10: bilinmeyen bir kadının mektubu
"Senin kadar şanslı bir herif görmedim var ya, öğlen yemeğin de aradan çıkmış oldu." Mark Maya'nın aldığı hamburgeri utanmadan ağzına teperken dolu ağzıyla konuşmuştum. "Bence kimin daha şanslı olduğunu konuşmayalım, son bir haftadır yüzünde güller açıyor."
Dolu ağzıyla konuştuğunda etrafa ağzındakiler saçılmıştı, yüzümü buruştururken o da aptal aptal gülmeye başlamıştı. "Midemi bulandırdın pislik herif, al şunu." Kuzenim mutluluktan olsa gerek, kendi kendine gülerken etrafa saçmaya devam ediyordu ağzındakileri.
Peçete uzattığımda kolasından bir yudum almıştı. "İlk defa bu kadar lezzetli bir hamburger yiyorum, nereden aldı acaba bunu?"
"Ne bileyim ben, onu mu sordum kıza?"
"Keşke sorsaydın." Mark ağzı doluyken konuşurken ağzına çarpmamak için kendimi zor tutuyordum. "Aynen kanka, aynen."
Seslice yutkunduğunda Tanrı'dan sabır diledim sessizce. Şu aptalla sınanıyordum. "Siz şimdi birbirinize iyi geceler mesajı falan da atarsınız." diyerek bana göz kırptığında yanımdaki masayı kafasına fırlatmamak için gözlerimi kapattım. "Mark, susmazsan gerçekten üzerine atlayacağım."
Omuz silkip kolasını içmişti. "Neyse, beni aradığında sorarım nereden aldığını. Burger King olma ihtimali yoktur bence. Belki senin için özel yaptırmıştır."
Derin derin aldığım nefeslerin sonuna gelmiştim, üzerine atlayacağım sırada açılan kapı ile ikimiz de oraya bakmıştık. "Oo, bizimkiler de buradaymış."
Arkadaşlarım koltuğa oturduğunda Chenle ayağa kalkmıştı. Hatırladığım kadarıyla sınavları vardı en son, yani okuldan kaçamamıştı. "Evet, bu akşamki planımız ne?" Hyuck mahalle dayıları gibi sol bacağını sağ bacağının üstüne atmış, elindeki telefondan başını kaldırıp Chenle'ya bakmıştı. "Ne olabilir sence, hamburger yemeye gideriz büyük ihtimal." Mark gülerek bana bakarken Jaemin ona bakmıştı. "Komik olan ne?"
Mark, mental kırıklığı olduğunu belli etmek istercesine dolu ağzıyla gülmeye başlamıştı tekrardan, ağzındakileri etrafa saçarken dişlerimi sıktım. "Bu herif gelmesin, baksana yiyor hamburgerini işte. Sonra bize kilitliyor hesabı." İlk defa Chenle'ya hak verirken Hyuck kuzenime kısaca bir bakış atıp bana dönmüştü. "Ne oldu bu salağa?"
"Çarpılıyor herhalde."
Mark kahkaha atmaya başladığında ağzındakileri laf yerindeyse püskürtmüştü. "Tanrı yardım etsin." Hyuck'un ardından Chenle da Mark'a bakmıştı. "Her beğeni Mark abiye tedavi parası."
Düştüğüm ortama baktığımda hala nasıl delirmediğimi düşünüyordum.
"Bugün gitmesek mi ya, havaya baksanıza." Chenle koltuğa kurulup dışarı bakarken ben de başımı uzatıp baktım. Sağanak yağmur yağıyordu dışarıda, eğer dışarı çıkarsak hasta olurduk. "İyi madem, hafta sonuna gidelim."
"Ben hamburgerimi yedim, ağlayın şimdi." Mark yıkadığı elleriyle yanımıza gelirken göz devirdim. Normalde gerçekten aşırı ağırbaşlı ve olgun biriydi, bana göre, ama bugün sadece bir hamburger onu delirtmiş olmalıydı.
"Yedin mi püskürttün mü belli değil zaten." Bana kaş göz yaparken işaret parmağımı boynuma götürdüm, boylu boyunca çizgi çizerken onu öldüreceğimi belirttim. Umursamadı tabi.
Bir saat sonra yağmur daha da hızlanmadan evlere dağılmıştık, annem daha gelmemişti. Trafik yoğundu bu saatlerde, biraz geç kalabilirdi.
Üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa geçtim, kendime çikolatalı ekmek hazırlarken bir yandan da bilgisayardan şarkı açmıştım.
I love you baby and if it's quite all right,
I need you baby to warm the lonely nights
I love you baby trust in me when I say
Sesli sesli şarkıyı söylerken bir yandan da ekmeğime çikolata sürüyordum.
Oh pretty baby don't bring me down I pray
Oh pretty baby now that I found you, stay
And let me love you baby, let me love you
Sesim şarkıya karıştığı için sesimi pek duymuyordum, bu da beni daha mutlu ediyordu sesim kötü çıkmadığı için.
You're just too good to be true
Can't take my eyes off of you
You'd be like heaven to touch
I wanna hold you so much
Şu an dışarıdan nasıl görünüyordum bilmiyordum, sadece vücudunu sallayarak ve neredeyse bağırarak şarkı söyleyen bir deliydim.
At long last love has arrived
and I thank God I'm alive
You're just too good to be true
can't take my eyes off of you
Çalan telefon tüm keyfimi kaçırırken elimden ekmeği bırakıp titreyen telefonumu elime aldım. "Ne?!" Ekranda Gün Işığım yazısını gördüğümde duraksadım, şu an çığlık atsam kapıya gelirler miydi?
Aptalca dans ederken aramayı cevapladım. "Alo?" Sesimin titremesini umursamadan dansıma devam ettim. "Merhaba."
"Merhaba Maya." Konuşmasını beklerken o sessizliğe bürünmüştü. "O ses de ne?"
I love you baby and if it's quite all right,
I need you baby to warm the lonely nights
I love you baby trust in me when I say
Şarkı çalmaya devam ederken sorduğu sorudan sonra cevapladım. "Ah, müzik dinliyordum." Gülmüştü. "Son sesle mi?"
Görmese de başımı salladım. "Evet, çok sevdiğim bir şarkı." Mırıldanıp iç çekmişti. "Şarkının adı ne?"
"I Love You Baby." Sanki şarkının adını değil de duygularımı söylemiştim. Yutkunmuştu. "Güzelmiş." Başımı salladım. "Evet, çok seviyorum."
"Ben şey için aramıştım, Mark'a ulaşamadım da." Aklıma onun birkaç saat önceki hali geldiğinde güldüm. "Ben onu ararım şimdi. Numaranı vereyim ona." Eğer yanında olsaydım tüm mimiklerini ezberlerdim, ama şu an sadece mırıldanışını duymuştum. "Tamam, bekliyorum."
Oh pretty baby don't bring me down I pray
Oh pretty baby now that I found you, stay
And let me love you baby, let me love you
Kendisi de şarkıyı mırıldanmaya başlamıştı bu sefer. "Şimdi bu şarkıyı dinleyeceğim. Merak ettim."
"Beğenirsen bana haber ver, tamam mı?" Bu özgüven nereden geliyordu Lee Jeno?
"Tamam. Şey, görüşürüz?" Gülümsedim. "Görüşürüz. İyi uyu." Jeno gerçekten sınırlarını aşmıştı. "Ah, sen de. İyi geceler."
Bunu bu kadar rahat söylemesinin yanında o kadar eminim ki benim gibi utançtan kıpkırmızı olmuştu.
Görüşmeyi bitirdikten sonra bu sefer de yerimde zıplıyordum, müziğin sesini daha çok açtım.
"Aman Tanrım bana iyi geceler dedi!" Olduğum yerde zıplarken kenara bıraktığım çikolatalı ekmeğimi aldım ve ağzıma teptim. Mark'ı aramayı unutmadan rehbere girdim, aynı anda zilin çalmasıyla telefonumu bıraktım ve müziğin sesini kıstım.
Kapıyı açtığımda annem karşımdaydı, bana baktıktan sonra bir şey demedi, ben de tekrar mutfağa girdim. Tezgahın üzerindekileri topladım ve bilgisayarı da alıp odama girdim.
Gerçekten onunla konuşmak istemiyordum, başımı şişirecekti. "Jeno-"
"Kitap okuyacağım. İyi geceler."
Bilgisayarı masanın üzerine koyup kapattım ve köşeden okuma kitabımı alıp yatağıma geçtim. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu.
"Sana, beni hiç tanımamış olan sana," diye başlıyor kitap. Kadın, sevdiği adama hayatını adıyor. Ama adam, kadını hiç tanımıyor, duygusal bir bağ hissetmiyor kadına karşı.
Kadın ruhunun derinliklerinden gelen aşka karşı adam hala hiçbir şeyin farkında değil.
Zweig'in platonik aşkı doruklarda anlattığı bu kitapta, kadının şu sözleri dikkatimi çekti; "Beni teselli edecekler ve birtakım sözcükler söyleyecekler, sözcükler, sözcükler; fakat ne yardımı dokunabilir ki sözcüklerin bana? Biliyorum, ondan sonra yine yalnız olacağım. Ve insanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur."
İşte burada takılı kalmıştım. Bir insan başka bir insanı nasıl hissedebilir, nasıl onu ruhunun en derinlerinde bir kutuya saklayıp ölene kadar onun orada kalmasını ister?
Aşkı bu kitabı okurken belki de en derinlerde hissetmiştim. Bir erkeğin gözünden bir kadının aşkı bu kadar güzel ve etkileyici anlatılabilirdi.
Okudukça, kadının bu saf aşkına karşı adamın sadece bu kadınla yaşadığı yüzeysel ilişkiye karşı sinirlenmeden edemedim. Ama kadın asla kızmadı ona kendisini sevmediği için. Gerçek aşk da bu değil midir zaten?
Arin de beni hiç sevmese ona asla kızamazdım. Ben nasıl ona aşık olduğum için o bana bir şey demezse, ben de ona kızamazdım.
Yanı başımdaki telefon titreşirken mesaj atana baktım. Mark uyuyup uyumadığımı soruyordu. Uyumadığımı söyleyip Maya'nın numarasını verdim ona, ardından da kurs işini konuşması, saçma şeyler gevelememesini tembihledim.
Telefonu tam köşeye koyduğum sırada tekrar titremişti. Elime aldım, gelen mesajla nefesimi tutarken mesajı okudum.
gün ışığım:
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nu okudun mu?
bence okumalısın
şu an onu okuyorum ve o kadar etkilendim ki, aşık olamadığıma lanet edesim geldi
jeno:
ah, evet
ben de tam onu okuyordum şu an
evet, Zweig aşkı çok güzel anlatmış
gün ışığım:
yanılıyorsun, aşkı değil, platonik aşkı anlatmış
kadın için üzüldüm
jeno:
evet, platonik aşk
ben de kadın için üzüldüm
gün ışığım:
jeno, sen dedin ya iki defa aşık oldum
umarım platonik olmamışsındır
o kadın gibi hissetmen beni üzerdi
Gözlerim dolarken parmaklarımı klavyede gezdirdim.
jeno:
üzgünüm, platoniktim.
ve evet, gerçekten de o kadın gibi hissetmiştim
gün ışığım:
bu... biraz acıttı
keşke beni de senin o kızı sevdiğin gibi seven biri olsaydı
eminim ki onu çok güzel sevdin
jeno:
keşke
emin ol sevdiğinde çok mutlu hissediyorsun
ve eğer hislerine karşılık alırsan dünyanın en mutlusu oluyorsun
gün ışığım:
bu zamana kadar aşık olmadım ve o mutluluğu bilmiyorum maalesef
ama son zamanlarda çok mutluyum
jeno:
mutlu olmana sevindim, seni mutlu eden kişiyle daha çok vakit geçirmelisin
gün ışığım:
jeno
ben senin yanındayken çok mutluyum
-görüldü, 11.48p.m
※
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro