm😍😍
Hepinizi seviyorummm ❤
Cihan'ın kendisine gelmesi üzerine, yoğun bakımdan özel odaya çıkartılmış ve herkes rahat bir nefes almıştı. Berdan, Melih, Yakup Efe ve Demir Mardin'de kalırken, diğerlerini İstanbul’a göndermişlerdi. Cihan’ın hareket etmeden yatması hala devam ediyor ve ilaçların ağırlığıyla sürekli uyuyakalıyordu. Başında bekleyen İmran ise, biran olsun sevdiğini yalnız bırakmıyor ve gözlerini her açmasında varlığını hep hissettiriyordu.
Cihan uyandığında gözlerini birkaç kere kırpıştırıp tavanın boş yüzüyle biraz bakıştı. Hafifçe kafasını çevirdiğinde ise yanı başında uyuklayan yarini gördü. Derin bir nefes alıp veren Cihan sesini zorlayarak “İmran?” dediğinde genç kız sanki hazırda bekliyormuş gibi hızla gözlerini açıp yerinden kalktı.
“Burdayım canım. İyi misin? Ağrın var mı? Bir şey istiyor musun?”
Genç kızın peş peşe sıraladıklarına yorgunca başını sallayan genç adam, “Evet!” diyebildi.
“Nedir söyle hemen yapayım.”
“Demir'i çağırır mısın?”
İmran şaşkınlıkla “Tabi” derken hızla odadan dışarıya çıktı. Koridorda bekleyen Nihan ve Demir iki yabancı gibi birbirleriyle konuşmadan öylece duruyor ellerindeki kahvelerini yavaşça içiyordu. Demir odadan çıkan kuzenine merakla baktığında, İmran sakince, “Seni çağırıyor.” dedi.
Demirin odaya girmesiyle Nihan ve İmran’da genç adamın peşinden girdi. Demirhan Cihan’a ne oldu dercesine baktığında Cihan zorla, “Yaklaş!” dediğinde genç adam tereddütle yatağa yaklaşıp yatan adama doğru eğildi.
“Kızları götür buradan bok kafalı! İlla benim mi demem gerekiyor?”
Cihanın ani çıkışıyla Demir kafasını geriye doğru kaçırırken, kızlar aynı anda “Cihan hayır! Hayır abi!” diye itiraz cümlelerini çoktan sıraladı.
Cihan cırlayan kızların sesiyle yüzünü buruşturup İmran’a döndü.
“Sözümü dinle. Şu haline bak. Hasta olan ben miyim sen mi? Nihan sende! Dinlenin biraz.”
Cihan hala Demir’e sinirle bakmaya devam ediyordu. Başında bekleyince ellerine ne geçiyordu sanki!? Demirhan bu bakışlara kayıtsız kalamayınca hemen kendini savunmaya geçti.
“Sanki laf dinleyen kardeşin varmış gibi konuşmuyor musun? Suratını yamultasım geliyor!”
Nihan kocasının lafı üzerine gözlerini devirirken abisinin sesiyle yine yerinden sıçradı.
“Nihan kocanın sözünü dinle! İmran sende üsteleme sözümü. Demir kalır benimle. Zaten devamlı uyuyorum. Bu halinizi bir daha görmeyeceğim! Anlaştık mı?”
İki kızda yine aynı anda “Tamam!” derken Nihan abisinin yanağına hızla bir öpücük bırakıp odadan dışarı çıktığında bu çabuk kabullenmeye şaşıran Demir tekrar Cihan’a döndü.
“Şu söz dinletme işini bi ara bana da öğretmen gerekecek kayınçocum!”
Cihanın dudakları kıvrılırken ister istemez canı yanmıştı. Suratını hafif büzüştürdüğünde İmran kırgın bir şekilde “İyi misin?” diye sordu. Cihan kırıldığını anlayabiliyordu ama gözünün önünde eriyip bitmesine de izin verecek hali yoktu.
“Meleğim..”
Genç kız cevap vermeden üzerine ceketini geçirirken Cihan kızı üzgün göndermeye razı olamıyordu.
“Asma suratını öyle. Seni düşünüyorum ayrıca şu yataktan bir kurtulayım o içtiğin ilaçların hesabını ayrıca soracağım!”
Evet! Cihan kendisine geldikten sonra neler olup bittiğini en ince detayına kadar öğrenmişti. Bu ilaç olayını da Nihanı zorla sıkıştırıp ağzından çalabilmişti. İmran ise korkuyla gözlerini yerinden çıkarırcasına açmakla yetindi.
“Büyütme o gözlerini İmran hanım!”
“Ben.. ben dayanamıyordum. Biraz sakinleşmek istemiştim ve eğer sana bir şey olsaydı..”
Cihan elini kaldırıp kıza doğru uzattı. İmran kendisine uzatılan eli tutup yatağın kenarına oturdu. Genç adam kızın üzerine gitmek istemese bile yaptığı şeyi düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu.
“Olmadı ama İmran! Sen benim tutunduğum hayatsın. Sen varsan varım yoksan yok olurum. Kalbin benim. Hayatın benim. Canın benim. O cana iyi bak..”
İmran’ın gözlerinden yaşlar hızla akmaya başladığında yattığı yerden bütün yaşları yakalayan Cihan usulca kızın yanağını okşadı.
“Ağlama kurban olduğum.. Ağlama göz yaşına yandığım..”
İmran adamın yarasını incitmeden dikkat ederek eğilip uzun bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde son bir kez şansını deneyerek, “Gitmesem..” dediğinde ise Cihan kaşını kaldırıp sertçe baktı.
“Peki gidiyorum bunu sen istedin Cihan bey! Bakalım Demir beyle geceniz nasıl geçecek? Harekette edemiyorsun inşallah burnundan getirir!”
Ayaklarını şap şap yere vurup kapıya doğru yaklaşan kızın ardından “Ah sarı ah! Ne yapacağım ben seninle böyle?” dediğinde İmran yavaşça durup hiç bakmadan, “Çok sev..” diye seslendi ve cevabı beklemeden çıktı..
“Seviyorum!”
********* ********** **********
“Bende seni seviyorum güzelim. Dikkat et kendine. Selam söyle herkese..”
Melih telefonunu kapatıp boynunu rahatlatırcasına sağa sola oynattı. Arkasındaki hareketlikle kafasını çevirdiğinde abisinin gülen suratıyla karşılaştı.
“Ne oldu?”
“Evdekilerle konuştum şimdi Berat ortalığı kaldırmış yine Nergisle gidicem diye! Samet abilere geçiyorlarmış şimdide! Tabi Füsun hanım göçebe hayatından pek memnun değil eve gitmek istedi. İzin vermeyince de suratıma telefonu kapattı.”
Melih abisinin dediklerine seslice güldü. Büyükler geri dönünce herkes evine geçiş yapmıştı. Beratın ortalığı yıkacağına ise hiç şaşırmamıştı. Sedadan aldığı haberler sayesinde olanı biteni en ince detayına kadar öğrenmişti.
“Giray’ı çıldırtmış!”
“Sorma dün gece Nergisle uyucam diye evi savaş alanına çevirmiş. Giray izin vermeyince de Nergisi odaya kitlemiş. Beratla kendisini bir odaya kilitleyip oğlanın yanında uyumuş!”
Berdan oğluyla gurur duyarken Melih, kafasını inanamaz halde salladı.
“Bu çocuk hiç amcasına çekmemiş!”
İki adam terasta keyifle gülerken yanlarına hızla gelen Rıza keyiflerine gölge gibi düşmüştü.
“Abi?”
Rızanın telaşlı haline merakla bakan Berdan, “Ne oğlum bu halin?” diye sorduğunda duyacağı cevaptan hoşlanmayacağını adı gibi biliyordu!
“Abi Mardin’e geldiğini öğrenmişler!”
“Kimse duymayacak demedim mi lan?”
“Abi dün hastaneye gelen bi köylü görmüş seni. Başta benzetti sanmış ama Cesur’u da görünce anlamış. Anında köylüye haberi uçurmuş!”
Berdan sinirle ellerini beline koyup etrafına baktı. Onun geldiğini öğrenmeleri mesele değildi ama öğrenmemeleri gereken tek kişi vardı. O da şüphesiz Melihti!
“Melihten haberleri var mı?”
“Bilmiyoruz abi!”
Melih meseleye anlam veremiyordu. Neden bu kadar büyüttüklerini bir türlü anlayamamıştı. Sonuçta memleketine gelmesinin ne zararı olabilirdi ki?
“Sorun ne? Gelmen bu kadar önemli mi?”
Berdan sorulan soruya nasıl cevap vereceğini düşünürken Melih gelmeyen yanıta iyice sinirlendi.
“Abi cevap versene düşmanların mı var?”
“Düşman değil de.. Buradaki yaşantımı kabul etmedim diye düşüncelerime karşı çıkan ve kabullenmeyen bir grup var. Başlarında olmamı istediler her zaman. Ben haklarını dağıttım. Geri kalanların başına güvendiğim adamları bıraktım. Nizamı onlar sağlıyor yine son kararı ben veriyorum ama başlarında durmak gibi olmuyor tabi. Topraklardan toplanan hasılatlara hiç dokunmadım köylünün ihtiyaçları karşılanıyor çocuklara gidiyor bu hastaneyi yaptırdım. Durumu olmayanları hastane gelirinden karşılanıyor. Bu da bazılarının zoruna gidiyor tabi..”
Abisinin hayatını yeni yeni öğrenen Melih yaptıklarıyla gurur duyarken hala aklındaki soru işaretinin giderilmesini istercesine “Peki beni bilmeleri neyi değiştirecek?” diye sordu.
“Beni başlarına alamıyorlarsa varisi isteyecekler!”
“Öyle saçmalık mı olur? Berat daha küçücük çocuk!”
“Yıldırım Özçakır’ın varisini isteyecekler Melih! Yani seni!”
Melih’in gözleri yerinden fırlarcasına açılırken, Berdan hızla terastan çıkış kapısına doğru yöneldi. İki adamda peşinden geliyordu. Yanındaki adama dönüp sert sesiyle “Rıza! Hemen bilet alın. İstanbul’a dönüyorsunuz!” dediğinde Melih yürümeyi kesip hemen itiraz etti.
“Hayır! Seni yalnız bırakamam!”
“Melih sözümü dinle. Sandığın kadar basit değil. Bu insanlarla uğraşılmaz! Ben gider konuşur hallederim meseleyi! Hala ağa olarak görüyorlar beni korkma başıma bir şey gelmez!”
“Olmaz dedim! Kim neyi öğrenirse öğrensin umrumda değil! Seni burada tek bırakmayacağım!”
Berdan lafını dinletememenin siniriyle derin nefesler soluyordu. Melih bakışlarını biran olsun çekmeden dik dik abisine bakmaya devam ederken Berdan aniden “Kime çektin bilmem ki?” diye sorunca yanıt iki adamdan aynı anda geldi.
“Sana!”
Rıza ve Melih aynı anda konuştuğu anda Berdan sinirle elleriyle suratını sıvazladı. Tam kardeşine yeni kavuştum diye sevinirken ortaya çıkacak aksiliklerden korkmuyor değildi! Ama kardeşini kimseye yem etmezdi. O bu topraklarda ölüme terk edildiğinde kimse bunu yaşamasını engellememişti. Melih gibi birini onlara asla yedirtmezdi!
“Hem..”
Berdan kardeşinin lafıyla düşüncelerinden sıyrılıp, “Hem ne?” diye sorduğunda aldığı cevapla kalbinde büyük bir sızı hissetti..
“Beni annemin mezarına götürmeyecek misin?”
*********** *********** ***********
Sessiz geçen yolculuğun sonunda büyük bir mezarlığa giren abi kardeş yavaş adımlarla varacakları yere yürüyordu. Melih içindeki duygu yoğunluğunda birazdan boğulacakmış gibi hissediyordu. Kendisinin yüzünden annesinin ölümüne sebep olduğunu düşünüyor ve bu düşünceyi ne olursa olsun silip atamıyordu. Dilindeki dualarla bir mezarın önüne geldiğinde abisi hemen mezarın önünde eğildi ve toprağı iki eliyle sıvazladı. Bir çocuğu okşar gibi kuru toprağı okşayıp sevdi..
“Sana Devran’ı getirdim anne.. Söz verdiğim gibi.. Sana kucaklayamadığın oğlunu getirdim..”
Melih gözünden akan bir damla yaşı hızla sildiğinde Berdan ayağa kalkıp kardeşiyle göz göze gelmeden “Ben ilerdeyim..” diyerek hızla oradan ayrıldı.
Genç adam annesiyle baş başa kalınca sanki karşısında canlı kanlı durduğunu hayal etti. Sağ tarafına geçerek eğildi ve dilinden bir dua gibi tek kelime döküldü..
“Anne..”
Hayat ne garipti.. Hiç tanıma fırsatı olmadığı annesine ilk defa anne diye seslenmesi ve bu seslenmeye oğlum diye yanıt alamaması içindeki fırtınaları daha da şiddetlendiriyordu..
“Çok tuhaf.. kokusunu bile bilmediğim, varlığını bir kez olsun hissedemediğim birinin annem olması.. Biliyor musun? Hiçbir zaman beni bilerek bırakacağını düşünmedim. İnanmadım. Nereye ait olduğumu bilmediğim, ağladığım zamanlarda bile senin için kötü düşünmedim anne.. Belki de senin beni korumanla o mükemmel aileye sahip oldum. Bana öyle bir aile oldular ki.. ama şunu bilmeni isterim her zaman senin kokunu merak ettim.. Keşke.. Keşke ölümüne sebep olmasaydım! Affet beni anne.. Affet..”
Melih’in yaşları mezarı ıslatırken içini dökebilmenin rahatlığıyla gözlerini sıkıca kapatıp bildiği bütün duaları ardı ardına sıraladı. Buna şükür dedi! Hiç değilse mezarına geleceği bir annesi vardı! Gülsüm’ü her ne kadar öz anne olarak görüp bilse de nedense bir yanı hep eksikti ve bugün bu eksiklik tamamlanmıştı..
Az ötesinde bekleyen abisinin yanına gittiğinde aniden “O nerede?” diye sorunca Berdan büyüttüğü gözleriyle şaşkınca kardeşine baktı. Söylemekle söylememek arasında kalırken, hiç tepki vermeden çaprazında kalan mezarı başıyla gösterdi. Melih yavaşça kafasını çevirdiğinde babasının mezarıyla karşılaştı. Adımlarını yavaşça oraya doğru atarken Berdan aniden “Melih! Yapmak zorunda değilsin!” dedi.
“Aksine zorundayım!”
Zorundaydı! Madem buraya kadar gelmişti onunla da tanışması gerekirdi!
“Kendi ellerinle ölüme terk ettiğin öz oğlun geldi Yıldırım Özçakır.. 27 yıl sonra tanışmak tuhaf değil mi? Aslına bakarsan hakkında sadece bu vebalin ağırlığıyla daha fazla yaşayamadığını, intihar ettiğini ve baba olmayı hak etmediğini biliyorum! Ne acı değil mi öz oğlunun bunları düşünmesi! Ama çok şükür ki, Allah sende olmayan merhameti evlatlarına vermiş. O yüzden dilerim Rabbimden, günahlarının bedelini ödeyebilirsin..”
İşte şimdi rahatlamıştı! Arkasını dönüp abisinin yanına geldiğinde az önceki ruh halinden eser bırakmayan Melih, “Şimdi nereye gidiyoruz?” diye sordu. Berdan kardeşini önüne katıp arabaya yönlendirmeye başladığında sorduğu soruyu sert sesiyle yanıtladı.
“Özçakır konağına!”
************ ********** *********
“Hoş gelmişsin beyim! Ver elini öpeyim!”
Yaşlı adam heyecanla Melihin elini öpmek için yapıştığında Melih, adamı zorla ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Babası yaşındaki adam ne diye elini öpmeye çalışıyordu ki?
“Estağfurullah amca napıyorsun?!”
Önünde iki büklüm duran adam ağlak gözleriyle bu genç adamı tepeden tırnağa süzdü. Yıllardır kahyalığını yaptığı bu konak bugünleri de görmüştü ya daha ne isterdi.
“Şükür Allah’ıma! Yıldırım ağam yaşasaydı…”
“Kahya!” Berdan adamın sözünü bıçak gibi kesip atınca yaşlı adam korkuyla, “Affet ağam ağız alışkanlığı!” diyerek iki adamın karşısında yine el pençe olmuştu.
Bu sahneyi nefesini tutmuş izleyen Demir, Nihan ve İmran ise hiç ses çıkartmadan duruyor konağın büyüklüğünü ve güzelliğini keşfediyordu.
“Misafirlerimizi rahat ettirin. Aynı katta yan yana odaları hazırlat. Eksik bir şey olmasın. Diğerlerine de haber sal. Akşama herkesi konakta istiyorum!”
“Emrin olur beyim!”
Kahya son hız yanına aldığı iki kadınla yukarıya çıkarken Berdan arkalarında duranlara çevirdi bakışlarını..
“Demirhan kızlarıda al çıkın odanıza yemeğe kadar dinlenin koçum.”
Demirhan yorgunluktan önünü bile göremez haldeydi. Kafasıni tamam anlamında sallayıp kızlarla beraber odalara çıkmak üzere yöneldi.
Melihle birlikte avludaki oturma yerine geçen Berdan, telefonunu çıkartıp hemen Cesur'u aradı. Selamsız sabahsız konuya giren Berdan, “Cesur biz konağa geçtik!” dediğinde karşıdan gelen kükremeyle suratını büzüştürdü.
“Ne yaptınız? Lan sen mal mısın? Ne demek konağa geçtik?!”
“Duydun işte! Öyle gerekti! Neyse bak teyzemi alıp gelin. Melihi görsün.”
“Tamam! Tamam da ne yapmayı düşünüyorsun? Bu sefer Melih'i isteyecekler!”
“İsteyemezler!”
“Nasıl isteyemezler Berdan? Sonuçta Yıldırım Özçakır’ın oğlu!”
“Unuttuğun bir şey var geri zekalı kuzenim!”
“Neymiş o?”
Berdan kardeşiyle göz göze geldiğinde gülümseyerek telefondaki meraklı kuzenini yanıtladı.
“O bir Aksoy!”
********** *********** *********
“Hoş gelmişsiniz ağam!"
"Duyduklarımız doğru mudur? Kardeşini bulmuşsun?”
“Temelli mi dönüş yaptınız ağam?”
“Kardeşinizi de bulduğunuza göre topraklara sahip çıkarsınız artık Berdan ağa?”
Gelen adamlar nefes dahi almadan Berdan'ı soru yağmuruna tutuyor adamın sinirlerini tepesine çıkartıyordu.
“Hele bir nefes alın ağalar! Temelli gelmedik ve evet doğru kardeşimi buldum. Birazdan sizinle de tanışacak. Ayrıca topraklarıma zaten sahip çıkıyorum Servet ağa!”
Bu Servet denilen adam en başından beri Berdan'a karşı cephede duran, onun yaptıklarını bir türlü kabullenmeyen bir adamdı. Kendisi gibi birkaç kişiyide kendi safına çekip Berdan'a karşı bilenmelerine yardım ediyordu. Berdan her şeyin farkında olduğu için Servet'in her hamlesini geri püskürtüyordu.
Melih o ara Demirhanla beraber büyük salona girdiğinde oturan herkes ayağa kalktı. Adama hortlak görmüş gibi bakınca Melih ister istemez gerilmişti. Hepsine sırasıyla bakıyor hallerine anlam veremiyordu. En son yardım istercesine önce Demir’e sonra Berdan’a baktı.
“Kardeşim Melih! Tanışın ağalar!”
İp gibi sıraya giren adamlar Melih'in elini sıkıyor, kimi elini öpmeye çalışıyor, kimi sarılıyor, kimi bir şeyler soruyordu. Melih ablukaya alınmış gibiydi. Demir karşısında sergilenen bu sahneye gülsün mü ağlasın mı bilemiyordu. Zavallı kuzenini grupça yağlayıp yıkıyorlardı.
“Sağ olun! Sağ olun!”
“Allah uzun ömürler versin beyimize!”
“Amin sağ olun!”
Melih takılmış plak gibi sağ olun demekten öteye gidemiyordu. “Abi biri şunlara dur desin! Melih bayılacak gibi duruyor!”
Berdan Demirin dediklerine hak verip ayağa kalkıp kardeşiyle kalabalığın arasına girdi.
“Sağ olun ağalar! Yol yorgunuyuz. Malum günlerdir hastanedeydik.”
Berdan'ın araya girmesiyle kalabalık dağılmış yerlerine oturmuşlardı. Servet ağa elindeki kalın tesbihi ağır ağır çekerken sertçe araya girdi.
“Bize sonuçtan haber ver Berdan ağa! Topraklarına kardeşinde senin gibi sırt mı çevirecek? Yoksa gelip başımızda mı duracak? Sonuçta sen yoksan o var!”
"Evet Servet ağa haklı!"
Kalabalıktan yükselen sesler adamın başına bir ok misali saplanıyordu. O ne anlardı ağalıktan? Topraktan? Emir vermekten? Abisine baktığında gözlerinin sinirden seyirdiğini görmesiyle "Demir? Abim birazdan katil olacak!" dediğinde genç adamda hak verip başını sallamakla yetindi.
Berdan ise bu adamın artık nefes almasının fazla olduğunu düşünüyordu. Ama yine ya sabır çekerek oğlunu ve karısını düşündü. Derin bir nefes alıp adama baktı.
“Durmayacak Servet ağa! Onun hayatı İstanbulda! Ailesi de öyle!”
Berdan'ın lafı üzerine koca salonda yine sesler yükselmeye başladı.
Bir grup, “Ailesi derken? Bizleri kabul etmiyor mu yani?” diye sorarken Servet ağa elindeki tesbihi yere fırlatıp ayağa kalktı.
"Bu ne terbiyesizliktir ağa! Toprakların varisi kardeşin! Özçakır soyismini taşır! Bize nasıl sırt çevirir?"
Ortalık neredeyse mahşer yerine dönmüştü. Servet denilen ihtiyar milleti galyana getirmenin sevincini yaşarken Berdan belindeki silahı çekip mermiyi yuvasına sürdü. Hedefinde tek kişi vardı o da şüphesiz Servet ağaydı!
“Toprakların tek yasal varisi var! O da benim! Benden sonrada oğlum! Kardeşimi böyle bir şey için zorlayamazsınız. Eğer zorlarsanız verdiğim bütün hakları elinizden teker teker alırım! Kimsenin de gözünün yaşına bakmam! Aynı kanı taşıyabiliriz lakin Özçakır soyismini taşımıyor!
Yani ağalar Melih Aksoy kendi yaşantısına kendi istediği şekilde devam edecek. Eğer ağa bensem son sözüm budur!”
********** *********** *********
“Berdan abi sen neymişsin böyle! Valla bir ara hepsini sıradan kurşuna dizeceksin diye korktum!”
Berdan'ın ağır tepkisi üzerine kimseden ses çıkmamış ve durumu kabullenerek konaktan sırayla ayrılmışlardı. Melih bu yaşadıklarının hala gerçeklik payının olmadığını düşünüyordu.
“Hiç sevmiyorum böyle olmayı Demir ama bunlar başka türlü davranıştan anlamaz! Melih’in peşini bırakmaları için gözlerinin korkması gerekiyordu. Neyse ki yarın dönüyoruz bu konuda daha başımız ağrımaz.”
“Neyse ben hastaneye geçiyorum. Kızlar size emanet. Yarın oraya gelirsiniz oradan geçeriz.”
Demirhan Nihanla vedalaşmak için odaya çıktığında Nihan'ı derin bir uykunun içinde buldu. Yatağın kenarına yaklaşıp sessiz olmaya özen göstererek kızın yanına uzandı. Şimdi bu sahnede karısını terk edip gitmek çok zor geliyordu. Zaten araları hala limoniydi ve oldukça özlemişti.. Uzaktan izlemeye dayanamayan genç adam yastığa dağılan uzun saçları yavaşça okşayıp yüzünü kızın boynuna doğru yaklaştırdı..
Nihan irkilerek uyandığında “Demir?" diye fısıldadı. Demir suratını gömdüğü boyundan çekmeden “Bebeğim?” dedi.
“Özür dil.."
Nihanın titreyen sesine dayanamayan Demir anında kızın sözünü kesip kısa bir öpücük bıraktı boynuna..
“Şiii.. Özür dileme Nihan. Sen haklıydın. Ama şimdi bunu konuşmayalım. Uyumaya devam et..”
Nihan kollarını adama sarıp başını göğsündeki en güzel yere bıraktı..
“Demir seni çok seviyorum..”
Göğsüne kedi gibi sinen karısını sımsıkı sarıp, “Bende güzelim, bende seni seviyorum..” cevabını verdi. Biraz bu anın tadını çıkartabilirdi. Karısını tekrar uyuttuktan sonra gitmeye karar verdi lakin uyku karısından önce kendisini karşıladı..
******* ****** ********** *******
Berdan kahvesini bitirip saatine baktığında hayli geç olduğunu görünce hemen az ilerisindeki adama seslendi.
“Rıza?”
Rıza ertesi gün için bütün ayarlamaları yapmaya çalışırken abisinin sesiyle yerinden ok gibi fırlayıp adamın yanına geldi.
“Buyur abi?”
“Yanına Erdem’i de al hastaneye geçin koçum.”
“Tamam abide Demir?”
“Oğlum ikiletme lafımı! Adam çıkamadı karısının odasından bırak o da dinlensin. Cihan sorarsa abi beni yolladı dersin. Çok açıklama yapma! O deli yattığı yerde kudurmasın!”
Rıza sinsice gülümseyip, “Emrin olur abi!” diyerek arkasını döndü. Konaktan çıkış kapısına yöneldiği sırada Melih yukarıdaki odaya baktı. Çakal kuzeni yine dört ayak üzerine düşmüştü.
Abisine dönüp, “Sence Cihan inanır mı?” diye sordu. Kardeşinin sorusunu ise Berdan omuz silkerek geçiştirdi.
“Onu da Demir düşünsün! Yarın açıklamasını kendi yapar!”
********* ********** ************
İki Hafta Sonra
Aradan geçen yaklaşık on beş gün sonra her şey yoluna girmişti. Cihan İstanbul’a getirildikten sonra hastaneye tekrar yatmayı kesin bir dille reddetmiş evde istirahatına devam etmişti. Bakımı evden doğru yapılıyor, Yakup Efe her akşam kontrol için yanına uğruyordu..
Herkes rutin işlerine devam ederken Nergis, salondaki sabah işlerini tamamlamış öğrencilerinin toparlanmasını bekliyordu. Gelen yeni kayıtları da dosyaya yerleştirdikten sonra odasından çıktı. Alt kattaki salona gideceği sırada spor yapan kişilerin giydikleri dikkatini çekti. Yürüyüş bandındakilerin sırtları kendisine dönüktü. Giydikleri tshirtlerin sırt kısmında yazan yazı ise soluğunu kesmeye yetmişti.
EVET DE ULAAYNN!
“Bu da ne böyle?”
Nergis kendi kendine sorduğu soruya cevap ararken bu sefer kafasını sağ tarafa çevirdi. Bisiklet süren üç kızın üzerindeki tshirte baktığında ise gözlerinin yerinden fırlamasına engel olamadı.
HELAL SÜTLÜ VELETLER İÇİN EVET DE!
“Aman yarabbim! Yok artık yapmış olamaz!”
Nergis geri geri giderken sert bir bedene çarpınca korkuyla arkasını döndü ve yardımcısı Nilay ile karşılaştı.
“Benim gördüklerimi sende görüyo.. Dur bi saniye!”
Nilay'ın üzerindeki yazıya dikkat kesilen Nergis artık şuan gördüklerinin tamamen hayal olduğunu sanmaya başlamıştı!
İKİZLERE İNAT EVET DE!
“Asıl bomba aşağıda..”
Nergis arkadaşının lafı üzerine koşarak merdivenlerden indi. Karşısında ip gibi sıralanan öğrencilerin üzerindeki tshirtlerde ise harfler vardı. Her biri bir harfi temsil ediyordu. Birleştiklerinde ise “Evlen Benimle!” yazıyordu.
Giray farkı soru sormuyordu! Direk evlen!
Çocuklar yumruk yaptıkları ellerini havaya kaldırıp birden “Evet De Nergisssss!” diye bağırınca Nergis artık kahkahalarını serbest bırakmıştı. Etrafına bakınsa da sevdiceğini bulamamıştı. Koşarak indiği merdivenleri geri çıkan genç kızın heyecandan bacakları titriyordu. Üst kata çıktığında kapıya doğru koştu.
Dışarıdan gelen korna sesiyle direk dışarıya çıktığında ise karşısındaki manzarayla resmen ruhunu teslim edebilirdi. Giray arabasının tavan camından yukarı doğru uzanmış elinde bir sürü balonlarla kollarını açmış vaziyetteydi..
“Nergissssssss Evet miiiiiii?”
Giray son ses bağırıp bütün caddeyi adeta sesiyle inletiyordu. Etraftakiler genç delikanlının bu hallerine gülümsüyor ıslıklar çalıyordu.
“Destek ekip hep birlikteeeee!!!!”
Salondaki bütün herkes kapıya yığıldığında hep birlikte “Nergis Evet Deeeee!” diye bağırdı. Bu adama ölünmez miydi? Bu adama hayır denilir miydi? Bu adam dünya üzerinde koruma altına alınmaz mıydı? Bütün bu soruların cevabını Nergis gür sesiyle yanıtladı.
“EVET ULAYN EVEETTTTTTT!!!!”
Giray ok gibi arabanın içinden zıplayarak Nergisin yanına ışık hızında ışınlandı. Nergis kucağına zıpladığı şapşal yarinin boynunu boğarcasına sıkıyordu. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Suratının her yerine öpücüklerini bırakan genç kız geri çekildiğinde aşkla baktı.
“Sana inanamıyorum! Sen.. Sen harikasın!”
“Ah bebeğim asıl harika olan sensin..”
Giray Nergisin mutluluktan akan gözyaşlarını silerken Nergis, titreyen sesiyle “Nerden geldi aklına bunlar?” diye sorunca Giray sesli bir kahkaha attı.
“Benim aklım konu sen olunca çok farklı çalışıyor bebeğim bunu bildiğini sanıyordum.”
“Aklın beyninde çalışmıyor onu biliyorum!”
Yalandan elinin tersiyle göğsüne vuran genç kızın elini yakalayıp tuttu.
“Nergis bugün de denilecek şey miydi bu şimdi? Yavrum bak mutlu yarınlar için Evet dedin!”
“Evet! Bin hakkım olsa da evet!”
Kıza tekrar sıkıca sarılan Giray aklına gelen en önemli detayla hızla geri çekildi.
“En önemli şeyi unuttum!”
Nergis merakla adama bakarken, Giray iç cebinden çıkarttığı ufak kutuyu açıp Nergis’e doğru uzattı..
“Herkes tek taş pırlanta derdinde ama biz herkes değiliz ki Nergis. O yüzden düşündüm taşındım ve dedim ki herkesten farklı olmalıyız o yüzden bunu yaptırdım.. Bu bizim aşkımızın nişanesi olsun sadece bize özel bize ait.. Adının bütün güzelliğini yüzüğüne yansıttırdım..”
Özel taşlarla süslenen yüzük tıpkı Nergis çiçeği modelindeydi. Nergisin gözleri mutluluktan yaşarırken yüzüğü almak yerine parmağını uzatarak takmasını belli etti. Giray yüzüğü yerinden alıp kendisine doğru uzatılan yarinin elini kırılacak değerli bir şeymiş gibi özenle tuttu. Parmağına yüzüğü yavaşça takıp dudaklarına götürdü. Gözlerini kapatan genç adam sanki kızın elinden hayatın özünü alırmışçasına öpüp kalbinin üzerine koydu..
“Varlığınla atan bu kalp üzerine yemin olsun Nergis! Son nefesime kadar seni çok seveceğim..”
************ *********** ******* **
“Oğlum az yerinde dur! Başımı döndürdün!”
Onur son iki saattir odanın orta yerinde volta atan oğluna sinirle baktı. Melih ise babasının sesini bile duymamıştı.
“Ya amcam vermezse? Ya beni süründürürse? Ya şimdi olmaz sonra gelin derse? Baba ne yaparım ben o zaman?”
“Sinan seni vurmadan ben vuracağım! Sakin olur musun artık? Hem o Sinan efendi bize kız vermeyecekte kime verecek?”
Onur karısına yardım çağrısı bakışlarını yollayınca Gülsüm hemen ayaklanıp oğlunun yanına ilerledi.
“Baban haklı canım. Süründürse bile bunu gerçek anlamda yapmayacağını hepimiz biliyoruz.”
Gülsüm oğlunu rahatlatmak için çaba sergilerken oturduğu yerden desteklerin en büyüğü kardeşinden geldi (!)
“Sen yine de her şeye hazırlıklı ol abicim.”
“Fırat!”
Melihin kalp atışları hızlanırken Onur ve Gülsüm Fırat’a sinirli bakışlarını fırlattı. Fırat ise gayet rahatlılığıyla pis pis sırıttı.
“Ne? Amcamın huyunu az çok biliyoruz. Ayrıca hem Seda hem Gülüm ikisini aynı anda verecek bir adam! İllaki süründürecektir!”
Fırat aslında gerçeği söylüyordu ama Melih bu gerçeği bu akşam mümkünse düşünmek dahi istemiyordu…
********* ********** *************
“93.. 94.. 95.. Bu akşam iyi geçecek 96! Amcam pürüz çıkarmayacak 97! Gülüm’e kavuşacağım 98! Kesinlikle her şey yolunda gidecek 99!”
Yusuf oğlunun anlamsız tavırlarına şaşkınca bakarak, “Oğlum?” diye seslendi.
“Efendim? 100!”
“Ne konuşuyorsun kendi kendine böyle?”
“Rahatlamaya çalışıyorum 105!”
“Peki işe yarıyor mu?”
“Hayır 110!”
“Bırak şu sayma işini!”
“Bırakamam 115!”
“Yaren koş! Oğlumuz kafayı sıyırdı!”
Yusuf’un mutfağa doğru seslenmesiyle koşar adımlarla mutfaktan çıkıp gelen Yaren oğlunun hala deli gibi sayıp kendini rahatlatmaya çalışmasını gördü. Bu tavrına gülümseyip oğlunun karşısındaki yerini aldı. Elleriyle oğlunun yanaklarını iki yandan tutup gözlerinin içine gülümseyerek baktı.
“Bebeğim. Rahatla artık Sinan amcanın bu hayatta hayır diyemeyeceği birileri varsa o da bizleriz.”
“Öyle mi dersin?”
Yaren başını evet anlamında sallarken Yusuf ceketini üzerine geçirip, “Benim oğluma kız vermeyecek adamı babam olsa yakarım yakar!” dediği anda karısı ve oğlu alayla kendisine baktı. Ne vardı yani? İnanması çok mu zordu? Hızla salonu terk ederken belli belirsiz gerisindekilere mırıldandı.
“Yakmaya varmadan verir zaten! Yani İnşallah!”
******** ********** *************
Bir isteme törenini daha gerçekleştirmek için hazırlıklarını yapan aileler rotayı bu sefer Aslan malikanesine çevirmişti. Yine erkek tarafı kalabalık bir şekilde eve doğru yaklaşırken kız tarafındaki sürprizden tabi ki haberleri yoktu. Bahçeye sırayla giriş yapan araçlardan inen gruplar bir araya geldiğinde Samet’in gözü hala bahçe kapısına bakıyordu.
Yusuf Samet’in anlamsız hareketlerine anlam veremeyince baktığı yere o da baktı. Boş kapıya neden baktığını hala anlayamamıştı. Merakla “Neye bakıyorsun?” diye sorunca bütün herkes Samet’e baktı.
“Şiiii! Bu işte bir gariplik var!”
Millet birbirine ne garipliği olabilir düşüncesiyle bakarken, Yakup Efe telaşla ellerini bir birine sürttü.
“Ne garipliği? Korkutma insanı amca! Neler oluyor? Aman Allah’ım yoksa bir şey mi unuttuk?”
“Yakup Efe bi sus!”
Yusuf oğlunu susturup Samet’e döndü. “Bilmece gibi konuşmasana lan!”
“Aramızdaki eksikliği bir ben mi fark ediyorum? Bakın şöyle etrafınıza! Babacığım diyen, yırtık dondan çıkar gibi her yerden karşımıza çıkan çeyreklik damadım yok!”
Samet’in lafı üzerine rahat bir nefes alan kalabalık bu sefer hep birlikte bahçe kapısına bakmaya başladı. Demirhan merakla Nergis’e dönüp “Hakket Giray nerde kaldı?” diye sorduğunda ise arkalarında kalan evin kapısının açılmasıyla beklenmedik bir ses onları karşıladı..
“Aman Efendim aman! Kimler gelmiş. Benim kardeşlerimi istemeye gelmişler. Sinan babacığımmmmm misafirlerimiz geldi!”
Giray açtığı kapıdan yaktım çıranızı adlı çalışmayı sergilerken ilk tepki Yakup Efe’den Melih’e hızla geldi.
“İşte şimdi sıçtığımızın resmidir birader!”
********** ***** ************ ***
Salonda herkes yerini alırken az önce karşılaştıkları şoktan henüz çıkamayan iki kişi vardı.
Melih ve Yakup Efe ikili koltukta yan yana oturup ikisi de sağ bacağını deli gibi sallayıp duruyordu. Ta ki Girayın “Kıt’a dur!” demesiyle ikisi de aynı anda bacaklarını sallamayı durdurdu.
“Her zaman işe yaramıştır!”
Giray zafer kazanmış ifadesiyle arkasına yaslanırken Nergis’e hayali bir öpücük gönderdiği sırada Samet’in hayali olmayan uyarısıyla karşı karşıya gelmişti.
“Senin yine ne işin var burada?”
“Bunun cevabını Sinan babacığım yanıtlarsa sevinirim!”
Sinan Giraya hay hay anlamında başını sallayıp kalabalığa döndü.
“Evet! Sizleri bir gecelik evlat edindiğim oğlumla tanıştırmak isterdim ama siz zaten kendisini yakınen tanıyorsunuz. Fakat yine de adet yerini bulsun. Oğlum Giray..”
Gençlerden çıkan kıkırtı üzerine istifini hiç bozmayan Giray bacak bacak üzerine atıp ellerini üzerinde kenetledi.
“Memnun oldum efenim..! Bizzat yakınen tanımak istediğim Samet babacığım cevabı aldınız. Eee nasılsınız inşallah?”
“Katil olma yolundayım maşallah!”
“Aaa yoksa siz bana darıldınız mı sizden başkasına da babacığım dedim diye? Ya da dur sizi bırakıp saf değiştirdim diye böylesiniz tamam anladım! Ama olsun siz benim kalbimin en güzel köşesindeki babacığımsınız!”
Salonda gülme sesleri yükselirken Samet sinirle ceketini çıkartıp gömleğinin üst düğmelerini açtı. Zoraki gülümsediğinde ise aslında genç adamı boğazlamamak için zor duruyordu.
“Ne darılcam yahu!”
“Öyle demeyin babacığım! Bugüne bugün çeyreklikten yarımlığa terfi ettim. Kısmetse yakın zamanda da tam damat kategorisine giriş yapacağım inşallah!”
Samet ve diğerleri genç adamın ne dediğini anlayamamıştı. Samet oturduğu yerde öne doğru kayarak “O da ne demek?” diye sordu.
“Kafanızı saat 3 yönünde çevirin sonra hafifçe aşağıya kaydırın efendim ve gördüğünüz ilk şeyi bana söyleyin!”
Samet kafasını önce saat 3 yönünde çevirdi ve kızıyla karşılaştı. Sonra hafifçe aşağı çevirdi bakışlarını ve kızının nereye sokacağını bilemeyen eliyle karşılaştı.
El vardı!
Parmak vardı!
O parmakta ışıl ışıl parlayan bir şey vardı!
“O..O..O.. O? Şey mi o?”
“O..O…O.. Şey değil efendim onun bir adı var!”
Samet’in ağzına inen felçten dolayı şuan için konuşamıyordu. Eliyle kızının elini işaret ediyor ve gördüğüne bir türlü inanamıyordu. O sıra Emirhan “Lan sen ne yaptın?” diye kükreyince Giray yine otuz iki dişini göstererek sırıttı.
“İşi resmiyete döktüm kayınço!”
Nergis tepeden tırnağa kızarırken babasıyla göz göze gelmeye korkuyordu. Samet ise hala gördüğü şeyin gerçeklik payını anlamaya çalışıyordu.
“Yasemin? O..O…O şey.. O şey..”
Kocasının bozuk bir plak gibi aynı yerde kalmasına son noktayı koyan Yasemin, “Evet aşkım! O şey bir yüzük!” dediği anda Giray ellerini birbirine vurdu.
“Yüzükler aşkına! Evet o bir yüzük! O bir teklif yüzüğü! Kızınıza evlenme teklifi ettim! Ben ettim! Ve bilin bakalım cevabı ne oldu?”
“Maalesef!”
“Yok efendim maalesef demedi!”
“Allah cezasını versin ulan!”
“Hayır babacığım onu da demedi ama ulan dedi! Evet ulan evet dedi! Yani yarım damat oldum! Ee ne zaman gelelim istemeye!”
Samet’in gözleri sinirden seyirmenin ötesine geçerken artık yaka silkerek “Gel ulan gel! Gel de bitsin bu çile!” dediği anda Giray artistçe gömleğinin yakalarını düzeltti.
“Sinan babacığım, Cihan kardeşim ve Berdan abiciğim. Gördüğünüz üzere işlem tamamdır! Hazırlığınızı yapın! En yakın zamanda gidiyoruz!
********** ********* *********
Sinan karşısında kıvranan iki yeğenine gülmek istese de ciddi tavrından ödün vermek istemediği için oldukça sert bir tavır sergiliyordu. Onur ve Yusuf birbirlerine bakıp hangisinin önce başlayacağını bakışlarıyla çözmeye çalışıyordu. Ortamdaki suskunluğu bölen Giray sesli bir nefes alıp, “Ya baharda geldi! Tam toplu düğün mevsimi. Öyle değil mi babacığım!” dediğinde Samet birden “Değil!” diye kükredi.
“Sinan babacığıma sormuştum!”
Giray’ın lafı üzerine kıkırdamalar yine dört bir yanı sararken Samet yumruk yaptığı ellerini iki yanına sıkıştırdı. Sinan ise Giray oğlunun dediklerine hak verip başını salladı.
“Öyle öyle de, düğün olması için bir söz olması gerekmez mi? Hani kız isteme, verme, söz, nişan vs..”
“Yani bence gerekmez! Sonuçta nikahımda olan kadını daha ne kadar söz nişan vs gibi şeylerle oyalayabilirim ki?”
Yakup Efenin itirazıyla Sinan bakışlarını genç yeğenine sabitleyerek, “Öyle mi dersin?” diye sertçe sorduğunda zavallı genç doktor sesli şekilde yutkundu.
“Der miyim? Bilmem! Sanırım diyorum! Baba? Sence de öyle değil mi?”
Yakup Efe destek olarak babasına döndüğünde Yusuf sus dercesine oğluna gözlerini büyüttü. Bu durumu fırsat bilen Onur ise araya girmekte hiç çekinmedi.
“Biz demeyiz Sinancım! Sonuçta Melih, henüz nikah kıymadı!”
“Maalesef!”
“Efendim? Bir şey mi dedin Melih?”
Melih aklından geçirdiğini sandığı düşünceleri sesli şekilde ifade ettiğini anlayınca hemen kafasını iki yana salladı.
“Ee! Şey dedim! Maalesef onlar kıydı ama biz edebimizle bekledik dedim! Evet kesinlikle o anlamda dedim!”
“Edepsiz miyiz lan biz?”
Yakup Efe yanında oturan adamın böğrüne dirseğini geçirip sessizce fısıldayınca Melih adama doğru eğildi.
“Birader bi sus! Suyuna gitsene amcamın! Vallahi bu gece babayı alır gidersek seni buraya gömerim!”
“Aman be tamam! Evet amca ben edepsizlik yaptım! Kıydım nikahı! Ama pişman değilim yine olsa yine yapar.. yapar mıydım? Düşünürdüm! Evet! Kesinlikle düşünürdüm!”
Yakup Efe konuştukça batıyordu! Lafı nasıl çevireceğini bilemezken birden Gülüm “Yaa! Demek düşünürdün?” diye çemkirince sağ tarafındaki kolunun çimdiklenmesiyle yerinden sıçradı.
“Sen sus kız!”
Giray Gülüm’ü sustururken genç kız uysal bir şekilde, “Peki abiciğim!” dedi.
“Abi mi?”
Genç beyler aynı anda aynı tepkiyi verince Giray bir kez daha bıkmadan usanmadan keyifle oturduğu yerde gerindi..
“Ne sandın Efe bey? Boşuna durmuyoruz burada! Bu iki güzelliğin abisiyim! Bütün yetki bende öyle değil mi babacığım!”
“Değil!”
Samet’in lafına karşılık yine gözlerini deviren Giray, “Yahu Sinan babacığıma dedim! Ama olmuyor ki ne bu kıskançlık?” diyerek Samet’i bir kez daha alt etti.
“Senin suyun çok ısındı Giray bey! Sen nasıl olsa elimize düşeceksin o zaman bakalım nasıl altından kalkacaksın?”
Demirin lafı üzerine dostuna göz kırpıp, “Bende seni seviyorum kayınçocum!” cevabını verip önündeki tatlıyı ağzına tıktı.
Bu duruma son noktayı koymak isteyen Yaren, kızlara bakarak “Neyse kahveleri içsek mi artık?” diye sorunca Yakup Efe yine o çenesine dur diyemedi!
“Evet evet içelim! Hazırım ben! Melihte hazır! Hazırsın değil mi?”
Melih acıyla başını sallarken Giray mutfağa giden kızların ardından bağırdı..
“Sadece tuzla sınırlı kalmayın abicim!”
Mutfağa geçen kızların keyfi oldukça yerindeydi. Nergis, eline tutuşturulduğu tuzluğa sanki bombaymış gibi baktı. Geçen seferki taktiği uygulamasını bekleyen kuzenlerine sırıtarak baktı.
“Yok hatunlar o bir kere olurdu! Ayrıca müstakbel sözlümün bugün dokunulmazlığı var!”
Nergis sahadan kendisini geri çekerken, Sedan’ın tuz yerine şeker attığı fincana Nihan hızla karşı çıktı.
“Yuh be kızım! Bir kere de kıy şu çocuğa!”
Seda elinden alınan şeker kasesini tekrar geri alıp, “Kıyıyorum zaten!” dediğinde bu sefer Selin tekrar almaya çalıştı.
“Şeker atıyorsun Seda!”
“Biliyorum kızlar ama Melih şeker sevmez ki! Emin olun bol şekerli kahve tuzdan daha çok etkili olacak!”
Seda sinsice sırıtıp üç, beş, yedi kaşık attığı şekeri kahvenin içine iyice boca etti. Kahveler sırayla dağıtılmaya başlandığında Nergis yine Girayın önünde belirdi. Giray bu sefer kahvesini almakla almamak arasında gidip geliyordu. Nergis sinsi sinsi gülümseyince adamın uzattığı eli yarıda kaldı.
“Bu kırk yıllık kahve olayına dönmez değil mi yavrum?”
Sametin gözleri şeytanca parladığında “İnşallah!” diye kükredi. Nergis göz kırptığı sevdiceğine “Hani elimden zehir olsa içerdin?” diye sordu.
“Öyle mi demiştim? Ne iyi demişim!” diyen Giray mecburen kahvesini alıp önündeki sehpanın üzerine bıraktı.
Yakup Efe içinden hala saymaya devam ediyordu. Tat alma refleksini kapatmış gelecek olana kendisini oldukça hazırlamıştı. Demirhan kendisine yapılanın aynısını yapıyor elinde kamerayla bu anın kaydını ölümsüzleştiriyordu. Melih ise tuzlu kahvenin tadını nedense manyak gibi merak ediyordu. Herkesin yüzünü ekşiterek içtiği tadı şimdi kendisi de alacaktı. Yanında oturan kader ortağına baktı.
“Anca beraber kanca beraber! Yarasın!”
Cümlesini bitirdiği anda iki delikanlı aynı anda kafasına dikti ve ikisi de farklı tatlar aldı. Tuza kendilerini hazırlayan beyler hüsranla suya saldırdılar.
“Hani tuzlu olacaktı lan bu?”
“Abi ne bileyim adet tuzlu kahve değil miydi?”
Yakup Efenin kahvesi bol biberliyken Melihin kahvesi ise bol şekerliydi. Birinin ağzı burnu tutuşup yanarken diğerinin şekerden midesi ağzına gelmişti.
“İntikamın böylesi! Aferin bacılarıma!”
“Ulan hepsi senin başının altından çıkıyor dimi?”
Emirhan Giray’a bakadursun, Giray hiç oralı olmadan “Hah! Günah keçisiyim zaten ben!” diye hemen kendisini savunmaya geçti. Kahvelerin ardından Yusuf boğazını temizleyerek artık konuya giriş yapmak için kolları sıvazladı.
“Efendim sebebi ziyaretimiz belli!”
“Belli mi? Nerden belli? Her zaman olduğu gibi yine bir araya geldik sohbet muhabbet öyle değil mi babacığım?”
“Değil!”
Samet yine üzerine alınınca Giray ya sabır çekerek yanındaki kıza döndü.
“Nergis babana söyler misin yersiz kıskançlığına atık bir son versin!”
Samet yerinden kalkmak için hamlede bulunurken yanında oturan karısı koluna girerek kendisini tuttu. “Bırak Yasemin bırak! Bırakta babacığı azcık sevgisini göstersin!”
Tam her şey yatıştı derken bu sefer Sinan’ın lafıyla odayı şaşkın nidalar doldurmuştu.
“Evet oğluma katılıyorum! Her hafta olan toplanmalarımızın aynısı. Ben bir fark göremiyorum!”
“Farkımız tarzımız damat olmamız amca! Bak kahveler içildi. On numara jilet gibi giyildi. Çiçek çikolata falan. Her hafta böyle mi toplanıyoruz?”
Yakup Efe artık susmak istemiyordu! Hoş zaten susmayı da beceremiyordu. Bu akşam bu iş bitecekti işte o kadar! Kendisine destek ise Narinden son hız geldi!
“Oğlan haklı Sinan! Süründürmeye yemin ettin belli ki ama bence böylesine adam gibi adam iki damat bulmuşsun fazla uzatmayalım derim!”
“Bende derim!”
“Sen sus Efe!”
Sinan Yakup Efeye bakıp bakışlarını Yusuf ve Yaren’ e çevirdi. “Bu çocuk kapalı kutuyken daha sevecendi!”
“Ben hala sevecenim amca! İnanmazsan karıma şey yani Gülüme sorun!”
Sinan yeğenine alayla bakıp bakışlarını hiç çekmeden “Karısı?” diye Gülüm’e seslendi. Genç kız en kibar sesiyle “Efendim babacım?” diye yanıtladı.
“Bu oğlan sevecen mi?”
Yakup Efe kıza bütün aşkını akıtarak bakarken Gülüm o bakışların tesiri altına girmeden, “Siz nasıl görürseniz öyledir babacım!” dediğinde Yakup Efe nefes almayı bile unutmuştu. Ne demek siz nasıl bilirseniz öyledir! O sevecen değil miydi? Karısı onu sevecen bulmuyor muydu? Yakup Efe kafasında kurmaya devam ederken Sinan bu sefer kızına döndü.
“Seda?”
“Buyur babacım?”
“Peki ya Melih sevecen mi?”
Melih o kadar rahattı ki Seda’nın onu yarı yolda bırakmayacağına adı kadar emindi. Tabi bu kadar emin olmamak gerekirdi!
“Siz daha iyi bilirsiniz babacım!”
Melih ise Sedaya öyle mi bakışlarını atmakta gecikmezken bu sefer Sinan “Giray?” diye seslendiği anda salondaki herkes nefesini tutmuştu.
“Buyur babacığım?”
“Sence..”
“Allah aşkına ona sorma amca!”
Melih ve Yakup Efe yine aynı anda Sinan’ çıkışınca Giray olduğu yerde dikleşti.
“Çok kırıldım şuan! Gerçekten çok kırıldım. Halbuki uzatmayalım babacığım verelim kızlarımızı diyecektim ama siz beni paramparça ettiniz! Peki bunu siz istediniz!”
Giray iki adama kırgınca bakıp parmağını salladı. Sinan’a doğru dönen Giray açtı ağzını yumdu gözünü..
“Ben onlara helalinden başka kısmetler bulurum babacığım! Vermeyelim! Zaten biri fazla okumaktan kafayı sıyırmış diğeri desen iyi niyetten ölüp gidecek! Bunlardan koca moca olmaz! Nokta!”
“Yok ama artık! Şimdi onlarda benim evlatlarım. Haklarını yedirtmem!”
Narin sessizliğini bozduğu anda Sinan hayretle karısına döndü. “Narin? Sen kız tarafısın be kadın!”
“Kızı erkeğimi olacak aramızda hepsi elimize doğdu, biz büyüttük! Valla kızlarımı ben gönül rahatlığıyla veriyorum!”
“Daha istemediler bile!”
Samet dostlarının tarafını tuttuğu için hemen savunma kısmına dalış yaptı. “Fırsat mı verdin adamlara? Almışsın yanına yardakçını! Bozacının şahidi misali kök söktürdün evlatlarıma!”
Giray Sinan’ın kulağına eğilip “Bunlar hep kıskançlıktan!” diye fısıldadı. Giray son hız kaşınmaya devam ediyordu.
Onur ise bu akşamın kanlı bıçaklı sonlanmasını istemediğinden dolayı seslice öksürdü ve dikkatleri üzerine topladı.
“Neyse ilk ben giriyorum o zaman! Allah’ın emri Peygamber’in kavliyle kızımız Seda’yı oğlum Melih’e istiyorum ve hayır cevabını kabul etmiyorum!”
Onur’un sözü biter bitmez hemen Yusuf devreye girdi.
“Ara hiç soğumasın hemen devam ediyorum. Allah’ın emri Peygamber’in kavliyle oğlumun karısı Gülüm’ü, kocası oğlum Yakup Efe’ye istiyorum. Fark ettiyseniz karı koca dedim! Hani maksat durum unutulmasın!”
“Madem sıraya girdik ben hiç uzatmadan Nergisi kendime istiyorum!”
“Yine mi?”
“Efendim siz Nergis'i bana verin bende bu yine olaylarından sizi kurtarayım!”
Samet ve Giray iki keçi gibi birbirlerine güç baskısı uygulamaya devam ediyordu. Samet kızını isteyeceği günü iple çekiyordu. Madem suyunu ısıtmıştı kendi suyunda onu yakacaktı! O günlerde elbet gelecekti ve işte o zaman intikam yemeğini soğuk soğuk yiyecekti!
“Şaka bir yana.. İki kızımda benim bu dünyada en kıymetli hazinem. Onları da yeğenlerime emanet etmekten zerre şüphe duymam. Ama sanmayın ki güveniyorum seviyorum diye serbest bırakacağımı! Gözüm her daim üzerinizde olacak. Kızlarımın ufacık üzülmelerinde bile ne yeğen olarak görürüm sizi ne evlat! Damat olarak görürüm ve asla acımam!”
Sinan ayağa kalktığı anda Yakup Efe Melih’e korkuyla fısıldadı..
“Allah yardımcımız olsun! Amin!”
******** ******** ********* *******
Güzel akşam son hız devam ederken takılan yüzükleri bu sefer Sinan büyük bir keyifle kesmek için ön tarafa çıktığında ufak Berat Girayı aratmayan performansıyla araya girdi.
“Bedava olmaz Sinan amca!”
Herkes Berat’ın lafına kahkaha atarken Füsun oğlunun dediklerine utançla baştan aşağı kızardı.
“Berat! Oğlum çok ayıp nerden duydun sen bunu?”
“Bela Giray abi öyle dedi!”
Bütün bakışlar Giray’a çevrildiğinde genç adamın gözleri Berat’a sus dercesine bakıyordu.
“Kim dedi ben mi? Ah seni gidi ufaklık nasılda numaracısın?”
“Yaa sen dedin tabi! Hatta hepsinden para al dedin özellikle ikiz amcaların ceplerinde ne varsa al dedin!”
Giray kahkaha atıp Berat’ı kucağına aldığında orasını burasını çimdikledi. Çaktırmadan gülümseyerek “Çocuk işte!” diyerek ortalığı toparlamaya çalışsa da Berat’ın kollarını göğsünden birleştirip bağırmasıyla susmak zorunda kaldı.
“Ben çocuk değilim! Büsbüyük adam oldum ben! Öyle değil mi Nergis?”
“Evet paşam! Büsbüyük adam oldun sen!”
“Evlenebiliriz yani!”
Berat'ın lafıyla Samet yerinde göbek atarken kendini bezgince koltuğa bırak Giray, bu ufacık çocukla nasıl başa çıkacağını düşünüyordu. Olaya son noktayı koyan Yusuf ise geçmişle şimdiki zaman arasında gidip geliyordu. Hepsi bir döngünün içindelerdi ve aynı şeyleri yaşamaktan biran olsun bıkmıyorlardı. Karısını kolunun altına alan adam keyifle mırıldandı..
“Tarih diyorum! Tekerrürden ibaretmiş!”
-Bölüm Sonu-
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro