elli beş°
°[Ela'dan devam]°
Bugün cumaydı ve cuma gününün de son ders saatiydi. Keyifle kantinden yukarı çıkarak sınıfa girdim. Eve gidecektim ve bugün de dahil üç gün yatacaktım. Sonra pazartesi.... Pazartesi sendromuna girecektim, evet evet yapmam gereken tam olarak buydu.
Batu'nun gözleriyle buluştuğumda gözlerimi kaçırarak yerime geçtim. Batu benimle hiç konuşmuyordu artık, eskisi gibi gelip bulaşmıyordu. Ozan da benimle konuşmuyordu, o gün banktan sonra bir daha hiç konuşmamıştık. Yanına gitmiştim, o gün neyden bahsettiğini sormuştum ama öylesine deyip geçiştirmişti.
Ne olmuştu şimdi bunlara? Yine ne yapmıştım acaba?
Her neyse. Ozan iyiyse sorun yoktu, konuşmak istemiyorsa zorlayamazdım. Hele Batu'yla... Hiç konuşmazdım. Yaptıklarından sonra bir de gidip konuşmaya çalışmayacaktım.
Mustafa yanıma geldiğinde "Ne oldu?" diye sordum.
"Dil bilgisinden soru soracaktım da, bir türlü yapamıyorum."
"Bakayım." diyerek kitabı önüme çektim. Yuvarlak içine aldığı soruları çabucak anlatarak verdiğimde hayretle bana bakıyordu.
"Ela sen nasıl bu kadar detaylı dil bilgisine hakimsin? Hocaya soru götürdüğümde bile birkaç kez başa alıyor soruyu."
"Bilmiyorum ki Mustafa, sözel tarafım her zaman iyiydi."
"Vallahi tebrik ederim ve teşekkür ederim."
"Rica ederim, ne demek."
Mustafa gittiğinde gözlerimi önüme çevirdim. Batu öğretmenler masasının oradan bana bakıyordu, arada sırada da konuşan kişilere cevap veriyordu. Normalde sırasının oradan kalkmayan çocuk nedense günlerdir dibimdeki öğretmenler masasının orada, milletle konuşuyordu.
Hoca geldiğinde herkes yerine geçerek ayağa kalktı. Son saat soru çözme şartıyla serbest kalmıştık, birkaç dakika sonra yanımda tekrar hareketlenme hissettiğimde tekrar Mustafa olduğunu düşünerek sağa döndüm. Mustafa değildi, Batu'ydu.
"Ne bakıyorsun? Soru getirdim."
"Başkasına sor Batu, bilmiyorum ben."
"Dil bilgisi getirdim," dedi imâyla. "Bilirsin."
"Bilmiyorum."
"Ela o kadar sorunu çözdüm, baksana. Yani bakar mısın lütfen?"
Vicdanıma oynadığı için önündeki kitabı çekerek sayfalarına baktım ama tertemizdi. Soruları yuvarlak içine almayı geçtim, kitapta tek bir çizik bile yoktu. "Hangisi? Çözmemişsin ki daha."
"İlk soru işte, okudum yapamadım."
"Okuduğundan bile şüpheliyim," diyerek soruya döndüm. İlk soru olduğu için inanılmaz basit bir soruydu. "E Batu, diğerleri yanlış bu doğru. Toplumun kökü toptur."
"Teşekkür ederim."
"Rica ederim," dediğimde hâlâ kalkmamıştı. "Gitsene." diye söylendim. "Haa..." diyerek gitti fakat iki dakika sonra geri geldi. "Ben bu soruyu da anlamadım, bakar mısın?"
"Hangisi?"
"İkinci soru."
"Batu okuduğuna emin misin?"
"Okumadan nasıl anlayıp anlamadığıma karar vereceğim, çözer misin?"
"C Batu, artık kelimesinin kökü de arttır."
"Teşekkür ederim."
"Rica ederim." dediğimde kitaba bakıp bana döndü. "Üçüncü soruyu da anlamadım, yerime gitmeden sorayım dedim."
"B Batu, duygusal kelimesinin kökü de duydur. Sen bu konuyu çalışsan mı? Hiçbirini bilmediğine göre çalışmamışsın."
"Senin kadar hakim değilim maalesef."
"Çalış o zaman, ne yapayım?"
"İki soru çözmedin Ela! Ben senin attığın her soruyu paşa paşa çözdüm."
"Tamam işte," diyerek omuz silktim. "Atmıyorum artık, çalmıyorum vaktini. Rahat rahat çalışabilirsin Türkçe."
"Sen çalıştırsana ya beni, ben kendim halledemem."
"Lütfen yerine geçer misin? Ders çalışacağım."
"Peki," diyerek omuzlarını düşürüp yerine geçti. Rahat bir nefes alarak test kitabıma geri döndüm.
Konuşmalı, uyumalı, ders çalışmalı geçen kırk dakikanın ardından çalan zille toparlanmaya başladım. "Dayan kızım, İstiklal Marşı okunacak ve uyuyacaksın. Üç gün uyuyacaksın."
"Ne oldu?"
"Sana demedim Elif. Sen de milletten dedikodu gelecek diye tetikte bekliyorsun. Her şeyi üstüne alınma, bak Mustafa da arkamda oturuyor ama alınıyor mu? Yok! Çocuk kitaptan kaldırmıyor kafasını."
"Ne yaptım şimdi be? Delirmişsin sen."
"Kanser ettin beni, nereden gelip senin arkana oturdum be?!"
Montumu giyerek sınıftan çıktığımda kuş gibi rahat hissediyordum. Sonunda şu Elif'e istediklerimi söylemiştim. Bir insan bu kadar mı dedikodu meraklısı olurdu? Susmuyordu... Kız asla susmuyordu. Hayattaki tek amacı her gün bir tane daha fazla dedikodu bulmaktı.
İstiklal Marşı için sıraların en arkasına, servise yakın olan tarafa geçtiğimde okulca okumuştuk. Hava buz gibi olduğu için hocalar bekletmiyor, hemen okutup serbest bırakıyorlardı.
"Hadi kızım uyuyacaksın."
Servise hızlı adımlarla ilerlerken kolumun tutulmasıyla yerimde durmak zorunda kaldım. Arkamı dönmeden Batu önüme geçmişti. "Ne var? Çok soğuk dinleyemem seni."
"Konuşmamız lazım."
"Benim de konuşmam lazımdı, kimse dinlemedi. Şimdi seni dinlemem için bir sebep var mı?"
"Konuşmamız lazım Ela."
"Değil, lazım falan değil. Rahat bırak." diyerek kolumu çekip yürümeye devam ettim ama birkaç adımda tekrar önüme geçti.
"Dinlemen lazım."
"Sen neden dinlemedin?"
"Çünkü aptallık ettim. Sen etme."
Bunu beklemediğim için birkaç saniye sessiz kaldım. Şimdi ben de dinlemeyince aptallık mı etmiş olacaktım?
"Of! Dinlemek istemiyorum diyorum neden anlamıyorsun? Bu erkekler neden sürekli bana zorla bir şeyler yaptırmaya çalışıyor?"
"Kim yaptırıyor? İsim ver."
"Batu diye biri," diyerek onu arkamda bıraktım tekrar. "Yaptıklarını da bilmiyor mahluk."
Yine önüme geçildiğinde artık küfür etmek istemiştim. Al işte! Ayakta kalacaktım serviste, uyuyamayacaktım cam kenarında. "Ela bir dinle, ben bir şey diyeceğim."
"Bak Batu, beş gündür bu okuldayım ve çarşamba günü Ozan'ın annesinin öldüğünü söyledim sana. Yani onun yanında olma sebebimi öğrendin. Sonra çarşamba çıkışta konuşmadın, perşembe konuşmadın, bugün de konuşmadın ve konuşmak için çıkışı mı bekledin? Derdin ne?"
"Ciddi bir konuşma bu, hazırlık yaptım."
"Hani hazırlık? Bakayım... Aaa kırmızı gül de almış çok teşekkür ederim, ne gerek vardı?" diyerek elinden hayali gülleri alıp kucağıma koymuş gibi yaptım. "Hemen gidip suya koyacağım, hayatımda böyle hazırlık görmedim."
"Ela dalga geçmesene, ciddiyim diyorum sana."
"Yaa Batu... Bir de yüzük mü aldın? İnanamıyorum takayım hemen." diyerek hayali yüzüğümü de taktıktan sonra "Şimdi çekil," dedim. "Rahatsız etme beni."
Onu orada bırakarak hızlı adımlarla servise ilerleyip bindim. Tahmin ettiğim gibi her yer dolmuştu ve suçlusu Batu'ydu. Uyuyamayacaktım!
¤¤¤
Kendimi eve uykulu uykulu attıktan sonra yatağa doğru yüzüstü atlayarak gözlerimi kapattım. Öyle çok uykum vardı ki... Sanki üç gündür uyumuyordum.
Annem eve geldiğinde ve formalarımla uyuduğumu gördüğünde çok kızacaktı. Ne kadar üşensem de ayağa kalkarak formalarımı çıkardım, koşarak kirli sepete attıktan sonra odaya geri dönerek siyah eşofman takımımı giydim. Bu aralar çok üşüyordum, normalde evde incecik şeylerle gezerdim ama son bir haftadır kalın giyiniyordum. Siyah çorap ve siyah panduflarımı da geçirdikten sonra yatağa yüzüstü tekrar atladım. Pandufla yatmak çok rahatsız ediciydi ama yine son bir haftadır alışkanlık olmuştu. Annem öğrenirse kızardı, yatağa bu şekilde girmemi hiç sevmiyordu.
Annem normalden biraz daha titizdi... Hatta çok titizdi. Ben de hijyen konusunda hiç kötü sayılmazdım ama dağınıklığa gelince yerlerde sürünüyordum. Annem ise hijyeni ve dağınıklığı birbirine karıştırıyor, odam dağınık olduğu için kirli de sanıyordu.
Annem bazı konularda çok tuhaftı.
Tam gözlerim uykuya dalacakken zil çaldığında kafamı yastığa vurdum. "Hayır ya, hayır anne! Anahtarını unutmuş olamazsın!"
Kalkmadım yerimden, zil bir kere daha çaldı. Aklıma annemin işten yorgun geldiği düşünce daha fazla bekletmeyerek yataktan inip ayaklarımı yere sürte sürte kapıyı açmaya gittim. Uykum bölündüğü için çok sinirliydim. Ben tüm gün bu anın hayalini kurarken önce Batu, sonra annem uyumama engel olmuştu.
Kapıyı açarak kim olduğuna bile bakmadan uykulu uykulu odama geri yürümeye başladığımda "Bu ne?" dedi. "Eve gir ama konuşmayalım mı demek?"
Batu?
Sanırım hâlâ uyuyordum ve rüyadaydım. Gözlerimi kırpıştırarak kapının oraya geri döndüğümde Batu'yu tekrar görmüştüm. Üstelik elinde en sevdiğim çiçek olan kırmızı güllerden vardı.
Ben gerçekten rüyadaydım.
Gerçek hayatta o kadar çok sevilmiyordum ki artık rüyalarla bu açığı kapatmaya çalışıyordum.
"Umarım annem gerçekten anahtarı unutup kapıyı çalmaz."
"Ne?"
"Annem diyorum kapıyı çalarsa bu rüyam bölünecek. İlk kez çiçek alıyorum."
"Rüya değil Ela."
"İnanmam, kanıtla." diyerek elimi belime koydum. Bu bir rüyaysa birazdan gidip Batu'yu öpebilirdim öyle değil mi?
Öpebilirdim ama öpmezdim zaten.
"Nasıl kanıtlayabilirim? Kolunu falan sık."
"Çok mantıklı," diyerek kolumu sıktığımda gerçekten acımıştı. Gözlerimi sonuna kadar açarak "Rüya değil." dedim.
"Artık içeri girebilir miyim?"
"Hayır." diyerek kapıyı kapatmak için uzandığımda "Evet," diyerek kendini kapı kapanmadan içeri attı. "Bu şimdi haneye tecavüz sayılıyor mu? Alt tarafı konuşup gideceğim."
"Sayılıyor, çık evimden."
"Lütfen dinle, ben dinlemedim ama sen dinle."
"Niyeymiş o? Bunu da sen öğretmiştin Batucum. Ayna gibi ol demiştin, şimdi neden senin yapmadığın bir şeyi yapayım?"
"Dinlemek zorundasın Ela, bak çok hazırlandım."
"Hayır. Hiçbir şeyin zorunda değilim."
"Sen iyi açıldın ha, geç açıldın ama iyi açıldın."
"Beğenmiyorsan git Batu, artık böyle."
"Yok bebek, ben senin bu atarlı hâllerini de beğendim."
"Batu konuşmak istemiyorum cidden. Gider misin?"
"Ela sanırım dinle dinle diyerek olmayacak bu iş," deyip salona doğru yürüdü. Elindeki gülleri sehpanın üzerine bıraktıktan sonra "Dinlemeden gitmiyorum." dedi.
"Yüzsüz müsün? Hani sen kovdukça geliyorsun diyordun ya, aynı şey şu an senin için de geçerli."
"Bu ne Ela? Her söylediğimi bana geri mi kullanacaksın?"
"Karma mı dersin ilahi adalet mi dersin bilmiyorum ama yerini buldu."
"Konuşalım, sonra git dersen gideceğim."
"Yok bir de yatıya kal!"
"Ela tamam, atarlı hâlini de sevdim dedim ama çok üzerime geliyorsun."
"Beni ilgilendirmez Batu, görmek istemiyorum seni." diyerek duvara yaslandım. İçimdeki her şey bitmişti.
"Bağırmamam gerekiyordu. Gerçekten çok pişmanım ama dinlersen kendimi ifade edebilirim. Gerçekten eskiden beri olan her şeyi atlamadan anlatmaya çalışacağım."
"Ben dinlemek istemiyorum diyorum ama sen atlamadan anlatacağım diyorsun. Kalk Batu gi-..."
"Sus artık," diyerek ayağa kalktı. Birkaç adımda yaslandığım duvarın önüne gelmişti. Salondan çıkmaya çalıştığımda elini duvara koyarak salonun kapısını da kapattı. "Dinleyeceksin."
"Sen de dinleseydin."
"Cidden çok uzattın."
"Bağırmasaydın öyle, bir de ben hatalıymışım gibi üste çıkmasaydın! Merve'yle bile cilveleştin Batu, şimdi diyeceksin Mustafa'yı yanına çağırdın bilmem ne... Ee? Ben Mustafa ile hep ders çalışıyordum, sen Merve yanına her geldiğinde kurtulmaya çalışıyordun. Bana inat gittin kızla ders çalıştın. Üstelik ben haklıydım, sen haksızdın. Özür dilemek yerine devamlı hata yaptın, zorla bir yerlerde sıkıştırdın. Eski Batu yoktu ve ben bir kere tecrübe ettim her şeyi. Ozan'da yaptığım gibi sürekli taviz vermeyeceğim, bir kere yaptın ve bittin benim için. Şimdi git."
"Bu sefer sahip çıkacağım."
"Neye?"
"Bize Ela."
"Üzgünüm. Hâlâ korkak olduğunu düşünüyorum ve daha kaç kere evimden çık demem gerekiyor?"
"Çıkmıyorum," diyerek diğer kolunu da diğer yanıma koydu. Artık kaçmam neredeyse imkansızdı. "Çıkarsana."
"Sen cidden haddini aştın! Git diyorum ya sonra konuşuruz."
"Yaptığın her şeyi görmezden geldiğim için özür dilerim ama ben sandım ki yine o çocuğa döneceksin."
"Sanmasaydın. Ben de sanmıştım ki her şey güzel olacak ama bak ne hâldeyiz? Sana da ders oldu, bana da."
"Eğer izin verirsen her şey güzel olabilir," diyerek cebinden kırmızı bir kutu çıkardı. "Yüzük için çok erken diye düşündüm ve kolye aldım. Bu da sayılır mı? Hem de kelebekli, kelebekleri ne kadar çok sevdiğini biliyorum."
"İstemiyorum."
"Özür dilerim Ela. Hem bağırdığım için hem de diğer pek çok şey için çok özür dilerim."
"Geçti Batu. Üstelik kafana saksı mı düştü? Hata yapmaya devam etmek yerine geldin ve özür diledin... Çok şaşırtıcı!"
"O düştü."
"Ne?"
"Evet diyorum, saksı düştü."
"Doktora görünsen iyi edersin, senden beklenmeyen hareketler sergiliyorsun."
"Ela daha ne demem, ne yapmam gerekiyor affetmen için?"
"Gitmen gerekiyor Batu. Benim hem zamana hem de kafamı toparlamaya ihtiyacım var. İstemiyorum şu an," diyerek derin bir nefes aldım. "Hiçbir şey."
"Peki Ela," diyerek elindeki kutuyu hemen yanımızda olan koltuğun üzerine attı. "Daha fazla ısrar edemem."
"İyi olur."
Kollarını çektiğinde ben de duvarla arasından çıkmıştım. Salonun kapısını açtı yavaş hareketlerle. Sanki bu anı uzatmak istiyordu, biraz daha kalmak istiyordu. Tekrar bana döndüğünde adeta filmlerden fırlamış olan duygusal bakışlarını yakaladım, gözlerimi kaçırdım. Eğer biraz daha bakarsam belki de yelkenleri suya indirecektim ve bunu istemiyordum. Ben artık hayatımdaki insanların hatalarını affetmek istemiyordum. Ben hayatımda hata yapmayan insan olsun istiyordum. Çok mu zordu? Ben neden insanların kalbini kırmamaya çalışıyordum? Neden başkaları da benim gibi ince düşünemezdi?"
Tekrar bana yaklaşarak iki elini de yüzüme yerleştirdi. Yere indirdiğim gözlerimi yukarı çıkararak gözlerine baktım fakat yüzüme yaklaştığı için birkaç saniye görebilmiştim. Dudakları saçlarım ve alnımın oradaki çizgide buluştuğunda gözlerimi kapattım. Gitmesi gerekiyordu artık, koşa koşa gitmesi gerekiyordu.
"Pes ettiğimi düşünme," dedi. "Sana daha fazla zorla bir şeyler yaptırmamak için gidiyorum ve... Ve seni seviyorum Ela."
Aslında bu bölüm normalde finaldi fakat kitabın sonlarında inanılmaz oynamalar yaptım, böyle olunca konu da dağıldı biraz. Neyse, toparlayabildim sonunda^^
Diğer bölüm ya da sonraki bölüm final, sevgili olurlarsa eğer çok okumak istiyorsunuz amaaaaa... Öyle bir şey olursa yazılmayacak sanırım :'(
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro