Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

kırk beş°

Hafta sonunu ders çalışarak geçirmiştim. Bir de Batu'yla mesajlaşıyordum sürekli, hatta cumartesi akşamı parkta yarım saat oturup konuşmuştuk.

"Hava buz gibi ama çok seviyorum parkta oturmayı," diyerek salıncağa üzüntüyle baktım. "Buz tutmuş, ben şimdi nasıl sallanacağım?"

"Ne sallanması Ela? Çocuk musun?"

"O zaman kucağına oturacağım, yoruldum." dediğimde alayla kaşları yukarı kalktı. Ben artık bu çocuğa yürümüyordum, koşmuyordum da... Ben bu çocuğa uçuyordum ve bu ilk kez yaptığım bir şeydi. Ozan'ı aylarca uzaktan izlemiş ve adım beklemiş biri olarak, şu an yaptığım çok, çok başka bir şeydi... Ama kararlıydım. Bu aşka sahip çıkmaya kararlıydım.

"Bazen senden beklemediğim hareketler sergiliyorsun Ela."

"Ne gibi?"

"Cesur hareketler," diyerek güldü. "Ama sadece bana böylesin. En başından beri. Hâlâ anlamış değilim."

"Bilmem," diyerek montumu çıkardım, salıncağın üzerine koydum. "Dediğin gibi en başından beri böyle, bilmiyorum."

"Ne yapıyorsun? Kalk montunu giy Ela."

"Hayır." diyerek salıncağın üzerine oturdum. Kendimi küçük küçük salladım. "Konumuza dönelim, çevirme yapmayalım."

"Bilmiyorum dedin, konu kapandı."

"Aslında biliyorum." dediğimde "Neymiş?" diyerek üzerindeki montu çıkarıp sırtıma koydu.

"Al Batu, üşümüyorum."

"Ben de üşümüyorum Ela."

"Sallasana beni."

Aniden var gücüyle salıncağı ittiğinde iki yanımda duran demirlerden sıkıca tutundum. Az kalsın düşüyordum. Bunu fark etmiş olacak ki "Düzgün tutsana kızım, on gramsın uçacaksın."

"O kadar miniğim ki rüzgarda yürürken annem ayağıma taş bağlıyor."

"Ne?"

"O kadar minik ellerim var ki, bardak tutarken bile zorlanıyorum."

"Ela ne saçmalıyorsun yine?"

"O kadar minik ayaklarım var ki karşı kaldırıma geçene kadar yüz adım atıyorum."

"Ela kes şunu," dedi gülerek. "Komik değil."

"Bana bu muameleyi yapıyorsun Batu, kafana yiyeceksin bir gün bu on gramlık bedenden yumruk."

"Sus da sıkı tut."

"Sana neden her zaman böyle özgüvenli, cesur davrandığımı bilmiyorum ama hiçbir zaman senden bir zarar görmeyeceğime inanıyordum. Bilmiyorum, açıklayamıyorum şu an ama umarım anladın."

"Anladım Ela, boşver."

"Tamam Batu, durdur ineceğim."

Salıncağı dikkatli bir şekilde durduğunda inerek Batu'ya döndüm. "Keşke kar yağsaydı," dedim. "Neden hâlâ yağmadı? Şu an snowman ile dans ediyor olabilirdik."

"Yılbaşına doğru yağacak diyorlar."

"Of çok geç, keşke ekimde falan yağmaya başlasa."

"Soğuk sevmiyorum Ela, sus."

"Isıtayım ben seni," diyerek kollarımı beline sardım. "Neden bu kadar uzunsun? Gözlerine bakmaya çalışırken boynum ağrıyor."

"Peki," diyerek yukarı kaldırdığında gülmeme engel olamamıştım. Küçük bir kahkaha atarken "Oldu mu?" diye sordu. Ben gülmeyi bırakmış, onu izliyordum. Ne olurdu her saniye bu çocuğun dibinde olsaydım? Başka Batu yok muydu? Batu'yu klonlayamaz mıydım? Her yerde Batu istiyordum, bir sürü Batu, Batu ordusu...

İki elimi iki yanağına koyarak "Keşke hep böyle gülsen," dedim. "Öbür hâlin çekilmiyor."

"Ee Elacım iyi günde, kötü günde..."

"N-ne? Ne dedin?"

"Şakaydı."

"Evlenme teklifi ettin Batu, umrumda değil. Evet, evet, evet!"

"Saçmalama Ela, şaka yaptım."

"Batu ağlayacağım, çok kritik."

"Ağlarsan seni aşağı fırlatırım."

Bebek sever gibi yanaklarını sıkmaya başladığımda bundan hoşlanmayarak kafasını çekmeye çalıştı ama o kadar çok sıkıyordum ki buna izin vermedim. "Dur, acıttın kızım."

"Bir gün benimle evleneceksin ve bu lafını da yedireceğim. Tıpkı birçok lafını yedirdiğim gibi."

"Hı hı, rüyanda. Sen de kafayı taktın mı takıyorsun."

"Naz yapıyor ya."

"Hı hı."

Artık beni umursamıyordu. Gözlerimi devirerek "Naz yapıyorsun," dedim. "Heyecandan bayılmayayım diye. Hep beni düşündüğünden."

Artık belimi koparmak istiyor gibi tutmaya başlamıştı ki ellerini gevşeterek kafasını boynuma yaklaştırdı, bir saniye sonra geri çekildi. O kadar küçük bir öpücüktü ki hissetmemiştim bile. Neden bir saniye sürdü diye ağlamaya başlayacaktım şimdi.

"Hadi gidelim, üşüdün sen."

"Üşümedim, biraz daha Batu."

"Hayır," diyerek yere indirdi. "Gidiyoruz, al montunu."

"Batu gitmeyelim ya!"

"Burada mı uyuyacağız Ela? Yürü hadi."

"Of Batu, of!"

Daha fazla oturmak istesem de hasta olursun diyerek izin vermemişti.

Neredeyse her güne onun günaydın mesajıyla başlayıp her günü onun iyi geceler mesajıyla bitiriyordum. Bazen bilmediğim soruları atıyordum, birkaç dakika içinde anlattıktan sonra konuştuğumuz konuya geri dönüyorduk. Bazen konuşmak yok, git ders çalış diyordu. Bazen bana fotoğraflar atıyordu, en son attığı spor salonundaki fotoğrafını WhatsApp duvar kağıdım yapmıştım.

Gittikçe ona alışıyordum ve onun da aynı şeyleri düşündüğünü düşünüyordum. Konuşmak istemeyen biri neden uyanır uyanmaz günaydın yazıp on iki olur olmaz iyi geceler yazardı? Yarım saat göreyim diyerek parka çağırırdı, çoğu şeyini bana göre ayarlardı ki? Yaptığı her şeyi, o da beni düşünüyor diye yorumluyordum çünkü öyleydi. O da bana alışmıştı, daha da alışmaya devam ediyordu. Tıpkı bende olduğu gibi.

Koridorda sınıfa doğru yürürken aniden biri bana çarpmıştı. O kadar hızlı çarpmıştı ki düşmekten son anda, çarpan kişinin tutmasıyla kurtulmuştum. Koridorda koşulur muydu, ilkokulda simit mi oynuyorduk?

Çarpan kişi yürümeye devam ettiğinde "Hayvan," dedim. "Koşmasana."

"Ela," diyerek durdu. Faruk'tu bu. "Pardon."

"Sorun değil," dedim acıyan kolumu tutarken. "Ne diye bu hızda koşuyorsun koridorda? Lisedeyiz, hatırlatayım dedim."

"Yani yaptığımız her hareket lise sona uygun, bir tek benim koşmam çocukça."

Birkaç dakika durduktan sonra "Hak verdim," dedim. "Baya baya hak verdim sana."

"Neyse benim gitmem lazım," dediğinde cevap vermeden ben de ilerlemeye başlamıştım ki "Bir dakika," diyerek durdu. "Ela..."

"Efendim Faruk, yine başlayacak mısın Ozan'la barış diye?"

"Hayır, Selen teyzeyi diyecektim."

"Ne olmuş? En son hastanede görmüştüm, Ozan'la ayrıldığımızdan beri çok samimi değiliz."

"Yoğun bakımda, beyin kanaması geçirmiş." dediğinde ağzım sonuna kadar açılmıştı. Yoğun bakım? Beyin kanaması? Selen teyze?

"Na-nasıl yani?"

"Basbayağı."

"Çok genç," dedim mırıldanır gibi. "Ama, ama çok genç Faruk. Nasıl yani? Ne olmuş?"

"Telefon gelir gelmez fırladı gitti Ozan. Ben de peşinden gidiyordum."

"Ozan'ın anneannesini biliyorsun, düşkünlüğünü de biliyorsun. O da kanserdi, anneannesine bir şey olacak diye her an tetikteydi, annesine oldu."

"Ben çok şaşırdım."

"Her neyse, gitsem iyi olacak. Gelecek misin?"

"Ben annemle giderim daha sonra."

"Peki, sen bilirsin. İstersen hastaneyi falan mesajla atarım."

"Sağ ol."

Sınıfa girerek Batu'nun yanına geçtim. Ön tarafta oturan bir kızla konuşuyordu, aklımda sadece Selen teyze olduğu için ne konuştuklarını bile dinleyecek hâlde değildim.

"Ne oldu?" diye sordu Batu. "Yüzün düşmüş."

"Peki matematik konusunda ne yapmam gerekiyor Batu? Fiziği anladım da."

"Bir dakika Merve," diyerek tekrar bana döndü Batu. "Ne oldu Ela?"

"Yok bir şey, konuşun siz." dedim etrafa bakarken. Ozan ile ilgili hiçbir meseleden bahsetmeyeceğime söz vermiştim, şimdi konusunu açmak istemiyordum.

"Evet Batu, kaynak önerin falan var mı? Ben bir tane kullanıyorum ama aşırı kolay, orta seviyede bir tane önerir misin?"

"Hoca önermişti ya dönem başında."

"Not almamışım."

"Bakar, söylerim."

"Peki şey, biyoloji? Ne yapmam lazım, sen nasıl hallediyorsun ya? Denemede eşit ağırlık sınıflarında fende en iyi yapan sensin."

"Ela, konuşsana." diyerek tekrar bana döndüğünde "Sizi dinliyorum," diyerek geçiştirdim. "Konuşun işte."

"Evet Batu, önerin nedir?"

"Merve ben bi' bakıp sana döneyim olur mu? Sonra konuşuruz."

"Peki," diyerek ayağa kalktı Merve. "Bekliyorum." Ardından yerine geçti. Batu da hemen bana dönmüştü, moralimi düzeltmeye çalışarak gülümsedim. Selen teyzeye bir şey olmazdı, yani... Öyle umuyordum.

"Neyin var senin? Konuşsana."

Ne demem gerekiyordu? Ozan demeyecektim, beni çöpün içine basket topu gibi atardı. Üstelik Selen teyzeden Batu'ya neydi? Ozan'ı tanımayan annesini mi tanıyacaktı? Bu konu onu ilgilendirmiyordu, basit bir şekilde geçmiş olsun deyip geçecekti.

"Ne diye kızın ağzına düşüyorsun Batu?"

Bu muydu? Aklıma ilk gelen bu muydu? Oysaki Batu gayet mesafeli konuşuyordu, ağzının içine düşen kızdı...

"Öyle bir şey yapmadım."

"Görmesem inanacağım."

"Saçmalama Ela."

"Saçmalama Batu, her neyse. Bana ne, git istediğinle konuş."

Neler diyordum? Ağzımdan bunların çıkmaması gerekiyordu, of... Yanlışlıkla yapmıştım.

"Ela iyi misin? Normal bir konuşmaydı."

"Tamam Batu, haklısın."

"Of," diyerek duvara yasladı sırtını. "Senin neyin var? Bu kıskanılacak bir durum değil."

"Kıskanmadım zaten."

Doğru söylüyordum.

"Tamam Ela, ne yaparsan yap."

"Of Batu, git yanımdan. Git o kızla otur."

"Sen de git Mustafa'yla otur o zaman."

"Ne alaka be?"

Beni taklit ederek "Anlamadığın bir yer olursa sor Mustafa, aa bu soruyu mu yapamadın Mustafa, edebiyat aslında çok kolay Mustafa... Az önce senden daha mesafeliydim Ela."

"Hayırdır, erkeklerle konuşamaz mıyım?"

Ben şimdi niye böyle bir kavga başlatmıştım?

"Asla. Kiminle konuştuğun beni ilgilendirmez."

"O zaman ne konuşuyorsun?"

"Anlamıyor musun Ela? Bu konuyu daha önce açmadım çünkü böyle şeylere karışmam. Ama şu an sen açtın, ben de senden daha mesafeli durduğumu söyledim."

"Tamam Batu, haklısın. Neyse."

"Haklıyım zaten."

"Batu beni sinirlendirme!" diyerek koluna vurduğumda omuz silkerek telefonunu açtı, ona bakmadan önüme geri döndüm. Sonra pişman oldum, haklıydı. Mesafeliydi, hata yapmıştım. Üstelik karşı cinsle konuşmasına karışacak kadar da geri kafalı düşünen biri değildim, yıllarca bunun lafını duymuş biri olarak yapmamam gerekiyordu.

"Batu," dedim mırıldanır gibi. "Öyle demek istemedim."

"Ben de öyle demek istemedim."

"Hadi barışalım."

"Küsmedik Ela."

Kafamı koluna yasladığımda saçlarımı karıştırarak "İyi misin?" diye sordu. "İyiyim." dedim hemen. Bir önceki ders ve bu ders hoca olmadığı için boştu. Nöbetçi hoca gelerek ders çalışmamız gerektiğini söylemişti, sonra gitmişti çünkü kendi dersi olduğu için kalamıyordu.

Sınıfta ders çalışılıyor muydu?

Hayır.

Herkes eğlence peşindeydi. Ben de Batu'nun...

"Neden mutsuz olduğunu düşünüyorum?"

"Yoo," diyerek parmaklarıyla oynamaya başladım. "Gayet iyiyim şu an."

"Hadi, ders çalış biraz, bu aralar çok boşladın."

Önüme bir kitap açarak çalışmaya başladığımda Merve yine buraya gelmişti, elindeki kâğıdı Batu'ya uzatarak "Şu soruyu dün test kitabından kesmiştim, yapamadım Batu bakar mısın?"

Batu bana kısa bir bakış attıktan sonra "Edebiyat mı?" diye sordu. "Oo, edebiyat konusunda kimse Ela'nın eline su dökemez. Hadi Elacım çöz."

Batu'ya kötü kötü bakarken Merve "Sen de baksaydın," dedi. "Belki biliyorsundur."

"Yok, yok. Elacım çözsün."

"Bakayım," diyerek kâğıdı aldığımda çok, çok basit bir roman sorusu olduğunu fark etmiştim. Bilmiyorsa bile kitabın adını internete yazarak yazarın ismine bakabilirdi... Resmen Batu'ya soru sormak için soruyordu. " Mehmet Rauf." diyerek kâğıdı geri uzattım.

"Teşekkür ederim."

Merve gittiğinde Batu'ya dönerek "Çok kolaydı," dedim. "Bu bilgiye her yerden ulaşabilirdi ama o sana sormayı tercih etti."

"Ne yapayım Ela? Bana ne?"

"Peki, sadece söylemek istedim."

Daha sonra açtığım kitaba geri döndüğümde Batu da kendine bir kitap çıkarmıştı. Kameraman gibi her hareketini izliyordum, onu izlemek keyifliydi. Sürekli bir şeyler mırıldanıyordu, ağzı çok bozuktu aslında ama ben duymayayım diye sürekli sessiz küfür ediyordu. Bu hâli komikti ayrıca.

"Duydum, kitaba çok güzel sövdün."

"Yanlış kitabı getirmişim."

"Benimkine bakabilirsin," diyerek ortaya koydum. "Hatta beraber çözelim, tarih sevmiyorum."

"Ben de sevmiyorum."

"O zaman ağlayarak çözeceğiz."

Birkaç dakika sonra Batu tekrar çantasını açtığında artık sinirlenmiştim. "Yeter Batu! Elin kolun rahat durmadı."

"Ya Ela ben böyle çözemiyorum," diyerek az önce çıkarıp çantasına koyduğu kitabı tekrar çıkardı. "En iyisi bunu çözeyim."

"Ne oldu Batu? Soruları mı zor?"

"Dibindeyken çözemiyorum," diyerek sırtını bana döndüğünde ağzım açık kalmıştı. "En iyisi uzak duralım, sana bakmamam gerekiyor."

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ♡♡♡

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro