Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

10.Bölüm: "Hoş geldin yenge"

Ben geldim. Nasılsınız bakalım?

Normalde bölüm için dün söz vermiştim ama bugüne anca gelebildim. Kusuruma bakmayın lütfen. Bölümü yazarken parmaklarım koptu ğedğdiğdğd

Multimedia da ki güzel çalışma için anilarvarelimde  çok çok teşekkür ederim. Çok beğendim. Ellerine sağlık. 💙

Diğer hikayelerim; Sonsuz, Yarım Kaldım, Yağmur ve Aşkta Kayboluş'a da hepinizi bekliyorum.

Bölüm ithafımız; ayparcasi564 Doğum günün kutlu olsun. Mutlu yıllar. 💙

Bölüm şarkımız; Tuğkan - Sen Benim

Sınır: 1100 beğeni, 2000 yorum

İnstagram: mavininhikayeleri

İyi okumalar.

2.Sezon 10.Bölüm: "Hoş geldin yenge"

~

Sessizlik içerisinde arabaya bindiğimizde, başımı cama doğru yaslayıp, gözlerimi kapattım.

Her şeye, herkese kırgındım.

İçimde patlamaya hazır bir volkan vardı ama ben kimseye bir şey söyleyemiyordum. Sadece susuyordum.

Ateş beni bırakıp gitmişti. Tamam, belki zorundaydı ama gitmişti sonuçta. Beni ardında onsuz bir şekilde bırakıp gitmişti. Sonra aradan tam kırk iki gün geçmiş, ben tam her şeyden vazgeçerken geri gelmişti. Ben ne yapmıştım peki? Sıkı sıkı sarılmıştım ona. Bir daha hiç bırakmamak istercesine sıkı sıkı sarılmıştım. Kızamamıştım bile ona. 'Beni neden bırakıp gittin?' diye soramamıştım bile. Neden ona beni bırakıp gitmesinin hesabını soramıyorum biliyor musunuz?

Çünkü korkuyordum.

Yeniden gitmesinden, kaçmasından, beni bırakıp gitmesinden korkuyordum.

Beni tekrardan ardında bırakıp gitmesinden korkuyordum. Beni onsuzluğuyla tekrardan sınamasından korkuyordum.

Bir şey diyemiyordum işte bu yüzden. Daha yeni kavuşmuşken, kokusunu daha yeni içime çekmişken, sıkı sıkı sarılmışken ona bir şey diyemiyordum.

Evet, hatalıydı. Karşıma çıkmasa bile en azından bile arayıp 'ben yaşıyorum yavru pandam' demesi gerekiyordu. Ama o dememişti. Hatalıydı ama ben onun gibi yapamıyordum işte. Ben onu ardımda bırakıp gidemiyordum işte.

"Neden herkes beni kandırıyor? Neden güvendiğim herkes bana yalan söylüyor?" diye fısıldadım. Sesim ikimizin arasında uçup gitmişti.

"Kutay'ı biz zorladık sana bir hafta söylememesi için onun bir suçu yok."

"Sadece Kutay değil ki..." Duraksadım. "Sevdiğim herkes bana yalan söylüyor. Herkes bir şeyleri benim için yaptığını söylüyor ama ben günlerdir ağlıyorum. Beni düşündüğünüzü söylüyorsunuz ama bana en büyük zararı siz veriyorsunuz." Söylediklerimden sonra Ateş'in bakışlarının bana döndüğünü hissettim.

"Beni affetmeyeceksin değil mi?" Başımı camdan çekerek doğruldum.

"Konu affedip affetmemek değil," diye fısıldadım. "Ben kırgınım tamam mı? Beni çok kolay bırakıp gidebiliyorsunuz, beni çok kolay kandırabiliyorsunuz, Ada zaten böyle Ada her şeye gülüyor, Ada buna inanır, Ada'ya bir şey olmaz diyorsunuz. Siz beni bitiriyorsunuz."

"Ben seni bırakıp gitmek istemedim." Bir şey demeyip sessiz kaldığımda Ateş arabayı sağa çekip durdurmuştu. Arabadan inip, benim kapımın önüne doğru gelmişti. Kapıyı açıp elini bana uzattığında bir an bile düşünmeden elimi avucuna doğru bıraktım. Arabadan ineceğim sırada boşta kalan eliyle beni durdurdu.

"Ne oldu?" diye sordum. Gözleri gözlerime bakmıyordu. Gözleri ellerimdeydi. Bakışlarımı elime çevirdiğimde kan toplamış ellerimle karşılaştım.

"Eline ne yaptın sen? Hadi sen yaptın ben saatlerdir nasıl fark edemedim?" Acısını bile hissetmemiştim ki...

"Önemli bir şey değil. Kayalıklarda olmuştu," dedim.

"Nasıl önemli değil Ada. Sen bana saatlerdir neden söylemiyorsun?" Kızgın ses tonuyla konuştuğunda hemen kendimi savunmaya geçtim.

"Unutmuşum hem acımıyor bile Ateş."

"Hemen hastaneye gidiyoruz." Elimi bırakıp tekrardan kendi tarafına dolandığında şaşkınlıkla bakakaldım. Ben hastaneye falan gitmek istemiyordum ki.

"Ateş ben hastaneye falan gitmiyorum."

"Biz şimdi hastaneye gidiyoruz Ada."

"Gitmek istemiyorum lütfen. Hem elimde çok bir şey yok, bu kadar şey için hastaneye falan gidilmez," dedim. Haklıydım da.

"Gidiyoruz dedim Ada."

"Bak eczaneye gidelim sen orada temizle benim elimi yeter, lütfen!" Bakışlarını kısa bir an yoldan çekip ellerime çevirdi. Bu kadar dikkatli bakması ben de ellerimi saklama isteğimi ortaya çıkarıyordu.

Bir beş dakika sonra tekrardan yol kenarında durduğumuzda, gözlerime karşıdaki eczane takılmıştı. Beni dinlemiş ve eczaneye getirmişti.

Arabadan indiğimizde Ateş elimden sıkıca kavrayarak beni karşıya geçirdi. Eczanenin içine girdiğimizde Ateş beni koltuklara oturtup kendisi görevlilerin yanına doğru gitti.

Elindeki malzemelerle geri yanıma geldiğinde önümde diz çöküp eğildi. "Bak şimdi bu biraz canını acıtabilir tamam mı? Ama temizlemem gerekiyor." Başımı sorun değil anlamında salladım. "Kafamı ısır istersen." Söylediğine güldüğümde o da güldü. Ellerime doğru eğildiğinde çenemi başının üzerine yasladım. Gerçekten ısırsa mıydım acaba?

Dişlerimi sıkarak beklemeye başladığımda beş dakika içerisinde elimi temizleyip sarmıştı. Elimin üzerinde dudaklarını hissettiğimde nefesimin kesildiğini hissettim.

"Bir daha kimse için kendine zarar verme. Sana zarar verdiğimi bilmek beni bitiyorken sakın kendine zarar verme!" Yumuşak çıkan ses tonuyla konuştuğunda, eğildiği yerden kalkıp elini bana doğru uzattı. Uzattığı elinin içine elimi bıraktığımda nazik bir şekilde kavradı. Canımın yanmasından korktuğunu biliyordum.

****

Ateş benim isteğim üzerine evimin bir alt sokağında arabasını durdurduğunda ondan tarafa döndüm.

"Ne yapacaksın şimdi?" diye sordum.

"Annem ve kardeşimin yanına gideceğim."

"Söyleyecek misin? Yani başka kim biliyor bilmiyorum ama abin biliyor mu?" Alttan alttan laf sokarak sormuştum sorumu.

"Abim bilmiyor," dediğinde kararsızca gözlerine baktım.

"Abin seni çok merak etti. Bilmeye hakkı var."

"Söyleyeceğim ama şimdi değil. Önceliğim annem ve kardeşimin güvenliği," dedi.

"Annenle beni tanıştırır mısın peki? Yani bunca zamana kadar tektin artık yanında olmak istiyorum." İtiraz etmesini istemiyordum. Artık onunla birlikte olmak istiyordum.

"Yarın olur mu?" diye sorduğunda başımı şaşkın bir şekilde salladım. Bu kadar çabuk kabul etmesini beklemiyordum ki...

"Ben gideyim artık, evden habersiz çıkmıştım merak etmişlerdir." Arabanın kapısını açtığımda tekrardan Ateş'e döndüm.

"Seni çok seviyorum."

"Seni çok seviyorum."

İkimizin ağzından da aynı anda dökülmüştü bu sözcükler. Gülümseyerek, arabadan indim. Sırtımda bakışlarını hissetsem de hızlıca yürümeye başladım.

****

Zile basıp korkuyla beklemeye başladım. Birazdan olacakları tahmin bile edemiyordum ama fena azar işiteceğimi biliyordum. Evden habersiz bir şekilde çıkmamın hesabını çok fena verecektim. Kapı açıldığında abim beni gördüğü gibi kendisine doğru çekip sarıldı. "Anne, Ada geldi." Abim içeriye doğru bağırdığında beni de içeri sokmuştu.

"Nerde? Geldi mi?" Annemin ağlayan sesini duyduğumda gözlerimi acıyla kapattım. Annem beni kendisine çekip sarıldığında, ellerimi kaldırıp sarılışına karşılık verdim. Çok kötü hissediyordum. Onlara bunu yaşattığım, annemi ağlattığım için çok kötü hissediyordum.

"Nerdesin sen kızım? Nereye gittin böyle haber vermeden? Aklım çıktı Ada, kalbime iniyordu kızım." Bencildim. Annemi ardımda gözü yaşlı bir şekilde bırakıp gitmek isteyecek kadar bencildim.

"Özür dilerim anne," diye fısıldadım. Annem beni kendisinden ayırıp, ellerini yanaklarıma doğru götürdü. Akan gözyaşlarımı silerken konuşmaya başladı.

"Nerdeydin kızım? Niye haber vermeden gidiyorsun sen?" Ne diyecektim? Kendimden vazgeçmiştim anne mi diyecektim?

"Ben çok bunalmıştım. Dışarı çıktım sadece, dolaştım biraz o kadar. Telefonumu evde unutmuşum." Artık o eski yalancılığımdan eser yoktu. Annem öyle bir bakıyordu ki inanmadığına yemin edebilirdim.

Annemin gözleri ellerime takıldığında ellerimi geriye doğru çekmeye çalıştım. "Ne oldu Ada senin ellerine?" Annem ellerimin üzerindeki sargılarla baktığında, şimdi ne diyeceğimi düşünmeye başladım.

"Düştüm gelirken anne, elim kanadı. Eczaneye gidip sardırdım."

"Ada sen bir işler karıştırıyorsun kızım." Ahh annem ben bir işler karıştırmıyorum ama benim arkamdan karıştırıyorlarmış diyemedim.

"Tamam anne geldi işte Ada. Gel abiciğim ben seni odana götüreyim bir duş al." Abim itiraz dahi etmeme izin vermeden koluma girip beni yürüttüğünde ona ayak uydurmaya çalıştım.

Odama girdiğimizde abim beni kendisine doğru çekip sıkıca sarıldı. "Özür dilerim abiciğim, çok üzdüm seni özür dilerim." Sesi kısık çıkmıştı. Asıl benim özür dilemem gerekiyordu, onları bırakıp gitmeyi düşündüğüm için benim özür dilemem gerekiyordu. Abim benden ayrıldığında tekrardan konuşmaya başladı.

"Kırdım seni biliyorum. Öyle dememem gerekiyordu biliyorum abiciğim. Özür dilerim..." Konuşmaya devam edeceği sırada sözünü kestim.

"Abi kırılmadım sana, gerçekten kırılmadım. Şimdi bir duşa girsem olur mu?"

"Olur abiciğim sen gir hadi." Abim beni bırakıp odamdan çıktığında, yatağımın içine girip gözlerimi kapattım. Bu yaşadıklarım o kadar ağır geliyordu ki...

Telefonumu çıkartıp ekranını açtım. Bir sürü bildirim ekranımda duruyordu. Mesajları açıp tek tek okumaya başladım.

Kankaların en ponçik kalplisi: Sen bensiz yapabilecek misin?

Kankaların en ponçik kalplisi: Bensiz bensiz

Kankaların en ponçik kalplisi: Biricik kankansız yapabilecek misin?

Kankaların en ponçik kalplisi: Kimle yemek yiyip, dedikodu yapacaksın ha?

Kankaların en ponçik kalplisi: Kalbim kırık, kalbim paramparça

Bu ve bunun gibi bir sürü mesaj vardı ve hepsi de Kutay'dandı. Telefonumu yanıma bırakıp, gözlerimi kapattım. Uyumak iyi gelmezdi ama uyuyacaktım.

****

Mutfağa girdiğimde annem tezgahın önünde bir şeylerle uğraşıyordu. Dikkatini çekmek için konuşmaya başladım.

"Yardım edilecek bir şey var mı anne?" Annem sesimi duyduğu gibi bana doğru döndüğünde gözlerinden geçen şaşkınlık parıltılarını görebilmiştim.

"Ada ben seni çağırmadan odadan mı çıktın sen kızım? İyi misin sen yavrum?" Annemin söylemlerine gülmek istesem de gülmedim.

"İyiyim anneciğim bir şeyim yok. Şimdi tekrardan soruyorum; yardım edilecek bir şey var mı? Yani yok dersen gider otururum benim için hiç sorun değil." Biraz da olsa onu güldürmek istiyordum. Eskisi gibi tekrardan bana kızsın evin içinde 'tembel bu kız tembel' diye bağırsın istiyordum. Annemi çok üzmüştüm sadece biraz olsun mutlu olsun istiyordum.

"Tabii ki de var kızım. Mesela sofrayı serebilirsin." Başımı onaylar anlamda sallayarak hemen masayı kurmaya başladım.

"Ben kurufasülye yapmıştım kızım ama sen yemiyorsun. Hemen sana patates kızartıyorum." Annemin dedikleriyle elimdeki işi bırakıp ona doğru döndüm. Çıkardığı patatesleri çoktan soymaya başlamıştı bile.

"Hiç gerek yok anne. Atıştırırım ben bir şeyler," dedim.

"Yok yok olmaz öyle. Ben hemen kızartırım şimdi." Başka bir şey dememe gerek kalmamıştı. Çünkü patateslerin çoğunu çoktan soymuştu bile. Bu kadar hızlı soymayı nasıl başarıyordu acaba?

Masayı hazırladığımda kapının zili çalmıştı. Babam olduğunu düşündüğümden koşarak kapıya ilerledim. Kapıyı açtığım gibi karşımda gördüğüm babama, "Hoş geldin babacığım," dedim. Babam beni gördüğüne şaşırsada belli etmemeye çalışarak konuşmaya başladı. "Hoş buldum kızım. Nasılsın bakalım?"

"İyiyim babacığım," deyip gülümsedim.

"Ada abini de çağır anneciğim." Annemin söyledikleriyle birlikte koridorun sağ tarafında bulunan abimin odasına doğru ilerledim. Kapısını tıklatmadan birden içeri daldığımda yattığı yerden sıçrayarak kalkmıştı.

"Allah seni ne yapmasın Ada. Şu yaptığını ben yapsam evde 'kapımı çalda gir öküz' diye çoktan bağırmıştın," dediğinde hafifçe güldüm. Aslında haklıydı. Gerçekten odama böyle dalsa evde baya bir bağırırdım.

"Annem kurufasülye yapmış." Bu söylediğimle birlikte çoktan yatağından fırlamıştı bile. Kurufasülyeyi abim kadar seven birisi var mıydı acaba?

Abim yanıma gelip beni koltuğunun altına aldığında bir şey demeden elimi beline doğru sardım. Beraber odasından çıkıpta mutfağa girdiğimizde babam sandalyeye oturmuş, annem de hâlâ ocağın önünde benim patatesimi kızartmaya çalışıyordu.

Babam bizi böyle abimle sarılmış bir şekilde gördüğünde, "Canım çocuklarım benim," dedi. Abimle birlikte gülerek yerimize oturduk.

"Eeee anne hani kurufasülye?"

"Bekle biraz oğlum. Daha sofraya oturur oturmaz hani yemek diye söylenmeye başlıyorsun." Annem, abime kızdığında başımı eğerek gülüşümü saklamaya çalıştım. Bu bir ilk falan olabilirdi. Annem, abime ilk defa yemek konusunda kızmıştı.

"Tamam anne beklerim ben." Abim trip atarcasına konuşmuştu.

Aradan biraz daha zaman geçmişti ki abim sabırsız sesiyle tekrardan konuşmaya başladı.

"Anne ne zaman yiyeceğiz?"

"Kaç aylıksın sen Emre? Bekle, bak kardeşinin patateslerini kızartıyorum." Annem tekrardan abime kızdığında abim sitemli sesiyle konuşmaya başladı.

"Ohh bu Ada Hanım'ın patatesi için ben beş dakikadır aç aç bekliyorum burada." Annem büyük bir tabağa koyduğu kurufasülyeyi abimin önüne koydu. "Al ye de doyur şu karnını!" Şu an ben gerçek görüyordum değil mi?

"Anne benim ben oğlun? Tanıştırayım Emre ben senin oğlun." Kendimi tutamayarak gülmeye başladığımda babam da gülmeye başlamıştı.

Annem babamın önüne de yemeğini koyduğunda benim önüme de kocaman bir tabak patates kızartmasını bırakmıştı. Saçlarımı okşayarak konuşmaya başladığında gözlerimin şaşkınlıktan şok içerisinde açıldığına emindim.

"Oyyy benim güzel yavrum. Ye kızım hadi yemeğini, doyur güzelce karnını." Yok yok ben rüyada falandım kesin. Tamam, annem yaklaşık bir aydır böyleydi ama yine de şaşırıyordum işte. Bir aydır gözüm Ateş'in yokluğundan başka kimseyi görmediği için şu an böyle şaşırmam normaldi aslında.

"Oh bu evde çifte standart var." Abimin yakınmasına güldüm.

"Önünde kurufasülyen yok mu oğlum? Ye işte. Hadi güzel kuzum benim ye sen patateslerini." Abime inat gülümseyerek patates kızartmalarımı yemeye başladım. Şu patates kızartması için her şeyi yapabilirdim galiba.

Tabağımda gördüğüm farklı bir çatalla, çatalımı kaldırıp abimin eline batırdım. "Ahh," deyip geri çekildiğinde, güldüm. Patatesimi kimseye yedirmezdim.

"Bir tane versen ne oluyor Ada?"

"Annem bana yaptı Abi."

"Annenin sana yaptığını ben çok iyi anladım abiciğim. Ama kardeş payı yapıp benimle paylaşabilirsin değil mi?"

"Yo paylaşamam," deyip başımı iki yanıma doğru salladım gülerek.

"Hain kardeş seni."

"Gıcık abi seni," deyip patatesimi yemeye devam ettim. Gıcıklık değil miydi işte? Hem ben patatesimi kimseyle paylaşmazdım ki. Tabağımda son bir tane patates kaldığında onu çatalımla ortadan ikiye bölüp yarısını abime uzattım.

"Al abiciğim kardeş payı işte." Annemle, babam gülmeye başladığında abim çatık kaşlarının ardından bana bakmaya başladı.

"Senin kardeş payından anladığın bu mu Ada?"

"Son bir lokmalık patatesim kalmıştı bir tanesini sana verdim işte abiciğim," deyip güldüm.

"İstemez ye sen. Senin yapacağın kardeş payına ben." Kendi kendine konuşmaya başladığında abimin istemediği patatesi de alıp ağzıma attım.

"Ellerine sağlık anneciğim çok güzel olmuş patates kızartmalarım." Bunu ballandıra ballandıra söylemiştim.

"Afiyet olsun kuzum benim. Sen iste ben hep yaparım." Gülümsediğimde abimin sesini duydum.

"Ellerine sağlık anneciğim çok güzel olmuş kurufasülyem."

"Afiyet olsun Emre."

"Yok mu bana bir daha yapmak anne? Ağzından kuzum lafını da duymadım." Kahkaha atmaya başladığımda abimin beni döveceğini bildiğim için yerimden kalkıp odama doğru koşmaya başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi arkamdan bağırıp duruyordu zaten. Kıskançtı işte kıskanç.

****

"Şimdi biz nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Annemle tanışacaksın ya işte," dediğinde asıl sorumun cevabını alamamıştım.

"Annen nerede kalıyor peki?"

"Şu an Vahit abinin yanındalar. Oraya gidiyoruz." Beni tekrardan bir heyecan basmaya başlamıştı. Hem annesi ve kardeşiyle tanışacaktım hem de Vahit abiyle tanışacaktım. Bir şey demeyerek sessiz kaldığımda Ateş'te bir şey dememişti.

Aradan geçen yarım saatlik bir süre sonunda araba şehrin dışında olan küçük bir evin önünde durduğunda, Ateş arabadan inmişti. Ateş'i fazla bekletmemek için heyecanımı dizginlemeye çalışarak arabadan indim.

Ateş'le beraber kapının önüne geldiğimize, Ateş kapıyı yavaşça tıklattı. Kapı açıldığında karşımıza yirmili yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir genç birisi açmıştı. Yüz hatları genel olarak sert olsa da bizi gördüğü gibi gülmeye başladı. Bu Ateş'in sürekli bahsettiği Aslan olmalıydı.

"Hoş geldin lan bebe." Ha? Ateş'e bebe mi demişti? Ben bu çocuğu şimdiden sevmeye başlamıştı.

"Hoş buldum lan hıyar." Ateş'in verdiği karşılıkla birlikte gözlerim ikisi arasında gidip gelmeye başladı. Galiba böyle anlaşıyorlardı.

"O babamın lafı babamın."

"Kardeşim farkında mısın bilmiyorum ama biz hâlâ kapıdayız." Hâlâ kapıda olduğumuzu fark etmelerine sevinmiştim.

"İzin mi istiyorsun geçin işte içeri." Aslan böyle diyordu ama hâlâ kapının önünde dikilmeye devam ediyordu. Ateş, Aslan'ın çekilmeyeceğini anlamış gibi Aslan'ı kenara doğru itekleyip içeri geçti.

"Yavaş yavaş hıyar." Ben kimlerin arasına düşmüştüm böyle? Aslan'ın bakışları bana döndüğünde utanmıştım. Ateş'te beni beklemeden içeri geçmişti zaten.

"Hoş geldin yenge." Ha? Yenge mi? Bozuntuya vermemeye çalışarak gülümsemeye çalıştım.

"Hoş buldum."

"Geçsene içeri kapıda kaldın." Tabii kalırdım kapıda çekilmiyordun ki.

"Ben geçeyim evet."

"Geç yenge geç."

"Ben içeri geçeceğim de çekilir misin?" diye sordum.

"Ha? Tabii tabii. Geç yenge." Şükürler olsun ki kenara çekildiğinde içeri doğru geçtim. Sağa doğru döndüğümde Ateş'i kapıya yaslanmış bir şekilde buldum. Yanına doğru ilerlediğimde Aslan da peşimden geliyordu. Ateş'in yanına gittiğimde baktığı yere doğru baktım.

Bir adam ve küçük bir kız çocuğu halının üzerinde oyun oynuyorlardı. Küçük kızın kahverengi kıvırcık saçlarından tutamlar gözünün önüne doğru dökülmüştü. Başı önüne eğik bir şekilde olduğu için gözlerinin rengini göremiyordum. Ama içimden bir ses Ateş gibi koyu renk gözlere sahip olduğunu söylüyordu.

"Annem nerede?" Ateş bizim geldiğimizi fark etmiş olacak ki bu soruyu sormuştu.

"İçerde kardeşim çağırayım mı?"

"Yok ben giderim yanına şimdi." Ateş söylediklerinden sonra benden tarafa döndü.

"Sen burada bekle tamam mı? Bir şey istiyorsan Aslan'a söyle o sana getirir. Beş dakikaya geleceğim yanına." Her ne kadar tedirgin olsam da Ateş'e sıkıntı çıkarmamak için başımı onaylar anlamda salladım. Sonuçta ben gelmek istemiştim bütün gün Ateş'in peşinde dolaşamayacağıma göre bu duruma alışmak zorundaydım.

"Sen git burda bekliyorum ben." Hafifçe gülümsediğimde son bir kez gözlerime bakarak diğer odalardan bir tanesine girmişti.

"Eeee yenge biz ne yapalım? Gel seni babam ve Umut'la tanıştırayım." İtiraz etmeme fırsat tanımadan, "Baba," dediğinde Vahit abi ve küçük kız bizden tarafa dönmüştü.

"Bak Ateş'in arkadaşı Ada. Hani biliyorsun ya." Aslan gülerek konuştuğunda hafifçe kaşlarımı çattım. Neyi biliyordu?

Vahit abi gülerek oturduğu yerden kalktığında yanımıza doğru gelmeye başladı. "Aslan sen tam bir hıyarsın." Eeee Vahit abi de hıyar diyordu. Sonrasında Vahit abinin bakışları bana doğru döndü. "Hoş geldin kızım."

"Hoş bulduk efendim," deyip hafifçe gülümsedim.

"Geç salona kızım hadi. Aslan sen de çay getir oğlum hadi bize."

"Kaç gündür beni çalıştırıp duruyorsunuz. Çay getir Aslan, su getir Aslan bıktım yemin ederim ya." Aslan kendi kendine söylenmeye başladığında tam çay istemediğimi söyleyecektim ki Vahit abi tekrardan konuşmuştu.

"Aslan sen hâlâ burda mısın?" Aslan söylene söylene odadan çıktığında Vahit abi bana oturmam için koltuğu göstermişti. Gözlerim istemsizce Umut'a kaydığında o hâlâ oyuncaklarıyla oynuyordu. Benden tarafa bakmıyordu bile.

"Nasılsın kızım?" Vahit abinin sesiyle gözlerimi ona çevirdim.

"İyiyim siz nasılsınız?"

"Abi diyebilirsin," dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. Düşüncelerimde zaten Vahit abiydi sesli bir şekilde de dile getirebilirdim.

"Sen burda bekle kızım ben bir Ateş'e bakıp geleyim." Vahit abi odadan çıktığında heyecandan terleyen ellerimi pantolonuma sildim. Umut'la başbaşa kalmıştık ama bu küçük kız kafasını bir kez olsun kaldırıp bana bakmamıştı. Oysaki ben gözlerinin rengini çok merak ediyordum.

"Umut?" dediğimde başını oyuncaklarından yavaşça kaldırıp, bana baktı. Gözleri tıpkı Ateş'in gözleri gibiydi. Yanaklarında küçük küçük Çiller'i vardı. Acaba gamzesi var mıydı? Bunu öğrenmek için gülmesi gerekiyordu ama bu küçük kızın bana güleceğini hiç sanmıyordum.

Umut çok güzeldi.

Tıpkı Ateş gibiydi.

Kapının sesini duyduğumda, Umut'tan gözlerimi çektim. "Ada bir kapıyı açar mısın?" Aslan'ın bağıran sesini duyduğumda şaşkınlıkla yerimden kalktım. Ben niye açıyordum ki?

Kapının önüne geldiğimde kolunu indirerek açtım. Karşımda gördüğüm yüz beni dumura uğratmıştı.

"Benim biricik gelinim de buradaymış..." Kaşrımdaki adamın sözlerini arkamdan gelen Ateş bölmüştü.

"Lan oğlum sen mal mısın? Ada'ya nasıl kapıyı açtırırsın?" Ateş gördüğü kişiyle duraksadığında karşımdaki adam alaycı ses tonuyla konuşmaya başladı.

"Gelinimin yanında sevgili oğlum da buradaymış."

Bu konuşan adam; Ateş'in babasından başkası değildi.

Kenan Saral buradaydı.

~

Bir okuyucum dizinin en heyecanlı yerinde giden elektrik olduğumu söylemişti ğedşdşşd
Buna katılanlar el kaldırsın ğeğdğddğd

Tehlike çanları çalıyor benden uyarması şsdşşdşd Ateş'in babası geldi. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?

~ Evet, nasıl buldunuz bakalım?

~ Beğendiniz mi?

~ Ada, Emre ve annesinin sahneleri sizce nasıldı?

Patatesini ve yemeğini kimseyle paylaşmayanlar burada mı? Şu an ben ben diye bağırasım geldi pepdpdpxp

~ Ada ve Ateş desem? 🥰

~ Bölümü tek bir emojiyle anlatın desem bu ne olurdu?

~ Ve perşembe günü yeni bölümde buluşalım mı? İster misiniz?

İnstagram: mavininhikayeleri

Sizleri seviyorum.

💙

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro