otuz°
"Gerçekten ne kadar çok yumurta yemişsin, karnın ağrımadı mı?"
"Bir günde elli tane yemedim," diyerek kavanozun kapağını açtım. "Ağrımadı yani."
"Hepsi benim mi oldu?"
"Evet."
"Çok teşekkür ederim."
"Rica ede-..."
"İzin vermeseydin hiçbirini alamazdım Batu abim."
Batu gülerek "Rica ederim," dedi. Üzerine basa basa konuşmuştu. "Ablaya da teşekkür et istersen."
"Teşekkür ederim." diyerek kavanozu alıp masaya geçti ve oyuncakları önüne döktü. O, onlarla ilgilenirken Batu'ya dönerek öksürdüm. "Seni düşündüğümden değil, misafir olduğun için öylesine soruyorum. Bir şeyler içmek ister misin?"
"Yok, sağol. Gidelim biz."
Eve sokmak için yarım saat dil dökmüştüm ve iki dakikada kalkıyordu, neden onu yiyecekmişim gibi davranıyordu bilmiyordum ama eğer bu çocuk olmasaydı baya tartışmalı konuşacaktım.
"Seni yemeyeceğim, anladın mı? Seni yemeyeceğim, insan yemiyorum. Sakin olur musun artık?"
"Neden bu kadar ısrarcısın?"
"Neden sürekli kahve içen biri olarak kahve istemeyi denemiyorsun? Medeni iki insan olarak bir şeyler yapabiliriz, çık mağarandan."
"Batu abim mağarada yaşamıyor ki, üstte yaşıyor." diyen Duru'ya kısa bir bakış attıktan sonra "Çocuk var, beni konuşturuyorsun böyle. Sus artık Batu." dedim sinirle.
"Ağzımı bile açmadım ki susayım, senden fırsat kalmıyor."
"Sinirden ağlayacağım şimdi."
"Ağlama ya tamam, ne istiyorsan yap."
Şaka mıydı?
"Sakinim." diyerek arkamı dönüp kaynaması için su koydum. Evet, sakin olabilirdim. Çocuk vardı. "Ya da," diyerek suyun fişini çekip kahve makinesine su ve kahve doldurdum. "Filtre kahve daha iyi olabilir."
"Biraz hızlı, gideceğiz."
"Batu biz neredeyiz?"
"Bildiğin şeyi neden soruyorsun?"
"Söyle."
"Evdeyiz Ela."
"Evde neredeyiz?"
"Mutfak." diyerek gözlerini devirmeye çalıştı. Yine olmamıştı.
"Hah, mutfak! Birçok tehlikeli aletin bulunduğu yer, biraz daha konuşursan biri sana girecek."
"Cidden senden anne olmazmış, çocuğun yanında ne biçim konuşuyorsun. Kapat abicim kulaklarını gidene kadar."
Duru gerçekten kulaklarını kapattığında sinirlerime hakim olamayarak gülen Batu'nun yanına gidip çenesini tuttum ve kendime doğru kaldırdım. Gülmesi hâlâ devam ediyordu. Sinirim anında gitmişti, bu kadar yakından gülüşü çok daha güzeldi. Ona hep bu yakınlıkta olmak istemem normal miydi?
"Sinirlerimi bozuyorsun, yeter. Çocuk gibi didişme." dedim kendimi toparlayarak. Saniyelerdir gülmesine bakıyordum.
Elimi çenesinden indirerek "Alınıyorsun hemen," dedi. "Ciddi değiliz."
"Kantine gelip özür dilediğinde artık anlaşırız diye düşünmüştüm ama yanılmışım sanırım."
"Tamam," diyerek gitmek üzereyken bileğimi tuttu. "Şaka, uğraşıyorum sadece."
"Komik değil Batu, ben eğlenmiyorum."
"Ben eğleniyorum, onu ne yapacağız?"
"Başka bir eğlence bul kendine, bunu yapabilirsin."
"Yok," dedi. "Başkasıyla tadı çıkmıyor."
Kahve makinesinin sesiyle kolumu çekerek kahveyi fincanlara boşalttım. Birini Batu'ya verdikten sonra Duru'ya dönerek "Meyve suyu ister misin?" diye sordum.
"Olur."
"Şeftaliye alerjisi var, dikkat edersen sevinirim."
Batu'nun dediğini dikkate alarak dolaptaki meyve sularına baktım. En iyisi evde sıkılmış portakal suyu içmesiydi, bardaklardan birine doldurduktan sonra Duru'nun önüne koyup "Kurabiye de ister misin?" diye sordum.
"Olur."
Annemin kocaman kurabiyelerinden bir tane alarak Duru'ya verdim. Batu'ya dönerek "Sana yok." demiştim.
"Misafir ağırlama sıfır, kahveye bile puan vermiyorum çünkü şekersiz."
"Bitecek o. Burası kantin değil, fırlatamazsın."
Biraz daha bekledikten sonra kahve soğuduğunda kafasına dikerek "Hadi," dedi. "Kalk Ece."
"Ece kim? Ela ben."
"Sana demiyorum, ona diyorum. Ece Duru."
"Boğazına dizme lokmasını, kalkar şimdi."
"Ya babası gelecek şimdi, merak eder."
"Sen bakıcılık mı yapıyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla. "Gördüğün gibi evet." dediğinde ise ağzım iki kat daha açılmıştı. Batu ve bakıcılık?
"Bildiğimiz bakıcılık, her gün bakılan çocuk, haftalık ücret..."
"Sadece bugünlük, babasının işi vardı bana bıraktı."
"Ha, öyle desene." diyerek Batu'nun aksine kahvemi yavaş yavaş içmeye devam ettim.
"Bu kurabiye çok güzelmiş."
"Afiyet olsun, yine ister misin?"
Batu'ya döndüğünde Batu artık alışmış bir şekilde "Olur," dedi. Kızın ağzını açmasına bile müsaade etmemişti. "Ama biraz hızlı ye olur mu? Baban merak etmesin."
"Boğulsun sonra, gör gününü."
"Boğulmaz o, senden bile hızlı yiyebiliyor."
"Saydın mı?"
"Sabah bir poğaçayı on yedi dakikada yedin Ela, basit bir poğaçaydı."
"Bilerek yavaş yedim, sen neden sayıyorsun?"
"Canım sıkılınca saymaya başladım."
"Sen gerçekten iyilikten anlamıyorsun. Aldım seni kahvaltıya indirdim, iki saat konuştum kafan dağılsın diye, bir de sarıldım beyefendiye ama hâlâ nankörlük yapıyorsun."
"Gerçekten dağıttın." dediğinde koluna vurmak istemiştim ama tuttum kendimi, amacı zaten beni sinirlendirmekti. Sessiz kaldıktan bir süre sonra Duru da önündeki yiyeceklerin hepsini bitirmişti. Ayağa kalkarak "Ellerimi nerede yıkayabilirim?" diye sordu. Koridorun sonunu işaret ederek "Orada yıkayabilirsin, tam karşı kapı." dedim.
"Yardıma geleyim mi?" diye sordu Batu. Duru "Gerek yok Batu abim." diyerek gitmişti bile.
"Bugün annesinin ikinci ölüm yıl dönümü, babası ablasıyla mezarlığa gitti iki saatliğine. Duru etkilenmesin diye bana bırakmak isteyince kıramadım."
Duyduğum şeyle yüzüm düşerken içimden bir şeyler kopmuştu. Daha çok küçüktü ve annesiz büyüyordu, hatta belki annesini bile hatırlamıyordu, ne olduğunu bilmiyordu.
"Üzüldüm," diyerek kahvemi bıraktım. "Daha çok küçük."
"Öyle."
Duru geri gelmiş, sandalyenin üzerine bıraktığı montunu giymişti bile. Şapkasını da takarak "Hadi gidelim Batu abim." dedi. Batu elindeki atkıyı sallayarak "Bunu unuttun." dedi ve kalkıp hafif bir şekilde boynuna sardı. Kavanozunu alarak "Teşekkür ederim," dedi. "Onlara çok iyi bakacağım."
"Eminim."
Eğilerek Duru'ya sarıldım ve "Yine gelebilirsin," dedim. "Çok sevdiğin Batu abin getirebilir."
"Batu abimi çok sevdiğimi nereden bildin?"
"O da seni çok seviyormuş, sen ellerini yıkarken söyledi."
"Öyle mi Batu abim?" diyerek Batu'ya döndü. Batu kafasını salladığında Duru gülmeye başlamıştı. Evden çıktıklarında Duru bana dönerek "Yine sarılalım mı?" diye sordu. Onu kıramayarak eğilip kollarımı küçük bedenine sardım. O kadar zayıftı ki, benim küçüklüğüme benziyordu.
"Batu abime de sarılacak mısın?"
Duru'dan ayrıldıktan sonra Batu, Duru'yu çekerek bir adım geri atıp "Hiç vaktimiz kalmadı," dedi. "Sağol Elacım, kahve inanılmaz güzeldi. Kırk yıl hatrın kalır, hadi görüşürüz."
Niye kaçmıştı bu şimdi?
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro