
Snow angel
1 AY SONRA
Uykulu gözlerimi açmamaya, uykumu bölmemeye ne kadar çaba harcasam da uyku işte bir kere bölündü mü tutmuyordu. Biraz mırıldanarak üzerimdeki elleri ittirdim.
"Wilmer yapma."
atletimin üzerine çektiğim yorganı biraz daha yukarı çektim. Arsız bir kedi gibiydi. Ne kadar uyarsam da heryerimi öpmekten vazgeçmeyecekti. Yönümü ona dogru çevirdiğimde gülümseyen, aşkla bakan gözler ve harika bir ağız gordum.
Gülümsedim. Hiç kimseye gülümsemesinin gibi gülümsedim.
"Napıyorsun beyefendi?"
Gözlerime bakıp bir eliyle vücuduma yuvarlaklar çizmeye başladı.
"Sevgilimi öpmeye doyamıyorum. Onun haricinde bir şey yaptığım yok. "
cümlesini bitirdiğinde kendimi tutamayarak kıkırdadım.
Kollarının üzerinde üzerime doğrularak burnuma dokundu.
"Kar topu oynayalım mı?"
Duydugum karşısında gözlerim yerinden fırlamıştı adeta. Onu üzerimden hızlıca ittirip ayağa kalktım. Neredeyse koşuyormuş gibi pencereye ilerledim. Perdeyi aralayıp bembeyaz manzaraya baktım.
"Wilmeeeeeeeeeeer! Hadi hazırlaan!"
Olduğum yerde zıplıyordum. Kar benim için önemliydi. Yumuşak bir örtüydü. Üzerindeki izleri yavaş yavaş kapatırdı sanki bir annenin çocuğunu okşar gibi, yumuşak yumuşak. Wilmer yatakta oturur pozisyona geldi ve ellerini kafasının arkasında birleştirdi.
Gülümseyerek;
"Ya ben vazgeçtim. Ne o çocuk gibi."
Ona doğru koştum ve üzerine zıpladım. Karnına oturup kollarımı boynuna doladım. O ellerini otomatik olarak belime dolamıştı bile.
"Ben küçüğüm ama." Diye mırıldandım boynuna doğru.
yüzümde bebeksi bir kırgınlık ifadesi vardı. Ona şımarmayı seviyordum. Gülümsemesiyle muhteşem dişleri göz önüne çıktı. Gözlerimin içine baktı ve ekledi;
"Sen benim miniciğimsin."
sonra da dudaklarımızı buluşturdu.
İleri gidiyordu. Atletimi sırtımdan yukarı doğru çekiştiriyordu. Dudaklarımı zor da olsa ondan ayırdım.
"Wilmer çocuklar oyun oynamayı sever."
Yüzünde pislik bir gülümseme oluştu. Beni yanlış anlamıştı. Durumu kurtarmak için devam ettim.
"Hani böyle doğal oyuncaklarla oynamayı yani. Yumuş yumuş."
Wilmer ellerini tekrar belime yerleştirip büyük sayılabilecek bir kahkaha attı.
"Demek yumuş yumuş. Ama neden hep sert zamana denk geliyorsun. Yumuş yumuş olsa oynayamazsın ki."
Hala kahkaha atıyordu. Kızarmıştım. Hızlıca üzerinden kalktım. Yüzüme yapma bir ciddiyet takındım. Dolabıma doğru ilerleyip dolabımdan kalınlarından kazaklarımı ellerime aldım ve hepsini denemek için üzerime geçirmeye başladım.
Wilmer hala gülüyordu. İçimden oraya gidip yanaklarını sıkmak üzerinde tepinmek geliyordu ama ne yazık ki bende kar oynama tarafı ağır basıyordu.
Çok geçmeden Wilmer ayağa kalkıp belimden bana sarıldı. Elimde deneyecek olduğum ikinci kazağım duruyordu. Tüm vücudunu hissediyordum. Ayakları açıktı mesela. Yüzü boynuma gömülmüştü. Yüzünü boynumdan ayırmadan konuştu.
"O zaman benim aldığım eldiven ve bereyi kullanacaksın bebeğim."
Gözlerim yerinden fırlayacaktı. Ona doğru zıplayarak döndüm. Çok yakındık.
Çok çok yakın...
"Nerde?"
Dediğim an dudaklarını dudaklarıma hapsetti. Sürekli öpüyordu beni.
Yüzünü benden uzaklaştırıp;
"Makyaj masana bakarsan görürsün . Bu arada kahvaltıyı gelince yapsak nasıl olur?"
Düşünmeden hediyeye doğru ilerlerken onaylar biçimde başımı salladım.
Wilmer hızlıca üzerini giyinmeye başladı.
Eldivenleri elime aldığımda teşekkür etmek icin yönümü ona çevirdim. Ama gördüğüm manzara gülmekten gözümden yaş gelmesine neden olmuştu. Wilmer kafasına beresini ellerine eldivenlerini geçirmiş, hala daha şortu ve atletiyle duruyordu. Üstelik o halde iki elini havaya kaldırmış dans ediyordu.
"Ne yani aynı anda ikimiz de aynı hediyeler mi?"
Ellerini inceliyordu. Bu sanki benim Wilmer'ım değildi. Koşarak yanıma geldi.
"Sen..sen ne muhteşem bir kadınsın Demi!"
Halbuki bilmiyordu ki beni muhteşem yapan onun ta kendisiydi...
Yüzümü göğsüne gömüp kokusunu içime hapsettim.
Üzerinizi giyinmiştik. Hazırdık. Kapıdan çıkmadan önce Wilmer atkımı iyice sardı. Hareket alanım kısıtlanmıştı ama onun benimle ilgilenmesini seviyordum. O benimle uğraşırken bende onun kabanının yakalarını düzeltiyordum.
Kapıya yönümüzü çevirdik ve öylece durduk. Wilmer göz ucuyla bana baktı.
"O zaman bahçende kar kalmayana kadar?"
Bende göz ucuyla ona baktım.
"Benim için riskli bir karar ama..peki kabul."
Wilmer bana baktı ve hızlı şekilde yönünü tekrar kapıya çevirdi.
"O zaman savaş başlasın."
İkimizde aynı anda kapıya doğru koştuk. Benden önce davranan her zamanki gibi Wilmer oldu.
Kapıyı hızlıca açtı ve kendini dışarı attı. Ardından ben çıktım. Kapıyı hızlıca çektim ve hemen yerdeki karlara saldırdım. O ise ilk mermisini bana karşı kullanmıştı. Daha yerdeki karı elimle şekillendirmeye çalışırken ilk kurşunumu bacağımdan yemiştim bile.
Elimde şekillenmiş olan karı ona atarken;
"Hain!"
diye bağırdım.
Hala daha yağan kar taneleriyle birlikte attığım ilk mermim onu kalbinden vurmuştu. İlk vurgunu yer yemez bacaklarının üzerine çöküp sağ eliyle sol göğsünü kavradı.
"Ah Tanrım! Sevdiğim kadın beni kalbimden vurdu."
Gülüyordum, kalbim ve midemdeki kelebekler de katılıyordu bana. Sevdiği kadın'dım. Gülümsüyordum.
O da gülüyordu. Dikkatimi dağıtmıştı aşkıyla. O anda yüzüme isabet eden kar topunu farkedince Wilmer ayağa kalkıp ellerini sanki ringde son rakibini de nakavt edip altın kemer kazanan boksör misali kaldırarak etrafa güç gösterisi yapmaya başladı.
Tam arkasını döndüğü sırada elimdeki kar topunu poposuna attım. Siyah kabanında beyaz kar topunun izi çıkmıştı. Komik duruyordu. Aynı tavşan kuyruğu gibiydi.
O şaşkınlıkla yüzünü poposuna bakmak için çevirdi. Elimdeki öbür kar topunu da yüzüne attığımda ellerimi havaya kaldırıp;
"Ben kazandım!"
Diyerek zafer nidaları atmaya başlamıştım ki Wilmer yüzündeki karı temizleyip üzerime doğru koşmaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim.
Eve geri girmek icin kapıya yönelsem de belimden tutup beni karların üzerine fırlatmıştı bile. Daha kalkmama firsat vermeden üzerime uzandı. Ellerimi Wilmer'in omzuna koydum. Yakın duruyorduk. Çok yakın. Nefesi atkımdan geçip dudaklarıma çarpıyordu. Bir anda üzerimden kalkıp yanıma uzandı.
Gözleri gökyüzündeydi.
Gülümsedi.
"Hadi kar meleği yapalım."
Sözünü bitirdikten sonra ellerini ve ayaklarını açıp kapayarak kar meleği yapmaya başladı. Ben de ona eşlik ettim.
Meleklerimiz bittikten sonra ayaga kalktı ve elini bana uzatıp kalkmama yardimci oldu. Yerdeki meleklere bakmak icin kafamı çevirdiğimde belli belirsiz sacma sapan sekiller gördüm.
Biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydi, ama yine de gülümsedi.
"Sanırım Tanrı meleklerimizi cennetten kovmuş. Sanırım onları kovarken de biraz sinirlenmiş."
Kahkaha attım. Elleri belimi tekrar kavramıştı. Bedenlerimiz her ne kadar birbirine bitişik olsa bile bu kalın kıyafetlerle onu hissedemiyordum.
Gözlerime bakıyor ve gülümsüyordu.
"Suan ağzın ve burnun atkı yüzünden ne kadar gözükmese de kirpiklerine düşen karlar o kadar güzel açıklıyor ki bazı şeyleri."
Ellerimle atkımı indirip ellerimi boynuna doladıktan sonra sordum.
"Neyi açıklıyor?"
Wilmer dudaklarıyla dudaklarımı araladı ve beni öptü.
"Meleklerimizin neden cennetten kovulduğunu bebeğim."
Yüzümü biraz geriye çekip gözlerine baktım.
"Şekilsiz oldukları için olabilir."
Gülümsedi ve gözlerime odaklandı. Sesi biraz ciddileşmişti.
"Hayır sen varsın ve benim cennetime başka melekler fazla."
Dudaklarıma yeniden yaklaşırken konuştum.
"Onları da mı yatağa atıcaktın yoksa?"
daha dudaklarımızı buluşturmadan ekledi.
"Yoksa melek olduklarını nerden anlayayım?"
Dudaklarını dudaklarıma sürttü.
"Melekler bu kadar güzel olabilir mi?"
İçini çekti dudakları dudaklarımdayken,
"Bu kadar içimi titretebilir mi?"
Gülümserken dudaklarımızı birleştirdi. Gülümsemeden öpmek bu olsa gerek.
Gülümseyerek öpüşüyorduk.*
Ben gülümsüyordum.
Wilmer gülümsüyordu.
Şekilsiz kar meleklerimiz gülümsüyordu.
Kirpiklerimdeki kar taneleri gülümsüyordu.
Ve eminim ki onu bana gönderen Tanrı gülümsüyordu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro