(⸙) | tuhaf bir öğleden sonranın getirileri
wildest dreams ( 🧸🧺 ) taylor swift
İşte bütün kapılar yüzüne kapanmıştı, daha fazlasını beklemek korkakçaydı. Ümidini kesmesi için büyük bir baskı varken durmadı ve ayağa kalktı, artık korkmayacaktı.
CHAPTER FIVE: tuhaf bir öğleden sonranın getirileri
NE zaman uyansam yaptıkları gibi başımda bekleyen hizmetlilerim penceremin tül perdesini açıp güneşin üzerime üzerime gelmesini sağladıklarında ellerimi gözüme siper ettim ve üzerimdeki yorganı atarak ayağa kalktım. Genelde erken uyandığım için beni uyandırmayıp uyanma vaktime kadar hazır olda bekleyen hizmetlilerim bana tas ve su getirirken içlerinden birinin saçlarımı taramasına izin verdim ve bir diğeri yüzümü sabunlu suyla yıkarken mimiksiz bir şekilde ayakta dikildim. Önceki hayatımda da bu tarz şeylere alışkın olduğum için sıkılmıyor hatta mümkünse elimden geldiğince uyumlu davranıyordum.
Bir hafta sonra beş yaşına girmek üzere olan bir çocuğa göre oldukça kibar ve anormal derecede olgun tavırlarım son zamanlarda göze batsa da bir süre onlarla uğraşmayı ve çocuklaşmayı rafa kaldırmıştım.
Fiona adlı yabancı uyruklu hizmetlim bana sarı kurdeleli beyaz bir elbise gösterirken de etkilenmemiş mimiksiz bakışlarımı korumaya devam ettim. Ann adlı bir diğeri üzerimdeki geceliği çıkarmama yardım ederken Chaeyeong adındaki de yaldızlı pembe bir elbise tutuyor ve "Yoksa bunu mu giymek isterseniz majeste?" diye soruyordu. Dadım Jieun henüz ortalarda gözükmüyordu.
"Bilmiyorum. Daha göze çarpan bir şeyler yok mu?" diye sordum onlara. Henüz deneyimsiz bu çocuk hizmetliler bir ellerindeki kıyafetlere bir de bana baktılar. Üçü de henüz çok genç olmakla beraber kendimi çok yalnız hissetmeyeyim diye benim yaşıma yakın yaşlarda olarak özellikle getirilmiştiler. Aralarında en büyük olan Fiona on dört, Ann on iki ve Chaeyeong da henüz dokuz yaşlarındaydı. Eminim ellerindeki ışıl ışıl sevimli kıyafetler o yaşlardaki kızlar için gözlerine oldukça hoş gözüküyordu.
Neyi kastettiğimi çok anlamasalar da ellerinden geleni yapmaya çalıştıkları için yardım etmek istercesine teyzem Lee Chaerin'in bana gönderdiği erken doğum günü hediyesi elbiselerinden birkaçını yatağıma serip tek tek göstermeye başladılar. İçlerinden mor renkli kabarık ve asil bir elbiseyi seçtiğim zaman gülümsediler ve hazırlanmama yardım ettiler. Saçlarımı güzelce örüp yine mor tokalar ile kurdele yaparken kuzenim Lee Mark tarafından bana gönderilmiş safir bir kolyeyi boynuma taktılar ve eserlerinden gurur duyarak bana bakmaya başladılar.
Bu kadar heyecanlı oldukları için onlarla minnetle gülümsedim ve hızlıca dışarı çıktım. Daha önceki doğum günlerim hiç büyük bir şenlikle kutlanmadığı için kenara atılmış prenses muamelesi görürken uzun süren çabalarım sayesinde az da olsa babamın ilgisini kazandığım için bu seferki doğum günüm için bir ay önceden hazırlıklara başlanmıştı. Halka bundan böyle adıma verilecek kocaman bir festival olduğunu ve bir hafta süreceğini duyurmuş, herkese hediyeler dağıtmışlardı. Daha önceleri beni varis olarak görmeyen ve ileride getirmek istedikleri kişi ile evlendirmeyi düşünen soylular meclisi bile şaşırmış, herkes kralın bilerek beni beş yaşımda tanıttığı ve önceki hayatımı huzurlu bir şekilde geçirmemi istediği konusunda söylentiler yayılmıştı.
Bizzat bu kadar büyük bir etkinlik artık halkın beni kraliyet üyesi olarak sevip saymasını sağlayacaktı; orijinal hikayede Taeyeon on yaşına gelinceye kadar ne yazık ki böyle bir etkinliğe kavuşamıyordu, bu da onun hem sosyeteye çıktıktan sonraki hayatını hem de öncesini çok etkiliyordu. Daha önce kimseyi tanımadığı için sosyeteye çıktıktan sonra doğru düzgün ilgi görmeyen Taeyeon kendisinden daha erken tanınan ve doğum günü büyük partilerle kutlanan Lilac'a göre silikleşmeye başlıyor ve henüz sosyeteye tanıtılmadan çay partisi davetleri almaya başlayan kız kardeşine kıyasla bir tane bile davetiye alamıyordu.
Sırf bunu düşünmek bile beni çileden çıkarsa da silik bir prensese göre bu kadar erken bir yaşımda böyle bir şeyi başardığım için kendimle gurur duydum. Neredeyse dört gün kalmış doğum günüme ne kadar soylu ve güçlü insan varsa teşrif edecek ve beni izleyip ileride bana yakın olmak için hamleler düşünecekti. Ayrıca babam herkesin önünde beni kutlayacak ve muhtemelen emrime bir şövalye atayacaktı. Bu çocuğun doğum günü partisi sırasında yapılan özel bir etkinlikti, ne yazık ki daha önce hiç doğru düzgün doğum günüm bile kutlanmadığı için mahrum kalmış ve kendi sarayımın korumaları ile yetinmek zorunda kalmıştım. Gülümsedim, artık bunun değişecek olması heyecan verici olacaktı.
Kendime özel olan bu şövalyeyi ve ek olarak gelen korumaları sosyeteye girdikten sonra değiştirebilecek ve kendim için bizzat yenisini seçebilecek olmam da ayrı heyecan vericiydi. Bunları düşünmek bile kendi pis işlerimi yaptırabileceğim güvenilir adamlarım olacağını düşünüp yeni planlar kurmam için beni teşvik ediyordu.
Olayın tek artısı da bu değildi, benimle yakın olmak isteyen soylular muhtemelen benim yaşlarımdaki çocuklarını da belirli gizli amaçları doğrultusunda benimle tanıştıracak ve oyun arkadaşlarım olacaktı. Önceki hikâye sayesinde bildiğim birkaç önemli aileye bu fırsatı verip Lilac'a destek olan potansiyel arkadaşları çalma fikrim de işte bu anda devreye giriyordu. Onları teker teker kendime halkıma alacak ve erkenden güçlenmeye başlayacaktım.
Hızlıca çalışma odama adımlarken de düşünceli bir şekilde son koridoru da döndüm. Öğretmenim çoktan beni orada bekliyor ve elindeki sepetteki sayısız mektubu gösteriyordu. "Önce cevap yazarak başlayalım majesteleri." dedi bana kibarca ve mektupları teker teker uzattı.
Çoğunluğu bilindik soylu ailelerden gelmekle beraber benim doğumumu tebrik ediyorlar ve iyi dileklerini diliyorlardı. Sıkıcı diye düşünerek bu kartları teker teker ayırıp bir köşeye koydum. Sıra daha özel zarflara gelince de büyük bir dikkatle okumaya başladım. İki tane Lee hanesi mühürlü zarf her gün görebileceğim bir şey değildi. İçlerindeki en süslü olanı büyük bir heyecanla açtım.
Teyzem Lee Chaerin'den gelmişti.
Orijinal hikâyede teyzem ve annem kralı desteklemekle yükümlü bir grandük ailesine mensuptu. Ayrıca bu aile soyluların meclisinin başkanlığını yapıyor ve çevresi tarafından oldukça saygı görüyordu. Bu yüzden annemin veliaht prens Jiyong ile tanışması ve evlenme kararı alması çok da zor olmamıştı. Zaten annemden uygun bir adayın olması fazla komik olurdu. Bunun üzerine evlenmişler ve kısa bir süre de olsa birlikte mutlu olmuşlardı.
Ne yazık ki bu mutluluğu büyük bir verem hastalığı dalgası sarmış, hem Grandük Lee'nin ölümüne hem annemin ölümüne sebep olmuştu. Bunun üzerine Grandüşes olan büyükannem kahrından yataklara düşmüş ve birkaç ay sonra içtiği zehir sonucu odasında ölü bulunmuştu.
Düklüğün varisi olan teyzemse Jiyong'a kendisini veliaht olarak desteklemesi için upuzun bir mektup yazmış ve benim bakımımı gözetmek istediğini, yaşımın çok küçük olduğu için anne şevkatinden mahrum kalacağımı söylemişti. Mektubu okuyan Jiyong'sa kendi piç doğasından vazgeçmeyerek yiyin birbirinizi dercesine teyzem ve büyükbabamın akrabaları arasında asla taraf olmamış ve beni de teyzeme vermemişti.
Orijinale bakacak olursam neden ilgilenmediği kızını elden çıkararak teyzesine verme fikrini çok gördüğünü merak etmiş ve Taeyeon'a hüzünlenmiştim. Bambaşka bir hayatı olabilecekken kral yüzünden her şey burnundan gelmiş, kenara atılması yetmezmiş gibi bir de idam edilmişti.
Hikayeye geri dönersem eğer annemin Chaerin'den başka kardeşi olmadığı için düklük onun elinde gibi gözükse de dedemin erkek kardeşi işe el atmış ve erkek varis olarak henüz çocuk yaşta olan bir kızın düklüğü yönetemeyeceğini beyan etmişti. O sıralar on altı yaşında olan teyzemin koruyuculuğunu almış ve sıradaki dük olduğunu ilan etmişti. Bunun üzerine çok sinsi bir şekilde, amcası olacak bu adam resmen teyzemin veliahtlık hakkını elinden almıştı. Çünkü büyük amcam Lee Minho'nun hem Mark hem de Sunmi olmak üzere zaten iki çocuğu vardı.
Düşününce Mark veliaht grandük olarak benim taht hakkımı da tehdit ediyordu. Eğer varis elinden gelenin en iyisini yapamazsa dük ailelerine mensup olan çocukların yeterince destek toplamaları sonucunda taht varisi olma hakları vardı. Bunun ürkütücü olduğunu düşündüm, önceki hikayedeki aptal Taeyeon tahtı üvey kız kardeşine kaybetmiş olsa da benim en büyük düşmanım o değil de kendi öz ailemden biri olabilecek gibi duruyordu.
Henüz 38 yaşlarında olan büyük amcamın kitapta en kurnaz karakter olarak geçtiğini hatırladım ve ürperdim. İleride nasıl amaçları olacağını tahmin etmek zorundaydım. Yavaşça teyzemin mektubunu okumaya başladım.
Orijinal hikâyede varis yetkisini kaybedince kendi amcası tarafından on sekiz oluncaya kadar bakılan benim zavallı teyzem reşit olduktan sonra kırsal kısma gönderilmiş ve hasta denerek bu olayın üzeri kapatılmıştı. Bu yüzden hediye göndermek dışında kendi öz yeğeni ile hiç iletişim kuramamıştı.
Dengelerin değiştiğini hissettim. Mektubunda beni ne kadar merak ettiği ve özlediği hakkında şık cümlelerin dışında doğum günüme bizzat katılacağını ve bir süre de olsa yanımda kalacağını yazmıştı. İşte bu aradığım fırsattı. Teyzem benim hedefime ulaşmamda bana koşulsuz şartsız yardımcı olabilecek biricik insandı.
İkinci Lee hanesi mektubunu açtım. Düşündüğüm gibi büyük amcamdan gelmemişti. Henüz dört yaşında olan rakibim Mark'tan da gelmemişti. Büyük amcamın on sekiz yaşındaki kızı Sunmi tarafından gelmişti. Daha geçen ay sosyeteye çıkışını gerçekleştirip büyük bir reşit olma töreni yaptıran bu kız, genç leydilerin gözbebeği ve resmen sosyal çevrenin zirvesiydi. Ondan gelecek ilgi ve alaka diğer soylu leydi ve oğlanların benimle tanışmak istemesine sebebiyet verecekti.
"Sizinle gerçekten çok yakın olmak istiyorum Leydi Taeyeon, siz benim biricik kuzenimsiniz. Uzun bir süreden beri ilk defa sizi göreceğimiz için erkek kardeşim ve ben çok heyecanlıyız. Yakın kuzenler olduğumuz için birbirimizi her halükarda koruyup kollamalıyız çünkü biz birbirimizden başka akrabaya sahip değiliz. Size bir abla şefkati ile yaklaşıp büyürken yanınızda olacağımdan gönül rahatlığı ile emin olabilirsiniz, lütfen sevgiyle kalın ve o minik kalbinizi mutlu edecek şeyler yapın. Sizin en iyisine sahip olmanız gerektiğini düşünen ablanız Lee Sunmi.."
Mektubu okuduktan sonra büyük amcamın yapabileceği şeyleri düşünüp art niyet aramaya başladım ama henüz bir şey göremiyordum. Muhtemelen kendi isteğiyle bana yakın durmak istiyor ve Lee ailesini yakın göstermek istiyor diye düşündüm. Çoktan kırsal kesimde yaşayan teyzem hakkında öğretmenime soru sormuştum. Teyzemin mektubunu okuduktan sonra meraklı meraklı baktığımı gören adam "Teyzem şimdi nerede yaşıyor?" diye sorduğum anı soruya gülümseyerek cevap vermiş ve "Artık sağlığı yerinde olduğu için Lee Malikanesine geri dönmüş leydim." demişti. Kızlar evlenip kendi eşlerinin evine gitmedikçe ya da eşlerini Lee soyadını alıp kendileri ile yaşamaya ikna etmedikçe - ki genelde bu yapılırdı - Leeler hep bir arada koca bir malikanede yaşama eğilimindeydi. Bu yüzden teyzem oraya tekrar geri dönünce şaşırmadım, bu mutluluk verici bir haber olduğu için gülümsedim. Özellikle amcam* olmak üzere onların hareketlerini iyi gözlemleyecektim.
Çalışma odasındaki tüm mektupları açma işim bittiğinde öğretmenime gelecek kraliyet aileleri hakkında da soru sormaya karar verdim. Kitapta o zaman Taeyeon'un doğum günü partisi verilmediği ve her şey değiştiği için Yerim ve annesinin gelip gelmeyeceği hakkında fikir edinememiştim. Birbirlerine ilk görüşte aşık olmak gibi bir kaderleri olan Jiyong ve Heeyeon eğer birbirlerini görürlerse ne olur diye düşünmekten tedirgin olmadan edemedim. Heeyeon Yerim doğduktan yaklaşık bir yıl sonra kocasını savaşta kaybedip dul kalan bir kadın olduğundan şu an evli olup olmadığı konusunda tarih hesaplamak zorunda kalacaktım.
Kocası halktan biri demiştim, Kraliçe Heeyeon üzücü bir şekilde kendi şövalyesine gönlünü kaptırmış romantik bir kızcağızdı ve Yerim'in bir yaşında olduğu bu zamanlarda kocasının feci ölümü yüzünden sarsılıyordu. Orijinal hikâyede bu olay Taeyeon'un dadısı Jieun ile kutladığı ufak doğum gününden sonra mı yoksa önce mi gerçekleşiyor çok emin olamasam da iki türlü de babamın Heeyeon'a gitmeyeceğini düşündüm. Birinci neden eğer ölümden önceyse kadının evli olacağı içindi, ikinci nedense kocası ölmüş olduğundan matem tutacağı içindi. İki şekilde de herhangi bir ilişkiye kapalı olacaktı.
İçim rahatladığı için bir oh çektim ve doğruca bahçeye çıktım. Amacım küçük şövalye altyapı birliğini bulup onlarla konuşmaktı.
Krallığımızdaki askerler ikiye ayrılırdı. Sıradan şövalyeler olanlara Mavi Şahinler denir ve onlar normal dünyada olduğu gibi rütbe alır, küçük yaştan itibaren altyapıya katılır, bazen şövalye akademisine gider ve asıl birliğe girerlerdi. İkinci kısım ise efsane sayılabilecek, halkın bile haberinin olmadığı bir birlikti. Onlara Kızıl Ölüm denirdi ve sadece Kral ve Kraliçeye itaat etmekle yükümlülerdi. Genellikle suikast, ajanlık ve sarayın ne kadar pis işi varsa onları yaparlardı.
Mavi Şahinler birliğinde kişinin soylu olup olmaması çok önem taşımıyordu. Aileler yaş sınırı olduğundan çocuklarını on yaşından küçükken krallığa bağlı şövalye akademilerine yazdırıyor ve belki büyük bir şövalye olur diye büyük bir umutla bekliyorlardı. Çünkü şövalyelik burda fakir ailelerin gurur duyabileceği, zengin ailelerin ise övünebileceği para getiren bir meslekti. Sonrasında akademide ne kadar okuduğu önemsiz olan ve belirli yeterlilik seviyesine ulaşmış çocuklar altyapıya seçiliyordu. Şanslı altyapı askerleri genellikle kraliyet ailesinin küçük üyelerini koruma görevine verilir ve kendini kanıtlama şansına sahip olurlardı.
Elbette onları gözeten ve kraliyet ailesinin korunması görevinde çalışan askerler tarafından izlenirlerdi ama konumları çok ayrıcalıklı ilerlerdi. Çünkü altyapı üyeleri belirli bir yaşı doldurduktan sonra bir tabura atanır oradan rütbe atlamaya başlayıp asker olurdu ama altyapının en yeteneklileri önceden belirlenir ve kraliyet ailesine ait bir üyeye atandıktan sonra onunla büyüyüp kendini ona adayacak bir askere dönüşür, kişi kendi şövalyelerini değiştirse bile saraydan ayrılmaz ve onu korumak için görevli olan gruba katılırdı. Onların da genel adı Sarayın Gülleri'ydi. Benim için seçilecek şövalyeler de onlardan olacaktı.
Oysaki Kızıl Ölüm daha farklı bir olaya sahipti. Onlar genellikle soyluların büyü gücü yüksek çocukları arasından seçilen, arada aralarına altyapıdaki gerçekten yetenekli öğrencilerin de katıldığı gizemli bir gruptu. Zor bir eğitimleri vardı ve onları görmek gerçekten zordu. Byun Baekhyun da onlardan biriydi. Soylu bir aileye mensup olmasa da büyü gücü mucizevi bir şekilde ortaya çıkan ana karakterden de bu beklenirdi. Çoğu kişi onun hakkında acaba gayrimeşru mu iddialarında bulunsa da hiçbirine kulak asmayacak kadar soğukkanlı bir karakterdi.
Nihayet nefes nefese bahçeye çıktığımda etrafı gözetledim ve doğruca altyapı grubunun eğitim aldığı yere koşmaya başladım. Bugünkü hedefim Park Chanyeol'u bulmak olduğu için hata yapamazdım. Chanyeol denen bu şövalye henüz on üç yaşında olsa da önemli bir rolü olan yan karakterlerden biriydi. Yerim'in şövalyesi olup Baekhyun ile arkadaş olmuştu. İkisi de aynı fakir kasabada büyüdüğü için birbirlerinin en büyük destekçileriydi. Her ne kadar Baekhyun ile karşılaşmama neden olacak olsa da bu riski almam gerekiyordu çünkü Chanyeol'u kaybetmem demek bana şövalye yemini edip benim için elini kirletecek yegâne kişiyi kaybetmem anlamına geliyordu. Chanyeol Yerim'in sevimli hareketlerinden etkilendiği için ona bir abi şevkati ile yaklaşmış ve Baekhyun ile tanışıp aşık olmalarında büyük bir rol oynamıştı.
Taeyeon'un gönderdiği suikastçilerle canını ortaya koyarak savaşmış ve yine çok sevdiği arkadaşı ve kendine yakın gördüğü kız için ölmüştü. Onun bu hazin sonuna acıdığımdan mıdır yoksa güçlü olduğu için harcamak istediğimden mi bilmiyordum ama onu yanımda tutmak istiyordum. İşte sırf bu yüzden onu bulmam ve karşısına geçip aynı kutlanacak ilk doğum günü partisinde Yerim'in yaptığı gibi o cümleyi söylemem gerekiyordu. Kalbini eritmem ve bu genç yaşında Mavi Şahinlere girecek yetenekli grubun arasından sıyrılıp Saray Gülü olmak için başvuru yapmasına neden olmam gerekiyordu. Mavi Şahinlerin katılma yaşı on altıydı ve orijinal hikayede Chanyeol on beşinde bazı saray durumları nedeniyle Güllere başvuru yapıp yedi yıl sonra Yerim'in korumasına atanıyordu. Bu olayları beklersem eğer asla gerçekleşmeyecekleri için Chanyeol'ün geleceğinde büyük değişmeler olacaktı ve ben elimdeki kozlardan birini kaybedecektim.
Büyük bir hırsla kendimi eğitim alanına atıp koşmaya devam ettim. Eğitmen beni görüp gülümsedi ve burada ne yaptığımı sordu, ona atlara bakmak istediğimi söyleyerek koşmaya devam ettim. Bana öğrencilerin kılıç dövüşü yaptığını ve aralarına girmemek şartıyla burada dolaşabileceğimi söyledi. Ne dediğini çok da umursamayarak atların bulunduğu ahıra ilerledim. Tam da tahmin ettiğim gibi genç çocuğu onlara yem verirken yakaladım. Chanyeol gücü gelecek yıl ortaya çıkacak olan şu anlık itilen bir karakter olduğu için şanslıydım.
Ne kadar güçlenirse güçlensin kendisini bir hiç gibi hisseden bu çocuğa Yerim'in söylediği bir iki çocukça laf ışık olmuş ve kendisine farklı bir bakış açısı ile bakmasına neden olmuştu. "Ne yapıyorsun orada?" diye sordum ona ilgileniyormuş gibi.
"Hiçbir şey." diye kestirip attı beni. Prenses olduğumu fark etti mi emin olmasam da umursamadım ve devam ettim. "Neden onlarla değilsin?"
"Çünkü ben beceriksiz bir aptalım. İyi olduğum tek şey ayak işleri. Bu yüzden ben burayı hak ediyorum. Atların yanındaki çöp kovalarını." Onun dediği şeye içerlenmiş gibi bakan siyah at kişneyip çocuğu yüzünü yaladığında iğrenmiş bakışlarımı gizlemeye çalıştım. Bu at muhtemelen kitapta geçen Kara İnci olarak bilinen Chanyeol'ün biricik atı olmalı diye düşündüm.
Çocuğun bu kadar umutsuz olacağını düşünmemiştim, bu sözleri onu iten kakan kişilerin söylediğinden adım kadar emindim. Sanırım şimdi tam sırası diye derin bir nefes aldım. "Kendine bu kadar acımasız olmamalısın. Sen çok şey olabilirsin, hiçbir şey olman içindeki potansiyeli göremeyecek kadar kör olduğun anlamına geliyor. Eminim birazdan ağlayacaksın da ama kaderinden böyle kaçamazsın. Geleceğin ne gibi bir aydınlık getireceğini bilemezsin, belki de ölürsün ama denemeye devam edersin. Eğer biri sana kötü bir şey derse daha çok denemeli ve çabalamalısın. Kimse susmayı kesmez çünkü her zaman söylenecek şeyler vardır, önemli olan kendi kafandaki felâketi susturmaktır. Hadi elini ver de birlikte dönelim geri, sen buradaki en çok izlemek istediğim abisin." dedim ve gülümseyerek antrenman alanına gitmek için elimi uzattım. Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Beş yaşındaki benin melek mi yoksa başka bir şey mi olduğunu anlamak istiyordu.
Çekinerek elimi tuttu ve ata güle güle dedi. O an büyük bir davayı kazanmış gibi gülümsedim. Kitaptaki Yerim bu kadar büyük bir motivasyon konuşması yapmamış ve ona "Kendini kötü hissetmeyi hak etmiyorsun, elinden geldiğince gülümse ağbey. Hadi elimi tut da birlikte dönelim." gibi bir şey söylemiş, yaşça daha büyük ve güçlü olan Chanyeol'ü yine böyle bir alandan antrenman alanına geri götürmüştü.
Ondan çok daha iyi olduğumu düşünürken elimi sıkıcı tutmuş olan uzun boylu çocuğa baktım. Yanımda o oldukça ölüm için endişe etmeyi bırakacaktım.
( 🧸🧺 )
herkese yeniden merhaba, nasılsınız? daha uzun bölümlerle döneceğimi söylemiştim.
öncelikle grandük kral ya da imparatordan sonra gelen en büyük mevki, tarih boyunca genelde bir sürü düklük olsa da grandüklükler sayılı olmuştur. dük ise grandükten sonra gelen bir mevkii. veliaht hakkına gelirsek, grandük ve düklerin çocuklarının da tahtta hakkı her zaman olmuştur ama prens ya da prensesler kadar değildir. yine de varisin olmaması ya da yeteneksiz olması durumlarında tahta geçmek için uğraşa girenlere az da olsa rastlanabilir. bu yüzden hikayedeki taeyeon büyük amcasının oğlu mark böyle bir şey yapar mı diye haklı olarak korkuyor.
*: orada amca diye bahsetmemin nedeni bahsedilen dükün, taeyeonun anneannesinin kardeşi olması. mark ve sunmi ile de ikinci dereceden kuzen oluyorlar sanırsam. yani o ikisi aslında taeyeonun annesinin kuzenleri. normalde türkçede annemizin kardeşi olarak dayı kelimesini kullansak da onun yerine amca demeyi daha mantıklı buldum çünkü dayı kelimesi çok dikkat dağıtan ve estetiği tuhaf olan bir kelime. aynı şekilde anneanneyi de kullanmadım ve büyük anne dedim. böyle olunca algılaması çok daha kolay oluyor ve birbirlerine girmiyorlar.
onun dışında sürekli büyük amca diye bahsetmem çok sıkıntılı olacağı için bir süre sonra taeyeon'un amcam demesini tercih ettim. uyarısını da burada yapmaya karar verdim, lütfen aklınız karışmasın. amcam diye bahsettiği lee minho anneannesinin kardeşi ve babası ile akrabalığı yok.
şimdiden okuduğunuz için çok teşekkür ederim 💞 görüşmek üzere ballarım 😘
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro