
3.Bölüm: "Lütfen gel"
Ben geldim galiba. Ciddili ciddili geldim ğsididixix Nasılsınız? O kadar çok merak ediyorum ki. Nasılsınız, n'aptınız, günleriniz nasıl geçti, sınavlarınız, karnelerinizin durumu. Lütfen bunları benimle paylaşın. 🌸
O kadar uzun zaman oldu ki.. Ben dayamadım gerçekten. Ama sonunda geldim. Çoğunuzun bildiği gibi bir hafta sonra üniversite sınavım var. Zaten bu uzak kalışlarım bu yüzdendi. Tüm hikayelerime geçen haftalarda dönmüştüm ama bir tek Kolejdeki Serseri (Serseri) kalmıştı. Artık ona da dönmek istedim. Uzun bir süre derslerime çalıştım, bende herkes gibi emek verdim artık hakkımda hayırlısını, herkes için hayırlısını diliyorum. Sınavımdan sonra burada daha sık olacağım. Sizleri bu kadar beklettiğim ve merakta koyduğum için hepinizden çok çok özür dilerim. Hâlâ benimle misiniz bilmiyorum. Gidenlere hak veriyorum. Kalanlara da çok teşekkür ederim. 💙
Bu kadar aradan sonra hâlâ benimle misiniz?
Benimleyseniz lütfen beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin. O kadar çok ihtiyacım var ki..
Bölüm şarkımız; Michael Jackson - You Are Not Alone
İnstagram: mavininhikayeleri
Hikâyelerim için yaptığınız kapakları, afişleri, resimleri benimle buradan paylaşırsanız çok mutlu olurum. Sormak istediğiniz her şeyi de çekinmeden sorabilirsiniz.
Hepinize iyi okumalar.
2.Sezon 3.Bölüm: "Lütfen Gel"
~
32 gün sonra...
Bir adam vardı baş ucumda. Kalbimin en içinde, kurduğum hayallerimin tam ortasında. Bir adam vardı kalbimin derinlerinden gelen, içimi yakıp kavuran bir sevdanın ortasında beni bırakan.
Tam baş ucumda, saçlarımı okşuyor. Dokunduğu yerler alev alıyor.
"Ben buradayım başımın belası." Tanıdık sesi içime işlediğinde başımı iki yanıma doğru salladım. Burada değildi biliyorum. Yine aynıydı. Yine beni içine alan bir rüyanın içerisindeydim.
"Burada değilsin," diye mırıldandım.
"Buradayım Ada." Yine aynı sözler, yine aynı dokunuşlar...
"Burada değilsin serseri," diye bağırarak gözlerimi açtım. Elim kalbime doğru giderken, hıçkırarak ağlamaya başladım. "Değilsin işte burada. Değilsin, değilsin. Yoksun yanımda, yoksun." Elimi ağzıma kapatarak hıçkırıklarımı biraz olsun kesmek istedim. Kimseye sesimi, çaresizliğimi duyurmak istemiyordum.
"Lütfen iyi ol. Yanımda olmasanda yaşa bir yerlerde iyi ol." diye fısıldadım.
"Buna ihtiyacım var, iyi ol."
***
Yaklaşık on iki gündür tuttuğum günlüğümü elime alıp, kapağını açtım. İçimi tam anlamıyla dökebildiğim tek şeydi. Çevremdeki insanlara kendimi anlatamıyordum. 'Ağlama Ada, geçer Ada, üzülme Ada' bu cümleleri duymaktan o kadar çok bıkmıştım ki. Hiçbir şeyin geçtiği yoktu. Tüm acılarım, özlemim tüm benliğiyle içimde kalıyordu. Geçmiyordu. Geçmeyecekti de.
Elime siyah kalemimi alıp, yüreğimden dökülenleri yazmaya başladım.
Serserim..
Yokluğunun 32'nci günü. Gülüşünden, bakışından, sesinden, kokundan, senden uzak kaldığım 32'nci gün. Çok özledim. Yemeyi unuttum, o çok sevdiğim çiğlöfteyi unuttum, çikolatalarımı unuttum ama sen hâlâ gelmedin. İçimde beni yakıp geçen özleminle bir başıma bıraktın.
Çok özledim, çok.
Yokluğunda aldığım nefesi içime çekemez oldum da kimseye derdimi anlatamadım. Herkes 'geçer Ada, biter Ada, üzülme Ada' diyor. Kimse içimde ne çektiğimi, senin yokluğunda yüreğimin ne dillendirdiğini bilmiyor. Sadece geçer diyorlar. Ama ben ne senden geçebiliyorum ne de senin özleminden. Sana dair ne varsa içimde, kalbimde. Sen de benden geçmezsin biliyorum, geleceksin biliyorum. İyisin biliyorum, iyi ol istiyorum.
Lütfen benim için, bizim için iyi ol.
Sen iyi olursan hem hissederim ki ben. Yaşadığını hissediyorum mesela. Bir yerlerde nefes aldığını, hâlâ benimle olduğunu. İyi olduğunu da hissederim ben.
Sadece sen iyi ol.
Seni seviyorum. Öyle böyle değil...
Kalbim seni çok seviyor.
Günlüğümün kapağını kapattığımda, gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim.
"Ada hadi kalk kızım bak arkadaşların geldi." Annem odaya doğru söylenerek dalmıştı. Ellerimle gözlerimi biraz daha silerek ağladığımı belli etmemeye çalıştım. Beni hazırlanmış bir şekilde gördüğündeki gözlerindeki şaşkınlığı anlayabilmiştim. Yataktan çıkmayan, kendimi odama kapatan benim şimdi böyle hazır olmama şaşırıyordu.
"Aaaaa nereye böyle kızım, hazırlanmışsında?"
"Bir yere değil sadece hava alacaktım o kadar."
"Arkadaşların geldi ama gitme şimdi, ya da beraber çıkın dışarı ha? Hem bak bakayım sen bana ağladın mı sen?" Soru sorar bir şekilde konuşmasına cevap vermedim. Sessiz kaldım. Son otuz iki gündür de olduğu gibi. Annemi arkamda bırakarak, salona doğru adımladım.
"Adaşkım," diye bağırarak üzerime koşan Kutay'a karşılık kendimi gülümsemeye zorladım. Ama gülüşlerim hep buruktu.
"Hoş geldiniz," deyip bana sıkıca sarılmasını izin verdim.
"Hoş bulduk Adaşkım hoş bulduk. Nurten anneciğimin yemeciklerinden yemeye geldik." dediğinde güldüm. Beni güldürmeye çalıştığı o kadar belliydi ki. Evet, bu zor zamanlarda arkadaşlarım annem ve babamla tanışmıştı. Sürekli bize girip çıkmaya başladıklarından dolayı annem fazlasıyla alışmıştı. Her gün Kutay oğlum gelecek diye onun en sevdiği yemeklerden yapmaya başlamıştı. Evet, en çok Kutan'la anlaşmışlardı.Tabii babam her ne kadar bu durumdan memnun olmasada annemden korkusuna bir şey demeye cesaret edemiyordu. Aslında babamın da çocukları sevdiğini hissediyordum ama çocuksu bir kıskançlığın içinde olduğunun da farkındaydım.
"Ada nasılsın?" Beste'nin sorduğu soruyla birlikte omuzlarımı silktim. Sahi nasıldım? Kötü? İyi? Kötü ya da iyi olamayacak kadar hiçtim ben. Yok gibi hissediyordum kendimi. Hayattan hiçbir beklentim, ya da yaşama isteğim kalmamıştı. Her gün gözlerimi yeni bir güne açıyordum ama boşunaydı. Yaşıyor gibi değil de her gün hissettiğim bu acıyla daha çok ölüyor gibiydim.
"Hadi gelin bakalım çocuklarım önce kahvaltı yapalım sonra da ben size güzel güzel yemekler yapayım." Annemin sesiyle birlikte daldığım düşüncelerimden sıyrılmak zorunda kaldım. Kutay koşarak mutfağa doğru giderken, bizlerde peşinden yavaş bir şekilde mutfağa doğru girdik.
***
"Hadi bakalım siz erkekler salona geçin, biz de güzel kızlarımla birlikte çok çok güzel şeyler hazırlayalım." Annemin dediğine hafifçe gülümsedim.
"Ben de yardım edeyim Nurten anneciğim yakışıklı çocuğun olarak."
"Yok yok yakışıklı çocuğum sen hiç zahmet etme." Annem Kutay'ın bu teklifini kesin bir dille reddetmişti. Çünkü en son annemle beraber mutfağa girdiklerinde Kutay bir yandan yardım ederken diğer yandan annemin hazırladıklarını ışık hızıyla bitirmişti. Annem de o günden sonra Kutay'ı bir daha yanında mutfağa sokmamıştı.
Çocuklar mutfaktan çıktığında, mutfakta annem, Beste ve ben kalmıştık. Canım hiçbir şey yapmak istemiyordu ama annemi ve çocukları kırmak istemiyordum. Benim için çabaladıklarını biliyordum ve artık onları üzmek istemiyordum.
"Evet güzel kızlarım güzel bir çikolatalı kek yapalım mı ne dersiniz?" Annemin sorusuyla düşüncelerimden sıyrılabilmiştim.
"Yapalım yapalım çok güzel olur Nurten teyze." Beste annemi onaylarken benim aklım çok farklı bir yere gitmişti.
Flashback
Elimde tuttuğum kek tabağıyla oturduğumda Ateş'te gelip yanıma oturdu. Beraber ilk kekimizi yapmıştık ve tadını çok merak ediyordum.
Ateş'i beklemeden yemeye başladığımda, gülüşü kulaklarıma doldu. Evet, birazcık öküz olabilirdim.
Gözlerimi kapatırken, "Enfes olmuş." diye beğeniyle söyledim. Bir şeyi çok beğendiysem hep gözlerimi kapatarak yerdim. Öyle tadına varıyordum.
Ateş'te bir Çatak aldığında, "Nasıl olmuş?" diye sordum.
"Güzel olmuş." dediğinde kaşlarımı sahte bir kızgınlıkla çattım.
"Hani bunun muhteşem, efsane, enfes, böyle bir şey hayatım boyunca yemedi mi?" diye sordum. Evet, kendime zorla övdürecektim.
Ateş elindeki tabağı bırakıp, dizlerime yattığında öylece kalakaldım.
Böyle ani hareketleri yok mu? Bir gün kalpten gidecektim. Ve bunun tek suçu Ateş olacaktı.
Ellerim istemsizce yumuşak saçlarını bulurken, oynamaya başladı. Benden güzel saçları vardı. Gerçi Ateş her şekilde benden güzeldi ya olsundu.
"İyi ki varsın." diye mırıldandım.
Ne? Hep ben mi öküz olacaktım? Benim de böyle romantik anlarım tutuyordu işte. Saçlarını okşamaya devam ederken yeniden mırıldandım.
"Hep ol."
Flashback bitti
Gözümden yaşlar düşmeye başladığında, annemin ve çocukların sesleri de kulaklarıma dolmaya başlamışı. Sesleri algılayabilsem de bir tepki veremiyordum. Geçmiş güzel günlerimize dalmış oradan çıkamıyordum.
Üzerime doğru uzatılan elleri iteleyerek, odama doğru koşmaya başladım. Odama girdiğimde kapımı hızlıca kilitleyip, başımı duvara doğru yasladım. Ayaklarım artık beni taşıyacak gücü bulamadığından yere doğru çöktüm. Başım duvara yaslı bir şekilde, gözlerimden akan yaşlarla birlikte öylece duruyordum.
"Ada aç kapıyı kızım."
"Ada lütfen açar mısın?"
"Adaşkım aç kapıyı yanına ben geleyim."
"Ada anneciğim lütfen yapma böyle."
Annemin ve çocukların bağıran, telaşlı sesleri kulağıma dolduğunda tepkisiz bir şekilde kaldım.
"Ada aç kapıyı!"
"Lütfen aç hadi kızım. Korkutuyorsun bak bizi."
"Yeter," diye bağırdım. "Yeter artık yeter! Rahat bırakın beni sadece rahat bırakın. Beni benimle bırakın. Beni bizimle bırakın! Yeter!" Avazım çıktığı kadar bağırdığımda, artık kapının önünden sesler gelmiyordu. Adım seslerini duyduğumda gittiklerini anlayabilmiştim.
Başımı ellerimin arasına doğru alıp, bir süre öylece durdum. Gözlerimden akan yaşlara her an bir yenisi daha ekleniyordu.
Yerde sürünerek, dolabımın yanına doğru geldim. Dolabımın kapağını açıp, alt tarafında duran kuyuyu yere doğru çıkardım. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım.
Kutunun kapağını açıp, içine doğru baktım.
Bu kutu bizim kutumuzdu.
Bize aitti.
Serseri ve Yavru Pandaya aitti.
Üst taraflarda duran resimlerden bir tanesini alıp, bakmaya başladım. Ellerimizi birleştirip gökyüzüne doğru uzattığımız bir resimdi. Gözümden bir damla yaş akıp resmin üzerine düştüğünde, resmi yan tarafıma doğru koydum.
Diğer bir resmi alıp ona bakmaya başladım. Ateş'e ceza olarak giydirdiğim kostümle birlikte çekindiğimiz resimdi.
Sonra Ateş'in benim için kazandığı pandaya baktım.
Zipline'den kalan resimlerimize baktım. O gün onu nasıl deli ettiğim aklıma geldiğinde, burukça gülümsedim.
Tüm resimlerimizi çıkartıp, yere doğru tek tek dizdim. Kutunun en altında kalan tişörtü çıkartıp, burnuma doğru götürdüm. Sırf kokusu geçmesin, kokusu benden gitmesin diye bu tişörtü yıkatmamıştım. Burnum kokusunu içine doğru çekerken, sıkıca sarıldım tişörtüne.
Sıkıca sarıldım tişörtümüze.
Dudaklarımdan düşen kelimeler yine aynıydı.
"Lütfen gel!"
~
Evet, Ada 'lütfen gel' diyor. Duygu yüklü bir bölüm oldu ben de yazarken gözyaşlarımı tutamadım. Uzun zaman yazmayınca yazmakta oldukça zorlandım. Hemen olaylara geçmek istemediğimden de biraz Ada biraz da bir eksikle değişikleri yazmak istedim.
Hepsinin içinde Ateş'in yokluğu olsa da belli etmemeye çalışıyorlar. Bir sonraki bölüm hepsinin içindeki duyguları vermeye çalışacağım. Kısa bir bölüm oldu ama dediğim gibi uzun zamandır yazmayınca elimden gelen bu oldu.
Lütfen beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Bir önceki bölümün sınırı iki katına çıkılmış ve ben gelememişken bölüme sınır falan koymak istemiyorum. Ama desteklerinize, yorumlarınıza ihtiyacım var. Lütfen eksik etmeyiniz. 🌸
İnstagram: mavininhikayeleri
SİZLERİ SEVİYORUM.
Mavi kalpler.
💙
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro