29.Bölüm: "Oyun"
Biz geldik canımın en içleri!💙
Nasılsınız, iyi misiniz? Umarım keyfiniz yerindedir. Beni soracaklar için; ben iyiyim. Finallerim bitti ve bazı derslerimden kaldım(instagram'da olanlar biliyor gğwğdğdğ) bütünleme sınavılarım başlayacak ve bir süre bölüm atamayacağım. Üzgünüm...
Bir sonraki bölümün alıntısını instagram hesabımda paylaşacağım. İnstagram: mavininhikayeleri
Ve biliyorsunuz ki; yeni bir hikâyeyi başladım. VİSAL Okuyanlar zaten biliyor ama okumayanlar için çok kısa bahsetmek istiyorum. Visal bir mahalle hikâyesi. Ama emin olun farklı bir mahalle^^ O yüzden oraya da gelirseniz beni çok mutlu edersiniz.
Sınır: 1000 beğeni
İyi okumalar.
~
Göz kapaklarımın üzerine çökmüş olan ağırlıkla birlikte gözlerimi araladığımda, ellerimle gözümü ovuşturdum. Gözlerimi biraz olsun açabildiğimde, kızlara baktım. Ela ve Beste birbirlerine sarılmış bir şekilde yerde yatıyorlardı. Evet, onları yerde yatırmıştım. Yatırmıştım yatırmasına ama sanki yerleri değişmiş gibiydi. Ela, Beste'nin yerinde yatıyordu. Beste ise Ela'nın...
Uyurken ne yaşamışlardı, gerçekten anlayamamıştım yani.
"Kızlar?" dediğimde yastığımın altına koyduğum telefonumu elime alıp, ekranını açtım.
Oha! Oha!
Saat 15.42'ydi.
Ay bildiğiniz öğlen olmuştu ama biz daha yeni uyanabilmiştik. Hatta uyanamamıştık bile. Tabii gecenin bir yarılarına kadar kızlarla sohbet edersek bu saatlerde uyanmamız da çok normaldi.
O olaylı gecenin üzerinden iki gün geçmişti. Annemler hâlâ gelmemişti ve Ela'yla, Beste bizde kalıyorlardı. İlk başta bunun için Ela'nın annesini ikna etmek biraz zor olsa bir şekilde ikna edebilmiştik. Yani resmen kızlarla birlikte Ela'nın annesinin ağzından girip, burnundan çıkmıştık.
Oh iyi de yapmıştık.
"Kızlar kalkın hadi ya..." diye huysuzda homurdandığımda, yatağımın içinden çıktım. Paytak adımlarla ilerleye ilerleye banyoya girdiğimde, elimi yüzümü yıkamaya başladım.
O gece Emir'den gelen mesaj üzerine ne yapacağımı bilememiştim ve Emir'e cevap vermeden onu engellemiştim. Tabii sonrasında gelen Ateş'e de bir şey çaktırmamaya çalışmıştım. Emir'in amacının ne olduğunu aşağı, yukarı anlamıştım zaten ama şu anlık sessizdi. Üzerinden iki gün geçmesine rağmen hiçbir şey yapmıyordu. Ki zaten yapmaması da benim işime gelirdi ama bir yerde illaki bir şeyler yapacağını biliyordum.
Ofladığımda, aklımda dolanan düşüncelerle birlikte banyodan çıktım. Çalan kapıyla birlikte, kapıya ilerlediğimde, "Kim o?" diye bağırdım. Belki kızlar duyar da uyanırlardı falan.
"Adaşkım?" diye bağıran Kutay'ın sesini duyduğumda, şaşırsamda kapıyı açtım. Ama açmaz olaydım dedim.
Kapıda; Asrın, Kutay, Burak ve Ateş vardı.
Kutay benim bir şey dememi beklemeden içeri geçtiğinde, "Günaydın Adaşkım, pardon tünaydın Adaşkım," dedi.
Kutay'a cevap vermediğimde hâlâ kapıda dikilen Asrın, Burak ve Ateş'e bakarak, "Ne bekliyorsunuz?" dedim. "Madem o kadar geldiniz, geçsenize içeri. Şimdi bir gören olacak." Asrın ve Burak sanki bunu dememi bekliyormuş gibi içeri geçtiklerinde, çatık kaşlarımın ardından Ateş'e bakmaya başladım.
"Sen ne bekliyorsun, özel davetiye falan mı?" Söylediğim şeye karşılık Ateş dişlerini ortaya çıkararak sırıttığında, "Hiç fena olmaz," dedi.
"Serseri işte ne olacak," diye ağzımın içinden homurdandığımda, içeri geçtim.
"Benim çikolatalı pudingim nerede Adaşkım?"
"Benim odamda uyuyorlar ikisi de," dediğimde güldüm. "Sanırsın kış uykusuna yattılar."
Asrın, "Ben o zaman bir bakayım," dediğinde çoktan gözden kaybolmuştu bile. Yere bakan, yürek yakan Asrın.
Kutay, "Ben de bakayım o zaman kıymalı böreğime," dediğinde o da çoktan gitmişti bile.
Burak, "Ben içeride yatıyorum o zaman," dediğinde kendini çoktan televizyonun karşısındaki koltuğa atıp, yatmıştı bile.
Eee? Biz Ateş'le böylece kalakalmıştık.
"Kendi evimde böyle kaldım resmen ortada," dediğimde Ateş güldü. Gözlerimi ona çevirdiğimde, "Siz niye böyle sabahın köründe damladınız ki?" dedim.
"Sabahın körü mü?" dedi Ateş şaşkınlıkla. "Öğlen oldu, hatta akşam olacak. Arıyoruz arıyoruz açmıyorsunuz." Harbiden o kadar olmuştu değil mi?
"Uyuyorduk çünkü," dediğimde guruldayan karnımla birlikte gözlerimi karnıma çevirdim. Ateş de gözlerini karnıma çevirdiğinde, güldü.
"Yürü mutfağa yürü," dediğinde Ateş mutfağa doğru ilerlemeye başladı. "Senin karnını doyuralım."
En son gece üçte yediğim için fazlasıyla acıkmıştım. Evet, gecenin üçünde kızlarla birlikte makarna yemiştik. Valla annesiz ev böyle oluyordu işte. Önümüze ne gelirse yiyorduk.
Salonda yatan Burak, "Abi ben de açım lan güzel bir kahvaltı hazırlayın," diye bağırdığında, kaşlarım çatıldı. Kendi karnımı doyurmuştum bir de onların karnını doyuracaktım.
Neyse misafirlerdi sonuçta. El mecbur doyuracaktık.
Ateş'in peşinden ben de mutfağa girdiğimde, "Hani benim günaydın mesajım?" dedim. İki gün önce bir sözleşme yapmıştık ve benim koyduğum kurala göre bana günaydın mesajı atması gerekiyordu ama maşallah iki gündür atmıyordu.
Ateş yüzünü buruşturduğunda, "Günaydın mesajı mı?" dedi. "O da ne?"
"İki gün önce sözleşme imzaladın ya sevgilim," dedim bastıra bastıra. "Sözleşmenin birinci maddesi; her gün uzun uzun günaydın mesajları yazmandı."
"Uzun uzun günaydın mesajları mı?" Ben ne dersem peşinden de Ateş tekrar ediyordu. Anlıyor ama anlamamazlığa geliyordu.
"Ateş!" dedim uyarırcasına. "Nerede benim mesajım?" Ateş benim söylediklerimi umursamadığında buzdolabının kapağını açarak bakınmaya başladı.
"Ya yavrum sen ne uzun mesajından bahsediyorsun? Seninle sevgili olduğumuzdan beri sana attığım mesajları toplasak uzun mesaj etmez." Hah hem suçluydu hem de güçlü. Pesti yani.
"Pes ya..." dedim. Tezgâhın altındaki dolabı açıp içinden patates çıkardığımda, soymaya başladım. Malum içeride doyurmamız gereken; beş kişi vardı. Ki ben de çok açtım.
Ateş, "Sen napıyorsun öyle?" dediğinde dolabtan çıkardığı kahvaltılıklarla birlikte yanıma geldi.
"Patates soyuyorum."
"Öyle mi?" dedi Ateş. Sesi garip bir şekilde komik çıkmıştı. "Bana daha çok patatesin yarısını çöpe atıyormuşsun gibi geldi." Patatesi soyan parmaklarım durduğunda, patatese baktım. Gerçekten de soymaktan çok, yarısını telef ediyor gibiydim. Ama ne yapayım, ben ince ince soyamıyordum ki.
"Çok biliyon sen," dedim kızgınca. "Al sen soy o zaman." Elimdeki patatesi Ateş'in eline tutuşturduğumda, Ateş hiç itiraz etmeden soymaya başladı. Ve kabul etmek istemesemde benden ince soyuyordu.
Aradan geçen dakikalarda Ateş patatesleri güzel bir şekilde kızarttığında, ben de masayı hazırlamıştım.
"Yemek hazır mı kardişlerim?" diye bağıran Kutay'ın sesini duyduğumda, Ateş, "He hazır gel ye hemen..." diye bağırdı. Yani bir saate yakındır şurada kahvaltı hazırlamıştık ve birisi olsun gelip yardım etmemişti. Yazıktı be!
Kutay, "Canım kardişlerim," diye bağırarak mutfağa girdiğinde hemen peşinden de Ela ve Beste girmişti.
"Ooo kızlar şükür uyanabildiniz," dediğimde sesim imalı bir şekilde çıkmıştı. Yani aynı saatte yatmıştık ama kızlar bir türlü yataktan çıkamamıştı.
"Valla hâlâ uykum var benim," diyen Ela masadaki sandalyelerden birini çekip oturduğunda, Beste onun aksine bana masayı hazırlamaya yardım etmeye başladı.
"Asrın'la, Burak nerede?"
Beste, "Burak uyuyordu Asrın onu uyandırıyor," dediğinde başımı belli belirsiz bir şekilde salladım.
Sonunda her şeyi hazırlayıp sofraya oturabildiğimizde, uyuklayan Ela'ya baktım. O kadar uyumuştu ama hâlâ ayakta uyukluyordu.
"Çikolatalı pudingim hadi ye." Kutay'ın söylediğinden sonra Ela bir şeyler yemeye başladı. Valla yemeseydi eğer buradaki ayılar her şeyi siler süpürürdü.
Arada duran telefonumun sesi kulaklarıma dolduğunda, oturduğum yerden kalktım. Araya çıkıp telefonu aldığımda, "Annem arıyor," dedim. "Kutay dışında kimseden ses çıkmasın bakın."
Burak, "Niye sadece Kutay?" dediğinde, "Çünkü; annem en çok Kutay'ı seviyor..." dedim. "Sizden pek haz ettiği söylenemez." Verdiğim cevap üzerine Kutay âdeta anırarak güldüğünde, telefonu açarak kulağıma götürdüm.
"Efendim anne?"
"Napıyorsun kızım? Evi süpürüp, sildin mi?" Ne? Gerçekten telefonu açar açmaz bana dediği şey bu olmuştu ya. Pesti.
Gözlerim, sanki savaştan çıkmış olan evin içinde dolandığında, "Süpürdüm süpürdüm," dedim. Yalandan kim ölmüştü ki? "Halam nasıl, uyandı mı?"
"He uyandı," dedi annem.
"Ya..." dedim sevinçle. "Şükürler olsun."
"He olsun," dedi annem. Kızgın çıkan sesiyle birlikte kaşlarım çatıldığında, "Ne oldu?" dedim.
"Baban tutturdu ben ablamı bırakmam, İstanbul'a götüreceğim diye. Neymiş efendim; İstanbul'da daha iyi doktorlar varmış, tedavisini orada yaptıracakmış. Fıttırdı benim sinirler tabii."
Kendimi tutamadığımda, "Oha!" diye bağırdım. "Halam bize mi gelecek?"
Annem, "Bir kere deyince anlamıyor musun sen kız?" dediğinde gözlerimi devirdim. Vallahi adam gibi iki muhabbet edilmiyordu yahu!
"Anne, ben odamı vermem," dediğimde annemin sinirli solukları kulaklarıma doldu. Kadını bir de ben çıldırtıyordum.
"Adaşkım sen sigara mı içiyorsun?" diyen Kutay'ın sesini duyduğumda, öksürmeye başladım.
"Kız," diye cırladı annem. "Sigara mı içiyorsun sen? Boyu posu devrilmeyesice. Başıma bunlar da mı gelecekti?" Ah ah... Senin o saçlarını eline veririm kız."
Söylenen annemle birlikte şaşkınlık içerisinde kalakaldığımda, "Şaka yapıyor anne..." diye cırladım. Güvendiğim dağlara Kutay resmen karlar yağdırmıştı.
"Kız o nasıl şaka öyle?"
"Yahu arkadaşlar arasından oluyor böyle şeyler." Gerçekten de oluyordu yani.
Annem, "Gelince soracağım ben sana..." dediğinde duraksadı. Kutay yüzünden başıma iş açılmıştı resmen ya. "Evi toplu tut. Her an gelebiliriz, rezil etme beni. Kapatıyom." Annem, benim bir şey dememe izin vermeden telefonu yüzüme kapattığında, öylece kalakaldım. Allah'ım sen bana sabır ver ya.
Valla başıma bunlarda mı gelecekti? Halam çok illet bir kadındı ve bize gelmesi halinde benim canımı okurdu.
"Adaşkım seni bekliyoruz." Valla kesinlikle beni bekledikleri falan yoktu. Yani en azından Kutay'ın yoktu. Kesin Ateş bekliyordu ama ona konuşma dediğim için Kutay'a bağırtmıştı.
"Off..." diye tısladım dudaklarımın arasından.
Halamın korkusu daha germeden beni sarıp sarmalamıştı.
***
Beste, "Ben çok sıkıldım ya..." dediğinde ben de başımı onaylar anlamda salladım.
"Valla ya," dedi Ela. "Siz olmadan biz hiç sıkılmıyorduk. Siz geldiniz, sıkıldık." Ağzımdan kaçan kıkırtıma engel olamadığımda güldüm. Gerçekten de öyleydi. Kızlarla olduğumuz zaman mutlaka konuşacak bir konu buluyor, asla sıkılmıyorduk. Ama erkekler geldiği zaman öyle olmuyordu işte.
Öğlen yaptığımız oldukça uzun süren kahvaltının üzerine oturup kalmıştık. Ateş ve Asrın pubg oynamış, Kutay ise; yemek yapma oyunu oynamıştı. Burak ise tekli koltuğa oturmuş bir şekilde uyuyordu. Zaten ondan aksini de beklemiyordum artık.
Aklıma gelen oyunlarla birlikte oturduğum koltuktan kalktığımda, oyunların olduğu dolaba doğru ilerledim. Ben pek oyun oynamayı sevmezdim ama abim çok sevdiği için alıyordu. Eve alıp, arkadaşlarının evine götürüyordu.
Dolabı açtığımda karşıma çıkan oyunlarla birlikte, cezalı oyunlardan birini aldım. "Bırakın artık telefonları. Hadi oyun oynayalım..." dediğimde Beste, "O ne?" dedi.
"Cezalı denge oyunu," dediğimde Ateş telefonundan başını kaldırıp bana baktı. Çatılmış kaşlarımın ardından ona bakmaya başladığımda sanki ne demek istediğimi anlamış gibi elindeki telefonu kapatıp yanına koydu.
"Kapatın lan telefonlarınızı. Oyun oynayacağız." Ateş'in söylediği şeyle birlikte güldüğümde, Asrın ve Kutay telefonlarını bırakmıştı. Burak'ta uyukladığı tekli koltuktan doğrulduğunda, elimdeki oyunu masanın üzerine boşalttım.
Ateş'in yanındaki boşluğa geçip oturduğumda hemen çaprazımıza da Burak geçmişti. Karşımıza da; Kutay ve Ela oturduğunda, çaprazımıza da; Beste ve Asrın oturdu.
(Yine Muhteşem çizimim ve ben gğwğeğdğd)
Tahtaları üçlü blok şeklinde dizmeye başladığımda, "Siz de dizsenize..." dedim.
"Bu nasıl oyun lan böyle?" diyen Asrın'a karşılık gözlerimi devirdim. Bu çocuk nereden gelmişti acaba böyle? Hiçbir şeyi beğenmiyor, hiçbir şeyden memnun olmuyordu.
"Herkes bir tahta çekiyor ve çıkan cezayı yapıyor. Kuleyi yıkan ise; çekeceği üç cezayı yapıyor." Oyunun kuralını anlattığımda, Asrın yüzünü buruşturdu. Yüksek ihtimalle bu ceza olayı hoşuna gitmemişti.
Ateş, "Ben ilk çekerim," dediğinde kimsenin bir şey demesine izin vermeden hemen tahta bloklardan birini tutup çekti. Yani sevgilim diye demiyordum ama gerçekten çok uyanıktı. Sona kalmak istememişti, çünkü; sona kalıpta devirirse üç ceza yiyeceğini biliyordu. Akıllıydı işte.
Asrın, "İkinciyi ben çekerim," dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Hop hop..." dedim elimi kaldırdığımda. "Ateş'ten başlayarak gidiyor, sana daha var." Ateş'in ardından hemen ben çekip, sıramı savacaktım.
"Kardişim ne çıkmış?" diyen Kutay'la birlikte, Ateş yüzünü buruşturarak okudu.
"Dudaklarını büzerek instagrama selfie at. Bu ne lan? Benim o kadar takipçim var, rezil olurum anasını satayım."
"Pardon!" dediğimde gözlerimi Ateş'e çevirdim. "Kime rezil olacakmışsın sen? Pek bir kafaya taktın gibi."
"Genel olarak dedim ben onu sevgilim," dediğinde Ateş, başımı tehditvari bir şekilde salladım.
"İyi ayağını denk al. Hesabın elinden gitmesin." Ateş bir şey demeyerek sessiz kaldığında, Kutay gülmeye başladı. "Ateş kardişim de hanım köylü oldu artık. Yazık be size!"
Ela, elini Kutay'ın omzuna koyduğunda, "Duyamadım Kutay?" dedi. "Ne dedin sen tam olarak?" Ağzımdan kaçan kıkırtıma engel olamadığımda güldüm.
"Yok patatesli böreğim bir şey demedim ben." Ya ya eminim ki dememişti.
Ateş ağzının içinden, "Geri zekalı..." diye homurdandığında, cebinden telefonu çıkarıp dudaklarını büzerek bir fotoğraf çekti. Tabii fotoğrafı çekerken dudaklarının aldığı şekilden bahsetmek bile istemiyordum.
O kadar komikti ki... Yani bilmem kaç takipçili instagramına o fotoğrafı attığında gerçekten de rezil olacaktı.
Burak, "İyi ki sevgilim yok lan..." dediğinde güldü. "Sevgilim olsa bir sürü dırdır çekeceğim." Kızlarla birlikte Burak'a baktığımızda, bakışlarımızın korkunçluğunu korkmuş olacak ki; "Yani ben öyle demek istemedim..." dedi. "Dırdır falan yok yani. Canım, güzel kardeşlerim, yengelerim benim." Hemen de lafı çevirmişti yani. Gerçi bunların hepsi birbirine benziyordu. Önce bir haltlar yiyorlar, sonra da lafı çeviriyorlardı.
"Paylaştım," diyen Ateş'le birlikte Kutay hemen açıp baktığında, güldü. "Lan bu ne?"
"Çok konuşma Kutay. Konuşacak yerlerini..." diyen Ateş'in sözünü öksürerek kestiğimde, "Yavaş," dedim.
"Tamam, sustum." Yani bir zahmet sus.
"Ben çekiyorum o zaman," dediğimde elimi tahtaya uzatıp, sallanmayacaklardan bir tanesini çektim.
"Ne çıktı Adaşkım?"
"Bir dakika boyunca Bağcılar oturuşu yap." Okuduğum cezayla birlikte Kutay güldüğünde, "Lan bu keşke bana çıksaydı..." dedi.
Yerden kalktığımda, "Yani Bağcılar oturuşu benden sorulur zaten," dedim. Televizyonun önündeki çekmecenin içinden tesbihlerden birini aldığımda, artık tamamıyla Bağcılar mooduma girmiştim.
Yere doğru eğildiğimde, bacaklarımı hafifçe açarak, ayaklarımın üzerinde olacak şekilde oturdum. Elimde tuttuğum tesbihimi de sallamaya başladığımda, bizimkiler gülmeye başladı.
"Adaşkım sanki Bağcılar oturuşu yapmak için doğmuşsun." İşte ben de yetenek deseniz var.
Burak, "Bir dakika doldu," dediğinde ben hiç pozisyonumu bozmadan oturmaya devam ettim.
"Adaşkım bitti, gel hadi."
"Ada gelsene." Tesbihimi çevirmeye devam ediyordum.
"Ada bitti diyoruz." Valla ben halimden çok memnundum.
"Kızım gelsene şuraya..." diyen Ateş'le birlikte oturduğum yerden kalktığımda yanlarına geçip, oturdum hemen. İnsana bir oturuş bile yaptırmıyorlardı ya.
Burak, "Ben de çekiyorum o zaman," dediğinde dikkatli bir şekilde çekti. "Eşek gibi anır çıktı." Burak sanki hep bu anı bekliyormuş gibi birden anırmaya başladığında, hepimiz gülmeye başladık. Gerçekten de sanki ömrü boyunca anılmayı bekliyormuş gibi anırmıştı.
Kutay çıkardığı telefonuyla, Burak'ı çekmeye başladığında, Burak hızlı bir şekilde Kutay'ın kafasına vurdu. "Çekmesene lan." Bir yandan Kutay'ın kafasına vuruyor bir yandan da anırıyordu.
Asrın, "Oğlum bu kaptırdı gidiyor lan," dediğinde Burak'ı susturmaya çalışıyordu. Ama Burak gerçekten kaptırmıştı. Ateş arkasında duran yastığı eline aldığında, Burak'ın yüzüne fırlattı.
Oh be! Nihayet susabilmişti.
Kutay, "Sonunla susabildin kardişim. Vallahi bir an evde gerçekten eşek var sandım," dediğinde gülerek tahta bloklardan birini çekip aldı. Hâlâ yıkılmamıştı. Ama baya bir sallanıyordu. Şahsen ben, Ela ya da Asrın'da yıkılacağını düşünüyordum.
Kutay gözlerini Burak'la bizim aramızda dolandırmaya başladığında, "Yok ya," dedi. "Olmadı bu olmadı. Ben baştan çekeyim." Kesinlikle hoşuna gitmeyen bir şey çıkmıştı.
Burak, Kutay'ın elindeki tahtayı aldığında gülmeye başladı. "Ne çıkmış?" dedim merakla.
"Sol tarafındaki kişinin bir isteğini yapacaksın." Burak'ın söylediği şeyle birlikte ben de güldüm. Kutay'ın neden öyle davrandığı ortaya çıkmıştı. Solundaki kişi Burak'tı ve Burak'ın isteyeceği şeyden korkmuştu.
Kutay, "En sevdiğim canım kardişim benim," dediğinde tıpkı bir sırnaşık tavuk gibi Burak'a sırnaşmaya başladı. "Canım, bir tanecik kardişim benim, ay yüzlüm, güzel gözlüm." Ne? Yani yalakalığında böylesiydi gerçekten.
Burak, "Kısa kes kısa..." dediğinde dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Galiba aklına Kutay'a yaptıracağı bir şey gelmişti.
"Bir hafta boyunca çiğköfte yemeyeceksin Kutay." Burak'ın söylediği şeyle birlikte gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldığında, "Oha!" dedim. Bu Kutay için öldürücü bir darbe falan olabilirdi. Allah'ım iyi ki bu bana denk gelmemişti ya. Gerçi ben gizli gizli de olsa yerdim ya neyse.
"Ne?" diye bağırdı Kutay. "Çiğköfte yemeyecek miyim? Hem de bir hafta? Al kardişim al, sen benim canımı al. Hayatta olmaz o iş."
Asrın, "Boş yapma lan," diyerek aralarına girdiğinde, Ateş'de, "İki kilo verirsin hem..." dedi.
"Ben bu cezayı katiyen kabul etmiyorum," dediğinde Kutay, başımı olumsuz anlamda salladım. Valla kabul etmiyorum diye bir şey yoktu. Yani ama şimdi kabul edip sonradan uymamak diye bir şey vardı sonuçta.
Ela, "Üzülme sevdiğim ben senin yerine de yerim," dediğinde güldüm. Eminim ki; Kutay'ın içi şu an baya rahatlamıştı.
Burak, "Ben senin aklından geçenleri iyi biliyorum," dediğinde duraksadı. "Yiyip yemediğini Uzay'dan öğrenirim ona göre." Eminim Uzay'da zevkle Kutay'ı ispitlerdi zaten.
"Kardişim dedim bağrıma bastım."
"Seni nankör."
"Ben yemediğim sana yedirdim. İçmedim sana içirdim."
"Vay benim başıma gelenlere."
"Çirkin, gudubet seni."
Kutay'ın yana yakıla söylediği şeylere kahkahalarla güldüğümüzde, Ela tahta bloklardan birini çekti. Bir yandan gülüyor, diğer yandan oyunumuzu oynuyorduk. Ve bu oyunu kesinlikle abimle de oynamam gerekiyordu.
Ela, "Değiştirerek şarkı söyle çıktı," dediğinde kaşlarım hafif bir şekilde çatıldı. Bu da ceza mıydı şimdi?
"Ay biliyor musunuz, benim sesim de çok güzeldir." Ela'nın cırlayarak söyledikleriyle birlikte, yüzümü buruşturdum. Sesinin güzelliği (!) buradan belli oluyordu zaten.
"O zaman ben başlıyorum. Siz de sırayla değiştir deyin, tamam mı?" Başımı belli belirsiz bir şekilde salladığımda, Kutay, "Çikolatalı Pudingim aslında bence bu cezayı es geçebiliriz," dedi. "Yani şimdi o güzel sesin yorulmasın senin."
Kutay'ın söylediği şeylerle birlikte Ela'nın kaşları çatıldığında, "Kutay!" diye tısladı dudaklarının arasından. Kutay'ın ismini söylemesi bile Kutay'ın korkması için yetmişti bence.
"Tamam, patates salatam sen başla o zaman. O güzel sesini hepimiz duyalım." Ela gülümsediğinde elini mikrofon gibi tutup, şarkı söylemeye başladı.
"Nikahına beni çağır sevgilim
İstersen şahidin olurum senin"
Asrın, "Değişir, hemen değiştir..." diye bağırdığında Ela hemen başka bir şarkıya geçti. Bence de değiştirmesi çok iyi olmuştu.
"Siz benim neler çektiğimi
Nereden bileceksiniz"
Pardon arkadaşlar olmamış. Yeni bir şarkıya geçmesi hiç mi hiç iyi olmamış.
Burak, "Değiştir," dediğinde Ela hemen değiştirdi. Galiba o da hep bu anı beklemişti. Çünkü; hiçbir bekleme süresi falan yoktu. Aramızdan biri değiştir dediği an hemen değiştiriyordu. Ben olsam beş dakika net düşünürdüm yani.
"Kurşun yedim sol yanımdan
Yaralandın mı hey can yaralandın mı"
"Değiştir bacım, değiştir..." dedim. Normalde sevdiğim şarkıları artık Ela'nın sesiyle birlikte sevmemeye başlamıştım resmen. Bir insanın sesi anca bu kadar kötü olabilirdi galiba.
"Acayip hayvanlara benziyirsen
Acayip hayvanlara benziyirsen
Cinlere şeytanlara benziyirsen
Cinlere şeytanlara benziyirsen"
Kutay, "Üzümlü, fındıklı kekim bence bu kadar yeter," diyerek araya girdiğinde, ben de başımı onaylar anlamda salladım. "Bence de bu kadar yeter Ela. Bize bu müzik ziyafetini yaşattığın için çok teşekkür ederiz." Ziyafette ne ziyafetti ama yani.
Ela söylediklerimi ciddiye alarak, "Ne demek efendim ne demek..." dediğinde karşısında gülmemek için kendimi zor tuttum.
Beste, "Ben çekiyorum o zaman," dediğinde elini uzatıp, sallanan kuleden bir parçayı çekip aldı. Yıkılmayan kuleyle birlikte Asrın, "Hay böyle işin içine..." diye ağzının içinden homurdandığında güldüm. Kesinlikle onda yıkılacaktı ve ben ona çıkan cezaları zevkle izleyecektim.
Oh olsundu ona. Soğuk nevale ne olacaktı işte.
Beste, "Limon ye yazıyor burada," dediğinde yüzünü ekşitti. "Iy limon falan yiyemem ben, içim bulanır benim."
"Yok öyle şey..." dediğimde hemen oturduğum yerden kalktım. "Bekle limon alıp geliyorum hemen." Beste'nin arkamdan söylenmeleriyle birlikte mutfağa gittiğimde, dolaptan çıkardığım küçük bir limonu ortadan ikiye kestim. Aslında kocaman bir limon vardı ama Beste'ye kıyamamıştım işte.
Elime aldığım limonlarla birlikte içeriye geçtiğimde, yüzü asık olan Beste'ye bir dilimini verdim. Beste, "Ay içim..." dediğinde yüzünü tekrardan ekşitti.
"Aman ne var canım şunu yemede?" dediğimde elimdeki limonun diğer parçasını yemeye başladım. Valla ben Beste'nin aksine limon yemeyi çok seviyordum. Gerçi konu yemek olunca benim sevmediğim bir şey yoktu ya neyse.
"Oh mis."
"Ekşi ekşi ne de güzel."
(Gecenin ikisi limon yiyesim geldi gğwğdğdğ)
Aradan geçen beş dakikada Beste zorlukla yarım limonun yarısını yiyebildiğinde artık yüzü şekilden şekle girmiş bir şekilde elindeki limonu fırlattı. Valla elime verseler ben Beste'nin üzerine üç, beş limon daha yerdim yani.
Asrın, "Bence oyunu artık burada bitirelim..." dediğinde ağzımdan kaçan kıkırtıma engel olamayarak, güldüm. Tabii ki de 'bitirelim' derdi. Sonuçta sıra ona gelmişti ve birazdan o kule yıkılacaktı.
Ateş, "Hadi kardeşim hadi. Çek taşını bakalım," dediğinde onun da sesi keyifli bir şekilde çıkmıştı. Asrın yüzünden düşen bin parçayla elini dikkatli bir şekilde tahtalara uzattığında, daha parmaklarını dokunmasıyla birlikte kule yıkıldı.
Yıkılan kuleyle birlikte hepimiz gülmeye başladığımızda Asrın, "Haksızlık abi bu ya..." diye bağırdı. "Beni bilerek sona bıraktınız haksızlık bu." Ay bir de çocuk gibi haksızlık bu diyordu.
Kutay, "Ha ha ha..." diyerek gülmeye başladığında, Asrın çatık kaşlarının ardından Kutay'a bakmaya başladı.
"Hadi hadi..." dedim. "Üç tane seçmen gerekiyor." Asrın bu sefer gözlerini bana çevirdiğinde, kötü bakışlarıyla bana bakmaya başladı. Aman çok korktum.
Ateş, "Kardeşim senin o gözünü..." dediğinde duraksayarak gözlerini bana çevirdi. Kaşlarını yukarıya doğru kaldırdığında, "Severim," diye tamamladı cümlesini. "O gözlerini severim."
Asrın, Ateş'in sözlerinin arkasındaki tehdidi almış gibi gözlerini benden çektiğinde, elini tahtalardan birine atarak çekti. "Ulan umarım kolay bir şey çıkmıştır."
Hiçte bile, umarım ona kolay bir şey çıkmazdı.
Asrın tahtanın üzerinde yazan cezayı gördüğünde, kaşları derin bir şekilde çatıldı. Birden sırıtmaya başladığımda cezanın kötü bir şey geldiğini anlayabilmiştim.
"Oha lan!" diye bağırdı Asrın. "Hayatta yapmam ben bunu. Olum bunu kimse bana yaptıramaz. Ben bunu atıyorum bunun yerine başka bir şey çekerim." Yok canım... Oldu başka?
"Bakayım ne çıktı kardişim?" diyen Kutay, Asrın'ın elindeki tahtayı çekip aldığında, "Oha!" dedi. Sonrasında ise kahkahalarla gülmeye başladı.
Oho... Eline alan bakıyor ama bize söylemiyordu.
"Ne çıktı ya söylesenize," dediğimde Kutay kahkahalarının arasından konuştu.
"Oryantal oyna çıkmış Adaşkım." Ben de kendimi tutamayarak güldüğümde Kutay, Asrın'ı sinir etmek istercesine konuştu.
(Asrın'la şahsi bir sorunum var ARKADAŞALR ğwğdğdğwpğd)
"Salla popoyu salla kardişim." Bu sefer hepimiz birlikte gülmeye başladığımızda tek gülmeyen tabii ki de Asrın olmuştu.
"Senin ağzına sıçarım Kutay."
"Senin içinden geçerim Kutay."
"O aklını yerine getirene kadar seni döverim Kutay." Asrın'ın söylenmeleriyle birlikte daha da çok güldüğümüzde Beste, "Hadi hadi..." dedi. "Bu çıktığına göre yapacaksın."
Asrın şaşkınlıkla, "Sen de mi?" dediğinde Beste, "Ben içim kıyıla kıyıla limon yerken böyle demiyordun Asrın," dedi. "Yüzüme baka baka gülmüştün."
Beste 1 - Asrın 0
"Hadi kardeşim sana sallamalar yakışır," diyen Ateş'le birlikte Asrın daha çok sinirlendiğinde, oturduğu yerden hiç istemeyerek kalktı. Öylece durmaya başladığında, ne yapacağını bilmiyormuş gibi bir havası vardı. Yok yok ne yapacağını bilmiyordu. Yani Asrın'ın daha önce hiç oryantal oynadığını düşünmüyordum.
"Bekle müziksiz olmaz, ben müzik açayım. Hem daha iyi kavrarsın." Söylediklerimden sonra YouTube'a girdiğimde, Asrın, "Sana da gün doğdu..." diye ağzının içinden homurdandı.
Valla o kadar haklıydı ki... Gerçekten bana şu an gün doğmuştu. Asrın'ı o halde görecektim ya artık ölsem de gam yemezdim herhalde.
"Açtım," dediğimde salonu dolduran müzikle birlikte Asrın bize bön bön bakmaya başladı. Hepimiz gülüyorduk ve Asrın bize kötü kötü bakıyordu.
Kutay, "Hadi kardişim hadi," dediğinde Asrın hâlâ kımıldamamıştı. Ay öyle bir bakıyordu ki...
"Hadi Asrın sadece birazcık sallayacaksın o kadar. Hiç mi oryantel oynayan birisi görmedin."
Asrın oldukça ciddi bir şekilde, "Görmedim," dedi.
Kutay oturduğu yerden kalktığında, "Dur kardişim," dedi. "Ben sana şimdi öğreteceğim." Kutay söylediği şeyden sonra oynamaya başladığında, "Yandan yandan..." diyerek poposunu Asrın'ın poposuna çarptı.
Asrın hiç beklemediği bu darbeyle birlikte yere düştüğünde, artık evde bizim kahkahalarımızdan başka bir şey yankılanmıyordu. O kadar çok gülüyorduk ki... Alt komşumuzun birazdan bize gelmesi muhtemeldi.
"Ağzına sıçacağım lan senin," diyen Asrın, Kutay'ın üzerine saldırdığında, Ateş hemen onu çekerek, aldı.
Ateş, "Tamam, biz seni oynadık sayıyoruz..." dediğinde başımı salladım. Hâlâ güldüğümü söylememe gerek yoktu galiba. O kadar komiklerdi ki...
Asrın, "Tamam, abi ya. Yeter bu kadar bırakalım..." dediğinde kaşlarım çatıldı. Üç cezadan daha birini bile yapamamıştı ki.
"Yok canım öyle şey," diyerek araya girdim. "Çek hadi birini daha."
Asrın, "Ulan ben seni yenge dedim bağrıma bastım," dediğinde Ateş, Asrın'ın kafasına vurdu. "Çok basma kardeşim." Güldüm.
"Tamam, çekiyorum..." dediğinde Asrın elini taşlardan birine uzatıp, rastgele çekti.
"Ne çıktı kardişim?" diyen Kutay'ın keyifli çıkan sesiyle birlikte elini yüzüne götürüp sıvadığında, tahtayı ortaya doğru fırlattı. Kutay hemen tahtayı alıp, okuduğunda gülmeye başladı.
"Her bir oyuncudan tokat ye çıkmış." Kutay'ın kahkahalarının arasından okuduğu şeyle birlikte ben de güldüğümde, gözlerimi tehditvari bir şekilde kıstım. İşte şimdi elime düşmüştü.
Kutay sanki hep bugünü bekliyormuş gibi, "Allahu Ekber..." diye bağırdığında elini hiç beklemediğimiz bir anda Asrın'ın yanağına geçirdi.
Gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldığında, "Oha!" diyerek elimi ağzıma kapattım. Gerçekten de oha!
Hepimiz nefesimizi tutmuş bir şekilde Asrın'ın vereceği tepkiyi beklemeye başladığımızda, Asrın, "Allahu Ekber, Bismillah..." diyerek birden Kutay'ın üzerine atladı.
Ne yapacağımı bilemeyerek öylece kalakaldığımda, ortam bir anda karışmıştı. Beste cırlıyor, Ateş, Asrın'ı çekmeye çalışıyor. Ela, Asrın'ın sırtına vuruyordu. Burak ve ben ise olduğumuz yerde öylece izliyorduk. Pardon... Burak olanları videoya alıyor, ben ise öylece izliyordum.
Salonumun içine sıçmışlardı be!
Masanın üzerine koyduğum telefonumun ekranı yanıp sönmeye başladığında, telefonumu hemen elime aldım. Annem arıyordu. Bu ortamda sıçsam konuşamayacağımı bildiğim için hemen salondan çıkarak, mutfağa girdim.
Açtığım telefonumu kulağıma götürdüğümde, "Efendim anne?" dedim.
"Kız nerdesin sen? Kaç kez aradım, üzerine mesaj attım. Duymuyor musun sen beni?"
"Sessizde kalmış anne," dedim. "Ne oldu?"
"Süs olsun diye aldık biz sana o telefonu çünkü," diye homurdanan annemle birlikte gözlerimi devirdiğimde, annem beni şoka uğratacak o cümlesini söyledi. "Çay koy beş dakikaya geliyoruz biz."
"Ne?" diye bağırdığımda telefonu hızlı bir şekilde kapattım. Geleceklerini zaten söylemişlerdi ama ben onları bugün beklemiyordum ki... Yani gelmeden önce haber vermelerini bekliyordum. Hemen mesajlara girdiğimde annemin bana yazdığı mesajları okumaya başladım.
Annem: geLiyoz bİZ
Annem: çkTık yolAA
Annem: GudUBet gelİyor
Siktir. Halam da geliyordu.
Annem: kız Neye açmaysın
Annem: KIz
Annem: saNA diyyom
Telefonumun bu ve bunun benzerleri mesajlarla dolmuştu.
"Sıçtım ben, bittim ben. Allah'ım sen bana yardım et." Halam geliyordu, babam ve abim geliyordu. Bizim çocuklar içerdeydi. Ve ev şu an inek bağlasak durmayacak bir haldeydi.
Sıçmıştım.
"Allahu Ekber..." diye bağırdığımda sanki hücuma gidiyormuş gibi içeriye doğru koşmaya başladım. Ve hâlâ bıraktığım gibilerdi. Asrın, Kutay'ın tepesine çökmüştü. Ve Asrın'ı almaya çalışıyordu.
"Sıçtım, sıçtım..." diye bağırdığımda beni duyan olmamıştı bile.
"Lan size diyorum."
"Sıçtım ben."
"Hassiktir..." diye bağırdım. Beni asla duymuyorlardı.
En sonunda avazım çıktığı kadar cırladığımda, hepsi birden suspus oldu.
"Toplanın hemen," diye bağırdım. "Annemler beş dakikaya geliyorlar. Çıkın, gidin hemen evden." Hepsi bana transa girmiş gibi bakmaya başladıklarında, "Hemen," diye bağırdım.
Bağırmamla birlikte sonunda kendilerine gelebildiğimde ilk hareket eden Burak olmuştu. Sonrasında Ateş hemen yanıma geldiğinde, "Çıkın çıkın. Hemen çıkın," dedim. Ateş, telefonunu ve sigara paketini aldığında, diğerleri de toplanmaya çalışıyordu.
"Allah'ım bittim ben. Yemin ederim bittim."
"Tamam," dedi Ateş. "Sakin ol, bir şey olmayacak. Hiç olmadı alır kaçırırım ben seni." Ateş'in söylediği şeyle birlikte gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldı.
"Ne saçmalıyorsun sen Ateş?" diye bağırdığımda, kolundan çekiştirerek onu yürütmeye başladım. Elleri kulaklarında falan olabilirdi.
"Bakın yüksek ihtimal karşılaşacaksınız. O yüzden hemen yukarı çıkın tamam mı? Üst katta Bekleyin." Söylediğim şeyden sonra kapıyı açtığımda, aynı anda asansörün kapısı da açıldı.
Asansörün içinden önce annem, peşinden de kuzenim Selen çıktığında gözlerim şaşkınlık içerisinde açıldı. En sonunda da babam, tekerlekli sandalyenin içinden halamı çıkardığında sıçtığımızın kanıtı tam karşımızda duruyordu işte.
Merdivenden gelen seslerle birlikte gözlerim istemsiz bir şekilde merdivenlere kaydığında gördüğüm abim ve kuzenim Hasan'la sıçtığımın kanıtı da tescillenmiş olmuştu.
Ev, bok gibi olmuştu. Karşımda ailem, halam ve kuzenlerim duruyordu. Arkamda ise bizim çocuklar...
İşte bu sefer büyük sıçmıştım.
~
Nasıl buldunuz bakalım?
Beğendiniz mi?
~En sevdiğiniz, beğendiğiniz sahne hangisi oldu?
Bu bölüme Emir'i koymadım hadi yine iyisiniz gğwğdğdğ hep size olan sevgimden ğwğeğdğğd
~Sizce hala ve kuzenlerle, bizim bebeler ne yaşar gğwğdğdğcğ
Alıntıyı dediğim gibi instagram hesabımda vereceğim. İnstagram'da olanlarla bence çok eğleniyoruz. O yüzden çıkın çıkın gelin. Ve bana özelden mesaj da yazabilirsiniz. O konuda lütfen hiç çekinmeyin^^
•Bu arada benim Wattpad panomu istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Bir arkadaşımız böyle gün içinde yaşadığı şeyleri anlatıyor ve ben çok mutlu oluyorum. Panoma yazmanız, şarkı önerileriniz ya da gün içinde yaşadıklarınız beni çok mutlu ediyor. Ben de anlatmak istiyorum ama malum üç duyuru hakkım var ve yetmiyor ğwğeğdğd neyse dediğim gibi sizler panomu istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.
Sizleri seviyorum.
💙
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro