Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

11.Bölüm Part 1: "Sen varsın"

Ben geldim. Nasılsınız bakalım?

Öncelikli olarak okullar açıldı. Benim okulum henüz açılmadı ama sizlerin yerine ben de üzüldüm. :( Tatil çok kısa sürmedi mi yaa eğdiğdğdğd Hemencik geçti. Neyse yeni eğitim ve öğretim yılınız hayırlı olsun. Böyle denmesi gerekiyor galiba ğeğddğğd Eğlenin, dersleri kaynatın, anı yaşayın... Ve benim bu dediklerimi çok dinlemeyin görüyorsunuz ki çok iyi bir örnek değilim peğsğdğd

Bölüme geçersek kaç gün oldu hatırlamıyorum bölüm atmayalı ama hâlâ yaşıyorum. Yersiz mizah yapanlar olmuştu yazar öldü diye yaşıyorum arkadaşlar 🙄 Rica edeceğim hemen biraz bölüm atmadığımda bana saldırmayın. Hayatım buradan ibaret değil sonuçta mesela üniversiteye başlayacağım ve ihtiyaçlarım için alışveriş yapıyorum ya da geçen günlerde gerçekten çok hastaydım. Umarım ne demek istediğimi anlatabiliyorumdur.

Bölümü yetiştiremediğim için iki parta bölecek şekilde atıyorum ama bu hali bile bence çok uzun. Bir sonraki partıda gelecek ama ne zamana gelir bilmiyorum.

Bölüm aralarında '****' işareti koyduğum yerlerde lütfen mola verin. Gözlerinizin ağrımasını hiç istemem.

Bölüm şarkılarımız; Duman - Kırmış Kalbini
Furkan Ermiş - İçimdeki Özlemdi
Tuğlan - Sen Benim
Aforizmadan Bu Kalp

Sınır: 1100 beğeni, 3500 yorum (Bu kadar yorumu bu bölümün hak etmeyeceğini bilseydim koymazdım. Okuyan herkesi geçtim beğenen herkes beş yorum yapsa bu sınır geçilir. Sınır geçilmeden bölüm atmayı düşünmüyorum.)

İnstagram: mavininhikayeleri

İyi okumalar.

2.Sezon 11.Bölüm Part 1: "Sen varsın"

~

Kenan Saral'ın ağzından çıkan cümlelerle birlikte kapı kolunu tutan elim cansız bir varlık gibi yanıma doğru kayarak düştü. Korkulu rüyam olan adam tam karşımdaydı. Hayatımı, aşkımı, her şeyimi bir anda darmadağın eden, en güzel hayallerimin katili şu an karşımdaydı.

Birden belimden tutulupta geriye doğru çekildiğimde, Ateş benim yerimi almıştı. Ellerim hissettiğim korkudan dolayı titremeye başlamış, yaşlar gözümün önüne kadar gelmiş akmamak için direniyorlardı.

Ağlamadan bir günüm geçebilecek miydi?

Sevdiklerim için korkmadan bir günümü geçirebilecek miydim?

"Senin ne işin var lan burada?" Ateş bağırarak konuştuğunda Vahit abi ve Aslan'ın varlığını arkamda hissedebiliyordum. Sağ elimi uzatarak Ateş'in elini hafifçe tuttum. Hissetsin istiyordum varlığımı tam yanında hissetsin istiyordum. Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım, beni ne kadar üzmüş olursa olsun varlığımı hissetsin istiyordum.

Ben onun yanındaydım.

Ben onun yanında hep olacaktım.

"Oğlumu alıp annesine götürmeye geldim. Ama tabii gelmişken gelinimi de almadan olmaz değil mi oğlum?" Bunları arkamızdaki bir noktaya bakarak söylemişti. Hafifçe arkamı döndüğümde karşılaştığım şey; Ateş'in annesinin donuk, bembeyaz olmuş suratıydı.

"Ateş," diye fısıldadım kulağına doğru. Şu durumda tıpkı avını parçalamaya hazır bir avcı gibiyken beni duymadığını biliyordum. O yüzden onu durduracak asıl kilit kelimeyi söyledim. "Annen," dediğimde bakışları çoktan benden tarafa dönmüştü bile. "Annen kötü görünüyor." Söylediklerimden sonra tam ardımızda duran annesine değdi gözleri. Annesine bakan gözleri birçok duygu barındırıyordu. Annesine baktığında önündeki tüm duvarları yıkıyor, tüm çıplaklığıyla kalıyordu karşısında.

"Ada annemi ve Umut'u içerideki odaya götür ve sakın çıkmayın oradan." Ateş'in söylediklerinden sonra gözlerim annesine değdiğinde gerçekten de çok kötü göründüğünü fark ettim. Ama benim için her şeyden, herkesten önemlisi oydu.

Her şeyden ötem Ateşti.

"Sen?" diye sordum. "Sen ne olacaksın?" Sesim soruyu sorarken titremiş, nefes alamaz duruma gelmiştim. "Lütfen sen de gel." Burada bu adamla kalırsa her şey çok daha kötü olacaktı biliyordum. Bir şeyler yıkılacak, aramıza daha çok duvarlar örülecekti biliyordum. Bunu istemiyordum. Kendisini kapatmasını, duygularını içine atmasını, yaşadıklarını yok saymasını istemiyordum.

Ne yaşayacaksak beraber yaşayalım istiyordum.

"Ada," dediğinde sesi patlamaya hazır bir volkan gibi çıkmıştı. Gözlerini gözlerime değdirdiğinde dolan gözlerimi olmuş olacak ki gözlerinin ateşi yumuşamaya, yangını sönmeye başlamıştı. "Lütfen içeri geç. On dakikaya geleceğim yanına." Bu sefer ki ses tonu daha yumuşak çıkmıştı.

"Evet yenge sen içeri geç. Burada boyunun ölçüsü alınacak bir sülük varmış biz onun boyunun ölçüsünü alıp geleceğiz." Aslan'ın söylediklerinden sonra her ne kadar gülmek istesem de böyle bir şey yapamamıştım. Ama benim aksime Vahit abi ve Ateş sırıtmıştı.

"Geleceksin?" diye emin olmak istercesine sordum. İçeri geçecektim bunu kendim için olmasa bile annesi için yapacaktım.

"Geleceğim," dediğinde gözlerimi gözlerine kilitledim. Bakışlarımızla anlaşıyorduk işte. Ben ona 'kendini yaralama, kendini kırma, kendine şans ver' derken o bana 'her şey sizin için' diyordu.

"Benim serserim olarak." Fısıldamıştım. Aslan tam arkamızdaydı, Vahit abi ise Aslan'ın tam yanındaydı. Karşımızda ise her şeyi başlatan, en büyük kötülüklerin sahibi olan Kenan Saral vardı. Büyük bir savaşın orasında, tüm kötülüklerin yamacında biz bizeydik.

"Senin serserin olarak." Ateş'in gözlerine son bir kez bakarak içeri doğru girdim. Ondan sözümü almıştım. Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın ondan geriye benim serserim kalacaktı.

Ateş'in annesinin yanına geldiğimde koluna dokunarak beni fark etmesini sağlamak istedim. Ama ne kadar koluna dokunursam dokunayım benden tarafa bakmıyordu bile. Kilitlenmiş gibiydi ve bu hali beni korkutuyordu. Gözlerim içeride oyun oynayan Umut'a takıldığında, hızlıca yanına doğru ilerledim.

"Umut hadi gel canım arka odaya geçelim biz." Umut oynadığı oyunundan başını kaldırıp bana baktığında kendimi gülmek için zorlamaya çalıştım. Çocuklar hissederdi değil mi? En ufak bir şeyden nem kaparlar, annelerinin babalarının en ufak bir mutsuzluğunda, tartışmalarında bir sorun olduğunu hissederlerdi değil mi?

"Annem," diye kısık sesiyle konuştuğunda bana karşı ilk defa ağzından bir şeyler çıkmıştı. Geldiğimden beri hiç konuşmamış, hatta yüzüme bile bakmamıştı.

"Annen de gelecek, hadi gel bakalım kucağıma sen," diyerek kollarımı öne doğru uzattım. Kararsız bakışları kollarıma takılı kaldığında tam kollarımı indireceğim sırada minik bedenini öne doğru itekleyerek kollarıma doğru bıraktı. Onun bu hallerine hiç yeri olmamasına rağmen güldüm.

Umut'u kucakladığım gibi koridora doğru ilerledim. Ateş'in annesi hala bıraktığım yerde bıraktığım şekilde duruyordu. Az önce Ateş'in, Vahit abinin ve Aslan'ın olduğu yerde şu an yeller esiyordu. Yüksek ihtimalle dışarı çıkmışları ve bu beni daha çok korkutuyordu. Ateş'in annesinin yanına geldiğimde hala ona nasıl hitap edeceğimi bilmiyordum. Ne demeliydim ki? Ateş annesinin isminin Gülçiçek olduğunu söylemişti ismiyle hitap etsem bir sorun olmayacağını düşünerek konuşmaya başladım.

"Gülçiçek Hanım hadi gelin biz içeri geçelim." Söylediklerimden sonra hala bir tepki vermemişti. Sanki bir şeyler de takılı kalmış gibiydi.

"Anne." Kucağımda olan Umut'tan çıkan 'anne' lafıyla Gülçiçek Hanım'ın bakışları anında bize dönmüştü.

"Efendim anneciğim?" Dudağımda buruk bir tebessüm oluşmuştu. Anneler çocukları için yaşıyorlardı ve her şeyi çocukları için yapıyorlardı.

"Uykummm geldi benim." Umut m harfini uzatarak oldukça tatlı bir şekilde konuşmuştu. Umut'un söylediklerinden sonra Gülçiçek Hanım'ın bakışları çok kısa bir an kapıya kaysa da geri bakışlarını Umut'a çevirmişti.

"Uyutalım seni anneciğim." Gülçiçek Hanım, Umut'u kucağımdan çekip aldığında, arka odaya doğru ilerlemeye başlamıştı. Gözlerim Ateş'in ardında olduğunu bildiğim kapıya kaysa da Gülçiçek Hanım ve Umut'un peşinden ilerleyerek arka odaya girdim.

Kalbim dışardaydı.

Kalbimin canları ise yanımdaydı.

Gülçiçek Hanım koltuklardan bir tanesine oturupta Umut'u göğsüne yaslandığında ne yapacağımı bilemeyerek öylece ayakta dikilmeye devam ettim. İlk defa bu insanlarla böyle bir durumda aynı ortamda bulunuyordum ve ne yapacağımı bilemeyen bu tavırlarım bence oldukça normaldi.

Gülçiçek Hanım başını Umut'un başına yaslayarak gözlerini kapattığında, "İyi misiniz?" diye sordum.

"Umut böyleyken bir şeyleri hissediyorken, oğlum..." deyip duraksadı. Sanki tam olarak ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. "Oğlum dışarıda savunmasızken, ben böyle belirsiz bir yola çıkmışken ve bu tehlikeli yolda tüm sevdiklerimi de yanımda sürüklerken nasıl iyi olabilirim ki?" Gülçiçek Hanımın gözlerinden akan bir kaç damla yaşı gördüğümde kalbim acıyla kasıldı.

"Böyle düşünmeyin lütfen!" dedim.

"Nasıl düşünmeliyim peki? Ben herkese zarar veririm, çevremdeki herkes için büyük bir zarardan başka bir şey değilim." Böyle düşünmemeliydi. Böyle düşünürse bu Ateş'i üzerdi.

"Kimse için zarar değilsiniz. Ateş dışarıda evet ama savunmasız değil yanında Vahit abi var Aslan var o artık yalnız değil." Ateş hiç yalnız değildi ki... Onu canından çok seven kardeşleri vardı bir kere. Benim hayatımda hiç sahip olmadığım dostlara sahipti o. "Ateş sizin yanınızda Gülçiçek Hanım ve ne derseniz deyin gitmeyecek. Ne yaparsanız yapın o annesinden vazgeçmeyecek."

"Ben Ateş'e sadece zarar veririm. Ben..." deyip duraksadı. "Ben ben ona zarar vermek istemiyorum." Başımı onaylamaz bir şekilde iki yanıma doğru salladım.

"Siz Ateş'e zarar vermezseniz." Son söylediğimden sonra kapalı olan gözlerini açıp bana bakmaya başladı. Kahverenginin en koyu tonu olan gözleri kan çanağındaki dönmüştü. Gözleri tıpkı serserimin gözleriydi. "Siz Ateş'i sadece mutlu edebilirsiniz. Gözlerine bakıp oğlum derseniz, başını dizinize yaslayıp saçlarıyla oynarsanız, sabahları onu öperek uyandırırsanız, hastalandığında, üzüldüğünde, sevindiğinde onu şefkatinizle sarsanız bunlar Ateş'i mutlu eder. Siz Ateş'i mutlu edersiniz Gülçiçek Hanım." Doğruydu söylediklerim.

Ateş aile konusunda yaralıydı.

Bu yarasını sarabilecek tek kişi ise Gülçiçek Hanım'dı.

"Sen serserinin yavru pandasısın değil mi?" Duraksadım. Gözlerim Gülçiçek Hanım'ın gözlerine bakarken içimden geçen şaşkınlığı belli etmemeye çalışıyordum.

Serserinin yavru pandası...

Ben buydum işte.

Gülümsememek için kendini zorlayan dudaklarımı hafifçe oynatarak gülümsedim. "Çok güzelmişsin," dediğinde başımı yere doğru eğdim.

"Siz de çok güzelsiniz," dedim. "Ateş'e o kadar çok benziyorsunuz ki.. Yani şimdi şöyle düşününce Ateş size benziyor oluyor ama." Evet, on dakika boyunca mantıklı konuşmuştum ya artık bir saat böyle saçmalamam gerekiyordu. Gülçiçek Hanım benim bu hallerime güldüğünde, bende gülümsedim. Dışarıda ne olduğunu bilmiyordum ama biz içeride baya bir toparlamıştık. En azından Gülçiçek Hanım'ın donukluğu gitmişti.

"Senin annen seni evinde bekliyor." Kenan Saral'ın bağıran sesini duyduğumda, hızlıca kapıya doğru ilerledim. Peşimden gelen Gülçiçek Hanım'ı gördüğümde adımlarım durmuş, yerini kararsızlığa bırakmıştı.

"Lütfen siz burada bekleyin." Beklemesi gerekiyordu, bu odadan çıkmaması gerekiyordu.

"Bu benim meselem kızım. Dışarı da oğluma bir zarar gelirse ben yaşayamam." Gözlerinden yaşlar akmaya başladığında yanına doğru koşarak kollarımı boynuna doladım. Gözlerimden akmaya başlayan yaşlarla, titreyen sesimle konuşmaya başladım.

"Ona bir şey olmayacak. Karşısında ne kadar kötü olursa olsun, ne kadar kötülük arasında kalırsak kalalım ona bir şey olmayacak. İnanıyorum ben. Onun gücü sizsiniz, onun gücü Umut..." Gülçiçek Hanım'ın boynuna doladığım kollarımı geriye doğru çektim. "Şimdi lütfen beni bekleyin. Sadece bakıp geleceğim." Gözlerinden akan yaşlarla birlikte, elini kalbine doğru götürüp başını onaylar anlamda salladığında, geriye doğru dönüp yürümeye başladım.

Tam kapıdan çıkacağım sırada Gülçiçek Hanım'ın sesini duyduğumda adımlarım istemsizce olduğu yerde durmuştu.

"Onun gücü sensin kızım. Ateş'in asıl gücü sensin." Dudağımın kenarında buruk bir tebessüm oluşmuştu. Hafifçe başımı sallayıp, ardıma bakmadan yürümeye devam ettim.

Kafamda cevapsız kalan bir sürü sorum vardı. Hayatım içinden çıkamadığım olaylarla, bir sürü belirsizliklerle doluydu. Ama bu kadar karanlığın arasında hayatıma doğan bir mavi vardı.

Gülüşüyle içime huzur dolduran, bakışıyla kalbimi eriten, varlığıyla yaşam bulduğum bir mavi vardı.

Düşüncelerimden sıyrılarak önüne geldiğim dış kapının kolunu indirerek kapıyı ses çıkarmamaya dikkat ederek hafifçe araladım. Varlığım belli olsun istemiyordum. Varlığım belli olduğu an Ateş'in beni içeri çıktığım gibi geri tıkacağını biliyordum. Ateş görüş alanıma girdiğinde ona bir şey olacak korkusuyla tuttuğum nefesimi dışarı doğru bıraktım.

"Sen benimle geleceksin oğlum..." Kenan Saral'ın ağzından çıkan 'oğlum' lafıyla birlikte Ateş sözünü keserek hızlıca bağırdı.

"Sen benim babam değilsin. Sen benim hiçbir şeyim değilsin. Sakın bana bir daha oğlum deme." Bu siniriyle kendisine bir şey yapacak diye o kadar çok korkuyordum ki... Vahit abi elini Ateş'in omzuna koyup sıktığında, Ateş'e bu şekilde güç verdiklerini anlayabilmiştim.

"Sen istesen de istemesen de benim oğlumsun. Senin damarlarında Saral kanı akıyor. Şimdi sana son kez soruyorum oğlum." Kenan Saral'ın gözlerinden okunuyordu bazı şeyler. Mesela sırf Ateş'i sinir etmek, onun canını yakmak, onun patlamasını sağlamak için oğlum dediği o kadar çok belli oluyordu ki. Sadece kötülükten besleniyordu.

"Benimle evimize geliyor musun oğlum?" Kapı kolunu tutan elim istemsizce sıklaştığında, kaşlarım ise en derinden çatılmıştı. Bu adam... Bu adam hangi mantıkla buraya gelebilmişti? Nasıl bir yüzsüzlüktü bu?

"Sahtesiniz, yalancısınız, kötüsünüz. Benim evim bu insanlar. Senin ev diye nitelendirdiğin şey benim için sadece acılardan ibaret. Benim seninle gelecek bir evim yok." Ateş'in ağzından çıkan her bir kelime Kenan Saral'ın çıldırmasına yetmişti.

"Yapacaklarımı göze alıyorsundur o zaman?" Ucu açık bırakılmış bir soruydu Kenan Saral'ın söyledikleri. Aslan birden kahkahalarla gülmeye başladığında, kaşlarımı şaşkınlıkla havaya kaldırdım. Aslan; ikinci bir Kutay olabilir miydi acaba? Kutay aklıma geldiğinde dudaklarımı üzgün bir şekilde büzdüm. Onunla konuşmuyordum ve uzun bir süre daha konuşmayı düşünmüyordum. Yaptığı her şeyden öncesinde ona kırgındım. Beste ve Asrın'ı geçmiştim artık. Ben en çok Kutay'la ağlamıştım.

Birbirimize sarılıp günlerce ağlamıştım. O belki de... O belki de benim en güvendiğimdi. Ama o güvenimi yıkmış yerine yıkılan güvenimin altında bir enkaz olarak beni bırakmıştı.

"Dedem'e yaptıklarını anlatmamı göze alıyorsun o zaman?" Ateş'in alaylı çıkan sesiyle birlikte Kenan Saral'ın gözlerinden geçen gölgeleri görebilmiştim. Korkuyordu. Bu korkusu onu ikileme düşürüyordu.

Kenan Saral, "Öyle bir şey yaptığın takdirde," deyip duraksadı. Acı yeşilli gözlerini üzerimde hissettiğimde, geriye doğru çekilmek istesemde ayaklarım şu an hareket etme kabiliyetini kaybetmiş gibiydi. "Şu hayatta en değer verdiği öldürürüm." Bunu gözlerimin içine baka baka söylemişti. Hissettiğim ürpertiyle birlikte derin derin nefes almaya çalıştım. Bu hikayede birisi ölecekse ben ölebilirdim. Ateş için, onun mutluluğu için kendimden geçebilirdim.

Aslan'ın, Vahit abinin ve en son Ateş'in bakışları bana doğru döndüğünde, sinirle dudağımı ısırdım. Ateş'in kaşları beni gördüğü an yavaş yavaş çatılmıştı.

"Seni öldürürüm lan." Her şey bir anda gelişmişti. Ateş bir anda Kenan Saral'a saldırmış, attığı tek yumrukla onu yere yığmıştı. "Seni öldürürüm lan. Ölümün benim elimden olacak. Ona bakmayacaksın ona." Ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamazken ağlamaya başladım. Vahit abi, Ateş'i çekmeye çalışıyordu ama tek başına gücü yeterli gelmiyordu. Hızlıca yanlarına doğru koşmaya başladım. Hissettiğim korkudan dolayı bacaklarım tutmuyordu.

Yanlarına gittiğimde kenarda duran Aslan'a bağırdım. Bildiğiniz kenarda film izlermiş gibi izliyordu. Eline bir de patlamış mısır versem her şeyi tamam gibiydi.

"Aslan ayırsana. Ne yapıyorsun orada dikilmişsin. Film mi izliyorsun?" diye bağırdım.

"Valla yenge ne güzel dövüyor kardeşim hayranlıkla izliyorum." Akıllısı beni hiçbir zaman için bulmamıştı. Aslan'ın ayırmayacağını anladığımda, Ateş'in yanına giderek Vahit abiyle birlikte kolundan çekmeye çalıştım.

"Ateş yapma ne olur," diye bağırdım. Bu bağırmalarımdan dolayı yarına boğazım şiş bir şekilde başlayacağımdan emindim.

"Ateş lütfen!" Ağladığım için sesim bulanık çıkıyor, titriyordu. Bağırmam onu etkilemiyordu bile. Gözü dönmüş gibiydi.

Annesi içeride bizim gelmemizi bekliyordu.

Ama Ateş'in duracağı yok gibiydi.

Aklıma gelen fikirle birlikte kendimi yavaş çekimdeymiş gibi yere doğru attım. Tabii canımın acımaması için ne kadar yavaş atmaya çalışsamda yine de acımıştı işte.

"Ada kızım." Vahit abinin sesini duyduğumda gözlerimi sıkıca yumdum. Sıkıca yummamın oyunumu bozacağını anladığımda gözlerimi hafifçe serbest bıraktım.

"Ateş, Ada bayıldı." Evet, kesinlikle bayılmıştım.

"Ada," diye bağıran Ateş'in sesini duyduğumda içime doğru bir şeyler akmaya başladı. Başım yerden kaldırıldığında Ateş'in nefesini tam yüzümde hissediyordum.

"Ada iyi misin? Aç gözlerini yavru pandam." Ateş'in bakışlarını yüzümün her bir yerinde hissedebiliyordum. Allah'ım lütfen flash tv oyunculuğum biraz olsun gelişmiş olsun da Ateş bu yaptığım oyunumu anlamasındı.

"Ada lütfen aç gözlerini. Özür dilerim bir daha seni üzmeyeceğim." Kıyamıyordum... O böyle canından can alıyormuş gibi konuştuğunda ben ona hiç kıyamıyordum. Gözümden bir damla yaş akacağını hissettiğimde gözlerimi sanki ayılıyormuşum gibi hafifçe araladım.

"Ateş," diye fısıldadım. Ne yapayım yani bölge davranmasaydım kesinlikle numara yaptığımı anlardı.

"Ohh! İyi misin güzelim? Hastaneye gidelim mi? Bendeki de soru tabii gidelim." Ateş peşpeşe cümlelerini sıraladığında kendimi gülmemek için zor tuttum.

Benim için telaşlanan bir Ateş gerçekten çok tatlı oluyormuş.

"İyiyim," diye mırıldandım. "Sadece çok korktum, senin için çok korktum." Söylediklerimden sonra gözlerinden geçen pişmanlığı gördüğümde, içim biraz üzülsede hak ettiğini bildiğim için hiçbir şey demedim. Saçlarımı okşamaya başladığında, başımı biraz daha dizlerine doğru bastırdı.

"İyi misin kızım?" Vahit abiye gülümseyerek başımı salladım.

"İyi misin lan yenge?" Ha? Ne?

"Lan ne oğlum? Azıcık insan ol lan." Vahit abi, Aslan'ı azarladığında hafifçe güldüm. Şu an onların bu hallerine kahkahalarla gülmek istiyordum ama gülemiyordum işte.

"Ha benim devreler yandı ya o yüzden öyle oldu yenge." Aslan bana göz kırptıktan sonra Vahit abiye dönüp konuşmaya başladı. "Bu arada baba. Lan deme derken kendin bana lan diyorsun. Kime çektiğim çok belli. Her şeyimi babamdan kapmışım." Böbürlenerek konuştuğunda Vahit abi, Aslan'ın ensesinden tutup kendisine çekti.

"İyi misin gerçekten?" Gözlerimi Vahit abi ve Aslan'dan çekip, bana soru soran Ateş'e baktım. İyi miydim gerçekten? Evet, şu an iyiydim. Ateş'in dizine yaslanmışken, Ateş saçlarımı okşuyorken iyiydim.

Gözlerinin içine bakarak, "İyiyim," dedim. Gözlerime emin olmak ister gibi baktığında onu rahatlatmak için hafifçe güldüm. Üzerime eğilip, alnımı öptüğünde hissettiğim huzurla birlikte gözlerimi kapattım.

Biz böyle çok güzeldik işte.

"Baba yürü yürü hiç edepte kalmamış bunlarda." Aslan'ın dalga geçen sesini duyduğumda, girdiğim huzurlu diyarlardan çıkmıştım. Her şeyin içine etmede birincisi Kutaysa kesinlikle ikincisi Aslan'dı.

"İçeri girelim Ateş," diye fısıldadım kulağına doğru. Aslan'dan utanmasam bile Vahit abinin varlığından dolayı utanmıştım. Ateş kollarını bacaklarımın altından geçirdiğinde, kollarımı sıkıca boynuna doladım.

"Sen ne hıyar herifsin Aslan." Vahit abi, Aslan'a kızmaya başladığında kıkırdadım. Ateş kucağında benimle birlikte yürümeye başladığında tam Aslan'ın yanından geçerken fısıldayarak söyledikleriyle birlikte gözlerimi şaşkınlıkla açtım.

"Valla yenge iyi numaraydı ha ama benden kaçmaz." Aslan'ın söylediklerini duyup duymadığını kontrol etmek için Ateş'e baktığımda doğrudan önüne baktığını gördüm. Duymadığını anladığımda şaşkınlıktan açılmış gözlerimi normal haline getirerek, rahat bir nefes bıraktım.

İçeri geçtiğimizde karşımıza çıkan Gülçiçek Hanım'la birlikte salona girdik.

"İyi misiniz?" diye soran Gülçiçek Hanım'ın sesi oldukça telaşlı çıkıyordu.

"İyiyiz, sadece Ada biraz kötü oldu o kadar." Ateş beni koltuğa yatırıp, ayak ucuma oturduğunda gülümsedim.

"İyi misin kızım?"

"İyiyim, teşekkür ederim." Ayy ilk defa bu kadar kibar oluyordum ve resmen üzerimde eğreti gibi duruyordu.

"Ateş ne yaptınız oğlum? O adam ne yaptı sana? Umut'u bırakıp çıkamadım dışarı." O adam neler yapmamıştı ki Gülçiçek Hanım?

"Bir şey olmadı. Sen düşünme bunları anne." Ateş'in ağzından çıkan 'anne' lafıyla birlikte bakışlarımı yere doğru indirdim. Benim yanımda ilk defa anne demişti ve bu beni oldukça garip hissettirmişti. Ateş'in de farklı hissettiğini biliyordum. Sanki sürekli 'anne' demek istiyor ama diyemiyor gibiydi.

"Sana bir şey olmasın. Biz gidelim kimsenin hayatını mahvetmeden." O kadar konuşmuş olmama rağmen Gülçiçek Hanım hâlâ aynı düşüncedeydi. Hâlâ kendisinin Ateş'e zarar verebileceğini düşünüyordu.

"Sizden gelen her şey başım gözüm üstüme anne. Artık gitmekten bahsetme. Bunun ne kadar canımı yaktığını hissetmiyor musun?" Ateş kırgınlık barındıran sesiyle konuşmuştu. Onun böyle olmasını istemiyordum.

Onun kırılmasını istemiyordum.

Şu aşamada anne oğulu yalnız bırakmam gerekiyordu değil mi? Bende tam öyle yapacaktım. Uzandığım yerden kalkmaya çalıştığımda Ateş'in bakışları anında bana dönmüştü.

"Ne oldu?" Sesi az önceki kırgınlığının aksine telaşlı çıkmıştı.

"Ben gitsem iyi olacak," dedim. Hem hasta falan değildim ki ben sadece sahteden bayılmıştım o kadar.

"Nereye? Evine mi gitmek istiyorsun?

"Ben sizi yalnız bırakayım sen annenle konuş." Tekrardan doğrulmaya çalıştığımda elleriyle belimi tutarak beni durdurdu.

"Seni evine götürmemi ister misin?"

"Sen ne yapacaksın?" diye sordum. Annesinin dikkatli bakışları altında konuşmak o kadar zordu ki. Soruma cevap vermek yerine gözlerini kaçırdığında sözlü olarak olmasa da gözleriyle almıştım ben cevabımı.

"Ateş oğlum şimdi ne yapacağız?" Vahit abinin sesini duyduğumda gözlerimi Ateş'ten çekip onlara doğru çevirdim. Aslan ve Vahit abi odaya girmişlerdi. Aslan bize meraklı gözlerle bakarken, Vahit abinin ise odağında sadece Gülçiçek Hanım vardı.

"O it nerede?" Ateş'in sorduğu soruyla birlikte Aslan bana bakarak gözlerini kırptı.

"Yengem bayıldığında kaşla göz arasında gitmiş." Hah işte şimdi anlamıştım o göz kırpmalarını.

"Annemi ve kardeşimi buradan götüreceğim." Ateş'in tok ve kendinden emin sesi ortamıza birer çığ gibi düşmüştü.

"Nereye götüreceksin?" Vahit abinin bedeni kasılmış, az önce doğrudan Gülçiçek Hanım'a bakan gözleri şimdi tek odağına Ateş'i almıştı.

"Burası tehlikeli artık abi. Annem ve kardeşim kalamaz artık burada."

"Nereye götüreceksin peki Ateş?" Ateş duraksadığında merakımı gizleyemeyen gözlerimle ona bakmaya başladım.

Ateş, "Dedemlere götüreceğim," dediğinde kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Dedesine götürmesi demek onların her şeyi öğrenmeleri demekti. Onlar her şeyi öğrenirse Kenan Saral'ın tek bir hedefi olacaktı. O da; Ateş olacaktı.

"Şu an sadece saçmalıyorsun." Vahit abinin sesi bir bıçak keskinliğinde çıkmıştı.

"Aynen abi ya ne güzel takılıyordum ben teyzeyle." Yok yok bu Aslan, Kutay'ı çoktan sollayarak gelmişti.

"Doğru konuş Aslan!" Vahit abi, Aslan'ı bugün bilmem kaçıncı kez uyardığında Aslan yine dalgaya alarak güldü.

"Ateş annen ve kardeşin için orası tehlikeli olabilir," diyerek aralarına girdim. Şimdi herkesin bakışları bana dönmüştü işte. "Vahit abi eminim ki her şeyin en doğrusunu bilir. Onu dinle lütfen!"

"Pardon da benim annem hakkındaki en doğrusunu neden Vahit abi biliyormuş?" Yok yok bu kesinlikle gerçek olamazdı. Tamam, Ateş kıskanç bir çocuktu ama bu kadarını şu an görmüş olmak beni şaşkınlığa uğratmıştı.

"Pes diyorum sana Ateş pes. Konumuz bu mu gerçekten? Tamam, annen ve kardeşin hakkındaki her şeyi en iyi sen biliyorsun," dedim. Sesim sinirli çıkmış olsa da aslında içimden gülmek istiyordum Ateş'in bu hallerine.

"Hah tamam şimdi oldu işte." Ateş'in keyifli çıkan sesine karşın kaşlarımı hafifçe çattım. Çocuk gibiydi gerçekten.

"O eve ben gitmem, gidemem oğlum. Biz Vahit abinle kalalım." Gülçiçek Hanım konuştuğunda Ateş bakışlarını tekli koltukta oturan annesine doğru çevirdi. Dikkatli bir şekilde sanki bir şeyler yakalamak istercesine annesinin gözlerinin içine bakıyordu.

"Bak hıyar..." Vahit abi cümlesini Gülçiçek Hanım'ın varlığını hatırlamış gibi yarıda kesmişti. Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdığımda, Aslan'ın kahkahaları kulaklarıma doldu. Aslan gibi bende gülmeye başladığımda sadece biz ikimiz gülüyorduk. Diğer üçlü ise birbirlerine kaçamak bakışlarla bakıyorlardı. Ateş'in; Vahit abiye karşı öyle bir bakışı vardı ki...

"Bak Ateş oğlum annenin de dediği gibi bizimle kalsalar daha iyi olur. En azından sen bir şeyleri yoluna koyana kadar, sonrasında anneni de kardeşini de alırsın zaten yanına." Vahit abinin Ateş'i yumuşatmak için böyle konuştuğu o kadar belli oluyordu ki.

"Tamam bunu da kabul ettim. Burada kalamazsınız artık. Nerede kalacaksınız?"

"Onu da bırak abin ayarlar." Vahit abi ortamı yumuşatmak için şakayla karışık bir biçimde konuşmuştu. "Hadi sen Ada kızımı götür buradan artık. Yeterince yoruldu bugün zaten."

"Ben giderim sen annenle kal." Söylediklerimden sonra Ateş tam adının verdiği hakla ateş saçan gözleriyle gözlerime öyle bir bakış attı ki korkumdan Vahit abinin falan arkasına saklanmamak için kendimi zor tuttum. Ne yapayım yani? Çok kötü bakmıştı.

"Tamam ben Ada'yı bırakayım Vahit abi yine konuşuruz." Ateş oturduğu koltuktan kalktığında bende hızlı bir şekilde ayağa kalktım. "Anne biraz konuşalım mı?" Gülçiçek Hanım, Ateş'i başıyla onayladığında beraber salondan çıkmışlardı.

"Yenge bir daha bayılsana. Çok güzel bayılıyorsun hem." Aslan'ın söylediklerinden sonra öksürmeye başlamıştım. Allah'ım bu çocuk Vahit abinin yanında neler diyordu böyle?

"Sussana," diyerek ağzımın içinde gevelemeye başladım. "Ne bayılması Aslan? Öyle hadi bayıl denince bayılınmıyor sonuçta değil mi? Adını Feriha Koydum da değiliz değil mi sonuçta. Şuradan bir yerden Emir çıkıp 'hadi bayıl bir de Feriha' demeyecek sonuçta." Strese giren bir Ada ne kadar saçmalayabilir görüyordunuz değil mi?

"Ayy yenge Adını Feriha Koydum'u izledin mi?" Aslan heyecanla yanıma oturup konuştuğunda, kendimi kahkaha atmamak için zor tuttum. Az önce bana laf sokan Aslan gitmiş yerine eline çekirdek alıp çitleyen dedikoducu bir teyze gelmişti.

"Ayy izlemez olur muyum hiç? Hem de aynı bölümleri hiç kaçırmadan bir on kez falan izledim. o da yetmedi bir de internetten açıp izledim." Ben de tıpkı Aslan'ı taklit ederek konuşmuştum.

"Yengem benim be! O final sahnesi neydi kız öyle? Ama var ya Emir'in yolu oldu ya televizyondan o Emir sırığına uçmak istedim. Gitti de Ferihamın üzerine gül kokladı ya."

"Hele o Cansu'nun yılanlıklarına ne demeli?"

"Ayy fettan, sinsi, yılan Cansu." Aslan yüzünü buruşturarak konuştuğunda, onun bu hallerine güldüm. Her gittiğim yerde kendim gibi birisini bulmayı nasıl beceriyordum acaba?

"Siz ne yapıyorsunuz burada?" Ateş'in sesini duyduğum an hemen oturduğum yerden kalktım.

"Canım yengemle ortak yönlerimizi konuşuyorduk. Ayy aynıyız biz aynı." Aslan'ın bu sözleri üzerine güldüm.

"Aman be oğlum bir dizi mi ne varmış, onun hakkında konuşup duruyorlar." Vahit abi de hemen bizi ispitliyordu.

"Çocuk musunuz siz?" Ateş bize bakarak kızgınca konuştuğunda gözlerimi devirdim. Dizi izleyip onun hakkında konuşmak ne zamandan beri çocukluk olmuştu?

"Ne alakası var Ateş?"

"Ne alakası var abi ya?" Aslan'la peşpeşe konuşmuştuk.

"Hiç boşuna bana şey yapmayın. Olmayan karakterler hakkında yılan, sinsi demenizi duydum ben."

"Hiçte bir kere Adını Fatiha Koydum var." Aslan'la aynı anda aynı cümleyi kurduğumuzda şaşkınlıkla birbirimize bakakaldık.

"Yürü Ada yürü. Yürü de bırakayım seni evine." Ateş bizim bu halimize katlanamıyormuş gibi konuşmuştu.

"Aman tamam be!" Çemkirerek konuştuğumda Vahit abi ve Aslan'ın varlığını fark ederek dudağımı ısırdım. Hayır yani şimdi onlarda beni hep çemkiriyorum falan sanacaklardı. Yani sanki hiç çemkirmiyormuşum gibi. Aslan'la Vahit abi benim bu halime güldüğünde sinirle kaşlarımı çattım. Hep bu serseri yüzünden sinir oluyordum.

****

İkimizin arasında bir sessizlik oluştuğunda, elimi radyoya götürerek bir müzik açtım.

'Yarınların yok gibi bu gece
Sesim çıkmaz yokluğun beni öldürürken
Şimdi sensiz bin parçayım
Şimdi sensiz araftayım...'

Başımı cama yaslayarak gözlerimi kapattım. Bu şarkı beni başka yerlere götürmüştü. Ateşsiz kaldığım gecelere, onsuz uyandığım sabahlara götürmüştü.

'Yokluğunun acısı bende kalır
Bak seni benden alır
Yalanlar içinde kaybolur bir kadın'

Gözlerimden bir kaç damla yaş aktığında, arabanın sert bir frenle durdurulması ve Ateş'in beni kendisine doğru çekmesi saniyeler içinde olmuştu. Ateş başımı göğsüne yaslamış bir şekilde bana sıkıca sarılıyordu.

Ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında Ateş'in göğsüne doğru daha çok sığındım.

"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim..." Ateş kulağıma doğru fısıldamıştı.

"Git gitme." Titreyen sesimle konuştuğumda bedenimi saran kollarının sıkılaştığını hissetmiştim. "Beni bırakma." Korkuyordum evet. Tekrardan beni bırakıp gitmesinden deli gibi korkuyordum.

"Bundan sonra ne olursa olsun gitmek yok. Ne seni bırakırım ne de senden geçerim." Söylediklerinden sonra sessiz kaldığımda, o da başka bir şey söylememişti. Ateş saçlarımı okşamaya başladığında, saçlarımın üzerine de bir öpücük kondurmuştu.

İkimizde sessizdik.

Benim bugün yaşadıklarımdan sonra konuşacak Halim yoktu Ateş ise; tuhaf bir şekilde benim sessizlik oyunuma ayak uyduruyordu.

"Gidelim mi artık?" Ateş kulağıma doğru fısıldayarak konuştuğunda kısık, titrek çıkan sesimle, "Gidelim," diye fısıldadım. "Gidelim."

Ateşten istemeyerekte olsa ayrıldığımda gözlerim Ateş'in yüzüne doğru tırmandı. O çok sevdiğim gözleri buğulanmıştı. Ateş'in elleri yanağımı bulupta gözyaşlarımı sildiğinde tek bir damla kalan gözyaşımın üzerinde dudaklarımı hissettim.

Kanayan gözyaşımdan öpmüştü beni.

Dudağında kalan tuzlu gözyaşımla birlikte geri çekildiğinde, arabayı tekrardan çalıştırdı.

"Abin biliyor mu? Ona söyledin mi?" Gözlerini yoldan çevirmeden başını olumsuz bir şekilde sallayarak konuştu.

"Bilmiyorum henüz. Ama en kısa zamanda öğrenecek," dediğinde başımı ne hissedeceğim bilmeyerek salladım.

"Annemlere ne diyeceğimi bilmiyorum artık. Evden çıktığım için şüpheleniyorlar."

"Abime söylemeden olmaz Ada. Önce abime söylemem gerekiyor." Bunu biliyordum tabii ki de. Şimdi ben gidipte anneme, babama ve abime Ateş'in yaşadığı söylesem eş zamanlı olarak Arel abinin de bundan haberi olurdu. Elimi kolumu bağlayan da buydu yaa. Arel abi öğrenmeden kimseye bir şey diyemezdim.

"Arel abiye en yakın zamanda söyle ama onun da bilmeye hakkı var," dedim. Arel abi de çok kötü olmuştu. Onun için de hiç kolay değildi ki. Kardeşti sonuçta ve ben Arel abi ile Ateş'in arasındaki o güçlü bağı görebilmiştim.

"Söyleyeceğim," derken sesi oldukça durgun çıkmıştı.

Ateş'in arabası bizim bir alt sokakta durduğunda, Ateş'e doğru döndüm. "Sen kafana takma tamam mı olanları? Ben hepsini halledeceğim bak gördün yalnız değilim. Vahit abi var Aslan var..." Ateş'in sözünü hızlıca kestim.

"Ben varım." Gülümsedi, gülümsedim.

"Sen varsın," dediğinde tekrardan gülümsedim.

"Ben hep olacağım serserim." Kollarımı Ateş'in boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldım. Kolları belimi bulurken kulağıma doğru fısıldadı.

"Sen hep olacaksın yavru pandam."

****

Telefonumun peşpeşe titremesiyle yattığım yatağımdan doğrulup, yan tarafımda duran masamın üzerinden telefonumu aldım. Ateş'le ayrıldıktan sonra eve gelmiş, anneme ayak üstünde kırk tane yalan söyledikten sonra odama geçmiş ve günün yorgunluğunu çıkarmak istercesine uyumuştum. Daha uyanalı on dakika bile olmamıştı belki de. Telefonumun ekranını açtığımda gördüğüm saatle gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. Saat ondu ve ben tam tamına altı saattir uyuyordum.

Gözlerim ekrandaki bildirimlere kaydığında hızlıca WhatsApp'a girdim.

Kankaların en ponçik kalplisi: Özür dilerim Adaşkım

Kankaların en ponçik kalplisi: Cahilliğime ver Adaşkım

Kankaların en ponçik kalplisi: Valla bilerek seni üzmek istemedim

Kankaların en ponçik kalplisi: Tehditlere uğradım

Kankaların en ponçik kalplisi: Kandırıldım

Kankaların en ponçik kalplisi: Bebişimle bir başıma ortalarda bırakıldım

Kankaların en ponçik kalplisi: Dur kanka bu yanlış oldu şimdi

Kankaların en ponçik kalplisi: Kankammmm benimmmm

Kankaların en ponçik kalplisi: Seninle kaç gündür konuşmuyorum yaa

Kankaların en ponçik kalplisi: Vallahi çok özledim

Kankaların en ponçik kalplisi: Sabah akşam yemek yiyeceğime ağlıyorum yaa

Kankaların en ponçik kalplisi: Aç kaldım aç

Kankaların en ponçik kalplisi:

Kankaların en ponçik kalplisi: Bak sensiz böyleyim ben

Kankaların en ponçik kalplisi: Küsüm hayata küs

Kutay'dan gelen daha bu gibi çok mesaj olsa da hepsini okuyamıyordum işte. Daha şu okuduğum mesajlar bile beni duygusallaştırmaya yetmişti. Özlemiştim onu gerçekten özlemiştim. Biz onunla ayı kardeşiydik yahu.

Kutay'ın profilinden çıkarak bu sefer de birikmiş olan grup mesajlarına girdim. Konuşma henüz on dakika önce başlamıştı ve hâlâ devam ediyordu.

Kankaların en ponçik kalplisi: Yarın bana gelsenize

Kankaların en ponçik kalplisi: Oyunlar oynarız

Kankaların en ponçik kalplisi: Size güzel güzel sevdiğiniz yemeklerden yaparım

Kankaların en ponçik kalplisi: Yaprak sarmaları, çikolatalı pastalar, mantılar, kısırlar yaparım

Tabii beyefendi bizi böyle kaldırabileceğini falan sanıyordu. Tamam yaprak sarması gözlerimin önüne geldiğinde Kutay'ın bu teklifini biraz düşünsem de yaptıkları aklıma geldiğinde bu düşüncem aklımdan hızlıca siliniyordu.

Kankaların en ponçik kalplisi: Başka istediğiniz özel şeyler varsa onları da yaparım

Kankaların en ponçik kalplisi: Hadi gelin ne olur

Sinsirella: Niye sana geliyorlarmış

Sinsirella: Bize gelin bize

Sinsirella: Çok güzel yemekler yaparım ben

Sinsirella: Yüzeriz de

Sinsirella: Hem uyku yatağı da aldım ben Burak için

Sinsirella: Bana gelin bana

Evet bizi ikinci kandırmaya çalışan kişi de Besteydi. Onu telefonuma böyle kaydetmiştim çünkü neden etmeyeyim değil mi?

Yabani: Var mı arttıran?

Evet telefonuma yabani diye kaydettiğim ise hepinizin anladığı üzere Asrındı. Yabaniydi işte yabani.

Yabani: Bize de gelin size pastalar, börekler açacağım derdim ama tabii ki de öyle bir şey yapmam

Kankaların en ponçik kalplisi: Komik misin kardişim?

Yabani: Şu halinizle bence siz benden daha komiksiniz

Kankaların en ponçik kalplisi: Kırk yılda bir konuşuyorsun onda da boş konuşuyorsun kardişimmmm

Yabani: Yanına gelince bu laflarını yedirebileceğimden emin olabilirsin kardişimmmm

Kankaların en ponçik kalplisi: Benim yanımda Adaşkım ve Burak kardişim var tamam mı?

Kankaların en ponçik kalplisi: Onlar varken bana hiçbir şey olmaz

Yabani: Yanında oldukları konusunda emin miyiz?

Uykucu: Benim işim var yarın gelemem

Uykucu diye kaydettiğim ise tabii ki de Burak'tı. Biliyorum biliyorum muhteşem bir yaratıcılığa sahiptim.

Yabani: Şimdi sizin şu sürekli attığınız şeyden atardım da karizmayı çizdiremem

Kankaların en ponçik kalplisi: Random onun adı random

Yabani: Neyse ne adı

Sinsirella: Offf kesin sesinizi

Sinsirella: Bana gelin bana

Kankaların en ponçik kalplisi: Hayır bana

Böyle böyle devam eden mesajları daha fazla okuyamayacağımı anladığımda WhatsApp'tan çıkıp, telefonumun ekranını kapattım.

Yatağıma geri uzandığımda gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Ama tabii ki de başarılı olamamıştım, nasıl olabilirdim ki? Zaten henüz yeni uyanmıştım.

Telefonum tekrardan titrediğinde tekrardan elime aldım.

'Serseri arıyor.'

Ekranda gördüğüm yazıyla birlikte hızlıca yatağımdan kalkıp, aramayı cevapladım.

"Yavru pandam." Sesini duymak bile kalbimin atışını öyle bir hızlandırıyordu ki...

"Serserim..."

"Napıyorsun güzelim?" Her ne kadar benim bu dağınık halimi şu an göremese bile yatağımda toparlanmaya çalıştım. Zaten beni şu halimle görse yüksek ihtimalle baya dalga konusu olurdum ona.

"Eve gelince uyumuşum, az önce uyandım. Sen napıyorsun?"

"Senden sonra tekrardan annemin yanına gittim. Şimdi de Asrın'ın yanındayım."

"Asrın da mı kalacaksın bugün?" diye sordum.

"Daha iyi bir planın var mı? Ya da yanında bir kişilik daha yer var mı?"

"Hı var hemen gel. Eminim abim seni gördüğünde çok sevinir." Her ne kadar kızarak söylemiş olsam da söyledikleri kalbimin ritmini daha hızlı bir şekilde attırmıştı.

"Sevinir tabii kayınçom benim." Ateş'in sözlerinden sonra kahkahalarla gülmeye başladım.

"Bakıyorum da bugün yine formunuzdasın Ateş Bey."

"Her zamanki halim panda hanım." Güldüm.

"Egoist."

"Gerçekler gerçekler," dediğinde kıkırdadım. Onunla eskisi gibi olmak çok güzeldi.

"Seni seviyorum biliyorsun değil mi?" dediğinde elimi kalbimin üzerine doğru koydum. Biliyordum ama bilmekten öte ben bunu hissediyordum.

"Ehh biliyor olabilirim." Aaaa hep o mu egoistlik yapacaktı canım?

"Senin şu an bende seni seviyorum demen gerekmiyor muydu?"

"Yoo," deyip görmese bile başımı iki yanıma doğru salladım.

"Karşılıksız bir sevdaya mı düştüm şimdi ben kızım?" Bunu oldukça ciddi bir şekilde söylemişti ki onun bu haline güldüm.

"Bilmem belki," dedim.

"Nasıl yaa? Senin şu an bunu inkar edip 'seni seviyorum serseri' demen gerekmiyor muydu?" Görüyorsunuz değil mi? Bir de beyefendi ona ne söylemem gerektiğine kadar söylüyordu.

"Dememe gerek var mı?" diye sordum. "Hissetmiyor musun seni nasıl sevdiğimi?" diye de devam ettim. Söylediklerimden sonra Ateş'ten ses gelmediğinde, telefonun kapandığını düşünerek kuşağımdan indirdim ve ekranına baktım. Kapanmamıştı ki hâlâ açıktı. Eee bu çocuk o zaman bana neden bir şey söylemiyordu ki?

"Serseri orada mısın?"

"Kızım var ya şu an yanımda olsan seni sıkı sarar içime sokarım." Dondum kaldım öyle. İşte şimdi dili tutulan taraf ben olmuştum.

"Ada..." Cevap veremiyordum. Sanki Ateş'le ilk defa böyle konuşuyormuşuz gibi davranıyordum.

"Yavru panda..." Ateş tekrardan konuştuğunda cevap vermem gerektiğini tabii ki de biliyordum.

"Yaa benim telefonum çekmiyor tünele giriyorum şimdi. Seni seviyorum bunu hep hisset." Söylediklerimden sonra pattadanan telefonu suratına kapattım. Yemin ederim var ya bu serseri benim aklımla da kalbimle de çok fena bir şekilde oynuyordu.

****

"Yenge naber?" Kafasını camdan dışarı çıkarmış bir şekilde bana bağıran Aslan'a güldüm.

Sabah Ateş aramıştı ve Aslan'ı bizim çocuklarla tanıştıracağını söylemişti. Şimdi de bunun için Kutay'ın evine gidiyorduk. İlk önce gitmek istemesemde Ateş'in zoru ve Aslan'ın ısrarıyla birlikte gitmeyi kabul etmiştim. Tabii kabul etmeden önce 'Burak gelecek mi? Eğer o gelmezse ben de gitmem' diyerekten tavrımı belli etmiştim. Burak'ın da geleceğini öğrendiğimde biraz daha rahatlamıştım.

"İyiyim senden?" diye sorduğumda çoktan arabanın yanına gelmiştim. Arka kapıyı açıpta koltuğa oturduğumda Ateş ise; Aslan'ın kafasını içeri sokmaya çalışıyordu.

"Soksana şu kafanı içeri oğlum. Şimdi bir şey olacak rüzgar falan çarpar hasta olursun."

"Lan sen beni mi düşünüyorsun? diye soran Aslan çoktan kafasını içeri sokmuştu bile.

"He lan seni düşünüyorum." İkisinin bu atışmalarına kahkaha attım. Ateş arabayı çalıştırdığında, Aslan çoktan arkasını dönmüş ve benimle konuşmaya başlamıştı.

"Yengem görüyorsun değil mi bak nasıl seviliyorum senin bu serserin tarafından."

"Görmez olur muyum hiç birbirinize olan sevginizi?" deyip güldüm.

"Eeee yengem sen nasılsın? Beni sorarsan işte senin şu serserinle uğraşıyorum. Dün de tutturdu beni arkadaşlarıyla tanıştıracakmış dedim o kadar müsait değilim yarın diye tuttu girerdi işte beni." Kahkahalarla gülmeye başladığımda aynadan Ateş'le gözgöze geldim.

"Şunun her dediğine gülüp durma," diye beni azarladığında tekrardan gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

"Yaa ne yapsın yengem? Seninle ömür geçer mi be? Şuna bak hele yenge hiç gülmüyor ki." Ateş'i sinir etmek için Aslan'ı başımla onaylayarak konuştum.

"Haklısın be yengem. Ben nasıl sevdim bunu anlamıyorum. Şunun suratına baksana bir hiç gülmüyor." Sırf Ateş'i sinir etmek için konuşmuş olsam bile haklılık payımın olduğu yerler tabii ki de vardı.

"Demek öyle Ada Hanım." Aynadan Ateş'in çatılmış kaşlarını gördüğümde ona şirin olduğumu düşündüğüm bir gülümseme sundum. Tabii ne kadar şirindim orası tartışılırdı.

"Helal be yengem." Aslan bana yumruk yaptığı elini uzattığında, elimi yumruk yapıp eline tokuşturdum.

"Kesin sesinizi birazdan arabadan atacağım sizi." Ateş'in söylediklerinden sonra ikimizde bir anda sus pus olmuştuk. Ne yani atarsa taksiye binmek zorunda kalacaktık? Sizce bende taksiye para verecek göz var mıydı? Tabii ki de yoktu. Şimdi susardım arabadan inince yine Ateş'i sinir ederdim sonuçta. İşte buna da zeka derlerdi.

Ateş arabayı Kutay'ın evinin önünde durdurduğunda, sanki yavaş çekimdeymişim gibi arabadan indim. Arabadan indiğim gibi Ateş elimi eliyle birleştirdiğinde birleşen ellerimize baktım.

"Ooo sizi çifte kumrular. Benim niye sevgilim yok lan? Hadi bugün de bana yakalım." Aslan dertli dertli konuştuğunda onun bu haline güldüm. Bir de elini dudaklarına götürüp sanki sigara içiyormuş gibi yakmıştı.

"Kardeşim bir kızın başını yakmayalım." Ateş konuştuğunda Aslan sırıttı.

"Haklısın kardeşim sen yengemin başını yakmışsın bu konularda tecrübelisindir." Ateş; Aslan'a doğru atılacağı sırada elini biraz sıkıp, geriye doğru çektim.

"Uğraşmasana çocukla." Ateş'in kaşları çatıldığında, dudaklarının arasından sinirli bir nefes bırakmıştı.

"Ben mi uğraşıyorum? Görmüyor musun neler yapıyor bana?"

"Sen uğraşıyorsun tabii," diyerek sahte bir kızgınlıkla gözlerine baktım.

"Helal ben yengem sana. Aslan yengem benim." Aslan bağırdığında güldüm. Onu daha yeni tanımış olmama rağmen sanki uzun zamandır tanıyor gibiydim ve bunu böyle hissettiren oydu. O kadar cana yakındı ki...

"Başlayacağım şimdi yengene..." Elimi Ateş'in ağzına koyup onu susturdum.

"Hop bono sostor bono." Ateş'in ne dediğini anlayabilen var mıydı aranızda? Bu şekilde el ele merdivenlerden aşağıya indiğimizde, Kutay'ın evinin kapısı biz daha çalmadan açılmıştı.

Açılan kapıdan çıkan Kutay bize kaşlarını çatarak bakıyordu. Elimi Ateş'in ağzından çektiğimde anlamayan gözlerle Kutay'a bakmaya başladım. Hayır yani bize neden üstümüze atlayacak gibi bakıyordu ki?

Bakışlarını bizden çekip yanımızda beliren Aslan'a bakmaya başladığında şaşırarak Kutay'a baktım. O yerinde duramayan, komik, eğlenceli çocuk tamamiyle kaybolmuş gibiydi.

Birisi birisini bakışlarıyla öldürebilseydi bu kişi kesinlikle Kutay olurdu.

Çünkü; Aslan'a öldürecek gibi bakıyordu.

(Kutay temsili pepsğdğdpd)

~

Evet bölüm sonu...

Yorgunum, gözlerim feci ağrıyor ama şu bölümü atmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ve şu an tam olarak böyleyim

Şimdi sizler aşağıda soracağım sorularımı cevaplarsanız daha mutlu olurum. dfşdpdşdşdş Lütfen kaçmayın hemen.

~ Nasıl buldunuz bakalım?

~ Beğendiniz mi?

~ Bölümü tek bir emojiyle anlatın desem bu ne olurdu?

~ Ada ve Ateş sizce bu bölümde nasıldı?

~ Sizce Kutay ve Aslan arasında neler olur?

~ Ateş'in annesi ve Ada'nın konuşmaları hakkında neler düşünüyorsunuz?

~ Peki Adını Feriha Koydum izleyenler bir kendini belli etsin ğediğdidi ben ben ben ğeğsdğsğps

Yukarı da belirttiğim gibi bu bölümün birinci partıydı ikinci partı da gelecek. Yetişmediği için burada kesmek zorunda kaldım.

Sınır: 1100 beğeni, 3500 yorum

Bir sonraki bölüm hakkında ufak bir spoi verip kaçıyorum. Hiç beklemediğiniz efsane bir olay olacak 🤭🤫 Lütfen sınır geçilsin ve bende hızlı bir şekilde bölümü yazıp atayım.

İnstagram: mavininhikayeleri

Sizleri seviyorum.

💙

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro