Merhamet Yok
Multide olan kostüm, Fury'nin kıyafetidir.
Kapkara yağmur bulutları bütün şehrin üzerine çökmüştü, sağanak yağmur yağıyordu. Şehrin pek de yaşam olmayan bölgelerinden birinde bir silah deposu bulunuyordu. İçeride çok değerli ve kaçak olan silahlar vardı. O değerli olan silahları korumak içinse içeride yaklaşık kırktan fazla adam durmadan nöbet tutuyordu.
Deponun karşındaki küçük, iki katlı bir apartmanın, ikinci katındaki dairenin mutfağında ise bir adam vardı, mutfak camından karşısındaki depoya bakıyordu. Depoyu gözetlemek için baktığı camın dibine bir dürbünlü tüfek kurmuştu. Tüfeğin uzaktan ateşleme sistemi vardı.
Uzaktan bir kumanda ile onun nişan almasını sağlayıp ateş ettirebilme özelliği olan bir tüfekti. Mutfaktaki adam, bu sistemi kurduktan sonra o evden ayrıldı.
Depoda ise adamlar sürekli turluyordu veya toplanıp sohbet ediyordu. İçerisi oldukça havasızdı ve ışık olarak sadece çatıda duran camdan gece ışığı sızıyordu. İçeride küçük kutuların üstüne oturmuş, beş altı adam sohbet ediyordu. Hepsi orada nöbet tutmaktan sıkışmıştı, zaman geçirmek için birbirleriyle sohbet ediyorlardı.
"Hey dostum! Sence bu gece çok sıkıcı geçmiyor mu?" Bunu diyen adamın yanındaki adam ise, "Haklısın adamım. Hadi poker oynayalım. Kazanan kişi bu yarın akşam Michelle ile yatar." Bunun duyan diğer üç adamda güldü. İçlerinden bir diğeri, "İyi fikir adamım. Hadi başlayalım. Benim kazanacağım belli olsa da yine de hadi kapışalım."
Hepsi, 'hadi oradan' der gibi güldü. Oysa ki birazdan başlarına gelecekten haberdar değillerdi. Deponun dışındaki adam, üstünün sağanak yağmur altında ıslanmasına aldırış etmiyordu. Onun için önemli olan tek bir şey vardı o an, o da öldürmek.
Deponun dibine gelince, sol kolundaki ekrandan belli komutları girdi ve eldivenin parmak uçlarındaki küçük ışıklar yeşil olarak yandı. Ardından ellerini duvara koydu ve yapıştı. Aynı bir örümcek gibi duvara tırmanan adam, çatıya hiç zorlanmadan çıktı.
Amacı, çatının ortasındaki büyük camı kırıp, hepsinin ortasına dalıp hiç birini sağ bırakmamaktı. Oraya gitmesinin sebebi kaçak silahları yakalamak değildi, sadece öldürmekti, katletmek, kan dökmekti.
Cezalandırmaktı.
Depoda turlayan adamlardan biri, çatıdan garip sesler duyunca diğerlerini uyardı. Ayak sesine benzer bir takım sesler çatıdan geliyordu, "Beyler, yukarıda bir şey olmasın." Kart oynayan adamlardan biri, arkasına dönerek ona cevap verdi "S*ktir, çatıda bir şey olması imkansız. Çatıya çıkmak için hiç bir yol yok! Hangi olmayan aklın ile düşünüyorsun bunları." Ardından kart oyununa geri döndü.
Oysaki çatıda gerçekten biri vardı. Hiç durmadan ilerliyordu. Çatının ortasındaki büyük cama geldi. Üstündeki pardesünün iç kısmından, küçük, yuvarlak bir cihaz aldı. Cihazı avucunun içinde sımsıkı tutarken, diğer eline de tabancasını aldı.
Camın üstüne çıktı, tabancayı cama doğrulttu. Ardından, hiç düşünmeden ateş etti. Kırılan cam parçaları ile aşağı indi. İçeride duran herkes, adamın camı kırıp aşağı atlamasını duyup, deponun tam ortasına döndü. Aşağıya inen adamı gören herkes, silahlarını ona doğrulttu.
Adamın dizlerine kadar gelen pardesüsü, adeta pelerin gibiydi. Diz çökmüş ve yumruğunu yere koymuş şekilde duran adam, etrafa baktı. "Öldürmek için ne kadar güzel bir gün." Kırk adamdan biri sordu ona, elindeki silahı titreyerek tutarken "Sen de kim oluyorsun?"
Gece ışığı yüzüne vurmasına rağmen yüzü gözükmüyordu. Ama, şimşek çakması ile kısa bir parlama oldu ve yüzü gözüktü. Sol gözünde göz bandı vardı. "Ben Fury'im."
Adam bunu dedikten sonra kırk kişi ona kurşun yağmuruna tutacaktı ki, avucunda tuttuğu küçük cihazı yere fırlattı. Yere çarpan cihaz parçalanınca etrafa bir ses dalgası yaydı. Yayılan dalganın şiddeti yüzünden herkes kulağını kapadı. "Bu ne lanet bir ses böyle!"
Oysa kendine Fury diyen adam, gram etkilenmemişti. Herkesin gardını düşürüp kulaklarını kapadığını görünce iki yumruğunu birbirine çarpıştırdı. Ardından karşısındaki adamların üstüne koştu. Bütün gücü ile gerindi ve bir yumruk çaktı.
Yumruğu vurduğu boynu kırıldı ve öldü. Ardından ikinci adamın göğsüne geçirdi ve o da göğüs kafesi kırıldığından nefes alamayıp öldü. İleriye doğru koşarken adamları tek yumrukta öldürmeye devam etti.
Üçüncü adamın ise ensesinden tutup kafasını aşağı eğdirdi ve diz attı. Tek bir diz darbesi ile öldü adam. Sonra dördüncünün dizini kırıp eğilmesini sağlayıp arkasına geçti ve boynunu tam tur çevirdi. Bu basit adamları teker teker öldürürken, insanı çileden çıkartan ses dalgası hala devam ediyordu. Büyük büyük tahta kutuların arasında kulaklarını kapamış ve etrafta dönüp duran adamlar bulunuyordu.
Beşinci adamı boğazından yakaladı ve boğazını sıkarak kafasını yere geçirdi. Kafasını öyle bir sert vurdu ki, kafası patladı ve tahta kutuların üstüne kan sıçradı. Koşarak beş adamı öldürüp yolun sonuna gelmişti. Arkasında döndü ve diğer adamlara baktı. Hepsi hala kulaklarını tıkamaya çalışıyordu.
Fury, tahta kutuların üstüne çıktı ve belinde duran iki tabancayı çıkardı. Tepeden bütün adamları teker teker indirmeye başladı. Tabancalar öyle bir kurşuna sahipti ki, tek bir mermisi ile insanın kafasını uçuruyordu.
En sonunda ses kesildi. Fury, yedi kişiyi tabanca ile vurmuştu. O deli edici ses kesildiğinde herkes silahlarına sarıldı hemen. Fury ise tepesinde olduğu kutudan aşağı atladı. Aşağı inerken tabancaları ile dört kişiyi daha kafasından vurdu. Yere inerken de birinin üstüne indi ve onun da kafasından sıktı. On yedi kişiyi öldürmüştü. Geriye yirmi üç kişi kalmıştı.
Hepsi birden silahlarına tekrardan sarıldı ve ona ateş açtılar. Yirmi üç tane taramalı tüfeğin ateşi, karanlık depoyu birden aydınlanmasını sağladı. Her yerden kurşunlar gelmeye devam ederken, Fury, sırtından iki tane katana çıkardı ve gelen bütün kurşunları kesmeye başladı.
Her yerden kurşun geldiği için, çok hızlı ve çok seri davranması gerekti. Ama hızdan bulanık görünür bir halde durması, çok da fazla süremeyeceğinden, çapraz ateşin ortasından kurtulmak için bir çözüm aradı. Ardından deponun dışına kurduğu dürbünlü tüfeği kullanma kararı aldı.
Ayağındaki, onu daha yükseğe zıplamasına yardımcı olan eklenti sayesinde deponun çatısına kadar havalandı. Ardından sol kolundaki dokunmatik bilgisayardan dürbünlü tüfeğin nişan almasını sağladı ve beş adamın yan yana durduğu yere nişan aldı. Tetiğe basması ile kurşunun namludan fırlaması, ve beş kişiyi delip geçmesi bir oldu.
Yere geri indiğinde ise, belindeki kemerden çıkardığı iki tane üçgen cihazı, birbirine yaklaştırınca etrafa aniden masmavi renkte bir elektirik yayıldı. Ortaya çıkan elektrik yüzünden bazıları çarpıldı, diğerleri ise yüksek ışıktan dolayı gözlerini kapadı. Fury, onların kısa süreliğine gözlerini kapatmasını avantaj olarak kullandı ve geriye kalan herkesi, belinin arkasında sakladığı altı patlar ile vurdu. Bu, özel tasarım bir altı patlar olduğu için, iki tane altılı kurşun koyma yeri vardı ve her bir delikteki kurşun, tek sefer de değil, iki seferde ateş edebilecek şekilde ortadan ikiye bölünmüştü.
Bu şekilde toplam yirmi dört kurşunu olan Fury gerile kalan herkesi vurdu. Ama tek bir adamı iki bacağı ve iki omzundan vurdu.
Bütün depo kan gölüne dönmüş, beyaz duvarlar kırmızı, ahşap rengi kutular da kırmızı rengine bürünmüşken. Kendi kıyafetinde gram kan olmayan Fury, göğsündeki kuru kafa sembolünün yukarıdan vuran gece ışığının sağladığı parlaması ile yaklaşıyordu adama.
Hiç bir özelliği olmayan, sıradan çete adamı ise, hareket etmeye çalışsa da, vurulduğu için hiç bir şey yapamadı. Fury, onun yanına kadar geldi. Duvara sırtındaki katanayı sapladı, kesici kısmı yukarıya gelecek şekilde.
Ardından adamı boğazından tutup, kılıç onun iki bacağının arasına gelecek şekilde ayarladı. Konuşturmaya başladı, "Anatalya Yelanova! Bana onu nerede bulacağımı söyle." Adam, korkudan hiç bir şey diyemedi.
Onlar konuşurken, yağmur bastırdı, gök gürlemesi ile. Yıldırımın düşmeden önce etrafı aydınlattığında, Fury'nin yüzü belli oldu. Korkudan konuşamayan adam, onun kim olduğunu anladı. Onun kimliğini öğrenince, daha da korktu "Ama sen, sen ölmüştün."
Fury, adamın saçma sapan şekilde konuşup ona istediğini vermemesi yüzünden sinirlenmişti "İşe yaramaz s*kik şey seni." Onun hiç bir şey bilmediğini düşündü ve adamı boğazından tutmayı kesti. Fury, onu boğazından tutmayı bırakınca, adam kılıcın üstüne düştü.
Kılıç, iki bacağının arasından onu kesti, ama kılıç adamentium'dan yaratıldığı için adam direk ortadan ikiye ayrıldı. Kılıç aynı Logan'ın pençeleri kadar keskindi. Fury, adamı sırf kılıcın keskinliğini denemesi için kullanmıştı ve ne kadar keskin olduğunu görmüştü. Tıpkı neşterle kağıt keser gibi kolaydı.
Katanayı duvardan söktükten sonra bir tur elinde çevirdi ve sırtına geri taktı. Sonra da, "İşe yaramaz pislikler." Bunu diyerek depodan uzaklaştı.
On Dakika Sonra
Bir motor, yavaşça deponun yanına yaklaştı. Park ettikten sonra kontağı kapattı motorun üstündeki adam. Onun da aynı Fury gibi üstünde siyah pardesü vardı. Ama onun gözünde bir göz bandı yoktu. İçeriye sessizce girmek için bir yol arayacaktı ki, deponun açık kapısından gelen kan dikkatini çekti.
Aralık olan iki taraflı büyük kapıyı sonuna kadar açınca, gördüğü karşısında hiç bir tepki vermese de. Böyle bir manzara görmeyi düşünmüyordu. İçerideki her adam vahşice katledilmişti. Biri tavandan asılmıştı ve göğsüne bıçakla kuru kafa çizilmişti.
Adamın göğsünde ki, deşilerek yapılmış olan kuru kafa sembolü, şimdi gelmiş adamın üstündeki kuru kafa ile aynıydı.
Yavaşça, zemindeki kanın üzerine basarak içeriye geldi. Yağmur suyu, kanla karışıyordu. Onun da üstüne çamurlu ayakla üstüne basınca, bastığı yerde simsiyah iz çıkıyordu. Ortada asılı duran adama baktı
Yanına kadar gelmişti asılı cesedin, göğüsünden damlayan kanlar, yere tane tane düşerken, adam elini uzattı cesede. Tam o sırada, arkasından bir ses duydu. Belinden çektiği tabancayı sesin geldiği yöne doğrulttu.
Çatıdan vuran ışık, sadece onun bedenine geliyordu. Yüzünü karanlıkta saklıyordu ses çıkaran kişi. Ama bedenine bakınca kız olduğu anlaşılıyordu. "Sen kimsin?" Karanlıklar içindeki kız, gizemli bir tonda konuşmaya başladı.
"Fell Castle sensin değil mi? Genç Punisher, çok sevdiği kız arkadaşı ile arası açıldıktan sonra ne yapacağını bilemez halde ortalıkta dolanan küçük ölüm makinesi. Frank Castle senin amcan, bunu biliyorum."
Fell, diğer tabancasını da çıkardı. "Bunları nereden biliyorsun sen?" Karşısındaki büyük kutunun üstünde bacak bacak atmış şekilde oturan kız. Yere atladı ve yüzü görünür oldu, siyah saçlı, mavi gözlü ve yuvarlak yüzü olan bir kız ortaya çıktı.
Fell'e yaklaşan kız, elini Fell'in tabancalarına uzattı ve onları beline koydurttu. Kız elini silahlara koyunca, onları beline koyan Fell, kız ile olan mesafesini bayağı azaltmıştı. Mavi gözlü kız, onun dibine iyice geldi ve kısık bir sesle.
"Ben Faren Castle, senin kardeşinim"
Fell, bunu duyunca onun direk yalan söylediğini düşündü, doğru olma olasılığına hiç inanmadan önündeki kıza saldırdı. Faren, Fell'in attığı yumruğu tuttu. "Aynı eğitimleri almış olmasak da, bende senin kadar yetenekliyim.
Fell ise bu duruma karşı soğuk sesi ile cevap verdi "Yalan söylüyorsun!" Faren, Fell'in bu düşüncesine güldü. Oysaki onun aklında ona inanacağı ile alakalı bir düşünce vardı. Faren, beklediğini bulamayınca, Fell'in karnına bir tekme attı. Fell, Karnına yediği tekme ile geriledi. Faren'da onun üstüne koştu ve zıplayıp Fell'in kafasını iki bacağının arasında aldı. Ardından kendini geriye doğru bıraktı ve bacakları ile Fell'in kafasını sıkıştırdığı için onu yere düşürmüş oldu.
Faren, yere düşen Fell'in belindeki tabancaları aldı ve kendi tabancasını ona doğrulttu "Beni iyi dinle ağabey, sana anlatmam gerekenler var."
--------------------------------------------------
İlk bölüm bu arkadaşlar. Bir çok arkadaşın tavsiyesi üzerine bölümleri kısaltmaya karar verdim. Bölümler 2000-1500 arası olacak ve aynı anda iki taraftan anlatacağım. Fell ve Faren tarafı, bir de Fury tarafı.
Eğer hoşunuza gitmişse oy atmayı unutmayın. Beğendiğiniz yerler hakkında yorum yapmayı unutmayın, kendinize iyi bakın, hoşça kalın!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro