Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

12: sağanak yağmurda pasta yapıyoruz

Karşımda duran ekrana bakarken gözlerimi kıstım çünkü yaklaşık üç saattir ekrana bakmaktan gözlerim sulanmıştı. Sağ tarafımda kalan bardaktan suyumu içerken arkama yaslandım. Beynim uyuşmuş gibiydi ve karşımdaki yazıları algılamakta zorlanıyordum. Açık bıraktığım pencereden gelen rüzgar perdeyi hareket ettiriyordu, sırtıma doğru esiyordu ama hasta olur muydum, orası muammaydı.

Ekranda yazanları son kez okudum, sonsuz bir tünele girmiş gibiydim.

Maya'nın dediklerini şimdi daha net anlıyordum, parçaları birleştirince yapbozu tamamlıyordum. Neden kendini herkesten geri çektiğini, neden içine kapandığını anlamıştım. Birisi hastaydı ve o bunun pişmanlığını yaşıyordu. Bu pişmanlık onunla geçiremediği eski zamanlardan mı geliyordu yoksa?

İç çektim, gerçekten çok büyük bir çıkmaza girmiştim ve önümü göremiyordum. İş aldın başına Lee Jeno. Ellerimi saçlarımdan geçirdim stresle, onun günden güne yok olmasına göz yumamazdım. Gözlerimin önünde yok oluyordu, bir mum misali eriyordu ve bunu istemiyordum.

Ayağa kalktım, camı kapatırken bedenime doğru esen soğuğa aldırmadan camı ittim. Bilgisayarı da kapatırken duvardaki saate baktım. Saat üç olmuştu ve uykum vardı, ama aklımı kurcalayan şeyler benim uykumu inatla kaçırıyordu.

Komodinin üzerindeki lambayı açıp masa lambasını kapattım ve yatağıma uzandım yüzüstü. Ekrandaki Gün Işığım yazısına tıkladım, on dakika önce aktif olduğunu gördüğümde iç çekip telefonu elimden bıraktım ve yanı başımdaki lambayı da kapattım.

Sırt üstü uzanıp ellerimi başımın altına aldım, aklıma Maya gelirken gülümsedim.

Neden yalnızım dediğin anda aklına o gelir. Gereksiz yere gülümser, ağladığın anda aklına gelir.

Mark haklıydı, aslında her zaman haklı olmuştu. Bazen benim kabullenmeyişim ya da onun dile getirmemesi bazı şeyleri, her zaman haklıydı ve bunu ikimiz de biliyorduk. Gözlerimi kapattım, çok uykum vardı ve uyumak istiyordum.

Uyandığımda annem evde değildi, büyük ihtimal işe gitmişti. Ben de üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa girdim. Tamamen ev stiliydim, gerçi giyinmek için bile enerjim yoktu. Siyah eşofman takımımı giymiştim, siyah saçlarım elbette dağınıktı. Sol elimle bilgisayarı taşırken bilgisayarı masanın üzerine koydum.

Yumurta çıkarmak için buzdolabına yöneldiğimde buzdolabının kapağında olan renkli not kağıdı dikkatimi çekmişti.

Akşama biraz geç geleceğim, alt taraftaki dolapta krep var.

İç çekerek kağıdı aldım ve buruşturup çöpe attım, buzdolabını açıp yumurta çıkardıktan sonra bilgisayardan oyun açtım.

Annemin derdini gerçekten anlamıyordum, benimle konuşmaya çalışıyordu sürekli ama işin sonunda hep Maya'dan vazgeçmem gerektiğine geliyordu. Bu durumdan bunalmıştım ve her şeyi içime atmaktan, beni anlamak istememesinden sıkılmıştım.

Yumurtamı haşlamak için küçük bir tencerenin(?) içine suyla beraber ocağa koyarken mutfak masasına oturdum. Tam oturduğum sırada beyaz mermer tezgahın üzerinde titreyen telefonla iç çektim, kalkmaya erinmiştim ama ısrarla titremeye devam edince ayağa kalktım ve telefonu elime aldım.

gün ışığım:
günaydın
umarım uyanıksındır
dün gece fark etmedin galiba
banyoda yüzüğünü buldum
yani, senin için değerli olmalı?

Sol elimin içini alnıma vururken derin bir nefes aldım. Nasıl fark etmemiştim? Telefonu tezgaha koyup iki elimi de öne uzattım, sağ işaret parmağımdaki yüzük düşmüştü ama bunu fark etmemiştim.

Telefonu tekrar elime alıp cevap yazdım.

jeno:
sana da günaydın
uyanıktım
evet, şu an fark ettim

gün ışığım:
getirmeme gerek var mı?

jeno:
ben gelip alırım

gün ışığım:
bunu kabul edemem
dün gece buradaydın ve seni yormak istemiyorum
evinin adresini atarsan eğer kapının önüne kadar gelebilirim
eğer olmaz diyorsan sokağının başındaki çöp kutusu?

Gülümsemeye başlarken sandalyeye oturdum.

jeno:
peki
*konum*
bugün tamamen boşum, istediğin zaman gelebilirsin

gün ışığım:
tamamdır

jeno:
bekliyorum
-görüldü, 10.17am

Bekliyorum mu?

Kendi halime gülerken ocağa sıçrayan sıcak su sesi beni kendime getirmişti, hızla kalkıp ocağın altını kısarken mırıldandım. "Aşk insanı ne hale getiriyor..."

Kahvaltımı yaptıktan sonra Maya'nın mesaj atmasını beklemiştim. Evet, gerçekten de oturup iki saat boyunca mesaj atmasını beklemiştim.

gün ışığım:
ben geldim
karşımda mavi bir bina var
sen neredesin bilmiyorum ama bekliyorum

jeno:
tamam
evden çıkıyorum

Ceketimi üzerime geçirdim, dışarıya göz attığımda rüzgar çok sert esiyordu ve hafiften yağmur çiseliyordu. Maya'nın beklememesi için acele etmeliydim. Kapıyı kilitleyip evden çıkarken hızla merdivenleri indim ve apartman kapısını kendime çektiğim anda yüzüme sert soğuk çarptı.

Maya eğer bu soğukta fazla beklerse hasta olabilirdi, bu yüzden sokağa çıktım ve bahsettiği mavi binayı aradım. "Buldum." Yaklaşık elli adım uzaktaki mavi binaya ilerlerken bana doğru gelen bedenle suratıma çarpan sert soğuğa rağmen gülümseyebilmiştim.

"Merhaba." Tam karşımda durduğunda benim sağ, onun sol tarafından gelen rüzgarla öksürdüm. "Bir saniye." Yer değiştirip rüzgarı önüme, onu da karşıma alırken gülümsemişti.

"İşte yüzüğün." diyerek elini çantasına attığında savrulan mavi parıltılı saçlarına baktım. Saçlarının rengi biraz açılmıştı, göz altları eskisi kadar çökmüş değildi. Kilo almış gibiydi, ya da sadece bana öyle geliyordu. Sadece güzeldi ve sağlıklı görünüyordu.

Uzattığı yüzüğü alırken bana sabitlediği bakışlarından kaçmak için göz teması kurmamaya çalıştım, ama beni yakalamıştı. "Garip görünüyorsun." Rüzgar sırtıma çarparken kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"

"Şey gibi, ağlamak isteyip de ağlayamamışsın, gözyaşlarını tutup tüm vücuduna acı vermiş gibisin." Yutkundum, belli etmiş olamazdım. "Ah, şey, Mark ile beraberdik de, duygulandım." Aşırı mantıksız bir şey demiştim, o da bunu anlamıştı ve fazla sorgulamadan avucum içinde tuttuğum yüzüğü işaret etmişti.

"Bir anlamı var mı?" Rüzgar şiddetini arttırıp da sırtıma vururken başımı salladım. "Evet, var." Bana bakarken anlamını söylemedim ama bilmek istiyormuş gibiydi. İç çekerek yüzüğü parmağıma taktım. "Yani, babamı temsil ediyor." Gülümseyerek başını sallamıştı. "Ne güzel." Birkaç saniye öyle durmuştuk, fakat başımda hissettiğim ıslaklıkla başımı kaldırdım. Yağmur yağmaya başlamıştı ve eğer bir dakika daha burada durursak sırılsıklam olacaktık.

"Neyse, ben de gideyim. Kursta görüşürüz." Tam bana el sallayacağı sırada ağzımdan dökülen kelimeye ben bile hayret etmiştim. "Gitme." Havada kalan eli yavaşça aşağı düşerken yutkunmuştu. "Hava soğuk ve hasta olacaksın. Evin çok yakın değil."

Soğuktan kızarmış burnumu çekerken elimle evi işaret ettim. "Bize gelebilirsin, gerçekten. Hasta olmandan iyidir." Yabancı biri evine davet ediyordu onu, tokat atsa yeriydi ama yapmadı. Onun yerine kocaman bir gülümseme sundu bana.

"Senin işlerin vardır, meşgul etmek istemem." Hızla reddettim. "Hayır, işim falan yok." Israr edeceğimi anlamıştı, yavaşça başını sallamıştı. "Peki, ama yağmur bitince giderim." Gülümsedim. "Bir dakika bile gecikmeyeceksin."

Orada öylece dururken Maya çakan şimşekle ürperip yerinde sıçrarken, hızlıca eve doğru ilerlemeye başladık. İkimiz de bir şey konuşmamıştık eve gidene kadar. Fakat ayakkabılarımızı çıkarıp da montlarımızı astığımız zaman ilk diyalog kuran o olmuştu. "Ferahlatıcı." Terliklerimi giyerken ona baktım. "Yani şey, benim evimin aksine daha ferah. Sıcacık." Gülümsedim, evi bizimkinin aksine daha koyu tonlardaydı.

"Ee, kahve ister misin?" Salona geçerken oturması için yer gösterirken reddetmişti. "Teşekkürler, böyle iyiyim." Ben de karşısındaki koltuğa otururken cebimdeki telefon titremişti.

donghyuck:
bugün chenle'nun doğum günü ve akşam yine sizdeyiz
;)

Derin bir nefes aldım, nasıl unutmuştum? Maya bakışlarını odada gezdirirken bana bakmıştı. "Bir sorun mu var?" Hızla telefonu cebime sıkıştırıp başımı salladım. "Yok canım, ne olsun. Bizimkilerden gelen mesajlar işte." Gülümseyip ıslanmış saçlarını sağ eliyle arkaya atarken öksürdüm. "Elin nasıl oldu?"

Sorum üzerine eli arasındaki saçları bırakıp eline bakmıştı. "İyi. Yani acımıyor, fark etmiyorum bazen." Gülümsedim. Yağmur duracak gibi değildi, akşama Hyuck ve diğerleri gelecekti ama hazırlık yapmamıştım. Maya'yı da göndermek olmazdı ki. Ne yapacaktım?

Jaemin'in çenesini çekmemek için bir şans, ona döndüm. "Şey, pasta yapalım mı? Akşam arkadaşımın doğum günü ve buraya gelecekler. Sen de kalırsın ve kutlama yaparız. Belki." Niye böyle bir şey dediğim hakkında bir fikrim yoktu.

Şaşkınca bana bakarken yutkunmuştu. "Şey, arkadaşların beni kabul ederler mi ki?" Kaşlarımı çattım. "Neden kabul etmesinler ki?" Hızla başını sağa sola sallarken durgun bakışlarımı gözlerine çıkardım. "Ben uzun zamandır bir doğum günü kutlamadım."

Çatılı olan kaşlarım bu sefer havaya kalkarken yutkundum. "Neden?" Ellerime sabitlediği bakışlarını bana çevirmişti. "Beraber kutlayabileceğim kimse yok çünkü." Bu sefer gerçekten kalbime bir şey saplandı, diyecek bir sözüm yoktu.

"Hem akşama bir yere gideceğim. Ama istersen pasta yapabiliriz."

"Kendin yemediğin pasta için uğraşma, ben hallederim." İç çekip ayağa kalktığında yüzüne baktım. "Saçmalama, hadi gel. Eğer arkadaşlarınla güzel bir akşam geçirdiğini söylersen beni çok mutlu edersin. Benim olmama gerek yok." Tam karşımda durup sağ elini uzatmıştı bana. Heyecandan titreyen elimi uzattım. Baş parmağımın olduğu yerde yarası vardı, ayağa kalkarken istemsizce baş parmağımla yara bandının örttüğü yarayı okşamıştım.

Derin bir nefes aldığını duyduğumda parmağımı yaranın üzerinden çektim, şu an tam bir aptaldım karşısında. Ben ikimizi de mutfağa yönlendirirken kendisi tezgahın önüne geçmişti. "Hm, pasta mı?" Elimi elinden ayırıp başımı salladım. "Evet." Gülümseyip bana bakmıştı. "Un, şeker, süt, yumurta, yağ, kabartma tozu ve vanilya, kakaolu istersen kakao ve üstü için biraz meyve."

Art arda sıraladığı kelimelerin ardından ona bön bön bakmaya devam etmiştim. "Tamam, yavaşça söyleyeceğim. Un." Gülümseyerek yerimden kalktım ve teker teker tüm malzemeleri çıkardım. "Bugünlük benim çırağımsın." Gülerek yumurtaları buzdolabından çıkartırken başımı salladım. "Evet bugün çırağınım."

Yaklaşık yarım saat sonra keki fırından çıkarıp da hazırladığımız krem şantiyi pastanın etrafına sürerken Maya bunu kendi yapmak istemişti, elbette onu kıramamıştım ve o şu an sağ tarafımda pastayla uğraşırken ben, ellerimi tezgaha yaslamış ve dalgın bir şekilde onu izliyordum. "Lezzetli olduğuna adım kadar eminim. O kadar uğraştık."

Gerçekten şu anki durum bana çok komik geliyordu. Yakınımdaydı, hatta aramızda bir adım bile yoktu ve o şu an önündeki şeyle uğraşırken ben onu izliyordum. Şu anki gülümsemesine bakarak en ufak bir şeyde bile mutlu olduğunu anlamıştım. Eğer onu mutlu etmek bu kadar kolaysa hep yanında olurdum, hep mutlu ederdim onu. Sadece hep gülümsesin, ben de mutlu olayım o gülümsediğinde.

İkimiz de sandalyeye otururken dışarıya bakmıştı. "Yağmur duracak gibi, hazırlanayım." Gitmesini istemesem de onayladım ve ben de ayağa kalktım. "Pastanın nasıl olduğunu haber ver tamam mı, merak ederim." Güldüğünde ben de güldüm. Sarhoş gibi hissediyordum.

"Elbette, haber vereceğim." Son kez dışarıya bakıp evden dışarı çıkmıştı. "Görüşürüz." Ciddi anlamda ona dalmış bakarken elini önümde sallamasıyla kendime geldim. "Ah, görüşürüz."

Evden çıktığında kendimi oturma odasına attım, tam oturduğu yere uzanırken parfümünün kokusu burnuma ulaşmıştı. Sol kolumu alnıma koyarken mırıldandım.

"Tanrım, bu his neden peşimi bırakmıyor?"

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro