(⸙) | doğum günü ama ölüme yakın
graveyard ( 🧸🧺 ) halsey
Babası başka biri ile evlenirken genç kız masmavi bir elbise giymişti. Yeni küçük kardeşi ona korkunç bir sevecenlikle bakıyor ve saray halkının kalbini kazanmak adına yapmadığını bırakmıyordu.
Söyleyemiyordu, kimseye tam olarak ne hissettiğini söyleyemiyordu. Korkuyordu, zaten olmayan bir ilgiyi kaptırmaktan ve bunları uzaktan izlemekten ölesiye korkuyordu.
Elinde kocaman bir buketle yeni annesine yaklaşırken de korktu. Bu nazik görünen kadın onu sevecen bir bakışla karşılasa da korktu.
Bu düğün onun mezarı olmuştu, her şeyini kaybetmiş ve kendi elleri ile onları gömmüştü. Misafirler ise sanki bu küçük cenazeden mutlularmış gibi gelin ve damadı alkışlamışlar ve onun da bu güzel aile tablosuna katılmasını istemeye başlamışlardı. Oysaki Altın yavaş yavaş kararmaya başlamıştı, kalbindeki tüm o güzellik yerini korku, yalnızlık ve boşluğa bırakırken bu ufak mutluluğu bozmaya karar verdi. Bunca zaman boyunca kendini geri çekmişti ama artık bu son olacaktı.
CHAPTER SIX: doğum günü ama ölüme yakın
NİHAYET doğum günümün gerçekleşeceği o büyük güne ulaştığım için yatağımda büyük bir mutlulukla gerindim ve hemen baş ucumda bekleyen hizmetlilerimin beni önce yıkamasına, sonra saçlarımı yapmasına, elbisemi giydirmelerine ve yüzüme az da olsa makyaj yapmalarına izin verdim. Her ne kadar çocuk bünyem yüzüne sürülen ve kusurları gizleyen pudraya alışık olmasa da şikayet etmeyecektim. Önceki hayatımı düşündüm, o zamanlar büyük bir memnuniyet ile yaptığım makyajları ve sürdüğüm boyaları hatırladım. Şimdiki hayatımda da bunları yapabilecek kadar yaşar mıydım oldukça merak ediyordum.
Mümkünse güzel yaşamalıyım, diye düşündüm. Sadece mutlu olmak ve adalet getirmek istiyordum.
Öğleden sonra başlayan kutlamaya da böyle bir niyetle adımladım ve bu kadar güzel bir şeyi endişelenmeden kutlamam gerektiğini düşündüm. Elbette tilkilerimi serbest bırakıp bazı planlarımı yürürlüğe sokacaktım ama bu eğlenmeyeceğim ve güzel vakit geçirmeye çalışmayacağım anlamına da gelmiyordu.
Büyük bir heyecanla etrafa bakındım, şimdiden sıra olmuş olan soylular yanıma gelip beni tebrik etmeye başlamıştı. Lee hanesi henüz ortalıklarda görünmüyordu, onların son anda ortaya çıkıp şov yapmak istediklerine adım gibi emin olduğum için "İyi ki doğdunuz majesteleri." diyen bir dükün yanındaki beş yaşlarındaki kızını bana tanıştırmaya çalışmasına izin verdim. "Bu kızım, sizin yaşlarınızda. İsmi Jisoo. Umarım iyi anlaşırsınız." dediğinde gülümsedim ve kıza baktım.
Yüzü gerçekten çok güzel olan bu kibar kızın ismini romandan hatırlamıştım. Sağlığı çok yerinde olmadığı için evden çıkamıyor ve çoğunlukla kırsal kesimdeki, ailesine ait olan küçük kulübede yaşıyordu. Bu yüzden ona hikâyede gizemli güzel de deniliyordu. Yerim ile Yerim'in sosyal debutunda tanışıyorlar ve çok yakın iki arkadaş oluyorlardı. Sonrasında Jisoo, Mavi Şahinlerden Junmyeon adında yakışıklı bir şövalye ile evleniyordu ve mutlu mesut yaşıyorlardı.
"Sizinle tanıştığıma sevindim majesteleri." dedi kız, şık ve naif bir reverans yaparken. O gerçekten de romanda bahsedildiği kadar vardı. "Ben de seninle tanıştığıma sevindim." dedim ona. Ondan daha yüksek mevkide olduğum için ona hitap ederken kibarlık ekleri kullanmam gerekmiyordu. Bu dediğime oldukça mutlu olmuş olacak ki babası yanından ayrılıp beni onunla birlikte bıraktığında bile gülümsemeyi sürdürdü. Henüz hasta görünmüyordu, bu hikâyenin ilerisinde ortaya çıkacak bir şey diyip geçtim. Yerim ile olan arkadaşlıklarına istemeden müdahale ettiğime sevinmiştim. Yine de hikâyenin geri kalanına karışmayacak ve onun şövalyesi ile mutlu olmasına izin verecektim.
Daha sonra yanıma Kang dükalığı yaklaştı. Gözlerimi kocaman açtım ve bu olaydan olan hoşnutluğumu gizleyemedim. Hedefimin tam ayağıma geldiğine sevinerek Dük ve yanında gelen iki kızına baktım. Kang Seulgi ve ondan bir yaş küçük kız kardeşi Jennie işte tam karşımda duruyordu. Dük beni tebrik ederken onun arkasında durmuş meraklı gözlerle bana bakıyor ve sevimli sevimli göz kırpıyorlardı. Nihayet bu Faslı geçtiğimizde beimle tanıştırıldılar ve büyük bir gülümseme ile onlara baktım. "İyi arkadaş olalım, sizi tanımak istiyorum." dedim onlara zevkten dört köşe olduğumu belli etmeyerek. Mutlu gözlerle bana baktılar. Her gün bir prenses onlara arkadaş olmayı teklif edip samimi davranmıyordu çünkü.
Orijinal hikâyeye geri dönelim, bu iki kız kardeş kitabın oldukça güçlü karakterleri olmakla beraber Yerim'in de en yakın arkadaşları oluyor ve onu bana karşı koruyup benim foyalarımı ortaya dökmesinde ona yardım ediyorlardı. Balık avlandı diyerek sırıttım. Bütün hedeflerim tek tek ayağıma kadar gelecek gibi durduğu için bütün stresim azalmış ve kendimi daha mutlu hissetmeye başlamıştım.
"Üzerinizdeki elbise gerçekten çok güzel majesteleri." diyen Seulgi'ye samimi bir şekilde teşekkür ettim. "Sizler benim ilk arkadaşlarımsınız, bana Taeyeon olarak seslenebilirsiniz." dedim onlara, lafımım üzerine Jisoo'nun gözleri parlarken ve Jennie kızarırken. Seulgi memnun olmuş bir şekilde gülümsedi. "Bana ve kardeşime de adımız ile seslenebilirsiniz." dedi sonra. Jisoo onlardan geri kalmak istemediğini belli eden sevimli bir surat yaptı, "Bana da adımla seslenin lütfen." dedi ve gözlerini kocaman kocaman açtı. İşte o zaman fark ettim, bu üç arkadaşım oldukça güzel kızlardı.
Kang hanesi zaten genel olarak güzel bir aileydi. Anneleri Kang Düşesi Joohyun gençliğinde neredeyse bütün soyluların çıkma teklifi ettiği ve evlilik sezonunda çiçeğini alan kişilerin talip olarak kapısına geldiği bir kadındı. Kızları Jennie ve Seulgi'nin de kaderi farklı olmayacaktı.
Jennie büyüyünce genç Dük Jongin ile nişanlanacak, buna rağmen Baekhyun'un en yakın arkadaşı Taehyung'u da peşinden koşturacaktı. Seulgi'ye gelirsek, iyi talihli gibi gözüken bu kız Jisoo'nun erkek kardeşi Jin ile nişanlansa da genç veliahtın eski sevgilisi olan Leydi Miyeon tarafından bir çay partisinde ansızın zehirle öldürülecekti.
Buna izin veremem diye düşündüm. Bu üç kız bana ileride kolaylık sağlayacak olduğu için onları korumak da benim görevim olmuştu, kitapta yaptıkları yanlışları yapmalarını engelleyecek ve onlar için de mutlu son yolunu seve seve açacaktım.
Biraz daha beni överlerken de aynı kibarlık ile onlara cevap verdim. Çoğu kişi beni tebrik etmeyi bitirdiği zaman yanıma yaklaşan Lee Grandükalığı'nı görünce kocaman gülümsedim ve henüz küçük olan Mark'a sarılıp bana gülümseyen Sunmi ablama selam verdim. O ise ondan beklenmeyecek bir şeyi yaparak dizlerinin üzerine eğildi ve bana kocaman sarıldı. Sonra da bunca heyecandan dolayı fark etmediğim pembe küçük bir kutu verdi elime. "Doğum günün kutlu olsun, benim biricik kuzenim. Umarım ilerideki yaşların da sana en iyisini getirir, geleceğin de yüzün kadar güzel ve parlak olur." dedi sonra da yanımdan çekildi. Teyzem Chaerin girdi görüş alanıma.
Daha önce bu kadar güzel bir kadın görmediğim için kocaman açtım gözlerimi. Önce saçlarımı okşadı benim, sonra da sarılıp öptü. Bana dadım Jieun dışında bu kadar anne şefkati ile yaklaşan bir kişi olmadığı için anlık sarsılsam ve ağlayacak gibi olsam da ben de ona sarıldım. Normalde bu tarz bir şeye üzülmesem bile bu bedenin sahibi çok üzülüyor olmalı ki bir anlık kontrolümü yitirdim.
"Uzun zaman oldu minik prensesim. Sizin hasretiniz ile yanıp tutuştuğum onca günün ardından." dedi bana. Sonra da amcama kaçamak ve kızgın bakış attı ve tekrar bana döndü: "Artık sağlığım iyi olduğu için sizinle uzun vakitler geçirebileceğim."
Ona minnetle gülümsedim, "Ben de sizinle vakit geçirmek istiyorum sevgili teyzem, lütfen bana iyi bakın. Sizi daha iyi tanımak ve özlem gidermek için zaman kolluyorum." dedim. Bunun üzerine memnun olduğunu belli eden bir yüz takındıktan sonra bana son bir kez sarıldı ve alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Sonra tekrar amcama baktı ve büyük bir zerafetle kuzeni Mark'ı kucağına aldı ve Sunmi'nin yanına gidip ona benim ne kadar da güzel ve tam bir hanımefendi gibi büyüdüğümü fısıldadı.
Ona bakarken ne kadar gururlu hissetsem de yüzünde tuhaf bir iticilik bulunan amcama diktim gözlerimi. Yılışık yılışık sırıttı ve bana yağcılık yapmaya hazırlandı. "Sevgili yeğenim, doğum günün kutlu olsun. Sana güzelliğini simgeleyecek bir gül bahçesi hediye etmek istiyorum, umarım büyürken de onlara iyi bakar ve bununla birlikte ülkemizin biricik kraliçesi olmak için hazırlanırsın." dedi ve elimi tutup nazikçe öptü.
Bu davranışına çok bir tepki veremesem de hâlimden mutlu gibi davrandım ve teşekkür ettim. Gül bahçesi külliyen yalandı, bunu yapma nedeni benim azmimi ölçmek ve korkup korkmayacağımı anlamaktı. Beni sınamaya cesaret ediyor ve alttan alttan tehdit ediyordu. Düşündükçe biraz daha sinirlendim, etrafıma amcamın yediği bu haltı anlayan var mı diye bakınsam da herkesin hâlinden memnun bir şekilde konuşup bir şeyler yediğini gördüm. Bir yandan kimsenin bu rezilliğime tanıklık etmediğine sevindim ve sıradaki konukları beklemeye başladım.
Hâlâ Kalipso gelecek mi diye diken üzerinde duruyordum ve onun girişini gördüğüm an amcamın bana hediye ettiği gül bahçesindeki dikenlerin teker teker derime battığını hissettim. Fiziki açıdan olmamış olsa da hâlâ devam eden bu batma işi sürerken genç kadın geldi ve tam karşımda durdu. Nazik ve iyi niyetli bir gülümsemesi vardı. Yine de bu korkmamam ya da endişelenmemem için bir sebep değildi. Ne de olsa sosyetedeki herkesin gülüşleri zarifti ama insanlar birbirleri arkasından kuyu kazmakta ve insanları iyi niyetliymiş gibi gözüküp kandırmakta bir numaraydılar.
"Obelia Prensesi Kim Taeyeon'u selamlıyorum." dedi bana bakarken, "Ben uzaklardaki Genovra ülkesinin Kraliçesi Ahn Heeyeon."
Ona istemsizce tuhaf bir yüz ifadesi yaptım, bunu fark etmemiş gibi görünen tasasız kadın gülümsedi ve hediyesini sundu. Daha sonra sanki çok da gerekliymiş gibi bana kendisinin de bir yaşında küçük bir kızı olduğunu ve büyüyünce benim kadar güzel olmasını istediğini söyledi. Her ne kadar bu konuda gülümsemeye çalışsam da beceremedim ve sadece teşekkür etmekle yetindim. Bir an önce parti bitmeli ve bu kadın gitmeliydi, artık emindim.
Sırf Jennie, Seulgi ve Jisoo ile kalmayıp erkek soylu çocuklardan da arkadaşlar edindim. Jongin adlı çocukla şimdiden karşılaşan Jennie ona karşı herhangi bir tepki vermese de, küçük veliaht dük ondan hoşlanmış olacak ki sürekli kızla konuşmaya çalıştı ve onunla arkadaş olmak istediğini söyledi. Bu ilerleme beni eğlendirse de bunun geleceklerine etki edip etmeyeceğini kestiremedim ve diğer yeni oyun arkadaşlarım olan Kyungsoo ve Taemin ile oyun oynamaya devam ettim. Parti boyunca babam, Lee Hanesi ve Kalipso'nun suratını bile görmek istemiyordum.
Zaten halka sunuluşumda bana eşlik eden ve sonrasında yalnız bırakan adam da aynı düşüncedeydi ki çoktan ortadan kaybolmuştu. Bu kadar ilgisiz bir baba ile geçinmek şimdiden bu kadar zorken gelecekte neler olur bilememek beni sinirlendirse de kuzenim Sunmi ve amcam Minho'nun etrafa bakınıp hararetli hararetli bir şeyler tartıştığını hemen fark edebildim.
Ne gibi bir şey için tartışıyorlar ya da plan mı yapıyorlar bilmek istiyordum ama henüz beş yaşında olduğum için beni entrikalarını anlatacak kadar Lee görmediklerinin farkındaydım. Yine de burada kalacakları için öğrenmeyi umuyordum. Ne yazık anne tarafından hanem ve doğum günüme gelen misafir soylu aileler - başka ülkelerden gelen krallar, kraliçeler, prensler, prensesler, din adamları, meclis üyeleri... - de burada bir hafta kalacak ve ülkemiz tarafından misafir edileceklerdi. Bu upuzun süreç boyunca ne eşi ne de çocuğu ile gelmiş olan Heeyeon'un üzerinden gözümü ayırmamalıydım.
Doğruca kızların yanına gidip onlara kütüphaneyi göstermeye karar verdim ve geçici olarak balo havasından kurtuldum, ya da öyle sandım.
Kader bazen ne olursa olur bir şekilde kendini gerçekleştirir diye bir laf vardır, işte tam da bunu yaşıyordum. Bunca şeyden kaçarken bu zamana kadar yaptığım her şeyin yok olacak olması fikri ile karşılaşmayı hiç düşünmüyordum.
Bir haberci, babam ve Kraliçe Heeyeon bizim saklandığımız ve olan biteni dinlediğimiz o duvarın arkasında duruyor ve bir şeyler konuşuyorlardı. "Bunu nasıl desem bilmiyorum majesteleri, inanın parti için sorun çıkmasını istemedim. Bu yüzden burada haber vermeye geldim." diyordu haberci, babam onu kaba bir dille onaylarken.
Kraliçe Heeyeon'un ise diken üstünde olduğu belliydi. Bir şeylerden korkuyor ve ne söyleyeceğini bilemiyor gibi gözüküyordu. "Lütfen daha fazla bekletmeyin beni." dedi aniden.
"Tamam öyleyse, lütfen duyduktan sonra sakin olunuz, eşiniz..." dedi adam, "Eşiniz savaşta vefat etti."
Dinlediğimiz insanlar büyük bir şokla haberciye bakarken - kraliçe büyük bir şokla kendinden geçmişti - beynimden vurulmuşa döndüm, şokla benimle birlikte olayları dinleyen Seulgi, Jennie ve Jisoo'ya baktım. Onlar da şok olmuş olacaklar ki konuşmadılar. Ne yapacağım hiç bilmeyerek bu olayın bu tarihte gerçekleşmesine akıl sır erdiremedim. Mahvolmuş gibi hissetsem de her şeyin düzelebileceğini umdum ve kızları da çağırarak kütüphaneye giden koridorda yürümeye başladım. Bu olaydan bahsetmemelerini rica etmiştim.
Çabucak geçerli bir plan düşünmeli ve Heeyeon'u burdan göndermeliydim.
( 🧸🧺 )
umarım bölüm başlarında koyduğum kesidin taeyeon'un düştüğü dünyaya ait kitaptan olduğunu fark edebilmişsinizdir. bilinçli olarak taenin orijinal hikâyeyi anlatırken bahsettiği olaylarla alakalı kesitler yazıyorum ve yukarıdaki kesit de reenkarnasyon olmayan taeyeon'un dünyasındaki evlilikten bahsediyor.
umarım bölüm hoşunuza gitmiştir, anlamadığınız bir yer olursa sormaktan çekinmeyin ben hep burdayım :3 sizi seviyorumm 💞
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro