Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

dokuz




HJ


Wooyoung minibüsü sürerken bininci kez esnerken gözleri gittikçe ağırlaşıyordu ama gidecekleri yere varabilmek için kendisini uyanık tutmaya çalışıyordu.

"Woo, dinlenmen gerek. Bu sefer ben süreyim," dedi Mingi, Wooyoung'un durumu için endişeleniyordu.

Mor saçlı genç erkek iç çekti, gözlerini yoldan ayırmadan hala minibüsü sürüyordu. "Sorun yok Gi. Ben-" Ağzını kocaman açarak uzunca bir süre esnedi. "...henüz yorgun değilim."

"Woo, bu sefer Mingi sürsün. En azından kısa da olsa bir kestirmen lazım. Kendine bu kadar yüklenme, dün çok çalıştın zaten," dedi Hongjoong.

Wooyoung sonunda başıyla onayladı ve minibüsü yolun kenarına çekti. Motoru durdu ve emniyet kemerini çözdü, Mingi'yle yer değiştirirken Wooyoung tekrar kocaman esneyerek kendisini Hongjoong'un yanına attı.

Mingi kemerini taktı ve tekrar motoru çalıştırdı. Tekrar yola koyulurlarken Wooyoung biraz olsun uyku uyuyabilecekti.

Hongjoong omzundan dürtünce dikkatini üzerine çekti. Wooyoung'un gözleri Hongjoong'a döndüğünde kendi omzuna vurduğunu gördü. "Gel omuzumda uyu, benim için endişelenme. Vardığımızda seni uyandırırım."

"Sağ ol Joong," dedi Wooyoung ve birkaç saniye sonra Hongjoong'un omzuna sokuldu. Sonunda uykuya dalınca Hongjoong arada bir mor renk saç tutamlarını okşadı.

"Peki ya sen Joong? Senin de uykun yok mu?" diye sordu Mingi, gözlerini yoldan ayırmıyordu.

Hongjoong başını salladı. "Hayır. Senin var mı?"

"Yok. Her neyse, varış yerimizden hala biraz uzağız. Eğer açsan burada biraz çikolata var," dedi Mingi ve yarısı yenmiş çikolata tabletini Hongjoong'a uzattı. Hongjoong çikolatayı alarak Mingi'ye teşekkür etti.

Dakikalar sonra Hongjoong da uyuklamaya başlayınca biraz kestirmenin kendisine iyi geleceği kanısına vardı.

Başını Wooyoung'un başının üzerine koydu ve gözlerini kapattı. Minibüs yolda akmaya devam ederken sonunda uykuya daldı.

•~x~•

"...Joong, geldik."

Hongjoong, Mingi'nin onu kolundan hafifçe dürtmesiyle anında uyandı.

Gözlerini ovuştururken kocaman esnedi. Mingi minibüsten çıkmadan önce Hongjoong'a gülümserken giydiği düz siyah tişörtü ve kot pantolonunu düzeltti.

Hongjoong hala uyuyan Wooyoung'a baktı ve bacağına vurup arkadaşını uykusundan uyandırdı.

Wooyoung inleyip Hongjoong'a daha çok sokuldu. "Beş dakika daha anne lüüüüüüütfeeenn..."

Hongjoong kıkırdadı ve Wooyoung'u dürttü. "Çoktan gelmişiz. Flaşı belleği Bay Kim'e verdikten sonra dinlenirsin, olur mu?"

"Tamam..." dedi Wooyoung uykulu bir şekilde cevap vererek ve hiç de istemeyerek Hongjoong'un omzundan kalktı ve tökezleyerek minibüsten indikten sonra kollarını ve bacaklarını esnetti.

Hongjoong peşinden takip etti ve minibüsün kapısını kapatırken sağ koluna keskin bir acı saplandı. İç çekip alt dudağını ısırırken acıyan yere eliyle masaj yapmaya çalıştı.

Mingi durumu fark edince sağ koluna bakıp masaj yapmaya çalışan liderine doğru yöneldi. Sertçe yere düştüğünde olmuş olmalı, diye düşündü.

"Hala acıyor mu?" diye sordu Mingi endişeyle.

Hongjoong başıyla onaylayıp arkasına dönerek Mingi'yle yüz yüze geldi. "Evet, acısını unutunca kapıyı kapattım ve daha çok acıdı."

"İçeri girebilir miyiz artık? Çok uykum var," diye bağırdı Wooyoung ve ardından ağzını eliyle kapatarak tekrar esnedi.

"Tamam Woo. Sabırlı ol biraz, olur mu?" dedi Hongjoong malikanenin uzun girişine doğru ilerlerken.

Mist'in malikanesi onlarınkine benziyordu. Sadece biraz daha büyüktü ve mermer ve çakıl döşemelerle daha temiz görünüyordu.

Wooyoung başıyla onaylayıp tekrar esnedi. Hongjoong büyük kapının önünde duraksadı ve yukarı baktı, girişin en üstüne yerleştirilmiş güvenlik kamerası gördü, direkt aşağıya, Hongjoong'un dikildiği yere doğru konumlanmıştı.

Aniden bir bip sesi duyuldu ve kapının yanındaki bir cihazdan gelen genç erkek sesi duyuldu.

"Merhaba, lütfen isminizi ve geliş sebebinizi belirtin," dedi ciddi bir ses tonuyla.

Hongjoong sesi tanıdı ve kendi kendine gülümsedi. Uzun bir süredir malikanede görünmediği için cihaza konuşan çocuk Hongjoong'u hatırlamamış olmalıydı.

Boğazını temizledi ve tepesindeki kameraya baktı. "Kim Hongjoong, HJ. Bay Kim Namjoon'la konuşmak için geldim."

Derin bir iç çekildiğini duydu ve Hongjoong hafifçe kıkırdadı. "Hongjoong hyung? Sen misin?" diye sordu çocuk heyecanla, ses tonundaki ciddilik gitmişti.

Hongjoong kahkaha attı. "Evet, benim Zeyu."

"Cidden sensin! Seni özledim Hyung!"

"Peki beni? Wooyoungie hyungunu özlemedin mi?" Wooyoung somurtarak kameraya baktı ve kollarını göğsünde bağladı.

"Wooyoungie hyung! Seni de özledim tabii. Seni de özledim Mingi hyung!" dedi Zeyu mutlulukla kahkaha atarak.

"Hey, Kim onla- Ah Hongjoong! Uzun zaman olmuştu. Bekle, ne zamandır orada dikiliyorsunuz? Zeyu kapıları niye açmadın! Bu çocuk var ya..." Başka bir ses araya girdiğinde Hongjoong sesi tanımasıyla kahkaha attı.

"Görüşmeyeli epey oldu Lucas."

"Selam Lucas!" Wooyoung heyecanla selam verirken kameraya doğru el salladı.

Mingi de kameraya el sallarken Wooyoung'a bakıp kıkırdadı.

Kapılar gıcırdayarak açıldı ve üçlü içeri girdi.

Uzun giriş yolunda ilerleyip ana girişe geldiklerinde durdular ve Zeyu ve Lucas'ı beklediler.

İlk gelen Zeyu hızla Hongjoong'a doğru koşup üstüne atlarcasına sarılınca neredeyse ikisi de yere düşecekti.

"Seni çok özledim Hyung!" dedi Zeyu, sesi Hongjoong'un boynunda boğuklaşırken Hongjoong'a sıkıca sarıldı.

Hongjoong da ona sarılırken kolundaki ve vücudundaki acıları tekrar hissetti ama hiç bozuntuya vermeden genç çocuğa sarılmaya devam etti.

Zeyu aynı zamanda 'Harry' olarak da biliniyordu, Mist çetesinin en küçük hackerıydı. Zeyu malikanenin yakınlarında terk edilmiş olarak bulunduğu için çok küçük yaşta çetenin bir üyesi olmuştu. Onu ilk gören 'RM' ismiyle bilinen çetenin lideri Kim Namjoon olmuştu. Zeyu çaresizce yardım istiyordu ve çocuklara kıyamayan bir adam olarak ona yardım etmiş ve ailesi bulunana kadar onun kendi evinde yaşamasına izin vermişti fakat maalesef çocuğa ailesi olarak sahip çıkan kimse olmamıştı.

Bir gün hackerlarından biri olan Lucas'ın bilgisayarına bir şeyler yazarken bulmuştu Namjoon onu. Lucas, Namjoon'a bilgisayarının aniden arızalandığını ve ne yapacağını bilmediğini söylemişti ve Zeyu bilgisayarı düzeltebileceğini söyleyip gerçekten de düzelttiğinde ikisi de şaşkınlık içinde kalmıştı. Böylelikle Zeyu küçük yaşına rağmen yetenekli hackerlarından biri olmuşu.

Hongjoong, Zeyu ile resmi olarak Mist'in bir üyesi olduktan bir yıl sonra tanışmıştı. Hongjoong da yeni ATEEZ üyesi olmuştu ve babasıyla birlikte Namjoon'la görüşme için geldiklerinde Hongjoong konuşacak kimsesi olmadan tek başına malikanenin içinde dolanıyordu. Zeyu onu tanımış ve ikili beraber takılmaya hatta antrenman odasında bile beraber çalışmaya başlamıştı.  Hongjoong, Zeyu'ya kendi oğlu gibi davranırken iki liderin beraber yürüttükleri görevleri boyunca iyice yakınlaşmışlardı ama görev bittikten sonra ayrılmak zorunda kalmışlardı.

Ve şimdi tekrar bir araya gelmişlerdi ve Hongjoong kollarındaki Zeyu'yla çok mutlu hissediyordu.

Sarılmaları bittiğinde Zeyu kocaman gülümserken Hongjoong yanaklarını sıktırdı

"Hyungunu çok özledin demek ha..." dedi Hongjoong Zeyu'nun saçlarını karıştırarak.

"Evet! Hem bak, bu sıralar boyum uzadı!" dedi Zeyu gururla, kendi başına okşadı ve Hongjoong'a gülümseyerek baktı.

"Aferin sana."

"Zeyu! Gel hyunguna bir sarıl!" diye bağırdı Wooyoung arkadan ve küçük çocuğa sarılmak için kollarını kocaman açtı. Zeyu koştu ve kollarına atladı.

"Hey Joong. Seni tekrar görmek güzel... Neden her yerin yara bere içinde?" diye sordu Lucas bir anda ortaya çıkarak ve yaralarını fark ettiği anda hızla Hongjoong'a doğru yaklaştı.

Sözleri Mingi'ye sarılan Zeyu'nun dikkatini çekti. Mingi'nin kollarından çıktı ve tekrar Hongjoong'a doğru koştu.

Çok heyecanlı olduğu için muhtemelen daha önce fark edememişti.

"Uzun hikaye ama iyiyim. Gerçekten..." dedi Hongjoong hafiften panikleyen Lucas'a.

Zeyu, Hongjoong'un yaralarına yakından baktı ve iç çekti. "Hyung, kanıyorsun!"

Hongjoong, Zeyu'ya baktı ve gözlerini baktığı yere doğru çevirdi. Tişörtünün üzerinde küçük bir kan lekesi vardı ve yarası tam belinin üzerindeydi.

"Joong tedavi olman gerekiyor. Enfeksiyon kapabilirsin," dedi Mingi, Hongjoong'a doğru yürüdü ve elini omzuna koydu. "Flaş belleği Bay Kim'e yarın verirsin. Biraz dinlen ve yaralarını tedavi ettir."

Mingi, Wooyoung'a baktı. "Hongjoongla git ve dinlen. Sen de çok yorgunsun, uyu biraz."

Wooyoung itaat etti ve yapacak işleri olduğu için Mingi hariç diğer dördü eve girdi.

•~x~•

Midnight

Mingi sevgilisini aramak için yine telefonunu çıkarmış Yunho'nun numarasını tuşladı. Telefonunun çalışına odaklanmış haldeyken birden birisi kolunu Mingi'ye sarınca neredeyse düşürecekti. Tam yumruğunu savurmak üzereydi ki sarılan kişiyi görünce kıkırdadı ve telefonu kapatıp cebine koydu. Ardından neredeyse yumruğunun tadına bakacak olan kişiye döndü.

"Hoseok Amca, seni tekrar görmek güzel."

Hoseok kahkaha attı. "Seni de öyle evlat," dedi ve birbirlerinin omuzlarına vururlarken Hoseok kolunu tekrar Mingi'ye sardı ve gülümsedi. "Seni hangi rüzgar attı buraya?"

"Ben, Hongjoong ve Wooyoung yeni geldik, ikisi içeride dinleniyor ve tedavi oluyorlar."

"Anladım," dedi Hoseok ve kolunu Mingi'den cebim pantolonunun cebine soktu. "Şey... ee... Konuyu açtığım için üzgünüm ama çetenize olanları duydum."

Mingi üzüntülü bir şekilde gülümsedi. "Sorun değil. Hongjoong yaşadığı sürece ve üçümüz iyi olduğumuz sürece iyiyiz. Ama umarım Yunho ve Jongho da iyidir. Onları çok özledim," dedi Mingi, sevgilisiyle diğer arkadaşının ismini söylerken sesi kısılmıştı.

Hoseok, Mingi'yi rahatlatmak için sırtını sıvazladı. "Onu mu arıyordun? Böldüğüm için özür dilerim."

"Sorun değil, telefonlarımı açmıyor zaten."

"Eğer bir şeye ihtiyacın olursa ben antrenman odasındayım. Tamam mı evlat?" Hoseok tekrar Mingi'nin omzuna vurdu ve malikanenin girişine doğru döndü.

"Aslında..."

Hoseok binaya girmek üzereyde ki Mingi'yi duymasıyla duraksayıp uzun boylu çocuğa baktı. "Evet Mingi?"

"Acaba... motorsikletini ödünç alabilir miyim?"

"Ne için? Bak eğer malikaneye geri dönmeyi planlıyorsan hayır. Çok tehlikeli ve– Ah hadi ama... O gözlere hayır diyemediğimi biliyorsun."

"Lütfen Hobi Amca. Bir seferlik. Lüüütfeeen," diye yalvardı Mingi parlayan yavru köpek gözleriyle Hoseok'a bakarak. Hoseok o gözlere bakmamaya çalışıyordu.

Ama maalesef yapamamıştı. Mingi aşırı tatlıydı.

"İyi. Ama dikkatli olacaksın, tamam mı?" diye uyardı Hoseok cebinden anahtarları çıkarırken. Anahtarları Mingi'ye fırlattı.

Mingi kocaman gülümsedi. "Teşekkür ederim Hoseok Amca! Kendime ve motoruna da dikkat edeceğim, söz veriyorum. Eğer olur da sorarsa Hongjoong'a bir yere gittiğimi söyle lütfen."

Hoseok başıyla onayladı ve Mingi motora doğru ilerleyip bindi ve çalıştırdı. Maskesini taktıktan sonra Hoseok'un kaskını da taktı ve yola koyuldu.

•~x~•

Mist'in malikanesinden oldukça uzak olan paramparça olmuş kendi evlerine sonunda vardığında motoru yakınlara park etti ve kaskını çıkardı.

Vardığında çoktan gece olmuştu, etraf ağaçlarla çevrili olduğu için zifiri karanlıktı ve tek ışık kaynağı yukarıdan gelen ay ışığıydı.

Yanında getirdiği el fenerini yaktı, bir elinde onu tutarken diğeriyle silahını cebine yerleştirdi; Venom'dan biriyle karşılaşması durumunda dolu ve ateşlemeye hazır haldeydi. Adımlamaya başladığında botları çimenlerin üzerinde tok sesler çıkarıyordu. Bir anda durdu ve evlerinin halini görünce kalbi tekledi.

Harabeye dönmüştü.

Beton ve küllerden başka bir şey kalmamıştı. Venom'ın evini küle çevirdiğine inanamıyordu. Harabe halindeki evini izlerken aynı anda hem üzüntüye boğulmuş hem de öfkeyle dolmuştu.

Mingi'nin kalbi paramparça oluyordu.

Hongjoong'un daha kötü olacağına emindi. Grim'in yerini aldığını göremeden anne babası trajik bir şekilde ölmüştü ve muhtemelen beton molozlarının altında gömülü kalmış ve patlamalar yüzünden cesetleri küle dönmüştü. Mingi daha fazla düşünmemeye çalıştı.

Etrafı inceleyerek yıkıntılara doğru birkaç adım attı. Evlerinin kırık dökük duvarlarına yeterince  baktıktan sonra durdu, arada ışığı titreşen el feneriyle etrafına bakındı.

Ardından ışığını Mingi'nin üzerine doğru parlatan gökyüzündeki Ay'a baktı.

Midnight.
[Gece yarısı]

İsmini oradan alıyordu.

"Çok sessiz."

Mingi Ay'a baktı, hayranlıkla bakarken rahatladığını ve sakinleştiğini hissediyordu.

Ay'ı çok seviyordu. Gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayışıyla ne zaman stresli hissetse onu rahatlatmasını seviyordu.

Soğuk esinti vücudunu okşarken gözlerini kapattı. Hava soğuyordu ve Mingi mont ya da ceket giymekle uğraşmamıştı ama umurunda değildi.

Gözlerini açtı. Bakışlarını üzerindeki parlak Ay'a kilitledi.

Ardından topuklarının üzerinde döndü ve harabe malikaneden uzaklaşmaya başlayıp motoruna doğru ilerdi. "Gitmem gerek. Hongjoong beni arıyor olmalı."

Uzun yürüyüş sonrasında park ettiği motorun yanına geldi.

Aniden uzaktan yaprak çıtırtıları duydu.

Duraksayıp sessizce bekledi. Çıtırtılar ve adım sesleri artarken Mingi yanlış duymadığına emindi.

Birisi vardı.

Adım sesleri daha da yakınlaşmıştı. Mingi fenerin titreşerek gittikçe zayıflayan ışığını kapatıp arka cebine koydu ve silahını çıkardı. Sürgüyü çekti ve korumaya geçti, uzaktan gelen temkinli adım seslerini sessizlik için dinliyordu.

Arkasında her kim varsa silahını ona doğru doğrulttu ve parmağını hafifçe tetiğe yerleştirdi, yıkılmış binanın etrafında gizlice geziyorsa ona ateş etmek için hazırdı.

"Kim var orada?"

Sessizlik.

Adım sesleri durdu ve ortam daha da gerildi. Mingi silahını sıkıca kavradı, gergin ve sessiz ortamdan dolayı elleri terlemişti.

Yumuşak bir ses duyuldu ve sese olan aşinalığı Mingi'yi olduğu yerde dondurdu.

"Bi-birisi var mı? Ateez?"

O ses.

"Yunho?" diye fısıldadı Mingi.

Anında silahını indirdi ve zifiri karanlıkta etrafına bakındı, herhangi bir hareket ya da belirti arıyordu.

"Sesimi duyan var mı? Mingi..? Hongjoong?" Sesi fısıltıya ve inlemelere dönüşmüştü.

Mingi kalbinin göğüs kafesinin  içinde deli gibi attığını hissedebiliyordu. Arka cebindeki feneri aldı ve güç düğmesine bastı, ışık yanmıyordu. Zamanlama mükemmeldi.

Ardından uzaktan hıçkırık sesi duydu.

"Yunho? Sen misin?" diye seslendi Mingi. Bir an olsun Venom'ın üyelerinin kurduğu bir tuzak olabileceğini düşünmemişti.

Zihni sadece Yunho'ya odaklanmıştı. Hiç şüphe duymuyordu, o kişi Yunho'ydu.

Bir iç çekiş duydu, "Mingi?" diye seslendi uzaktaki ses ve ardından ağlama sesi duydu.

"Evet benim. Bebeğim benim. Neredesin? İyi misin? Bekle, seni bulacağım. Orada kal ve ismimi seslenmeye devam et. İyi olacaksın," dedi Mingi sesini yükselterek, aynı anda karanlıkta Yunho'yu arıyordu. Ay ışığı karanlığı çok az aydılatıyordu.

"Mingi..." dedi Yunho hıçkırarak.

Mingi telaş için Yunho'yu ararken karanlıkta önünü görmeye çalışıyordu. Yunho'nun ağlayışlarını duymak kalbini parçalıyordu, artık bulmak zorundaydı.

"Neredeyse geldim."

"Mingi korkuyorum..."

"Sorun yok, ben buradayım. Çok yaklaştım."

Mingi zavallı sevgilisinin hıçkırıklarını ve burun çekişlerini daha yakından, kırık betonların yanından geldiğini duyuyordu. Köşeyi döndüğünde hıçkırıkları daha net duymaya başladı.

Hafifçe gelen ay ışığından Mingi bir karaltının yere çökmüş, dizlerini kendine çekip bacaklarına sarılmış olduğunu gördü.

Mingi hızla atılıp dizlerinin üzerine çökerken korkmuş çocuğu dikkatlice tuttu.

Yunho irkilerek geri çekilirken başını hızla kaldırınca kırmızı yanaklarını ve gözlerini gördü. Göz yaşları tozlu yanaklarından süzülürken parlarken dağılmış kahverengi saçları terden hafifçe nemlenmişti. Kıyafetleri kir toz içindeydi, yüz ifadesi ise...

"Yunho..." dedi Mingi derin bir soluk vererek ve hızla sıkıca ellerini tuttu.

Gerçekten oydu.

Yunho bir an olsun tereddüt etmeden kendisini Mingi'nin kollarına attı ve sıkıca sarılarak yüzünü boynuna gömdü. Hıçkırıklar içinde ağlıyordu.

Mingi de ona sıkıca sarıldı, bir saniye bile bırakmak istemiyordu. Gözlerinden yaşlar dökülürken rahatlatıcı sözler fısıldıyor, bebeğinin başını ve alnını öpüyordu.

"Şşşt, ben buradayım artık. Güvendesin..." Yunho ağlamaya devam ederken Mingi sırtını sıvazlıyordu.

"Seni özledim Mingi..."

"Ben de seni çok özledim Yunho."

Yunho geri çekildi ve titreyen elleriyle yanaklarındaki ve gözlerindeki yaşları silmeye çalıştı. "Seni e-endişelendirdiğim için özür dilerim... Bir şeyler oldu... Ve-"

Yunho'nun sözleri Mingi'nin dudaklarını dudaklarında hissetmesiyle yarıda kesildi. Mingi'nin dudaklarına karşılık verirken haftalardır sevgilisinden uzak kalmanın verdiği özlemle yanıyordu. Öpüşmeleri yavaş ve rahatlatıcıydı, Mingi'nin kollarının güvenli hissiyle Yunho iyice sakinleşti.

Nazikçe öpüşmelerini sonlandırırlarken Mingi alnına Yunho'nun alnına dayadı, parlak gözleri Mingi'nin merhametli gözlerine kilitlenmişti.

"Tüm olanları sonra anlatırsın. Önce herhangi bir yaran var mı kontrol ettirdikten sonra dinlenmen gerek. Anlaştık mı?" diye sordu Mingi fısıldayarak, baş parmağıyla Yunho'nun yumuşak yanağını okşadı.

Yunho başıyla onayladı ve Mingi ayağa kalkması için yardım etti. İlk başta tökezlemişti ama neyse ki Mingi onu kavrayarak düşmesini engellemişti.

Mingi elini Yunho'nun eline kenetleyip motora doğru dikkat ederek bulundukları yerden çıkmaya çalıştılar. Gecenin karanlığında birkaç dakika sonra motoru bulabilmişlerdi.

"Jongho nerede bu arada? İkiniz birlikte değil miydiniz? Bir şey mi oldu?" diye sordu Mingi, kaskı Yunho'nun başına dikkat ederek takmaya çalıştı.

"O- İkimiz birbirimizden ayrıldık. Planlanmayan şeyler gerçekleşti ve benim kaçmama izin verirken kendisi birileriyle dövüşmek için geride kaldı. Ben de buraya geldim ama her yeri harabe halinde görünce korktum, seni... diğer herkesi kaybettim sandım. En kötüsü de gece karanlığının çöküyor olmasıydı çünkü yanımda ne fener ne de başka bir şey var. Bir bıçağım bile yok..."

Suikast konusunda Yunho her ne kadar cesur olsa da sevdiklerini kaybettiğinde ya da karanlıktan korktuğunda savunmasız hale geliyordu. Evet, suikastçiler genelde karanlıkta çalışıyorlardı ama Yunho bir şekilde üstesinden geliyordu. Fakat gelemediği durumlarda ağlıyor ve Mingi'yi ya da yakın kim varsa onu arıyordu.

"Ah Yunho... Jongho'yu bulacağız, tamam mı? Fakat şimdilik Mist'in malikanesinde kalacağız. Ben burada olduğum sürece güvendesin. Ayrıca Hongjoong ve Wooyoung da orada yaşıyorlar, endişelenme. Ve umarım Jongho da yanımıza gelecek," dedi Mingi ve Yunho'nun yanağını okşadıktan sonra alnına küçük bir öpücük kondurdu.

İkili sonunda motora binip Mist'in malikanesine doğru yola koyuldular.

•~x~•

"Bir haber var mı?"

"Yeni gitiler. Üçü patlamadan biri ise görevinden sağ çıktı. İçlerinden biri de oğulları Kim Hongjoong."

"Gözlerini onlardan ayırma. Düşüncesizce bir şey yapayım deme. Özellikle Hongjoong'a."

"Anlaşıldı," dedi maskeli gizemli adam kulaklığına doğru ve uzaktan motoru izlerken gözlerini devirdi.

Adam maskesini çıkardı ve sırıttı. "Henüz bitmedi Pirate King.

Sıradaki sensin."

Ve ardından maskeli adam motorsikletine binip ikilinin gittiği yönün tersi istikametinde uzaklaştı.

•~x~•

Jeong Yunho
19 yaşında
'Ted'

•Ateez'in suikatçilerinden
•Mingi'nin sevgilisi
•Ölümcül fakat savunmasız olabilir, özellikle karanlıkta kaldığında ve sevdiği birini kaybettiğinde

Yu Zeyu
13 yaşında
'Harry'

•Mist çetesinin en genç üyesi ve en genç hackerlardan biri
•Ateez hyunglarını çok seviyor
•Namjoon ona oğlu gibi davranıyor

Huang Xu Xi / Wong Yuk Hei
19 yaşında
'Lucas'

•Mist'in hackerı
•Yakın dövüşmede iyi
•Şen şakrak kişiliğinden dolayı çetedeki herkes onu sever ve çok destekleyicidir

Jung Hoseok
'Jay' ya da 'J-Hope'

•Mist çetesinde Kim Namjoon'un sağ kolu ve suikastçi
•Mutluluk, neşe kaynağı
•İşinde ve görevlerinde çok ciddi ve çok hareketli


____________________________________

Yungim kavuştu 🥹

Fic nasıl gidiyor sizce? 👀

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro