Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

dört




HJ

Uzun ve ferahlatıcı bir duştan sonra Hongjoong rahat kıyafetlerini giyip lezzetli yemeklerden yemek için mutfağa doğru ilerledi.

Sonunda duş alabildiği için çok rahattı. Yüzüne ve kollarına fışkıran kanlardan tamamen kurtulmuştu ve kanlı ve terli vücudu artık tertemizdi. Kanlı kıyafetleriyse hizmetçiler tarafından ya yıkanacak ya da yakılacaktı.

Genç oğlan yüzündeki heyecanlı gülümsemesiyle mutfağa girdi. Gülümsüyordu çünkü yemek yemeğe bayılıyordu, özellikle de annesinin onun için pişirdiklerini.

Annesi mükemmel bir aşçıydı. Çocukken yemeğini eğer annesi değil de hizmetçiler pişirdiyse çıldırırdı. Fakat artık büyümüş ve o davranışlarını aşmıştı, aşçıları tarafından ne pişirildiyse yiyordu. Yine de annesinin yemeklerini hizmetçilerin ve aşçıların yaptıklarına tercih ediyordu. Annesini çok seviyordu.

Devasa mutfağa girdiğinde annesini yemek masasındaki sandalyelerden birinde oturur halde bir elinde kitap diğer elinde özel el yapımı kupasındaki sıcak çikolatasını ya da yine kahvesini yudumlarken buldu. Annesi gece geç saatlerde bile olsa aşırı fazla kahve içiyordu, hatta sabahları uyanır uyanmaz iki bardak içiyordu ve bu da oğlunu ve kocasını endişelendiriyordu.

"Selam anne," dedi Hongjoong annesine doğru yürürken, yüzünde heyecanlı bir gülümseme vardı.

Annesi kafasını kitaptan kaldırdı ve oğlunu gördüğünde anında kocaman gülümseyip kollarını açarak oğlunun sarılmasını bekledi.

Hongjoong sıkıca annesine sarılırken annesi de oğluna sarıldı. Büyük bir sevinçle sarılırlarken sağa sola sallandıkları için annesi küçük bir çığlık attı.

"Oğlum dönmüş... Görev nasıl geçti? Aç mısın? Sana yemek yaptım, en sevdiklerinden. Sen akşam yemeğini yerken bana nasıl geçtiğini anlatırsın." Annesi Hongjoong'u yanındaki boş sandalyeye oturttuktan sonra en sevdiği yemek olan bifteği önüne koydu.

Hongjoong önündeki aşırı lezzetli bifteği görünce ağzı sulanırken gözleri mutlulukla parladı. Annesine teşekkür ettikten sonra ete dalarak arada inleyip arada homurdanarak lezzetli bifteğin tadını çıkardı.

"Ee?" diye sordu annesi oğlunun yemek yiyişine gülerek.

Hongjoong koca bir parçayı ağzına attıktan sonra anlatmaya başladı. "İyiydi. Bay Wang'ı öldürüp evini patlattık. Ve flaş belleği aldık!" dedi heyecanlı bir şekilde, eliyle ve ağzıyla patlamayı açıklarken annesi sevimli ve heyecanlı hareketlerine gülerek karşılık verdi.

"Harika! Bir yerine bir şey oldu mu?"

Hongjoong bifteğinden bir ısırık daha aldı ve dolu, şişmiş yanaklarıyla annesine baktı. "Hayır, sadece her yerim kan oldu," dedi ağzındaki eti çiğnerken.

"Ağzında yemek varken konuşulmaz," dedi annesi oğlunu azarlayarak, başparmağıyla bir yanağını sildi ve Hongjoong lokmasını yuttuktan sonra sevimli bir şekilde özür diledi ve annesine otuz iki diş güldü.

Annesi yanağını sıktırdı. "Off, çok tatlısın," diye şakıdı ve oğlu inleyerek dudaklarını büktü.

"Ben çocuk değilim artık," dedi Hongjoong şikayet edercesine.

"Sen nasıl dersen bayım. Şimdi sen yemeğini bitir, ben de babanla görüşeceğim," dedi ve Hongjoong başını sallayarak onayladı.

•~x~•

Hongjoong annesiyle yemeğini yedikten sonra yorucu görevinin ardından güzelce dinlenmek için halsiz bir şekilde odasına doğru ilerlemeye başladı.

Odasına giden yoldaki antrenman odasına doğru yaklaştı. Tam kapının önünden geçecekti ki aniden kapı açılınca korktu ama içeriden çıkan kişi terli saçlarıyla Song Mingi'ydi.

Hongjoong'un ilk fark ettiği şey arkadaşının kırmızı gözleri olmuştu. Mingi'nin ne zaman stresli, öfkeli ya da üzgün olsa gece geç saatlerde antrenman odasına girdiğini biliyordu ve bu sefer de muhtemelen hala görevinden dönmeyen sevgilisi Yunho'yu düşünüyordu. Diğer çete arkadaşı Jongho'yla birlikte ikisi de hala kayıptı ve başlarına ne geldiğini kimse bilmiyordu.

Mingi, Hongjoong'u fark etti ve arkasını dönüp odasına gitmeden önce hafifçe gülümseyip el salladı.

Hongjoong da el sallayıp arkadaşının gitmesini izlerken uzun boylu arkadaşının durumuna üzülüyordu.

"Yunho'dan dolayı mı öyle?"

Hongjoong arkasından duyduğu ani tanıdık sesle irkilerek dikildiği yerde sıçradı. Hızla kafasını çevirip masumca gülümseyen en yakın arkadaşı da olan çalışma arkadaşına bakınca arkadaşının yüzü düştü ve Hongjoong'un ne kadar korktuğunu fark edince şaşırdı.

"Sana şunu yapma dedim, tanrım! Korkuttun beni Fenix," dedi Hongjoong bir elini göğsünün üstüne koyarak, sanki arkadaşının aniden ortaya çıkmasından küçük bir kalp krizi geçirecekmiş gibi hissediyordu.

Fenix, gerçek adıyla Wooyoung kıkırdayıp dilini çıkardı. "Oops, pardon. Ayrıca bana Wooyoung diyebilirsin, biliyorsun değil mi? Evin içindeyiz."

"Biliyorum. Sana kod adınla seslenmeye alışmışım Woo."

Wooyoung gülümsedi ve öne arkaya doğru sallanmaya başladı. "Sorun değil. Ee? Mingi'ye ne oldu?" diye sordu arkadaşı, iş arkadaşlarının hala görevlerinden dönmediğini hatırlayınca ses tonu endişeyle hızla ciddileşmişti.

Hongjoong iç çekti. "Antrenman odasından çıktı. Gözleri galiba ağlamaktan şişmiş. Yunho için endişeleniyor."

Wooyoung başıyla onayladı. "Ne zaman dönecekler?" diye sordu bir umut cevap alabilmek için.

Hongjoog omuzlarını silkti ve ellerini pijamasının ceplerine soktu. "Bilmiyorum. Umalım da iyi olsunlar," dedi kendinden emin bir şekilde, çünkü iki arkadaşına da güveniyordu. Bir gün eve geleceklerdi.

"Şimdi git dinlen," dedi Hongjoong arkadaşına bir baba edasıyla.

Wooyoung somurttu. "Ama yorgun değilim."

"O zaman git ne işin varsa onu yap. Ben dinleneceğim. Güle güle."

Hongjoong, Wooyoung'un saçlarını karıştırdı ve odasına doğru ilerledi.

•~x~•

Bu bölümü geçiş bölümü olarak görebilirsiniz. Diğer bölümde yeni karakterlerle tanışacağız 👀

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro