Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

14.Bölüm: "Beraber uyuyalım mı?"

Ben geldim canımın en içleri 💙

Nasılsınız bakalım? Keyifleriniz yerinde mi? Karantina nasıl gidiyor canımın içleri? Biraz daha dayanın ve evde kalın olur mu?

Bir şeyler söylemek istiyorum şu an sizlere. Kimseyi kırmak üzmek istemem sadece ufak bir açıklama. Benim hayatım sadece buradan ibaret değil. Her gün uzaktan derslere giriyorum, sonrasında hocalarımız sağ olsun bir sürü ödev veriyorlar her gece ödev yapmak için uğraşıyorum. Kendimce içsel sıkıntılarım oluyor ve sürekli bölüm yazamıyorum. Ve ben de bunun için çok üzgünüm. Ben de isterim sizlere hep bölüm atmayı ama bazen olmuyor işte. Beni anlayacağınızı umuyorum. Sizleri gerçekten çok seviyorum.

Multimedia: Yeni kapağımız... Nasıl buldunuz bakalım 💙

Bölüm şarkımız; Tuğkan - Sen Benim (Multimedia'ya koydum)

Bölüme sınır koyacağım. 1250 beğeni ve 3000 yorum (Özellikle öldün mü kaldın mı diyen canımın içlerinden yorum bekliyorum) Sınır geçildiğinde bölümü atarım.

Uzun bir bölüm oldu. Gözlerinizin ağrımasın hiç istemem. **** bu işaretleri koyduğum yerlerde bölümü kesip gözlerinizi dinlendirebilirsiniz.

Ve buraya da bir okuyucumun yaptığı benim de YouTube yüklediğim videoyu koyuyorum. Gerçekten çok çok beğendim. Hatta izlerken ağladım. Hadi gelin hep beraber ağlayalım canımın en içleri 💙

[Burada bir GIF veya video olmalı. Görmek için uygulamayı şimdi güncelle.]

İnstagram: mavininhikayeleri
Wattpad: kendince_yazar

İyi okumalar.

~

Ada'dan...

"İşte şimdi sıçtık." Aslan ve benim dudaklarımın arasından aynı anda dökülen cümleyle birlikte Kutay'ın annesinin çatılan kaşları biraz daha çatıldı. Yüksek ihtimalle içinden benim oğlumun nasıl arkadaşları var böyle deyip kendi kendine yakınıyordu.

"Ne oluyor burada? Benim evimin hali ne böyle?" Gerçekten her şeyin başında benim olmam bence benim şanssızlığımın büyük bir göstergesiydi. Hayır yani her şeyi yapan Kutay'dı ama başında yakalanıp üstüne küfür eden de bendim.

Kutay'ın annesi tarafından bana atılan kötü bakışları gördüğümde, "Kutay çıksana şuradan annen bana kötü kötü bakıyor bak," diye mırıldandım. Şurada şöyle bir yerin dibi falan varsa ben de oraya girsem çok çok güzel olacaktı.

"Adaşkım beni kurtar ne olur görünmez et beni. Vallahi de billahi de ben bittim şu an. Annem görmesin beni." Kutay'ın masanın altından kafasını hafifçe çıkarıpta söyledikleriyle birlikte ayağımla hafifçe bacağına vurdum. Herhalde şu an birisini görünmez edebilme gibi bir imkânım olsa ilk kendimi ederdim değil mi?

"Ne saçmalıyorsun sen yaa çık şu masanın altından," dediğimde kafasını biraz daha içine soktu. Yeri delebilecek gücü olsa eminim ki delerdi...

"Ayy şu evimin haline Kutay Kutay..." Kutay'ın annesi elini başına koyarak yakınmaya başladığında gözü kimseyi görmüyor gibiydi.

"Sevgi teyzeciğim..." Burak konuşmak için araya girdiğinde hızlıca ona doğru döndüm. Şükür uyumaktan başka bir şey yapıp bizi savunacaktı. "Hepsi bunların suçu." Ha? Ben az önce bizi savunacak demiştim değil mi? O lafımı geri alıyordum haindi bu çocuk hain.

"Valla teyzeciğim bizim hiçbir suçumuz yok. Zorla getirildik biz evinize Kutay bizi elimizden tutup getirdi, gelin ben size ellerime çiğ köfte yapacağım dedi. Sonra böyle yaptığı o çiğ köfteye asla benzemeyen şeyleri tavana fırlatıp durdu. Vallahi de billahi de bizim hiçbir suçumuz yok teyzeciğim." Aslan taramalı tüfek gibi konuştuğunda, gözlerimi Burak'tan çekip şaşkınlıkla Aslan'a doğru çevirdim.

Aslan şu an konuşma konusunda beni baya sollamış olabilirdi.

"Sen var ya sen aslan bebesi elimden çok fena çekeceksin. Çiğ köftelerimi gümletirken hiç böyle demiyordun." Kutay aşağıdan yakınırcasına konuştuğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Şu durumda bir de gülsem herhalde adının Sevgi olduğunu öğrendiğim ama şu an kesinlikle sevgili bir şekilde davranmayan teyze beni ne yapardı bilmiyordum.

Aslan, "Ne gümletmesi? Bir tane yedim hâlâ o iğrenç tadı ağzımda," dediğinde Aslan'a hak verircesine başımı salladım. Ne? Tabii ki de bu konuda Kutay'ın yanında olmayacaktım. Hatta şu an içimden 'iyi ki de Ateş bana o çiğ köfteleri yedirmiş' diyordum.

"Senin yüzünden biz yanacağız çık şuradan artık Kutay..." Sinirli çıkarmaya çalıştığım ses tonumla konuşmuştum. Söylediklerimden sonra Aslan, Kutay'ı ensesinden kavrayıpta yukarı doğru kaldırdığında, kendimi gözlerimi açmamak için zor tuttum. Tamam çık demiştim de koskoca çocuğu da böyle kaldırmasını beklemiyordum yani.

"Buyurun canım teyzem." Aslan, Kutay'ı adeta Sevgi teyzenin önüne doğru sürdüğünde ben Kutay'ın ensesinden tutulmuş haline gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Gerçekten çok komik duruyordu.

Hele o hali ve ne yapacağını bilmez bakışları birleşince daha da bir komik oluyordu.

"Kutay... Kutay... Benim bu evimin hali ne oğlum? Ben sana artık ne desem boş." Sevgi teyze Kutay'ı azarlayarak konuştuğunda birazcıkta olsa içimde bir yerler sızlamıştı. Ne? Sonuçta benim de bir vicdanım vardı değil mi? Öylece çocuğu öne doğru atmıştık.

"Anneciğim vallahi de billahi de benim hiçbir suçum yok. Sen oğlunu bilmez misin ya? Ahanda hepsi bunların suçu anam. Benim bir suçum yok güzel anam canım anam." Hoppala o da suçu bizim üzerimize doğru atmaya çalışıyordu işte.

"Sevgi ne oluyor burada? Bağırmaların dışarı kadar geliyor." İçeriye oldukça uzun boylu, saçları koyu sarı, tıpkı Kutay'ın kopyası olan bir adam girdiğinde, Kutay'ın babası olduğunu fark edebilmiştim.

Kutay'ın babası da babaydı yani.

Şu yaşında bizim çocukları yakışıklılığı ile cebinden çıkarabilirdi. Çok karizmatikti be!

"Ne olmuş olabilir Kerim? Kutay'dan başka ne olmuş olabilir?" Demek Kutay'ın babasının adı Kerim'di.

"Ne yaptı yine çocuk sana?"

"Sen görmüyor musun evin halini Kerim?" Şu an anlamıştım ki; biz Sevgi teyzenin sinirini asla geçiremezdik. Bizi çiğ çiğ yerdi vallahi.

Sevgi teyzenin sözlerinden sonra Kerim amca gözlerini evin dağılmış halinde dolaştırdığında gözleri en  son tavanda durmuştu.

Gelen geçenin gözleri de tavanda takılıyordu ha..

Nedendi acaba?

"Tamam yarın boyatır üzerine de temizletiriz. Çocuklara kızma şimdi sen de." Ayy bu Kutay'ın babası aynı benim babam gibiydi annesi ise aynı annem gibi.

Demek ki tüm annelerin huyları aynıydı.

Şahsen ben evimizin tavanlarına çiğ köfteyi atmayı geçtim onu aklımdan bile geçiremezdim. Annem böyle bir şey yapma durumumda hem beni hem de arkadaşlarımı mahvedebilirdi.

"Ayy sen de hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsun yaa ben sana ne diyeyim Kerim? Uzay nerede Kutay? Kardeşine de bir şey yapmadın inşallah..." Sevgi teyze, Kerim amcaya yakınarak başladığı konuşmasını kararsızlık içinde Uzay'la bitirmişti.

Sanki Kutay'ın, Uzay'a bir şey yapmış olabilme ihtimalinden korkuyor gibiydi.

Kutay, "Uyuyordu anne en son," dediğinde tek kaşımı soru sorar bir şekilde yukarı doğru kaldırdım. Biz eve geldiğimizden beri Kutay bir kere bile yukarı çıkmamıştı ve biz de Uzay'ı görmemiştik.

Sizce Kutay'ın yalan söylüyor olma ihtimali yüzde kaçtı?

"Bir dışarı çıkalım dedik başımıza gelenlere bak Kerim. Ayy evimin şu hali bir de çiğ köfte yapmış... Sen hayatında kaç kez mutfağa girdin oğlum kaç kez? Yumurta kır desem üstüne başına bulaştırır kabuklarıyla kırarsın sen ah ahh..." Sevgi teyze daha söylenmeye devam ediyordu ki gözleri bir nokta da sabit bir şekilde kalakaldı.

O baktığı yerde kimin olduğunu biliyordum.

Ateş...

Biz tamamiyle Ateş faktörünü unutmuştuk. Bizden başka kimse Ateş'in yaşadığını bilmiyordu ama şu an Sevgi teyze ve Kerim amca da öğrenmiş olmuşlardı.

"Ayy A Ateş." Sevgi teyze ne diyeceğini bilemeyerek, kekeleyerek konuştuğunda salon da kocaman bir sessizlik oluşmuştu. Hepimizin nefes alış verişleri duyulurken gözlerimiz Sevgi teyze, Kerim amca ve Ateş arasında gidip gidip geliyordu.

"Ben doğru mu görüyorum?" Sevgi teyze gözlerini birkaç kez kırpıştırdığında, Ateş'in gerçekliğini kavramış olacak ki ona doğru ilerlemeye başladı. "Ateş oğlum..." dediğinde Kerim amca da peşinden ilerlemişti.

Gözlerimi tekrardan Ateş'e çevirdiğimde ona bakmaya başladım. Gözleri Sevgi teyze ve Kerim amca arasında gidip geliyordu. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü bilmiyordum. Onun burada ki insanlarla benden çok öte bir geçmişi vardı. Belki kaç kez bu insanların evlerinde kalmış, kaç kez sofralarına oturup yemek yemişti.

Sevgi teyze tam Ateş'in karşısına geçtiğinde, hepimiz onları sanki heyecanlı bir dizi izliyormuş gibi izliyorduk.

"Oyy Ateş'im..." Sevgi teyze, Ateş'in üzerine doğru atıldığında Ateş'e sıkıca sarıldı. Ateş'te kollarını Sevgi teyzenin beline doladığında, gözlerimin içine dolan yaşları akmaları için serbest bıraktım.

Zaten son günlerde ota boka ağlayasım geliyordu.

Ateş ve Sevgi teyze birbirlerinden ayrıldıklarında Sevgi teyze ellerini Ateş'in yanağına doğru koydu.

"Gerçekten yaşıyorsun?" Anlaşılan o da bizim gibi bu şoku henüz üzerinden atamamıştı.

"Yaşıyorum teyzem evet buradayım." Evet yaşıyordu ve bazı şeyler dudaklarımızın arasından çıkan kadar kolay değildi...

Kerim amca, "Ulan eşek seni," deyip Ateş'e sıkıca sarıldığında Ateş'te gülerek, Kerim amcaya sarıldı. "Lan nerelerdesin sen?" Kerim amca, Ateş'ten ayrıldığında sanki Sevgi teyze hâlâ inanamıyormuş gibi tekrardan Ateş'e sarıldı.

O da bizim gibi Ateş'in gerçekliğini sorguluyordu galiba.

Kutay hızlıca Ateş ve Sevgi teyzenin yanına doğru koştuğunda, "Kıskanıyorum ama," diyerek ikisinin de üzerine atlamıştı. Hepimiz şok içerisinde kaldığımızda şoktan çıkan Kerim amca, Sevgi teyzenin düşmemesi için onu belinden sıkıca tuttu.

Eee güzelim karısıydı tutardı tabii.

"Oğlum az biraz dur yaa. Biraz olsun sakin ol be!" Kerim amca isyan edercesine konuştuğunda hepimiz gülmeye başladık.

"Valla bensiz sarılma olmaz." Kutay sanki az önce üstlerine atlamamış gibi Sevgi teyze ve Ateş'e sarılmaya çalıştığında Sevgi teyze geriye doğru çekildi.

"Hiç beni yumuşatmaya çalışma. Şu evimin haline bakın yaa." Ayy Ateş bile unutturamamıştı Sevgi teyzeye evinin halini.

"Sevgi şimdi sırası mı? Çocuklar eğlenmişler işte. Hem açlar da belli ki benden hepinize çiğ köfte çocuklar. Zaten biz de o davette ne yedik bilmem. Antin kuntin şeyleri önümüze koymuşlardı."

Hepimiz gülmeye başladığımızda Aslan heyecanla bağırdı. "Kral be!" Aslan'ın söylediklerinden sonra bir kişi gülümsemesini kesmişti.

O bir kişinin kim olduğunu söylememe gerek yoktu değil mi?

Kutay suratsız bir şekilde kaldığında kaşlarını da çatmıştı. Kerim amca cebinden çıkardığı telefonuyla birlikte mutfağa doğru ilerlediğinde Kutay elini omzuma atıp beni kendisine doğru çekti.

"Sen var yaa Adaşkım beni çok kırdın çok." Tövbe tövbe benim ne suçum vardı be?

"Ben ne yaptım ki? Çiğ köfteyi yapamayan sen, çiğ köfteyi tavana atıp tavanı batıran sen, bir de üstüne suçu bize atan sen..." diye yaptıklarını saymaya başladığımda bir yandan da eksik saydığım bir şey var mı diye düşünmeye başlamıştım.

"Oha bunların hepsini ben mi yaptım Adaşkım?" Bakın bir de bilmemezlikten geliyordu.

Şakayla karışık bir şekilde, "Hasta mısın sen Kutay?" diye sorduğumda alından bir yüz ifadesiyle kollarını omzumdan çekip konuştu.

"Evet hem de sana hastayım Adaşkım."

"Ela duymasın," dediğimde hemen yüz ifadesi değişmişti. Gözleriyle Ela'yı aramaya başladığında onun bu haline gülmeye başladım.

Deliydi.

"İşte bende canım teyzem bu bebelerin arkadaşıyım." Aslan'ın sesini duyduğumda Kutay'a gülmeye kesip gözlerimi Ateş'e çevirdim. Aslan, Sevgi teyze ve Ateş'i bir köşede sıkıştırmış hiç durmadan konuşuyordu.

"Kerim gel bak Aslan, Ateş'in arkadaşıymış. Ne tatlı çocuk değil mi?" Kutay annesinin söylediklerini duyduğunda bakışlarını hızlıca annesine doğru çevirdi. Kaşları onlara bakarken çatıldığında, bakışlarıyla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Bakışlarıyla benden tatlısı mı var diyordu?

Ahh ahh ya bu Kutay, Aslan'ı en sonunda yiyecekti.

****

"Ada hadi kızım yemek hazır." Annemin bana bağıran sesini kulaklarıma dolduğunda, instagramda gezindiğim sayfadan çıkıp, yatağımın üzerine doğru bıraktım. Yatağımdan kalktığımda, yakası aşağı doğru kaymış tişörtümü düzeltip odamdan çıktım.

"Ada hadi abiciğim." Annemin peşinden abim de bağırdığında, "Geldim geldim," diyerek mutfağa girdim. Annem tezgahın önünde bir şeylerle uğraşırken, abim oturmuş telefonuyla oynuyordu. Babam ise bugün arkadaşlarıyla dışarı çıktığı için evde yoktu.

"Hah gel kuzum benim." Annem elinde tuttuğu kaselere çorbaları koyarken bir yandan da bana doğru konuşmuştu. Abimin yanında ki sandalyeyi çekip oturduğumda, abim elini omzuma atarak beni kendisine doğru çekti.

"Nasılsın güzelim? Ne yaptın bugün?" Ne yapmıştım bugün? Dün yaşadığımız olaylı günden sonra bugün evde anca yatmıştım.

"Akşama kadar yattım başka hiçbir şey yapmadım." Annemin önüme koyduğu çorbayı içmeye başladığımda, abim tekrardan konuştu.

"Benimle gelseydin keşke güzelim kafan dağılırdı." Acaba abim Ateş'in yaşadığını bilse bana bu kadar iyi davranır mıydı? Hayır yani abimle kavga etmeyi, didişmeyi de özlemiştim.

Zaten şimdiye kadar bana iyi davranması bile büyük bir mucizeydi.

"Yok yok ben evde akşama kadar kafamı çok güzel dağıttım abiciğim sen hiç merak etme." Öyleydi de zaten... Akşama kadar bir güzel evde yatmış, kafamın esmesine göre değişik değişik şarkılar dinlemiştim.

Ateş ise neredeydi bilmiyordum, ne yapıyordu bilmiyordum. Dünden beri konuşmamış, en son dün Kutayların evinde görüşmüştük. Evet onu çok merak ediyordum. Mesela; neredeydi, ne yapıyordu, kiminleydi bu sorular beynimi kemirip duruyordu ama bir şey diyemiyordum.

Sanki biz eskisi gibi değildik.

Yani en azından ben öyle hissediyordum.

"Ellerine sağlık anne," dediğimde arkama doğru yaslandım.

Annem, "Eeee hiçbir şey yemedin ki kızım..." dediğinde başımı olumsuz anlamda iki yanıma salladım.

İçim almıyordu.

"Canım şu an hiç istemiyor anne belki sonra yerim..." dediğimde annem istemeyerekte olsa başını salladı.

"İstersen dışarı çıkalım biraz seninle çiğ köfte yeriz hem." Abim, annemle ikimizin arasına girerek konuşmuştu. Derin bir nefes aldığımda, içime sığmayıp taşmak isteyen o kadar çok şey vardı ki... Sığmıyordu.

Ailem benim için çabalıyordu özellikle de abim ama benim gözüm ondan başkasını görmüyordu. Gözlerimi tam yanımda oturan abimin gözlerine çevirerek, hafifçe gülümseyerek başımı salladım. Artık onları kırmak istemiyordum.

"Ben üstüme hırkamı alayım çıkalım olur mu?" diye sorduğumda abim hevesli bir şekilde başını salladı. Hızlı bir şekilde kalkıpta mutfaktan çıktığımda annemin söylenmeleri de kulağıma dolmuştu.

"Aferin aferin siz benim yemeklerimi yemeyin gidin orada burada çiğ köfte yiyin." Annemin sözlerinden sonra dudağımın kenarında bir tebessüm oluştuğunda, odamın kapısını açıp içeri girdim. Çalışma masamın üzerinde koyduğum mavi kapüşonlu hırkamı elime aldım. Evet çalışma masası neden vardı? Böyle kıyafetlerimi koymak içindi işte. Ders çalışma işleri falan bize tersti yani. Şahsen ben matematik seksen beş alıpta notumu zirvede bıraktığımdan beri ders çalışma girişiminde bulunmamıştım.

Hayır, yani ne gerek vardı çalışmaya?

"Ada hadi abiciğim." Abimin bağıran sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrılıp seri bir şekilde odamda olan işlerimi halledip, odamdan dışarı çıktım.

"Geldim," dediğimde abimin yanına ulaşmıştım bile. Yere eğilip elime ayakkabılarımı giymeye başladığımda abime, "Üzerine bir şey alsana esiyor hava üşüyeceksin," dedim. Öyle olduğu gibi incecik tişörtüyle dışarı çıkıyordu. Bu çocuk yeminle artist gelmişti artistte gidecekti.

"Üşümem ben üşümem," dediğinde başımı onaylamaz anlamda iki yanıma doğru salladım.

Valla üşürse hiç üstümdekini falan veremezdim. Gerçi kendi kendime neyin tribine giriyorsam, eminim ki abim de benim üstümdeki hırkamı istemezdi.

"Anne biz çıkıyoruz," diye bağırdığımda annem eli köpüklü bir şekilde mutfaktan çıktı. Oh dışarı çıkma bahanesiyle birlikte bulaşık yıkamaktan da yırtmıştım.

"Tamam çok geç kalmayın hadi dikkat edin." İkimiz de annemi başımızla onayladığımızda nihayet evden çıkabilmiştik. Abimle beraber merdivenlere yöneldiğimizde abim merdivenin trabzanına oturup kaymaya başladığında, hissettiğim korkuyla konuştum.

"Bir gün şöyle kayarken düşüp kalacaksın. Ne işin var senin orada yaa? Abi sana diyorum." Abim beni duymamazlıktan gelerek kaymaya devam ettiğinde, onun peşinden hızlıca inmeye çalıştım. Tabii oradan kaya kaya ben de hızlı inerdim.

O her zaman ki sinir bozucu sesiyle konuştuğunda, onun bu hallerine gözlerimi devirdim.

"Düşüp bir yerlerimi kırarsam bana bakarsın değil mi canım kardeşim?"

"Yaa emin ol çok güzel bakarım sana... Benim elime düşmeye gör sen." Ahh ahh abim bir benim elime düşse yemin ederim ağzına çok fena sıçardım. Ona yapmadığım şey kalmazdı, canını okurdum.

Merdiven maceramızı sağlam bir şekilde tamamladığımızda sonunda dışarı çıkabilmiştim. Abim elini omzuma atıpta beni kendisine doğru çektiğinde, itiraz etmeden elimi beline doğru doladım.

"Biliyorum biliyorum eminim çok güzel bakarsın," dediğinde sağ elimi kaldırıp hafif bir şekilde göğsüne vurdum.

Abim canı acımış bir şekilde, "Ahh acıdı az yavaş vur," dediğinde aslında sesinin derinlerinden gelen bir alay vardı. Resmen benimle dalga geçiyordu.

Şimdi bir çakacaktım 1.86 boyuyla yere serilip kalacaktı.

"Dalga geçmesene be!" diye çemkirdiğimde gülüşü kulaklarıma doldu. Sinirli bir soluk alıp verdiğimde gerçekten sinirlenmeye başladığımı anlamış olacak ki; konuyu değiştirdi.

"Tamam tamam sustum. Nereye gidelim peki?"

"Bana fark etmez."

"O zaman aşağı sokakta ki parka gidelim ve sana çiğ köfte alayım ben." Abimin sunduğu park fikri iyiydi ama ben çiğ köfte yiyecek durumda değildim ki...

"Çiğ köfte değil de çekirdek kola mı yapsak?" diye sorduğumda başını üzerime doğru eğerek gözlerini gözlerimle birleştirdi.

"Sen çiğ köfteye hayır mı dedin ben mi yanlış duydum?"

"Şu an canım istemiyor o kadar hem çekirdek ve kola eşliğinde seninle dedikodu yapacağım." Abim dedikodu lafını duyduğu an gözleri korkuyla açıldığında, onun yüz ifadesine gülmeye başladım.

"Ne dedikodusu yapacağım ben seninle Ada allah aşkına? Hava alalım diye çıktık oturup seninle çekirdek eşliğinde dedikodumu yapacağım?" Ayy bir insan neden dedikodu yapmaktan bu kadar korkardı ki? Dedikodu benim günlük olarak yapmam gereken bir şeydi, yapmazsam mazallah içimde bir yerler de kalırdı.

"He abiciğim he ondan." Dalga geçercesine konuştuğumda parkın önüne de gelmiştik. Abimin kollarının altından çıktığımda ona dönerek alayla konuştum.

"Hadi bakalım sen kola ve çekirdeklerimiz kap gel sonra da dedikodumuza başlayalım." Abim söylediklerimden sonra burnundan solumaya başladığında gülerek parktan içeri girdim.

"Ahh Ada ahh. Dikkatli ol ha geliyorum beş dakikaya kaybolma sakın bir yerlere. Bir şey olursa da abi diye bağır hemen." Abimin dudaklarından çıkan kelimeler kulağıma dolduğunda, yürümeyi bırakıp hızlıca ona doğru döndüm.

"Yaa sen ciddi misin?" diye bağırdığımda sesim boş olan parkta yankı yapmıştı.

"Çok konuşma da hadi geç bekle beni." Abim söylediklerinden sonra karşıda ki markete doğru ilerlemeye başladığında, arkasında başımı olumsuz anlamda salladım.

Abim aynı abimdi işte.

Sanki gelip beni parktan çalacaklardı yaa.

Boş olan çardaklardan birine geçipte oturduğumda bacaklarımı kendime doğru çekerek bağdaş kurdum. Parkta kendi halinde takılan bir kaç gençten başka kimse yoktu. Dirseğimi masaya yaslayıp, elimi de çeneme dayadığımda tam olarak düşünceli olan o şeklimi alabilmiştim.

İçimde ki sesleri susturmak için gözlerimi kapattığımda kendimi gecenin esintisini doğru bıraktım.

Hayat da böyleydi işte. Var gücüyle esip seni savurmaya çalışıyordu. Evet, direnebildiğin kadar direniyordun ama bir yerde gücün tükeniyordu. Aslında belki yanımızda hayata karşı direnmemize umut olacak insanlar olsa bir yerinden tutulabilirdik. Ama...

"Al bakalım." Abimin sesini duyduğumda hızlı bir şekilde gözlerimi açıp, gözlerimin ucuna kadar gelen yaşları geriye doğru itelemeye çalıştım. Tabii ne kadar başarılı olduğum konusu tartışılırdı.

Abim aldığı çekirdek paketini önüme doğru fırlattığında kendisi de o sıra çardağın ucuna çıkıp oturdu. Zaten nerede tehlikeli yerler var oranın hemen üzerinde de benim abim vardı.

Oradan bir tepetaklak düşse ona zerre acımazdım. Hak ediyordu çünkü...

Masanın üzerinde ki çekirdek paketini açıp, çitlemeye başladığımda, abimin içtiği biraya şaşkınlıkla bakakaldım.

"Onu annem elinde bir görse seni terlik komasına sokar biliyorsun değil mi?"

Abim, "Nerden görecek kızım?" diye kendinden emin bir şekilde konuştuğunda, ona tek kaşımı kaldırarak bakmaya başladım. Bakışlarımdan ne yapacağımı anlamış olacak ki; "Sakın Ada!" diye beni uyardı. Elimi hırkamın cebine attığımda boş olan cebimle birlikte şaşkınlığa uğramıştım. Telefonumu evde unutmak gibi bir hataya düşmüştüm. Ahh şimdi almış olsaydım abimi çeker sonrasında onu bir güzel de tehdit ederdim.

Çok güzel bir fırsatı kaçırmıştım.

"Adam ol ayağını denk al o zaman aklını almayım ha," dediğimde abimin kaşları derin bir şekilde çatıldı.

"Ada... Ada kafanı ezerim kızım senin." Bak bak laflara da bakındı hele.

"Hoş geldin Emrecik güle güle abiciğim. Senin de insan gibi davranışların buraya kadarmış."

"Hoş buldum hoş buldum bundan sonra adamına göre muamele."

"Bak yemin ederim eve gider gitmez içtiğini anneme söylerim öylece kalırsın sinirlerimi bozma benim ona göre." Kardeşliğin birinci kuralı neydi; tabii ki de tehdit etmekti.

Abim söylediklerimi ciddiye almış olacaktı ki; sessiz kaldığında elinde tuttuğu şişeyi kafasına dikti. Bu çocuğun da bir günü bir gününü tutmuyordu ha!

"Eeee dökül hadi..." dediğimde başını bana doğru çevirip gözlerimin içine bakmaya başladı.

"Neyi?" Ayy bir de bilmemezliğe yatıyordu.

"Derdini."

"Bir derdim falan yok benim." Bir defa da beni uğraştırmadan her şeyi dökülse ne olurdu acaba?

"Yaa ben de dünya güzeliyim falan. Gerçi niye böyle dedim şimdi ben yaa? Zaten dünya güzeli olacak kızım ki ben. Şu suratsız kızların katıldığı Miss Turkey'e katılsam ooo açık ara birinci olurum ben. Acaba katılsam mı yaa? Niye katılmıyorum ki ben? Şu boyuma posuma, gözlerime, saçlarıma maşallah yaa." Hiç susmadan cümlelerimi peş peşe sıraladığımda abimin gözleri her bir dediğimden sonra biraz daha fazla açıldı.

"Ne Miss Turkey'i kızım? Ne saçmalıyorsun sen?" Ayy niye saçmalayacakmışım canım? Valla gayette mantıklı konuşuyordum ben.

"Ne saçmalayacağım be?"

"Saçma saçma konuşup benim sinirlerimi bozma. Yok Miss Turkey falan."

"Abiciğim sen beni bir oku üfle hemen nazar değmesin. Şimdi katılana kadar bir yerimde bir şey falan çıkar mazallah." Söylediklerimden sonra abimin gözlerinin içinden çıkan alevler beni azıcıkta olsa korkutmuştu. Ama yine de içten içe mutlu olmuştum. Abimi sinirlendirmekten baya baya keyif aldığım doğruydu. Hele böyle sinirlenince yüzü falan kızarıyor, gözlerini pörtletiyordu yaa işte o anlar çok komik oluyordu.

Abim baya sinirli çıkan ses tonuyla, "He Ada elimde içki şişesi şimdi seni okuyacağım tövbe tövbe," dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Aman neyse ben kendi kendimi okurum. Şimdi dökül bakalım," dediğimde eski konumuza dönebilmiştim.

"Bir kız var..." Abimin dudaklarının arasından çıkan kelimelerle birlikte kendimi tutamayarak öksürmeye başladım. Ama tabii bu öksürme işlemim çok kısa sürmüştü. Avucumun içine çekirdekleri doldurup çitlemeye başladığımda, "Eeee?" diye soru sorar bir şekilde konuştum. "Bir kız var evet..." Abim bir şey demeyip sessiz kaldığında gözlerimi devirdim. Bunun da ağzından anca zorla laf alabiliyorduk.

"Ayy hadi abi amma naza çektin kendini ha," diye hafifçe sesimi yükselttiğimde sessizliğini bozup konuşmaya başladı.

"Ama o kızın sevgilisi var..." dediğinde kendime hakim olamayarak bağırdım.

"Oha! Abo..." Bağırmamla birlikte parkta olan bir kaç kişinin bakışlarının bana döndüğünü fark etsem de umursamadım.

Bir kız vardı ve benim canım abimin şansına kızın sevgilisi mi vardı?

"Bağırmasana Ada. Ne bağırıp duruyorsun?"

"Ne demek ne bağırıyorsun? Ayy seni benim başımdan savacak bir kız var diyorsun ama sonra da sevgilisi var diyorsun tabii bağıracağım. Hay ben senin şansına be abi!" Bu da kendisine göre birisini bulamamıştı gitmişti ha...

"Sana bir şey anlatan da kabahat zaten. Sana bir şey anlatan aklıma sıçayım ben." Abim kendi kendine bana sinirle söylenmeye başladığında, bira şişesini kafasına dikip içti.

Ayy bu da sanki benim bir suçum varmış gibi bana söylenip duruyordu.

"Tamam yaa Emrecik ayırırız dert etme. O iş bende," deyip gözümü havalı bir şekilde kırpmaya çalıştığımda tabii ki de kırpamamış anca yüzümü şekilden şekile sokmuştum.

"Saçmalama Ada ne ayırması gerek yok böyle şeylere... Hem öyle çok bir şey yok yani içimde güzel kız sadece o kadar yani."

"Yaa yaa eminim öyledir."

"Ada uzatma istersen abiciğim ne dersin?" diye sorduğunda tekrardan bire şişesini kafasına dikmişti. Hem bir şey yok diyordu hem de içkiyi içip içip duruyordu.

"Aga be bugün de sana yakıyorum be Emre yaktım yaktım." Elimde sanki sigara varmış gibi dudaklarıma götürdüğümde abim sinirli nefes alıp verdi.

"Sen otur çekirdeğini çitle kardeşim bana da yakma, o güzel kafanı da boşuna yorma sen." He abim bana yorma demişti ya ben de onu dinleyip kesin yormayacaktım. Bu işi bir şekilde çözmem gerekiyordu ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ayırırız diye şakasına demiştim ve bunu zaten yapmazdım ki.

"Kız güzel mi?" diye sorduğumda sesimden merak akıyordu.

"Yani fena değil işte," dediğinde gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. İnsan bir güzelce anlatırdı değil mi?

"Benden güzel mi?"

Abim dalgın bir şekilde, "Evet," dediğinde masanın üzerine koyduğum çekirdeğin kabuklarını abimin üzerine doğru fırlattım. Abim aniden attığım kabuklarla birlikte öylece kaldığında, üstüne gelen kabukları eliyle iteklemeye çalıştı.

"Napıyorsun lan sen?"

Kendi kendime sinirli bir şekilde konuşmaya başladığımda kesinlikle ağzımdan çıkanları kulaklarım duymuyordu. "Ohh olsun sana ohh. Yok yok benim güzelliğimi tescilletme vaktim geldi yoksa gelir böyle götü boklu Emre benim güzelliğimi laf eder."

"Şimdi sıçtım Ada senin ağzına." Abim oturduğu yerden kalkıpta üzerime doğru gelmeye başladığında içtiğinden dolayı hafifçe sendelemişti. Onun bu sendelemesini fırsat bilip çardaktan çıktığımda, koşmaya başladım.

"Yakalarsan belki," diye bağırdığımda gülmeye başladım. Ben de fenaydım yani. Köşeye sıkışınca sesim soluğum kesiliyordu, kendimi kurtarınca yine konuşmaya başlıyordum.

"Eve gitmeyecek misin sen? Gece kendini kolla." Abim de ardımdan bağırdığında, onu hiç umursamayarak gülmeye devam ettim.

Kapımı kilitler yatardım değil mi ama?

"Sen hele bir bana bir şey yap anneme içtiğini söylerim." Sesim bağırdığımdan dolayı boş sokakta yankı yapıp bana geri dönmüştü.

"Sokakta bağırıp durma!"

"Sen de bağırıyorsun geri zekalı."

"Kes o sesini Ada!"

"Sus be mal!"

Resmen şu an abimle sokakta bağırarak didişiyorduk. Onunla böyle didişmeyi bile özlemiştim.

Valla Allah bize akıl fikir verisindi.

****

Odamdan içeri girdiğimde hırkamın fermuarını indirip, üzerimden çıkardım. Kendimi hızlı bir şekilde yatağımın üstüne fırlattığımda, başımı yastığıma doğru gömdüm.

Sadece parkta oturmuştum ama abim beni koşturduğu için canım çıkmıştı.

Pislikti bu çocuk. Neyse ki ben de onu koşturmuştum da içim rahat etmişti.

Telefonumun titreme sesini hissettiğimde, yatağımın içine koyduğum telefonumu elimle aramaya başladım. Nihayet ellerim telefonumu bulduğunda elime alıp, kimin aradığına baktım.

'Serseri arıyor.'

Gözlerim telefonun ekranında takılı kaldığında, kapanmasına çok az kala ekranı yana kaydırarak kulağıma götürdüm.

"Efendim?" diyerek telefonu açtığımda sesimin sakin çıkması için ekstra bir çaba göstermiştim.

"Kapındayım Ada." Ateş'in dediklerini idrak ettiğimde olduğum yerde öylece kalakaldım.

"Ne?" Aramızda ki sessizliği verdiğim tepkiyle birlikte bozduğumda, "Kapıyı aç Ada," diyen sesini duydum. Telefonumu kulağımdan çekmeden odamın kapısını açtığımda koridoru kontrol ederek dışarı çıktım.

Temizdi.

Annem ve babam zaten eve geldiğimizde uyumuşlardı ama abim konusunda çekingenliklerim vardı. Ama yüksek ihtimalle o da içtiği için uykuya dalmış olmalıydı.

Parmaklarımın uçlarında yürüyerek dış kapının önüne kadar geldiğimde asıl işkencem burada başlıyordu işte. Şu anahtarları sessizce çevirmek o kadar zordu ki... Elimi anahtara uzattığımda sessiz olmaya çalışarak bir kez çevirdim. Şu an arkamdan bir yerden abim ya da babam fırlasa onlara durumu nasıl açıklardım hiç bilmiyordum.

Anahtarı bir kez daha çevirdiğimde sessiz olmaya çalışarak kapının kolunu aşağı doğru indirdim. Kapıyı yavaş bir şekilde açtığımda görüş alanıma giren Ateş'le birlikte elim ayağım birbirine dolaşsada bir şey belli etmeyerek karşısında durmaya çalıştım.

"Ateş ne işin var burada?" diye fısıldayarak konuştuğumda soruma cevap vermeden kapının açtığım boşluğundan içeri girdi. Odamın yerini bildiği için oraya doğru yürümeye başladığında arkasından ben de yürümeye başladım. "Sessiz ol," diye mırıldandığımda abimin uyanmaması için içimden dua ediyordum.

Ateş odamın içine girdiğinde ben de peşinden girip oldukça yavaş bir şekilde kapımı kapatıp, kilitledim. Derin bir nefes aldığımda, arkamı dönerek Ateş'in gözlerinin içine baktım.

"Ne işin var burada Ateş? Annem, babam uyanabilir biliyorsun değil mi?" Ateş elinde tuttuğu benim şimdiye kadar fark edemediğim poşeti yatağımın üzerine bıraktığında gözlerimi poşete dikmeyi kesip Ateş'e çevirdim.

"O kadar aradım açmadın," dediğinde bir şey demeden yatağımın üzerine attığım telefonumu elime alıp, ekranına düşen bildirimlerime baktım. Gerçekten de oldukça fazla bir şekilde Ateş beni aramış ve üzerine de mesajlar atmıştı.

"Dışarı çıkmıştım telefonumu evde unutmuşum," diye açıklama yaptığımda Ateş'in kaşları sözlerimden sonra derinden bir şekilde çatıldı.

Ben hâlâ telefonumu nasıl evde unutmuştum onu anlayamıyordum. Böbreğim gibiydi o benim yaa ona bir şey olsa ben ne olurdum?

Ateş, "Hayırdır nereye gittin?" diye sorduğunda tek kaşı havaya kalkmış bir şekilde adeta bana hesap soruyordu. Asıl benim ona sormam gerekirken o gelmiş bana soruyordu.

"Abimle dışarı çıktık biraz parka gittik oturduk."

"Söylemedin?" diye konuştuğunda kaşlarım istemsiz bir şekilde çatıldı.

"Sizden öğrendim bir şeyleri söylememeyi," diye ağzımın içinden mırıldandığımda Ateş'in bakışları değişse de onu umursamayarak yatağımın üzerine oturup, bağdaş kurdum. Ateş'in getirdiği poşete gözlerimi diktiğimde dışında yazan komagene yazısını gördüğümde başımı hızlıca Ateş'e doğru çevirdim. Ama o bana bakmıyordu doğrudan bir şekilde gözlerini kilitlediğini kapıya dikmişti.

Boğazım düğüm düğüm olmuştu.

"Çiğ köfte mi aldın bana?" diye sorduğumda sesimi duyar duymaz kapıya diktiği bakışlarını bana doğru çevirdi.

"Evet ama seni beklerden yüksek ihtimalle nar ekşisi dürümü baya sulamıştır." Durgun çıkan ses tonuyla konuşmuştu. Bugün abim sana çiğ köfte alayım dediğinde hiç yemek istememiştim ama şu an istiyordum.

Bağdaş kurduğum bacaklarımı açarak ileriye uzattığımda, yatağımda hafifçe yana doğru kaydım. Ateş'in sığabileceği kadar boşluk bıraktığımda gözlerimi gözlerine çevirip, başımla yanımda ki boşluğu işaret ettim. Ateş, ne istediğimi bakışlarımdan anlamış olacak ki; adımlarını yatağıma doğru yönlendirdi. Yatağımın yanına geldiğinde tam yanıma oturup ayaklarını öne doğru uzattığında dudağımın kenarında oluşan tebessümüme engel olamamıştım.

Onun yanı benim yanımdı.

Onun göğsü benim evimdi.

Poşetten çıkardığım çiğ köftemin sarılmış kağıdını açtığımda gerçekten de Ateş'in dediği gibi sulanmış olduğunu gördüm. Ama bu tabii ki de onu yememe engel değildi.

Bir ısırık aldığımda Ateş sessiz bir şekilde yanımda oturuyordu. "Sende yer misin?" diye sorduğumda elimde tuttuğum çiğ köftemi hafif bir şekilde havaya doğru kaldırdım.

"Yersin yersin." Kendi sorduğum soruma tekrardan kendim cevap vermiştim. Çiğ köftemi, Ateş'in ağzına doğru uzattığımda Ateş gözlerimin en içine bakarak itiraz etmeden bir ısırık aldı. Ayranı da açıp bir yudum içtiğimde Ateş'e doğru uzattım. Ateş ayranımdan içtiğinde dudaklarının üzerinde oluşan bıyığı gördüğümde gülmeye başladım.

Ateş birden gülmeme anlam verememiş olacak ki bana, "Ne oldu?" diye sordu.

"Artık yaşlanıyorsun serseri," deyip elimi bıyığına götürüp sildiğimde parmaklarıma bulaşan beyazlıkları Ateş'e gösterdim.

"Çok mu komik yavru panda?" Evet valla benim için çok komikti. Her türlü cool olan Ateş'i böyle yakalamam biraz zordu tabii ki de.

"Evet komik serseri. Bak bu sefer o coolluğun gitti," deyip tekrardan güldüğümde eğer evdekilerin uyanmayacağını bilsem kahkahalarla gülerdim.

"Biliyorsun ki yavru panda; sende rezillik bende de coolluktan bol bir şey yok." Ateş'in dediklerinden sonra bozularak sustuğumda bu sefer gülen taraf Ateş olmuştu. Aman iyi ki bir gülelim demiştik ha!

"Aman ne komik," diye işi çirkefliğe vurarak yüzüne doğru çemkirdiğimde, elleriyle saçlarımı karıştırmaya başladı.

"Küçük mızıkçı seni." Ateş'in bana küçük demesiyle birlikte aklıma anılarımız doluştuğunda, dudağımın kenarında buruk bir tebessüm oluştu.

"Hatırlıyor musun okulun ilk günü de bana küçük demiştin," deyip güldüğümde peşine de ekledim. "Hatta tüm kibarlığını konuşturarak çekilsene küçük demiştin."

Ateş, "Bahçenin ortasında durmuş elini havaya kaldırıpta kendi kendine konuşan o kızı nasıl unutabilirim?" dediğinde o gün tüm berraklığıyla birlikte gözlerimin önüne geldi. "Sahi öyle ne yapıyordun?" diye sorduğunda başımı gömecek bir yerler aramaya başladım.

Ne? Elimi kaldırıp 'yakışıklı sevgili, zengin sevgili, abimi dövecek bir sevgili' duasını yaptığımı söyleyemezdim değil mi?

"Hiç öyle yağmur yağıyor mu diye kontrol ediyordum ben." Hani bana bir alkış, bence çok büyük bir alkışı hak etmiştim. Böylesi zeka içeren bir cevabı siz bir daha zor bulurdunuz bence.

"Bunu yemedim." Ben de biliyordum tabii ki de söylediğim şeye inanmayacağını ama bir şey demeyerek sessiz kaldım.

"Peki sen..." deyip sustuğumda gözlerimi gözleriyle birleştirdim. "Neden bana küçük demiştin o gün? Bir de beni düşürmüştün onu da unutmadım ha!" dediğimde kaşlarımı çatıp, sinirli tutmaya çalıştığım yüz ifademle gözlerine baktım.

Hem de popomun üzerine düşürmüştü.

"Sana küçük dedim çünkü; Beste'yi ilk tanıdığımda ona küçük demiştim ve çıldırmıştı. Sonra seni gördüm ve sinir etmek istedim sana da küçük dedim. Şimdi de Umut'a diyorum ve inan o da sizin gibi çıldırıyor." Ateş söylediklerinden sonra kendi kendine güldüğünde benim de dudağımın kenarında bir tebessüm oluşmuştu.

O gün beni çıldırtmıştı evet ama şu an baktığımda hepsi tebessüm edeceğim küçük bir anı olarak kalbimde kalmıştı.

İyi ki diyordum sadece.

"Demek küçücük kızla da uğraşıyorsun öyle mi?" diye kızgın çıkarmaya çalıştığım sesimle sormuştum.

Ateş, Umut'u anlatmaya başladığında gözlerimi kapatıp, başımı yatağımın başlığına yasladım. "Evet tıpkı seni olduğu gibi onu da kızdırmayı seviyorum. O küçük gözlerinin kapladığı kaşlarını çatıp, yanaklarını şişirince öyle tatlı oluyor ki... Geçen gün ona pembe bir elbise aldım gördüğünde ilk başta böyle ağzını burnunu kıvırdı ama bugün gittiğimde aldığım o elbiseyi üzerinde gördüm." Umut'u anlatırken sesinden akan o şefkati ve sevgisi kalbimde bir yerlere çarptığında, dizlerimin üzerinde bir ağırlık hissettim.

Gözlerimi hafifçe araladığımda gözlerim Ateş'in gözlerinin karalığıyla buluştu. Başını dizlerimin üzerine koymuş, oldukça dikkatli bir şekilde bana bakıyordu.

"Devam etsene anlatmaya," dediğimde sesim buruk bir şekilde çıkmıştı.

"Sabahları uyanınca çok huysuz oluyor tıpkı senin gibi. Küçücük elleriyle yine küçücük olan o gözlerini ovuşturuyor..." Gözlerimden bir kaç damla yaş yanaklarıma doğru süzüldüğünde, ellerimi istemsiz bir şekilde Ateş'in saçlarına götürdüm. Yumuşacık olan saçlarını okşamaya başladığımda, Ateş gözlerini kapatarak tekrardan konuşmaya başladı.

"O da senin gibi çok yemek yiyor ve özellikle pilav üstü kuru fasülyeye bayılıyor hatta hastası bile diyebilirim." Buyurun buradan yakındı işte. Ben kuru fasülyeden nefret ederken Ateş'in kardeşi tam bir kuru fasülye hastası çıkmıştı.

Anlaşılan kuru fasülye yapmayı bilmek şart olmuştu. En yakın zamanda öğrenmem gerekiyordu.

"Sonra banyo yapmaktan nefret ediyor diyebilirim. Banyoya girdiği zaman adeta evde küçük çaplı bir savaş çıkıyor." Ateş söylediklerinden sonra güldüğünde ben de gözlerimden akan yaşlara inat güldüm.

Ateş mutluydu. İçi içine sığmayan bir mutluluğu vardı bunu hissedebiliyordum.

İkimiz de bir anda sessizliğe büründüğümüzde odada sadece nefes alış verişlerimizin sesi duyuluyordu.

"O çok şanslı Ateş," diye fısıldadığımda Ateş kapalı olan gözlerini yavaş bir şekilde açtı. "Senin gibi bir abisi olduğu için çok şanslı. Çünkü biliyorum ki; ondan bahsederken ki gözlerinin parlamalarını, içinden akan o sevgiyi ona hep vereceksin. Onun arkasında değil hep yanında olacaksın." Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildiğimde gülümsemeye çalıştım.

Kalbimin içinde bir yerler sızlıyordu ama ben bunun nedenini bilmiyordum.

Ateş, "Yavru panda," diye fısıldadığında yaşla dolu gözlerimi gözlerine çevirdim. Tabii bulanık görüyordum orası ayrıydı.

"Sen benim en büyük şansımsın." Dudaklarından dökülen kelimeler dudaklarıma çarptığında, kalbimin atış ritmi hızlandı.

Gözlerimi gözlerinden ayırmadan, "Sen de," diye mırıldandığımda başı dizlerimin üzerindeyken kollarını belime dolayıp bana sıkıca sarıldı. Başımı saçlarının üzerine gömdüğümde saçlarının o erkeksi kokusundan derin bir nefes çektim içime.

Ateş, "Bu gece beraber uyuyalım mı?" diye sorduğunda sesinden akan o masumluk içimi titretmişti. "Uzun zamandır düzgün bir uyku uyuyamıyorum..." Dudaklarının arasından dökülen o son sözlerle birlikte kalbim acıyla kasıldı.

Yaa ben bu serseriyi yerdim ki...

Onaylar anlamda başımı salladığımda, ellerini belimden çekerek dizlerimden doğruldu. Ben de aynı zaman da başımı çektiğimde, yatağıma boylu boyunca uzanıp beni göğsüne doğru çekti. Hiç itiraz etmeden göğsüne kıvrıldığımda, sağ elimi kaldırıp tam kalbinin üzerine koydum.

Ellerimin altında benim için atan kalbini hissetmek öyle güzeldi ki...

O kalp benim için atıyordu ve benim için hızlanıyordu.

Ateş, "Yarın," deyip sustuğunda merakla ne diyeceğini beklemeye başladım. "Yarın abimin yanına gideceğim..." Başımı göğsünden kaldırıpta gözlerinin içine baktığımda o doğrudan tavana bakıyordu. Ona baktığımı fark etmiş gibi gözlerini gözlerime çevirdiğinde gözlerinden geçen duyguları anlamaya çalışıyordum.

Yarın Arel abinin yanına gidecekti.

Abisinin karşısına çıkacaktı ve bu onun için çok zordu.

Gözlerime sanki acı çekiyormuş gibi bakmaya başladığında kalbimin üzerine geçirilen bir bıçak var gibi hissediyordum.

Dudağına doğru, "Seninle gelirim," diye fısıldadığımda beni biraz daha kendine doğru çekti. Ateş'e sıkıca sarıldığımda gözlerimi huzurlu bir şekilde kapattım.

Beni yanında istediğini gözlerinden anlayabilmiştim. Bir yanı mutluyken diğer yanının acıdığını da hissedebilmiştim.

Onun canı yandığında benim canım en derinden acırdı.

Çünkü; serserisiz yavru panda olmazdı.

Onsuz ben olmazdım... Yarım kalırdım.

****

"Hazır hissediyor musun kendini?" Dudaklarımdan dökülen kelimelerle birlikte Ateş'in karşımızdaki eve diktiği bakışları büyük bir yavaşlıkla bana doğru döndü. Gözlerinden geçen bir çok duygu karmaşasını fark edebiliyordum. O sevdiğim güzel gözleri; nasıl yapacağım ben diyordu? Onu böyle üzgün gördükçe kalbim yerinde duramıyor, nefesim sıkışıyordu. Çünkü Ateş bu değildi.

Benim serserim bu değildi.

Çocuk gibiydi aslında o. Evet, ben belki bazen çocuk gibi davranıyordum ama Ateş sadece benim yanımda, bizim yanımızda olduğu gibi davranabiliyordu. İçindeki o çocuk ruhunu benim yanımda çıkarabiliyordu.

Gözlerim önünde durduğumuz Arel abinin evine kaydığında, "Hep yanındayım biliyorsun değil mi?" diye fısıldadım. Yanına doğru ulaşmış arkadan beline sarılmış ve başımı sırtına yaslamıştım.

Ateş başını 'biliyorum' anlamında salladığında, "İyi ki yanımdasın," diye fısıldadı.

Sende benim iyi ki yanımdasın serseri...

Gidişinde neler yaşadığımı, neler çektiğimi bir tek ben biliyordum. Çektiğim acıları, gecelerimin güne doğmadığını, tek bir gün de takılı kaldığımı ben biliyordum.

Yokluğu kordan alevler olup içimi yakmıştı.

Düşüncelerim beni tekrardan o günlere götürdüğünde, düşüncelerimin derinliğinden sıyrılmak için Ateş'in gerçekliğine biraz daha sarıldım.

"Burada böyle bekleyemeyiz biliyorsun değil mi?" Onunla ne koşulda olursa olsun dururdum ama cesaretlenip Arel abiyle konuşması gerekiyordu.

"Biliyorum," dediğinde bana doğru başını hafifçe çevirdi. Onun başını çevirmesiyle birlikte beline sarılı olan ellerim hafifçe kaymıştı. Gözleri tam gözlerimin içine bakarken, o bakışıyla şuracıkta eriyeceğimi hissediyordum. Off bir bakıyor, bir bakıyordu ki...

Ağzını, gözünü yiyesim geliyordu yaa.

"O zaman dayak yemeye hazırım." Ateş söylediklerinden sonra elimden tutupta çekiştirmeye başladığında, kaşlarım hafifçe çatıldı.

"Ne dayağı Ateş?" Neden bahsediyordu bu serseri şimdi?

"Bu evden sağlam bir şekilde çıkabileceğime inanıyor musun? Abimin tersi pistir canımı okur." Vay be. Arel abime bakın hele siz. Şahsen ben şu andan itibaren Arelciydim.

Ağzımdan bir kıkırtı kaçırdığımda, Ateş omzunun üzerinden bana doğru baktı. "Ne oldu pek bi mutlusunuz Ada Hanım?"

"Mutlu olacağım tabii. Canım Arel abim benim seni bir güzel pataklayacak." Gün intikam vaktiydi be! Sonuna kadar Arelciydim.

"Bak sen şu yavru pandaya... O canın Arel abini yere sereyim de gör sen." Ateş'in söylediklerinden sonra onun sinirini bozacak derecede kahkaha atmaya başladım.

"Güzel güldürdün serseri. Bu lafları birazdan Arel abinin yanında da duymak isterim." Ateş söylediğim cümlelerden sonra başımdan tutupta beni kendisine çektiğinde güldüm.

Bu çocuk tam eşekti yaa.

****

Kapının ziline bastığımda ikimizin arasında tedirgin edici bir sessizlik vardı. Bu kapı açıldığında ikimizde nasıl bir tepkiyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Kapı açılmadığında Ateş'e dönerek, "Evde mi değil acaba?" diye sorduğumda doğrudan kapıda olan bakışları bana doğru döndü.

"Bir daha bassana şuna." Ateş'i onaylayarak kapının ziline peş peşe basmaya başladığımda içeriden gelen birkaç tıkırtı sesleri kulağımıza doldu.

"Anasına satayım zır zır başımı siktiniz lan. Gelen kimse var yaa..." Arel abinin kapının ardından bağıran sesi kulaklarımıza dolduğunda çok geçmeden de kapı hızlı bir şekilde açıldı.

"Ne var lan amın..." Arel abinin cümlesi Ateş'i görmesiyle birlikte kesildiğinde ne yapacağımı bilemeyerek biraz kenara kesildim.

Arel abi, Ateş'i gördüğüne inanamıyormuş gibi elleriyle yüzünü sıvadığında, kapının kolunda olan elleri de iki yanına doğru düşmüştü.

"Çok içtim..." Arel abinin dudaklarından dökülen kelimeler bunlardı. "Çok içtim lan ben. Yanlış görüyorum, kafam uçuk benim şu an. Yok yok yanlış görüyorum içtim çünkü çok içtim ben..." Arel abi kendi kendine konuşuyormuş gibi konuşmaya devam ediyordu ki; Ateş hızlıca Arel abiye atılıp sarıldı.

Arel abinin elleri boşlukta sallanıyormuş gibi yanında sallanıyordu. Öylece duruyordu. Ne ellerini kaldırıp Ateş'e sarıyordu ne de Ateş'i itmek gibi bir tepki de bulunuyordu.

Ateş, "Abi..." diye fısıldadığında fısıltısı kulaklarıma dolmuştu. Arel abi sanki Ateş'in gerçekliğini kavramış gibi ve girdiği şoktan çıktığında ellerini hızlı bir şekilde Ateş'in omzuna sardı.

Gözlerim yaşlarla dolmaya başladığında, sağ elimi gözlerime çıkararak ovaladım. Son günlerde o kadar çok ağlıyordum ki...

"Kardeşim..." diyen Arel abinin sesinden akan karmaşık duygular içimde bir yerlere dokunmuştu. "Yaşıyorsun, sana sarılıyorum. İçki kafamı uçurmadı değil mi benim?"

"Uçurmadı Arel abi uçurmadı. Ateş karşında ve şu an sen ona sarılıyorsun," diyerek araya girdiğimde ikisi de beni şu an için pek fazla umursamamıştı.

Eee hani Aral abi, Ateş'i dövecekti?

Bunlar anca sarılıyordu be!

"Yaa siz kavga falan etmeyecek misiniz? Hani diyorum Arel abi..." Şu an resmen serserimi dövdürme çabaları içerisine girmiştim.

Arel abi sözlerimden sonra hızlı bir şekilde Ateş'ten ayrılıp bana doğru döndüğünde anlamsız bakışlarla bana bakmaya başladı.

"Sevgilini dövmemi mi istiyorsun sen?" Ayy de mi ben şu an sevgilimin dövülmesini istiyordum resmen. "Ama iyi oldu söylediğin bunu..." Arel abi konuşmasını bitirdikten sonra kafasını anlayamadığımız bir hızla Ateş'in kafasına geçirdiğinde ağzımdan kaçan çığlığa engel olamamıştım.

Ben de hem dövsün istiyordum hem de durmuş burada cırlıyordum.

Ateş hafifçe geriye doğru sendelendiğinde dudaklarının kenarından akan kanı silerken, gülerek bağırdı. "Acıdı lan şerefsiz."

Bir anlık nereden geldiğini bilmediğim bir gazla, "Acımış lan şerefsiz," diye bağırdığımda, söylediklerimi idrak edebildiğimde elimi hızlı bir şekilde çok içersinde ağzımın üzerine kapadım. Arel abi ve Ateş'in birbirinde olan bakışları hızlı bir şekilde bana döndüğünde, elim ağzımda kalmış halimle karşılarında kalakaldım.

Bazen kesinlikle ne dediğimi bilmiyordum.

Gözlerimi Arel abinin gözlerine çevirdiğimde bana çatık kaşlarının altından baktığını görmemle birlikte bakışlarımı hızlıca ondan kaçırarak Ateş'e doğru baktım. Beni şu an Arel abinin elinden kurtaracak tek kişi oydu bence. Ama onun da bunu yapmayacağı belliydi. Çünkü; dudağının kenarında oluşan gülümsemesiyle birlikte benim burada kıvranmamı izliyordu.

Battı balık yan gider sözünün de bana verdiği gazla birlikte Arel abiye bakarak konuşmaya başladım.

"Arel abiciğim vallahi ben şerefsiz diye Ateş'e dedim. Ateş'i taklit etmek için dedim ben öyle yaa. Sana hiç şerefsiz der miyim ben? Söyle abiciğim der miyim demem değil mi? Sen de söyle demem değil mi ama? Ben büyüklerime karşı oldukça saygılı, sevgili bir kızım çünkü. Asla yani." Konuşmamın başından itibaren saçmalamıştım ama sanki sonlarına doğru biraz olsun toparlamış gibi hissediyordum.

Yalnız abim şu an burada olsa ona olan çok 'saygılı' davranışlarım yüzünden beni şuracıkta rezil ederdi.

Bir kahkaha sesi aramızda yükseldiğinde, kaşlarımı çatarak başımı Ateş'e doğru çevirdim. Hem kafa yemişti hem de orada durmuş benim bu hallerime gülüyordu.

Arel abi, "Ada da işte aynı bildiğimiz gibi," diyerek beni kendisine çekip kollarının altına aldığında hafifçe gülümsedim. Ateş bir Arel abiye bir omzumda ki eline baktığında ağzının içinden bir şeyler mırıldanarak evin içine doğru girdi. Bizde Arel abiyle birlikte peşinden içeri girdiğimizde salona doğru ilerledik.

"Ada dikkat et! Şuradan dolan sen." Ateş bana bağırdığında sinirle ağzının içinden bir küfür savurdu. Yerde olan cam kırıklarını gördüğümde Ateş'in dediğini yaparak diğer tarafa geçtim. Galiba az önce kapının açılmasını beklerden evden gelen tıkırtıların sebebi bu cam parçalarıydı.

"Ne yaptın lan sen bu evde?" diye sorduğunda az önce ki abisiyle olan halleri gitmişti tabii ki de. Gözlerimi evin içerisinde biraz dolaştırdığımda gerçekten de Ateş'in sinirlenmekte haklı olduğu kadar kötüydü ev. Kocaman bir masanın üzeri ve koltukların kenarları bitmiş içki şişeleri ile doluydu.

Ve çok çok kötü kokuyordu.

Arel abi, Ateş'e cevap vermeyerek boş olan tekli koltuğu oturduğunda Ateş dik dik Arel abiye bakmaya başladı. Tabii Ateş'in bakışlarını Arel abinin umursadığı söylenemezdi yaa neyse.

"Ben bir çöp poşeti getireyim hem de su içecektim," diyerek ikisinin arasına girdiğimde Ateş gözlerini Arel abiden çekip, bana doğru çevirdi. Ateş'in bakışlarından bir şeyler diyeceğini anladığımda ona müsaade etmeden hızlı bir şekilde arkamı dönüp, mutfağa doğru ilerlemeye başladım.

Hem ikisinin yalnız kalmaları onlar için daha iyi olacak gibiydi.

Mutfağa girdiğimde gördüklerim karşısında yüzümü buruşturmadan edemedim. Ben vazgeçmiştim yaa evi toparlamaktan falan  bu ev benim can sağlığım için tehlikeli gibiydi. Tezgahın üzeri kim bilir kaç günlük olan bulaşıklarla doluydu ve hepsinin yağları üzerinde donup kalmıştı. Masanın üzerinde ağzı açık bir şekilde duran kahvaltılıkların rengi gitmiş ve küflenmişlerdi. Ve burası da en az içerisi kadar pis kokuyordu.

Arel abi bu eve ne yapmıştı böyle?

Mutfaktaki kokuya daha fazla dayanamayacağımı anladığımda mutfağın bahçeye açılan kapısına doğru ilerleyip, sürgüyü kaydırıp kapısını açtım. Açtığım gibi içime derin bir nefes çektiğimde biraz olsun rahatlayabilmiştim.

Bu evin gerçekten baştan aşağı bir temizliğe ihtiyacı vardı. Ama o temizliği yapacak kişi kim olurdu bilmiyordum.

"Bana neden gelmedin Ateş?" İçeriden gelen bağrışma sesleriyle birlikte hızlı bir şekilde mutfağın kapısına doğru ilerledim. Yanlarına gitmek istemediğim için kafamı kapıdan ileri uzatarak içeri baktığımda, Arel abinin az önceki rahatlığının aksine ayakta bir ileri bir geri gidip geldiğini gördüm.

Arel abi elini saçlarından geçirip sinirle bağırdığında korkuyla bir adım geriledim. "Ulan öldün sandık it herif öldün sandık." Ben buradan korkmuştum ama bağırması Ateş'e pek etki etmiş gibi gözükmüyordu.

"Böyle olması gerekiyordu abi."

"Gelseydin ya lan abine bana gelseydin. Beraber halletseydik bazı şeyleri." Arel abinin siniri geçeceğe benzemiyordu.

"Gelemezdim abi." Ateş en sonunda dayanamayarak bağırdığında, ne yapacağımı bilememenin vermiş olduğu korkuyla olduğum yerde durdum. Dişlerim dudaklarımı bulduğunda adeta kanatmak ister gibi dişlemeye başladım.

"Sen benim ne yaşadığımı biliyor musun lan? Kolay mı sanıyorsunuz siz benim için? Öldüm ben öldüm abi. Ben o adamın anneme tecavüz ettiğini öğrendimde öldüm. Annemin çektiği acıları öğrendiğimde bittim ben bittim. Siz buradaydınız hep birlikteydiniz. Giden bendim, ölen bendim, tek kalan bendim, acılar içinde kalan bendim abi..." Ateş'in sözleriyle birlikte gözlerimden yaşlar birer birer dökülmeye başladığında, başımı arkamda ki duvara doğru yasladım.

"Kardeşim benim özür dilerim kardeşim." İçeriden sesler geliyordu ama benim kulaklarım uğulduyordu.

"Bundan sonra beraberiz kardeşim. Bu yolda bundan sonra beraberiz." Ellerimle göz yaşlarımı sildiğimde başımı duvardan çekerek tekrardan içeriye doğru uzattım.

"Benim yolum başka. Kimseyi tehlikeye atamam." Ateş'in sözlerinden sonra kalbime bir sıkıntı çöktüğünde elimi kalbimin üzerine koydum.

Ateş'in yolu tehlikeliydi.

Ve bu benim kalbimin üzerine çökmüştü.

"Senin yolun benim yolum bundan sonra kardeşim."

"Onlar senin ailen..." Ateş'in dudaklarından dökülen sözlerle birlikte Arel abi bağırdı.

"Benim öyle bir ailem yok. Tek ailem sensin benim, senden öte bir şeyim yok kardeşim. Senden öte bir hayatım yok benim. Küçüklüğümüzü hatırla..." Arel abinin sözlerinden sonra Ateş'in dudağının kenarında bir tebessüm oluştuğunda, ister istemez neye güldüğünü merak etmiştim.

"Küçüklüğümüzdeki gibi... Her şey tersine dönse de biz hep sırt sırta." Ateş gülerek konuştuğunda, Arel abi de başını salladı.

"Biz hep sırt sırta." Onlar küçüklüklerinden beri hep sırt sırtalardı.

Onların bu halleriyle birlikte dudağımın kenarında bir tebessüm oluştuğunda, başımı tekrardan duvara doğru yaslandım.

Ateş'in yolu tehlikeliydi. Ateş beni bu tehlikede yanında istemeyecekti.

Ben bu tehlikede Ateş'in yanında olamayacaktım.

Belki yanında olamayacaktım ama hep bir adım ardında olacaktım.

Bu yol serseriyle benim yolum olacaktı.

~

Ohhh bitti sonunda :)

Evet, nasıl buldunuz bakalım bölümü?

Beğendiniz mi bakalım?

Ateş ve Ada hakkında ne düşünüyorsunuz? Ateş'in yolu gerçekten tehlikeli bakalım onları neler bekliyor?

Arel ve Ateş hakkında neler düşünüyorsunuz?

Peki Emre ve Ada nasıldı sizce? Emre'nin durumu ğwğdğfğfğ Ada'yı Miss Turkey'e başvuru yaptıracağım ğwğeğeğfğfğcp

Değişiklerimiz hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bölümde en beğendiniz sahne hangisiydi?

Bol bol yorumlarınızı bekliyorum canımın içleri (Sınır: 1250 beğeni, 3000 yorum)

İnstagram: mavininhikayeleri

SİZLERİ SEVİYORUM.

💙

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro