yirmi sekiz°
Okula gelmediğim sakinleştirici bir günün sonrası yine okuldaydım. Dün güzel bir şekilde dinlenmiş, tekrar duş almış, film izlemiş, annemle pizza yemiş ve psikoloğa randevu almıştım. Gerçekten tazelenmiş hissediyordum, sanki dünden sonra her şey daha güzel olacaktı. Tek dileğim içimdeki bu hissin beni yanıltmamasıydı.
Sınıfa girdikten sonra her zamanki yerime oturarak türkçe denememi çıkardım. Kendime söz vermiştim, bundan sonra derslerimi aksatan hiçbir şey olmayacaktı. En önemli şey derslerimdi ve birkaç ay bu böyle kalacaktı.
Servis normalden daha geç getirdiği için sınıfta olmayan birkaç kişi vardı ve bunlardan biri de Batu'ydu. Merak etsem de üstelemeden kitabıma geri döndüm. Sonuçta her zaman geç geliyordu, bugüne özel değildi.
"Dün sözlü olacağını bildiğin için mi gelmedin?"
"Dün sözlü mü oldu?" diye sordum şaşkınlıkla.
"Neden tekrar ettin?"
"Şaşırdım sadece, hangi dersten?"
"Matematik ve sadece sen yoktun, eğer gelecekte sözlü olan günleri de biliyorsan söyle ben de gelmeyeyim."
"Saçmalama," diyerek boş boş suratına baktım önümdeki kızın. Nihayet adını öğrenmiştim, Elif'miş. "Rahatsızdım sadece, gelemedim."
"Peki, geçmiş olsun."
"Sağol."
Hoca hâlâ derse gelmediği için sınıf oldukça gürültülüydü. Dersler kimsenin umrunda değil gibiydi, herkes sohbet ediyordu. Kitabın kapağını geri kapatarak hocayı beklemeye başladım. Ben kapatır kapatmaz ise Batu sınıfa girmişti. Yine baştan sona dağılmıştı, sanırım migren ağrısı yüzündendi. Sırasına geçerek elindeki kravatı fırlatır gibi bıraktı. Bu gürültüde uyuyamazdı bile. Arka sıralardan bi' çocuğun "Hocalar toplantıda şu an, inşallah ikinci derse de sarkar." demesiyle dudak büzdüm. İki ders, ders çalışma ihtimali yok muydu?
Yoktu. Bu seste imkansızdı.
Yerimden kalkarak Batu'nun yanına geçtim. Yattığı için beni fark etmemişti.
"Batu."
"Sorularına sonra baksak olur mu? Başım ağrıyor."
"Soru getirmedim." diyerek kafasından tutup yavaşça kaldırdım. Gözleri kan çanağına dönmüştü, gördüğüm manzarayla derinden sarsılmıştım. Sanki günlerdir uykusuz gibiydi.
"Neden ağrıyor bu başın sürekli?"
"Migren demiştim ya."
"Bu migrenini tetikleyen ne, onları bularak çözmeye çalışsan nasıl olur? Kötü görünüyorsun."
"Kravatı takarsan düzelebilirim." dediğinde gülümseyerek masanın üzerindeki kravatı aldım ve hızlı hareketlerle bağladım. Ardından gömleğini düzeltmiş, sıranın üzerindeki polarını giydirmiştim. Saçlarını da düzelterek "Oldu sanırım." dedim.
"Bunu yapmanı seviyorum sanırım."
"Neyi?"
"Bunu işte, dağınık hâlimi toparlamanı."
Gülümserken "Ama," dedim. "Saçların çok dağılmış, sprey olsaydı sıkardık."
"Bırak dağınık kalsın."
"Kantinden limon alıp sürelim mi? Yana yapıştırırız böyle." diyerek gösterirken güldüm. Benimle beraber o da gülerken "Saçmalama," demişti. "Memnunum ben."
"Sınıf çok gürültülü, başın iyice ağrıyacak. Kahvaltı yaptın mı?"
Kaşlarını yukarı kaldırdığında ayağa kalkarak onu da kolundan çekip kaldırdım. "O zaman yapalım."
"Baş ağrısını umursamadan buraya kadar geldim, hiç yok yazılmaya niyetim yok. Hoca birazdan gelir."
"Hayır, toplantı varmış."
"Doğru ya, bugün matematik zümresi toplanacaktı. Bunu unutarak erken gelmeme inanamıyorum." dedi üzülerek.
"Gülümse Batu, sadece pozitif enerji." diyerek gülümsedim. İki gün önce camdan atlamak istiyorum diyerek ağlayan bir kız ne kadar pozitif olabilirse o kadar pozitiftim.
"Sus Ela, sadece sessizlik enerjisi."
Beraber kantine indiğimizde dersin yarısının geçmiş olduğunu fark etmiştim. Teneffüsle beraber otuz beş dakikamız vardı, acele etmeden keyifle kahvaltı yapabilirdim.
"Ben bi' kahve alayım." diyen Batu'ya aniden "Hayır," diyerek "Poğaça ve ada çayı alıyorsun." dedim.
"İçmem ben öyle şeyler."
"İçeceksin."
"İçmem kızım, kesin iğrençtir."
"Bir daha konuşmayız Batu, iç işte. Rahatlatır seni."
"Kahve de rahatlatır."
"Hayır ada çayı, papatya veya yeşil çay."
"Kahve."
"İki poğaça, bi' ada çayı, bi' yeşil çay."
Batu da itiraz etmediğinde kantinci "Siz oturun, ben getiririm." diyerek çayları hazırlamak üzere arkasını döndü. Ben de Batu'yu kolundan tutarak tam kaloriferin yanına oturttum.
"İçmeyeceğim şimdi onu, garip garip şeyler alıyorsun."
"Alt tarafı bitki çayı, seni yemeyecek."
"Kahve istiyordum."
"Çocuk gibisin Batu, zaten her teneffüs iki bardak kahve içiyorsun, azaltsan iyi olur."
"Olmaz, iyi olmaz."
"Görürsün o zaman artık kahve içebiliyor musun yoksa içemiyor musun?! Belki de başını ağrıtan şeylerden biri, günde en az beş bardak acı kahve içsem asla uyuyamam ben de."
"Migren genetiktir Elacım, her gün bir bilgi işte."
"Bekle," diyerek telefonumu açtım ve internete migreni tetikleyen şeyler yazdım. "Dinle şimdi."
"Dinliyorum."
"Açlık, öğün atlama var. Sabah kahvaltı yapmıyorsun, kahve içiyorsun sadece."
"Yeteri kadar yiyorum," diyerek kollarını gösterdi. "Sence düzenli spor yapan birinin yemek yememe ihtimali var mı?"
"Peki, stres ve uyku bozukluğu, düzensizliği. Bu kesin ama kesin var!"
"Stresi bilmiyorum ama ikinci evet."
"İşte, sebebi ne? Kahve."
"Sebebi bu kadar basit değil Ela. Hiçbir şey gördüğün kadar basit değil."
"Hayır kahve. Kesinlikle kahve."
"Ne diyorsan o olsun, bağırma."
"O zaman bekle, yiyeceklere bakalım." diyerek bu sefer migreni tetikleyen yiyecekler yazdım.
"Alkollü içecekler, kesin kullanıyorsun."
"Bilmem, başka?"
"Peynirler, sakatat, deniz ürünleri, muz, çikolata, kuru üzüm, avokado, erik, maya, bazı ekmekler, konserveler, turunçgiller, mercimek, ekşi krema, fıstık ezmesi, yağlı ve baharatlı yiyecekler, inci-..."
"Boşver Ela, nefes alsam tetikleniyormuş zaten."
"Bak! Yüsek kafeinli içecekler."
"Tetiklenecek yer arıyormuş, benim sorunum değil."
"Dikkatli olmak senin elinde, bahane üretme."
Söylediklerimiz geldiğinde Batu yüzünü buruşturarak önündeki bardağa bakmaya başladı. "Kokusu bile kötü, içmem ben bunu."
"İçiyorsun, hem de şekersiz."
"Yok artık, sen kafayı yemişsin." diyerek masanın üzerindeki şekere uzandığında eline vurarak "Hayır," dedim. "Şeker atınca ne anlamı kalıyor? Çay, kahve içmiyorsun şeker içiyorsun resmen."
"Herkesin damak tadı bir olmak zorunda değil, değil mi? Bazıları şeker kullanır, bazıları şeker kullanmaz. Bu kadar basit, iki artı iki dört eder değil mi?."
"Bugünlük kullanma, dene." dediğimde tereddütle yüzüme baktı. Cesaret vermek ister gibi "Hadi," dedim. "Alt tarafı bir yudum."
Somurtarak bardağı eline alıp "Alt tarafı bir yudum," diye mırıldandı. "Beğenmezsem kafasından aşağı dökerim."
"Ne çok nazlandın, hadi be!"
Bardaktan bir yudum alır almaz masaya fırlatır gibi bıraktı, birazı masaya dökülmüştü bile.
"Gözüme görünme Ela, sanki sabah programı çekiyoruz da bana sağlıklı tarifler veriyor! Evden yulaf getirseydin olmadı."
"Abarttın."
"Sen iç çok istiyorsan."
"İçerim," diyerek fırlatır gibi attığı bardağı aldım. "Alt tarafı çay, bitki çayı. İki artı iki dört eder değil mi?"
"Çevir, o tarafla ben içtim."
"Sorun değil," diyerek sıcak olmasını umursamadan üst üste iki yudum aldım. "Çok şey kaybettin."
"Sen ne kazandın şu an?"
"Senin dudaklarından içtim diyormuşum," diyerek güldüm ve telefonumu açtım. O ise benim gibi gülmemiş, hatta yüzündeki ifade tamamen gitmişti. "Depresyon ve stresi azaltır, zararlı toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur, beyin fonksiyonlarını geliştirir, cilt lekeleri ve hastalıklarında kullanı-..."
"Ne anlatıyorsun sen?"
"Ada çayının faydalarını. Ne kazandın diye sormadın mı?"
"Gerçekten ilk dediğin daha mantıklı geldi şu an."
"Ne? İlk seçenek depresyon ve stresi azaltmasıydı."
"Değildi."
"Oydu Batu, bak istersen" diyerek telefonu ona çevirdim.
Uzun bir "Off," çekerek eliyle yüzünü sıvazladı. "Eğer bu çay gerçekten beyin fonksiyonlarını geliştirseydi şu an sinir krizi geçiriyor olmazdım."
"Batu," dedim sinirle. "Kes şunu."
"Tamam, sustum. Senin beyin fonksiyonların Türkiye ekonomisi kadar gelişmiş. Laf söylemem hata zaten."
"Batu," dedim tekrar sinirle. "Bugün benim keyfimi kaçırma, lütfen."
"Neden, bugünün anlam ve önemi ne?"
İki gün önce sinir krizi geçirdim, dün toparlandım ve bugün okula geldim. Her şey aptal bir çocuk yüzünden. Her şey tiksindiğim o çocuk yüzünden.
"Bilmem, yeni hayatımın ilk günü ilan ettim sabah."
"Yeni hayatının ilk gününe benimle mi başladın?"
"Biraz öyle oldu sanırım, fena da olmadı."
"Yeni hayatının ilk gününe kötü başlamışsın ama," diyerek yüzüme gelen saçımı arkaya attı. "Senin gözlerinin de benimkilerden farkı yok bugün. Bir problem mi var?"
"Yok," dedim alelacele. "Uyuyamadım sadece."
"Dün neden gelmedin?"
"Uyanamadım."
"Uyuyamıyorsun uyanamıyorsun, n'oldu kız?"
"Sana çektim," dedim gülerek. "İşte, üzüm üzüme baka baka."
"Yalan söylüyorsun."
"Hayır, alarmı duymamışım."
"Bu gözler uyuyamamanın verdiği gözler değil Ela, ağlamanın verdiği gözler. Seni ağlatan her neyse senin saçının teli etmez, bil istedim."
"Batu..." dedim gözlerimi kaçırarak. Başka bir şey diyemedim. Ağlamak istemiyordum, bugün olmazdı. Artık ağlamak istemiyordum, hiçbir gün olmayacaktı. Derin bir nefes alarak gülümsedim. Hep böyle olacaktı. Ayaklarım yere daha sağlam basacaktı, bunu hak ediyordum.
"N'oldu? Neden ağlayacak gibi bakıyorsun ama gülüyorsun?"
"Batu..." dedim tekrar. Sıkı sıkı sarılmak istiyordum ama yapamıyordum.
"İçme dedim şu çayı, çarpıntı yaptı sana. Batu'dan ileriye gidemiyorsun."
"Batu ben..."
"Evet Ela, sen. Sen ve ben oturuyoruz burada. İki kişi konuşuyoruz, yetişkin bireyleriz ve kelime dağarcığımız Batu'dan oluşmuyor. Mesela Batu ben doydum diyebilirsin. Doymak demek açlığı kalmayıncaya değin yemek demek. Bu yaşına kada-..."
"Batu sana sarılabilir miyim?"
Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra "Hayır," diyerek önüne döndü. "Ne alaka şimdi?"
"Sen bana iyi geliyorsun."
"Zaten iyisin şu an. Sınıfa çıkalım istersen."
"Neden izin vermiyorsun?"
"Ne gerek var şimdi sarılmak falan?"
"Of Batu, sarılıyorum bak. İtersen ağlarım."
"Ela saçmal-..."
Kollarımı boynuna sardığımda benim gibi "Of Ela," dedi. "Ağlamanı da silah olarak kullanıyorsun."
"Şimdi," dedim. "Sen de bana sarıl."
"Üç de çocuk ister misin?"
"Sarıl Batu, sadece sarıl."
Kollarını belime sardığında istediğim huzura ulaşmıştım. Kafamı omzuna yaslayarak tüm gücümle sarıldım, ben bu anın bitmesini istemiyordum.
"Sonra Batu neden uyuyamıyor, Batu nasıl uyusun?!"
Günaydın, son iki bölümde Batu'nun olmamasını bu bölümde telafi ettik sanırım :') Bugün atacağım iki bölüm de diğer bölümlere göre daha uzun, diğerini de düzenleyip akşama doğru paylaşacağım. Lütfen okuyup beğenenler, beğeni ve yorum yapmayı unutmasın ♡
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro