Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

36.Bölüm: "Kavga"

Biz geldik canımın en içleri!💙

Nasılsınız, keyifleriniz yerinde miii?

Sizleri üzmek istemem ama finale çok az kaldı🤒

Bölüm şarkımız; Tuğkan - Sen Benim

Hepinize iyi okumalar.

~

Aşk neydi?

Aşk...

Aşkın kişiden kişiye değişen ya da genel bir tanımı olsada ben aşkı tek bir kişide toplayabiliyordum.

Ateşte...

Fedakarlık neydi?

Şüphesiz ben onu da tek bir kişide toplayabiliyordum.

Ateşte...

Ben hayatıma dair her şeyi tek bir kişide yaşayabiliyordum.

Ateşte...

Şimdi yattığım yerden gözlerim dolu bir şekilde de yine tek bir kişiyi düşünüyor, yine tek bir kişi için ağlıyorum

Ateş...

O lanet olasıcası günün üzerinden yaklaşık olarak bir ay geçmişti. Asla yaşamak istemeyeceğim günün üzerinden... Benim yüzümden Ateş'in koca bir senesi yanmıştı. Her gün bunu yüzüme yüzüme kendim çarpıyordum. Bu benim atlatabileceğim bir olay değildi ki... Tabii bu her ne kadar Ateş'in umrunda olmasa da.

Ateş...

Sanki koca bir senesi yanan hiç o değilmiş gibi davranıyordu. Sanki benim yanmış gibiydi. Ben onun yerine de yanıyordum.

Düşünmeden de edemiyordum ki... Benim için yaptığı büyük bir fedakarlıktı ve bir gün bundan dolayı pişman olur muydu? Bir gün bu yaptığını yüzüme vurur muydu? Şimdi bile aramıza benim koyduğum bir soğukluk varken gider miydi benden?

Düşüncelerimle birlikte gözyaşlarım yanaklarımı ıslattığında yatağımın içine fırlattığım telefonum peş peşe titremeye başladı. Önemli bir şey olduğunu düşünerek elime aldığımda gruptan mesaj gelmiş olduğunu gördüm. Mesajları açtığımda okumaya başladım.

Kankaların en ponçik kalplisi: Dünden beri şu Tuğkan denen herifin şarkılarını ezberlemeye çalışıyorum

Kankaların en ponçik kalplisi: Ama yok olmuyor

Kankaların en ponçik kalplisi: Ezberleyemiyorum

Kankaların en ponçik kalplisi: Ne yapacağım ben şimdi?

Kankaların en ponçik kalplisi: Çikolatalı pudingimin gözlerinin içine baka baka şarkıları söyleyemeyecek miyim?

Kutay'ın attığı mesajlarla birlikte dudağımda belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Bugün okulumuzda yıl sonu mezuniyet balomuz vardı ve şarkıcı olarak da Tuğkan gelecekti.

Aslında biz mezun olalı neredeyse bir ay oluyordu ama mezuniyetimiz şimdi olacaktı daha. Bunun nedenini tam olarak bilmiyordum ama galiba sınav sonrasında bize moral olması açısından böyle yapmak istemişlerdi. Aman ne moral, ne moral...

Gruptan çıktığımda bu sefer de kızlarla olan grubumuza girdim.

Beste: Ada sana geliyoruz

Beste: O yüzden koca kıçını yattığın yerden kaldır artık!!

Siz: Yattığımı nerden biliyorsun

Siz: Korkutmaya başlıyorsun beni asdfgasd

Ela: Son bir aydık yatmak dışında bir şey yapmıyorsun

Ela: Bilmemiz normal değil mi?

Ela: Ve evet o koca kıçını yattığın yerden kaldır

Ela: Geldik bile

Ela: Hadi hazırlanacağız daha

Siz: Offffff

Yazdığım mesajın ardından oflaya oflaya yatağımdan kalktığımda hemen içine sıçtığım odamı toparlamaya başladım. Bir aydır itten beter bir hâlde yaşıyordum ve bu duruma ne annem, ne de babam bir şey diyordu.

Babam artık Ateş ile olan ilişkimize karışmayı bırakmıştı. Abim de artık laf etmiyordu. Bunun nedeninin Ateş'in benim için yaptıkları olduğunun farkındaydım.

"Ah ah..." dediğimde çalan kapının sesiyle birlikte hemen odamdan çıktım. Kapıyı açmaya gelen anneme karşılık, "Kızlar gelecekti. Birlikte hazırlanacaktık..." dediğimde annem başını olumlu anlamda salladı.

Kapıyı açtığımda gördüğüm Ela ve Beste'yle birlikte gülümsediğimde, "Geçin hadi," diyerek kenara çekildim. Kızlar hemen içeri girer girmez annemle sohbet etmeye başladıklarında beni çoktan unutmuşlardı bile.

Hey ben de buradayım ama.

Beni gören yoktu ama. On sekiz yıllık annemle benden daha iyi anlaşabilmeleri haksızlıktı bence.

Kızların gözü en sonunda beni de görebildiklerinde hep beraber odama geçerek kapıyı ardımızdan kapattım. Kızların elleri kolları bayağı poşetlerle doluydu.

"Ne getirdiniz bu kadar?" Dediğimde Ela kendini yorgunlukta yatağıma attı. Beste ise hemen poşetlere yönelmiş ve içinden getirdiklerini çıkarmaya başlamıştı bile.

"Makyaj malzemeleri, elbiseler, ayakkabılar..." Kızlarla bir hafta önceden onların zoruyla gidip elbisemi seçmiştim bile. Bana kalsa evde olan elbiselerimden birini giyerdim ama işte...

Ben de kendimi Ela'nın yanına attığımda Beste, "Hadi hadi..." diye bağırdı. "Kalkın hemen hazırlanalım."

"İyide saat daha bir," dediğimde yatağıma biraz daha yaylandım. Balo akşam sekizde başlayacaktı ve önümüzde zaten hazırlanmamız için oldukça uzun bir zaman vardı.

Beste, "Anca hazırlanırız," dediğinde Ela'yla ikimizde onu umursamadan yatmaya devam ettim. Beste en sonunda, "Kızlar!" Diyerek cırladığında hemen yattığımız yerden kalktık.

"Tamam tamam," dediğimde ellerimi istemsiz bir şekilde havaya kaldırmıştım. "Siz hazırlanmaya başlayın o zaman ben hemen bir duşa girip geliyorum."

"Çok oyalanma."

Beste'ye gözlerimi devire devire, "Tamam anne," diyerek karşılık verdiğimde odamdan hemen çıkarak duşa girdim.

Aradan geçen saatlerde en sonunda hazırlanabildiğimizde kendimi o kadar çok yorgun hissediyordum ki... Beste saatlerce tıpkı bir oyun hamuruymuşum gibi saçım ve makyajımla uğraşmıştı. Olmayan yerlerini sürekli yeni baştan yapmıştı. Ben sıkılmıştım, sıkıntıdan patlamıştım ama Beste'de öyle bir enerji vardı ki asla pes etmemişti.

"Ada çok güzel oldun," dediği an gözleri parıl parıl parlamıştı. "Gerçekten çok güzel oldun." Sesindeki hayranlığı hissedebiliyordum.

"Teşekkür ederim," dediğimde gülümsedim. "Asıl siz çok güzel oldunuz." Kendimi aynada incelmeye başladım. Üzerimde diz kapaklarımın üzerinde biten siyah bir elbise vardı, elbisemin bel kısmından başlayarak ayaklarımın dibine kadar da tül dökülmüştü. Elbisemin mini olduğu belli oluyordu ama biraz da olsa üzerindeki tül kapatmıştı bu durumu.

Beste, "Olduk valla," dediğinde olduğu yerde hafifçe döndü, döneledi. Derin yırtmaçlı ve hafiften göğüs dekoltesi olan siyah bir elbise giymişti. O soğuk dediğim Asrın'ın, Beste'yi böyle görünce eriyeceğinden adım gibi emindim.

(Beste'nin elbisesi)

Beste'ye gülerek bakmaya devam ettiğimde çalan telefonumun sesiyle birlikte telefonumu elime aldım. Ateş arıyordu. Derin bir iç çekişimin ardından telefonu açtım. "Güzelim?" Diyen Ateş'in sesini duyduğum an dudaklarımı birbirine bastırdım. Günlerdir benim yaptığım tüm soğukluklarıma karşılık hâlâ bana ılımlı yaklaşmaya çalışıyordu.

"Efendim?"

"Yoldayım seni almaya geliyorum ben. Hazır mısın?"

"Biz çıktık bile," dediğim an kendime hiç düşünme payı tanımadan konuşmuştum. Kızların kaşları anında çatıldığında bu duruma anlam veremediklerini anlayabilmiştim. "Gelme sen boşuna yani." Sözlerimin Ateş'i de sinirlendirdiğini fark edebiliyordum.

"Çıktın?" Tek bir söz söylemişti.

"Kızlarla hazır olunca..." Duraksadım. "Çıkalım dedik öyle."

Ateş, "Orada görüşeceğiz Ada!" Dediği an sesi öyle sert çıkmıştı ki... "Artık görüşeceğiz." Ben daha bir şey diyemeden telefonu yüzüme kapattığında, zaten diyecek bir şeyimin olmaması farkındalığıyla yatağımın üzerine çöktüm.

Ben bunu kendime ve bize neden yapıyordum ki?

Bize neden acı çektiriyordum ki?

Beste, "Ada neden böyle yaptın?" Dediği yanıma doğru adımladı. "Niye yalan söyledin ki?"

"Gelmesin istedim çünkü," dediğimde gözümden bir damla yaş aktı.

Beste birden, "Ay dur ağlama!" Diyerek cırladığında koşturarak yanıma geldi. "O kadar makyaj yaptım sakın ağlama. Gerçi ürünler son kalite belki akmaz ama akabilir de sakın ağlama! Ağlama bak tamam mı?" İnadına ağladım, ağladım...

Ela, "Beste bir dur," dediğinde yanıma gelerek oturdu. Önüme düşen saçlarımı büyük bir şefkatle çektiğinde, "Sen neden gelmesini istemedin ki?" Dedi.

"Utanıyorum çünkü," dediğimde sesim fısıltıyla çıkmıştı. "Yüzüne her baktıkça yaptığım hatanın onun bir yılına mâl oluşu aklıma geliyor."

Beste, "Sence sınav Ateş'in umrunda gibi mi duruyor Ada?" Dediğinde başını iki yanına salladı. "Bir kez bile konusunu açmadı, lafını etmedi. Yanlış yapıyorsun."

"Ya bir gün ederse?" Dediğimde içten içe korktuğum soruyu sormuştum. "Sonuçlar açıklanacak. Belki de hepimiz başka yerlere savrulacağız. Belki ben başka bir şehire gideceğim, Ateş burada kalacak. Ya o zaman ederse?"

"Etmez, etmeyecek!" Dedi Beste. "Tüm bunlar olsa bile etmez. Sen gerçekten Ateş'i tanımıyorsun." Laflara bak ya... "Etmeyecek ama bunu sana olan sevgisinden falan yapmayacak, Ateş olduğu için etmeyecek. Bir gün bile kırk kat yabancıya yaptığı iyiliği bile dillendirdiğini görmedim ben onun. Sana mı laf edecek şimdi, sevdiği kıza?" Beste ağır konuşuyordu ama haklı da konuşuyordu.

Ela, "Kızlar tamam," dediğinde aramızdaki gerginliği fark etmişçesine bizi sakinleştirmeye çalıştı.

"Boşu boşuna aranızı bozuyorsun." Beste susmamıştı hâlâ konuşuyordu. Ama ben sessiz kaldım bir şey demedim. Ateş 'görüşeceğiz seninle' demişti ve ondan da laf işiteceğimin fazlasıyla farkındaydım. Kendimi biraz da ona saklasam iyi olacaktı aslında.

Ela'nın, "Hadi çıkalım bari artık," diyen sesiyle birlikte düşüncelerimin arasından sıyrıldım. "Zaten anca gideriz bu gidişle. Çıktık diye biliyorlar bir de bizi." Başımı salladığımda istemeyerekte olsa kalktım. Elimde olsa kendimi yatağımın içine gömer, günlerce oradan çıkmazdım.

Ama olmuyordu işte.

Ki olmadı da zaten.

Bir şekilde istemeyerekte olsa evden çıkıp aradan geçen bir buçuk saatlik aranın ardından okula geldiğimizde, okulun bahçesindeki kalabalık gözlerimi doldurdu.

Ateş gelmiş miydi acaba?

Beste, "Ben bizimkileri arayayım bir," dediği sıra dudaklarımı ısırdım. "Isırıp durma şu dudaklarını. Rujunu dağıtacaksın." Bir yandan ararken, bir yandan da bana kızmayı ihmal etmiyordu.

Ya sabır.

Ne olmuştu bu kıza böyle yahu?

Beste, Asrın'la konuşmasını bitirip bize döndüğünde, "İçerdelermiş gelin," dedi. "Zaten birazdan başlayacakmış." Beste ve Ela önümden yürümeye başladığında ben de onları arkalarından küçük adımlarımla takip ediyordum. Okulun bahçesine girdiğimiz an aynı zamanda Tuğkan'da sahneye çıktığında ışıklar kapatıldı, ve ortam loş bir hâle büründü.

Ela'nın, "Ara dur şimdi bizimkileri şu ortamda," diyen sesini duyduğumda sesi isyan edercesine çıkmıştı. Haklıydı. Şu kalabalıkta birbirimizi biraz zor bulur gibiydik.

Ama öyle olmadı.

Gözlerim bir çift kahverengi gözlerle kesiştiği an adımlarım duraksadı. Ateş tam karşımdaydı ve gözlerini bir saniye olsun kırpmadan bana bakıyordu.

Beni bulmuştu,

Birbirimizi bulmuştuk.

Bana doğru sert ve tok adımlar atmaya başladığında ben ona ilerleyemiyor, sadece olduğum yerde duruyordum. Ateş yanıma gelir gelmez elini bileğime koyup beni çekiştirmeye çalıştığında, "Ateş ne yapıyorsun?" Diyerek derince soludum. Umursamadı, yürümeye peşinden de beni yürütmeye devam etti. Ben de başka bir şey demediğimde adımlarımı ona uydurmaya çalıştım.

En sonunda arkadaki çardakların olduğu yere geldiğimizde Ateş tuttuğu bileğimi bıraktı ve, "Senin derdin ne?" Diyerekten bağırdı. İrkildim, bunu beklemediğimden ötürü birkaç adım geriledim.

"Günlerdir sabrediyorum. Tamam diyorum, düzelecek diyorum. Ama sen aynı tas aynı hamam devam ediyorsun." Ellerini iki yanına açtı. "Senin derdin ne Ada?" Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum.

"Sınav..." dediğim an yalan söylemek istememiş, asıl derdimi ortaya dökmek istemiştim ama bu durum Ateş'in sinirini biraz daha harlamaktan öteye gitmemişti.

"Her şey kodumun bir sınavı yüzünden değil mi? Günlerdir yaptığın şu soğuklukların kodumun, umrumda bile olmayan sınavı yüzünden değil mi?" Ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Sana ne dedim ben? Söyle! Ne dedim ben sana? Senin için her şeyi yaparım demedim mi?"

Evet, demişti.

"Ateş anlamıyorsun," dediğimde dolu gözlerimle birlikte başımı iki yanıma salladım. "Her şey sana şimdi çok kolay geliyor, umrumda değil diyorsun ama yaa sonra?"

Ateş derin bir nefes aldığında sözlerime devam ettim: "Sen başarılıydın, belki de girsen yapacaktın, ki yüksek ihtimalle yapacaktın." Biliyordum yapacaktı. Matematiği benden kat kat iyiydi, keza Türkçesi'de... Stres yönetiminden bahsetmiyordum bile.

"Evet girsem yapabilirdim," dedi Ateş. "Çok iyi bir puan alıp, hayatım boyunca hep hayal ettiğim bir bölüme girebilirdim." Nefesimi tuttum. Alaylı bir şekilde konuşmuştu. "Anlamıyorsun değil mi Ada? Hiç hayalim olmadı benim, hayaller yok benim hayatımda." Biliyordum, onu tanıdığım günden beri bir kez olsun hayallerinden bahsetmemişti. Yoktu.

"Ben kendimi suçlu hissediyorum," diye fısıldadığım an Ateş kaşlarını derin bir şekilde çattı.

"Suçlusun zaten," diyerek yüzüme yüzüme bağırdığında ağlamaya başladım. "Günlerdir bize şunu yaşattığın için suçlusun zaten." Ateş sözlerinden sonra başını yere eğip kısa bir an için düşündüğünde gözlerini tekrardan bana çevirdi ve konuştu: "Ne zaman şu kafanı toplarsan artık o zaman gel Ada." Ellerini iki yanına açtı. "Çünkü; ben de artık yoruldum."

Ne? Ne? Ne?

Ateş beni ardında bırakıp yürümeye başladığı an, "Seviyorum," diye fısıldadım ama sonradan fısıltımın yetmeyeceğini anladığım an arkasından bağırdım: "Ama ben seni seviyorum."

Ateş, "Ben de seni seviyorum," diye ellerini iki yanına açarak bağırdığında beni umursamadan yürümeye devam etti. Durmamıştı. Gidiyordu.

Tuğkan'ın, 'Bu fırtına dinmek bilmez mi?' Diyen sesi kulaklarıma dolduğunda gözümden akan yaşlarla birlikte Ateş'in peşine düştüm. Şarkının sesleri hâlâ kulaklarıma doluyordu. 'Bir öpüşsek her şey geçmez mi?'

Bir öpüşsek her şey geçmez mi?

Geçer miydi?

Geçebilirdi.

Adımlarımı biraz daha hızlandırdığımda ayağıma giydiğim topuklu ayakkabılarıma lanet ederek, hızlı bir şekilde ayaklarımdan çıkardım. Bu sefer de çıplak ayaklarımla Ateş'e doğru koşmaya başladım.

Yanına ulaştığım an kendime hiç düşünme payı tanımadan onu kollarından tutup kendime çektiğimde, dudaklarına yapıştım.

Usulca öptüm onu.

Ateş üzerindeki şaşkınlığı attığı an öpüşmemizi derinleştirdiğinde ellerimi Ateş'in ensesine götürerek saçlarının arasına daldırdım. Bana sonsuz gibi gelen anın sonunda nefessiz alarak hafifçe geri çekildiğimde gözlerim Ateş'in kapalı olan gözlerinde dolandı.

Benim yanımdayken öylesine kendinden geçiyordu ki...

"Geçti mi?" Dediğimde dudaklarına dudaklarına konuşmuştum.

Ateş alnını alnıma yasladığında belki ne dediğimi anlamadı ama dudaklarında bir tebessüm oluştu. "Geçti..." dedi uzun uzun gözlerime bakarak.

"Seni seviyorum," dedim tek nefeste, içimden dolup taşarcasına. "Ben bile isteye yapmıyorum bunları... yani içim..." dediğim an Ateş sözümü kesti:

"Unutalım artık güzelim." Unutmalıydım, yoksa bunun etkisi daha çok üzerimizde kalacak gibiydi.

Başımı tıpkı küçük bir çocuk gibi aşağı yukarı salladığımda, "Seni gerçekten seviyorum," dedim.

"Çiğ köfteden daha..." dediğim an dilim o cümleyi tamamlamaya gitmedi. Ateş kaşlarını yukarıya kaldırarak dik dik bana baktığında sözlerime gülerek devam ettim: "Çiğ köfteyle aynı seviyorum, eşit böyle eşit."

~

Nasıl buldunuz bakalım?

Bölümleri yazarken zorlandığımı bence artık sizlerde fark ediyorsunuz:( yazacak çok bir şeyim kalmamış gibi hissediyorum kendimi🥲

Ada'nın elbisenini aklımdakine benzer bulamadığım için maalesef ki koyamadım🥺

Sizleri seviyorum.

💙

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro