Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

13: bunlar için çok genç değil miyiz?

Elimdeki kitabın son sayfasını da bitirdiğimde gözlüklerimi çıkardım ve yanı başımdaki komodinin üzerine koydum.

Mark dün eski sevgilisinin mezarına gideceğini söylemişti, sabah ben de onunla beraber gidecektim. Kendini yıpratacaktı yine, paramparça edecekti. Ağlayacaktı, bağıracaktı ama yine rahat etmeyecekti. İlla sinirini alması lazımdı. Yıllar önce kaybettiğini tekrar görmek istiyordu ama ne yaparsa yapsın olmayacaktı. Sadece kendini yıpratıyordu böyle yaparak.

Yatağa uzandığımda aklıma Maya gelmişti her akşam olduğu gibi, bu halime gülmüştüm yine. Ne hale gelmiştim. Pasta yapışımızdan beri hiç karşılaşmamıştık ya da konuşmamıştık, anlaşılan çok meşguldü. Derin bir nefes aldım ve uyumak için gözlerimi kapattım.

Gözlerimi kapatmıştım ki annemin sesiyle yatağımda doğruldum. ''Jeno!'' Beni çağırıyordu, sabahın daha dokuzuydu ve bugün nöbette olduğunu zannediyordum. Odamdan çıkıp mutfağa girdim. Biri oturuyordu annemin karşısında, sırtı bana dönüktü. "Şey, misafirimiz var." Ben kaşlarımı çatmışken annemin yanına gittim ve adama baktım. "Baban." Çatılı olan kaşlarım eski haline geri dönerken yutkundum.

"Sen-"

"Oturmayacak mısın?" Başımı hızla sallayarak reddettim, aynı zamanda gözlerim hızlıca dolmuştu. "Neden geldin?" Babam yavaşça ayağa kalkarken sol elimi kaldırdım. "Gelme." Annem de bana bakarken gözyaşımı sildim ve sorumu yineledim. "Neden geldin?"

Bağırmıştım, annem şok olmuş bir şekilde bana bakarken işaret parmağımı uzattım. "Neden geldin söylesene? Gittiğin kadın tatmin edemedi mi seni?" Bu sefer annem burnunu çekerken devam ettim. "Bana sakın mecburdum ayaklarına yatma." Benziyordum, tamamen ona benziyordum. Tıpatıp.

Dolu gözlerimden yaşlar birer birer akarken yine sildim gözlerimi. "Senden nefret ediyorum. Bunca yıldır neredeydin?" Yutkundum, gözlerimin arka tarafından tüm vücuduma yayılan acıyı görmezden geldim. "Neredeydin söylesene? Kafana estiği zaman gelip gidebileceğini mi zannediyorsun sen?"

Birkaç saniye gözlerimi kapattım, annem konuşacakken devam ettim. İçimdeki nefreti kusmam lazımdı. Yıllardır babasından nefret eden biri olarak büyümüştüm ve şimdi bu nefreti kusmazsam beni yer bitirirdi. "İlkokuldan beri insanlar benimle babam yok diye dalga geçerken, ben aşık olduğumda bile bunu babama anlatmak isterken neredeydin? Niye geldin, canın istedi diye mi?"

"Seni özledim."

Yere çöktüm, ağlamak istiyordum ama karşısında yapmamalıydım. "Ben de seni özlüyordum ama neden yoktun yanımda? Dizlerine yatıp başımı okşaman gerekmez miydi?" Az öncekinin aksine sesim çok sessiz çıkmıştı, gözlerimden ardı ardına akan yaşı sildim. "Sadece git. Bir şey deme. Lütfen."

Dizlerimi kendime çekerken geriye giden sandalyenin sesini duydum, destek alarak ayağa kalkarken tezgaha tutundum ve yüzüne bakmadan odama girdim.

Kapıyı kapatırken sırtımı yasladım, ellerimle gözlerime bastırdım. "Gelmedi. O burada değil. Yıllar önce gitti o." Kendimi sakinleştirmeye çalışsam da boşunaydı, gözyaşlarım eşofmanıma damlarken ayağa kalktım. Güçlü durmalıydım.

Mark beni bu halde görmemeliydi, daha da kötü olurdu. Dolabımdan yeni kıyafetler çıkarıp üzerimi değiştirdim ve odamdan çıktım. Umarım gitmiş olurdu. Umarım onu görmezdim. Güçlü olmalıydım, acılarım beni daha da güçlü yapmalıydı yoksa bu dünyada tutunacak bir yerim olmazdı.

Mark kapının önündeydi, benim aksime takım elbisesiyle karşıma dikildiğinde gülümsedim. Elinde mavi güllerden oluşan buketi sıkıca kavramıştı.

Yutkundum, bu hali dolu olan gözlerimi daha da doldursa da belli etmedim. Mezarlık şehrin dışında kalıyordu, taksi çağırmayı tercih ettik. Yol boyunca pek bir şey konuşmadık, ama fark ettiğim kadarıyla kendisinin de gözleri ara sıra doluyordu ve belki de sevgilisinin yanına gideceği düşüncesiyle gülümsüyordu.

"Sen ağladın mı?" diye sordu, tahminimce kaşlarını çatarak. Ona bakmadan iç çektim. "Sonra anlatırım." Mark bugün her zamankinden çok daha özenli duruyordu ve ilk defa ona imrendim. En azından birisi için kendine bakıyor, dikkat ediyor ve hiçbir şeye üzülmemeye çalışıyordu.

Demir kapıdan içeri girdik, kendisi alışık olduğu yoldan giderken ben de arkasından onu takip ettim. Mermer taştaki ismi gördüğümde durdum, Mark oraya doğru giderken ben de pek de uzak olmayan ağacın dibine çöktüm.

"Meleğim..." Mark mezarın dibine oturmuş, elindeki mavi gül buketini toprağın üzerine koymuştu. "Nasılsın, iyi misin?"

Bu haline gülümsedim. Ama aynı zamanda Maya'ya yardım edemezsem birkaç ay sonra geleceğim yerin burası olduğunu hatırlamamla ona bakmaya devam ettim. Arin iyi değildi, iyi hissetmiyordu ve ben arada kalmıştım.

"Biliyorum, uzun bir süredir yoktum. Havalar çok soğuktu. Umarım üşümemişsindir." Yutkundum, elleri titrerken sol elini toprağa sürmüştü.

"Bana takım elbisenin çok yakıştığını söylerdin ve ben de bu yüzden bunu giyerek geldim bugün. Yakışıklı olmuş muyum?" Sol gözümden akan yaşı silerken Mark de az önce koyduğu gül buketine dokunmuştu.

"Bilmiyorum, belki bana kızgınsın. Ama sana yemin ederim, eğer o gün canına kıyacağını bilseydim seni asla bırakmazdım." İç çekti, eskisinden daha da güçlüydü acılarına karşı.

"Seni çok özledim. Her yıl aynı gün, on iki haziranda fotoğraflarına bakıyorum. Doğum gününü keşke beraber kutlasak ama olmuyor işte."

"Bak aklıma ne geldi, her on iki haziran gecesi bana sarılırdın, sonra boyun yetmezdi ama, kulağıma beni kendinden bile çok sevdiğini fısıldardın."

"Keşke kendimi sevebilsem senin gibi. Bu soğuk havada da üşüyorsun belki şu an. Sarılarak ısıtsam keşke ama yapamam. Keşke sarılsam, keşke öpsem seni."

Keşkelerden nefret ettiğimi fark ettim, dinlemeye devam ettim.

"Bunun için çok üzgünüm, birkaç ay önce unuttum kokunu." Ağlayacak gibi olmuştuk ikimiz de. "Bugün sen öldün. Biliyorum burada olmaktan sıkıldın. Bu soğuk havada üşüyorsun biliyorum ki. Keşke ceketimi çıkarıp sarsam narin bedenine."

Güldü, ardından devam etti. "Ama bu ceketi veremem. En pahalı takımım bu çünkü." Tekrar durgunlaştığında avucunun içine aldığı toprağa bakıyordu.

"Bir bilsen seni ne kadar özledim. Özlemek ne kelime, hasretinden öldüm. Ama yaşıyorum işte. Yaşamaya çalışıyorum. Hem, Jeno var yanımda. Çok iyi vakit geçiriyoruz birlikte."

Arkasını dönüp bana baktı, ardından tekrar mermer taşa dönmüştü. "Biliyor musun, o da aşık oldu. Eminim şu an inanmadın buna ama gerçekten aşık oldu. Ara sıra o kız için ağlıyor. Büyüdü de aşık oldu. Çok şaşırıyorum bazen." Ben de gülümsedim onunla birlikte, ayağa kalktım yavaşça.

Mavi buketi tekrar eline alıp mermerin tam önüne koymuştu. "Mavi gülleri çok seversin diye aldım. Ben olmadığımda bunlarla konuş." Boğazıma inen yumruyla gözlerimi kapattım. "Ve geceleri üstünü iyi ört. Eğer hasta olursan sana çorba yapamam. Yapabildiğim tek şey yumurta çünkü."

Gözlerinden yaşlar akarken ayağa kalktım. "Kendine iyi bak meleğim, yine geleceğim tamam mı?" Eğilip mermeri öptüğünde ağlamamak için arkamı döndüm. Kahrolmuştum. Gerçekten kahrolmuştum 10 dakikada.

Mezarlığın çıkışına ilerlerken duyduğum hıçkırık sesleri onun da kahrolduğunun göstergesiyken yutkundum, bekleyen taksiye bindim. Mark görmesin diye dolan gözlerimi sakladım, ben ağlarsam o daha çok ağlardı. Burnunu çekerek yanıma oturduğunda elimin tersiyle gözyaşımı sildim, sonra ona döndüm burnumu çekerek. "Bugün ne yapacağız?" Omuz silkmişti. "Ben evde kalacağım bugün. Kursa da ertesi gün başlarız."

Başımı salladım ve taksi evin önünde durduğunda indim. Eve gitmek istemiyordum ama başka bir yere de gitmek istemiyordum. Mecburen eve girdim, annemin olduğu tarafı umursamayarak odama girdim ve kapıyı kilitledim.

Üzerimi değiştirdim, yatağıma otururken telefonumu elime aldım. Maya'yla konuşmak istiyordum ama istediğim asıl şey sesini duymaktı. İki gündür sesini duymuyordum.

Rehbere girerken titreyen ellerimi fark ettim, aldırış etmeden Gün Işığım yazısına tıkladım. Telefon simgesine basarken derin bir nefes aldım.

Telefon dördüncü çalıştan sonra açılırken öksürdüm. "Merhaba."

"Merhaba Jeno."

İçim içime sığmazken devam ettim. "Ne yapıyorsun?"

"Kitap okuyordum. Sen?"

"Maya," dedim dolu gözlerimle. "Jeno?" Endişelendiğini sesinden anlamıştım.

"Babam geldi bu sabah." Birkaç saniye ses vermediğinde devam ettim. "Tartıştık. Daha doğrusu ben tartıştım."

"Jeno," dediğinde yumuşak sesiyle, hıçkırığımı tuttum. "Bunca yıldır yanımda değilken bir anda geliyor." İlk birkaç saniye bir şey demediğinde devam edecektim ki konuşmuştu. "Seni az da olsa anlayabiliyorum. Keşke senin benim yanımda olduğun gibi yanında olsam."

Hıçkırıklarım arasından gülerken sesini işittim tekrar. "Seni nasıl rahatlatabilirim? Şarkı söylersem ağlaman azalır mı?"

Kalbim hızlanırken elimle gözyaşımı sildim. "Bilmem." Gülerek burnunu çekmişti. "Peki, başlıyorum."

Bir elim telefonumda, diğer elim ağzımda dizlerimi kendime çekmiş sesini duymayı beklerken gözlerimi kapattım.

Little do you know, how I'm
breaking while you fall asleep
Little do you know I'm still
haunted by the memories

Sesini duyduğum anda kapattığım halde gözlerimden bir yaş düşerken yutkundum.

Little do you know I'm trying
to pick myself up piece by piece
Little do you know I need
a little more time

Böyle yapmamalıydı, şarkı o güzel sesinin yanında bir hiçti ve ben içinde olduğum çukurda daha da derine iniyordum.

Underneath it all I'm held
captive by the hole inside
I've been holding back
For the fear that you
might change your mind

Sesini telefondan duymak garipti, ama eğer yanımda olsaydı saçlarımı da okşardı belki, ama şu an sadece bununla yetinmeliydim.

I'm ready to forgive you, but
forgetting is a harder fight
Little do you know
I need a little more time

Evet, ikimizin de zamana ihtiyacı vardı. İkimiz de kendi acılarımızı unutmadan birbirimize destek olamazdık.

I'll wait, I'll wait
I love you like you've
never felt the pain, I'll wait
I promise, you don't have to
be afraid, I'll wait

Love is here, and here to stay
So lay your head on me
Little do you know
I know you're hurt while
I'm sound asleep

"Ağlama Jeno. Sen ağlarsan ben de ağlarım." Burnunu çekmiş, ardından devam etmişti. "Senin için ne yapabilirim?" Dizlerime koyduğum başımı kaldırdım ve gözyaşımı sildim. Yanıma gelebilirsin demek isterdim ama olmazdı.

"Bana sarılabilir misin?" Ağzımdan istemsizce çıkan sözcüğe karşı birkaç saniye susmuştu. "Sarılırım. Bir araya geldiğimizde yapacağım ilk iş sana sarılmak olacak. Ama ağlama, kendini yıpratma. Yine gözlerin acır sonra."

Tekrar hıçkırıp burnumu çektim. "Ağlamayacağım, gerçekten." Akan gözyaşlarımı hızlıca silip yerimde doğruldum. "Arin," dedim titreyen sesimle. Hmladığında derin bir nefes aldım. "Şimdi gitmem lazım. Sonra görüşürüz, ve teşekkür ederim." Gülüp konuşmuştu. "Evet, görüşelim. Ve ağlama Jeno."

Arama sonlandırıldığında telefonu sol tarafıma attım, bakışlarım sağ elimdeki babamı temsil eden yüzüğe giderken iç çektim. Ayağa kalkıp çekmeceden mavi defteri çıkardım.

Maya, nasılsın?

Ben pek iyi değilim.

Az önce seninle konuştuk. Bana şarkı söyledin. Yemin ederim, o kadar heyecanlandım ki... Keşke tam karşımda şarkı söyleseydin bana. Ama şu anlık elimdekiyle yetinmeliyim.

Gün batıyor, bir günün daha sonuna geliyoruz ve ben yine buradayım. Umarım bir gün seninle gün batımı izleyebiliriz. Doğuşunu da izleyebiliriz, benim için fark etmiyor.

Sürekli seni düşünüyorum, benim yanımdayken mutlu olmanı. Önceden de dediğim gibi, birine aşık ol Maya. Bu his güzel olduğu kadar da çok heyecanlandırıyor. Bazen sana bakarken dalıp gidersem beni yakalamandan ve sana rezil olmaktan korkuyorum.

Seni iyileştirmek istiyorum ama nasıl yapacağım? Senin için çok korkuyorum. Ya kendine bir şey yaparsan, ya başına bir şey gelirse? Şu kısa sürede hayatımın merkezi oldun. Sayende evet, iyi hissediyorum ama sana bir şey olacağı düşüncesiyle yaşamak da zor.

Kendimi toparlayamıyorum şu sıralar, ama senin yüzünden değil, gerçekten! Tamam belki biraz fazla düşünüyorum seni ama annem, öte yandan babam... Senin her zaman yaşadığını sadece şu son iki gündür yaşıyorum. Ve anladım ki, sen çok güçlü bir kızsın.

Sen çok güçlüsün. Sana söz veriyorum, seni kurtaracağım Maya.

Belki beni sevmeyeceksin, senin gözündeki yerim hep arkadaş olarak kalacak ama seni kurtaracağım. Beni sevmesen de olur, sadece uzak kalma benden. Seni sürekli yanımda istemem bencillik ama olmuyor işte. Sen olmadığında ve özellikle seninle uzun bir süre görüşemediğimde nefesim kesiliyor.

Biliyorum, geceleri uyumuyorsun. Neden bunu kendine yapıyorsun? Uyuman lazım. Yoksa hastalanıp yataklara düşersin. Ama sana o zaman bakamam ve çorba yapamam, çünkü ben de Mark gibi sadece yumurta yapabiliyorum.

Seni seviyorum Maya, seni çok seviyorum. Aşkımı kelimelere dökemem ama sana sarılarak bunu hissettirebilirim belki. Ve sen bana sarıldığında, ben de sana sarılacağım ve aşkımı sana hissettireceğim.

Başını omuzuma koy ve istediğin kadar kal orada. İster uyu, ister ağla. Ama ağlama, yoksa senin de gözlerin acır. Onun yerine uyu, gün doğarken sen omuzumda uyuyakal. Sonra ben seni uyandırayım ve beraber karşımızdaki manzarayı izleyelim.

Kendine iyi bak Gün Işığım.
Seni seviyorum.
Sen bilmesen de.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro