9: izmaritler ve hamburger
Mark elindeki ajandaya kurs almak isteyenleri ve saatleri not ederken elimdeki sütten bir yudum daha aldım. Sütümü yudumlarken ona göz attım, annem ona bir şeyler söylemiş olmalı ki olanları anlatmam için beni sıkıştırıyordu. İşini bitirince anlatırdım belki. Arayanları not ederken ben de dışarı bakıyordum.
Geçen güne göre daha iyiydim, sadece biraz yorgun hissediyordum. Son zamanlarda hayatım hızla değişmişti. Sadece filmlerde olan o ilk görüşte aşk mevzusunu dibine kadar yaşamıştım ve bu aşk hem beni hem de hayatımı köklü bir değişikliğe uğratmıştı.
Başımı iki yana sallayıp kuzenime döndüm. Siyah saçları dağınık bir şekilde alnına dökülüyordu ilk defa, beyaz bir gömlek üzerime lacivert bir sıfır kollu yelek giymişti. Mavi pantolonu da güzel duruyordu, kulağında gümüş bir küpe vardı. Benden çok daha iyi görünüyordu. Bense yeraltı işleri müdürü gibi duruyordum.
"Peki, iyi günler." Mark telefonu ve önündeki ajandayı kapatıp yanıma gelmişti. "Hepsini ayarladım. Sen de burada oturdun." Güldüm, "Ee?" dedim lafın sonunu az çok tahmin ederek. "Bu da demek oluyor ki bana halamla aranızda ne geçtiğini anlatacaksın."
Sütümden bir yudum daha aldım ve dudaklarımı ıslattım. "Biraz tartıştık." Tek kaşını kaldırıp biraz mı der gibi bana baktı. "Tamam tamam, anlatıyorum." İç çekip konuşmaya başladım.
"Geçen akşam eve geç geldim ve benim Maya'dan vazgeçmemi, gerçeklere bakmamı istedi. Ben de ona beni en iyi anlayacak kişi olduğunu ve onu bırakmayacağımı söyledim. Bu kadar."
Devam etmem için bana bakarken derin bir nefes aldım. "Babamın kendisine yaptığı gibi onu terk etmeyeceğimi söyledim. Tamam bu biraz fazla olmuş olabilir ama sinirliydim."
Kuzenini yatıştırmak için bir şeyler arayan Mark bana bakmıştı. "Beni de arayıp şey dedi," Kapıdaki bakışlarımı yüzüne çevirdim. "O kızdan seni uzak tutmamı istedi." Annemin sorunu neydi cidden?
"Ne yani, kendisi aşk hayatında şanssız diye neden beni de kendisi gibi zannediyor? Maya'nın beni sevip sevmemesi umrumda değil, ben bu şekilde de mutluyum." Sesim biraz yüksek çıkmıştı, Mark büyümüş gözleriyle bana bakıyordu. "Jeno-"
"Neden annem bana destek çıkmıyor?" Sesim titremişti. "Yoruldum Mark. Artık hayatımı yaşamak istiyorum. Şu gençlik yıllarımda, bıraksın da doya doya yaşayayım aşkımı."
"Jeno, seni en iyi ben anlarım, bunu biliyorsun. Halam sadece seni korumaya çalışıyor."
"Neyden?" dedim yutkunup. "Kimseye bir zararı olmayan kız bana mı zarar verecek, yapma Mark. Yanıma gelirken bile çekiniyor, bana ne türlü bir zarar verebilir?"
Başını sallamış, elini elimin üzerine koymuştu. Eli sımsıcaktı. "Anlıyorum Jeno. Halamla konuşmaya çalışacağım." İç çektim, bardağımdaki sütün dibini de içerken ayağa kalktım. "Ben arkaya gidiyorum." Bardağı masaya bırakıp dükkandan çıktım, cebimdeki paketten sigara çıkarırken dükkanın arkasındaki sokağa girdim, kaldırıma oturdum.
Ağzımdaki sigarayı yakarken başımı duvara yasladım, gözlerimi kapattım.
Annemin derdi neydi benimle? Zaten kendime dikkat ederdim, ama benim mutlu olduğumu görüyordu. Ne diye zorluyordu? Aklım Maya'yla doluydu zaten, 4 gündür yoktu ortalıkta. Ben de 4 gündür annemle konuşmuyordum tabi. 4 gündür ne düşünmüştü acaba? 4 gündür aklı benimki gibi dolu muydu, 4 gündür uykusuz mu kalmıştı?
Sigaramı içerken çıkan dumana baktım. Normalde haftada bir falan içerdim sigarayı. Şimdi de saatte bir olmuştu. Kendime yazık ediyordum ama elimde değildi işte.
Boş bir şekilde etrafı incelerken sokağın başında gördüğüm karaltıyla oraya baktım. Maya, elinde bir poşet ve açık bıraktığı saçlarıyla yanıma geliyordu.
Yutkundum, bu kadar güzel olmamalıydı. Saçları biraz daha koyuydu, boyatmış mıydı? Uzun bir çizme vardı ayağında, siyah kot pantolonu ve koyu yeşil bir kabanı vardı. Gözleri yine parlamıyordu ya da ben görememiştim uzaktan. Bana yaklaşmasıyla ben gülümserken o, kaşlarını çatmıştı. Sessizce yanıma oturduğunda bir süre beni süzmüştü. Gerçekten sinirli gibiydi.
"Neden içiyorsun?" Sorusu üzerine afalladım. "Sıkıntılarım var," dedim kısaca. Gülümsemiş, elindeki poşeti kaldırıma koymuştu. "Bana anlatabilirsin. Benim yanımdaysan ben de senin yanındayım." Çaresizce çırpınan kalbimi yok sayıp sigaramdan içime çektim.
"Lee Jeno." Sert sesi kulaklarıma ulaşırken yüzümü ona çevirmeden hm'ladım. "Sigara içmemelisin." Dediği şeyle yüzüne baktım. "Sigara içmeni istemiyorum. Halini görmüyor musun?"
Gülümsedim ama o aynı anda konuşmaya devam ediyordu. "Kim bilir günde kaç tane içiyorsun?" Ben ona bakarken o kenara koyduğu poşeti kucağına çekmişti. Sigara dumanını içime çektiğim sırada nefesini yanağımda hissetmiştim. Kalbim zaten çırpınıyordu, şimdi de uçmuştu işte.
Yaklaşıp ince parmaklarıyla ağzımdan sigarayı aldığında tutmuş olduğum nefesimi bıraktım. Ne yapmıştı öyle?
Nefesim tıkanırken parmakları arasındaki sigaraya bakmış, ardından da yere atmıştı. Bu yaptığına gülerken konuştum. "Ben ona para vermiştim ama." Bu sefer o bana bakmış, sadece bir saniye, ardından poşetten yiyecek çıkarmıştı. "Ben de bunlara para verdim, hadi yiyelim."
Ben elindeki hamburgerlere bakarken tekrar bana bakmıştı. "En azından sigaradan daha sağlıklı." Uzattığı hamburgeri alırken poşetten bir de kola çıkarmıştı.
Elindeki teneke bana geçen günü hatırlatırken gülümsedim. Anlamıştı galiba, bana bakıp o da gülümsemişti. "Aslında arkadaşına da aldım bir tane ama dükkanda herhalde." Başımı salladım, beni düşünmesi hoşuma giderken yerdeki ezilmiş sigara izmaritine göz attım.
Maya elindeki hamburgeri dişlerken ben de kolamdan bir yudum aldım. Şu sıralar çok şanslı olmalıydım, yoksa asla bu kadar yakınına yaklaşamazdım. Kaldırım kenarına oturmuş yemek yiyorduk ama mekan umrumda değildi, sadece mutluydum ve o okyanus taşacak gibiydi. Şu kelebek dedikleri şey gerçekten de midemde uçuşmaya başlamıştı. Beraber hamburger yiyorduk, daha ne diyebilirdim?
"Bundan sonra sigara içme." dedi ağzındaki lokmayı yutarken. Başımı salladım. "Olmaz. O olmadan yaşayamam ben." Onunla bir sigarayı aynı kefeye mi koymuştum şimdi?
"Nasıl yani?" Şaşkınca bana bakıp kolasını içmişti. "Şu haline baksana, zombiye dönmüşsün. Eski Jeno'dan eser yok." Gülümseyip devam etmişti. "En azından benim için içme. Üzülürüm."
Uçan kalbim bu sefer uzaya falan gitmişti herhalde, donuk bakışlarla onu izlerken bana bakmıştı. "Ne?" Gülümsedim, başımı salladım. "Tamam, senin için içmeyeceğim."
Maya mutlulukla elindekini yerken bir süre daha onu izledim. O kesinlikle gerçek olamazdı. Şu an gerçek değildi bana göre. Ya bir rüyaydı, ya da yanımdaki başkasıydı çünkü ona bu kadar yakın olduğuma ben bile şaşırıyordum. Hayal gücüm çok geliştiği için onu varmış gibi görüyordum, aynen.
Geçen günkü halinden pek bir eser kalmamıştı, hafif kızarmış gözlerini saymazsak. Şu an sarılsam sarılırdım ona, ama Tanrı şahidim titreyen ellerimle bunu yapamazdım.
"Kurs işi ne oldu?" Elindekinden bir ısırık daha alıp bana bakmıştı. "Aslında seni arayacaktım bunun için, o işi hallettik biz. Kursu açacağız da, saatleri ve günleri Mark ayarlıyor." Başını sallayıp yere attığı izmarite bakmıştı. "O arkadaşına mı gitmem gerek yani?" Başımı salladım. "Arayabilirsin de, numarası var mı?" Onaylarken kolasından bir yudum almıştı. Gülümsedim, yaptığı en ufak bir şeyle beni mutlu edebiliyordu.
"Arkadaşın, yani Mark da mı kurs verecek yoksa sadece sen mi?"
"İkimiz vereceğiz, eğer isterlerse diğer arkadaşlarım." Bir süre bana bakıp ardından karşıdaki sprey boyayla aşkını itiraf edenlerin kirlettiği duvara odaklanmış, ardından da gülmüştü. "Ben Lee Jeno'dan ders almak istiyorum, bunun için fazladan bir ücret ödemem lazım mı?"
Gülmesiyle ben de başımı tekrar arkaya yaslayıp güldüm. "Bilmem. Lee Jeno'ya sor istersen." İkimiz de en sonunda gülmemizi durdurduğumuzda şu anı düşünüyordum.
Şu an yan yana oturmuş gökyüzüne bakıyorduk, yemek yiyorduk ve bu hayal edemeyeceğim şeylerin başında geliyordu belki de. "Jeno," O da başını benim gibi duvara yasladığında ona baktım. Aramızda maksimum 5-6 parmak mesafe vardı, ölecektim şimdi.
"Sen hiç aşık oldun mu?" Sorusu üzerine gülümsedim. "Oldum. İki kere." Hüzünlü bakışlarına dolu gözleri de eklenmişti bu sefer. "Keşke ben de aşık olabilseydim."
"Peki neden aşık olamadın?" Sorumu sorduğum anda ellerini kucağında birleştirmişti. "Yani nedenini tam olarak bilmiyorum. Bunca zamana kadar karşıma bir sürü erkek çıktı ama yapamadım işte. Hiçbirine güvenemedim." Yutkunup devam etmişti.
"Keşke insanlara çabucak güvenebilseydim. Tereddütte kalmak insanı yoruyor." Derin bir nefes alıp sözlerinin devamını getirmişti. "Ya da belki görünüşüm yüzünden beni sevmediler."
"Ne varmış görünüşünde?" Sesim ani ve biraz yüksek çıkmıştı, Maya ürkerken aptalca gözükmesin diye sesimi kıstım. "Yani şey, ne varmış ki görünüşünde? Gayet güzelsin bence."
Utançtan yanaklarım kıpkırmızı olurken başımı çevirdim. Aferin, devam et.
"Ee, şey... Teşekkürler?" O da benim gibi utanırken halimize kahkaha atmak istiyordum. Tekrar başımı duvara yasladığımda yanaklarının kızıllığı hala geçmemiş olan Maya'ya baktım. "Gün ış- Maya?" Pot kırmadan önce sözümü düzelttim, bana bakmadan başını sallamıştı devam etmem için. "Peki bana güveniyor musun?"
Pembe dudaklarından ince bir gülümseme geçmişti o an. O gülümseme benim kalbime ince bir sızı olarak etki yaparken başını bana çevirip kahverengi gözlerini gözlerime dikmişti. "Güvendiğim ilk erkeksin Jeno."
※
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro