31.Bölüm: "Şüphe"
Biz geldik canımın en içleri!💙
Bunu demeyi o kadar çok özlemişim ki... Sizleri o kadar çok özlemişim ki... Bir ayı geçti galiba bölüm atmayalı ve bugün buradayım. 💙
Şimdi hepinize iyi okumalar.
~
Ada'dan...
1 hafta sonra...
"Ada, su getir."
"Masayı topla Ada."
"Ada, ayağıma yastık koyuver halacığım."
"Kuzen ojeni kullanabilir miyim?"
"Ada, şarj aletim nerede?"
"Kız Ada!"
Sabır, sabır, sabır... Yok olmuyor. Böyle sabır, sabır dedikçe bana sabır falan gelmiyor. Derince bir nefesi içime çektiğimde, gözlerimi kapatıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Ama yapamıyordum. Çünkü; bir haftadır canıma tak etmişti artık.
Halam ve sevgili kuzenlerim bizde yaşamaya başlamışlardı. Halam tedavisine devam ediyordu. Ve ben de Selen cadısıyla aynı odayı paylaştığım yetmiyormuş gibi bir de onunla uğraşmak zorunda kalıyordum.
Abimin davarlıkları ve annemden bahsetmek bile istemiyordum. Sanki ben emir kullarıymışım gibi bana sürekli emir verip duruyorlardı. Başlayacaktım artık ha! Benim de sabrım bir yere kadar oluyordu, ama artık sabrımı taşırmışlardı.
Gözlerimi kapatmam ya da nefes alıp, vermem beni sakinleştirmediğinde, "Yeter be!" Diye bağırdım. Bağırmamla birlikte evdekiler bunu beklemediklerini belli edercesine kalakaldıklarına, "Ne Ada, Ada?" Diye devam ettim sözlerime. "Valla bıktırdınız beni artık, gidiyorum ben." Söylediklerimden sonra partmantoda asılı olan hırkamı üzerime geçirdim.
Abim arkamdan, "Nereye gidiyorsun?" Diye bağırdığında onu hiç umursamadan evden çıkarak, kapıyı suratlarına çarptım. Ama arkamdan 'ada' diye böğürmelerini duyabiliyordum. Hay Ada kadar sizin başınıza...
Ay bir de bunun eve geri girişi vardı.
Binadan çıktığımda üzerime üzerime esen havadan derin bir nefesi içime çektim. Bir haftadır canımı çıkarmışlardı. Sürekli Ada deyip duruyorlardı. Vallahi artık adımı değiştirmek istiyordum.
Bir hafta önce Selen'in, Ateş'le beni tanıştır demesinin üzerine tabii ki de Selen'e saç baş dalamamıştım. Ve buna tabii ki de hem kuzen olmamızın hem de ailelerimiz evde olmaları engel olmuştu. Ah bir onlar olmayacaktı... İşte ben o zaman Selen'e dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirdim. Ama maalesef ki onlar vardı İşte.
Yüzüme yüzüme esen hava beni düşüncelerimin arasından sıyırdığında, sokağın ortasında öylece kalakaldım. Böyle evden çıkmıştım çıkmasına ama nereye gideceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Artistliğini çıkmıştım işte.
"Aman be Ada!" Dediğimde elimi havaya doğru götürüp salladım. "Sana gidecek yer mi yok?" Kendi kendime konuşuyormuşçasına konuşmuştum. Hava karardığı için sokaklarda kimse olmadığından rahat rahat takılabiliyordum. Gerçi insanlar olsada takılırdım ya neyse.
"En iyisi parka gitmek," dediğimde hemen alt sokağımızda bulunan parka doğru yürümeye başladım. En azından o parkta biraz olsun nefes alabilirdim. Evdekilerden ırak bir şekilde...
Düşüne düşüne parka kadar yürüdüğümde, boş olan çardaklardan birine geçerek oturdum. Bir çardak dışında hepsi boştu. Dolu olan çardakta ise kendi hâlinde, kalabalık bir arkadaş grubu vardı.
"Oh be dünya varmış," dediğimde cebimden telefonumu çıkararak müziklerime girdim. Şu sessiz ortama böyle efkarlanabileceğim bir müzik çok yakışırdı. YouTube'a girdiğimde Azer Bülbül'ün - Dokunmayın Çok Fenayım şarkısını açtım. Valla kendi internetim olsa bu kadar kullanmazdım da, işte bedava internet hediyem gelmişti.
Şarkı, "Ey dokunmayın çok fenayım..." diyerek sözlerine başladığında ona eşlik etmeye başladım. Valla bana da dokunmasınlardı. Ben de çok fenayım gerçekten. Hayat maşallah sanki şu dünyada bir ben varmışçasına üzerime üzerime geliyordu.
"Ah ah..." dediğimde şarkının altındaki yorumları okumaya başladım. En sevdiğim şey izlediğim şeylerin altındaki yorumları okumak falan olabilirdi. Maşallah bu şarkının altına da yazan yazmıştı.
Birisi demişti ki; 'Allah kimseyi yorumları okuyacak kadar yalnız bırakmasın'
"Ne alakası var abi ya?" Dedim kendi kendime. Valla ben yalnız falan değildim. Yani en azından şu an yalnız görünüyor gibi olabilirdim ama değildim işte.
Yukarıdan bildirim panelime düşen mesajlar gözüme çarptığında, hemen YouTube'dan çıkarak WhatsApp'a girdim. Çocuklarla olan grubumuzdan mesaj gelmişti. Bakın İşte yalnız değildim!
Kankaların en ponçik kalplisi: Napıyonuz lan kardişlerim
Beste: Yatış
Burak: Uyuyuş
Ay zaten aklı fikri uykuydu bunun. O yüzden beni artık hiç şaşırtmıyordu.
Kankaların en ponçik kalplisi: Senin uyuyuşun allahın emri gibi artık kardişim asdfghasdfg
Burak: Kes lan
Kankaların en ponçik kalplisi: Kardişlerim neden mesajlarımı görüp cevap vermiyorsunuz?
Kankaların en ponçik kalplisi: Bakın bundan sonra kardişim değil kardeşim olursunuz ona göre
Salaktı ya. Attığı mesaja istemsiz bir şekilde güldüğümde, parmaklarımı klavyede oynatarak mesaj yazmaya başladım.
Siz: Evden kaçtım kanka
Kankaların en ponçik kalplisi:
Siz: Evden kaçtım diyorum
Kankaların en ponçik kalplisi: VALLA MI??
Siz: VALLA
Kankaların en ponçik kalplisi: VALLAH MI?
Siz: VALLAH
Burak:
Beste: Buram buram kaos kokusu alıyorum
Beste: Hem de öyle böyle değil
Valla pek kaosluk bir durum da yoktu. Ben kendi kendime triplere girmiş öylece evden çıkmıştım işte. Evdekilerin beni umursamadığını falan da düşünmüyordum. Zaten evden kaçtım diye de öyle havasına demiştim, on dakikaya mecbur tıpış tıpış evime dönecektim. Yaşım kaçtı, başım kaçtı benim?
Gruba mesaj yazacağım sıra ekrana 'Serseri' ismi düştüğünde, telefonu yana kaydırarak kulağıma doğru götürdüm.
"Efendim?" Dediğimde, "Ne kaçmasından bahsediyorsun sen?" Dedi Ateş. "Nerdesin sen?"
"Kaçmadım evden falan," dedim. "Öyle hava alıyorum parkta."
"Bensiz mi?" Diye yanıtladı Ateş.
"Hım..." diye mırıldandığımda gülmüştüm.
"Umut bir dur abiciğim..." Umut galiba yine Ateş'in başına tünemişti. "Umut bir dakika abim..." Umut'un kahkahaları kulaklarıma dolduğunda istemsiz bir şekilde güldüm. Hayır tabii ki de kıskanmamıştım.
"Ada güzelim ben seni birazdan arasam?"
"Olur," dediğimde Ateş başka bir şey demeden telefonu yüzüme kapattı. Dudağımda buruk bir tebessüm oluştuğunda öylece kalakalmıştım. Yine kalmıştım işte böyle bir başıma.
"Hemen drama bağlama," diye kendi kendime homurdandığımda, sadece değişen şarkıları dinlemeye başladım.
Aradan bir değil, defalarca kez beş dakika geçti ama Ateş beni aramadı. Yüksek ihtimalle Umut'la oyun oynamaya daldığı için aramayı unutmuş olmalıydı. Ne yapabilirdim ki?
Ofladığımda başımı yere doğru eğdim. Aramızda bazen böyle derin bir soğukluk olduğunu hissediyordum. Sanki hâlâ bir şeyleri aşamamış gibiydik.
Kendi kendime, "Abart geri zekalı abart..." dediğimde, "Hâlâ kendi kendine mi konuşuyorsun sen?" Diyen Ateş'in sesini duydum. Olduğum yerde sıçramamak için kendimi zor tuttuğumda gözlerimi arkamda duran Ateş'e doğru çevirdim.
"Ateş?" Dediğimde sesim şaşkınlık içerisinde çıkmıştı. Ateş güldüğünde arkamdan dolanarak, yanımdaki boşluğa oturdu.
"Nerden çıktın sen? Ne işin var burada?"
Ateş güldüğünde tıpkı beni taklit ederek, "Evden kaçtım..." dedi.
"Ya..." dediğimde elimi sahte bir şekilde omzuna geçirdim. Sahte falan diyordum ama bildiğiniz geçirmiştim ya. "Nerden çıktın ki sen böyle birden?"
"Sana geldim," dedi Ateş gözlerimin içine baka baka. Öyle güzel bakıyordu ki... Kısa bir an için az önce düşündüğüm şeylerden dolayı kendimden utandım. "Hem de..." dediğinde elindeki şimdiye kadar görmediğim poşeti havaya kaldırıp önümde salladı. "Hem de çiğköfteyle geldim sana."
Utanır mısın Ada? Sanmam...
"Yaa..." diye cırladığımda belki de günlerdir yapmadığım bir şey yaparak içtenlikle güldüm. Evet günlerdir resmen evdekiler yaşama hevesimi alıp sömürmüştü. "Sen, bana çiğköfte mi aldın?" Ellerimi kaldırıp Ateş'in yanağına koyduğumda, yanaklarını mıncırarak sıktım.
"Ada!" Diye bağırdı Ateş parmaklarımın arasından yanağını kurtarmaya çalıştığında. "Ne yapıyorsun?"
"Mıncırıyorum," dedim.
"Mıncırıyorsun?"
"Hım..." diye mırıldandığımda Ateş yüzünü buruşturdu. Onu daha fazla sıkmamak için ellerimi, yanaklarından çektiğimde, tipine güldüm.
"Çok tatlısın," dedim kendimi tutamadığımda.
"Yakışıklı demeni tercih ederim," dedi Ateş egolu bir şekilde.
Kıkırdadığımda, "Tatlısın tatlısın," dedim. Ateş'de güldüğünde kaşlarını kaldırarak, "Sende tatlısın..." dedi. Kaşlarım sahte bir kızgınlıkla çatıldı.
"Hayır," dedim hemen. "Ben güzelim."
"Tatlısın tatlısın..." dedi beni taklit edercesine.
"Geri zekalı," diye yükseldim birden. "Güzelim ben tamam mı? Sadece güzelim." Yükselişimle birlikte Ateş'in gözleri kısıldığında, "Tamam," dedi sakince. "Tövbe tövbe sanki bir şey dedim." Bu çıkışıma anlam veremiyormuş gibiydi.
"Tamam güzelsin sen." Ateş'in söylediği şeyle birlikte dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldığında, "Çok güzelsin." Gerçekten güldüm. Biraz zorla güzelsin dedirtmiş olabilirdim ama çok güzeldim işte.
"Evet, çok güzelim..." dediğimde çiğköfteyi paketinden çıkartıp yemeye başladım. Bu kadar zorla güzelsin dedirtmeye bir çiğköfteyi hak etmiştim. Ben sanki kıtlıktan çıkmış gibi yiyordum ama Ateş yemiyordu.
"Neden yemiyorsun?" Dediğimde Ateş uzun uzun yüzüme baktı. Tövbe tövbe. Yüzümde falan bir şey mi vardı acaba?
"Neden çıktın böyle evden?" Sorusuyla birlikte öylece kaldığımda, ağzımdaki çiğköfteyi zorlukla yuttum. Aslında evden öyle çıkmam için çok büyük bir sebebim yoktu. Sadece artık beni çok bunaltmışlardı.
"Bunaldım," dedim. "Her şey üstüme geliyor gibi."
"Annenle abin mi?" Dedi Ateş hiç düşünmeden. Abimle kedi ile köpek gibi kavga ettiğimizin o da farkındaydı. Ama sorun abim değildi. Bir kere ben abimin hakkından gelen birisiydim.
"Öyle değil," dedim. "İşte sınavlar yaklaşıyor, gelecek kaygısı, evdeki durumlar falan filan." Sınavın stresi beni sarmaya başlamıştı. Belki gerçekten çalışsam böyle vicdanım sızlamazdı ama işte. Galiba çalışmadığım için böyle oluyordu.
"Gelecek kaygısı mı?" Diye sordu Ateş.
"He ya..." dedim şakaya vurarak. "Yıllardır okuyorum bir halt olamayacağım. Küçük yaşta kendimi ticarete atıp çiğköfteci açsaydım şimdiye köşeyi dönmüştüm." Sahte bir sinirle söylenmelerime Ateş güldü.
"Birlikte açarız," dedi Ateş. "Ama şimdi onu boş ver. Sen üniversite sınavına odaklan. Birlikte çalışırız tamam mı?"
Ateş'in 'birlikte açarız' demesinden sonrasını anlayamadığımda, "Birlikte mi?" Diye sordum şaşkınlıkla.
"Evet ben de o Kutay malıyla, senin ortağın olacağım..." dedi Ateş. "Gerçi batacağını bildiğim bir yere ortak olacağım ama neyse." Ateş güldüğünde çatık kaşlarımın ardından ona baktım.
Komik miydi şimdi yani?
"Batacağını bildiğin yer mi?" Dedim. "Hadi ordan be!" Ateş'in omzuna vurdum.
"Eee sen ve Kutay varken bir çiğköftecinin batma ihtimali sıfır."
"Çok biliyon sen..." diye homurdandım ağzımın içinden. Ama sonrasında aklıma gördüğüm rüyam gelmişti. Hani Kutay'la çiğköfteci açıp sonrasında saldırdığımız rüyam... Aklıma gelmesi bile gülümsememe neden oluyordu.
Ateş, "Çok bilirim ben..." dediğinde burnumun ucunu parmaklarının arasına sıkıştırıp, sıktı.
Yüzümü buruşturduğumda, "Yaa..." dedim. "Burnum uzayacak. Güzelim burnum gidecek." Söylediklerimden sonra Ateş kahkahalarla gülmeye başladığında burnumu son bir kez sıkarak bıraktı.
Masanın üzerine koyduğum telefonum titremeye başladığında ekranında annemin ismini gördüm. Arıyordu ama açmak gibi bir düşüncem yoktu. "Gitsem iyi olacak galiba," diye mırıldandım. "Benim de evden kaçışım bu kadar işte."
"Bundan sonra her kötü olduğunda, kendini üzgün hissettiğinde bana kaç tamam mı yavru pandam?" Ateş öyle ciddi bir şekilde söylemişti ki bunu, sonunda yavru panda demesine takılamamıştım bile.
Tam Ateş'e cevap vereceğim sıra telefonum tekrardan titrediğinde gözlerimi telefonuma çevirdim. Aramalarından yanıt alamayan annem bu sefer de mesaj atmıştı. Telefonumu elime aldığımda mesajları okumaya başladım.
Annem: kIz nrdsn
Annem: çay içoz biz
İyi için ne yapayım yani? Oturun bensiz çay için. Sanki evdeyken rahatça içiriyorlarmış gibi bir de yazıyorlardı.
Annem: BaK sna Ne yptm
Annem:
(Arkadaşalr bunu ben yaptım gğwğeğd tabii ki de kendi becerilerimi göstermek için bunu bir şekilde bölüme koyacaktım ğweğğdğc)
Annem: snin İçiN yptm
Annem: pttasliler
Patatesliler mi?
Annem: GEl hdi evE
Canım anam ya. Valla arada beni kızdırıp, üzüyordu ama yine de bana kıyamıyordu işte.
Siz: Beni bunlarla kandırabileceğini düşünüyorsun çok doğru düşünüyorsun Nurten sultan
Siz: Seviyom kız seni
Yazdığım mesajlardan sonra, "Ben gideyim artık," dediğimde oturduğum yerden kalkmıştım bile.
Ateş, "Vay be!" Dedi. "Çöreğe, böreğe satıldım iyi mi?" Kıkırdadım. Valla öyle olmuştu.
"Çörek, börek deyip geçme. Onlar nasıl güzel oluyor senin haberin var mı?" Alaylı bir şekilde konuşmuştum.
Ateş, "Yok valla..." dediğinde o da oturduğu yerden kalkmıştı. "Bir yapanımız olmadığı için..." Önüme düşen saçlarımı geriye attı. "Yapıp da getirenimiz olmadığı için bilmiyorum tabii." İmalı bir şekilde söylediklerinden sonra elimi, ellerinin içine aldığında, sıkıca sardı.
"Tamam tamam senin için yapıp getireceğim bir gün..." dediğimde el ele yürümeye başlamıştık bile.
Ateş'le yürümeye başladığımızda ikimizde az önceki hâllerimizin aksine birden sessizleşmiştik. Aklımda birden gelen şeyle birlikte, "Umut ne yapıyor?" Diye sordum.
"Ne yapacak," diye homurdandı Ateş. "Bol bol tepemde dolanıyor. Ben eşek oluyorum o sırtıma biniyor falan." Söyledikleriyle birlikte kendimi tutamadım ve kahkahalarla gülmeye başladım.
"Çok mu komik?" Dedi Ateş huysuz huysuz. Evet valla çok komikti. Yani Ateş'i eşek olarak gözlerimin önüne getirememiştim ki... Ateş ve eşek.
"Seste çıkarıyor musun bari?" Dediğimde Ateş burnundan solumaya başladı. Ay sanki kötü bir şey demiştim ha?
"Bir eşek sesi çıkar bakalım," dediğimde hâlâ gülüyordum.
"Ada!" Dedi Ateş kızgın bir şekilde. Ne Ada ya? Ağız tadıyla bir dalga da geçemiyordum.
"Tamam tamam," dediğimde evimin önüne çoktan gelmiştik bile. Bir gören olmasın diye kenara doğru çekildiğimde, "Geldik," dedim.
"Öyle oldu." Öyle oldu evet. Eee şimdi benim gitmem gerekiyordu değil mi? Evet evet gitmem gerekiyordu.
"Gideyim ben o zaman?" Dediğimde sanki hiç gitmek istemiyor gibiydim.
"Git o zaman."
"Tamam," diye fısıldadığımda ellerimi Ateş'in elinden ayırdım. "Gidiyorum o zaman." Ateş bir şey demediğinde yüzüme bakmaya devam etti.
Birden, "Seni seviyorum..." dediğimde dudaklarımı Ateş'in dudaklarının kenarına bastırdım. "Ama bu yine de eşek olduğun gerçeğini değiştirmez." Gülerek söylediğim şeyden sonra Ateş'i ardımda bırakarak koşmaya başladığımda Ateş'in ardımdan kızgın bir şekilde homurdanmalarını duyabiliyordum.
"Ada!"
"Yarın sana göstereceğim ben."
"Ada!"
Hâlâ arkamdan bağırıp duruyordu. Gülerek binadan içeriye girdiğimde gözlerimi Ateş'e çevirdim. Hâlâ söyleniyordu ya.
Dudaklarımı oynatarak, "Eşek," dediğimde Ateş'in olduğu yerde kudurmalarından söylediğim şeyi anladığını anlayabilmiştim. Güldüğümde başımı cama yaslayıp tekrardan "Eşek," dedim. Bir gören olsa bu deliler ne yapıyor böyle derdi yani. Neyse ki binada kamera falan yoktu. Bu düşündüğüme güldüğümde Ateş birden bana doğru gelmeye başladı.
Abo.
Gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldığında hemen başımı camdan çekerek kaçmaya başladım. Merdivenleri ikişer ikişer çıktığımda, ardıma dönüp baktığımda Ateş'i bana gülerken buldum. Çok mu komikti şimdi yani?
Kaşlarım çatıldığında, "Eşek!" Diye bağırdım. Ateş bunu duyar duymaz tekrardan bana doğru gelmeye başladığında, koşar adımlarla merdivenleri çıkmaya devam ettim.
Şükür bugün de gıcıklık yapabilmiş, Ateş'i sinir edebilmiştim.
Şimdi sırada patatesli çörekleri gömmek vardı.
Kendi kendime güldüm.
***
"Ben çıkıyorum," diye bağırdığımda kenara koyduğum sırt çantamı alıp, sırtıma taktım.
"Bekle kuzen ben de geliyorum." Selen'in bağıran sesiyle birlikte olduğum yerde durmak zorunda kaldığımda, gözlerimi devirdim. Selen mutfaktan ağzı dolu bir şekilde çıktığında, hemen yanıma geldi.
"Sen nereye?"
"Eee seninle okula işte." Ne? Bir dakika, bir dakika... O seninle okula mı demişti bana? Yok yok öyle bir şey dememiştir. Kesinlikle ben yanlış duymuş olmalıydım.
"Anlamadım?" Dediğimde kaşlarımı da çatmıştım.
"Seninle okuluna geleceğim işte kuzen. Yengemle konuştum git git dedi." Dişlerimi birbirine bastırarak gıcırdattım.
Sabır sabır... Yok yok gelmiyor sabır falan.
"Benim okuluma geliyorsun sen farkındasın değil mi? Bana sorman gerekiyordu bana." Sert çıkan sesimle birlikte duraksadığımda, biraz daha yumuşak çıkmasına çalıştığım sözlerimle devam ettim cümlelerime. "Eğer bana sorsaydın okula misafir öğrenci almadıklarını söylerdim. Hem sende boşuna hazırlanmamış olurdun."
"Ha yok canım ya," dediğinde güldü Selen. "Derslere almazlarsa ben de kantinde falan otururum. Sen düşünme beni yani. Hem evde canım çok sıkılıyor benim. Bana da bir değişiklik olmuş olur."
Sabır, sabır...
Yahu canın sıkılıyorsa git bir parka hava al. Ya da ne bileyim evi falan süpür. Eminim ki öyle tüm sıkıntısı geçerdi.
Tam dudaklarımı aralayıp Selen'e cevap vereceğim sıra annem mutfaktan çıktı. Bizi görmesiyle birlikte, "Aaa siz daha gitmediniz mi?" Dediğinde çatık kaşlarımın ardından ona bakmaya başladım. Zaten her şey annemin başının altından çıkıyordu.
"Ben gideceğim şimdi," dedim her bir kelimemin üzerine basa basa. Gidecektim ve Selen'le gitmek gibi bir niyetim asla yoktu.
"Selen'in evde canı sıkılıyor Ada. Bu seferlik beraber gidin hem kuzenin de okuduğun okulu görsün." Bir insanın evde otura otura canı nasıl sıkılabiliyordu acaba? Anca oturuyor, televizyon izliyor, telefonuyla oynuyordu. Böyle sıkıntıya can kurbandı ya. Herhalde benim yaptıklarımı yapsa bitmişti yani.
Burnumdan solumaya başladığımda, anneme itiraz edemeyeceğimin farkındaydım. Zaten bir hafta önce olanlar yüzünden evdekiler tarafından mimlenmiştim. Şimdi de o yüzden bir şey diyemezdim.
"İyi," diye ağzımın içinden homurdandığımda başka bir şey demeden hızlı bir şekilde evden çıktım. Selen'in gelip gelmemesi umurumda değildi. Bana yetişebilirse peşimden gelirdi. Ki okula gelmek için peşimden koştura koştura geleceğine adımın Ada olduğu kadar emindim.
Aradan geçen dakikalarda otobüs durağına geldiğimde tam arkamda duran Selen, "Ay Ada," diye cırladı. "Tabakhaneye bok mu yetiştireceksin?" Duraktaki insanlar Selen'e ters ters bakmaya başladığında, kaşlarımı çattım. Girdiği her ortamda bir şekilde dikkat çekmeyi başarıyordu.
"He bok yetiştireceğim." Sinirli bir şekilde söylediklerimden sonra gelen otobüse bindiğimde, Selen'in arkamdan bağırış çağırışlarını duydum.
"Teyzeciğim sıra var sıra görmüyor musun?"
"Aaa ayıp ama sizin bu yaptığınız."
"Küçüğe saygı küçüğe. Beni eze eze binmeye çalışıyorsunuz bir de."
"Ah ah insanlık ölmüş, ölmüş." Selen'in bağırarak söyledikleriyle birlikte elimi hızlı bir şekilde yüzüme kapattım. Kesinlikle Selen'i şu an tanımıyordum. Yani şu ortamda onu tanımıyormuşum gibi yapmak benim için en iyisi olacaktı.
Selen, "Ah bir çıkar mısınız?" Diye cırladığında insanların ona tip tip olan bakışlarının altında yanıma doğru gelmeye başladı. Ne olur gelme ya...
"Ay kuzen vallahi öldüm bittim ben ya. Bu ne böyle? Ezdiler hep beni..." Selen konuşuyordu ama ben onu dinleyemiyordum bile. Elimi çantamın içine atıp kulaklığımı çıkardığımda, hemen telefonuma taktım. "Ah canım Bursa'm hiç böyle değildir. Bir de gelmiş teyze beni itekliyor. Az kalsın yere düşüyordum." Selen'in sinirinden dolayı sesini yükselte yükselte söyledikleriyle birlikte otobüsteki bize olan bakışlar arttığında hemen kulaklığımın tekini Selen'in kulağına geçirdim.
"Müzik dinleyelim müzik," dediğimde çoktan rastgele bir şarkı atmıştım. Selen yaptığım bu hareketimle birlikte susabildiğimde, rahatlayarak derin bir nefesi içime çektim. Şükürler olsun ki onu susturabilmiştim.
Aradan geçen dakikalarda bir sürü şarkıyı sil baştan yapıp dinlediğimizde nihayet okulumun önüne gelebilmiştim. Gerçi allah biliyor ya ilk defa şu okula bu kadar gelmek istemiyordum. Ve bunun nedeni tabii ki de Selen'in yanımda olmasından dolayıydı. Beni bir şekilde rezil edeceğini biliyordum. Ve en önemlisi de Ateş'ti tabii ki de. Daha bir hafta önce Ateş hakkında söyledikleri aklımdan çıkmıyordu.
Selen'le birlikte otobüsten indiğimizde hemen arkamızda kalan okula doğru yürümeye başladık. Aklıma birden gelen şeyle birlikte adımlarım duraksadığında, hemen cebimden telefonumu çıkardım. Selen okula gelmesine geliyordu ama o Ateş'le bizi bilmiyordu ki.
Hemen gruba girdiğimde mesaj yazmaya başladım.
Siz: Kuzenimde okula geliyor
Siz: Ateşi bilmiyor
Siz: Çaktırmayın
Aslında Ateş'i öğrenmesi benim açımdan bir sorun yaratmazdı ama hemen gidip halama yetiştirebilirdi. Ki okulda olanları Hasan ve abime de anlatabilirdi. Yalnız iyi ki benim açımdan sorun yaratmıyormuş ha! Yaratsa ne olurdu kim bilir?
Telefonumu geri cebime koyduğumda Selen'le birlikte okuldan içeri girdik. Selen, "Vay anasını okula bak," dediğinde gözleri şaşkınlık içerisinde açıldı. "Kız kaç para bu okul?" Gözlerimi devirdim.
"Bilmiyorum." Gerçekten de bilmiyordum.
"Çok paradır çok." Tövbe tövbe. Sanki parası onun cebinden çıkıyor gibi bir de parasının derdine düşmüştü.
"Selen," dedim dişlerimin arasından tıslayarak. "Derse geç kalacağım, hadi yürü." Söylediklerimden sonra Selen'i ardımda bırakarak yürümeye başladım. Selen'i derse sokmak gibi bir amacım falan yoktu. Onu kantine bırakacak ve sonrasında da hemen dersime geçecektim.
Selen, "Aaa şunlar sizin çocuklar değil mi?" Diye bağırdığında çevremizde olan bakışlarda bize dönmüştü. Onları umursamadığımda gözlerimi Selen'in gösterdiği yere doğru çevirdim. Bizim çocuklar çardağın içinde oturuyorlardı. Kutay ve Ela telefondan bir şeylere bakıyor, Burak ise kafasını masanın üzerine gömmüştü. Yüksek ihtimalle uyuyordu. Beste uykulu gözleriyle etrafına bakıyor, Asrın ve Ateş ise aralarında bir şeyler konuşuyorlardı.
"He bizim çocuklar," dediğimde yanlarına doğru ilerlemeye başladım. Selen'de tabii ki de peşimden... Aştan çıkmaz kepçe gibi gittiğim her yere geliyordu.
Kutay beni görür görmez, "Aha Adaşkım geldi," dediğinde hepsinin gözleri bize dönmüştü. Kutay devamında da, "Aha kuzeni de gelmiş," dediğinde gözlerimi devirdim. Maalesef ki gelmişti. Galiba bugün bütün gün Selen'in gelmesiyle ilgili dert yanıp duracaktım.
Ateş, benim geldiğimi görür görmez gözlerini bana çevirdiğinde gözleri kısa bir an için yanımda duran Selen'e düştü. Kaşları çatıldığında oturduğu yerden kalktı ama öylece durdu, yanıma gelemedi. Uyardığım için gelmediğini ve kendini zor tuttuğunu anlamıştım.
Ela, "Günaydın," dediğinde bizim çocuklar çoktan Selen'le oturup, konuşmaya başlamıştı bile. Onların bu hâllerine şaşkınlıkla bakakaldığımda ben de Burak'ın yanındaki boşluğa oturdum. Burak geldiğimizi fark etmiş miydi bilmiyordum ama fark etse bile onun için değişen bir şey yoktu ki... O anca uykusu ile ilgileniyordu.
Selen, "Ada çok ısrar etti. Bana okulunu göstermeyi çok istedi ben de ondan geldim..." dediğinde çatık kaşlarım biraz daha çatıldı. Ne? Valla şu an çok şaşkındım. Kendisi peşime zorla takılıp gelmişti yahu! Hatta bir de üzerine işin içine annemi de alet etmişti. Gerçekten pesti ya!
Ateş, bana dik dik bakmaya başladığında, "Ne?" Dedim dudaklarımı oynatarak.
Ateş'de dudaklarını oynatarak bir şeyler söylediğinde, tabii ki de anlayamamıştım. Ben kim anlamak kimdi yani? Ben daha normal konuşulanlara zor anlıyordum bir de dudak okumalarını mı anlayacaktım yani?
"Ne?" Dedim tekrardan dudaklarımı oynatarak. Şimdi ben, Ateş'i anlamıyordum ya umarım Ateş benim bu dudak okumalarımı anlıyordur yani. O da beni anlamıyorsa işimiz yaştı.
Ateş gözlerini devirdiğinde masanın üzerinde duran telefonunu alıp havada gözüme gözüme sokarcasına salladı. He bakın şimdi bana mesaj atacaktı. Ki beklediğim gibi de oldu. Telefonum titrediğinde hemen açıp, WhatsApp'a girdim.
Serseri: Özledim diyorum özledim
O nasıl özledim demekti öyle ya?
Siz: Öyle desene
Siz: Nasıl anlayım ben onu
Siz: Ağzından mır mır edip duruyorsun
Serseri: Mır mır mı?
Serseri: Kuzenin var diye yanına gelemiyorum istersen burada özledim diye bağırayım
Ateş'in yazdığı mesajı okuduğumda hemen gözlerimi ona çevirdim. Tek kaşını kaldırmış meydan okuyan bir ifadeyle bana bakıyordu. Ona 'senin o gözünü oyarım' bakışlarımdan attığımda, başımı olumsuz anlamda salladım. Evet benim 'senin o gözünü oyarım' diye bir bakışım vardı. Yoksa sizin yok mu?
Valla yoksa bile böyle bir bakışınız olsun bence. Sonuçta etrafta gözü oyulacak çok insan var.
Siz: He bağır bağır
Siz: Sonra Selen gitsin evdekilere söylesin bende halamın diline düşeyim
Siz: Sonra bir düşmediğim halamın dili kalmıştı ona da düşeyim sonra düştüğüm annemden terlik yiyeyim
Kesinlikle bir terlik şov olurdu.
Siz: Sonra babam, bana terlikle vurduğu için anneme kızsın kavga etsinler
Haklıydım. Kesinlikle kavga ederlerdi.
Siz: Sonra abim, babama sen bu kızı niye savunuyorsun desin bir de üzerine o ikisi birbirine girsin
Yine çok haklıyım be! Abim köpeği, benim kıskançlığımla kudurduğu için babamla da abim birbirlerine girerlerdi.
Siz: Oldu sana aile içi savaş
Serseri: Bir dur be kızım
Serseri: Ne yaptın kaç sezonluk dizi yazdın sen?
Oho. Bu Ateş daha benim ailemi tanımamıştı. Bizim aileden sezon sezon dizi çıkardı be!
Gözlerimi telefonumdan çekip bizim çocuklara çevirdiğimde, valla şaşırmadan edememiştim. Selen'i o kadar hızlı bir şekilde aralarına almışlardı ki... Kıskanmadan edemediğimde, kıstığım gözlerimle onlara bakmaya devam ettim. Maşallah Kutay, Selen'i birden benimsemiş bana davrandığı gibi, ona da davranmaya başlamıştı.
Birazdan Selenaşkım falan derse hiç şaşırmazdım yani. Ama var ya o hele öyle bir şey desin onunla konuşmazdım.
Burnumdan solumaya başladığımda, o an geldiğimizden beri olan bir şeyi ilk defa fark ettim. Bu Selen kaçamak bakışlarıyla Ateş'e bakıyordu. Ya da bana mı öyle geliyordu? Hayır hayır bildiğiniz bakıyordu ya.
Gözlerimi hemen Ateş'e çevirdiğimde onun tepkisiz bir şekilde bizim çocukları dinlediğini ve gözlerini etrafta dolaştırdığını fark ettim. Selen'e bakmıyordu ve onun bakışlarının da farkında değildi.
Valla savaş çıkardı ha! Bir hafta önce kendimi zar zor evdeyiz diye tutmuştum ama inşallah bu sefer Selen bir şey yapmazdı.
Sahte bir şekilde öksürdüğümde Ateş gözlerini hemen bana çevirdi. Gözlerimle telefonunu işaret ettiğimde, hemen ben de Ateş'e yazmaya başladım.
Siz: Bana bak o gözlerin Selen'e değmeyecek tamam mı?
Siz: Zaten o sana bakıp duruyor
Siz: Sen de hele bir ona bak valla elimden kimse alamaz seni
Serseri:
Ateş'in attığı stickera güldüğümde kısa bir an için bunu nereden bulduğunu sorgulamadım desem yalan olurdu. Ateş böyle şeyleri pek telefonunda tutmayı sevmezdi çünkü.
Siz: Aferin şöyle ol
Siz: Sen bunları neden buldun
Serseri:
Serseri: Dur lan yanlış oldu bu
Serseri: Silinsene geri zekalı
Serseri: Rezil oldum anasını
Serseri: Ağzına sıçacağım senin Kutay
Ateş'in attığı mesajlarla birlikte kendimi daha fazla tutamadığımda kahkahalarla gülmeye başladım. Ay gülünmeyecek gibi de değildi ki? Valla kendimi tutabildiğim kadarıyla tutmuştum. Bir beş saniye falan...
Benim gülmelerimle birlikte bizim çocukların sesi kesildiğinde bana baktıklarını hissedebiliyordum ama kendimi durdurtmuyordum ki.
"Neye gülüyor bu?" Diyen Burak'ın sesini duyduğumda gözlerimi ona çevirdim. Sonunda uyanabilmişti. Demek ki uyanması için benim böyle kahkahalarla gülmem gerekiyordu.
"Valla biz de anlamadık ki," diyen Kutay'ın sesiyle birlikte kahkahalarımı biraz olsun kesebildiğimde Kutay, "Neye gülüyorsun Adaşkım?" Diyerek devam ettirdi cümlelerini.
"Şey ya..." dediğimde gözlerim tekrardan telefonuma düştü ve güldüm. "İnstagramdan çok komik bir video çıktı da karşıma. Ona güldüm ben."
"Bana da göstersene Adaşkım." Tabii hemen göstereyim Kutaycığım.
Ders zili çaldığında, "Atarım ben size instagramdan," diyerek oturduğum yerden kalktım. "Hadi derse girelim." Bizimkiler de oturdukları yerden kalktığında Kutay, "En sevdiğim dersi de ilk derse koymuşlar," diye bağırdı.
Asrın, "Senin en sevdiğin ders diye bir şey mi var?" Dediğinde hak verircesine başımı salladım. Yani Kutay ders diye bir şeyi sevemezdi. Ha belki beden dersini severdi ama ilk dersimiz beden değildi.
"Kutay gülerek, "İma yaptım kardişim ima. Tabii sen şuncacık aklınla beni anlayamadın," dediğinde Asrın elini hızlı bir şekilde Kutay'ın kafasına geçirdi. Ben de anlayamamıştım ki. Galiba ben de şuncacık akıllıydım.
"Sahi ilk ders ne?" Diye sordum. Ders programından bir haber yaşıyordum. Sadece beden dersinin perşembe günü olduğunu biliyordum o kadar.
"Matematik," diye yanıtladı Ela benim sorumu. Evet böylelikle de Kutay'ın ima yaptığını sonunda anlayabilmiş oldum.
Güldüğümde, "Siz sınıfa geçin," dedim. "Ben de Selen'i kantine bırakıp geliyorum."
Ateş, "Bekliyorum seni burada," dediğinde Selen melül melül Ateş'e bakmaya başladı. Kaşlarım çatıldığında birden Selen'i kolundan tutup çektim. "Yürü canım." Selen'i zorlukla yürüttüğümde burnumdan soluyordum.
Aradan geçen beş dakikada Selen'i kantine bıraktığımda hemen yanından ayrılmıştım. Tabii yanından türlü türlü tembihlerimle...
Sınıfın önünde beni bekleyen Ateş'in yanına geçtiğimde, "Bu kız beni çıldırtacak," dedim.
"Nerden çıktı kuzenin?" Dedi Ateş. "Böyle mesajla mı takılacağız biz tüm gün?"
"Hiç bir şey deme bana," diye ağzımın içinden homurdandım. "Zaten sinirliyim. Saçını yolmamak için kendimi zor tutuyorum." Sınıfın önünde bekliyor ama içeri girmiyorduk.
Yanımıza doğru gelen Rahime hocayı gördüğümde, "İçeri girin çocuklar," dedi. Ateş'le birlikte içeri girip yerlerimize geçtiğimizde, Rahime hoca da peşimizden girip çoktan ders anlatmaya başlamıştı bile. Bir nefes alsaydınız be hocam! Maşallah sınıfa girer girmez başlamıştı.
Ofladığımda kendimi derse vermeye çalıştım ama bir türlü başarılı olamıyordum. Türev anlatıyordu ve ben bu konuyu hiç sevmemiştim. Bir bok anladığım da yoktu zaten.
Acaba sınıftakiler anlıyor muydu? Anlıyor gibi bakıyorlardı ama bilememiştim şimdi. Ben anlıyor gibi bakamıyordum bile. Hoca gözümün içine baksa anlamadığımı net anlardı yani.
Birden, "Hocam?" Dediğimde elimi hafifçe yukarıya kaldırmıştım.
Rahime hocanın gözleri bana çevrildiğinde, "Efendim Ada?" Dedi. Hah çok güzel. Ne diyecektim ben şimdi? Birden böyle elimi kaldırmıştım kaldırmasına ama...
"Hocam ben bu konuları derste çok güzel anlıyorum ama testlere geçince çözemiyorum."
Rahime hoca anlayışlı bir şekilde gülümsediğinde, "Adacığım bu konuları kavraman için şu gösterdiğim formülleri ezberlemen gerekiyor. Ve bu konularla ilgili bol bol pratik yapıp, test çözmelisin canım. Sen çözüyor musun?" Dediğinde başımı belli belirsiz bir şekilde salladım. Ben diyordum testleri çözemiyorum, kadın diyor bol bol test çözmelisin. Sorun kimdeydi acaba?
"Öyle üç, beş tane çözüyorum." Ucu açık bir cevap vermiştim.
"Üç, beş test mi?" Üç, beş test çözsem zaten böyle bir soru sormazdım ama değil mi?
"Yok," dedim saf saf. "Üç, beş soru." Bunu dememle birlikte sınıftan bir kahkaha koptuğunda, gözlerimi devirmekte yetindim. Sanki kendileri kitap kapağını açıyormuş gibi bir de gelmiş burada bana gülüyorlardı. Açında bir tarafınıza gülün siz ya.
Rahime hoca, "Merve bu kadar güldüğüne göre sıradaki soruyu yaparsın herhalde," dediğinde Merve ağzının içinde mırın kırın etmeye başladı. Açsında bir tarafına gülsün diye demiştim işte. Bir de oturduğu yerden bana gülüyordu.
Merve, "Hocam şimdi..." dediğinde ne diyeceğini bilemeyerek duraksadı. Kısacası sorunun cevabını bilmiyor, ne atacağını düşünüyordu işte.
Rahime hoca, "Çocuklar birinizin değil, hepinizin düzenli bir çalışma programına ihtiyacı var..." diye cümlelerine başladığında bizi yoğun bir nasihatın beklediğini anlayabilmiştim. Ki beklediğim gibi de oldu. Ders bitimine kadar Rahime hoca bize öğütler yağdırdı, biz de sıkıla sıkıla dinledik.
En sonunda zil çaldığında sınıftan çıkabilmiştik. Kutay, "O ders neydi öyle?" Dedi. "Hoca kaç kez 'test çözün' dedi siz sayabildiniz mi?" Valla ben sayamamıştım. İki lafından biri test çözün olmuştu. Ama kadında haklıydı yani. Sonuçta sınava az bir zaman kalmıştı.
"Sınavdan sonra bence tüm öğrencilerin psikolog ve diyetisyen parasını karşılasınlar," diyen Beste'ye başımı sallayarak onay verdim.
Ela, "Yedikçe yiyorum, yedikçe yiyorum..." dedi. "Ders çalışmak için yanıma atıştırmalık alıyorum. Daha bir soru çözmeden onlar bitiyor." Aaa bu ne kadar da bendi böyle.
"He valla ya..." dedi Kutay. "Bıktım ben artık bu işten." Asrın, Kutay'ın kafasına geçirdiğinde, "Geri zekalı..." dedi. "Sen sınav olduğu için mi yiyorsun sanki? Sen bu dünyaya yemek için gelmişsin." Bu Asrın ne kadar da haklıydı böyle.
Böyle konuşa konuşa kantine inebildiğimizde gözlerimle hemen Selen'i aramaya başladım. Ama onu bıraktığım masada yoktu. "Nereye gitti acaba?" Diye ağzımın içinden homurdandığımda elimi, telefonuma doğru götürdüm. Arasam iyi olacaktı. Çünkü; bir de onun okulda kaybolmasıyla uğraşamazdım.
"Belki tuvalete gitmiştir."
"Olabilir," dediğimde tam Selen'i arayacaktım ki; gözlerim cam kenarındaki masalardan birinde oturan Selen'in gözleriyle birleşti. Gözlerim Selen'in karşısında oturan Emir'i gördüğünde, şaşkınlıkla açıldı.
Emir buradaydı.
Bir dakika, bir dakika...
Emir buradaydı.
Gerçekten burada olduğunu kavrayabildiğimde, "Onun ne işi var burada?" Diye bir fısıltı döküldü dudaklarımın arasından. Bir de üzerinde bizim okulun forması vardı.
Bizim okulun forması?
Bir dakika, bir dakika...
Hayır hayır bizim okulumuza yazılmış olamazdı değil mi? Evet, evet olamazdı. Hayatta olamazdı hem de. Ama bizim okulum forması vardı. Bismillah bismillah.
Onu uzun zamandır görmüyordum ve açıkçası peşimizden düştüğünü hissetmiştim ama o okulda karşıma çıkmıştı. Peşimden düştüğü falan da yoktu. Benim peşimden gelmek için okulunu bile değiştirmişti.
"Bunun ne işi var lan burada?" Diye bağıran Ateş'in de, Emir'i gördüğünü anlayabilmiştim. Elimi, Ateş'in koluna koyduğumda, "Sakin ol!" Diye mırıldandım. Gidip Selen'i, Emir'in yanından almam gerekiyordu. Ee tabii bunların üzerine bir de Selen'e sorulacak bir hesabım da vardı.
"Bu şerefsizin burada ne işi var?"
"Kardişim üzerinde bizim formamız var lan."
"Görüyorum Kutay," dedi Ateş sertçe. Ve peşinden de Emir'in olduğu masaya doğru yürümeye başladı.
"Ateş!" Diye bağırdığımda hemen koşturdum. Okuldaydık ve bir şey yapması durumunda belki de dedesi bile onu kurtaramazdı. Çevremizdeki herkesin bakışları bize döndüğünde Ateş, beni hiç duymamış gibi yürümeye devam etti. Yine aynısını yapıyordu işte. Dinlemeden etmeden olay çıkaracaktı. Gerçi bu durumun dinlenecek bir yanı var mı bilmiyordum ama neyse.
Ateş, "Senin burada ne işin var lan?" Diyerek kendini belli ettiğinde Emir gözlerini bize doğru çevirdi. Dik dik Ateş'e bakmaya başladığında gözlerini birden bana çevirdi. Beni görür görmez dudakları yukarıya doğru kıvrıldığında, kaşlarım derin bir şekilde çatıldı.
"Bana bakacaksın bana!" Dedi Ateş sertçe.
"Baktım. Ne vardı?" Ateş'in sinirini bozmaya çalışıyordu ki başarılı da oluyordu.
"Ne işin var senin lan burada?" Ateş her an Emir'in üzerine atlayacak gibi duruyordu. Kolunu sıkıca tuttum.
Selen oturduğu yerden kalktığında, "Ada?" Dedi. Sesi soru sorar bir şekilde çıkmıştı. "Ne oluyor burada? Niye bağırıyor Ateş?"
"Sen nerden buldun bu çocuğu?" Dedim sertçe.
Selen yutkunduğunda, "Az önce tanıştık," dedi. "Öyle konuşuyorduk."
"Her bulduğunla konuşma bundan sonra!" Dediğimde gözlerimi Selen'den çekerek, Ateş'e çevirdim. Dik dik Emir'e bakıyordu.
Emir, "Sence burada ne işim olabilir?" Dediğinde gözleriyle üzerindeki okul formasını gösterdi. "Okuluma geldim." Elimi, alnımın üzerine koyup kaşıdım. Şaka gibiydi gerçekten.
"Okulunu götüne sokarım senin!" Ateş söylediklerinden sonra Emir'e doğru ilerlediğinde hemen kolundan tutarak onu durdurmaya çalıştım.
Kutay, "Valla kavga çıkacak," dediğinde peşinden de, "Valla kardişim alır kardişim..." diye ekledi.
"Ateş!" Dediğimde Ateş'in elini sıkıca tuttum. "Ne olur... Çıkalım hadi buradan." Ağladı ağlayacak gibi çıkan sesimle birlikte Ateş anında durduğunda gözlerini bana doğru çevirdi. Benim bu hâlime baktığında biraz olsun sakinleştiğini anlayabilmiştim. Gözlerini kapatıp açtığında, elimi sıkıca kavradı. Ateş yürümeye başladığında ben de ona uyarak yürüdüm. Kantinden bize olan bakışların varlığıyla birlikte çıkabildiğimizde biraz olsun rahatlayabilmiştim.
"Ateş?" Dedim. Cevap vermedi.
Ateş, "Görecek o!" Dediğinde elimi bırakmıştı bile. "Bu kadar dibimize girdiyse göstereceğim ben ona."
"Ateş?" Dedim tekrardan. "Sakin ol sevgilim."
Ateş ona sevgilim dememi bile umursamadığında, "Bu çocukta bir bokluk var," dedi. "Bir şey var hissediyorum." Ne?
"Ne?" Dedim şaşkınlıkla.
"Bir şey var," dedi tekrardan Ateş. "Normal değil bu." Duraksadığında elimde tuttuğum telefonum peş peşe titredi. Normalde şu durumda açıp bakmazdım ama ekrana düşen Emir'in numarasıyla birlikte hemen mesajı açtım.
Ekrana geçenlerde Ateş'le öpüştüğümüz fotoğraf düştüğünde kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Ama kalbimin atış nedeni bu değildi. Altında yazan yazıydı.
0543 *** ** ** Emir: Bu fotoğrafı babanın görmesini mi istersin?
0543 *** ** ** Emir: Yoksa benimle bir gün mü geçirmek?
0543 *** ** ** Emir: Şartlarını benim koyacağım bir gün... :)
"Bu çocuk birisine çalışıyor." Ateş'in dudaklarının arasından dökülen cümleyle birlikte öylece kaldım.
Şimdi bir Ateş'e baktım,
Bir de Emir'in attığı mesaja.
~
Evet, nasıl buldunuz bakalım?
Beğendiniz mi?
~Sizce bundan sonraki bölümlerde ne olur?
~Bölümü tek bir emojiyle anlatır mısınız?😈
Lütfen yanımda olun! Yorumlarınızla bana destek olun, moral olun, ellerimi tutun. Hepinize çok teşekkür💙
İnstagram: mavininhikayeleri
Twitter: kendince_yazar0
Sizleri seviyorum.
💙
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro