altmış iki° | final
Hala burada kalanlara, merhaba. Sizlere bir final borcum vardı, ödemeye geldim.
Evet, bu gece geldim. Profilime kışın döneceğimi yazmıştım, belki görmüşsünüzdür ama bu gece benim için kış geldi, erken geldi. Bir saatte, sokaktaki korna seslerini duymamak için kulaklarımı sağır edecek derecede yüksek ses müzik eşliğinde gözlerim dolu dolu yazdım. Oysa sabah oy vermeye giderken çok mutluydum, umutluydum.
Söyleyecek çok şey var, dilim gitmiyor.
Batu ve Ela gitsin istedim, uzaklara.
Bu kitabı gerçekten sevmeyen hiç sevmedi ama seven de tam sevdi. Ela'ya kızan tam kızdı, seven tam sevdi. Önceden de söylemiştim, çok fazla mesaj aldım Ela'yı kendine benzetenlerden. Pek çok kişinin hayatında olmuş bir toksik ilişkisi ve çoğu da mesajını Ela sayesinde gözlerinin açıldığını söyleyerek bitirmişti, bazen açar açar tekrar okurum.
Dediğim gibi, gitsinler istedim uzaklara. Biz gençlerin aksine kaygısız olsunlar, mutlu olsunlar istedim. Ela, biz kadınlar gibi özgür olsun istedim çünkü biz hâlâ özgürüz. Özgürlüğümüzü vermeyiz, biliyorum.
¤Her şey unutulur. Fakat biz her şeyi gençliğe bırakacağız. O gençlik ki, hiçbir şeyi unutmayacaktır; geleceğin ümidi, ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.¤
~ Mustafa Kemal Atatürk
İyi okumalar ♡
"Yuh," dedim kendimi çimlere atarken. "O neydi ya?"
"Şu surat ifadeni dün de ben taşıyordum." diyen Batu'ya bakmadan ellerimle uğraşmaya devam ettim. Dün ilk sınava, bugün de ikinci sınava girmiştik ve ikisinde de Batu'yla aynı yerdeydim. Dün sınavdan sonra Batu'ya sanki araba çarpmıştı, öyle kötü görünüyordu. Bugün de ben aynı şekildeydim, sersemlemiştim.
"Ne oldu ya?" diye sordu Batu kimliğini elinde çevirirken. "Çok mu kötüydü?"
"Bilmiyorum," diye geveledim. "Dünden kötüydü."
"Ben sana demiştim mat-2 çalış diye, dinlememiştin."
"Sağol Batu, sınavı kötü geçmiş bir insana da anca böyle teselli verilirdi."
"Sıkma kızım canını, her türlü götürüyorum seni yanımda."
"O nasıl olacak?"
"Götürürüm işte yanımda, ben üniversiteye giderim sen de ders çalışırsın tekrar." diyerek güldüğünde elimdeki plastik kalem kutusunu bacağına attım. "Çok komik Batu, ayrıca sen niye üniversiteye gidiyorsun? Ben giderim, sen ders çalışırsın."
"Öyle olsun tamam, yan yana olduktan sonra nasıl olduğu hiç fark etmez bana."
"Yaa," dedim omuzlarım düşerken. "Beraber gideceğiz değil mi? Ayrı kalmak istemiyorum, kalamam zaten."
"Kötüyü çağırma."
"Çok alıştım her gün seninle olmaya." diye mırıldandım. Belki o sesimi duymamıştı bile ama kurduğum cümle benim içimde fırtınalar koparmaya yetmişti. Birbirinden ayrılmayan sevgililer gördüğünde göz deviren ben şu an o durumun içindeydim. Batu'yla farklı şehirlerde olmak mı..?
Pekala, gerçekten kötüyü çağırmamalıydım belki de.
"Neye daldın öyle?"
"Uğur böceği," derken bacağımda yürüyen böceği elime almaya çalışıyordum. "Uğur getirir umarım."
"Ben de sınavdan çıkınca kara kedi görmüştüm, o ne oluyordu?"
"Bilerek yapıyorsun değil mi?" dedim sinirle. Amacı beni delirtmek ise fazlasıyla başarıyordu.
"Of kızım kapat şu sınav mevzusunu, geçti bitti. Dünyanın sonu gibi davranıyorsun."
"Anlamıyorsun Batu, bu sınava senden daha çok çalıştım. Son aylar birkaç saatlik uykuyla ayakta kaldım, sırf senden ayrılmamak için, sırf iki saatlik aptal bi' sınav için bir yılım daha gitmesin diye. Bir daha içine düşmek istemiyorum."
"Ama olanı değiştiremezsin güzelim, sen düşündükçe puanın mı yükselecek? Yıpratma kendini boşuna."
"Pekala, haklısın."
"Her şey olması gerektiği gibi oldu, her şey olması gerektiği gibi olacak. Ne diyordun sen? Yedi yedi yedi mi?"
"Of Batu," dedim gülerken. Birden, çok komik bir şekilde söylemişti bunu. "Bu saatten sonra yedi yedi yediyi yutsam bile fayda etmez."
"Kızım diyordun işte bir şeyler, aldım verdim ben seni yendim miydi neydi?"
"Aldım kabul ettim Batu," dedim kahkaha atarken. O kadar ciddi bir şekilde, o kadar kendinden emin söylüyordu ki yanlış bildiği bu cümleleri... İster istemez gülüyordum. "Ben seni yendim ne?"
"Her neyse işte, yaklaşmışım."
"Umarım sınavda da böyle sallamamışsındır."
"Sallamadım, umarım sen de sallamamışsındır."
"Birkaç tane sallamış olabilirim, belki."
"Ela!"
"Ne var? Hoca demişti iki şık arasında kalınca sallayın diye."
"Bunu her yaptığında yanlışı seçmiştin."
"Of Batu, geriyorsun beni. Ben dün seni böyle mi teselli ettim?"
"Dün kötü geçmişti ama önemli olan bugündü."
"Sus artık sus."
"Neyse Elacığım, benim bir sürü çözülmemiş kaynağım kalmıştı, veririm sana. En azından kaynak alma derdinden kurtulursun, kitaplar olmuş kaç lira, ekonomi bel-..."
"Giderim bak, konuşmaya devam edersen gerçekten giderim."
"Kapatıyoruz bu sınav konusunu ve bir ay hayatımızın tadını çıkarıyoruz. Tamam mı? Kazandığını bildiğim için uğraşıyorum, aksini düşünsem böyle konuşur muydum hiç? Eminim kazandın, eminim gidiyoruz, eminim her şey güzel oldu."
"Öyle mi dersin?"
"Öyle derim. Şimdi neden hâlâ burada oturuyoruz? Kalk eve gidelim."
"Kız ağlıyor," dedim elimle uzağı işaret ederek. "O da ağlıyor, o da... Ne kadar çok ağlayan kişi var."
"Değmez, hiçbir sınav hiç kimsenin tek damla gözyaşına değmez. Bu sene olmaz, seneye olur veya yine olmaz başka bir şey olur. Ama illa bir şey olur."
"Podcast hazırlasana Batu, dinleriz."
"Sana ne olur Ela?"
"Nasıl yani? Anlamadım."
"Podcast işte. Sınavı kazanamazsan sana ne olur?"
"Ayrı kalırız."
"Ayrı kalırsak ne olur?" diye sorduğunda oturduğu yerden kalkarak elini uzatmıştı. Uzattığı elini tutarak kalktığımda sorduğu soruyu düşünüyordum. "Üzülürüm tabii ki."
"Üzülürsen ne olur?"
"Ne saçmalıyorsun Batu?"
"Cevap versene, ayrıca önüne bak."
Dediğini yaparak önüme döndüğümde taşa takılmaktan son anda kurtulmuştum. Batu'nun koluna girerek düşünmeye devam ettim ama üzüldüğümde ne olacağını bulamıyordum. Ağlarım mı deseydim? Sanki üzgün olmadığım gün ağlamıyordum... Ağlamak benim günlük rutinimin bir parçasıydı sonuçta.
"Ee, bulamadın mı?"
"Ya üzülünce hiçbir şey yapasım, yiyesim gelmiyor. Yataktan çıkasım gelmiyor, depresyonda gibi hissederim."
"Öyle hissedersen ne olur?"
"Batu, oyun mu bu?"
"Cevapla."
"Herkesten uzaklaşmaya başlarım."
"Herkesten uzaklaşınca ne olur?"
"Yalnız kalırım Batu!"
"Yalnız kalınca ne olur?"
"Sinirleniyorum artık." dediğimde hadi der gibi elini salladı. Ciddi ciddi cevap bekliyordu.
"Bilmiyorum, yalnız kalırım işte."
"Ela görmüyor musun? Sana hiçbir şey olmuyor."
Sessiz kaldığımda haklı olduğunu fark etmiştim. Genel olarak bu sınavı büyütüyorduk ve bu bize zarar veriyordu. Bu uğurda saçları dökülen, onlarca kilo alan, sivilceler çıkaran, belki stresten onlarca kilo kaybeden, stresten herkesle kavga edip çekilmez kabul edilen ve daha binlerce şey yaşayan binlerce insan vardı.
Bu sınav bize hiçbir şey yapamazdı.
(Araya girdiğim için özür dilerim arkadaşlar ama yazdıklarım hem Ela'nın hem de benim kendi düşüncelerimdir. Sınav zamanı böyle şeyler yaşayanlar olabilir, böyle şeyler yaşadığı için kendini kötü hissedenler de olabilir ama unutmayın ki siz hâlâ çok güzelsiniz! Lgs, tyt-ayt-ydt, kpss veya herhangi bir sınav, size zarar vermesin, vermesine izin vermeyin! Seviliyorsunuz, şimdi devam edebilirsiniz iyi okumalar ♡)
"Konuşmayalım artık sınav konusunu. Haklısın."
"Bir ay için ne yapabiliriz? Değişik fikirlerini bekliyorum." dediğinde düşündüm biraz. Bir şeyler yapmak istiyordum ama ne olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim biraz uzaklaşmak istediğimdi ama bunun için de hiçbir planım yoktu.
"Senin var mı değişik fikirlerin?" dediğimde kolunu omzuma atarak kendine çekti. "Otuz gün boyunca yanından ayrılmamak, nasıl fikir?"
"Yaratıcı."
"Ama nerede yanından ayrılmasam? Burada mı kalacağız?"
"Evet Batu, konuş biraz daha. Yaratıcı fikirler çıkmaya başlayacak."
"Biraz kamp yapsak, biraz tatile gitsek, biraz burada bir şeyler yapsak, biraz da her zaman gittiğimiz parkta takılsak dolar bi' ay."
"Cidden otuz güne sığdırabilir miyiz bunları?"
"Gerekirse yirmi güne sığdırıp on güne de başka planlar yaparız."
"En güzeli her zaman gittiğimiz park fikriydi," dedim gülümserken. Sonunda Batu'nun arabasının yanına gelmiştik. Bir ay önce annesi almıştı ona hediye, neredeyse liseyi bitirmişti ve Batu ilkokula geç başladığı için on dokuz yaşına girecekti bu yıl. Ayrıca başarılı notlarıyla çoktan bu hediyeyi hak etmişti bile... "O parkı çok seviyorum."
"Bizim parkımız. Oranın adının Elbat parkı olması için nereye başvurmam gerekiyor?" diye sorduğunda ciddi mi diye ona döndüm. Ciddiydi.
"Çocuğumuzun adını Yıldırım koyarız, parkın ismi çocuğumuzun ismi olur."
Gülerken "Kemerini tak." dediğinde hızlıca taktım. Sürekli unutuyordum ve sürekli hatırlatıyordu.
"Bela parkı bulabiliriz."
"Ne?"
"Geçen gün Elbat dediğimde neden senin adın önde diye kızmıştın Batu, ben de düşünürken Bela'yı buldum. Nasıl?"
"Biz neden saçma konuşuyoruz bugün? Sınav sanırım beni de çarptı."
"Benim midem bile bulanıyor, stresten üç şekeri de üst üste yedim, su dökülür diye hepsini içtim... Sabah evden çıkmadan komşu okunmuş lokum vermişti bi' tabak yedim..."
"Bana kimse bi' şey okumadı." diyerek dudak büzdüğünde "Ben okudum." dedim. Aslında okumamıştım ama onu mutlu edecek küçük bir yalandan kime zarar gelirdi ki?
"Ne okudun? Edebiyatta yazar eserleri karıştırmamdan bir şeyler okuduğunu anlamalıydım."
"Aşk olsun Batu!"
"Sence de çoktan olmadı mı?"
"Tamam barıştık."
"Ne ara küstün Ela? On saniye oldu."
"Yani," dedim gülerken. "İnsanlar on saniyede de küsebilir."
"Ee ne okudun?"
"Sınav kazanma duası," dedim hızlıca. Evet, aklıma ilk bu gelmişti. "İnternete yazdım, okudum hemen."
"Eksik olma Ela, senin duaların olması iki yakam bir araya gelmez."
Birazdan Batu'yu çok seviyorum diye ağlayacaktım. Fark ettirmeden beni rahatlatmaya çalışıyordu, durmadan espriler yapıyordu, benimle uğraşıyordu çünkü sınavı düşünmemi istemiyordu. Mantıklı tek bir konuşmamız yoktu, oturup bu saatten sonra ne yapacağız diye konuşmuyorduk, sadece saçmalıyorduk çünkü benim kadar onun da ihtiyacı vardı. Bizim biraz saçmalamaya ihtiyacımız vardı.
"Batu ben seni çok seviyorum, arabayı durdur da sarılayım." dediğimde arabayı durdurması saniyeler sürmüştü. Kenara çekerek sırıttığında kemerimi açıp kollarımı boynuna sardım. "İyi ki varsın."
"Ağlama lütfen Ela, yemin ederim ben de seviyorum, yemin ederim sen de iyi ki varsın ama ağlama. Ben biliyorum birazdan olacakları."
"Üf ne ağlaması!"
"Elli dokuz, elli sekiz..."
"Of Batu," dedim gülerek. "Gerçekten ağlama falan yok, sadece sarılmak istedim."
"Sınav sonrası Batu'su olmayanlar ne yapsın? Neye sarılsın? Hâline şükret kız gerçekten."
"İlk defa haklı konuştun Batu, aferin. Sınav sonrası Batu'su olmayanlar gerçekten ağlayabilir."
Kollarımı boynundan çektiğimde gözümün önüne gelen saçlarımı arkaya atarak kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Aklından geçenleri biliyorum Ela ama söz veriyorum olmayacaklar. Söz veriyorum dediğim her şeyi yaşatacağım da."
"Zaten sana güveniyorum Batu, söylediğin her şeye tüm kalbimle güveniyorum."
"O zaman bugün gidip son sezonunu bitiremediğimiz diziyi bitirebiliriz. Değil mi?"
"Evet." dedim gülümseyerek. Yanağımdan öptükten sonra önüne dönerek arabayı çalıştırdı. Bana kısa bir bakış atarak "Kemerini tak." demeyi de ihmal etmemişti. Dediğini yaparak kemerimi takıp zihnimi işgal eden gereksiz düşüncelerden kurtulmaya çalıştım.
Batu'ya güveniyordum.
Ağzından çıkan hiçbir sözün boşa olmadığını biliyordum.
Yolda son hızda ilerlerken ayakkabılarımı çıkararak dizlerimi kendime çekip sarıldım. "Batu," dedim dikkatle yola bakarken. Ben de onu izliyordum yan profilden, son bir aydır ne zaman arabaya binsem bunu yapıyordum zaten. "Lise bitti, sanki daha dün başlamıştık."
"Çok hızlı geçti," dedi kafasını sallayarak. "Ben de ilk günü, dün gibi hatırlıyorum."
"Ben ortaokul sınavını bile dün gibi hatırlıyorum, annemin yanına koşarak ağlamıştım."
"Şimdi de çok farksız sayılmazsın," dedi gülerek. "Kpss sınavında da aynısı olur diye düşünüyorum."
"Ya atanamayan bir öğretmen olursam?"
"Öğretmenlik mi yazacaksın?"
"Hayır," dedim. "Ben niye böyle bir soru sordum şimdi?"
"İçmeden sarhoş oldun sen," dedi. "Yanlış bir şeyler mi okumuşlar kızım sana?"
"Olabilir mi? Şeker veren komşunun kızı da sınava girecekti..."
"Her şeyi ciddiye alma huyunu tahminen ne zaman bırakırsın?"
"Tamam tamam," dedim önüme dönerek. "Sustum."
"Eve gitmeden yemek alalım mı?"
"Olur."
¤¤¤
"Sıçratma Batu!" diye bağırdım sinirle. "Bilerek mi yapıyorsun?"
"Evet," diyerek üzerime su attığında ayağımı kaldırarak aynısını ona yaptım. "Ben rahatsız olmuyorum kızım, suyun yanında ıslandım diye ağlayan sensin."
"Suyun yanında yürümek istedim, sırılsıklam olmak istemedim."
"Mızmız," dedi kolunu omzuma atarak. "Mızmız sevgilim benim."
"Soğukmuş." dedim üşürüm diye aldığım ince hırkayı omuzlarıma atarak.
"Ben sana dedim gece ikide çıkmayalım, üşürsün diye. Dinlemiyorsun ki."
"Sadece bir haftamız var," dedim boş şezlonga ilerlerken. Üzerine oturduğumda Batu da yanıma oturdu. "Dün dinlendik, kalan günlerde de odada mı otursaydık?"
"Ee... İki haftalık gelelim dedim, biz neden hep senin dediğini yapıyoruz?"
Kahkaha atmaya başladığımda sert ifadesi gitti, gülümsedi. "Haftaya sınav açıklanıyor ya," dedim kafamı omzuna koyarak. "Evde olalım, tercihlerdi hocalardı derken vakit kalmaz."
"Düşündün mü ne yazacağını?"
"Sen hâlâ kararlı mısın hukuk okumaya."
"Evet," dedi emin sesiyle. "Başka bir şey istemiyorum."
"Benim aklımda birkaç şey var," dedim. "Düşünüyorum hâlâ."
"Artık karar ver," dedi. "Kafan iyice karışmasın açıklandıktan sonra."
"Neyse," dedim geri çekilerek. Yanaklarını sıktım çocuk gibi. "Şu an tatildeyiz, bırak sınavı."
"Öyle," dedi elimden kurtulmaya çalışırken. "Öyle de karar ver ki düşünelim nereleri yazacağımızı."
"Düşüneceğim."
"Geri gidelim istiyorsan," dedi. "Buz gibi olmuş ellerin."
"Hayır," dedim. "Hatta gel yüzelim."
"Saçmalama," dedi. "Zaten çok çabuk hasta oluyorsun."
"Hadi Batu," dedim ayağa kalkarak. Üzerimdeki hırkayı şezlonga bıraktım. "Bir daha bu anı yaşayamayız belki, nereden biliyorsun?"
"Öyle bir şey olmayacak," dedi ayağa kalkarak. Kolunu omzuma atarak beni kendine çekti, saçlarımın üzerinden öptü. "Benim her yazım seninle geçecek."
"Geçecek," diye mırıldandım. "Biliyorum."
"Sadece beş dakika," diyerek ensesinden çektiği tişörtü şezlongun üzerine, hırkamın yanına bıraktı. "Anlaştık mı?"
"Anlaştık." dedim çabucak. Tabii ki beş dakika sürmeyecekti, zaten yüzmeye hasta olan Batu beş dakikaya sudan çıkmazdı. Tişörtümü üzerimden çıkararak şezlongun üzerine bıraktım. Şortumu da üzerine attım. Gün içinde giydiğim bikini hâlâ içimde duruyordu. Elini tutarak çektiğimde ellerini belime koyarak havaya kaldırdı. Yüzüm yüzünün karşısındayken "Neden?" diye sordu. "Neden inanmıyorum acaba anlaştık demene?"
Ayaklarımı sallayarak "İndirsene," dedim. "Yüzelim hadi... Anlaştık diyorum."
Kafasını eğerek dudaklarıma dudaklarını bastırıp geri çekildi. Tamamen kucağına çektiğinde bacaklarımı beline dolayarak kollarımı boynuna sardım. Benimle birlikte yavaş yavaş suya girdiğinde geri çekilmek istedim ama izin vermedi. "Batu," dedim soğuk suya alışmaya çalışırken. "Soğuk suya girince nasıl bu kadar tepkisiz kalıyorsun?"
"Sen niye kutuplara düşmüş gibi davranıyorsun?" diyerek güldü.
Cevap vermeyerek geri çekilip kendimi suya bıraktım. Hâlâ alışamamıştı abartılı tepkilerime, normal davranmak gibi bir huyum yoktu benim de...
Elimi suya vurarak yüzüne su attığımda "Kaşınma sevgilim," dedi. "Sonra ağlıyorsun aynısını yapınca."
"Ağlama," diyerek bir kere daha su attığımda yanıma gelerek elini kafamın üzerinden bastırarak suya sokup çıkardı. "Oha Batu!"
"Kaşınma dedim sana."
"Ben sana küçücük su atıyorum, sen bana ne yapıyorsun?"
"Ee... Herkes gücüne göre," diyerek güldü. "Gücün yetiyorsa yap aynısını."
Elimi kafasının üzerinden bastırdığımda biraz daha suya girdi ama benim gibi tüm kafası giremedi. Biraz daha denediğimde gülerek beni izliyordu. "Bak şimdi," diyerek elini kafamın üzerinde tuttu. "Sadece dokunacağım."
"Dokunm-... Ya Batu!"
Küçücük bir baskıyla kafam suya girdiğinde kahkaha atarak beni izliyordu. "Gülme, komik mi?" dedim saçlarımı arkaya atarak ama ben de gülüyordum. Çok güzel gülüyordu, saatlerce kahkaha atsa dinlerdim onu. Keşke bir kaydı olsaydı, tekrara alıp dinleseydim.
"Ela," dedi gülmeyi bırakarak. "Çok tatlısın anasını satayım."
Yanından karşısında geçerek ellerimi omuzlarına koydum. "Çok tatlısın," diye mırıldandım. "Çok güzel gülüyorsun."
"Sayende," dedi. "Sayende hiç gülmediğim kadar gülüyorum."
Ellerini belime koyarak kendine çektiğinde omzundaki ellerimi kaldırıp boynuna doladım. Yüzlerimizin arasındaki bir karışlık mesafe yüzünden nefesleri yüzüme vuruyordu. "Seni seviyorum," dedim dudaklarına doğru. "Her zaman yüzünde gülümseme olsun diye uğraşacağım."
"Seni seviyorum," diyerek dudaklarını dudaklarıma bastırıp geri çekildi. "Dün de sevdim, bugün de seviyorum, yarın da seveceğim. Ben kendimi bildim bileli seni seviyorum Ela. Ben, haberin yokken de seni seviyordum."
Belki de fazla konuşmaya gerek yoktu. Ağzımla, sevgimi farklı bir şekilde gösterebilidim.
Dudaklarımı dudaklarına sertçe bastırarak bacaklarımı beline doladım. Öpme isteğime karşılıksız kalmamış, dudaklarını aralamıştı.
Ona bu kadar yakınken, dudaklarını böyle öpüyorken şükrediyordum her saniye. Onu çok geç bulsam da, bulduğum için şanslı hissediyordum.
Ensesinden tutarak biraz daha kendime çektiğimde dilini ağzımın içinde hissettim. Belimi tutan elleri sıkılaştı, hiç bırakmak istemiyor gibi tuttu.
Aynı benim gibi.
Onlarca hatamdan, yanlışımdan, düştüğüm yollardan, beni mahveden seçimlerimden, karşılaştığım kötü insanlardan sonra onu tabii ki bırakmak istemiyordum. O doğru kişiydi. O benim aklımı başıma getiriyordu.
Yaptığım yanlışları düşündükçe kahroluyor, pişmanlık duyuyordum ama zamanı geri alma gücüm yoktu. Şu ana sahip çıkmak zorundaydım.
Belki de birine anlatsam, dalga geçeceği hikayem beni, bugünkü ben yapmıştı. Ben bugün aklı başında bir Ela'ysam geçmişte yaptığım hatalar sayesindeydi.
Zaten hatalar insanlara mahsus değil miydi?
Hayatı kendim, düşe kalka öğrenmiştim ve daha önümde uzun bir yol vardı. Daha çok hata yapacak, daha çok düşecektim ama kollarımın altındaki bu adamı hiçbir zaman bırakmayacaktım.
¤¤¤
"Annem ağladı," dedim yüzüm düşerken. "Üzülüyorum."
"Farkındayım," dedi Batu eşyalarımı bagaja koyarken. "Camdan sana bakıyor."
"Aşağı inersem daha çok ağlarım dedi, inmedi."
"Benim annem de üzüldü," dedi bagajı kapatırken. "Anneler neden böyle anasını satayım?"
"Sence? Anneler çünkü!"
"Sonsuzda dek dönmeyecek bir yere gitmiyoruz sonuçta," dedi kapımı açarak. "Birkaç ay sonra tatile geleceğiz bile."
Anneme son bir kez bakmak istesem de ağlayacağımı bildiğim için arabaya binerek kemerimi taktım. Zaten sabahtan beri yanından ayrılmamış, sayısız defa öpmüştüm.
Batu yanımdaki yerini alarak kapısını kapattı. "Gidiyoruz," dedi inanamıyor gibi. Arabayı çalıştırdı. "Şaka maka gidiyoruz."
Gidiyorduk. Aynı üniversiteye, aynı eve.
Hâlâ Batu ile yaşayacağıma inanamıyor, düşündükçe aklımı kaybediyordum heyecandan. Onunla güne başlayıp onunla günü kapatacaktım. Her anımda yanımda olacak, her anında yanında olacaktım.
"Annem sana ne dedi evden çıkarken?"
"Hiç," dedi. "Kendine iyi bak falan dedi işte."
"Bu kadar mı?"
"Evet, dün benim annem sana ne dedi?"
"Hiç," dedim onun gibi. "Kendine iyi bak falan dedi."
Oysa beni çok sevdiğinden, Batu'nun da beni çok sevdiğinden bahsetmişti. Hiç ayrılmamızı istemiyordu, ilişkimizi annemle birlikte en çok destekleyen ikinci kişiydi. Ne zaman bir problem olursa onu arayabileceğimi, ihtiyacım olduğu her anda bir telefon uzağında olduğunun altını defalarca çıkmıştı.
"Kopya çekme," dedi alayla. "Başka bir şey bulsaydın bari."
"Aynı şeyi demişler işte, benim ne suçum var?"
"Tamam sevgilim," dedi çapkın bir gülüş sergileyerek. "Ne diyorsan odur."
"Aferin avukat," dedim yanağını sıkarak. "Gerçi avukatlar savunma yapardı, sen her şeyi kabul ediyorsun."
"Benim avukatlığım sana gelince bitiyor."
"Hayırdır," dedim gülerek. "Savcı diye düzeltmedin."
"Yedin, bitirdin beni," diye homurdandı. "Ne dersen de artık."
"Avukat Batu, savcı Batu... Yok abi, avukat daha iyi duruyor."
"Savcı Batu diyeceksin bundan sonra," dedi savcı Batu dediğimi duyar duymaz. "Yoksa sana psikolojisi bozuk psikolog Ela demeye devam ederim."
"Saçmalama Batu, at şu baştaki iki kelimeyi."
"Ne? Sana gelecek hastaya üzülüyorum," dedi alayla. "Oturur dertlerine ağlarsın milletin, onlar seni teselli etmeye başlar."
"Hiç komik değil, asıl sen davaları bir bir kaybederken ben sana güleceğim."
"Eve gelip hastaların derdine ağladığında da ben güleceğim."
"Benim ağlamamı görünce gülmezsin sen."
Omuzlarını düşürerek "Evet," dedi. "Ağlama, dayanamıyorum."
"Ağlamıyorum artık fark ettiysen," dedim saçlarımı topuz yaparken. İzmir'e daha çok vardı. Ayakkabılarımı çıkararak dizlerimi kendime çektim. "Fark ettin değil mi?"
"Evet."
"Heyecanlı mısın?" diye sordum. Benim heyecanım sesimden bile belli oluyordu.
"Bunu ellinci kere soruyorsun, olan heyecanım da gitti."
"Benim gitmedi," dedim alayla. "İkimize yetecek kadar çok."
"Farkındayım, yerinde duramıyorsun." dediğinde sağa sola salladığım dizlerimi durdurdum. Farkında değildim.
"Artık birlikte yaşayacağız," dedim yine yan profilini izlerken. "En çok bu heyecan verici, okula bile heyecanlanamıyorum."
"Neydi?" diye sorarken kaşlarını çattı. "Senin saçma sapan bir repliğin vardı, söylüyordun sürekli."
"Hangisi? Feriha kalk bir gören olacak mı?"
"Yok."
"Beni beni, Bihter'ini mi?"
"Yok."
"Tabii siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara he-..."
"Bu da değil."
"Hangisi Batu? Ben Türk dizi tarihindeki her şeyi bilirim. Ben köleyim... Sen prensessin öyle mi? Bu mu?"
"İşsiz ya..." dedi gülerek.
"Adam pisliğin teki çıktı Rıza baba mı?"
"Ne alaka Roza?" diyerek kahkaha attı.
"Yok replik başka Batu. Dön bak arkana yeğen, gitmez dediğin kaç kişi yanında?"
"Daha çok kıvrandırırdım," diyerek güldü. "Leyla'lı bir şeydi."
"Haa... Leyla da dershaneye gidiyor, baya hırslı hazırlanıyor mu?"
"Evet. Okula değil de benimle yaşayacağın için mi heyecanlanıyorsun?"
"Sen sanki heyecanlanmıyorsun!"
"Şimdi insan savcı olacağını düşününce bu, küçük bir heyecan olarak kalıyor."
"Aşk olsun."
"Oldu oldu," diyerek yanağımdan makas aldı. "Sevgilim benim."
"Şarkı açalım mı?"
"Telefonumu bağla da aç." dediğinde telefonunu alarak parmağımı bastım. Batu, ikinci parmak izi olarak benimkini koymuştu.
"Ne açayım?"
"Ne istersen."
Batu'nun dinlediği listelerden birine girerek karışık çala bastım, sesi yükselttim.
Sen ve ben uzak bi' yer
Gitmeli ve görmeliyiz
Buralara ait miyiz
Bilmeli, öğrenmeliyiz
"Tam da yola uygun," diyerek gülümsedim. "Ben açmadım, kendi geldi."
"Bu şarkıyı sık dinliyordum bu aralar," dedi. "Güzel hissettiriyor."
"Ben nereye ait olduğumu buldum," diyerek göz kırptım. Romantik olmak istemiştim ama nedense kamyon şoförü gibi hissetmiştim. "Çok itici oldu."
Güldüğünde ben de istemsizce güldüm.
Sen ve ben, uzak bi' yer
Buralardan gitmeliyiz
Kim ne derse desin
"İtici olmadı," dedi. "Tatlı oldun."
"Sen ve ben," dedim parmağımızı aramızda hareket ettirirken. "Buralardan gidiyoruz."
"Buralardan gitmeliyiz," dedi kafasını sallayarak. "Seni bilmem ama ben dört yıldır sana uzaktan bakmaktan çok yorulmuştum."
"Hatırlatma," dedim önüme dönerek. "Yaptığım saçmalıklar geliyor aklıma."
Belki de önemli değil
Büyüttüğümüz bu dertler
Belli ki bizim değil
Büyüdüğümüz şehirler
"Gelmesin," dedi ciddileşerek "Bazen olayların içindeyken saçma olup olmadığını anlayamayız, söylemiştim. Sen uzaklaşınca doğruyu yanlışı gördün ama kendini suçlayamazsın. Şu an olduğun kişiyi, o kişiye borçlusun ve ben senin bu hâline gün geçtikçe daha fazla aşık oluyorum."
"Belki de önemli değil," dedim şarkının sözleri tarafından bıçaklanırken... Bir şarkıya bu kadar ihtiyacım olduğunu, bu şarkıyı duyana kadar inanmazdım. "Büyüttüğümüz bu dertler."
"Evet, değil sevgilim. Elimizde sadece şu an var ve biz, gidiyoruz. İstediğimiz gibi aynı yere, aynı üniversiteye, aynı eve."
Kaygılar aldılar
Ruhumu götürdüler
Kim bilir nerelere
Hayallerim, umutlarım
Topyekûn gömüldüler
Kim bilir nerelere
"Teşekkür ederim Batu," dedim dolan gözlerimi cama çevirerek. Belki de ilk kez mutluluktan ağlamak istiyordum. "İyi ki varsın."
"Ağlama," dedi arabayı kenara çekerek. "Lütfen, şimdi değil. Artık ağlamak yok."
"Mutluluktan," dedim gözlerimi silerek. "Gerçekten, mutsuz değilim."
"Yine de düşmesin güzel gözlerinden bir damla."
"Tamam," dedim sızlayan burnumu çekerek. "Haklısın, özür dilerim."
"İyi misin?" diyerek su uzattı. "İç biraz, istersen."
"Teşekkür ederim," diyerek suyu alıp bir yudum içtim. "Sür istersen."
"Biliyorum, yoruldun," diyerek elimi tuttu. "Seni hiçbir zaman suçlamadım, suçlamam. Senin de yorulduğunu, yıprandığını biliyorum ama güzel bir yaz geçirdik Ela. Daha güzelleri devam edecek, şu an güzel... Gidiyoruz, daha çok yerlere gideceğiz ama ben ait olduğum yeri buldum," diyerek göz kırptı benim gibi. O çekici olmuştu, benim gibi komik değil. "Kaygılarını, pişmanlıklarını, üzüntülerini... Her şeyi bir kenara bırak, artık sadece geleceği düşün."
"Öyle yapacağım," dediğimde eğilerek alnımdan öptü. "Seni seviyorum." dedim kollarımı boynuna sararak.
"Seni seviyorum, sevgilim. Hep sevdim, hep seveceğim."
¤¤¤
Özel bölüm gelirse duyuracağım bu yüzden kütüphanenizden çıkarmayın. Tabii okumak isteyenlere söyledim, kütüphanenizde bize ev sahipliği yapmaya devam edin lütfen.
Gecikmeden dolayı özür dilerim, lütfen burayı okuyan herkes beni affetsin. Kendinize çok iyi bakın ♡
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro