"Buralarda kokun Gerekli Gibi"
"Hadi artık yatmıyor musun? Ben sensiz uyuyamıyorum." dedim koltuğun arkasına geçip sırtına sarılırken.
Fazlasıyla yorgun ve bitik bedenim artık Baran'nın sırtına çökmek için bir sebepti.
Uzun bir geceden sonra eve gelmiştik ve Baran'a gelen telefon ile işlerin başına geçmişti. Ve saat gecenin 2'siydi.
Boynunda birleşen ellerimi tutup dudaklarıma doğru uzanınca öpüp geri çekildim.Ondan önce girmiştim yatağa ve anladım ki onsuz uyuyamıyorum.
"Güzelim az kaldı sayılır.Hadi üşütme daha fazla sırtını.Gir yatağa geliyorum birazdan."
"Hayır."diye mızmızlandım çocukça."Anlamıyorsun uyuyamıyoruz..."
Benim somurtak yüzümü görünce kalemi en sonunda masaya bırakıp,hızlı bir şekilde elini belime atarak kucağına oturttu.Dizlerinin üstüne iyice yerleşirken memnun bir ifadeyle kollarım boynunu sardı.
"Evet sarı kafam? Yine seninim.Söyle ne yapmak istiyorsun?" ciddi bir o kadar da komik bir ifadeye bürününce kıkırdadım.Onun bu halini seviyordum.
Bir yandan da ona zorluk çıkartıyormuş gibi hissediyorum.Daha geçen gün morali bozuktu ve sebebi de işi yüzündendi. O bir şeyleri yoluna koymaya çalışırken ben onun önüne taş koyuyormuşum gibi hissetmiştim bir an.
Bir anda fikrimi değiştirip "Tamam ya ben çok engel oluyorum.Uyumasam bile ben seni yatak odasında beklerim." dedim ve dizlerinin üzerinden kalkacakken buna o engel olup beni yeniden bedenine yaslayıp,bırakmak istemezcesine sıkıca sarıldı.
"Buradan kalkıp giderek bana yeterince engel olmuş olursun zaten.Sikerim işini!"
Sözünü bitirdikten sonra dudaklarıma hızlıca kapanması beni umduğumdan daha da mutlu etmişti.İçim yine bir başka olurken ellerimi kaldırıp sakallarına koydum ve mümkünce karşılık verdim.
Benimseyen kucağına aldığı gibi ayağa kalktı ve masaya oturttu.Ardından bacaklarımı iki yana açmamla onu arama alırken öpüşmemizi daha da derinleştirmişti.
Kalbim ağzımda atıyordu resmen.Sanki ilk günkü ona bakireliğimi verdiğim an gibi tutkulu ve ateşli.Kendimi hamile kaldıktan sonra fazlasıyla eskimiş gibi hissediyordum.
Tamam Baranla çok da hoş bir evlilik gerçekleştirmiş olmayız ama sonuçta birbirimizi sevmiştik.Anne olduktan sonra da gerisi yaşlılıktı zaten.
Baran'nın saçlarının beyazlamış,böyle göbekli ton ton bir dede olarak hayal etmek istedim de olmamıştı.Kendimi de bir an öyle yaşlı kırışık yüzüm gözlerimin önüne gelince kapadığım gözlerimi açıp Baran'ı ittirerek deli gibi ağlamaya başladım.Yaşlanmak istemiyordum ben.Her zaman Baran'nın o sarı kafası olarak kalmak istiyordum.Saçlarım beyazladığında bana Pamuk kafa derse eğer, kendimi camdan aşağıya atardım emin olun.
''Hayda! yine neye ağlıyorsun be güzelim? hamileliğine mi bağlayayım bu hallerini bilemedim valla.Ne güzel işlerimi bıraktım koklaşıyorduk işte daha ne istiyorsun?''
''HİÇ BİR ŞEY!!'' diye kükredim aniden.Boğazımdan kopan bir hıçkırıkla ''BOŞVER ZATEN SEN MORUK YAŞLI MARAL'I.O KİM Kİ ZATEN! İNANMIYORUM YA! İKİ DAKİKA DA 70 YAŞINDAKİ NİNELER GİBİ HİSSEDİYORUM KENDİMİ! ''
Buna nasıl ağlanır ya da bağırılır bilmiyorum ama içimden yine yerlere yatarak,küfürler savurarak deli gibi ağlamak istiyordum.Kendimi bir anda yaşlı ve huysuz verici birisi yaparken hakikaten bu ben değildim. Fark ediyorum ki doğacak olan bebeğim beni bir hayli değiştirmiş,duygularımla oynamıştı..
ah be annecim...Sen içeride huzurluca benim karnımda gelişirken ben ne hallere giriyorum burada..
''Ulan kim dedi sana yaşlısın moruksun diye! kendi kendine kuruntu yapma Allah aşkına Maral.23 yaşında kadınsın sen ne 70'i.Çocuk bile doğmadı daha! etme böyle gözünü seveyim'' beni sakinleştirmeye çalışan sözleri bana sökmezken ağlamaya devam etmem sonucu omuzlarımdan beni sarmasıyla durdurdum kendimi yutkunarak.
''Maral yeter! hadi yatıyoruz.İyice kötüleştin sen yoksa hastanelik olacaksın gece gece.Hadi.'' beni masadan indirdiğinde ''Biliyorum ki!'' işaret parmağımla dalgınca tavanı gösterdim.''Biliyorum ki her canlı bir gün ölümü tadacaktır! Baran ben çocuğumu bu dünyada yalnız bırakmak istemiyorum! kaç yaşında olursa olsun onu bırakamam.Bir dakika ya.!'' koridorun ortasında durup bekledim.Barana salakça baktıktan sonra ''Ne diyorum ben?'' diye söylendim kendi kendime.
O da rahatlamışçasına ''Hele şükür karıcım.Yeniden hoş geldin '' deyince yüzümü buruşturdum.
Ağlamamalıyım..
**
Sabah uyandığımda çıplak bedenimi Baran'nın üstünden kaldırarak yana yatırdım ve yorganın arasından sıyrılarak kalktım.Kendimi bir ölü edasıyla ayağa kaldırırken saate bakmamla henüz daha erken olduğunu anlayıp banyoya girdim.
Midemin kalkmasıyla lavaboya yeniden öğürmem bir olunca çıkardığım tek şey midemden gelen safra suyumdu.Kahvaltı yapmadığım için midem boştu demek ki.
Boynum lavaboya eğik bir şekilde musluğu açıp öksürürken önümde düşen saçlarımın alınmasıyla aynaya baktım ki uykulu bir şekilde Baran'ı görmem kısa sürmemişti.
Saçları dağılmış gözleri uykusuzluktan mı yoksa çok uyumaktan mı bilemediğim şişik bir şekilde dalgınca üzerime bakıyordu.
Sanki üstümde veya altımda bir şey vardı da..
ağzımı çalkalayıp yüzümü yıkıyana denk saçlarımı bırakmazken musluğu en sonunda kapatıp havluyla yüzümü ve ağzımı sildim.
''Daha ne kadar devam edecek bu? yemin ederim artık seni böyle görmeye dayanamıyorum.''
''Doğal şeyler bunlar Baran.Ne yapabilirim çocuğa bağırıp kusturma beni mi diyeyim? perşembe günü yeniden doktora gideceğiz zaten o zaman her şeyi öğreniriz.''
Havluyu uyuşuk bir şekilde yerine asarken ellerini belime sarıp beni kendisine çeken Baran'a dönüp gülümsedim. Eskiden karşısında çıplak olduğum zamanlarda bir hayli utanırdım fakat artık alışmıştım. Mahrem yerlerime baksa bile içimde o utançlık veya çekinme duygusu kalmamıştı.
Onunda çıplak bedeninden göğüslerimden aşağıya doğru kayan sıcaklıkla ona daha da sokuldum. Burnunun dibine kadar girdiğim an gözlerine iyice bakıp tam konuşmak için hazırlanırken lafa o atlamıştı.
''Evet özellikle de şu cinsel ilişki durumlarını öğrenelim..''
Kıkırdayıp ''Bence de'' diye onayladım onu.
Gözlerini benden ayırmadan belimi soğuk mermerle kendi arasına sıkıştırınca ,''Çünkü dayanamıyorum.Şu an bile..'' derin bir nefes alınca o da göğüs geçirdi dudaklarıma kısa bir bakış atıp.''Şu an bile bu halin beni o kadar istek ve arzuya dönüştürüyor ki,sana şu an hemen burada sahip olabilirim güzelim.'' lafının hemen ardından elimi mermer zeminin üzerine yavaşça koyup ''Bunun üzerinde mi bana sahip olmayı düşünüyordun.?'' diye onu deli eden bir sesle sordum. Ereksiyonunu tam da çıplak kadınlığımın altında bastırırken bulduğumda bakışları sertleşmiş ve dişlerini sıkmaya başlamıştı.Yani en azından yanaklarının sıklaşmasından anlayabiliyordum bu durumu.
''Evet'' dedi beni kendine biraz daha bastırınca.Dudaklarımdan istemsizce bir inleme koyuverdiğimde elimin üzerine elini koyup ''Tam da burada..'' diye güçlükle tamamladı sözünü.
İkimizin dudaklarından dökülen sesli bir kahkaha banyoyu doldurunca kalçalarımı havalandırıp sesli bir şekilde inleyerek dudaklarıma kapanmasıyla telefonumun zil sesini işitmem harika bir zamanlama olmuştu.
Baran sinirli bakışlarla ''Kim arıyor seni sabah sabah?'' dediğinde beni yere indirmesi gerektiğini söyledim. Sıkıntıyla yere indirildim ve banyodan çıkararak yatağın yanındaki komidinden gelen sese doğru ilerledim. Telefonumu elime aldığımda ekranda yazan Sude ismini okuduktan sonra küçük bir tebessümle açtım ve kulağıma dayadım.
''Efendim Sude?'' giyinmek için dolaba doğru ilerledim.
''Günaydın.Uyandırmadım inşallah.''
''Ay yok.Yeni kalktım.Giyinecektim şimdi.'' telefonumu omzumla kulağım arasında sıkıştırıp iç çamaşırlarımı üzerime giydim.
Belimde Baran'nın ellerini hissettiğim de ise elimin tersiyle göğsüne vurup kendimden uzaklaştırdım.
E ama vurmakta haklıyım.Ben burada hem giyinmeye hem de Sudeyle konuşmaya çalışıyorum o hala daha sırnaşmak peşinde.
''Ha iyi. Elifi aradım da geliyormuş bana.Dedim ben canım arkadaşlarıma da bir kahvaltı hazırlayayım. Bizde yapalım kahvaltıyı diye haber verecektim yeme bir şey.''
''Ben size gelene kadar açlıktan bayılırım be.Ya da her neyse işlerimi halledip geliyorum tamam.'' konuşmamın hemen ardından kıkırdayıp ''İyi hadi bay'' derken ''Görüşürüz'' deyip kapattım telefonu.
Baran hemen ''Madem onlara gidiyorsun sıkı giyineceksin.'' deyince şaşırıp ''Yok Baran mayo giyip de gideceğim oraya.'' diye takıldım ama sonu kötü bitmişti tabi.Popoma yemediğim darbe kalmamıştı.Bacaklarının üstünde yüz üstü yatmış kalkmaya çalışırken ''Çocuk ezildi sayende'' diye söylendim hemen.Popoma vurmak yerine hafifçe okşayınca ''Harbi ezilir mi lan?!'' diye şaşkınca konuşurken yarım ağız sırıtıp ''Tabi ezilir.Kafam da boşlukta zaten birazdan beyin travması da geçiririm ben.'' harbi söylüyorum kafam aşağıya doğru baktığından ensem de ağrımaya başlamıştı.Resmen köpek pozisyonundaydım şu an.
En sonunda kalkmama yardım edince ''Bu seferlik kurtuldun.Dua et ki çocuk var'' dedi.Sonunda dünyayı düz görmeye başlayınca derin bir nefes alıp dolaba yeniden giderek asker yeşili beli açık boğazlı kalın bir kazak ve altına ispanyol paça siyah yüksek bel bi kot çıkarıp yatağın üzerine bıraktım.
Giyindikten sonra bilekten botlarımla üstüme siyah kabanımı geçirip saçlarımı da gevşek bir kılçık ördükten sonra hazırdım.
Kapının önünde Baran'ı beklerken bir yandan da çantama koyduğum makyaj malzemelerimi kontrol ediyordum. Elifin sırtını bir güzel adam edecektim bu gün. Aklıma yine babası gelirken Baran'nın onu nasıl dövdüğünü zihnimde canlandırmaya çalıştım. Hastanelik etmişse bayağı bir hırpalamışa benziyordu o zaman.
Baran en sonunda kapıda iri cüssesiyle görünürken kendi kendime bu takım elbiseyi giymesini istediğim için küfürler ettim.
En çirkini bile bu adama yakışıyordu ya pes!
Ne vardı yani alt tarafı kareli bir gömlekle krem rengi kumaş bi pantolon giymişti. En çirkinleri de buydu onları çıkartıp vermiştim ama yine de harika olmuştu şerefsiz!
Ceketini işaret parmağıyla omzuna asarken elimi tutmuş ve birlikte dışarıya çıkmıştık. Hava bu gün yine kapalıydı fakat o kadar da soğuk değildi.
Baran birden ''Sen karnındaki çocuğu hasta etmek istiyorsun herhalde.O göbek niye açık kızım.?'' deyince gözlerim kazağıma kaymıştı.Yüksek bel bir pantolon giydiğimden tenim neredeyse hiç gözükmeyecek türdendi fakat hareket ettikçe açılıyordu.Ki bu zaten Baran'ı yeterince deli ettirecek bir sebepti ama elini tutup da sitenin ortasında dudaklarımı dudaklarına bastırıp çekmem onu yumuşatmıştı biraz da olsa.
Arabayla beni Sudelerin evine kadar bırakınca onu yeniden öpüp arabasından indim.
Trafik bir hayli yoğundu ve Sude'nin evine de geç kalmıştım.Onlara geldiğimde akşama kadar Elif'le uğraştık. Ben makyajıyla Sude elbisesiyle uğraşırken geldiğimden beridir oturmamıştım. En sonunda Elif'e elbisesinin renginde hafif tonlarda bir makyaj yaptıktan sonra kendimi Sude'nin yatağına attım.Karnımdaki canımı unutmuştum neredeyse ve belim oldukça ayakta durmaktan gerilmişti.
Elifin bize teşekkür edip sarılma faslından sonra boy aynasından gözlerini kendinden alamazken makyaj benim işim diye diye içimden kendime övgüler yağdırmakla meşgul oldum bir ara.
Sonra içeriye elinde tepsiyle 3 kulplu bardakla içeriye giren Sudeyi fark edince Elifin kalçalarından gözlerimi ayırmış bulundum.
''Hadi bakalım bu kadar kuaförcülük yeter.Biraz dinlenelim.''
Elif tepsinin üzerinden bardağını alırken balkonun hemen yanındaki yumuşak dayanaksız kırmızı koltuğa dikkatlice oturdu. ''Al bakalım annesi'' deyip tepsiyi bana uzatan Sudeye' de dil çıkartıp kendi bardağımı aldım ve ne koyduğuna baktım.
Ah süt...
Oysa daha dün içmiştim.
''Sude bir yanlışlık oldu herhalde.Bu sütü kendine koymuş olmalısın.''
Yüzünü buruşturup ''Ne saçmalıyorsun sen? onu senin için ısıttım.Bebek mi demek istiyorsun yani sen bana?'' deyince Elif kıkırdayıp bardağından bir yudum aldı. ''Evinde süt bulundurduğuna göre?'' kafa tutuşum onu bir hayli sinirlendirirken bıyık altından gülüyordum.Ayağını sertçe yere geçirip ''Hiçte bile.Civan buradaydı onun içindi süt!''
Ay bu kız birde teyzeydi dimi..
Ben teyze olsaydım çıldırırdım herhalde. Olduğumdan daha yaşlı hissederdim bir kere.
''Tamam inandım.'' pes edip sol elimi kaldırıp indirdim ve ılık sütten bir yudum aldım. Aslında severdim. Midemi yumuşatır,her ne kadar da uykumu getirmesini sağlasa da kendimi iyi hissettirirdi.
Cebimde titreyen telefonumu çıkarınca mesaj geldiğini anlayıp kimin gönderdiğine baktım.
Ah sevdiceğimdendi.
''Güzelim ben biraz geç kalacağım.Bir iş yemeğine davetliyim.Daha doğrusu başka bir iş teklifine gideceğim.Eve bırakması için bir kaç dakika sonra Borayı yollarım Sudelere.Seni seviyorum.''
Mesajı okuduktan sonra cevap yazmadan yatağa fırlattım. Ne demek ya geç kalacağım.Yani tamam eyvallah işleri olabilir de koca gün ne yaptı şirkette bu adam.Kabul ediyorum dün müsaade etmemiştim ama bu gün.Üstelik sabahın köründe gitmişti işe beni Sudelere bırakıp.Ben burada süt içmekle yetinirken o iş yemeklerinde..
Sütü bitirip sertçe Sude'ye uzatırken bana boş boş bakıp ''Noluyo be!'' diye çemkirdi.''BİR ŞEY OLDUĞU YOK.NE OLACAK CANIM.?!!'' bağırmam sonucu Elif'de ''Kesin oldu bir şey.'' dedi ve gözlerini büyülttü dudaklarını birbirine bastırıp.
Tamam hiç bir şey yok.Sadece hamilelik hormonlarım tavan yaptı. İstediği yere gider de yer de.
Elifin gitme zamanı geldiğinde üzerinde son dokunuşları da halledip onu uğurladık.Onu geçen seneden beridir seven çocukla gidecekti kutlama törenine.
Koca salonda Sudeyle yalnız kaldığımızda duvardaki saate bakıp duruyordum ikide bir. Boranın ne zaman geleceğini bilmiyordum ki -mutlaka gelecekti- Sude'nin bu halini görmesini dört gözle bekliyordum.
Çünkü bacağımın üzerine yatmış,altında pandalı kısacık pembe şortu ve üstündeki beyaz askılı atletiyle fazlasıyla ev tipi görünüyordu.Uzun ve biçimli bacakları koltuğun diğer ucundan sarkıyor oluşu ve havada tuttuğu telefonuyla bir hayli tembel görünümü veriyordu dışarıdan.
Havada tuttuğu telefonu en sonunda ellerinden kayıp yüzüne düşerken,acı bir inlemeyle koltuktan aşağıya attı kendini.
Bu sıklıkla bende de olurdu.
Bir kahkaha atıp elimi dizime vurdum. Yerde cenin poziyonunu alırken ''Ne gülüyorsun be Aptal!'' diye bağırdı.''Burnum kırıldı aahh!!''
Tam o esnada zil çaldı. Yerden hızla kalkan Sude işaret parmağını bana doğrultup ''Kim geldi bu saatte!'' diye az önceki gibi bağırdı.
Koltuğa iyice sinmiş bir şekilde ayağa kalkarken doğruca kapıya koşturup ''Bora gelecekti!'' diye seslendim.O da arkamdan ''Ne!! Bora mı!'' derken kapıyı açtım.
Karşımda kolunu pervaza dayamış baş parmağını da dudağına yaslamış olan Bora'yı gördüğümde içtenlikle gülümseyip ''Hoşgeldin!'' dedim. Aynı zamanda bana karşılık verip kolunu indirdi ve ''Hoşbuldum! e hadi gitmiyor muyuz? ve Sude içeride mi?'' kafasını hafifçe içeriye doğru soktuğunda onu alnından ittirip ''Gelir birazdan.'' dedim ve ayakkabılıkta asılı duran kabanımı alıp üstüme giymeye başladım.
Tam o anda üstüne pembe bornozunu geçirmiş,Sude beliriverdi holde.
Bora'nın sanki yeni geldiğini görmüş gibi belli etmemeye çalışarak ''Aaa Bora sen mi geldin?'' diye sorarken Bora'nın Sudenin üzerine attığı bakış görülmeye değerdi.
Bora kekeleyerek ''E-evet.Maral'ı almaya geldim.'' dedi ve kaşlarını çattı. Sude yapmacık olduğu anlaşılan bir hapşırma esnasından sonra ''Ben biraz hasta olmuşum da..'' dedi ve üstündekine biraz daha sarıldı.
Gülmemek için yanaklarımın içlerini ısırıp duruyordum.
Bora yine garip bir şekilde ''Anladım.Geçmiş olsun.'' deyince bana dönüp ''Gidelim.'' dedi.Başımı salladım.Kapının ağzında fazla beklemiştik.
Banyodan çıkarıp giydiği bornozunun ipleriyle oynayan biricik arkadaşıma dönüp yanaklarından öptüm ve ''Görüşürüz canım.'' dedim.Ardından Bora alaycı bir sesle ''Aman Maral.Öpme hastalığı sana da bulaşır yoksa.'' deyince küçük bir kahkaha atıp evinden ayrıldık.
''Vay be yavruya bak!''
Ağzımdan çıkan hayranlık uyandıran kelimelerime engel olamadım ve önümde duran Siyah son model Bugatti'ye baktım.
Bu araba Bora'nın olamazdı.
''Sana inanmıyorum Bora!'' dedim bir kez daha arabaya iç çekerek bakarken. Ben buna mı binecektim şimdi.İyi de insan binmeye kıyamazdı ayol.Bu nasıl bir yaratıktı böyle.
Gülümseyerek ellerini cebine koydu ve başıyla kapıyı göstererek ''Atla hadi.'' dedi.
Ellerimi çırparak sevinçli bir şekilde bindim arabaya.
İçi öyle güzeldi ki,insanın buradan hiç çıkmak istemeyeceğine dair kanaat getirebilirdim.
''vay be!'' içindeki o güzel kokuyu ciğerlerime doldurup verdim.''Harika!''
Yanıma oturduktan sonra arabayı çalıştırmadan önce ''Şu sesi duymaya hazır ol.'' dedi. Ve o anda arabayı çalıştırdı.Kulaklarıma ulaşan kalın ses gümbürdeyerek asfaltı ağlatırken bir çığlık atıp arkama yaslandım.''Kötü çocuk seni!''
Kocaman gülümseyişiyle gözleri bir anda karnımı bulunca hızını olduğundan biraz daha yavaşlattı. Sanırım hamile olduğumu hatırlamıştı.
Aslında iyiydi durumum.Halimden memnumdum ama bebeğimi düşünmem gerekti.
Bora bilerek arabada kalmam için yolu uzattı. Fazlasıyla sevindiğimi,mutlu olduğumu anlamıştı.
Ayrı zamanda da sohbet açısından güzel bir yolculuk olmuştu.
Hala daha yoldayken ''Baran'ın da böyle spor arabaları var mı?'' diye sorunca elini bir sürü anlamında sağa sola salladı. ''Bir garaj dolusu hemde''
''Oha!'' ağzımdan çıkan kelimeye bana kısa bir bakış atarak gülümsedi ve ''Aslında şanslı kızsın biliyor musun? Onun karısı olduğun için onun gibi iyi bir insana sahip olduğun için.''
''Onu niye bu kadar övüyorsun ki?'' bunu neden sorduğumu bilmiyordum ama nedense merak etmiştim.
''Bu araba onun bana hediyesi.''
''Böyle hediye mi olur be! kendime alırım daha iyi.'' Baran'ı gerçekten anlamıyordum.Bir bugatti hediye ettiği için bu onu iyi bir insan mı yapıyordu yani.Amacım onu kötülemek değildi ama ne bileyim değişik gelmişti.
''Hikayesini bilsen böyle demezdin.''
O zaman işler değişirdi.
''Anlatsana o zaman.'' dedim sabırsızlanarak. Yönümü tamamen ona çevirmiştim.
Eve ne ara geldiğimizi anlamamıştım. Araba bir kuş gibi hafif bir şekilde durdu ve gürültü kesildi. Ve hala daha Bora'nın dudaklarından çıkacak olan kelimelere odaklanmıştım.
Derin bir nefes alıp o da bana tamamen dönmüştü ki konuşacağını anlayıp hafifçe gülümsedim.
''Maral ben Baran'nın çocukluk arkadaşıyım.Yani benim onunla yediğim içtiğim ayrı gitmez.Hala daha öyle. Gideceği yere benimle gider yalnız yapamayacağı bir iş olduğunda ilk beni arar. işte 10,11 yaşlarındayız.Bizim eskiden evlerimiz yan yanaydı böyle dağ tepelerinde.Bakma babası daha o zamanlar işletmeciydi pek ünü şanı yoktu. İşte böyle yine sonbahar zamanları tek başımıza ormana giderdik.Her yerde ağaç yaprakları ayak bileklerimizi doldururdu böyle avuç avuç.Hiç böyle aklımızda ne korku var ne de kaybolma endişesi. Ceplerimizde de dolu dolu misketlerimiz olurdu onlarla oynardık. O hep kaybederdi misketlerini ben verirdim ona çaktırma.'' göz kırptığında elimin birini çeneme dayayıp kısık seste güldüm. Ardından derin bir nefes alıp sözlerine devam etti.
''işte yine böyle ormanlık alanda kendi halimizde takılırken bana eski araba koleksiyonlarından bahsederdi. Benim hiç bir zaman araba merakım olmadı ama o anlattıkça canım çekmeye başlamıştı. Bir sürü hayali vardı böyle bir yandan misket oynarken ileride garaj dolusu arabası olacakmış da falan mırıldanırdı hep.Ben bunlara inanmazdım ya.Şimdi pişmanım ama.İstediği her şeyi bileğinin hakkıyla kazandı ona eyvallah.Bana bir gün araba soracağı tuttu.Bende babama sormuştum şimdiki en pahalı arabalar nasıldır falan diye.Bugatti o zamanlar fazla tanınmayan arabalardandı fakat pahalıydı. Nedense babam bir çok araba markası saydığı halde bu isim aklımda kalmış bende bilip bilmeden ağzımdan çıkıverdi Bugatti diye. Baran'nın o anki gülüşünü hiç unutmuyorum.Öyle bi güldü ki utanıp 'alamam ama benim büyüyünce o kadar param olmaz' dedim.Benim bir tane çok sevdiğim büyük bayağı büyük mavi renginde bir misketim vardı.Büyük ama bak dikkatini çekerim. Onu diğer misketlerimden daha özel tuttuğum halde onu Baran'a verdim.Ve hala daha ofisinde masasının en baş köşesinde durur o. Sırf onu Baran'a verdim diye bana çocukken 'Ben alırım sana.' demişti. Çocukluk aklımla alamazsın diye diretmiştim her seferinde ama o illa alacağım diye söylenirdi. Bilirsin o normalde pilottur. Ama gelirinin çoğunu şirketten almaya başlayınca 10 yaşından beridir tuttuğu sözünü yerine getirip bana bunu aldı.Kabul etmedim. Çocukken öyle deli düşünceler ettik söyledik ciddi anlamda konuşmuyor sanırdım ama öyle değilmiş.Kendi paramla aldığım arabalarda var mercedes BMW gibi.Hiç bir şey bu arabanın yerini tutmuyor tabi.İşte bu yüzden çok şanslısın."
Söylediklerini bitirdiğinde oturduğum rahat koltukta dikleştim.Öyle güzel anlatmıştı ki uykum gelmişti.
"Ne hikayeymiş.Bir gün şirkete uğrarsam ilk işim misket 'e bakmak olucak emin ol." dedim kıkırdayarak.Bunları öğrendiğim iyi olmuştu.Baran'nın bana bunlardan bahsettiği yoktu en azından Bora'dan öğrenmiştim.
Ve çocukluktan beri bu nedenli yakın olmalarını anlattıkları sayesinde bazı şeyleri de rayına oturtmuş bulunmaktayım.
Ensesini kaşıyıp güldükten sonra aniden "Sudenin nesi var sence?" diye sordu.
Aklıma bornozlu hali gelince gülmeden edemedim doğrusu.
"Hasta falan değil merak etme."
"Orasını anlamak pekte zor değil açıkçası" dedi mahçupça.E haklı.Rol yapıyor bari düzgün yapsa.Normalde hayvan gibi hapşırır ama çıkardığı anca şu "Pişııı!"
"Senin geleceğinden haberi yoktu onun.O yüzden üstünde pek uygun kıyafetlerin olduğunu söylemeden geçmeyeceğim."aniden gözlerini fal taşı gibi açınca telaşlı bir şekilde ellerimi iki yana açıp "Dur hemen öyle demek istemedim.Bi şort,üstünde de askılı bir t-shirt'ü vardı işte.O da hemen bornoz geçiriverdi üstüne. Zaten evin içinde atışıyorduk."dedim ve sustum.
Bora ile biraz da dışarıda sohbet edince artık üşüdüğümü anlayıp onunla vedalaşarak eve vardım.
İlk işim bu rahatsız edici kıyafetlerden kurtulmak oldu.
Altıma Sude gibi ayıcıklı bir şort üstüme de bol beyaz kısa kollu bir bluz geçirdikten sonra mutfakta bir şeyler atıştırıp televizyonun karşısına geçtim.
Dizi izlemeyi sevmeyen birisi olarak boş boş kanallarda dolaşırken bir programa denk geldim ve dikkatimi çeker çekmez izlemeye başladım.
Bir kaç dakika sonra uykum geldiğinde televizyonu tam kapatmış ayağa kalkmıştım ki anahtar sesini duymam kısa sürmedi.
Çıplak ayaklarımın üstünde yükselerek yanına gittim.
Karşılaştığımız anda ellerimi belime koyup "Maşallah beyimiz teşrif edebildiler sonunda.Hoşgeldiniz Baran bey.Buyrun"
Fazla geç kalmıştı.Fazlasıyla.
Borayla dışarıda geçirdiğimiz zamanı saymıyordum bile.
Bana kısa bir bakış attıktan sonra salona geçti bir şey demeden.
Sanırım yavaştan sinirleniyorum.
Arkasından bende girdim salona ve omuzumu duvara dayayıp kollarımı göğsümde kavuşturdum.
Çıkardığı ceketini koltuklardan birine attı ve köşedeki yüksek sehpa masadan kendisine bir içki doldurup koltuğa oturdu.
Kravatını tamamen çözdü ama boynundan çıkarmadı.İpleri boynundan aşağıya sallanırken bir kaç düğmesini de açmayı ihmal etmedi.
Bu hallerini izlerken fazlasıyla karizmatik ve yakışıklıydı.Gerçi her zaman öyle diyorum fakat bu gün üstünde başka bir dinginlik vardı.
Bardağından bir yudum alıp sonunda bana bakabildiğinde bacaklarıma bakıp "Dikilme orada.Ayrıca yere basma çıplak ayaklarınla hasta olucaksın.Otur."gözleriyle yanını işaret etse de bir kaç dakikalığına daha dikilip oturdum yanına. Daha doğrusu uzağına.Hatta koltuğun en ucuna.
Bacak bacak üstüne atıp öylece yere bakarken üstteki bacağımı ileriye geriye doğru sallayıp duruyordum.
"Ne bu hal? Gittin en uca oturdun?"
Yüzüne bakmadan "Burada rahatım ben.Bak sen keyfine." diye cevap verdim.
Sıkıntılı bir nefes verdikten sonra koca bir yudumla içkisini bitirdi ve eğilip önündeki sehpaya koydu.Yemekte yeterince içmiştir zaten burada içmenin ne manası vardı şimdi.
Hah! Ayyaş.
"Kokunu uzaktan duymayı sevmiyorum. Lütfen yaklaş...Aksi takdirde sana ihtiyacım var.."
"Başka yerde karşıla oksijenini"
Durumu anlamıştı.Ben burada saatlerce onu bekleyeyim o restaurantlarda yemek yesin.
İçim her ne kadar acısa da inattım.Kendimi zor tutuyordum kollarına atmamak için.
"Başka yerde oksijen mi yok Baran? Bak her yer hava!"
"Oksijen değil de,buralarda kokun gerekli gibi .."
İçimin burukluğunu hissettiğim anda yutkundum.Kollarını hafifçe açmış beni bekliyordu ama biliyorum ki saçma bir düşüncenin eşiğindeydim.
Kendimden bir kez daha nefret edip güven bulduğum kollara kavuştum.
"Allahım!" dedi iç geçirip. Saçlarımı koklayıp öptükten sonra "Sen benim başıma gelen en güzel şeysin be kadın."diye sarhoş bir sesle konuştu.Ardından sözlerine devam etti."Kıçını bana ddönüpte küsme bir daha.Sen benden bir milim dahi uzak ol ölecek duruma geliyorum ben.Bizi hep sev olur mu?" başımı biraz daha göğsüne bastırırken yumuşamış, kollarımı da sıkıca beline dolamıştım.
Ben onun başına gelen en güzel şeydim..
Gözlerimi kapatıp erkeksi kokusunu defalarca ciğerlerime doldurdum.
Ve aklıma gelen sözlerle birlikte derin uykumu onun kollarına hapsettim.
"Tom jerry'i yakalayana kadar,Caillou'nun saçları çıkana kadar,Cedric 9 yaşına girene kadar,Polat Alemdar ölene kadar,Arka sokaklar bitene kadar seveceğim seni.."
******
Helooo
İlk öncelikle 1M Olana kadar bölüm atamayacağım maalesef.
Ve bu bölüm oldukça uzundu..Anca bitirdim sjsjsj
Yorumlarinizi bekliyorum.. Sizi seviyorum 😍😋😘😘
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro