^bir
Soğuktu.
Soğuk olan dışarı mıydı, kalbim miydi hatırlamıyorum. Rüzgar tenime işliyordu ama fiziken soğukluk hissedemezdim.
Hissedemeyecek kadar sıcaktı kanım.
Arabayı uçurum kenarına çekmiş, kaputun üzerine yaslanmış bekliyordum. Beni iyi hissettirecek, kanımı sıcak ettiren zehirimi bekliyordum. Acilen bu boku içip zehirlenmem lazımdı.
Biliyordum, bana ne kadar zarar verdiğini de neden bu zıkkıma bulaştığımı da.
"Hayatına ben renk verdim!"
Bu ses gitmiyordu kulağımdan. Beni hayata tutması gereken renk bu değildi, eskiye dönmek istiyordum. Kurtuluş eli bekliyordum birisi uzatıp beni çıkarsın bu delikten diye.
Kendimle konuşurken, arkamdan sarılmış bir bedenin olduğunu fark ettim.
Hüseyin.
"Çok beklettim mi yakışıklı?" diye sordu.
Bekletmişti ama sorun bu değildi, ben bu pisliğin yakışıklısı da olmak istemiyordum. Bana renkler vermesini de, bağımlı etmişti sadece. Gerisi hiçti.
Ellerini bedenimden çekip,ceketinin cebine soktum ellerimi. Paketi bulmam gerekiyordu. Sakin olmamı söyleyip arabasının kilidini açtı. Küçük toz paketini görünce dünya benim olmuştu sanki. Ya da ben dünyamı kaybetmiştim.
Sanki dünyamın karanlığını zehir olan küçük beyaz toz paketi aydınlatıyordu.
Parayı cebine sıkıştırıp yanından kaçtım. Elimdekinin son paket olmasını diliyordum.
Bu paket son olacaktı ve ben yeni evime, hayatıma bağımlı olmadan gidecektim.
Arabamı 'spor salonu'nun otoparkına koyup içeri geçtim. Bizim oğlanlar çalışıyordu, antrenman yapıyordu.
Beni bekleyen sarışın çocuğu aradı gözüm. Paketi ona verip gitmem lazımdı artık, son teslimatım buydu. Fakat kendim içmemek için çok zor duruyordum.
Elime bir bar almıştım. İçeride çalışıyormuş gibi davranıp bir yandan çocuğu da arıyordu gözlerim. Bulmuştum ama gelmiyordu, tuttuğum barı yerine götürüp bıraktım.
Adımlarım çocuğa gittikçe kaçıyordu sanki.
Tüm salonda koşturmaca yapıyorduk. Nihayet soyunma odasına girdiğinde arkasından gidip kapıyı kilitlemiştim.
"Çok istiyordun, neden kaçtın?" diye sorumu yönelttim. Gözlerini kaçırdı. Korktuğu belliydi, ben soru sorup yanına gitmeye çalıştıkça kaçıyordu.
"Sen de kaç buradan. Hemen git!" diyip tüm eşyalarını orada bırakıp kaçmaya çalıştı.
Bedenini tutup içerdeki bankın üzerine ittim. İstediği şeyi alması lazımdı, üzerimde bu tozu taşımak istemiyordum artık.
Omzundan tutup etini tırnaklarıma geçirip kulağına eğildim.
"Alıyor musun döveyim mi?"
Daha da korkuyordu, canını acıtıyordum. Farkındaydım. Korkmuş birine böyle davranmamam gerekirdi. Kendimi toparlayıp 'birinin hayatını kurtarmak mı renk verip öldürmek mi' diye sordum içimden.
Benim hayatımı bu çocuğun hayatına yükleyip aynı şeyleri yaşatamazdım. Kapıyı açıp, çocuğu salondan kovdum. Bir daha gelmezdi bu salona, kendime olan sinirim yüzünden bu korkuyu ona yaşatmıştım.
Kapıyı kapatıp beklemeye başladım, boş duş alanlarından birine girdim. Kimsenin olmadığından emin olmuşken buraya eskiden bıraktığım iğneyi alıp geldim. Tozu karışım yapıp iğneyi kendime vurdum.
Sıcak suyu çevirip bekledim. Bu zehir vücudumu fazla ısıtmıştı, suyu da ek yapacaktım.
Buharlar içinde kalmış duşta kendimi iyice kaybediyordum. Zihnim bulanıyordu yine.
Göz kapaklarıma şişlik oturmuş gibiydi, ellerim ve yüzüm çekilmeye başlamıştı.
Bulutların en üzerinde ben kalmışım da tüm sular bedenimden değil bir bulutun içinden yeryüzüne akıyor gibi hissediyordum.
bir gün uyusturucuyu bırakırsın umuyorum efendim.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro