Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

2: vefakâr köpek kiki ile iz sürmece

2: vefakar köpek kiki ile iz sürmece

İki gün önce aynı kız gitarı satın almak için geldi.

Onu görünce içimde oluşan doluluğa ve kuşların cıvıltısına engel olamıyordum, oysaki ikinci karşılaşmamızdı. Onu herkesten korumak, saklamak istiyordum. Bir anda içimde beliren bu istek beni korkutsa da zararsızdı. Aradan kaç saat geçmişti bilmiyordum ama onu keşke görsem diye diliyordum, sanırım son zamanlarda çok dua etmeye başlamıştım. Onu ve parıltılı saçlarını, kahve gözlerini görmek için neler yapabileceğimi düşündüm.

Buna ne denirdi bilmiyordum ama çocuk değildim, hoşlantıydı işte. İlk görüşte aşk olurdu belki ama hoşlantı olmazdı, neydi o zaman bu? Koruma içgüdüsü müydü? Ona karşı olan bu hissim sadece koruma değildi, çok daha fazlasıydı ama bunu çok yakın zamanda öğrenecektim.

Yine dükkandan çıkmıştım. Siyah, sırtında yazı işlemeli ceketimi kafama tutarak dolmuş durağına yetişmeye çalışıyordum. Bir anda sağanak yağmur başlamıştı ve benim ne şemsiyem, ne de şapkam vardı. Hasta olmam yakındı, zaten çabuk hasta olurdum. Mark kız çıkarken dükkana gelmişti, aramızdaki samimiyeti gördüğünü söylemişti ama arada bir samimiyet yoktu. Onu tanıyıp tanımadığımı sormuştu, geçiştirmiştim ama elbet bir gün soracaktı.

Dolmuşu gördüğümde biraz daha hızlanıp durağa yetiştim. Kapılar açıldığı gibi dolmuşa binip kartımı okuttum. Dibine kadar dolu olan dolmuşta (evet gerçekten de dibine kadar doluydu) boş yer ararken en arkadaki ikili koltuklardan birinin boş olmasıyla oraya oturdum ve camdan dışarıyı seyretmeye başladım. Elimdeki ceketi hafifçe silkeledim ve tekrar sırtıma geçirdim.

Yüzüme vuran sıcak havayla yüzüm uyuşurken arkama yaslandım. Kafamın içinde sürekli onun görüntüsü vardı, dayanamayacak gibiydim. İçimde garip bir huylanma, gıdıklanma vardı ve benim bildiğim tek şey gıdıklanmadığımdı. Birkaç günlük şeye aşk demeye varmıyordu dilim, bir anda böyle hissetmemin sebebi içinde bulunduğum boşluk muydu? Uzun zamandır kimseyi bu denli merak etmemiştim ve bu istemsizce çok yanlış hissettirmişti.

"İster misin?" Arkasına, yani bana dönen kız ile tek kaşımı kaldırdım. Delirmiş miydim acaba? İnsan gerçeğine çok fazla benzeyen bir hologram yaratabilir miydi kafasında? "Yemek ister misin? Yeni yaptım." Bana gülümsediğinde dayanamadım, ben de gülümseyerek ağzını açtığı kaptan bir dilim kek aldım. "Teşekkürler."

Kek havuçluydu, sımsıcaktı ve bu benim en sevdiğim şeydi. İkinci kez karşılaşmamıza rağmen ismini dahi bilmiyordum, büyük ihtimalle o da benim ismimi bilmiyordu. Bu buz gibi havada verdiği kek içimi ısıtmıştı. Altı üstü bir dilim kekti, ama neden böyle olmuştu, işte onu ben de bilmiyordum. Gerçekten hiçbir şey bilmiyordum, Lee Jeno kesinlikle delirmiş olmalı.

"Çok güzel olmuş. Teşekkürler." Teşekkürümle beraber gülümsediğinde öksürüp tekrar bana dönmüştü. "Yanına kahve güzel gidebilir." Galiba anımsatmaya çalıştığı şey geçen gün elime dökülen kahveydi. Aklımı okumuş gibi tüm vücudunu bana dönmeye çalıştı oturduğu yerde. "Elin nasıl oldu?"

Elimi kaldırarak gösterdim, hatta saçma sapan bir şekilde salladım. "Geçti bile." Sonra daha da konuşmadık, ben dışarıyı seyrederken yağmur azalmıştı. Gerçi dışarıyı mı yoksa parıldayan saçlarını mı izliyordum onu bilemezdim.

Eve yaklaştığımda ceketimin cebinden anahtarımı çıkardım ve ayağa kalktım. Dolmuş dururken kıza baktım, 'Görüşürüz' falan dese miydim? Belki bir daha karşılaşmayız, diyerek omuz silktim ve dolmuştan indim. Her ne kadar karşılaşmayız düşüncesiyle veda etmesem de indiğim gibi duraksarken iç çektim, umarım karşılaşırız. Yere basmamla arkamdan birinin çarpması bir olmuştu. Ben öne doğru sendelerken dengemi sağlayıp hızla arkamı döndüm, kendisi de alnını tutmakla meşguldü.

Başını kaldırıp bana baktı. Nasıl tarif ederdim bilmiyorum, midemde bir şeyler oldu. Etraftan soyutlanmış gibiydim. Gerçi bunu son günlerde hep yaşıyordum.

"Özür dilerim." Kız garip bir şekilde özür dilerken gülmemek için kendimi zor tuttum, sorun olmadığını ellerimi sallayarak belirttim. Altı üstü bana çarpmıştı, üstelik benim canım yanmamıştı bile. Elindeki kek kabını sıkıca tutarken bana baktı. "Gerçekten bilerek olmadı, dengemi kaybettim." Gülümseyerek başımı salladım. "Gerçekten sorun değil."

Yutkunarak yüzüme baktığında ben de ona baktım. Daha önce gördüğüme göre daha da değişmişti. Biraz kilo almış gibiydi, ama aksine yüzü daha da çökmüş, siyah saçlarının rengi açılmıştı. Bu hali bana birkaç ay önce ölen kedimi anımsattı nedense, ilk defa o an ona sıkıca sarılmak ve kırık olan bütün kemiklerini birleştirmek istedim.

"Şey, iyi günler." Koşmamıştı ama hızlı adımlarla gözden kaybolmuştu. Utandığını düşündüm. Aptalca sırıtarak etrafa bakarken yerdeki anahtarlık çarptı gözüme. Sanırım onundu ve çarpışınca düşürmüştü. Eğilip aldım ve inceledim.

Ucunda bir plak vardı ve gümüştü. Anlamını merak ettim, ama bulamayacağımı fark edince iç çekerek anahtarı elime alarak gittiği yerden ilerledim. Belki sevdiği birinin verdiği bir şeydi, kaybetmesi onu üzebilirdi. En azından saklamalı ve onu gördüğüm yerde eline tutuşturmalıydım. Onun gittiği yoldan giderken sıkılmıştım, onu arıyordum ama sonuç yoktu.

Anahtarlığı arayabilirdi ama orada bırakırsam da başkası alabilirdi, aklıma gelen fikirle Mark'ı aradım. "Seninkini de alıp gelsene. Konum atarım şimdi." Aptal olmadığımı söylemiştim.

Yarım saat sonra Mark geldiğinde eğilip Kiki'nin başını okşadım. Kiki, Mark'ın kadim dostu diyebilirdim. Evcildi ama akıllı ve büyük bir köpekti, kahve saçları(?) vardı. Açıkça söylemek gerekirse bu koca tüy yumağı ile çok vakit geçiremiyordum ama işim düştü mü geliyordu işte.

"Köpüşümle ne yapacaksın ki?" Cebimden anahtarlığı çıkarıp eğildim ve Kiki'ye yaklaştırdım. "Bunu bulabilir misin kızım?" Kiki başını uzatıp elimdekini kokladığında başını okşadım. "Hadi, biraz daha." Bizden ayrılıp sallana sallana sokağı geçmeye başladığında ben de onu takip ettim. "Yine ne haltlar karıştırıyorsun acaba?" Mark'a cevap vermeyi sonraya bırakıp Kiki'yi takip ettim. Elbette ona dahiyane planımdan ve parıltılı kızdan bahsetmeyecektim.

Sadece nerede olduğunu, nerede yaşadığını merak ediyordum. Neden hep sessizdi merak ediyordum. Gün doğarken de, gün batarken de yüzüne vuran ışık asla memnun etmiyordu onu, aksine kaşları daha da çatlıyordu. Elinde olsa dünyayla kavga edecekmiş gibiydi. Sadece müziğin sesini duyduğunda mutlu oluyordu, ritim kulaklarına ulaştığında mutlu oluyordu. Tek arkadaşı müzikti ama onda bile seçiciydi.

Ara yollardan değil de ana yoldan geçtiğimizde nereye gittiğini merak ettim. Hava soğuktu ve umarım gittiği yer çok uzak değildi, üşütüp hasta olursam yataktan çıkamazdım. Tabi, o da hasta olmamalıydı.

Kiki havlayıp hızlandığında ben de adımlarımı hızlandırdım. Büyük, beyaz binanın karşısında durduğunda ben de durdum. "Burada mı?" Havlayıp patisiyle karşıyı gösterdiğinde kaşlarımı çattım.

Hastanede miydi?

"Jeno, niye geldik buraya?" Yutkunup anahtarlığı tekrar koklattım. "Yanlış gelmiş olmayasın kızım." Kiki'nin eğitimli olduğunu biliyordum, yanılmayacağını da biliyordum ama bunu istemiyordum. Evi burası olamazdı ya? Tekrar olduğu yerde kalıp hastaneyi gösterdiğinde kuzenim beni dürtmüştü. "Niye geldiğimizi sordum."

"Bilmiyorum. Bir kızı merak ettim, hastanede kalıyor galiba."

"Kızı merak edip izini sürdük, öyle mi? Eminim ki geçen günkü kız." İç çekerek kaldırıma oturmuştu. Bir şey dememişti, anlaşılan benim bir şey dememi bekliyordu. Ama ben de konuşmadım, bu sayede ilk konuşan o oldu. "Sağlıksız gözüküyordu." Ben de yere çöküp karşımdaki büyük binaya baktım. "Öyle."

Sağlığı hakkında ne düşünmem gerektiğini bilemedim, üstüme düşmezdi elbet, sadece endişeliydim. İlk defa birisi için bu kadar endişelenmiştim ve içimi yoğun bir hüzün kaplamıştı.

"Dükkana mı gitsek? Anahtarlığını bulamayınca gelir belki." Yağmur tekrardan hızlanmaya başlayınca Mark hızla ayağa kalkmıştı. "Tamam, gidelim." Ben de içimdeki kocaman sıkıntıyla beraber onu takip ettim.

cok alakasız ama mark bu kurguda biraz boyle:

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro