on bir
HJ
Hongjoong Mist'in malikanesindeki misafir odasında yattığı yumuşak yatakta yanına bir şeyin ya da birisinin uzandığını hissetti. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve bakışları direkt tam tepesindeki tavandan sarkan lüks tasarımlı avizeye odaklandı. Devasa odanın içindeki her bir lüks tasarıma ve yapıya göz attı; Mist'teki her şey kelimenin tam anlamıyla o kadar şatafatlıydı ki misafir odaları bile aşırı lüks görünüyordu.
Duvarlar, duvarların her bir köşesine asılmış tablolar, tavandan sarkan avizeler, kitaplıklar, büyük yatağın yanındaki küçük masa... Her şey büyüleyici ve gösterişliydi.
Gözleri yanındaki şeye kaydığında yanında yatan kişiyi gördüğü anda bakışları yumuşadı.
Zeyu'ydu. Bir eliyle Hongjoong'un kazağını sımsıkı kavrarken yanında huzurla kıvrılmış bir şekilde uyuyordu. Karşılaştığı manzara Hongjoong'u gülümsetirken Zeyu'nun saçlarını okşadı. Zeyu kıpırdandı ve Hongjoong yavaşça saçlarıyla oynarken uykusunda gülümsedi.
"Zeyu," diye fısıldadı Hongjoong.
Zeyu adının seslenildiğini duyduğunda gözlerini açtı ve Hongjoong'un hemen yanına vurup yaklaşmasını işaret ettiğini görünce Hongjoong'un göğsüne doğru sokuldu, kırık koluna dikkat etmeyi unutmamıştı.
Hongjoong da kendi koluna dikkat ederek iyice vücuduna sokularak uyuyan küçük çocuğun saçlarını okşamaya devam etti. Kendisi bir günde üç kez uyuduğu için başına giren ağrıdan dolayı tamamen uyanıktı artık.
Hongjoong'un zihni yavaşça evlerinde olan olaylara gitti.
Gözlerinin önünde öldürülen anne babası, kendi kanları içinde cansız halde yatan adamları, Venom tarafından patlatılan evleri...
Korkunç anılar gözlerinde tekrar canlanırken Hongjoong hepsini unutmaya ya da en azından hatırlamamaya çalışıyordu. Fakat her biri tekrar tekrar zihninde canlanırken Hongjoong'un kalbi paramparça oluyordu.
Hongjoong gözyaşlarıyla savaşmaya çalışırken titrek bir nefes aldı. Kendisinden küçük birisinin önünde, özellikle Zeyu'nun önünde ağlamak istemiyordu.
Ardından kapı gıcırdayarak açıldı. Hongjoong kapıyı açan kişiye baktı ve içeriye sessizce girenin Wooyoung olduğunu gördü.
"Selam, iyi misin?" diye sordu Wooyoung kapıyı kapatırken, ikilinin yattığı yatağa doğru yaklaştı.
Hongjoong gülümsedi. "Evet, sen iyi misin? Yeterince uyudun mu?"
Wooyoung başıyla onayladı ve yatağın kenarına oturdu. "Evet, artık daha iyi hissediyorum. Yaraların nasıl oldu?"
"İyileşiyorlar sanırım. Mingi nerede?"
"Hoseok Amca bir yere gittiğini söyledi. Birazdan gelir."
"Lucas flaş belleği Bay Kim'e verdi mi?"
Wooyoung mırıldanarak onayladı. "Sen uyuduktan sonra verdi. Bu arada uyanınca Bay Kim sesinle konuşmak istediğini söylemişti."
"Pekala, sağ ol Woo."
"Bir şey değil. Ben kaçar o zaman. Lucas'la takılacağım. Güle güle!"
Ardından Wooyoung gittiğinde Hongjoong huzurla uyuyan Zeyu ile baş başa kaldı.
Zeyu'nun kıpırdanıp esnediğini duydu.
"Güzel uyudun mu?" diye sordu Hongjoong çocuğa.
Zeyu uykulu bir şekilde kafasıyla onayladı ve doğrulup ellerinin tersiyle gözlerini ovaladı. "Uyurken kolunu acıttım sanırım. Özür dilerim," dedi uykulu ses tonuyla.
"Neden özür diliyorsun ki? Bir şeyim yok, bak," dedi Hongjoong sağ koluna vurarak, Zeyu'nun onun canını yakmadığına inanmasını istiyordu. Gerçi yaptığı hareket canını yaksa da acısını gülümseyerek gizledi.
Zeyu da gülüp yataktan indi. "Bunu duyduğuma sevindim. Odama gidip duş alacağım. Dünkü kıyafetlerimle uyuyakalmışım."
Hongjoong da başıyla onaylarken yatakta doğruldu. Zeyu odadan çıkıp Hongjoong'u geniş odada tek başına bıraktı.
Bay Kim'in ofisine uğramaya karar verdi. Masanın üzerindeki düzgünce katlanmış kıyafetlerle maskeyi, tabancayı, hançeri ve diğer eşyaları gördü. Hongjoong ona verilen kıyafetleri alıp kısa bir duş aldı.
•~x~•
"Hongjoong, seni tekrar görmek ne güzel."
"Sizi de öyle Bay Kim," dedi Hongjoong ofisin kapısını kapatıp masasına doğru ilerlerken.
"Rahatça uyudun mu?" diye sordu Namjoon, Hongjoong koltuklardan birisine oturdu.
Hongjoong gülümseyerek, "Evet. Bir süreliğine burada kalmamıza izin verdiğiniz için teşekkürler," dedi.
"Sorun değil. Ben de sana flash belleği bize geri getirdiğin için teşekkür ederim."
"Rica ederim," diye cevapladı Hongjoong.
"Ee... Seninle malikanede olanlarla ilgili konuşmak istiyorum. Konuyu açtığım için üzgünüm ama en azından ekibimin olayı soruşturması için neler olduğunu bilmem gerekiyor. Senin için sorun olmaz, değil mi?" diye sordu Namjoon temkinli bir şekilde.
Hongjoong başını salladı. "Hayır, olmaz. Ben de Lux'ın neden ailemi öldürdüğünü bilmek istiyorum."
"Lux, Grim ve Ivy'i mi öldürdü?"
"Şey, çatışırlarken annemin ona öyle seslendiğini duydum.. Daha önce de duymuştum o ismi ama unutmuşum. Tek hatırladığım birisi beni boğarken uyandığım ve malikanenin pusuya düşürülüp tek kurtulanların ben, Mingi ve Wooyoung oluşu."
Namjoon başıyla onaylarken sandalyesinde arkaya yaslandı. "Anladığın üzere Lux Venom'ın lideri. Babanın dostu ve aynı zamanda adamıydı. Ama bir şeyler oldu ve ardından düşman oldular. Neden düşman olduklarıyla ilgili tek bir şey biliyorum. Gerisini bilmiyorum," diye açıkladı Hongjoong'a.
"O zaman neler olduğunu sorabilir miyim? Neden ailemi öldürdüğünü sorduğumda babamın ondan her şeyini aldığını söyledi bana. Ne demek istedi bilmiyorum ama babamın geçerli bir sebebi olduğundan eminim yoksa öyle bir şey yapmazdı diye düşünyorum," dedi Hongjoong Mist'in liderine.
Namjoon hiç çekti. "Baban geçmişte çok fazla şey yaptı. O yüzden Lux'ın neyi kast ettiğini bilmiyorum. Babanın özeli olduğu için kimseye bir şey anlatmaz. Düşündüğümden daha zor olacak," dedi Namjoon iç çekerek ve şakaklarına masaj yaptı.
Hongjoong kaşlarını çatarak bakışlarını yere indirdi. "Bana bundan hiç bahsetmemişti."
Namjoon özür dilercesine baktı. "Çok üzgünüm Joong."
"Sorun değil," dedi Hongjoong iç çekerek ve Namjoon'a zorla da olsa gülümsedi.
"O zaman üyelerinle yarın konuşuruz. Neler olduğunu çözmek için tüm gün ayaktaydım, biraz dinlenmem gerek," dedi Namjoon ve o sırada esnerken Hongjoong'a içten bir şekilde gülümsedi. "Kapımız sana her zaman açık. Zeyu'nun seni ne kadar özlediğini biliyorum."
Hongjoong, Zeyu'nun onunlayken ne kadar mutlu olduğunu düşünce gülümsedi. "Evet, çok özlemiş. Diğer üyelerin de öyle. Nerede onlar bu arada?"
"Görevdeler. Yarın erken saatlerde eve dönmüş olurlar.
"Pekala. Artık gideyim. İyi geceler Bay Kim."
Namjoon kıkırdadı. "Bana sadece Namjoon ya da Amca de."
"Peki Joon Amca," dedi Hongjoong utanarak ve Namjoon kahkaha attı.
"Görüşürüz!"
Hongjoong çıkarken Namjoon'un ona el salladığını gördü. Hongjoong da ona el sallayıp ofisin kapısını kapattı.
Mingi'ye bakmak için ve Wooyoung'un nasıl olduğunu görmek için alt kata inmeye karar verdi.
Hongjoong merdivenlerden inerken Wooyoung'un koltuklardan birine tembelce oturup telefonuyla oynadığını gördü.
"Selam Woo. Mingi gelmedi mi hala?"
Wooyoung bakışlarını telefondan çekip Hongjoong'a bakarak başını salladı. "Hayır. Saat baya da geç oldu. Ne işler dönüyor acaba?" dedi genç adam ve tekrar telefonuna baktı.
Hongjoong'un kaşları çatıldı. "Hangi cehennemde acaba?"
Tam alt kata indiğinde karnı guruldadı. Malikaneyi terk ettiklerinden beri bir şey yememişlerdi ve bunu henüz yeni fark ediyordu.
"Aç mısın?" dedi aniden biri
Hongjoong yan tarafına baktığında yüzündeki her zamanki kocaman gülümsemesiyle Hoseok'u gördü. "Ah, merhaba Hoseok Amca."
"Selam! Yemek yemek ister misin?" dedi heyecanlı bir şekilde mutfağı göstererek.
"Olur," dedi Hongjoong ve ikisi mutfağa doğru yöneldiler.
Hongjoong sandalyelerden birine oturdu ve ne pişirdiğini bilmediği için sabırsız bir şekilde Hoseok'un yemeği pişirmesini bekledi.
Bir süre sonra Hoseok elinde iki tabak biftekle geldi. Hongjoong en sevdiği yemeği görünce kocaman sırıttı.
Annesi de en son aynı şeyi pişirmişti.
Ama artık ne annesinin yemeklerini yiyebiliyordu ne de annesini görebiliyordu.
Annesiyle olan son anılarını hatırlayınca yüzündeki gülümsemesi kayboldu. Hoseok, tabağı önüne koyup Hongjoong'un yanına otururken kaşlarını çattı.
"Sorun ne?" die sordu Hoseok sakince.
Hongjoong iç çekti. "Annemi hatırladım bir anda."
Hoseok üzgün bir şekilde gülümsedi. "Annenin sana hep bundan yaptığını biliyorum. Hatta bunu pişirirken de annenin tarifini kullandım. Tadına bak."
Hongjoong çatalı eline aldı ve etten küçük bir parça kesip ağzına atarak tadına baktı.
"Ee? Tadı nasıl?" diye sordu Hoseok ve Hongjoong'un bir ısırık daha alıp ardından gülümsediğini görünce kendisi de gülümsedi.
"Harika olmuş," dedi Hongjoong ağzı doluyken.
Hoseok kahkaha atıp Hongjoong'un yanağını sıktırdı. "Ağzın doluyken konuşulmaz."
Hongjoong ağzındakileri yutup kıkırdarken ağzına bir parça daha attı.
İkili yemeye devam ettiler. Mutfak, birbirlerine komik anıları anlatıp şakalar yaparken kahkahalarla dolmuştu.
Yemeklerini bitirdikten sonra Hoseok tabakları yıkarken Hongjoong yemek masasını silerek ona yardım etti.
"Gidip Mingi gelmiş mi diye bakacağım. Hemen gelirim," dedi Hongjoong sandalyesinden kalkıp ana hole doğru yürürken.
Hoseok başıyla onaylarak cevap verirken Hongjoong mutfaktan çıktı.
Malikanenin ana holüne geldiğinde dışarıdaki giriş kapılarının açıldığını duydu.
"Mingi gelmiş olmalı," diye mırıldandı kendi kendisine.
Gelenleri görebilmek için girişe ilerleyip kapıları açtı. Mingi'yi gördüğü an rahatlarken gözleri yanındaki aynı boylardaki uzun boylu çocuğa çevrildi.
Hongjoong kapıları ardına kadar açıp dışarı çıkarken karşıdan gelen ikiliye doğru ilerledi.
"Mingi, nerelerdeydin? Yanındaki ki– Yunho?!"
Kaskını çıkardığı an iş arkadaşı Yunho olduğunu fark ettiği an gözleri kocaman olurken. "Ah.. Selam HJ."
"Ne oldu sana? Jongho nerede?" diye sordu Hongjoong.
Mingi bir elini Hongjoong'un omzuna koydu. "Yunho'nun önce dinlenmesi gerekiyor. Şu anda çok yorgun ve halsiz. Sorularımızı yarın sorarız."
Hongjoong, Mingi'ye hak vererek başıyla onayladı. "Tamam. İkiniz de gidip dinlenin. Bir şeye ihtiyacınız olursa bana gelin."
İkili öncelikle Yunho'nun yaralarını kontrol ettirmek için kliniğe doğru ilerledi. Hongjoong ise malikanenin etrafını biraz keşfettikten sonra odasına geri dönmeye karar verdi.
•~x~•
Kim Namjoon
'RM'
•Mist çetesinin lideri
•Kusursuz bir lider ve yetenekli silahçı
•Çocuklara, özellikle Zeyu'ya karşı çok yumuşak. Fakat bunu kendisi için dezavantaj haline getirmiyor.
•~x~•
Hongjoong'un anne babasının ölümünün ardında büyük bir sır var
Lux kim acaba? 👀
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro