Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

6- Hayal dünyana bir gün çocuğun olacağı gerçeğini de ekle.

Titreyen ellerimi zapt edemeyeceğimi anladığımda yattığım yerden doğruldum ve oldukça derin bir nefes aldım. Ancak, ne yarım saat önce aldığım duş, ne içtiğim ılık süt ne de uyumak, hiçbir şey beni sakinleştirmeye yetmiyordu.

Her zamanki klasik ben olarak öfkeden kuduruyordum.

Allah aşkına! Hangi hakla benim hayatıma dahil olabiliyordu? Ünlü olması umurumda bile değildi çünkü o benim hiçbir şeyimdi. Onların her birini sıradan bir vatandaş olarak görüyordum. Ancak onlar beni gözlerinde fazla büyütmüşlerdi.

Zeki olmamın dışında başka hiçbir işe yaramazdım ki ben. Tamam. Fazla, hatta çok fazla uzun olabilirdim. Zayıf da sayılırdım. Ama sırık diyerek dalga geçtikleri bir inektim sadece. Yüzümde bir gram makyaj yoktu. Parfümden ve kremden nefret ederdim. Hatta, Adriandan sonra bakımsız bir çöl faresi de sayılırdım.

Bakınız.

Kesinlikle kendine çirkinim deyip, Barbara Palvin gibi olan kızlardan birisi değildim. Mavi gözlerim, sarı saçlarım, bebek gibi bir tenim, minnacık kemersiz bir burnum, dolgun dudaklarım yoktu. Tipik bir Türk kızıydım işte.

Söylesenize.

Benim neremden hoşlanmışlardı?

Gri ve yeşil arasında çalan, ne idüğü belirsiz olan kahverengi saçlarımdan mı? Yoksa küçükken oynadığımız, insan dışkısı rengine benzer boncuk siyahı gözlerimden mi? Ya da gözünün feri bile ışıldamayan çilli suratımdan mı? 

Hadi onları geçtim. Bu ajanslar benden ne istiyorlardı? 

Tamam. Bir ezik gibi görünebilirdim ama Çin Seddi'nden hallice bir gururum vardı. Her lafa da bir cevabım. Kesinlikle kendimi ezdirmezdim. Ya bakışlarım ya çenem. İkisinden birisi beni kesinlikle kurtarırdı.

Ancak bu farklı bir durumdu.

Seul'deki bütün kızlar, yüzlerine nur düşmüş gibi ortalıklarda gezerken, benim yüzüm karga pisliğini yapıp da aradan tüymüş gibi duruyordu. Beyaz bile değildim. Hatta kansızlığım olmasa eminim siyahi olarak dünyaya gelirdim. Dede tarafında vardı Araplık.

Yüzümü buruşturdum ve az önce dik pozisyona büründüğüm yere tekrardan sindim.

Zaya benden daha çekiciydi.

Zaten Adrian'da beni bu yüzden terk etmişti.

Göz yaşlarım ciğerlerime ciğerlerime dolup acı başımı ağrıtmaya başladığında hırsla doğruldum ve öfkemi yine yer cücesinden çıkarmaya karar verdim. Birilerinden hırsımı almam lazımdı ve en doğru aday da şimdilik oydu.

Aden: Sen ve o aptal arkadaşlarına inanamıyorum!

Aden: Adrian'i hangi sıfatla, hangi hakla döversiniz?

Aden: Dağdan falan mı indiniz, ha?!

Aden: Bunu yapmayacaktınız!

Aden: Hayatıma ve bana bir daha karışma!

Aden: Senden nefret ediyorum!

B: Tamam.

Tamam mı? Tamam ne demek? Yalnızca tamam mı yani?

Beyinsiz.

Aden: İyi. 

Aden: Bir metre bile yaklaşmayacaksın.

B: Olur.

Olur mu? Bu kadar mı kolay pes ediyor? Daha hıncımı alacaktım ben ondan.

Aden: Uzak durun benden!

B: Peki.

Resmen bütün hevesim kursağımda kalmıştı.

Elimdeki telefonu çekmecenin içine koyup sertçe çektim. Annemin aşağıdan yükselen kınayıcı sesi kulaklarımı işgal ettiğinde farkında olmadan ağlıyordum. Ellerimle gözlerimi sildim, test kitaplarının başına oturdum ve içli içli ağlayarak soruları çözmeye çalıştım. Ne kadar masada oturdum, ne kadar soru çözdüm, hangi dersi çalıştım... Hepsi birbirine girmişti. Başımı geriye atıp ayağa kalktım ve yatağımın üzerine uzandım.

Benim aşkla uğraşacak vaktim bile yoktu. Uğraştığım şeye bakın.

Sabah alarmın sesine ayaklandım ve aynı rutini tekrarlayarak okula giriş yaptım. Gri, yün ceketime biraz daha asıldığımda yanımdan geçen bir çocuk gülerek aynen şunu dedi.

"Hey Aden. Uyuşturucu kullandığını söylüyorlar güzelim. Nereden alıyorsun? Bize de söylesene."

Ve gülüşerek yanımdan uzaklaştılar.

Aptal ucube çekik çocuk!

Irkçı değildim elbette. Fakat bu insanlar, bu ülke, bu dünya, hatta bu evren... Beni çileden çıkarıyordu.

Sadece bana ait olan bir adada sonsuza dek yaşasam ve orada da geberip gitsem ne hoş olurdu.

Yalnızlığın gözünü seveyim be.

Dolmaya bile mecali olmayan gözlerimi kapatıp sınıfa çıkmaya başladım. Ayakta zor duruyordum ve biraz daha sarsak sarsak gezersem muhtemelen birisine çarpar, haftanın ikinci rezilliğini yaşardım. Örülü saçlarımın arasından kurtulan birkaç tutamı kulağımın arkasına sıkıştırdığımda arkamdan birisi iteklemişti sanki. Omzum duvara sertçe çarptı. Gözlerimi kapayıp acının geçmesini bekledim.

Tanrım.

Bu okulun benimle derdi neydi?!

Birazdan sabıkamı ikiye çıkaracağım kesindi. Hatta bu sefer katil olup, nöbetçi mahkemeye çıkacaktım. Birilerinin kafasını koparmama az kalmıştı.

Sabır.

Nefes alıp içeri gireceğim sırada, arkamdan gelen Adrian'in sesi ile irkildim.

"Ayrılık kötü yola düşürmüş anlaşılan."

Şaşkınca arkamı döndüğümde, çoktan tüm sınıf koridora çıkıp etrafımıza toplanmıştı bile. 

Bunların da tek istediği ağızlarına laf sakız etmek zaten. İşsizler.

"Ne diyorsun?" dedim ruhsuzca. 

Gözlerim siyahın en koyu tonu olan saçlarında geziniyordu. Hala hayranlık duyuyor olamazdım değil mi? Sonuçta o, beni en yakın arkadaşımla aldatmıştı.

"Hadi ama. Anlamazlıktan gelemezsin."

Düşünür gibi yapıp gözlerime baktığında alay ediyordu. Dişlerimi sıkıp nasıl birisini sevdiğimi düşündüm. Bencil, ukala, kendini beğenmiş...

"O çocukları sen tuttun değil mi? Sırf beni Zaya'dan ayırmak içindi her şey." 

"Bunu o mu söyledi?" Dediğimde, insanlar hakkımda iğrenç şeyler fısıldamaya çoktan başlamıştı.

Kaşlarını alayla kaldırdı. 

"Beni hala seviyorsun değil mi?"

Boş boş baktım yüzüne.

"Bak Aden. Biz ayrıldık. Belki hala bu durumu kabul edemiyor olabilirsin ama bitirdik. Biz diye hiçbir şey kalmadı."

Dinlemeye devam ettim onu. Onun için, onun sevgisini korumak için ördüğüm duvarlar paramparça oldu. Çatırtısı kulaklarımda uğuldarken bana bakan bir çift göz daha hissediyordum.

Baekhyun ve arkadaşları, daha ne kadar alçalabilirdim, ona tanıklık ediyorlardı.

"Sen aklının almasını istemesen de, bizi bitiren ben olmadım. Sen ve senin ilgisizliğin mahvetti ilişkimizi."

Ona baktım. Onun beni ikna edişini izledim.

"Ben mi bitirdim? Ben mi yattım, senin en yakın arkadaşınla?"

Yüzü asılır gibi olsa da, toparladı kendini.

"Bak," dedi yan tarafta duran Zaya'yı işaret ederek. "Ona iyi bak. Onda olup da sen de olmayan o şeye iyi bak."

Nefes almaya çalıştım. Ancak beynime giden bütün damarları, üstüme yıkılan duvarların mayhoş tozları tıkamıştı. Gözlerim yine dolmaya başlamıştı.

"Duygu. İlgi."

Başını salladı. Anlamamı istiyor gibiydi.

"Fakat senin bana verdiğin hiçbir şey olmadı. Her zaman sen ve hedeflerin vardı aramızda."

Derin bir nefes aldı.

"Bu yüzden ona teşekkür etmen gerekiyor. Beni senin bencilliğinden çekip aldığı için. Bizi daha kötü ayrılmaktan kurtardığı için. Çünkü," dedi. "Çünkü seninle olursam, nefes alamazdım Aden."

"Şimdi nefes almıyor musun peki?"

Başını salladı.

"Şimdi mutlu musun?"

Yine başını salladı.

"Ben de mutluydum. Ben de nefes alıyordum."

"Aden," dedi. Sözünü kestim.

"Sen görmek istemedin. Ben de göstermedim. Ama yaşıyordum. Senin o görmeyi istemediğin sorunlarım arasında yaşamaya çalışıyordum. Hala da çabalıyorum."

Güldü.

"Bu çabalamış halin mi gerçekten? Bu kadar mısın yani?" 

Omzuma dokunarak geriye ittirdi. 

"Sen model olmayı reddeden bir zavallısın. Senin için varsa yoksa başka bir kariyer. Daha fazla çalışmak ve daha fazla kendine değer vermek. Bencilsin Aden. Bu beni yoruyor, anlıyor musun?"

Gözlerimi yumdum.

"Ne var biliyor musun, Adrian? Hayatımda tanıyıp tanıyabileceğim en şerefsiz insansın. Uçkurun yüzünden beni tek kalemde sildiğini düşünüyorsun. Yetmezmiş gibi bir de karşıma geçmiş pişkin pişkin beni suçluyorsun. Aptal mısın? Yoksa anlama yeteneğini mi kaybettin?"

Öne doğru çıktım.

"Ben senin arkadaşınla yatmadım. Bunu sen yaptın."

Başımı basit bir olayı, algılama yeteneği düşük olan bir ilk okul çocuğuna anlatır gibi salladım.

"İstersen İngilizce konuşayım. Ha?"

"Şu cümlelerinden bile bencillik akıyor Aden. Başkalarını küçük düşürmekten zevk alıyorsun."

Yumruklarımı sıktım. Çenemi sakin olmak anlamında sola oynattım. Devrelerim yanıyordu ve ben az sonra yapacaklarımdan korkuyordum.

"İster bencil olayım, ister olmayayım. Umurumda değil. Sana karşı gösterdiğim o ufacık merhamet kırıntısı, tanımadığım bir insanın poşetini evine taşımak kadar basit bir iyilikti. Fakat sen o kadar salak bir insan ki onu bile kendi egona kondurdun."

Nefes aldım.

"Ve Adrian. Biten bir şey varsa eğer, o da sensin. Biz diye bir şey hiç olmadığı için de, bitmiş sayılmıyor. Sonuçta ben bunca zaman bencilliğim ile sevgiliydim ve sen yalnızca bizi dışarıdan izleyen basit bir mikroptun. Benim gözümde o kadar küçüldün ki seni göremiyorum bile."

Derin bir nefes aldım önce. "Seni suçluyor muyum?" Düşündüm. "Emin değilim."

Yutkunup başımı iki yana salladım. "Fakat kendimi de suçlamıyorum."

Elimle Zaya'yı işaret ettim. "O da değil belki."

Sonra yeniden Adrian'e baktım. 

"Suçlu benim yaşama şeklim. Suçlu senin bu hayatla başa çıkamayacağını bile bile bana gelişin. Suçlu arkadaşınım diye geçinen o sarışın kız. Suçlu burada ve ben onu da göremiyorum."

Bilmiyor gibi gözlerimi kapadım. 

"Görmek istemiyor da olabilirim tabii."

Güldüm.

"Çünkü her şey o kadar sahte ki, görüş alanım sürekli bulanıyor."

Başımı salladım yeniden.

"Görmemi isterdin, değil mi? Nasıl kendimden geçtiğimi, çıldırdığımı, delirdiğimi ve sizi yok etmek için türlü planlara başvurduğumu..."

Yine güldüm. Kendime gülüyordum aslında.

"Ve... Teşekkür de etmem gerekiyor öyle değil mi?" 

Başını salladı. 

"Ona?" 

Aynı davranışı tekrarladı.

Bu kez oldukça derin bir kahkaha attım. Tiz sesim, herkesin yüzünde korkunç bir ifade bırakmıştı. Ben mi? Aslında paramparçaydım. Sadece yine gururum beni sıkıca sarıp "korkma buradayım," diyordu.

"Hayal dünyan, benim çalkantılı yaşamımdan daha fazla gelişmiş görmeyeli." 

Sözlerim biter bitmez gözleri koyulaştı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan koluma yapıştı. Yüzüme doğru tısladığında onun aslında kendisi ile aramızda geçen soğukluğa değil de, daha farklı şeylere öfkelendiğini anlamıştım.

"Seni öldürürüm."

Baekhyun'un bize doğru hareketlendiğini hissettiğimde kaşlarımı çattım. Zaten arkadaşları onu durdurmuştu.

"Seni gebertirim Aden."

Söyledikleri karşısında kaşlarım çatıldı. Aslında tehditleri artık beni bağlamıyordu. Onda tuhaf ilerleyen bir şeyler vardı. Belki bana gerçekten zarar verecekti belki de saçma sapan bir saplantı peşine düşmüştü. Bu düşünce beni öfkelendirmekten başka hiçbir işe yaramadı.

Artık bir şeyler yapmamın zamanı gelmişti.

Bir bayan olarak kendimi yeterince küçük düşürmüştüm. Bundan sonra ona boyun eğmemeliydim.

Düşüncelerimden destek alarak nefesimi  düzenledim. Gözlerinde yakaladığım şaşkınlığı fırsat bilerek dizimi kaldırdım ve malum bölgesine bir tane geçirdim. Kolumu bırakıp kıvranmaya başladığında ise birkaç kişi çoktan gülmeye başlamıştı.

"Hayal dünyana, bir gün çocuğun olacağını da ekle, Adrian. Nasıl olsa gerçekleşemeyecek."

Son sözlerimin üzerine, arkamı döndüm.

"Bu arada. Seni Zaya'dan ayırmak gibi bir niyetim yok. Çünkü siz iki şeref yoksunu," Ona dönmeden başımı çevirdim. "Tam da birbirinizi bulmuşsunuz."

Ardından sınıfıma girip sırama oturdum.

Neden bilmiyorum ama rahatlamıştım sanki. 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro