Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

❛🦋;; seni dert etmeler❜


❮ seni dert etmeler!!

❨. ˚ ⚘ ˏ'୭̥ .playlist;; madrigal, seni dert etmeler - kelebekler. lorde, melodrama

🦋;; ömrü kısa kelebekler gibi
ateşe uçarız belki

hatırlar mısın bilmiyorum chae, bizim ilk karşılaşmamız yağmurlu bir günde olmuştu. henüz on iki yaşında bir ortaokul öğrencisiydim. üzerimde okulun üniforması, elimde çantam, sürekli çekiştirip durduğum sarı yağmurluğum ve puantiyeli şemsiyem ile birlikte tuhaflıklar cümbüşü bir hâlde kaldırımda yürüyordum. küçük, bozuk yolumun üzerinde bir sürü tümsek ve çukur olduğu için çoktan su birikme yapmıştı ve ben minicik ayaklarımla zıplayarak suya düşmemeye çalışıyordum. trafik akıyordu ve yanımdan doluyla araba geçiyordu. soğuk bir rüzgar esiyor ve arada bir şemsiyemi titretiyor, sanki elimden kaçacak gibi bir vaziyete sokuyordu. bir an önce eve gitmek ve soluklanmak istiyordum, korkarım ki tek düşünebildiğim şey buydu.

henüz on iki yaşındaydım, seni gördüm sonra. çimlerin üzerine iki seksen uzanmış bir şekilde yatıyordun sen. üşümüyor muydun? yoksa ölmüş müydün? belki de bayılmıştın. kafamdan binlerce senaryo geçti o an. kendimi tuhaf hissettim ve başka bir yere bakmaya çalıştım. amacım saygısızlık yapmak değildi, sana bön bön bakıyor olmamın ayıp bir şey olduğunu düşündüğüm için yanından geçip gittim bu yüzden. sen beni fark etmedin bile, ben giderken hâlâ arkamdaki tuhaf manzarayı dikizlemeyi sürdürdüğüm için gördüm bunu. ben oldukça uzaklaştığım zaman ayağa kalktın, üzerini silkeledin ve hiçbir şey yokmuş gibi yürüyüp gittin sen de.

dürüst olmak gerekirse seni bir daha göreceğimi hiç düşünmedim. anneme seni gülümseyerek anlattım, yerde uzanmış yağmura aldırış etmeyen delinin birini gördüm diye. o da güldü buna, düşünüyorum da ben insanlara gülmeyi ve onlarla dalga geçmeyi severdim. sense kırılgan bir çiçek gibiydin, derin korkuların ve yollarını süsleyen endişelerin vardı. özür dilerim chae, ben senin için her şeyi nasıl bu kadar zorlaştırdığımı fark edemedim.

sonrasında aradan yıllar geçti ve ben bu ilk karşılaşma anımızı belleğimde çokça geriye fırlattım. hiç dünyanın bu kadar küçük olabileceğini düşünmeden seni ikinci görüşümde çılgınca şaşırdım ve sen bana tuhaf bakışlar atmaya başladın. lisenin ilk yılı karşılaştığımızda ben seni görünüş olarak tanıyordum ama sen tanımıyordun.

adının rose olduğunu öğrendiğim zaman benimkinin de jennie olduğunu öğrendin, soğuk biri gibi duruyordun. ben sınıftakilerin çoğundan farklı bir ortaokuldan gelmiştim oysaki sen hepsini tanıyordun, hepsi de seni tanıyordu. bu yüzden biraz şaşırsam da bir şey demedim. insanlara çok fazla gülümsemen ve bu kadar parlak bir kişiliğe sahip olman canımı sıkıyordu. sıramda tek başıma oturuyor olmak beni boğuyor ve kimsenin yanıma yanaşmaya gelmemesi de üzüyordu. çekingen sayılmazdım ama kimsesizdim rose, o koca sınıfta sesimi duyan kimse yoktu.

sonra sen geldin, elini uzattın ve "selam, ismim jennie'ydi değil mi?" dedin. o gününü benimle geçirdin ve çok tatlı bir insan olduğunu fark ettim. yalnız hissettiğimi gördüğünü ve artık yalnız olmama gerek olmadığını söyledin. bundan sonra en iyi arkadaşlar olduk ve birbirimizi yalnız bırakmayacağımıza söz verdik. kardeşim gibi olduğunu düşündüğüm o yıllar şimdi geriye bakınca çok hızlı geçip gitmişler gibi görünüyor rose, biz ne zaman böyle olduk hâlâ emin değilim ama kalabilseydim eğer birlikte yıldızlara bakıp dilek tuttuğumuz o günde kalmak isterdim.

benden hoşlanan o çocuğu reddetmemden sonra bana yaptıklarını düşünüp ona sövdüğümüz o akşam "senin için doğru adamı ben seçeceğim." demiştin. sonra da yıldızlara bakıp güzel bir kariyer dinlemiştin. ne dilediğimi çok iyi hatırlayamasam da sana söz verdirmiştim, aramıza hiç kimsenin girmesine izin vermeyeceğimizle ilgili. keşke o sözü tutabilseydim ama tutamadım.

🦋;; bazen bana gelir gider seni dert etmeler, seni rüyalarımda affetmeler

yıldızların hırsızları mı var rose? kim çaldı bizim hayallerimizi böyle? lisenin ikinci yılının sonbaharında yağmurlu bir gündü ilk kavga ettiğimizde. evlerimiz çok yakın olduğu için birlikte yürüdük oraya. o gün şemsiye getirmemiştim sen de sorun olmadığını söylemiştin. farklı sınıflara düşmüştük bu yüzden yeni arkadaşlar edinmiştim, onları tanıyordun ama onlarla vakit geçirirken seni aksatmama çok sinirleniyordun. o zamanlar bu tavırlarınla eğleniyordum ve sorun olmadığını söylüyordum. en yakınım sensin rose diyordum. elbette biz kardeşiz, onlar sen olamaz diyordum.

yalan söylüyordum, benim için en özel sensin diyerek. yalan söylüyordum rose ama bu tatlı pembe bir yalandı. bir dönem doğru bir yalandı ama sonradan kocaman bir cehennem elmasına dönüştü. seni kaybetme nedenim de buydu, söylediğim yalanlar ve verdiğimiz söze uymayışımdı. sen daha o günden bunu yapacağımı ön gördün ama bana bir şey söylemedin rose, söyleseydin de değişmezdi hiçbir şey. yine de söylemeni isterdim ama ağzını bıçak açmadı. o gün ders çıkışı eve gitmek için sözleştik. genelde birileri ile vakit geçireceğim zaman "sen bekleme git" diyerek sana haber verirdim ama o gün vermedim. sınıf arkadaşlarım olan kızlar beni üst sınıflardan olan birkaç tatlı çocukla birlikte kahve içmeye çağırmıştı. hiç düşünmeden seni ektim, arkama bile bakmadan. hiç pişmanlık duymadan yaptım bunu, sana haber vermeyi unutarak üstelik. sen beni yarım saat çıkışta bekledin ve aradın. ilk iki çalışta açmadım telefonumu. arkadaşlarımla olduğum zaman açmazdım çünkü.

sonra mesaj yazdın, kocaman harfler nerede olduğumu soruyordu. arkadaşlarımlayım yazdım sana. peki o zaman yazdın ve uygulamadan çıktın. ertesi sabah beni okula gitmek için evimden almaya gelmedin, okulda hiçbir şey demedin. neden üzgünsün anlamadım. sen hiçbir şey demedin rose. sadece ifadesiz bir yüzle suratıma baktın. dışarıda yağmur yağıyordu ve pencereden su damlası sesleri geliyordu. o gün yüzüme bakmadığın için sana sinirlendim ve özür de dilemedim. üç gün konuşmadık. sonra bana kurabiye getirdin ve hiçbir sorun yokmuş gibi davrandık.

dışarısı yine yağmurluydu. üzgünüm rose, değer vermeyi bilmeyen bir aptal olduğum için. seni kıran aptalın teki olduğum için kendimi çokça darladım ama yapacak bir şey yok, özürlerin çokça yetersiz olduğu bir durumdayız. ben kim jennie, senin kardeşim dediğin kişi olmayı ne zaman bıraktım bilmiyorum. üzgünüm ama sen bunu bilemeyecek kadar uzaktasın.

🦋;; evime yarım saatlik uzaktasın ama kapını çalsam açmazsın

ne zaman böyle davranmaya başladım bilmiyorum kardeşim. daha önce kötü biri olduğumu bu kadar gözler önüne serdiğimi hatırlamıyorum. lise bittiği zaman üniversiteye geçişimizi kutladığımız yaz çok güzel geçmişti çünkü. biz, hiç olmadığımız kadar birbirimize yakın olmuş ve sürekli birlikte tutacağımız evi konuşmaya başlamıştık. planlar yapmıştık ve o gece gördüğümüz yıldızın büyüsüne inanamaya devam etmiştik. oysaki her şey yalanmış. özür dilerim rose, ben yalancının tekiyim.

yine benzer bir şey yaparak kandırdım seni. farklı üniversitelere başladığımız için seoul'da ev tutamadık ve yurtta kalmaya karar verdik. kaldığımız yerler birbirine ters olduğu için çok görüşemedik. yani daha doğrusu sen görüşmek istedin ama ben ilk ay yerleşmeyi ve benzeri şeyleri bahane ettim ve sana tek bir mesaj bile atmadım. üzüldün ama yine de telefonda konuştuğumuz zaman bunu belli etmedin, "ben de çok yoğunum zaten" dedin oysaki senin bana ayıracak vaktin hep olmuştu. sadece beni üzmek istememiştin.

sonrasında tekrardan ara ara da olsa konuşmaya başladık. senin bir sevgilin olmuştu, çocuğu çok sevdiğin söylenemezdi ama çocuk seni çok seviyor ve sana istediğin bütün ilgiyi veriyordu. bu yüzden hâlinden memnundun. yine de bana bazı şeyleri anlatmadığını hissettim, aramızda bir soğukluk var gibiydi. yaşadığın her şeyi yazan sen, bir sürü şeyi özetlemiş ve öyle yazmıştın. bense sana hiçbir şey anlatmamayı seçtim. hoşlandığım bir çocuk vardı, onu sakladım. sınavlarımın iyi geçtiğini söyledim ve devam ettik.

ne zaman üzgün bir şekilde yazsan ve ağlasan yanında olurdum ama dürüst olmak gerekirse sıkılmıştım, bu yüzden artık görüşmemizin çok sık olmamasını bahane ederek ne zaman mental çöküşler yaşasan attığın mesajları görmezden geldim. liseden arkadaşlarımız lisa ve jisoo'nun bulunduğu grupta olan konuşmalara görüldü atıp çıkıyordum. lisa lisede son sınıf olduğu için biraz yoğundu ama yine de sizinle konuşuyordu. sen jisoo ile daha fazla yakın olmuştun. yine de çok da umrumda olmuyordu. sürekli kendi arkadaşlarımla vakit geçiriyordum bu yüzden hayatımdan sizi yavaş yavaş çıkarmaya başlamıştım. sen artık uzak bir yabancı gibiydin. sadece bunu teyit etmem gerekiyordu.

kardeşim dediğim seni kırdım rose, o gece o kadar çok kırdım ki. önce senin doğum gününü kutlamadım. unuttum çünkü. sonra lisa'nın gruba yazdığı mesajla fark ettim bunu ve sana sadece basit bir doğum günün kutlu olsun mesajı attım. diğer kızlarla büyük bir kutlama yaptınız ama gitmeye uğraşmadım. sonra da bana bir görüş sordun, cevap bile atmadım. gruba yazdın sonra.

"jennie artık yakın değilmişiz gibi hissediyorum ve bunu beni çok üzüyor." diye. mesaja öylece bakakaldım. jongin vardı yanımda, hani şu hoşlandığım çocuk diye bahsettiğim. bir de joohyun'la sooyoung vardı işte. bizim kızlar diye bahsettiğim, üniveristeden arkadaşlarım. o sırada sana yazmamam gereken bir şeyi yazdım. "senin için vaktim yok rose, genelde arkadaşlarımla takılıyorum. bu yüzden mesajlarını görmüyorum bile." dedim. şok olduğunu hissedebiliyordum.

"size iyi eğlenceler o zaman." yazdın. umursamadım. sanırsam bu o gruptan son konuşmamız oldu, daha sonra kimse bir şey yazmadı. ama bu yetmedi bana, biliyorsun yetinmek ile aram hep kötü olmuştur benim. daha da alçakça bir şey yapmalıymış gibi davrandım.

bir gece lisa ile yolda karşılaştım. onunla eski günler hakkında konuştuk. üniversite ikinci sınıftım ve onun çoktan kazanıp yanımıza geldiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. lise yıllarımı birlikte geçirdiğim bu kızın bir yabancı gibi olması karşısında nutkum tutuldu. jisoo'yu sordum, seni sordum sonra. bana şaşkınca bakıp "onlarla görüşmediğini bilmiyordum abla." dedi. ben de şaşırdım. işte o an kafamı ellerimin arasına alıp ciddi bir şekilde düşündüm ne yaptığımı. seni aradım önce, açmadın. sonra jisoo'yu aradım. telefonu kimsiniz diyerek açtı. telefonumu sildiğini fark ettim. "jennie." dedim. benden özür diledi ve telefonunun nasıl resetlendiği ve numaraların çoğunun yok olduğunu konusunda uzun bir masal anlattı. telefonu kapattım sonra.

sen eve çıkmak istemiştin birinci yılımızda, hazırlık biter bitmez. bense sana joohyun ve sooyoung ile çoktan ev tuttuğumuzu anlatmıştım. sen de sonradan sana ve nayeon ile ev tutmuştun. o aralar sürekli o arkadaşlarından bahsetmen sinirlerimi bozmuştu yine de bir şey dememiştim. hüzünle verdiğin adrese yürüdüm. belki evdesindir diye düşündüm. kapıyı çaldım, kapıyı arkadaşlarından biri açtı. seni sordum onlara. aralarından nayeon olan bana kötü kötü baktı ve neden sorduğumu sordu.

biliyor musun rose, o gün o kızın benden neden bu kadar nefret ettiğini düşündüm. sen chanyeol ile birlikte dışarı çıkmışsın bu yüzden beni kapı dışarı ettiler. meğerse benden bu kadar nefret etme nedeni sevgilim jongin'in nayeon'un eskisi olmasıymış. bunu neden bilmiyorum diye düşündüm o zaman. bana anlatırdın diye düşündüm ve o kadar yakın olmadığımız aklıma geldi. hayatımdan çıkıp gidiyormuşsun gibi tuhaf bir duyguya kapıldım.

tam eve dönüyordum ki seninle kapıda karşılaştım. tuhaf bir karşılaşmaydı kardeşim. önce beni tanımadın ve yanımdan geçip gitmeye kalkıştın. sonra kolundan tuttum senin ve rose diye cıvıldadım. sevgilin tuhaf tuhaf bana baktı ve sen ondan biraz izin vermesini istedin. lafını ikiletmeden uzaklaştı ve sen bana dik dik bakmaya başladın. "neden kolumu tuttun jennie?" diye sordun bana. afalladım ve "bir tanıdık gördüm çünkü?" dedim sana. yüzünü ekşittin ve "evet tanıdık." dedin, sonra da kolunu çektin.

"uzunca bir süre beni umursamadın jennie, artık tanıdık bile değilsin." dedin. kalbim çok kırıldı o an. "üzgünüm." dedim ama içten gibi gözükmedim sanırım çünkü daha da sinirlendin. "hani bana ayıracak vaktin yoktu?" diye sordun sinirden gülerken dalga geçer gibi. sanırsam ağlamaya başladığım o andı, net hatırlayamıyorum. "ne yapmamı bekliyordun ki rose?" diye sordum sana. cevap vermedin çünkü buna değmeyeceğini düşünüyordun, yüzünden okunuyordu.

"keşke seni tanımasaydım jennie." dedin bana. "sessizce hayatımdan çık ve git." diyerek yanımdan geçip gittin. chanyeol de koşarak peşinden geldi. tek başıma kaldırımın ortasında kaldım ve şoktan başım döndü. o gece olanlar hakkında düşündüğümde gerisi karanlık, inan eve nasıl döndüm bilmiyorum ama kendimi sabah yatağımda buldum. uyanıp etrafıma bakındım ama ne zaman gittim hiçbir fikrim yoktu gerçekten.

seni aramak için telefonuma baktım ama ne bir mesajın vardı ne de numaran. lisalarla birlikte olduğumuz grup bile yoktu mesaj uygulamamda. sonra galerime girdim ve fotoğraflarımızın da olmadığını fark ettim. sosyal medya hesaplarını gözden geçirdim, evrenin seni ya da beni yuttuğunu düşünmeye başlamıştım. instagram hesabın açıktı ama ne sen beni takip ediyordun ne den ben seni. ben çoktan birlikte olduğumuz postlarımı arşivlemiştim ama senin postlarında olmam gerekiyordu, yoktum rose. ne sen benim arşivimdeydin ne de ben senin postlarından birindeydim.

işte o an fark ettim, ben senin hayatından silinip gitmiştim. sen de benimkinden kaybolmuştun. o geceyi tekrar hatırlamak için hafızamı zorladım. hani kalmak istediğim o yıldızlı geceyi hatırlıyor musun? küçük tartışmamızı o gece dilek tuttuğumuz yıldızlardan birinin işittiğine yemin edebilirdim. biri senin dileğini duymuştu, o umutsuz dileği duymuş ve gerçekleştirmişti. bunun başka bir açıklaması olamazdı.

sabah kahvaltısı yaparken joohyun'a nayeon'u sordum bu yüzden. bana çok tanımadığını söyledi. sen de beni hatırlıyor musun diye teyit etmek için o kız tek anahtarımdı ama buna gerek bile kalmadı rose çünkü neredeyse her gün gittiğim kitapçıda gördüm seni. sen bir romanı dikkatle incelerken yanına yaklaştım ve ben de farklı bir romana bakmaya başladım. iletişim kurmak istedim ama yüzüme bakmadın bile. ben de bunun üzerine sana elindeki kitabı okuduğumu söyledim. iletişim kurmak istemiştim.

soğuk bir bakışla baktın bana, bir yabancıya bakar gibi bir bakıştı bu. bir süre sohbet ettik roman üzerine. sonra buraya her gün geldiğimi söyledim. tanıştık, tekrardan. isimlerimizi değiş tokuş ettik. bir yabancı gibi hissetmenin ne kadar kalp kırdığını o zaman fark ettim. buraya arada sırada uğradığını söyledin. numaranı istemeye dilim gitmedi, yeniden arkadaş olmak istesem de yavaştan almak istedim. sırf tekrar seni görürüm diye her gün istisnasız oraya uğradım ama sen hiç gelmedin.

belki de beni hatırlıyordun ve bilerek tanımıyormuş gibi davranıyordun. belki de bir daha hiç oraya gitmeye gerek duymadın, hangisi gerçekten bilmiyorum arkadaşım. evinin yerini değiştirme sebebini de bilmiyorum mesela. belki de bu gerçeklikte hiç tanımadığımız içindir, farklı bir ev tutmuşsundur. jisoo'yu ve lisa'yı da görmedim. acaba benim olmadığım bu gerçeklikte ne yaptınız diye düşündüm. senin hesabını takip ettim, jisoo'yu buldum sonra. hesabı kapalıydı ve attığım takip istediğini reddetti. şaşırmadım, o tanımadığı insanları kabul etmezdi.

birkaç ay sonra sen tuhaf bir hikâye paylaştın, kan bağışçısı aranıyor gibi bir şey lisa'nın hastanede olduğunu ve ona araba çarptığını o şekilde öğrendim ama kan grubum uymuyordu, gidemedim. sonrasında lisa öldü. kurtaramadık onu, cenazesine gidecek vasfım bile yoktu.

kendimi korkunç bir karanlığın içinde buldum. joohyun ve sooyoung bunun nedenini anlamak istediler ama onlara da anlatamıyordum. bir süre sonra jongin'e durumu açtım ve ona eski bir arkadaşımla kavga ettiğimi ve onunla yabancı gibi davrandığımı söyledim. yalandı bu ama en iyi açıklama gibi gözüküyordu. üzülmememi ve hayatıma bakmamı söyledi. bunu nasıl yaparım bilmiyordum.

bir süre bu böyle devam etti, aradan iki yıl geçti ve ben bir süre bunu atlattım, sanırsam aile evime döndüğüm gün tavan arası temizlerken buldum onu. tozlanmış ve dördümüzü de kapsayan eski bir resim çerçevelenmiş bir şekilde kutulardan birinin içinde duruyordu. büyük bir şokla çıkardım onu yerinden, sonra da arkasına baktım. tarihi yazmıyordu. elimdeki resimde yavaşça silikleşiyor gibi gözüküyordum sanki hiç var olmamışım gibi hissediyordum. üzgünüm, ne zaman bu hâle geldiğimizi hâlâ bilmiyorum.


geceye böyle bir one-shot bırakıyorum. umarım hoşunuza gider, taslaklarım hep böyle kısa ficlerle doluydu ben de onları neden bitirmiyorum dedim. muhtemelen rose'un cevabını da yazarım ileriki günlerde ve two-shot olur ama söz veremiyorum. şimdiden okuduğunuz için teşekkür ederim :3 iyi geceler

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro