Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

kırk dokuz°

"Ciddi misin Ela? Psikolog mu? Deli miyim ben?"

"Kızmayacaktın hani? Öyle söylemiştin."

"Kızmadım zaten, şaşırdım sadece."

"Delilikle ne alakası var?"

"İstemiyorum, üstelik neden burası?"

"Ne demek neden burası? Kim var ki burada?"

"Şehrin diğer ucuna geldiğimiz için dedim Ela, biri olduğu için değil."

"Kendi psikoloğuma getirdim, çok iyi kadındır."

"İyiyse cennete gitsin, şu an hiç içeri girmek istemiyorum."

"Üzgünüm, gireceğiz ve ilk sorusu kendi isteğinle mi geldin yoksa zorla mı olacak. Kendi isteğimle dersen sevinirim."

"Of Ela, zorunda mıyım?"

"Evet," diyerek kolundan çekiştirip kliniğe soktum. "Zorundasın."

Psikologla konuşup durumu detaylı bir şekilde anlatmıştım, haberi yok demiştim ve o bana halledeceğini söylemişti. Getirdiğim arkadaşımın Ozan olduğunu bilmiyordu, gerçi Ozan diye birini tanıyor muydu onu bile bilmiyordum. Belki de sadece annesini tanıyordu. Üstelik Ozan da onu tanımadığını söylemişti. İki yabancı, normal bir psikolog ve hasta görüşmesi gerçekleştirecekti.

"Ela Hanım, buyurun." diyen sekretere gülümseyerek Ozan'a döndüm. "Bekliyorum burada, bir saat civarı sürüyor."

"Ela hâlâ ciddi misin? Benim anlatacak bir şeyim bile yok."

"Sus o zaman Ozan, bazen susmak da iyidir."

"Psikoloğun yanında mı susayım?"

"Susman imkansız zaten, bu kadın hiç susmuyor. Saniyede elli soru soruyor."

"Ela ya, gel geri dönelim."

"Lütfen Ozan. Bir kere dene, eğer sana iyi gelmezse bir daha gelmeyiz zaten, sadece bir kere." diyerek ikna etmeye çalıştım. O sırada çantamdan telefonumu ararken elime bir şey batmıştı, çantamda batacak ne olduğunu düşünürken çıkardığım acı sesten Ozan elimi çekerek "Ne oldu?" diye sordu. "Tırnağın mı kırıldı?"

"Yok, bir şey battı."

"Yara bandı alırız, dikkat et."

"Hadi Ozan, içeri." diyerek kapıyı işaret ettiğimde son bir kez derin nefes alarak tıpış tıpış içeri girdi. Ben de boş bulduğum bir koltuğa oturmuştum.

Keşke Ozan'a ses dinleme cihazı falan koysaydım, şimdi bir saat boyunca acaba ne konuşuyorlar diye düşünecektim. 

"Annem içerde mi?"

Hayır ya, bugün değil! Hayır, hayır, hayır...

Gelemezsin Batu. Şimdi değil.

"Maalesef hastası var şu an ama geleceğinizi söylemişti," diyerek masanın üzerine telefon koydu sekreter kadın. O sırada Batu'yla gözlerimiz buluşmuştu. Gözlerimi üzerinden çekerek kafamı çevirdim. "Bu telefon sizinmiş sanırım, siz de onunkini bırakacakmışsınız."

"Evet," dedi Batu. "Karışmış."

"Evet, kılıfları bile aynı."

"Her neyse," dedi Batu. "İyi günler."

"İyi günler."

Sonra gitti. Merhaba bile demeden gitti. Ağlama isteğimi bastırarak derin derin nefes alıp verdim. Kötü olmuştum ama iyi ki gitmişti, iyi ki beni burada Ozan ile görmemişti.

Ya da umrumda değildi. Neden onu düşünerek hareket ediyordum ki? Onlarca gündür peşinden koşmama rağmen bana bir adım bile atmamıştı o. Herkesin ortasında kes diye kükremişti. Neden umursuyordum şimdi onu? Bir merhaba bile demeyen çocuğu neden düşünecektim ki?

Ne kadar aptalım. Peşinden koşarak ne kadar aptalca davranmışım.

Gözlerimi sıkıca kapatarak koltuğun baş kısmına yasladım. Berbat hissediyordum ama bir insana yardımım dokunduğu için diğer yandan kendimi mutlu hissediyordum.

Annem küçükken bana sürekli dinlerle ilgili bir şeyler anlatırdı. Çok uzun süreler onu dinlerdim, bana asla baskı yapmazdı. Senin dinin önemli değil, ahlakın önemli derdi. İslam diniyle ilgili de pek çok bilgi vermişti bana. Her zaman insanlara yardım etmem gerektiğini söylemişti. Her zaman 'zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et' derdi. Bana neredeyse her şeyi öğrettikten sonra ise kararı bana bırakmış, din konularına daha fazla karışmamıştı.

Annemin o sözü hep kulaklarımda yankılanırdı. Ne zaman ihtiyaçlı birini görsem atlamadan duramazdım. Zalim miydi mazlum muydu umrumda değildi. O an ihtiyacı vardı ve yardım etmem gerekiyordu. 

Ozan'a yaptığım gibi.

Biraz gözlerim kapalı yatarken, biraz telefonla uğraştıktan sonra nihayet bir saat geçmişti ama hâlâ çıkan yoktu. Zaten hep bir saat sürmüyordu, çoğu zaman bir saat on beş dakikayı geçiyordu.

Lavaboya girerek ellerimi yıkadım, yüzüme ve enseme su sürdüm. Birkaç gündür uyuyamıyordum geceleri, gün içinde de uyku bastırıyordu. Çoğu zaman okuldan eve gidip uyuyordum, bugün de eve gidip uyuyacaktım hemen.

Lavabodan çıktığımda Ozan'ın da çıktığını görmüştüm. Gözleri beni bulduğunda yüzümdeki yorgun ifadeyi toparlayarak gülümsedim. "Nasıldı?"

"Çıkalım mı şuradan? Bunaldım."

"Olur," dediğimde kliniğin çıkışına doğru yürümeye başladık. "Anlatmayacak mısın nasıl hissettiğini?"

"Bilmem, tuhaf."

"Ben çok rahatlamıştım, sen de rahatladın mı?" diyerek ona döndüğümde ayağım taşa takılmıştı. Düşmekten son anda Ozan'ın kolumu tutmasıyla kurtulmuştum. "Dikkat etsene Ela, çok dalgınsın. Sabah gelirken de düşüyordun az kalsın."

"Bu taşları buraya kim koyuyor ya?"

"Asla sen dalgın değilsin zaten, sorun taşların burada olması."

"Dalgın değilim Ozan, olabilir böyle şeyler. Neyse... Anlatıyordun sen bir şeyler."

"Anlatmıyordum."

"Ne oldu ya? Sen bana kızgın mısın?"

"Hayır."

"Doğruyu söyle."

"Doğruyu söylüyorum," dedi. "Beni düşündüğün için teşekkür ederim. Kızamam sana bu durumda."

"Lütfen gelmeye devam et Ozan, inanıyorum ki işe yarayacak."

"Geleceğim zaten. O kadar uğraştın, bir sonuç alayım bari."

"Umarım toparlarsın bir an önce. Daha fazla dalgın dalgın dolanmazsın." dedim imâyla.

"Aynı cümleyi sana iletiyorum," diyerek güldü. "Dikkat et, taş geliyor."

"Ben zaten dikkatli bir insanım." diyerek önüme döndüm. Böyle diyordum ama yine önümdeki taşı fark etmemiştim, Ozan demese üçüncü kez takılacaktım. Hatta dördüncü... Ozan'la buluşmadan önce de takılmıştım bir kere.

"Beni üzen durum belli de, seni üzen durum ne?"

"Sınav falan ya, başka ne olacak?"

Tabii ya, başka ne olacaktı? Sevdiğim çocuğun dinlemeden kes diye bağırması beni üzecek bir sebep değildi sonuçta.

"Sınav değil, Batu. Okulda yan yana göremiyorum sizi, Faruk'un dediği gibi aranız mı açıldı?"

"Konuşmasak bu konuları. Hoşuma gitmiyor, özellikle seninle."

"Doğru, yeni sevgilini eski sevgilinle çekiştirmen garip olur zaten."

"Sevgilim değil."

"Sevdiğin diyeyim o zaman."

Sessiz kaldığım bir süreden sonra Ozan bundan sıkılmış olacak ki tekrar konuştu. "Umarım benim gibi seni üzecek, hak etmediğin bir şey yapmamıştır. Vallahi şuraya oturur bu kızın yüzü gülmüyor diye ağlarım."

İstemsiz bir şekilde gülerek "Ozan," dedim. "Boşver, konumuz neden Batu olsun şu an? Kaba herifin teki!"

"Olmuş işte bir şeyler ama neyse. Anlatmak istemiyorsan seni zorlayamam, ne zaman istiyorsan anlatabilirsin."

"Teşekkür ederim."

"Ne demek, ben de teşekkür ederim ve özür dilerim." dediğinde kaşlarımı çatarak "Neden?" diye sordum.

"Öylesine," dedi. "Bir gün söylerim."

"Şimdi söyle," diyerek ısrar ettim. Ne için özür dilemesi gerekiyordu? Yine ne yapmıştı?! "Ne oldu?"

"Bir şey olmadı."

"Üzüleceğim bir olay mı yaptın?"

"Hayır."

"Eğer duyarsam çok kötü olur Ozan, ciddiyim."

"Tamam be," diyerek güldü. "Sen de severken iyisin, sevgin bitince acımadan geçiriyorsun."

"Ozan," dedim aklıma gelen şeyle. Nasıl hissettiğini o kadar çok merak etmiştim ki, en merak ettiğim şeyi unutmuştum. "Kadın nasıl biriydi?"

"Bilmem, samimiydi işte."

"Tanışıyor muydunuz?"

"Annemin cenazesine katılmış," diyerek yutkundu. Annesini aklına getirdiğim için pişman olmuştum. "Annemi eskiden tanıyormuş, başka bir şey bilmiyorum. Ben kendisini görmediğimi söyledim, sanırım mutfaktayken ya da odamdayken geldi."

"Peki," dedim. "Ben de görmedim annenin cenazesinde. Ne zaman gelmiş acaba?"

"Bilmem, dediğim gibi ben salonda değilken gelmiştir."

Batu'nun annesi olduğunu söylemeyecektim çünkü bırakmasından korkuyordum. Sanırım böyle devam etmesi daha iyiydi. "Ben eve gitsem iyi olacak."

"Olmaz," dedi. "Kahve içeceğiz."

"Hiç vaktim yok ki."

"Var," diyerek kolumdan çekiştirdi. "Ders çalışmayacak kadar üzgün olduğunun farkındayım."

Cevap vermeden peşinden sürüklendim. Gözlerim o kadar çok kapanıyordu ki, belki de gerçekten kahveye ihtiyacım vardı.

¤¤¤

Ozan: Ela,

Ozan: Biliyorum, boş boş yatıyorsun.

Ela: Evet ama uyuyacaktım.

Ozan: Cevap vermezsin diye düşünmüştüm.

Ela: Sorun ne?

Ozan: Gözlerinde o eski ışık yoktu bugün,

Ozan: Her zaman gittiğimiz, o en sevdiğin kafede.

Ela: Çok yorgundum ya, uyuyamamıştım. Ondandır belki.

Ozan: Bir sabah erkenden üç, dört saat basketbol oynamıştık,

Ozan: Ondan önceki gün de çok geç dönmüştün eve, ben bırakmıştım,

Ozan: Basketboldan sonra yine bu kafeye gelmiştik, kahvaltı yapmaya,

Ozan: O zaman, yürüyecek hâlin olmadığı zaman, bile gözlerinde o ışık vardı,

Ozan: Orada mutluydun,

Ozan: Bugün dümdüz bakıyordun, donuktun,

Ozan: En sevdiğin yulaf sütlü kahveyi içmedin mesela, Türk kahvesi sevmiyorsun ama ondan içtin,

Ozan: Yanında verdikleri en sevdiğin küçük kurabiyeyi yemedin, istersen alabilirsin dedin. Her zaman onu yer, benimkini de isterdin,

Ozan: Her zaman oturduğumuz cam kenarına oturmadın, üstelik boştu ama sen köşelerde bir yere geçtin, en karanlık kısma,

Ozan: Hesabı öderken verdikleri şekerden almadın, onu da çok severdin

Ozan: Yine hesabı öderken ıslak mendil alırdın birkaç tane, alırsın diye bekledim ama almadın,

Ozan: Bazen üç tane aldığın için çok aldım diyerek üzülürdün ama kokusu çok güzel derdin,

Ozan: Kafenin içinde dolanan köpeği alıp sevmedin,

Ozan: Eski Ela değilsin sen,

Ozan: Ruhsuz bir Ela'ydın bugün.

Görüldü ✔

Ozan çevrimiçi

Ela çevrimiçi

Ela yazıyor...

Ela çevrimiçi

Ela yazıyor...

Ela çevrimiçi

Ozan: Söylemek istedim sadece, cevap beklemiyorum,

Ozan: Uyuyabilirsin, iyi geceler.

Ela: İyi geceler.

Görüldü ✔✔

Beğenenlerin beğenisini ve yorumunu bekliyorum. Bu kitaba duyduğunuz ilgi gün içerisinde beni gülümseten nadir olaylardan, iyi ki varsınız

Bu arada, biz 1M olduk :') Hem de 23 günde!
Fakat sevgili wattpad bende 1M yerine 1000K gösteriyor, teşekkürler kendisine...


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro