4
Alp ile tüm gece deli gibi plan yaptık. Ben hala yapmaya devam ediyordum tabii. Asla uyuyamayacağımı bildiğim için kendimi buna vermiştim. Şu an onun ne yaptığını çok bile olsa düşününce kalbim sıkışıyordu. Can diye bir arkadaşım vardı. Kendisinin arası devletle çok iyidir. Çünkü devletteki önemli kişilerden birinin sevgilisi denebilirdi. Yani o öyle olduğunu söylüyor ama kızın haberi yok daha. O bu evrak işlerini ayarlayacağını söyledi. Aslında üç dakika önce araması gerekiyordu. Şerefsiz. Cümlemi devam ettirecektim ki telefon çaldı.
Onun adını görünce direkt açtım telefonu. "Can. Konuş. Hemen."
Başta bir oflama sesi gelse de ikiletmeden devam etti. "Mükemmel güzellikte olan Melike ile konuştum. Benim için her şeyi yapacağını söyledi. Biliyorsun bana aşık." Gözlerimi devirdim.
"Tabii Can, tabii. Halletti mi her şeyi? Bir sorun falan var mı?"
"Aslında çok büyük bir sorun yok. Hatta iyi de bir şey var. Bu adam. Yani Deniz'in babası polisler tarafından hep şüpheli bir kimliye sahipmiş ama onu iş üstünde yakalayamadıkları için asla hapse atamamışlar. Tek sorun bu adamın her yerde eli olması. Hastaneyi kontrele gittik Burak'la. Her yerde takım elbiseli adamlar var. Senin adını vermişse çok kötü olabilir. Çok dikkatli olmalısınız."
"Adımızı farklı veririz olur biter. Ayrıca kılık da değiştiririz. Sizin orada tanıdığınız vardı o ne oldu?"
"Var bir çocuk. Adı Emir. Burak'a yanık biraz. O yüzden verdi bize bilgi. Onun da gözü tutmamış bu adamları. Ben sinir hastası insanlar gördüm bu çocuk onlar gibi değil, dedi. Onu mahkemede kullanabiliriz."
"Geliyorsunuz değil mi şimdi eve."
"Evet, evet. Tüm ekip hazırız geliyoruz."
"Tamam, tamam çabuk olun."
Telefonu kapatıp derin bir nefes aldım. Adrenalin tüm vücudumu ele geçiriyordu. Gergindim ama Deniz'i kurtarmak çok önemliydi. Çocuğun hayatının zehir olmasına izin veremezdim. Başka bir sebebi yoktu. Sadece üzülüyordum.
Birkaç dakika sonra kapı çaldı. "Hadi hadi hemen içeri girin." Melike olduğunu düşündüğüm kızın buraya Can'ın itirazları yüzünden geldiği çok belliydi. Sinir olmuş bir suratı vardı ama yine de gülümsedi. Burak en son gördüğüm gibi hala yılışıktı. Emir ise... Burak'a hayran hayran bakıyordu ve onun için geldiği çok belliydi.
Alp de uyanıp aşağıya indiğinde tüm ekip tamamdı. "Herkes otursun lütfen." Herkes orta sehpanın etrafındaki koltuklara yerleşti. "Hazırsanız başlıyoruz." Çizdiğim planların hepsini orta sehpaya koydum ve anlatmaya başladım.
(Eğik yazılar o an oynayan sahneyi gösteriyor. Düz yazılar ise planı anlatan biz.)
Öncelikle kıyafetlerimizi kesinlikle değiştirmeliyiz. Can'ın dediğine göre kapıda çok fazla koruma varmış. Bence sivil olarak da koruma konulmuş olabilir. Bu yüzden çok dikkatli olmalıyız. Bu adamın her yerde gözü var arkadaşlar bunu unutmayın. Emir sen burada bizim çok önemli bir kozumuzsun. Sen bizi içeri alacaksın ve çıkaraksın. Dikkat çekmemek için her şeyi yapmaya hazır ol.
Emir normalde de olduğu gibi işe gitmişti. Biz ise peruklar ve gözlüklerle farklı bir kişiliğe bürünmüştük. Burak sanki mükemmel bir farklılık yaratacakmış gibi renkli lens takmıştı. Bu çocuk tam bir mal. Yanımızda Deniz için de ekstra kıyafet vardı yanımızda. Onu hastane kıyafetleriyle çıkartmamız imkansızdı.
Hastanenin kapısındaki korumalara çok fazla dikkat çekmemek için farklı dakika aralarıyla girmiştik içeri. Kimsenin bize dikkat etmediğini görünce resepsiyona doğru ilerledik.
Resepsiyona geldiğimizde Melike devreye girecek. Hazırladığın evraklar ne durumda Melike.
"Hepsi tamam. Gerçek izin çıkarttırdım. Deniz'in sinir hastası olmadığını onu oradan çıkarttıktan sonra kanıtlayacağız. Zaten bununla beraber babasını da araştırıyoruz. Önceliğimiz Deniz'i kurtarmak olsa da bunları da halledeceğiz."
Teşekkürler. Can'a da katlandın o kadar teşekkürler.
"Hey!" Can bana sinirli bir bakış attı. "Haklı abi kız. Ben bizzat şahit oldum." Burak konuşunca Can onun kafasına bir tane geçirdi. "Sus lan sen!"
Konumuza dönelim gençler. Zaten özel iznimiz var. Sadece ben gireceğim Deniz'i görmeye. Çocuk zaten kötü durumda. Strese sokmayalım. Ben yirmi dakikadan kısa bir sürede onu bahçeye çıkaracağım giyinik bir şekilde. Ayağı yaralı olduğu için tekerlekli sandalyede olacak. Can ve Alp siz hemen gelip onu alacaksınız. Emir sen bize çıkışı açık tutacaksın. Adamları oyalamamız gerekirse Burak devreye girecek. Aklına gelen en saçma şeyleri söyleme hakkına sahipsin Burak. Deniz'i benim evime değil Alp'in evine götüreceğiz. Deniz'in kayıp olduğunu anladıkları an ilk benim evime bakacakları için bu riski alamayız. Burak güvenlik kameralarını hallediyorsun. Yılların hackerisin hallet.
Can ve Burak dışarıda bekliyorlardı Alp ve ben de Deniz'i halledecektik. Alp bekleme koltuklarında kaldı. Ben de resepsiyona ilerledim. Melike'nin çıkarttığı izin kağıdını resepsiyondaki kadına uzattım. Önce kağıda sonra da bana baktı. Kafasını sallayıp gözü ile kenarda duran Emir'i işaret etti. Emir kafasını sallayıp beni Deniz'e götürmek için yanıma geldi.
Deniz'in odasına geldiğimizde bana döndü. "Elleri bağlı. Normalde açmam yasak ama anahtarı sana veriyorum." Kafamı salladım ve anahtarı aldım. Emir bana kapıyı açtı. "Yirmi dakikaya kesinlikle çıkmanız lazım." Kafamı salladım ve Emir'in açtığı kapıdan girdim.
Deniz yatağa bağlanmış üzerindeki hastane önlüğü ile duruyordu. Gözlerinin kenarları kıpkırmızıydı. Ağladığını anladığım an kalbim sıkışmıştı. Kapıyı açtığım anda gözlerini sıkı sıkı kapattığını görmüştüm. Galiba görevlilerden biri geldi sanmıştı. Yavaşça ona yaklaştım. Zaten kötü durumdaydı şimdi iki kat kötü duruyordu. Babasını kesinlikle yakalatmalıydık. Bunu çocuğuna nasıl yapabilirdi.
Şu an kendimi konuşmaya hazır hissetmediğim için önce elimdeki anahtar ile kelepçelere yöneldim. Kelepçeyi açmak için bileğini tuttuğumda gözlerini daha da sıktı. İlk kelepçeyi yavaşça çıkarttım. Gözüm anında bileğine takılmıştı. Bilekleri kıpkırmızıydı. Kelepçeler deri olmasaydı kesinlikle kanatacağına emindim. Anında içim yandı, sanki boğazıma bir yumru oturmuştu ve konuşmamı engelliyordu. Diğer kelepçeyi de yavaşça çıkarttım. Fazla sakin olduğum için görevlilerden biri olmadığımı anlamıştı galiba. Gözlerini hala sıkıyordu ama.
Yüzüne eğildim ve gözlerine birer öpücük kondurdum. Onu korkutmamak için çok yavaş davranmıştım. Zaten yeterince korktuğuna emindim. Gözleri yavaş yavaş gevşedi ve sonra da açıldı. Anında gözlerimin içine baktığında o mavilerin kırmızının arkasında yok olduklarını görmek içimi parçalamıştı. Gözleri tekrar dolmaya başlamıştı. Ben tam konuşacakken beni kendine çekti ve sıkı sıkı sarıldı. Ağladığını ıslanan omzumdan hissedebiliyordum. "Geldin." Sesi inanamaz bir şekilde çıkmıştı. "Gerçekten geldin." Ben de onu sımsıkı sardım. "Geldim. Buradayım. Seni çıkarmaya geldim."
Benden hemen ayrıldı. "Ama bu çok tehlikeli. Beni boşver senin başın yanar Aslı. Yeminin ne olacak peki?"
"Ben düşünmen gereken en son kişiyim şu an." Kafasını olumsuz anlamda salldı aa dinlemedim.
"Hadi bak sana kıyafet getirdim. Giy bunları. Hastane önlüğü ile hayatta çıkartmazlar seni buradan."
"Aslı." Tekrar itiraz edecek gibi olduğunda hemen sözünü kestim.
"Deniz. Giy dedim."
Kafasını salladı ve ona verdiğim şeyleri giymeye başladı. Tabii ki ayağı sakat olduğu için ona yardım etmiştim. Biraz utandığı belli olsa da düşünmemeye çalıştım. "Tıpta utanma yoktur." diyerek onu biraz güldürmüştüm. Bedeni fazla güçsüz duruyordu. Üzerini giyindikten sonra son olarak da başına bir şapka takmıştım. Telefonum çaldığında hemen cevapladım. "Kamera kayıtlarını siz odadan çıktığınız an siliyorum."
"Tamamdır biz de şimdi çıkıyoruz. Hallet bunu Burak." Deniz'e bir bakış attım. Onaylamazca kafasını sallıyordu. Emir zamanın geldiğini haber vermek için kapıyı üç kere tıklattı. Her şeyi toparlayıp Deniz'i yürüyen sandalyey oturttum. Kapıya doğru ilerlerken kulağına fısıldadım. "Sıkı tutun ve başını sakla."
Kapıya çıktığımız gibi Emir bizi sadece personelleri girebildiği arka kapıya götürdü. Kapıda adamların olduğu görünce hemen Emir'e döndüm. "Deniz'i sanki hastanmış gibi dışarı çıkart Emir. Beni görürlerse şüphelenirler." Kafasını sallayıp hemen Deniz'in sandalyesini tuttu. Onların kapıdan çıktıklarını gördüğümde çıkış kapısına yöneldim.
Sakin kalıp çok fazla dikkat çekmemeye çalışıyordum. Tamamen farklı biri gibi giyinmiştim ama ne olacağı belli olamazdı. Burak'ı bahçede gördüğümde hemen yanına koştum. Arkadaki adamın bana baktığını fark ettiğimde hemen kollarına atladım. Afallasa da karşılık verdi. "Adam bize bakıyor doğal davran." Kafasını salladı ve biraz daha sarıldık. "Hallettim kameraları. Tüm görüntüler silindi."
Ondan ayrıldım ve koluna bir tane vurdum. "Benim yetenekli salak hackerim." Bana dil çıkarttı. İleride Deniz ve Emir'i gördüğümüzde oraya ilerledik. Can ve Alp de onlara doğru ilerliyordu. Çalılığın arkasına doğru geçtiğimizde Can hemen Deniz'i kucakladı. Deniz zaten fazlasıyla yorgun olduğu için hiç itiraz etmedi. Alp ile Deniz'i arabaya doğru götürürlerken arkadan gelen takım elbiseli adamı fark ettim. Burak hemen ileri atıldı ve adama sorular sormaya başladı. Emir hemen binaya geri döndü. Dakikalar sonra da vardiyası bitiyordu zaten. Arka kapıdan çıkıp hemen Alp'in evine gelecekti.
Ben de hemen Alplerin peşinden ilerledim. Adam Burak'ı uzaklaştırmaya çalışsa da asla başarılı olamamamış ve en sonunda pes ederek yerine geçmişti. Burak da hemen bize katılınca eve doğru sürmeye başladık. Alp ve Can öndeydi. Biz de Deniz ve Burak'la arkada oturuyorduk. Gözlerini açık tutamadığını anlamıştım. Eve gelene kadar dinlenmesini söyledim. İtiraz etmeden kafasını salladı.
Burak bir anda bağırdı. "Çok iyi bir çete olduk lan! Banka falan da mı soysak?" Kolumla bir tane karnına geçirdim. "Mal mal konuşma Burak. İyi bir amacımız vardı da yaptık herhalde."
"Ama çok iyi bir ekip olduk." dedi biraz daha sessiz bir şekilde. Omzuma yaslanmış bir şekilde uyuya kalmış Deniz'e baktım. "Evet. Evet olduk."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro