
30.Bölüm: "Baş belası kuzen"
Biz geldik canımın en içleri!💙
Bugün 23 Şubat... Benim Kolejdeki Serseri'yi yazmaya başladığım gün. Yani galiba... Galiba diyorum çünkü tam yazdığım günü hatırlamıyorum ama içimden bir ses 23 Şubat olduğunu söylüyor gğwğeğdğ 23.02.2018... Üçüncü yılımız. Üç yıldır burada sizinleyim. Gitmelerim, dönüşlerim hep oldu ama değişmeyen bir şey var ki; o da size olan sevgim. İyi ki varsınız! Sizleri çok seviyorum.💙 Umarım birlikte olacağımız nice yıllarımız olur.
Multimedia: Bizimkiler💙
Ve hepinize iyi okumalar.
~
Vallahi bitmiştim, sıçmıştım. Olabilecek en kötü şeyleri şu an oluyordum.
Bismillah.
Ben ne bok yiyecektim?
Tam karşımda babam, halam, annem, abim ve canım kuzenlerim bana bakıyordu. Tabii bizim çocuklarda onlara.
Bismillah.
Bir şey yapmam gerekiyordu. Ve aklıma gelen ilk şeyi yaptım.
Bayıldım. Pardon bayılmış gibi yaptım.
Kendimi hızlı bir şekilde, "Ay ölüyorum," diyerek yere attığımda, kimseden ses çıkmadı. Herhangi bir tepki vermediler. Eee ama ben ölüyordum ya. Neden bir tepki vermiyorlardı?
Ölüyorum arkadaşlar ölüyorum.
Hani bayıldım ya ben.
Gözlerimi açmamak için kendimi zor tuttuğumda, birisinin tepki vermesini bekledim. Ama yoktu. Vay be! Demek gerçekten böyle bayılıp, ölsem kimse bir şey yapmayacaktı. Yazıklar olsun be!
Nankörler.
Kutay'ın, "Ben de ölüyorum galiba," diyen sesi kulaklarıma dolduğunda, onunda yanıma kendisini attığını hissettim. Öyle bir atmıştı ki... Maşallah yer yerinden oynamıştı. Ama bizimkilerden hâlâ ses çıkmıyordu.
Kutay'la ikimiz sözde bayılmıştık.
Yok mu başka arttıran?
Kendi kendime düşündüğüm şeyle gülmemek için kendimi zor tuttuğumda, aynı zamanda gözlerimi de sıkıca birbirine bastırdım.
"Ben de mi bayılsam acaba?" Diyen Beste'nin sesi kulaklarıma dolduğunda Beste sözlerine devam etti: "Ama ben böyle birden kendimi atamam ki... Kafam falan acır."
Valla Besteciğim göt korkusundan her şey oluyor. Göt korkusuna kendimi yerden yere bile vurabilirdim yani. Tamam tamam o kadarını da yapmazdım.
Burak, "Ben de şöyle bir yere yatıp, çaktırmadan uyusam," dedi. Yuh artık ama ya! Şu durumda bile uyku diyordu bir de üstüne çaktırmadan uyusam diyordu. Acaba çaktırmadan nasıl uyuyacaktı? Gerçi konu Burak olunca uyku konusunda bir sınırı olduğunu düşünmüyordum ya neyse.
Ateş'in, "Merhabalar efendim, merhabalar babacığım... aman amcacığım, merhabalar hala hanımcığım, merhabalar abi bozuntusu..." diyen sesini duyduğumda, nefesim boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım.
Allah'ım sana geliyorum, lütfen al beni!
Bu Ateş neler diyordu öyle? Valla ondan hiç böyle şeyler beklemezdim ama yapmıştı işte.
Asrın, "Sıçtın bir de üzerine sıvadın kardeşim," dediğinde biz hâlâ yerde öyle yatıyorduk. Kalkacak gibi de değildik. Böyle gözlerimin kapalı olması, annemi, abimi görmemem daha da iyiydi.
Abimin, "Ulan Ada ulan!" Diyen sert sesini duyduğumda, yerin dibine girmek istediğimi fark ettim. Şuradan yerin dibine bir yol olsaydı da geçip gitseydim hemen. Vallahi çok güzel sıçmıştım.
"Ah..." diye inledim. "Ölüyorum ben."
"Valla ben de ölüyorum Adaşkım." Biz bence de ölelim Kutay ya.
Asrın, "Abi şuradan sıyrılıp kaçsak..." dediğinde başımı onaylar anlamda sallamamak için kendimi zor tuttum. Ne olur kaçın ne olur...
"Amanin bunlar benim evimi ne yapmışlar böyle? Batırmışlar, içine etmişler, rezil etmişler. Amanin amanin." Annemin yana yakıla söylediği şeylerle birlikte dudağımı ısırdığımda, gözlerimi açtım. Bayılma numaram elimde patlamıştı. Birisi bile dönüp bakmamıştı be!
Yattığım yerden doğrulmaya çalıştığımda, kendimi Kutay'ın üzerine yasladım. Bir yerden kendi kendime kalkmam zor gibiydi.
Kutay, "Ah Adaşkım!" Diye bağırdığında, onu umursamadım. "Ezdin ezdin." Kaşlarım çatıldı. Yani şu an tek sorunum Kutay'ın ezilmesiydi, değil mi?
En sonunda doğrulabildiğimde, gözlerimi tek tek canım ailemin üzerinde dolaştırmaya başladım. Ama keşke başlamaz olaydım.
Babam kaşlarını çatabildiği kadar çatmış bir şekilde bana bakıyordu.
Halam, yüksek ihtimalle hastalığının ve yolun sersemliğinden dolayı pek ayılamamış gibiydi ama bir yarım saate ayılıp, canımı okurdu.
Annem, sanki her an eline terliğini alıp, beni terlik komasına sokacak gibi bana bakıyordu. Bir eli belindeydi ve kendisini zor tuttuğu belli oluyordu.
Abim ve kuzenlerimden bahsetmek bile istemiyordum. Ki abime bakamıyordum bile.
"Hoş geldiniz hoş geldiniz," dediğimde saçmaladığını fark ederek sustum. Hiç de hoş gelmiş gibi durmuyorlardı. Özellikle de annem...
"Halam, canım halam benim..." dediğimde hızlı bir şekilde halama atılıp, sarıldım. Ama tabii halamın yaralı olduğunu unutmuştum.
Halam üzerine atlamamdan dolayı bağırmaya başladığında, hızlı bir şekilde geriye çekildim. Valla neye girişsem elimde kalıyordu.
Babam, "Artık içeri geçelim," dediğinde sesinden akan soğukluğu tüm bedenimde hissedebilmiştim. Ah o sesindeki soğukluktan neler neler anlamıştım. Öldürecekti beni öldürecek.
"Bence geçmeyelim," dediğimde gülmeye çalıştım ama gülemedim. Ne olur geçmeyelim... İçerisi öyle bir haldeydi ki...
Annem, "Allah'ım bu kız beni öldürecek bir gün. Şu kız yüzünden kıh deyip gideceğim ben. Bitirecek bu kız beni, bitirecek..." diye kendi kendine söylemeye başladığında, ben daha bir şey diyemeden hızlı bir şekilde içeri girdi. Girmesiyle birlikte, "Ada!" Diye bağırması bir olduğunda, hemen kenarda duran ayakkabılıkta terliği eline aldı.
Hem de aldığı terlik en can acıtanıydı.
O terliğin bana geleceğini anladığımda, hızlı bir şekilde en yakınımda olan Ateş'in arkasına saklandım. Bir yandan da, "Anneciğim ne olur acı bana..." bağırıyordum.
Ama acımıyordu.
Annem vurmaya başladığında, henüz bana gelen bir terlik teması olmamıştı. Ki bu çok doğaldı. Çünkü; ben Ateş'in arkasına saklanmıştım. Yaşasın kötülük...
Annem, terliğiyle Ateş'e vurmaya devam ettiğinde Ateş'in şaşırdığını ve şaşkınlığından dolayı hareket dahi bile edemediğini anlamıştım.
Ee tabii gelmişti bu yaşına, belki de ilk defa anne terliği yiyordu. Benim kadar tecrübeli olmadığı için şaşırması da çok normaldi. Neyse annem ona tecrübe ettirmişti işte.
Ateş sonunda kendine gelebildiğinde, "Ulan Ada!" Diye bağıdır. Ne Ada ya? "Ah anneciğim, ah pardon teyzeciğim. Ama lütfen böyle yapmayın!" Ateş, annemin terliğinden kaçmaya çalışıyor ama kaçamıyordu.
Annem en sonunda vurduğunun Ateş olduğunu anlamış gibi başını kaldırdığında, "Ana!" Dedi. "Ben, sana mı vurdum güzel çocuğum?"
Güzel çocuğum mu?
Eee yok artık ama ya. Anneme göre de kendi kızı dışında herkes güzeldi yani. Bir beni beğenmiyor, atıyordu. Ayıptı be ayıp!
Ateş'in arkasından sadece başımı çıkardığımda anneme tatlı (!) olduğunu düşündüğüm bir tebessüm ettim. Annemin çatık olan kaşları biraz daha çatıldığında, "Anneciğim?" Dedim. "Canım annem benim." Yok, tepki vermiyordu. Sadece kötü kötü bakıyordu.
Ee ben yeniden bayılayım o zaman.
Hayır hayır, tabii ki de öyle bir şey yapmadım.
Babamın, "Açılın bakalım gençler," diyen sesini duyduğumda, gözlerimi ona doğru çevirdim. En nihayetinde eve giriyorlardı. Ama keşke girmeme gibi bir şansları olsaydı.
"Hoş geldiniz halacığım," dediğimde sesim içime kaçmış gibi çıkmıştı.
Canım kuzenim Selen içeri girdiğinde, "Valla hiç hoş gelmedik kuzi..." dedi. "Ev ahır gibi kokuyor." Sen geldin ya ondandır diyemedim. Genel olarak kuzenlerimle anlaşamayan bir yapım vardı. Ya da pardon onlar gül gibi benle anlaşamıyorlardı. Yoksa sorun kesinlikle ben de değildi.
"Güldür o güldür, ahır olsa duramazsın." Kutay'ın söylediği şeyle birlikte gülmemek için kendimi zor tuttuğumda, Selen gözlerini devirerek içeri geçti. Ve peşinden de diğerleri...
Babam içeri geçmeleri ile birlikte etrafa bakıp yüzünü buruşturduğunda, dudaklarımı ısırdım. Aslında çok dağınık değildi.
Hani külahın Ada dediğinizi duyar gibiyim...
Aradan geçen birkaç dakikanın ardından sonunda hepimiz içeri geçebildiğimizde, boğazımda derin bir çukur oluştu. Halamı salondaki koltuğa yatırmışlardı. Üçlü koltuklardan birine Selen, Hasan ve abim oturmuştu. Tekli koltuklara da babam ve annem oturduğunda, biz sandalyelere kalmıştık.
Aslında bizim çocuklar gitmeyi, pardon kaçmayı istemişlerdi ama ben onları tabii ki de bırakmamıştım. Madem bir şey yapmıştık o zaman çilesini de kendim çekmezdim. Hem suçlu onlardı.
Salonda kimseden çıt çıkmadığında, sadece birbirimizin nefes alışverişlerini duyuyorduk. Gözlerim Ateş'in ayağının dibinde duran sigara paketine takıldığında, öksürmemek için kendimi zor tuttum. Ya da tutamadım.
Birden öksürmeye başladığımda, hepsi gözlerini bana doğru çevirdi. Gözlerimle yerdeki sigara paketini işaret etmeye çalıştığımda, Ateş tabii ki de anlamadı.
"Bana geldiler böyle," dediğimde oturduğum sandalyeden kalktım. "Ben bir su içeyim en iyisi." Hâlâ öksürüyordum.
Tam Ateş'in önünden geçerken ayağımla sigara paketini iteklediğimde, için için kimsenin görmemesini diledim. Yani zaten batacağım kadar batmıştım bari bunu görmemiş olsunlardı.
Mutfağa geçtiğimde, hemen aldığım bardağa su doldurmaya başladım. Doldurduğum suyu tek dikişte içtiğimde, abim sanki alev almak istercesine mutfağa girdi. Mutfağın kapısını kapattığında, kalbim korkuyla çarpmaya başladı.
Bismillah.
Bana ne yapacaktı ki?
"Ne... ne oldu?" Dediğimde sesim titremişti.
Abim, "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Dediğinde sesini yükseltmişti. "Biz sana iki gün evi bırakıp gidemeyecek miyiz? İki gün ya iki gün olaysız duramıyor musun kızım sen?" Anca bağırıp duruyordu.
Sanki bir şey yapmıştım ha!
Neyse bağırsın dursundu. Hem ne demişler; en büyük cevap susmaktır. O yüzden çatışmaya ara, susmaya devam...
"Toplamışsın kendin gibi olan arkadaşlarını. Sıçmışsınız evin içine. Geldiğimizde oturacak yer bulamadık oturacak." Yok artık ama ya. Koltukları mı yemiştik biz? Bir de olayı dramatize etmek için oturacak yer bulamadık falan diyordu.
Gel başımın üstüne otur yani.
"Abart abart..." dedim kendimi tutamadığımda. En büyük cevap susmak falan değilmiş arkadaşlar. Hazır yerini bulmuşken konuşun konuşabildiğiniz kadar.
"Ada, sen benimle dalga mı geçiyorsun?"
"Yo..." dedim gayet rahat bir şekilde. "Ne dalga geçeceğim ben seninle? Hem dalga denizde..." O iğrenç esprimi yapacağım sıra abim hızlı bir şekilde sözümü kesti.
"Allah'ım sen bana sabır ver, sen bana sabır ver. Şu kızla sen bana yardım et, ne olur yardım et." Yani bana gücünü yetiremeyen herkes de anca sabır çekiyor, dileniyordu.
Sonuna kadar çatışmaya devamdı...
"Bana baksana sen!" Dediğimde işaret parmağımı kaldırıp abime doğru salladım. Abimin gözleri parmağıma düştüğünde kaşları derin bir şekilde çatıldı. Yüksek ihtimalle bu cüretkarlığı nereden bulduğumu sorguluyordu.
"Bana bağırıp durma! Vallahi içeri gider, dolabına sakladığın içki şişelerini bir bir ortaya dökerim. Hani şu soda içiyorum ayağına, götürdüğün içkileri." Tehdit edercesine söylediğim şeyle birlikte abim çok kısa bir an için şaşırdı. Ama bu şaşkınlığını hemen üzerinden atabilmişti.
Abim, "Ne saçmalıyorsun sen?" Dediğinde alaylı bir şekilde güldüm.
"Gerçekten mi?" Dediğimde alay edercesine konuşmuştum. Yani gerçekten yaptığı bir şeyi anlamamazlığa mı vuracaktı? "Ne demek istediğimi anlamadıysan sana uygulamalı bir şekilde gösterebilirim abiciğim. Mesela; o şişeleri içerideki masanın üzerine dökebilirim."
Abim, "Bana bak Ada!" Dediğinde hızlı bir şekilde sözünü kestim.
"Asıl sen bana ak. Sanki hepiniz aksınız da bir ben mi karayım be? Gelen geçen bana vuruyor, üzerime geliyor. Ama bana bak sen hele bir içeride annemle, babamın önü sıra yangına kürekle git, ben o zaman sana ne yapacağımı biliyorum." Söylediklerimden sonra abim âdeta burnundan solumaya başladı. Solusun solusundu.
İşte şimdi ne demek istediğimi anlamıştı.
Abimi mutfakta öylece bırakarak çıktığımda, içeriye doğru yürümeye başladım. Ama fazlasıyla tedirgindim. Abimi halletmiştim ama bir de bunun diğerleri vardı işte.
Mesela; annemin terlikleri...
Sonrasında halamın kendine gelince yapacak olduğu söylenmeleri.
Selen ve Hasan'dan bahsetmiyordum bile. Biz de kalacaklarına göre ikisi de başıma bela olacaklardı.
Annem, "Ya abla bunlarda bizim çocukların arkadaşları," dediğinde gerçekten de tam zamanında gelmiştim yani.
Halam, "Maşallah maşallah..." dediğinde gözlerini değişiklerin üzerinde dolaştırmaya başladı. "Bunların hepsi sanki şu miss yarışmasından çıkma gibi." Miss yarışması mı?
Selen, "Miss Turkey anne o..." dediğinde halam, "Aman," dedi başından savmak ister gibi. "Neyse işte."
Kutay, "Şahsen hala hanımcığım ben o yarışmaların içinde doğdum. Annem beni şaheser diye doğurmuş ve podyumlara bırakmış yani. Benim ilk kelimem bile podyum olmuş. Ben bir yürürüm, dönüp beş, on defa daha bakarlar..." dediğinde gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldı. Kutay öyle bir konuşmuştu ki... Yani onu susturabilene helal olsundu. Ki benim halam öyle kendinden başka çok konuşan kimseyi de sevmezdi. Hep onun konuşması gerekiyordu.
Kutay'ın yanında oturan Asrın, Kutay'ın bacağına vurduğunda Kutay, "Ah..." dedi. "Gitti bacağım." Yüksek ihtimalle şu ortamda kafasına vurmamak için bacağına vurmuştu ama Kutay bunu bile fazlasıyla belli etmişti.
Asrın'da böyle olduğunu düşünüyor olmalı ki; "Lan zevzek!" Diyerek Kutay'ın kafasına hızlıca geçirdi. "Sus lan bir."
Beste, "Bence biz artık gidelim," dediğinde Ela'da ona destek çıkmak istercesine, "Evet evet..." dedi. "Gidelim biz. Biz zaten Ada korktuğu içim gelmiştik. Siz de geldiğinize göre, gidelim artık." Kızlar zengin kalkışı yapar gibi birden kalktıklarında, kaşlarım çatıldı.
Vallahi de billahi de gideceklerdi ya.
Kızların peşinden Asrın ve Burak'da kalktığında, Kutay ve Ateş henüz kalkmamışlardı.
Annem, "Tamam çocuğum tamam," dediğinde oturduğu yerden kalktı. "Yolcu edeyim ben sizi."
Hasan, "Sizinle de tanışamadık," dediğinde gözlerini Ela'dan ayıramamıştı. "Ben Hasan." Kutay birden yerinden cırladığında, "Yumruğumla tanışırsın belki," dedi. Kutay'ın bu çıkışı karşısında karşısında, Hasan'ın kaşları çatıldığında, gülmemek için kendimi zor tuttum.
Valla kuzenim diye demiyordum ama çok çapkın bir yapısı vardı. Yani ben onu en son bir yıl önce görmüştüm. Ama şimdi bakıyordum ki; bir yıl önce neyse, bir yıl sonrada oydu. Bir gram olsun değişmemişti.
Çapkın doğmuş, çapkın da gidecekti.
Burak, Kutay'ın kolundan çekiştirip onu yürütmeye başladığında, ben de oturduğum yerden kalktım. Benim peşimden Ateş'de kalktığında, "Ben arkadaşlarımı yolcu edeyim o zaman..." dedim. Sonrada yolcu etme bahanesiyle odama kaçacaktım zaten. Odamın kapısını da kilitlersem bugün artık oradan çıkmazdım.
Kapının önüne geldiğimizde Beste, Ela, Burak ve Asrın çoktan evden çıkmıştı bile. Allah'ım sanki bizden kaçıyorlardı ya.
Kutay, "Kardişlerim öpüşecekseniz ben size paravan olurum. Kimse görmez sizi," dediğinde gözlerimi şaşkınlıkla açtım. He Kutay öpüşecektik.
Tövbe tövbe...
"Saçmalama," dedim hemen. "Senin paravanını geçtim, Zuhal Topal'ın paravanını bile getirsen öpüşemeyiz biz." Söylediğim şeyle birlikte Ateş güldüğünde, Kutay, "Ooo..." dedi.
Ne ooo?
Salak.
Ateş, "Neyse," dediğinde duraksadı. Ama ben gözlerinden geçen eğlenceli parıltıları görebilmiştim. "Başka zamana öpüşürüz artık."
Ay bu da nasıl bir fırsatçıydı ya?
"Rüyanda canım rüyanda," dediğimde Ateş'i itekledim. Kutay'la birlikte sonunda evden çıktıklarında, Ateş bu seferde kapının önünde duraksadı.
"Gel seni de kaçırayım istersen." Ateş'in şu durumda bile söylediği şeyle birlikte kaşlarım çatıldığında, arkadan bir el belime sarılıp beni kendisine doğru çekti.
"Ben seni bir kaçıracağım şimdi," diyen abimin sesini duyduğumda, dudaklarımı dişlemeye başladım. Zaten zor durumdaydım iyice zor duruma düşecektim.
Ateş ağzının içinden, "Abi bozuntusu..." diye homurdandığında, bunu abim tabii ki de duymuştu.
"Bas git lan!" Diyen abim bir adım öne çıktığında, Ateş yerinden kımıldamamıştı bile. Allah'ım sen bana sabır ver.
Ateş'in şu an kaçması gerekmiyor muydu?
Gerekiyordu ama kaçmıyordu işte.
Abimin kolundan tuttuğumda, Ateş'e bakarak, "Gitsene ya..." dedim. Daha bön bön yüzümüze bakıyordu.
"Bak hâlâ karşımda duruyor benim." Abimin bağırarak söylediği şeyle birlikte onu geriye çektiğimde, hızlı bir şekilde kapıyı kapattım.
Ben, bu abimin Ateş nefretini ne yapacaktım ya?
Öylece kapının önünde abimle birlikte kalakaldığımda, "O zaman," dedim. "İki orta bir sade, haydi bana müsade." Söylediklerimden sonra hızlı bir şekilde odama kaçmaya başladığımda, annem arkamdan, "Ada!" Diye bağırdı.
Ne Ada ya?
Ada diye birisi yok yok. Dağa kaçtı dağa. Unutun siz onu!
Odama girdiğimde, hemen kapısını kilitledim. Kendimi asla riske atamazdım. Yatağımın üzerine atladığımda, cebimden telefonumu çıkardım.
Maşallah grubu yine coşturmuşlardı.
WhatsApp'a girdiğimde, bizim çocukların attığı mesajları okumaya başladım.
Kankaların en ponçik kalplisi: Sıçış
Kankaların en ponçik kalplisi: Adaşkım fena sıçtı
Burak: Valla o neydi öyle ya
Burak: Yüz ifadeleriniz aklımdan çıkmıyor
Asrın: Bu mallar bir de kendilerini yerle attılar
Mallar?
Siz: Ne diyon be?
Siz:
Asrın: Kendinizi ne de güzel yere attınız öyle
Asrın: Bir de bayılmış numarası yapıyorlar
Asrın: Değişikler
Beste: asdfgfga
Kankaların en ponçik kalplisi:
Beste: asdfgfga
Asrın: Siz
Beste: asdfgfga
Bu da anca her şeye random atıp duruyordu.
(Burada kendimden bahsediyom ğwğdğdğ)
Ela: Ada hadi biz kaçtık
Ela: Sen naptın
Ela: İyi misin bacım?
Ela: Mesaj attığına göre yaşıyorsun ama
Siz: Siz var ya ne kadar fena, kötü, satıcı, şeytan arkadaşlarsınız
Siz: Beni bir başıma bırakıp gittiniz
Serseri: Hatırlarsan yüzüme kapıyı kapatan sendin...
Aman bu da en olmadık yerde girmişti mesajımın arasına.
Siz: Sen sus.
Siz: Hepinizin plakasını aldım
Siz: Ben bunu yanınıza bırakmam.
Beste: asdfgfga
Burak: Beste...
Siz: Beste!
Kankaların en ponçik kalplisi: Eli takılı kaldı diyeceğim ama....
Asrın: asdfgfga
Beste: asdfgfga
Bunlar biraz salak mıydı?
Grubun ismine tıkladığımda, hemen Asrın ve Beste'nin gruptan attım.
Asrın kişisini çıkardınız.
Beste kişisini çıkardınız.
Siz: Başka atılmak isteyen var mı?
Kankaların en ponçik kalplisi: İstemez
Kankaların en ponçik kalplisi: Beni kimse atamaz.
Kankaların en ponçik kalplisi: Ben çıkarım
Kankaların en ponçik kalplisi ayrıldı.
Siz: Buna ne oldu yaa?
Ela: Off
Ela: Özelden beni gruba al yanlışlıkla çıktım diye ağlıyor
Siz: nE?
Ay ben şu an aynı annem gibi yazmaya başlamıştım.
Ela, Kankaların en ponçik kalpli kişisini ekledi.
Burak: At gibi giden it gibi dönermiş.
Kankaların en ponçik kalplisi: İt ürür kervan yürür yavrum:))
Okuduğum mesajlarla birlikte güldüğümde annemin, "Ada!" Diye bağıran sesi kulaklarıma doldu. Yattığım yatağımdan korkuyla kalktığımda, ne yapacağımı bilemedim.
Yeniden terlik şov geliyor diyebilir miydik?
"Ada!" Hâlâ bağırıyordu. Ama ben bir türlü cevap veremiyordum.
"Kız, kime diyorum ben?" Galiba bana...
Annem, bu sefer de kilitli olan kapımı zorlamaya başladığında, tekrardan "Ada!" Diye bağırdı.
Yokum ben yokum.
Sesimi kalınlaştırdığımda, "Öyle birisi yok," dedim. Sesimi duyan annem tüm evi inletircesine, "Ada!" Diye böğürdüğünde onu daha fazla sinirlendirmemek için kapıyı hızlı bir şekilde açtım. Zaten ilk günden halamlara da rezil olmuştuk. Daha onun hesabını soracaklarını biliyordum.
Kapıyı açtığım gibi gördüğüm annem ve Selen'le birlikte, "Anneciğim," dediğimde Selen'i görmezden gelmeyi seçmiştim. Halamın kızıydı belki ama biz onunla pek anlaşamıyorduk. Bunda belki de benden iki yaş büyük olmasının etkisi olabilirdi.
Annem çatık kaşlarının ardından bana bakmaya başladığında, gözlerini beni tehdit edercesine kıstı. Ve sonra da Selen'e dönüp, ona gülümsedi.
Benim annem, ona gülümsedi. Ona! Pes be!
"Geç kızım sen hadi. Eşyalarını yerleştir." Annemin söylediği şeyle birlikte Selen sanki bu anı bekliyormuşçasına odama daldığında, beni itekleyerek içeri geçti.
"Ne oluyor anne?" Dediğimde sesimden akan şaşkınlığımı fark edebilmiştim.
"Ne, ne oluyor? Selen'le beraber kalacaksınız."
"Yok artık!" Diye bağırdığımda annem hemen kolumu cimcikledi. Ağzımdan kaçan inlememe engel olamadığımda annem, "Bana bak!" Dedi. "Selen'le birlikte kalacaksınız. Sakın kıza kötü davranayım falan deme."
"Anne ya..." dediğimde sesim mızmız bir şekilde çıkmıştı. "Gitsin başka yerde kalsın."
"Kız!" Diye cırladı annem. "On oda, üç salon mu bizim evimiz. Hepi topu üç odası var." Haklıydı ama ben şu an bunu kabul etmek istemiyordum. Tam itiraz edeceğim sıra annem tekrardan kolumu cimcikledi.
Gelen de giden de bana vuruyordu...
"Gözüm üzerinde Ada! Zaten daha geldiğimizdeki o halin hesabını vermedin. Onların da hesabını soracağım." Ne olur sorma... Annem söylediklerinden sonra ardını dönüp gittiğinde, gözlerimi Selen'e doğru çevirdim.
Eşyalarını, benim dolabıma yerleştirmeye başlamıştı.
Bir dakika, bir dakika...
Benim dolabıma.
Burnumdan solumaya başladığımda, tabii ki de hiçbir şey diyemedim. Zaten bugün yeterince mimlenmiştim bir de Selen'le tartışamazdım.
"Yerleştir yerleştir," dediğimde sesim imalı bir şekilde çıkmıştı. "Hatta eşyaların sığmazsa ben yer açayım sana." Söylediklerimden sonra Selen gözlerini bana çevirdiğinde yapmacık bir şekilde gülümsedi.
Şu an hangimiz daha yapmacıktık acaba?
Selen, sarı, uzun saçlarını arkasına savurduğunda, "Yok canım," dedi. "Yeter burası. Zaten pek bir eşya getirmedim."
Pek bir eşya getirmedim mi demişti o?
Daha ne getirecekti be? Resmen bir valiz dolusu eşya getirmişti.
Selen eşyalarını yerleştirmeye devam ettiğinde, dik dik ona bakmaya başladım.
Zayıflamış mıydı o? Yılan...
"Yalnız arkadaşların baya iyilermiş Ada. Nerden buldun sen onları?" Selen'in söyledikleriyle birlikte gözlerimi devirdim. Pazardan buldum canım...
"Okuldan arkadaşlarım," dedim sadece.
Selen, "Öyle okula can kurban be!" Dediğinde gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldı. O ne diyordu be! "Hepsi birbirinden iyiydi ama şu en uzunları off diyorum."
Ne?
Ne?
Hepsi birbirinden iyi miydi?
En uzunları mı demişti o?
Aralarında en uzunları Ateş'ti.
Kaşlarım çatıldığında Selen benim çatılan kaşlarımı görmeden, sözlerine devam etti. "Keşke bana ayarlasan onu Ada. Hem yakın arkadaşın, bir numarasını falan versen."
Bismillah.
Tutmayın beni!
~
Nasıl buldunuz bakalım?
~Bölümü tek bir emojiyle anlatın desem?
İnstagram: mavininhikayeleri
Twitter: kendince_yazar0
Sizleri seviyorum.
💙
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro