Mantıklı ama Salak
Ondan hoşlanıyormusun?
Nöbetçi öğrencinin dağıttığı dilekçeyi umursamazcasına çantama atarak Lale'ye döndüm. Melih ona bir şeyler anlatıyordu fakat bu Lale'nin umrunda değil gibiydi. Resim yaptığı defteri karalamakla meşguldü. Yanımdaki Furkan'a dönerek kısık sesle konuştum. "Defterini alamazmıyız? Sena'nın resmini orda görmüştüm."
Furkan'ın bakışları Lale'ye dönerken konuştu. "Defteri çalmamız gerektiğini mi söylüyorsun?" Hiç düşünmeden cevap verdim. "Evet." Furkan derin bir nefes aldı. "İlk önce onu sınıftan çıkartmamız gerek. Kız sıraya yapışmış gibi!"
"Onur! Ne konuşuyorsun oğlum?" Derin bir nefes alarak matematik hocasına döndüm. "Kusura bakmayın hocam, Furkan'la konuşuyordum." Söylediğim şeyle beraber hocanın kaşları çatılmıştı. "Kendi suçunu Furkan'a atma, Furkan konuşmaz."
Bu kadınında böyle bir tarafı vardı işte.
Şansıma tüm manyak hocalar beni buluyordu.
Yanımda oturan Furkan sırıtarak bakarken tekrar konuştum. "Gözünüzde konuşmamış olmak için illa müdürün oğlu mu olmak gerek?" Alayla sorduğum sorudan sonra ön sıramdaki Emre eliyle kapak yaptı. Tüm sınıf yankılanan "şak" sesine gülerken hoca tekrar konuştu. "Ne alakası var?! Furkan konuşmadı dediysem konuşmamıştır. Bu arada Furkan, babana selam söyle tatlım."
Hoca tekrar dersi anlatmaya başladığında Emre ve Akın bize döndü. "Abi ne ballı veletsin ya!" Akın'ın ardından Emre hızla konuştu. "Furkan, üvey kardeş istermisin? Övünmek gibi olmasın ama baya yetenekliyimdir. Hatta beni kardeş olarak değilde, odanı toplayıp ödevlerini yapan bir robot olarak düşünebilirsin."
"Sağol Emre, istemez."
"Abi." Hepimizin bakışları Akın'ı bulduğunda konuşmaya devam etti. "Sizce Melih daha ne kadar Lale'nin peşinden koşacak?"
Bakışlarım tekrar Melih'i buldu. Melih'in Lale'yi sevdiği çok açıktı. Ve Lale tartışmasız bir şekilde Melih'den korkuyordu. Ama neden? Okula geldiğim günden beri Melih'in yanındaydım. Ve Melih için mükemmel desem çarpılmazdım.
"Melih Yalçın, 19 yaşında intihar edecek."
Belkide aslında korktuğu şey Melih değildi. Ona bağlanıp onu bu kadar çabuk kaybetmekti.
Emre'nin sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Melih'i tanıdım tanıyalı Lale'den hoşlanıyor. Açılcası bu benim hoşuma gitmiyor. Lale'yi tuhaf bulan tek kişi ben miyim?" Furkan'ın tek kaşı havaya kalkarken konuştu. "Ne açıdan?"
"Ne bileyim, o kız tuhaf. İnsanlarla göz göze gelmiyor, iletişime geçmiyor. Sürekli resim çiziyor. Gözleri de her zaman kızarık. Metin'le bile doğru düzgün bie iletişimi yok ki Metin abisi."
______________
Ders kimyaydı, labaratuvardaydık. U şekli verilmiş sıralardan birine oturdum. Gözlerim ister istemez Lale'ye gitti. Köşede deney tüplerinin konulduğu rafların önündeki sırada oturuyordu. "Abi ne halt yemeğe geldik buraya?" Akın'ın hemen ardından Melih konuştu. "Deney yapacağız ya Akın."
"Bomba yapmayacaksak ben yokum." Emre'nin dediği şeyle kafamı iki yana salladım. Bu çocuk iflah olmazdı.
"Onur bir gelsene." Furkan'ın sesiyle beraber ona döndüm. Beni beklemeden sınıfın kapısına gittiginde ayağa kalkarak yanına gittim. Ne oldu gibisinden kafamı salladığımda telefonunu bana çevirerek bir fotoğraf göstermişti. Deftere çizilmiş bir resmin fotoğrafıydı. Çizim tarzı tanıdıktı, Lale'nin defterinden bir sayfaydı.
Uçurumun ucunda duran bie oğlanın resmiydi.
"Bu kişi sanada biraz tanıdık gelmedi mi?" Şaşkınlıkla ağzımı bu resme nasıl ulaştığını sormak için araladım. "Hayır, sence kim?"
Kalakalmıştım.
Neden bunu söylemiştim?
Söylemek istediğim şey bu değildi.
"Lale'nin attığı mesajı hatırla, "Melih Yalçın 19 yaşında intihar edecek" sencede Melih'e benzemiyormu?" Telefona bakarken konuştum. "Benziyor."
Anlamıyordum.
Ben konuşmadığım halde nasıl konuşabiliyordum?
Gelen sallantıyla kaşlarım çatıldı. Sınıftakilerle göz göze geldiğimizde raftaki eşyalar düşmeye başladı. Bir kaç kişi oturduğu yerden panik içinda kalktı.
Deprem oluyordu.
"Herkes çöksün!" Melih'in konuşmasının ardından bir kaç kişi dediğini yaptı.
Fark ettiğim şeyle yutkundum.
Hayır
Lale'nin arkasındaki büyük raf üzerine doğru düşerken gözlerimi sım sıkı kapattım. Sınıfta cam kırılma sesleri yankılanırken bir kaç çığlıkta ona eşlik etmişti.
"Onur! Abi beni duyuyormusun?" Gozümü kapatıp tekrar açmıştım.
Nerdeydim?
"Ben doktor çağırıyorum." Furkan görüş açımdan çıkmıştı.
Doktormu?
Hastanede miydim?
"Onur bir şey de, iyi misin?" Melih'in endişe içinde sorduğu soruyla kafamı salladım. Yutkunduğumda boğazımdaki kuruluk biraz olsun gittiğinde konuştum. "Buraya nasıl geldim?" Dediğim şeyle beraber Emre çatık kaşlarıyla konuştu. "Hatırlamıyormusun?" Kafamı iki yana sallarken konuştum. "En son deprem oluyordu. Bilincim ne zaman kapandı?"
"Deprem mi? Ne depremi?" Bu sefer kaşları çatılan taraf bendim.
Alay mı ediyorlardı?
"Onur Kaya?" Bakışlarım yanıma gelen doktora kaymıştı. Elinde tuttuğu dosyayi incelerken tekrar konuştu. "Gerekli testleri yaptık. Herhangi bir şey yok. Daha çok bir anksiyete krizi geçirmiş gibi duruyorsun. Bir psikiyatriste görünsen iyi olur."
Anksiyete krizi mi geçirmiştim? Kendi istediğim şeyi söyleyememem bu yüzdenmiydi?
Depremden bu kadar çokmu korkmuştum?
"Veline ulaşamadık?" Doktorun hemen ardından konuştum. "Babam yurt dışında."
"Annen?"
Hiçbir şey söylemememin ardından ne zaman geldiğini bilmediğim Furkan konuştu. "Ben babamı arayayım. Gelip çıkış işlemlerini yapsın."
____________
"Bak Onur, mala anlatır gibi anlatıyorum. Kimay labaratuvarına gitmedik. Biz ikinci dersteyken bayıldın. Deprem falanda olmadı. Lale'de gayet iyi. Ayrıca telefonumda Lale'nin çizdiği resimlerden de yok, tamam mı?" Sıkıntıyla iç çekerek arkama yaslandım. Tekrar Furkan'a dönerek konuştum.
"Niye bayıldım?" Sorduğum soruyla beraber Furkan sabır çekerek kendini koltuğa atmıştı. "Oğlum doktorun bilmediğini ben nasıl bileyim?"
"Onu demiyorum, sonuçta bayılırlen yanımdaydın. Ne bileyim, bir şey dedim mi mesela? Oğlum durduk yere bayılıp gerçekten yaşadığımı düşündüğüm bir olayla uyanıyorum. Son zamanlarda gördüğüm rüyalara bak! Lale'nin söylediklerine. Gözden kaçırdığımız bir şey olamalı."
Furkan'ın kaşları çatıldı. Bir tuhaflık vardı, farkındaydı.
"Ya sende görüyorsan?" Bu sefer kaşları çatılan taraf bendim.
"Rüyanda hep Lale'nin öldüğünü görüyorsun. Bu günse bayıldığında ona zarar geldiğini gördün. Bir de şu rüyanda kendinle konuşman."
Sabırsızca konuştum. "Açık konuş Furkan. "
"Diyorumki ya rüyanda Lale'nin geleceğini görüyorsan?"
Bie kaç saniye Furkan'a baktıktan sonra şokla konuştum. "Sen ciddi misin?"
"Ciddiyim. "
Harika,
Furkan da delirdi.
"Nasıl bu kadar kolay kabullenebiliyorsun? Bu normal bir şey değil."
"Onur biliyormusun, seninle ilk tanıştığımızda tam bir şerfsiz olduğunu düşünmüştüm."
Sözünü bölerek konuştum. "Teşekkür ederim ama sorumun cevabı bu değil." Beni umursamadan devam etti.
"Sürekli herkesi inceleyip onlar hakkında çıkarım yapıyordun. Yetmiyormuş gibi bu çıkarımlarını normal veya değil diye ayırıyorsun. Ve aşırı mantıklı bir insansın. Duygularını saklıyormusun yoksa saklamanı gerektirecek bir duygun yokmu bilmiyorum. Mantığınla hareket ettiğin için deliriyorsun. Lale hakkında çıkarım yapmaya çalışıyorsun. Yapamayınca onu anormal katagoriye atıyorsun. Dedikleri mantıksız olsada akla yatar yönleri çok. Ama anormal katagoride olduğu için asla ihtimal vermiyorsun."
"Furkan Allah aşkına, bir insan rüyasında nasıl geleceği görebilir?"
"Onur, mantıklısın ama salaksın!"
______________
Furkan'la beraber camdan dışarı gelen servislere bakıyorduk. Elimle gözümü ovuşturarak konuştum. "Servisler niye bu kadar erken geliyor ya?" Bahçeye giren servisle beraber Furkan beni hiç takmadan konuştu. "Bu onların servisi, hadi."
Derin bir iç çekerek Furkan'la beraber sınıftan çıkmıştık. Hayır, tüm gece rüyamda Lale'nin ölümünü gördüğüm için uyuyamamıştımve saat 7'ye çeyrek vardı. Ders sekizdeydi.
Sekizde!
"Bak Onur, planı son defa tekrar ediyorum. Ben herhangi bir olay çıkartıp Metin'in yakasına yapışıcağım. Lale'nin çantasıda genelde Metin'de oluyor ve ben Metin'in yakasına yapıştığım sırada sen çantayı alıp gidiceksin. Sonra defterin sayfalarının resmini çekiceksin ve defteri bulduğumuz gibi bırakıcağız. Tamam mı?"
Onaylarcasına kafamı salladım.
Uykum vardı ve şu an bir halt anlamıyordum.
Bahçeye çıktığımızda Metin ve Lale'nin buraya geldiğini görmüştüm.
Metin, Lale bunlar kardeş değil miydi? İsimleri neden bu kadar uyumsuzdu?
Uykumu almayınca gerçekten bir tuhaf oluyordum.
Tahmin ettiğim gibi Lale'nin çantası Metin'deydi. Furkan'la o tarafa gitmeye başladığımızda Metin'in yüzündeki ifade git gide değişiyordu. Yanlarına vardığımızda Lale mavi gözleriyle anlamsızca bakarken Furkan Metin'in elinde tuttuğu çantayı çekip bana fırlatmıştı.
Hayır insan fırlatmadan önce haber verir.
Yere düşen çantayı eğilerek elime aldığımda Furkan'ın sesini duydum. "Seninle bir konuşalım Metin."
Metin'le Lale'ye bir bakış atarak okula doğru ilerlemeye başladım. Elimdeki çantaya bir kez daha baktım. Almanın bu kadar kolay olduğunu düşünmemiştim.
Sınıfa girerek rast gele bir sıraya çantayı koyarak açtım. İngilizce, matematik, test kitabı, bir kaç defter.
Ee?
Çizim yaptığı defter nerdeydi?
"Bunu mu arıyorsun?" Gelen sesle beraber arkamı döndüm. Tuğçe bir elindeki sırt çantası ve diğer elindeki havaya kaldırdığı defterle duruyordu.
O defterle.
Çizim defteriyle.
Bakışlarım ilk önümdeki sonra da Tuğçe'nin elindeki sırt çantasına kaydı. Doğru ya, Lale'nin ki lacivertti.
Tuğçe elindeki çantayla defteri önündeki masaya koyarak telefonunu çıkarttı. Teker teker sayfaların fotoğrafını çekerken konuştum. "Ne yapıyorsun?" Bakışları bir kaç saniyeliğine beni bulduğunda konuştu. "Senin daha yeni yapacağın şeyi. Yoksa yanılıyormuyum?" Hiçbir şey demememin ardından sarı saçlarını arkaya atarak konuşmaya devam etti.
"Lale'nin normal olmadığını farkındasın. Her şeyin bu defterde olduğunu farkında olacak kadar. Ama merak ettiğim bir şey var... Ben ölen arkadaşım için bu kadar çabalıyorum. Ama sen, neyi öğrenmek için bu kadar çabalıyorsun?"
Esnereken elimi ağzımla kapattım. Neden bu kadar uzun cümle kuruyordu. Hiçbir şey anlamıyordum.
"Yoksa ondan hoşlanıyormusun?"
Ha?
"Ha?"
Sınıfın kapısı açılırken içeriyi Furkan'ın sesi doldurdu. "Defteri alabildin-" Tuğçeyle birbirlerine baktıklarında Furkan'ın kaşları çatıldı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Tuğçe neşeli bir sesle konuştu.
"Demek müdürümüzün oğlu Furkan Sessiz de bu işin içinde. İşler daha da eğlenceli bir hal almaya başladı. Bakın ne diyeceğim, siz bana bildiklerinizi anlatırsanız bende size bildiklerimi anlatırım. Ne dersiniz?"
____________
"İç şu kahveyi de kendine gel oğlum." Furkan'ın önüme koyduğu kafeden bir yudum aldım.
Acıydı.
İlk tenefüstü ve biz Furkan'la ne yapıcağımızı konuşmak için kantine indik.
"Öncelikle, şu Tuğçe'den kurtulmalıyız." Kahvemden bir yudum daha alarak konuştum. "Bence işimize yarar."
"Ne açıdan?" Sonunda uykum uavaş yavaş açılıyordu. "Ona bildiğimiz her şeyi anlatmak zorunda değiliz."
"O da bize anlatmayabilir." Onaylamazcasına bir ses çıkartarak kafamı iki yana sallamıştım. "O anlatır. Biz bu işe merakımızdan girdik. O ise Sena için girdi."
"Eğeleniyormuyuz Bayburt?!" Gelen sesle beraber herkesin bakışı kantinin girişine dönmüştü. Emre ve Akın halay pozisyonu almışken Melih'se arkalarından gülerek bakıyordu.
"Akın'ın elindeki pembe şey pullu mendil mi?" Furkan'ın dediği şeyle kafamı sallamıştım.
Pembe pullu mendil.
"Oğlum Erkan müziği ver!" Emre'nin bağırmasının ardından okulun hoperlöründen gelen halay müziği herkesi bir kez daha şok etmişti. Akın ve Emre halay müziğiyle dans ederken, evet dans ederken Melih yanımıza otuemuştu. Furkan hayret içinde konuştu. "Nasıl ayarladılar lan müziği?"
Melih kafasını iki yana sallayarak konuştu. "Mahmut abiye 200 tl ye patladı." Gülerken konuştum. "Bu sefer fazla almış." Mahmut abi okulda çalışan görevlilerdendi. Genelde okulun içine dışardan yemek sokmak için kullanırdık. Her türlü işimizi yapardı.
Akın kolumdan tutarak beni yanlarına çekti. "Onur, abi gel! Senin içinde pullu mendilimiz var." Kolumu Akın'dan kurtarırken konuştum. "Yok Akın, almayayım ben." Kantindeki bazı insanlar Akın ve Emreye katılırken kendimi kurtarabilmiştim. Melih ve Furkan'da yanıma geldiğinde karşımızdaki manzaraya bakıyorduk.
Onca insan içinde gözüme çarpan göbekli kantinci, aralarında halay çekmeyi bilen tek kişiydi galiba.
"Ne oluyor burda?! Kesin şu müziği!" Ortama gelen müdür yardımcısıyla herkes durķasarken Emre beklemden atlamıştı.
"Uluslar aradı halay turnuvası hocam." Emre'nin dediği şeyle beraber gülerken müdür yardımcısının kaşları çatıldı. "Evet hocam, bu yıl halay turnuvası olacak. Bir çok ülkeden okullar gelip bu yarışmaya katılacak. İngiltere, Almanya, Fransa... yoksa bizim gibi bir okul katılmayacak mı?"
Müdur yardımcısı düşünceli bir sesle konuştu. "Yok, yok oğlum. Katılırız da siz halay çekmeyi bilmiyorsunuz ki!"
Furkan kafasını iki yana sallarken konuştu. "Babama diyorum şu adamı işten at diye, neyse en azından işimize geliyor." Furkan tekrar konuştu. "Melih, sen şu iki salakla ilgilen. Bizim Onur'la işimiz var." Furkan beni beklemeden yürümeye başladığında Melih merakla konuştu. "Siz ne saklıyorsunuz?" Omuz silkerek konuştum. "Boşver, yakında anlatırız."
Yalandan kim ölmüş?
Koridorda göze çarpmayan bir yere gittiğimizde Furkan konuştu. "Bir planım var. Lale'nin gerçekten rüyasında insanların ölümünü gördüğünü öğrenip öğrenemeyeceğimiz bir plan."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro