Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

on dört




HJ

Hongjoong ve Seonghwa birkaç sokak ötedeki yurda doğru yan yana yürüyerek ilerliyorlardı.

Hongjoong sürekli karanlık bölgede etrafına bakınarak herhangi birisinin veya bir düşmanın yakınlarına yaklaşmadığına emin olmaya çalışıyordu. Elini herhangi bir durumda hızla ateş edebilmek için silahının üzerinde hazırda bulunduruyordu.

"Sen gerçekten iyi misin? Yaranı diyorum yani?" diye sordu Seonghwa bakışlarını yanındaki genç adama çevirerek.

Hongjoong kısa bir anlığına sarışına baktı ve ardından bakışlarını tekrar yola çevirdi. "İyiyim."

Seonghwa, Hongjoong'un yüzüne bakarken duraksadı ama hızla gözlerini çevirip başını sallayarak onayladı.

Hongjoong o anda en son öldürdüğü adamdan sonra maskesini çıkarttığını hatırladı. Uzun süre taktığında derin nefes alamadığından rahat nefes alabilmek için çıkarmıştı.

Fakat tekrar takmayı unutmuştu.

Seonghwa artık kimliğini biliyordu.

Başkasının kimliğini öğrendiği ya da sızdırdığı durumlarda yaptığı tek bir şey vardı: onları öldürmek. Fakat kendisini kimliğini ifşa ettiği yanındaki kişiyi öldürmekten alıkoyan bir şey vardı. Ne olduğunu bilmiyordu ama hissediyordu.

Sarışın genç adama kısa bir anlığına baktı ve ardından maskesini takıp sert yüz ifadesi takınarak yürümeye devam etti.

Seonghwa, Hongjoong'un maskeyi taktığını fark edince merakla ona baktı. "Sorun ne? Neden maskeni taktın?"

"Kimse nasıl göründüğümü bilmesin diye. Sen benim kim olduğumu biliyor musun ki?" diye sordu Hongjoong sinirlenmiş bir şekilde.

Seonghwa hızla başını sallarken gözlerini kaçırdı. "Senin gibi kimseyle tanışmadım."

Hongjoong dalga geçercesine güldü. "Çoğu insan bu tarz şeylere tanık olduğunda kaçıp gider. Ama sen ne yaptın? Orada öylece dikildin, hatta yaramı tedavi etmeyi teklif ettin," dedi Hongjoong sesindeki kıkırtı tınısıyla.

"Şey, bir doktorun yapması gereken şey bu. Eğer birisi yaralıysa, düşman veya dost fark etmeksizin bir doktor olarak işimizi yapıp yaralıyı tedavi etmeliyiz," diye açıkladı Seonghwa.

Hongjoong bir kaşını kaldırarak Seonghwa'ya baktı. "Yani katil olan benim gibi biri için bile kendinizi canınızı feda eder misiniz?"

"Şey... o kişiye bağlı sanırım. Ben yine de ne olursa olsun yardım ederim," dedi açıkça.

"Çok cesursun," dedi Hongjoong gülerek.

Seonghwa'nın yüzü Hongjoong'un küçük iltifatıyla aydınlanırken kocaman gülümsedi. "Teşekkürler! Sen de harika iş çıkardın bu ara," diye iltifat etti utanarak.

Hongjoong, Seonghwa'nın iltifatını duyar duymaz kıkırdadı. "Gerçekten mi? Adamı öldürürken mi yani? Bunu ilk kez duyuyorum."

Seonghwa sadece kıkırdarken biraz daha yürüdükten sonra Seonghwa'nın yurduna varmışlardı.

"Şey, ben burada yaşıyorum. Sanırım artık gitmeliyim," dedi Seonghwa ve yüzünü Hongjoong'a doğru çevirdi.

"Tabii. Dikkat et, tamam mı? Yurttan sakın yalnız başına çıkma," diye hatırlattı Hongjoong.

Seonghwa başıyla onaylayıp yurda girmek üzereyken hala dikilip ona bakan Hongjoong'a baktı.

"Neden girmiyorsun?" diye sordu Hongjoong kaşlarını çatarak.

Seonghwa ensesini kaşırken dudağını ısırdı. "Ee... bana adını söylemedin."

"Cidden adımı bu kadar çok mu bilmek istiyorsun;?"

"Ş-şey... tekrar karşılaşmayacak olsak da adını öğrenmek istiyorum. Ah, ama po-polise gidip öteceğimi falan düşünüyorsan gitmeyeceğim! Söz veriyorum!" dedi Seonghwa kekeleyerek ve elini kaldırarak Hongjoong'a polise gitmeyeceğine dair tekrar söz verdi.

Hongjoong, Seonghwa'ya bakıp güldü. Başını sallayarak derin bir iç çekti ve arkasına döndü.

O anda Seonghwa hayatını kurtardığı halde adını bile öğrenemeyeceğini düşünerek hayal kırıklığına uğradı.

Fakat astığı yüzüyle giriş kapısına doğru ilerlerken Hongjoong'un sesini duydu.

"HJ. Bana HJ diyebilirsin."

Seonghwa duraksadı ve hızla başını çevirip gözlerini hala üzerinden çekmeyen Hongjoong'a şaşkınlıkla baktı.

Ardından yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti ve sonunda yurduna girmeden önce el salladı.

Hongjoong da arkasına dönüp uzaklaşmadan önce gülümsemesine engel olamadı.

•~x~•

Viper

Yeosang klubü ziyaret ettikten sonra hızla yurda geri dönme düşüncesiyle arabasına doğru ilerledi.

Seonghwa'ya kaldıkları bölgede kaçırılma vakalarının arttığını söylemeyi unutmuştu. En yakın arkadaşına bir şey olmasından endişeleniyordu. Ve Seonghwa'nın aramalarına cevap vermemesi endişesini daha da kamçılıyordu.

Ya kaçırıldıysa?

Ya yurdun içindeyken alıkoyoulduysa?

Ya dışarı çıktıysa ne saldırıya uğradıysa?

"Hey, acelen ne öyle?" diye sordu Chungha endişeyle Yeosang'ı arabasına doğru takip ederken.

"Geri dönmem lazım. Arkadaşıma kaçırılma olaylarından bahsetmeyi unuttum. Ayrıca telefonlarıma cevap vermiyor. Durmaksızın arıyorum ama direkt sesli mesaja düşüyor," dedi Yeosang arabanın kapısını açık ve hızla sürücü koltuğuna oturdu.

"Kendine dikkat et, olur mu?" dedi Chungha. Yeosang başıyla onayladı ve motoru çalıştırıp yurtlarına doğru yola çıkmadan önce gülümseyerek başıyla onayladı.

Sonunda yurda varınca diğer öğrencileri uyandırmayacak şekilde sessiz olmaya çalışırken merdivenleri ikili üçlü atlayarak odalarına varmıştı.

Hiç zaman kaybetmeden anahtarı kilide sokup kapı kolunu çevirdi ve hala ışığı yanan odasına girdi.

"Seonghwa?" diye seslendi Yeosang endişeyle, Seonghwa içerde mi diye tüm odayı gözden geçirdi.

Cevap yoktu.

Yeosang kanının çekildiğini hissetti.

Seonghwa odada değildi.

"Siktir," dedi ve hızla telefonunu çıkarıp Seonghwa'yı tekrar aradı.

Telefonu kulağına dayadı ve Seonghwa'nın cevap vermesini bekledi. Her bir çalışta kalbi tekliyordu.

"Sangie?" Ses uzaktan duyuldu.

Yeosang ona seslenen tanıdık sese doğru başını hızla çevirdi. Ve Seonghwa'yı elindeki poşet torbayla ve kapüşonlu hırkasıyla karşısında buldu.

Pembe saçlı genç adam hızla arkadaşına doğru koşturup sarılınca Seonghwa şaşkınlıkla tökezledi. Yeosang'ın ani davranışıyla Seonghwa endişelenmişti.

"Sangie, her şey yolunda mı?" diye sordu Seonghwa sarılmasına karşılık vererek. Kollarını etrafına sararken Yeosang daha sıkı sarıldı.

"Nerelerdeydin? Bir yerine bir şey oldu mu? Sen-" Yeosang kollarının arasından çıkıp telaşla Seonghwa'nın bir yerine bir şey oldu mu diye kontrol etmeye başladı. Sorularına devam ederken aniden boynunda gördüğü şeyle gözleri kocaman açıldı ve sorusu yarıda kaldı.

Arkadaşının boynunda koyu bir morluk vardı.

"Sangie? İyi misin sen? Hadi önce içeri geçelim. Diğer öğrencileri sinirlendirmeyelim."

Yeosang, Seonghwa'nın elini tutup yurt odasının içine doğru çekti.

"Sangie?" diye seslendi Seonghwa en yakın arkadaşına tekrar, Yeosang'ın böylesine garip davranması kafasını karıştırıyordu.

"Boynunda neden kocaman bir morluk var? Kim yaptı bunu?" diye gürledi Yeosang içeri girer girmez.

"Sangie..."

"Yemin ederim bunu her kim yaptıysa onu öldüreceğim," diye mırıldandı Yeosang. Ses tonunun ani değişimiyle Seonghwa ürktü.

"Sangie-"

"Canını yakmışlar. Ve ben seni korumak için yanında-"

"Yeosang! Lütfen beni dinler misin?" diye bağırdı Seonghwa, Yeosang'ın omuzlarından tutup silkeleyerek kendine gelmesini sağladı.

Yeosang sımsıkı yumruk yaptığı elleriyle öylece yere bakıyordu. Seonghwa, Yeosang'ın yanaklarını kavradı ve gözlerini kendi gözlerine çevirmesi için kafasını kaldırdı.

Seonghwa derin bir iç çekti. "Bana bunu yapan kişi artık bir ölü. Birisi beni kurtardı ve hatta yurduma kadar bana eşlik ederek güvenli bir şekilde yurda girdiğimden emin oldu."

Ölü mü? Ne?

Yeosang titrek bir nefes alırken yaşaran gözlerini tekrar tahta parkelere çevirdi. Gergin bir şekilde iki eliyle yüzünü kapattı. Babası klübe çağırdığı için Seonghwa'yı yalnız bırakmak zorunda kalmıştı ve onun yüzünden başına bunlar gelmişti. Ayrıca onu dışardaki sorun için uyarmamıştı bile.

Seonghwa arkadaşına sarılarak sakinleşmesi için sırtını sıvazladı.

"Özür dilerim. Yaşadığın şeyler için özür dilerim. Eğer sana kaçırılma vakalarından bahsetseydim bunların hiçbiri olmayacaktı," dedi Yeosang sessizce, o da Seonghwa'ya sarılıp sıkıca hırkasına tutunmuştu.

"Yurttan çıkmamam için beni uyardığında seni dinlemeliydim," dedi Seonghwa.

"Sen güvende olduğun sürece hiçbir şeyin önemi yok," dedi Yeosang ve ikisi de birbirinden ayrıldı. Seonghwa yerdeki poşet torbayı alıp içindeki çöreği çıkardı ve Yeosang'a doğru tuttu. "Sana da aldım. Gerçi soğudular."

Yeosang yavaşça çöreği alıp gülümsedi ve çöreği saran kağıdı açarken teşekkür etti. Yaşadığı şeye rağmen gayet iyi görünen Seonghwa'yla beraber yediler.

•~x~•

HJ

"Neden gülümsüyorsun?" diye sordu Wooyoung, görevlerinden sonra sonunda bir araya gelebilmişlerdi.

Hongjoong, Wooyoung'a bakarak kıkırdadı ve başını salladı. "Hiç. Hadi eve gidelim, çok açım," dedi ve Wooyoung'u düreterek motorsikletlerine doğru yürüdüler.

"Bir tuhafsın," dedi Wooyoung.

"Neden? Ben gülümseyemez miyim?" diye sordu Hongjoong, Wooyoung'u söylediği şeye alınmıştı.

"Yine kan döktüğün için mi yoksa?"

Hongjoong genç arkadaşının sırtına vurdu ve kendi motorlarına doğru ayrıldılar. "Beni çok iyi tanıyorsun. Neden soruyorsun ki?"

Wooyoung kaskını takarken omuzlarını silkti. "Merak ettim sadece, hepsi bu. Ve beni ürkütüyorsun."

Ardından ikili motorlarını çalıştırarak Mist'in malikanesine doğru yola çıktılar.

✦✦✦


Evet Hongjoong biz de yedik gsjshj

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro